Eski Masaüstü Görünüm

Rabbani Yol ve Sünnetullah


Kitaptan Alıntılar...

"Kavimlerine Rabbani tebliği götüren ve kavimlerini Sünnetullah ile tehdit eden bütün peygamberler, kavimlerinin Sünnetullah gereği helak olmalarını değil, İlahi daveti kabul ederek kurtuluş bulmalarını yürekten istemektedirler. Çünkü onlar merhametle tanışan ve merhameti yaşayan insanlardır."

"Cehennem azabının ne anlama geldiğini idrak eden peygamberler, bir isyankarla karşılaştıkları zaman, onun isyankar yaşantısı ile nasıl bir azaba doğru gittiğini idrak ediyorlar ve bu idrakin getirdiği yüce merhamet duygularıyla; "Ateşten kendini kurtar, ebedi azaptan kendini kurtar, ne olur kurtar, ne olur kurtar.." diye çırpınıyorlardı. Onlara merhametle yaklaşıyorlar, yakinen hissettikleri ve yaşadıkları bu merhamet ile ağlıyorlar ve ağlıyorlardı."

"Cahili sistemdeki eğitim ve kültür faaliyetlerinden etkilenen müslümanlar, bilerek veya bilmeyerek bazı cahili değer ölçülerine sahip olabilmektedirler. Cahili değer ölçüsüne sahip olan müslümanlar, karşılaştıkları Rabbani hükümleri cahili değer ölçüsüne göre değerlendireceklerinden, Rabbani gerçeği kavrayamıyacaklar ve neticede Rabbani bir tavır gösteremeyeceklerdir. Müslümanların birçok Rabbani gerçek karşısındaki şaşkın ve muğlak davranışları, bu cahili yaklaşımlardan kaynaklanmaktadır.Mesela cahiliyenin, kuvvet ve güç konusunda bir değer ölçüsü vardır. Cahili mantığa göre tespit edilen bu değer ölçüsünü benimseyen müslümanlar, bu değer ölçüsüne göre cahiliyeyi güçlü, kendilerini ise güçsüz kabul edeceklerdir. Çünkü bu değer ölçüsünde Allah'ın kudreti ve yardımı hiç dikkate alınmamakta, sadece para, silah, mal, makam ve asker gibi yaratılmış nesnelere itibar edilmektedir."

"Niyet, genelikle salih amellerde müessirdir. Salih bir amel niyet bozukluğu ile isyana dönüşebilmekte ancak isyan olan bir amel iyi niyetle salih amele dönüşmemektedir."

"Peygamberlerin gönderiliş gayesi sadece insanların niyetlerini değiştirmek değil, aynı zamanda bu insanların içinde bulundukları yolu, yaşam tarzlarını değiştirmek içindir. İnsanların Rabbani bir niyete sahip olmaları yeterli olsaydı, Allah'ı razı etmek istemelerine rağmen sapıklığa düşen Ehl i Kitab'a veya putlara taparken;

Biz bunlara, bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz. (39-Zümer 3)

diyen müşriklere peygamber gönderilmezdi."

"Niyeti 'İstanbul'a gitmek' olan kimsenin yöneleceği yol, İstanbul yolu olmalıdır. Niyeti 'Mekke'ye gitmek' olan kimsenin yöneleceği yol, Mekke olmalıdır. Niyetleri 'Allah rızası' olan müslümanların yönelecekleri yol, şanı yüce Rabbimizin gösterdiği Rabbani yol olmalıdır. Müslüman bu noktada durmalı ve düşünmelidir. "Rabbimin rızasına varabilmem için Rabbimin gösterdiği Rabbani yola girmeliyim, bu yolda bulunmalıyım." demelidir."

"Herhangi bir insanı sırat ı mustakime ulaştıracak olan değişik yollar, değişik vesileler vardır. İnsanların sırat ı mustakime ulaşmasında birer vesile olan bu yollar çok sayıda olmasına rağmen sırat ı mustakim bir tanedir. Allah (c.c.)'ın rızası, sırat ı mustakimde olan müslümaları kuşatacaktır."

"Bazı samimi kardeşlerimiz Hz. İbrahim (a.s.)'ın eylemine özenmekteler, kendilerini ve Hz. İbrahim (a.s.)'ı gerektiği gibi tanımadan heyecanlı konuşmalar yapmaktadırlar. Bilmemiz gerekir ki Hz. İbrahim'i "Halilullah" makamına ulaştıran eylem, putları kırma vakıası değil, ateşe atılırken gösterdiği tavır ve tevekküldür. Nitekim gündeme getirdiği Rabbani mesaj, bu tavrın ve tevekkülün neticesinde yankılanmıştır. İslam adına yaptıkları bir eylemden sonra kendisini müdafaa etmeleri için on tane avukat tutan kimselerin, Hz. İbrahim (a.s.)'ın bu tavrını idrak edebilmeleri oldukça güçtür.Bütün bunları dikkate alarak Hz. İbrahim (a.s.)'ın eylemine özenen müslümanlara hatırlatmak isteriz ki, Hz. İbrahim (a.s.)'ın eylemini yapmak kolay, ancak o eylemden sonra Hz. İbrahim (a.s.)'ın tavrını ve tevekkülünü göstermek zordur. İbrahimi bir tevekkülle sonuçlanmayan eylemler ise İbrahimi eylemler değildir."

"Gri kavramını bilmeyen bir topluma, gri renkte bir tabela göstererek; "Bu beyaz mıdır, yoksa siyah mıdır?" sorusu yöneltilirse, dar'ul harp ve dar'ul İslam meselesinde olduğu gibi iki ayrı gruplaşma olacaktır. Bir kısmı "Siyah olmadığı için beyazdır" derken, bir kısmı da "Beyaz olmadığı için siyahtır" diyeceklerdir.'Dar' meselesindeki ihtilafların bir nedeni, müslümanların dar'ul İslam ve dar'ul harp kavramlarıyla karşı karşıya getirilmeleri ve bu iki kavramdan birini seçmeye şartlandırılmalarıdır. Bu iki kavramdan birini seçmeye zorlanan kimselerin bir kısmı "Dar'ul İslam olmadığı için dar'ul harptir" derken, diğer kısmı da "Dar'ul harp olmadığı için dar'ul İslam'dır" demektedirler."

"Müslümanlar Kur'an-ı Kerim'de beyan edilen hükümlerin hepsiyle muhataptırlar. Ancak içinde bulundukları konum ve şartlara göre muhatap oldukları bazı hükümlerle mükellef değillerdir. Muhatap olmak ile mükellef olmak arasındaki bu farkı idrak etmemiz gerekir.Mesela hac hükmüyle bütün müslümanlar muhataptır. Mükellefiyet ise gücü yeten müslümanlaradır. Bunun gibi Kur'an-ı Kerim'de tevhidi mücadeleyle ilgili olarak fertleri, cemaati veya devlet yapısına kavuşan müslümanları mükellef tutan hükümler vardır. Müslü manlar bu hükümlerin hepsiyle muhatap olmalarına rağmen hepsiyle mükellef değildirler. Bu hükümlere yaklaşım, Rabbani bir konum tesbitiyle olmalıdır."

"Firavun ve ordularını helak eden Allah (c.c.), zamanımızdaki Firavunları ve bu firavunlara bağlı orduları da helak edebilecektir. Tabi ki bu helak olayı, gelişi güzel bir olay değildir. Şanı yüce Rabbimiz hiçbir ülkeyi sebebsiz olarak helak etmez ve etmemiştir.Bu helak olayı,Sünnetullah gereği meydana gelen bir olaydır. Geçmişteki kavimler, toplumların helakıyla ilgili bu Sünnetullah ile karşılaşıp, bu Sünnetullah ile uyarılıp ikaz edilmelerine rağmen inkarlarında devam ettikleri için bu Sünnetullah'ın gereği olan helakla karşılaşmışlardır. Zamanımızdaki Firavunlar da bu Sünnetullah'la uyarılıp ikaz edilmelerine rağmen inkarlarında devam ederlerse, aynı Sünnetullah'ın gereği olan helakla karşılaşacaklardır."

"Yaşadığımız çağa yeni bir peygamber göndermeyecek olan Rabbimiz, bu peygamber görevini günümüzdeki dünya müslüman larına yani ümmet i Muhammed'e yüklemektedir.Zamanımızdaki dünya firavunlarını bu Sünnetullah ile karşılaştıracak ve bu Sünnetullah ile uyarıp ikaz edecek olan müslümanlar, bu kutlu müslümanlardır.Peki bu Sünnetullah nedir?Hiçbir toplumu haketmedikleri bir helakla karşılaştırmayan Rabbimiz, herhangi bir toplumu ne gibi davranışlarından dolayı ve hangi sünneti ile helak etmektedir. İşte alemlerin Rabbi olan Allah (c.c.)'ın bu konuda kesin, değişmeyen, devamlı tekrarlanmış ve yine tekrarlanacak olan genel bir kanunu, bir adeti, bir sünneti vardır."

"Uyarıp ikaz etme olayını sadece davet olarak anlarsak, bazı davetlerle karşılaşıp bu davetleri reddeden müstekbirlerin neden helak olmadıklarını anlayamayız. Bu müstekbirlerin söz konusu toplu helakla karşılaşmama nedeni, ülkeleri helak eden bu Sünnetullah'dan bihaber oldukları içindir. Oysa ki bütün peygamberler kavimlerini İlahi hükme davet etmişler ve bu daveti kabul etmedikleri zaman Rabbimizin sünneti ile topluca helak edileceklerini açıkça bildirmişlerdir. Helak edilen bütün kavimler, uyarılıp ikaz edildikleri ve kendilerine bildirilen bir helakla karşılaşmışlardır. Bu kavimlere geçmiş kavimlerden örnekler verilmiş ve İlahi daveti kabul etmedikleri zaman, aynı Sünnetullah ile kendilerinin de helak edilecekleri beyan edilmiştir."

"Toplumların ve ülkelerin helakıyla ilgili genel kaideyi kısaca şu şekilde ifade edebiliriz: Herhangi bir ülke apaçık belgelerle Allah'ın hükümlerine davet edilir ve bu İlahi daveti kabul etmedikleri zaman Rabbimizin kesin ve değişmeyen sünnetiyle helak edilecekleri kendilerine bildirilirse, bu ülkedeki insanlar söz konusu Sünnetullah'ın hükmü çerçevesine girmektedirler. Ya kabul ederek kurtuluş bulurlar ya da reddederek helak olurlar. Ancak belirttiğimiz gibi apaçık belgelerle tebliğ ve Sünnetullah ile uyarının gerçekleştirilmesi gerekmektedir."

Said HAKİM



Yorum Yap


Yorumlar yeniden eskiye doğru sıralanmıştır.
Sıralamayı çevirmek için tıklayınız.

Murtaza Sayın
20-01-2014 16:44
#251
kuranı anlamaya calışmak için kayıtsız şartsız yaradana iman etmek şart

Ali Haydar
13-12-2013 08:53
#160
aynen dediğiniz gibi sayın Mesut Gül,
asıl kitabımız anlaşılamayınca Alagaş'ın bu kitabının anlaşılmaması da çok normal!.çünkü hala çoğu müslüman kitaptaki kıssaları çocuklara okuyor pardon okutuyor.bir kısım müslümanlar da kendilerini üstün ümmet görüp helaktan muaf görüyor.oysa Allah demiyor mu sünnetimde değişiklik olmaz diye.
Mesut Gül..
04-12-2013 16:43
#112
GEREĞİ GİBİ HALA ANLAŞILAMADIĞINA İNANIYORUM.

Ahiretten Dünyaya bakmayı öğrendiğim, ilk kitaptır. Kanaatimce hala güncelliğini koruyan ve içerik olarak tazeliği doğru anlaşılmaya muhtaçtır. Şayet bu kitapta bahsedilen sünnetullah gerçeği gereği gibi anlaşılmış olabilseydi, son kitaplardaki iddialara sessiz kalanlar, tam olarak anlayamasalar da en azından tefekkürle düşünüyor olacaklardı.
Herkese muhabbetle Selam.


Güvenlik Kodu (*)
İşlemin sonucunu aşağıya yazınız : 15 çarpı 2 = ?


(*) Zorunlu

LÜTFEN DİKKAT:
IP numaranız kaydedilmektedir. Yorumlarınız sebebiyle ilgili kişi ve kurumların yasal işlemler başlatabileceğini unutmayınız. Aşağıdaki sebeplerle yorumlarınız onaylanmayacaktır.
  • Küfür, hakaret, tehdit, rencide edici ifadeler
  • İnançlara saldırı
  • Büyük harflerle yazılmış cümleler