Onlara geri döndüğünüzde size özür (mazeret) beyan edecekler. De ki "(Boşuna) özür belirtmeyiniz size kesin olarak inanmıyoruz. Allah bize sizin haberlerinizi bildirmiştir. (Bundan sonra) yaptıklarınızı Allah görecektir, O'nun Resulü de. Sonra gaybı da (görünmeyeni de), görüneni de bilene döndürüleceksiniz ve O, yaptıklarınızı size haber verecektir."
Onlara geri döndüğünüzde kendilerinden vazgeçmeniz için Allah'a and içecekler. Artık siz onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar gerçekten murdar (pislik) kimselerdir. Kazanmakta olduklarının cezası olarak varacakları yer cehennemdir.
Bedeviler, küfür ve nifak bakımından daha şiddetlidir. Allah'ın Resulüne indirdiğinin (ahkam hükümlerinin) sınırlarını bilmemeye daha yatkındırlar. Allah Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
Bedevilerden öyleleri vardır ki infak ettiğini bir cereme (angarya) sayar ve sizin başınıza felaketlerin gelivermesini bekler. Kötü felaket kendi başlarına olsun. Allah Semi'dir (herşeyi işitendir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).
Bedevilerden öyleleri de vardır ki onlar Allah'a ve ahiret gününe iman eder ve infak ettiğini Allah katında bir yakınlaşmaya ve resulün dualarına (dahil olmaya) vesile sayar. Haberiniz olsun ki bu onlar için gerçekten bir yakınlaşmadır. Allah onları rahmetine girdirecektir. Şüphesiz Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
Öne geçen muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle uyanlardan Allah hoşnut olmuştur, onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır. (Allah) onlara içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte en büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.
Çevrenizdeki bedevilerden ve Medine halkından öyle münafıklar vardır ki (adet edindikleri) nifakta ısrar ederler. Sen onları bilmezsin (fakat) Biz onları biliriz. Biz onları iki kere azablandıracağız sonra da büyük bir azaba döndürülüp-itileceklerdir.
Diğer bir kısım kimseler de günahlarını itiraf ettiler. Onlar salih bir ameli kötüyle karıştırmışlardır. (Umulur ki) Allah onların tevbelerini kabul eder. Hiç şüphesiz Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
Onların mallarından sadaka al, bununla onları temizlemiş-arındırmış olursun. Onlar için dua et. Doğrusu senin duan, onlar için 'bir sükunet ve huzurdur'. Allah Semi'dir (herşeyi işitendir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).
Onlar Allah'ın kullarının tevbelerini kabul edeceğini ve sadakaları alacağını (geri çevirmeyeceğini) bilmiyorlar mı? Hiç şüphesiz Tevvab (tevbeleri kabul eden), Rahim (rahmetiyle çok esirgeyen) O'dur.
De ki "(İstediğinizi) yapın. Amellerinizi Allah da Resulü de müminler de görecektir. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz. O da size yaptıklarınızı haber verecektir."
(Sefere katılmayanlardan) diğer bir kısmı da Allah'ın emrine bırakılmışlardır. 'Allah) bunları ya azablandıracak veya tevbelerini kabul edecektir. Allah Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
Zarar vermek, küfretmek, mü'minlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah'a ve Resulüne karşı savaş açmış olanı gözleyip-beklemek için mescid edinenler ve "Biz iyilikten başka bir şey istemedik" diye yemin edenler (vardır), Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şahidlik etmektedir.
Sen bunun (böyle bir mescidin) içinde asla (namaza) durma. Daha ilk gününden takva temeli üzerine kurulan mescid, içinde durmana daha uygundur. Onda, arınmayı içten-arzulayan adamlar vardır. Allah arınıp-temizlenenleri sever.
Binasını Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi hayırlıdır yoksa binasını göçecek bir yarın kenarına kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah, zalimler topluluğunu hidayete (doğru yola) erdirmez.
Onların kalpleri parçalanmadıkça, kurdukları bina kalplerinde bir şüphe (kaynağı) olarak sürüp-gidecektir. Allah Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
Allah mü'minlerin mallarını ve canlarını, karşılığında kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. (Bu alış-verişteki vaad) Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da O'nun üzerine hak olan bir vaaddir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde (Allah ile) yaptığınız bu alış-verişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte en büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.
(Müşrik olarak ölüp) cehennem ashabı-halkı oldukları onlara açıkça belli olduktan sonra akraba dahi olsalar müşrikler için mağfiret (bağışlanma) dilemeleri peygambere ve iman edenlere yaraşmaz.
İbrahim'in babası için bağışlanma dilemesi, ona yalnızca verdiği bir sözden dolayı idi. Onun gerçekten Allah'a düşman olduğu kendisine belli olunca, ondan (ve onun için yaptığı duadan) uzaklaştı. Doğrusu İbrahim çok içli-duyarlı ve halimdi (yumuşak huyluydu).
Allah bir topluluğu hidayete (doğru yola) erdirdikten sonra sakınacakları şeyleri kendilerine açıklayıncaya kadar onları sapıklığa düşürecek değildir. Şüphesiz Allah (Alim'dir) herşeyi hakkıyle bilendir.
Andolsun ki Allah peygamberi ve güçlük anında ona uyan muhacir ve ensarı affetti. İçlerinden bir kısmının kalbleri kaymak üzere iken yine de onların tevbesini kabul etti. Çünkü O Rauf'tur (şefkat edendir), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
(Savaştan) geri bırakılan üç kişiyi de (affetti). Öyle ki bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmişti. Nefisleri de (vicdanları da) kendilerini sıkıştırmış ve Allah'dan (O'nun azabından kurtuluşun) ancak Allah'a sığınmakta olduğunu anlamışlardı. Sonra (eski hallerine) dönmeleri için Allah onları tevbekar olmaya muvaffak kıldı. Şüphesiz ki Allah Tevvab'dır (tevbeleri kabul edendir), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
Medine halkına ve çevresindeki bedevilere Allah'ın resulünden geri kalmaları, kendi nefislerini onun nefsine tercih etmeleri yakışmaz. Bu (tavsiye) Allah yolunda bir susuzluk, bir yorgunluk, 'şiddetli bir açlık', kafirleri öfkelendirecek bir yere ayak basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları karşılığında, onlara salih bir amel yazılması nedeniyledir. Şüphesiz ki Allah muhsinlerin (iyilik yapıp-güzel davrananların) ecrini-mükafatını asla zayi etmez.
Allah'ın (onların) yaptıklarının daha güzeliyle onlara karşılık vermesi-mükafatlandırması için küçük-büyük infak ettikleri her harcama ve (Allah yolunda) aştıkları her vadi mutlaka onlar adına yazılmıştır.
Mü'minlerin (fetih seferlerine) hepsinin birden (topyekün) çıkmaları uygun değildir. Her kavimden-topluluktan bir grup dinde derin bir kavrayış edinmek ve kavimleri kendilerine geri döndüğünde onları uyarıp-korkutmak için (geride kalmalıdır). Böylece sakınırlar.
Ey iman edenler, kafirlerden size en yakın (yerde) olanlarla savaşın. Onlar sizde bir sertlik (güç ve caydırıcılık) görsünler. Ve bilin ki Allah muttakilerle (takva sahibleriyle) beraberdir.
Bir sure indirildiğinde onlardan (münafıklardan) bazısı "Bu (sure), hanginizin imanını arttırdı" der. İman edenlere gelince (bu sure) onların imanını arttırmıştır ve onlar müjdeleşmektedirler.
Kalplerinde hastalık olanlara (münafıklara) gelince, (aynı sure onların) murdarlıklarına (pislik ve iğrençliklerine) murdarlık ekleyip arttırmış ve onlar kafirler olarak ölmüşlerdir.
Onlar (o münafıklar) her yıl bir veya iki kere kendilerinin çeşitli fitnelere (bela ve imtihanlara) uğratıldıklarını görmüyorlar mı? Böyle iken yine de tevbe etmiyor ve hatırlayıp-ibret almıyorlar.
Bir sure indirildiğinde birbirlerine bakıp-göz ederek "Sizi gören bir kimse var mı?" (derler) sonra da sıvışıp giderler. Allah onların kalblerini (imandan) çevirmiştir. Çünkü onlar (anlamak istemeyen) anlayışsız bir kavimdirler.
Andolsun ki size kendi içinizden bir Resul gelmiştir ki sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O size pek düşkün, mü'minlere karşı (rauf ve rahim özelliklidir) şefkatli ve merhametlidir.
İçlerinden olan bir adama "İnsanları uyarıp-korkut ve iman edenlere kendileri için Rableri katında yüksek bir makam olduğunu müjdele" diye vahyetmemiz, insanlara tuhaf mı (şaşırtıcı mı) geldi ki küfre sapanlar (hiç düşünmeden) "Besbelli ki bu (adam) apaçık bir sihirbazdır" dediler.
Şüphesiz ki sizin Rabbiniz altı günde gökleri ve yeri yaratan sonra da arşa istiva eden (mekandan münezzeh kudretiyle kuşatan) Allah'dır. O her işi tedbir eden-düzenleyendir. O'nun izni olmadıktan sonra hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte Rabbiniz olan Allah budur, O'na kulluk edin. Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?
Hepinizin dönüşü ancak O'nadır. Allah'ın vaadi haktır. İman edip salih amellerde bulunanlara adaletle karşılık vermek için yaratmayı başlatan (ilkin yaratan) sonra onu iade edecek (yokluğa geri çevirecek ve tekrar yaratacak) olan O'dur. Küfredenlere de, küfre sapmaları nedeniyle kaynar sudan bir içki ve elim-acıklı bir azab vardır.
Güneşi bir ziya (aydınlık), ayı da bir nur kılan ve yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona menziller (duraklar) tayin-takdir eden O'dur. Allah bunları hak ile yaratmıştır. O, bilen bir topluluk için ayetleri böyle ayrıntılı açıklamaktadır.
Gece ile gündüzün ard arda gelip-değişmesinde (uzayıp kısalmasında), Allah'ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde korkup-sakınabilen bir topluluk için nice ayetler vardır.
Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olup onunla tatmin olanlar ve Bizim ayetlerimizden gafil (ciddiyetinden habersiz) olanlar (vardır).
İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise Rableri onları imanları dolayısıyla hidayete (doğru yola) erdirir, altlarından ırmaklar akan Naim (nimet) cennetlerine iletir.
Onların oradaki duaları "Allah'ım sübhansın (münezzehsin-yücesin), oradaki dirlik temennileri "Selam" ve duaların sonu da "Hamd (şükür dolu övgü) alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur (sözleridir)."
Eğer Allah onların hayra ulaşmak için çarçabuk davrandıkları (acele istedikleri) gibi insanlara şerri de çabuklaştırsaydı, ecellerine hüküm verilirdi. Oysa Biz, Bize kavuşmayı ummayanları (bir süre daha) tuğyanları (azgınca taşkınlıkları) içinde şaşkınca dolaşır bir durumda bırakırız.
İnsana bir zarar (sıkıntı) dokunduğunda yan yatarken, otururken ya da ayaktayken Bize dua eder fakat sıkıntısını üstünden kaldırdığımız zaman ise sanki kendisine dokunan sıkıntı için Bize hiç dua etmemiş gibi döner-gider. İşte haddi aşanlara, yapmakta oldukları böyle cazip-süslü gösterilir.
Andolsun ki sizden önce nice nesilleri, resulleri kendilerine apaçık belgeler getirdiği halde zulme saptıkları ve (bu zulümle artık) iman etmeyecek oldukları için yıkıma uğrattık. İşte Biz mücrim (suçlu-günahkar) bir topluluğu böyle cezalandırırız.
Onlara ayetlerimiz apaçık belgeler olarak okunduğunda, bizimle karşılaşmayı ummayanlar "Bundan başka bir Kur'an getir veya onu değiştir" dediler. De ki "Benim onu kendiliğimden (kendime göre) değiştirmem, benim için olacak şey değildir. Ben ancak bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyan edersem, büyük günün azabından korkarım."
De ki "Eğer Allah dileseydi, onu size okumazdım ve (Allah da) onu size bildirmezdi. Ben ondan (okuduklarım indirilmezden) önce sizin içinizde bir ömür sürdüm. (Benim nasıl biri olduğumu ve o dönemki suskunluğumun nedenini) hiç düşünüp-akletmiyor musunuz?"
Allah'a karşı yalan yere iftira düzenden ve O'nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? Şüphesiz ki O, mücrimleri (suçlu-günahkarları, ki bu ben de olsam) felaha (kurtuluşa) erdirmez.
Allah ile beraber kendilerine zarar vermeyecek, yararları da dokunmayacak şeylere kulluk ederler ve "Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir" derler. De ki "Siz Allah'a, göklerde ve yerde bilmediği (ve hiçbir resule bildirmediği) bir şey mi haber veriyorsunuz? O (sübhandır) sizin şirk katmakta olduklarınızdan münezzehtir ve çok yücedir."
İnsanlar (önceden) tek bir ümmetten başka bir şey değildi sonra ayrılığa-anlaşmazlığa düştüler. Eğer Rabbinden geçmiş (önceden verilmiş) bir söz olmasaydı, ayrılığa-anlaşmazlığa düştükleri şey konusunda mutlaka aralarında hüküm verilmiş olurdu.
Bir de "Rabbinden üzerine bir ayet (mucize) indirilse ya" derler. De ki "Gayb ancak Allah'ındır. Siz bekleyedurun, ben de sizlerle birlikte bekleyenlerdenim."
İnsanlara dokunan bir sıkıntıdan sonra kendilerine bir rahmet tattırdığımız zaman hemen (sıkıntı ve rahmet) ayetlerimiz konusunda hileli bir düzen kurmaya (hak olayı, batılla açıklamaya) çalışırlar. De ki "Tuzak-düzen kurmada Allah daha hızlıdır. Elçilerimiz de sizin kurduğunuz düzenleri yazmaktadır."
Karada ve denizde sizi gezdiren O'dur. Öyleki siz gemide bulunduğunuz, o gemiler de içindekileri güzel bir rüzgarla alıp götürdükleri ve (yolcular) bununla neşelendikleri sırada o gemiye çılgınca bir rüzgar (firtına) gelip çatar ve her yandan dalgalar onları sarar. Onlar artık (bu dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını zannettikleri anda dinde muhlisler (Allah'a ve dine gönülden bağlılar) olarak O'na dua etmeye "Eğer bizi bundan kurtaracak olursan, andolsun ki Sana şükredenlerden olacağız" (demeye) başlarlar.
Ama (Allah) onları kurtarınca, onlar hemen yeryüzünde haksız yere taşkınlığa (nankörlüğe) koyulurlar. Ey insanlar, sizin taşkınlığınız ancak kendi nefisleriniz aleyhinedir. (Nankörlük ettiğiniz bu yardımımızla sadece) dünya hayatının geçici yararını elde edersiniz. Sonra sizin dönüşünüz Bizedir, Biz de yaptıklarınızı size haber vereceğiz.
Dünya hayatının misali, gökten indirdiğimiz bir su gibidir. Onunla insanların ve hayvanların yediği bitkiler (yetişip) birbirine karışmıştır. Nihayet yeryüzü zinetlerini takınıp süslendiği ve sahipleri de kendilerini ona kadir (ürünlere sahip) sandıkları bir sırada gece veya gündüz ona emrimiz gelmiştir de, dün sanki hiçbir şey yokmuş gibi onu kökünden biçilip atılmış bir duruma getiririz. Düşünen bir topluluk için ayetlerimizi işte böyle açıklıyoruz.
Güzel davrananlara daha güzeli ve fazlası vardır. Onların yüzlerini ne bir karartı sarar, ne de bir zillet. İşte onlar cennet ashabıdır-halkıdır ve orada ebedi olarak kalacaklardır.
Kötülük yapanlara gelince, herbir kötülüğün karşılığı kendi misliyledir. Onları bir zillet kaplar ve onları Allah'tan (kurtaracak) hiçbir koruyucu da yoktur. Onların yüzleri karanlık geceden bir parçaya bürünmüş gibidir. İşte onlar ateş ashabıdır-halkıdır ve orada ebedi olarak kalacaklardır.
O gün, onların hepsini birarada toplayacağız sonra şirk katanlara "Siz de, şirk koştuklarınız da yerlerinize" diyeceğiz. Artık onların arasını açmışızdır. Şirk koştukları (ortakları) derler ki "Siz bize ibadet etmiyordunuz."
İşte orada her nefis önceden yapmış olduğunu (ve karşılığını) bulacaktır. Ve onlar asıl mevlaları (gerçek sahipleri) olan Allah'a döndürülürler. Yalan yere uydurdukları da, kendilerinden kaybolup gider.
De ki "Gökten ve yerden sizlere rızık veren kimdir? Kulaklara ve gözlere malik olan (hükmeden) kimdir? Diriyi ölüden çıkaran ve ölüyü diriden çıkaran kimdir? Her işi düzenleyen-idare eden kimdir?" Onlar "Allah" diyeceklerdir. De ki "O halde siz (O'na karşı gelmekten) korkup-sakınmayacak mısınız?"
De ki "Sizin şirk koştuklarınızdan yaratmayı başlatacak (yoktan var edecek) sonra onu (yokluğa) iade edecek (varı yok edecek) olan var mı?" De ki "Allah yaratmayı (ilkin) başlatır sonra onu iade eder (önceki yokluk durumuna geri çevirir). O halde nasıl olur da (haktan sapıklığa) çevrilip-dönüyorsunuz?"
De ki "Sizin şirk koştuklarınızdan hakka ulaştırabilecek var mıdır?" De ki "Hakka ulaştıracak Allah'tır. Öyleyse hakka ulaştıran mı uyulmaya daha hak sahibidir yoksa doğru yola ulaştırılmadıkça kendisi hidayete ulaşamayan mı? (O halde) size ne oluyor? Nasıl hükmediyorsunuz?"
Bu Kur'an Allah'tan (indirilmiştir,) başkası tarafından uydurulmuş değildir. Ancak o ellerinde (önlerinde) olanı doğrulayan ve Kitab'ı ayrıntılı olarak açıklayandır. Bunda hiç şüphe yoktur, alemlerin Rabbindendir.
Yoksa "Bunu kendisi uydurdu" mu diyorlar? De ki "Eğer sadıklardan (doğru sözlülerden) iseniz onun benzeri olan bir sure getirin. Allah'tan başka güç yetirip-çağırabileceğiniz herkesi de (yardıma) çağırın."
Hayır (getiremezler çünkü) onlar ilmini kavrayamadıkları ve kendilerine de henüz yorumu gelmemiş bir şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle (bir cahillikle) yalanlamışlardı. Zulme sapanların nasıl bir sonuca uğradıklarına bir bak.
Eğer seni yalanlarlarsa, onlara de ki "Benim yaptıklarım benim, sizin yaptıklarınız da sizindir. Siz benim yaptıklarımdan uzaksınız ve ben de sizin yaptıklarınızdan uzağım."
Onlardan sana kulak verenler (dinleyenler) vardır. Fakat (dinleseler de hakkı işitmeyen) sağırlara sen mi duyuracaksın? Üstelik akılları da hiç ermiyorsa.
Gündüzün bir saatinden başka sanki hiç ömür sürmemişler gibi onları bir arada toplayacağı gün, onlar birbirlerini tanımış olacaklar. Allah'a kavuşmayı yalan sayanlar gerçekten hüsrana uğramışlardır. Onlar hidayete (doğru yola) ermiş değillerdir.
Onlara vadettiğimiz (azabın) bir kısmını sana gösteririz veya senin hayatına son veririz. Onların dönüşleri Bizedir. (Senden) sonra onların ne yaptıklarına Allah şahittir.
De ki "Allah'ın dilemesi dışında, kendim için zarardan ve yarardan (hiçbir şeye) malik değilim. Her ümmetin bir eceli vardır. Onların ecelleri gelince artık ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler."
De ki "Ne dersiniz? O'nun azabı size gece veya gündüz gelirse (ne yapacaksınız?) Mücrimler (suçlu-günahkarlar) bunu niye (neye güvenerek) erkene almak istiyorlar?"
(Azab dolu helak) gerçekleştikten sonra mı ona iman edeceksiniz yoksa şimdi mi? (Azap geldikten sonra çok geç) ama siz onun erkence gelmesini istiyordunuz.
(Helak gerçekleştikten) sonra o zulmetmiş olanlara "Ebedi azabı tadın" denilecek. Kazanmakta olduklarınız dışında bir başka şeyle mi cezalandırılacaksınız?"
Zulmeden her nefis, yeryüzündekilerin tümüne sahib olsa bunu (azabdan kurtulmak için) mutlaka fidye olarak verirdi. Onlar azabı gördükleri vakit içlerinde pişmanlık duyarlar. Artık aralarında adaletle hüküm verilir ve hiçbirine zulmedilmez.
De ki "(Bunlar) Allah'ın fazlıyla (lutuf dolu bol ihsanıyla) ve rahmetiyle (gelmiştir) işte bunlarla sevinsinler. Bu, onların bütün toplayıp yığdıklarından daha hayırlıdır."
De ki "Allah'ın sizin için indirdiği rızıklardan bir kısmını haram ve bir kısmını helal kılmanıza ne dersiniz?" De ki "Allah mı size izin verdi yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz?"
Allah'a karşı yalan yere iftira uyduranların kıyamet günü (durumlarına ve Allah'a ilişkin) zanları-görüşleri nedir? Elbetteki Allah insanlara karşı lutuf ve ihsan sahibidir ancak onların çoğu şükretmezler.
Hangi işi yaparsan yap, Kur'an'dan ne okursan oku, ne işte çalışırsan çalış unutmayın ki siz ona dalıp gitmişken Biz sizin üzerinizde şahidiz. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzak (saklı-gizli) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki mübin (apaçık) bir Kitab'ta (levh-i mahfuzda yazılı) olmasın.
Onlara dünya hayatında da, ahiret hayatında da müjdeler vardır. Allah'ın kelimelerinde-sözlerinde değişiklik yoktur. İşte en büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.
Haberiniz olsun ki göklerde kim varsa, yerde kim varsa hepsi Allah'ındır. Allah'tan başkasına tapanlar, (bir ilim-bir delil üzere) şirk koştukları varlıklara ve güçlere uymazlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar (zanla-tahminle) yalan söylerler.
Allah çocuk edindi dediler. Haşa. Allah bundan münezzehtir (beri ve yücedir). O müstağnidir (hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır). Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Yanınızda buna ilişkin bir delil de yoktur. Allah'a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?
(Onlar için) dünyada geçici bir meta (yararlanma vardır) sonra dönüşleri Bizedir. Sonra da küfretmiş olmaları sebebiyle onlara şiddetli azabı taddıracağız.
Onlara Nuh'un haberini oku. Hani kavmine demişti ki "Ey kavmim, benim aranızda (peygamber olarak) duruşum ve Allah'ın ayetleriyle öğüt verişim eğer size ağır geliyorsa, ben yalnızca Allah'a tevekkül etmişim. Artık siz ortaklarınızla toplanıp yapacağınız işi karara bağlayın ki bu işiniz size dert (gizli kahır) olmasın sonra da hakkımdaki hükmünüzü bana mühlet vermeden uygulayın."
Eğer yüz çevirecek olursanız, ben sizden bir ücret istemedim (ki bir kaybım olsun). Benim ecrim-mükafatım yalnızca Allah'a aittir. Ve ben, müslümanlardan olmakla emrolundum.
(Yine de) onu yalanladılar, Biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık ve onları (yeryüzünde) halifeler kıldık. Ayetlerimizi yalanlayanları da (suda) boğduk. Uyarılıp-korkutulanların (fakat inanmayanların) nasıl bir akibete uğradıklarına bir bak.
Sonra onun ardından kendi toplumlarına birçok resuller gönderdik. Onlara apaçık ayetler (mucizeler) getirmişlerdi. Ama daha önce (hak daveti) yalanlamaları nedeniyle (apaçık ayetlere de) inanmadılar. İşte Biz haddi aşanların kalplerini böyle mühürleriz (artık inanmazlar).
Sonra bunların ardından Firavun'a ve onun önde gelen çevresine Musa'yı ve Harun'u ayetlerimizle gönderdik. Fakat onlar kibirlenip-büyüklendiler ve mücrim (suçlu-günahkar) bir kavim oldular.
Onlar "Siz ikiniz, (bizleri) atalarımızı üzerinde bulduğumuzdan (bu yolumuzdan) çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz size inanacak değiliz" dediler.
Onlar (atacaklarını) atınca, Musa dedi ki "Sizlerin (ortaya) getirdiğiniz sihirdir. Allah onu elbette boşa çıkaracak-geçersiz kılacaktır. Şüphesiz ki Allah, fesadçıların (bozgunculuk çıkaranların) işini düzeltmez."
Sonunda -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka iman eden olmadı. Firavun yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve haddi aşanlardandı.
Musa ve kardeşine (şöyle) vahyettik ki "Mısır'da kavminiz için evler hazırlayın, evlerinizi namaz kılınan yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın. Mü'minleri müjdele."
Musa dedi ki "Ey Rabbimiz. Şüphesiz Sen Firavun'a ve önde gelen çevresine dünya hayatında bir çekicilik (güç, ihtişam) ve mallar verdin. Ey Rabbimiz, Senin yolundan saptırmaları için (mi?) Rabbimiz (artık bu nankör azgınların) mallarını yok et ve onların kalplerini iyice sık. Çünkü onlar acıklı azabı görmedikçe iman etmeyecekler."
Biz İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun ve askerleri de azgınlık ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu (Firavun'u) boğacak düzeye erişince "İsrailoğullarının inandığından başka ilah olmadığına inandım ve ben de müslümanlardanım" dedi.
(Artık) senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için bugün senin bedenini kurtaracağız. Gerçi insanlardan çoğu, Bizim ayetlerimizden gafildirler.
Andolsun ki Biz İsrailoğullarını (hoşlarına gidecek) güzel bir yurda yerleştirdik ve onları temiz nimetlerden rızıklandırdık. Kendilerine ilim gelinceye kadar anlaşmazlığa düşmediler. Şüphesiz ki Rabbin kıyamet günü, aralarında anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda hüküm verecektir.
Sana indirdiğimizden eğer kuşkudaysan, senden önce Kitab'ı okuyanlara sor. Andolsun ki Rabbinden sana hak (apaçık gerçek) gelmiştir, (bu nedenle) sakın kuşkuya kapılanlardan olma.
(Mühlet döneminde gönderdiğimiz ayetlere, mucizelere) iman edip de imanı kendisine yarar sağlamış -Yunus kavminin dışında- bir kavim (bir ülke) olsaydı ya? Onlar (kendilerine bir mucize olarak dönen Yunus'a) iman ettikleri zaman dünya hayatında onlardan aşağılatıcı azabı kaldırdık ve onları belli bir zamana kadar yararlandırdık.
Kendilerinden önce gelip-geçmiş olanların (başlarına gelen) günlerin benzerlerinden başkasını mı bekliyorlar? De ki "Bekleyedurun. Şüphesiz ben de sizlerle birlikte bekleyenlerdenim."
De ki "Ey insanlar. Eğer benim dinimden yana bir kuşku içindeyseniz, ben sizin Allah'tan başka taptıklarınıza tapmıyorum. Ben ancak sizin hayatınıza son verecek olan Allah'a taparım. Ben mü'minlerden olmakla emrolundum."
Sana yararı da, zararı da olmayan Allah'tan başkalarına tapma. Eğer (bu emirlerin tersini) yapacak olursan, bu durumda hiç şüphesiz zalimlerden olursun (diye de emrolundum).
Allah sana bir zarar dokunduracak olursa, O'ndan başka bunu senden kaldıracak yoktur. Ve eğer sana bir hayır isterse, O'nun fazlını (lutuf ve ihsanını) geri çevirecek de yoktur. Kullarından dilediğine bundan isabet ettirir. O Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
De ki "Ey insanlar, size Rabbinizden hak gelmiştir. Kim hidayete (doğru yola) ulaşırsa, o ancak kendi nefsi için hidayete ulaşmıştır. Kim de saparsa, o da kendi aleyhine sapmıştır. Ben sizin üzerinize bir vekil değilim."
Elif, Lam, Ra, (Bu, bütün) ayetleri muhkem kılınmış (muhkemleştirilmiş) sonra da Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) ve Habir (her şeyden haberdar) olan tarafından (ayrıntılı olarak) açıklanmış bir Kitab'tır.
Ve Rabbinizden mağfiret (bağışlanma) dileyin sonra O'na tevbe edin ki sizi adı konulmuş bir vakte kadar güzel bir meta (geçimlik) ile yararlandırsın ve her ihsan sahibine Kendi ihsanını versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin için büyük bir günün azabından korkarım.
Haberiniz olsun ki onlar, O'ndan gizlemek için göğüslerini (başka düşüncelere) çevirirler. Oysa onlar (gizlilik) örtülerine bürünürlerken Allah gizli tuttuklarını da, açığa vurduklarını da bilmektedir. Çünkü O, göğüslerin özünde saklı olanı bilendir.