Hata! Lütfen tarayıcınızın ayarlarını kontrol edip daha sonra tekrar deneyin.


15. Cüz ​(17-İsrâ 1 İle 18-Kehf 74 Arası)


17-İsrâ Suresi


17/1سُبْحَانَ الَّـذ۪ٓي اَسْرٰى بِعَبْدِه۪ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الْاَقْصَا الَّذ۪ي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَاۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ


Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah sübhandır (münezzehtir-yücedir). O Semi'dir (herşeyi işitendir), Basir'dir (hakkıyle görendir).

17-İsrâ 1


17/2وَاٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اَلَّا تَتَّخِذُوا مِنْ دُون۪ي وَك۪يلاًۜ


Biz Musa'ya Kitab verdik ve "Ben'den başkasını Vekil edinmeyin" diyerek onu İsrailoğulları için (hidayete) rehber-kılavuz kıldık.

17-İsrâ 2


17/3ذُرِّيَّةَ مَنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍۜ اِنَّهُ كَانَ عَبْداً شَكُوراً


(Ey) Nuh ile birlikte taşıdıklarımızın nesli-kuşağı. O (sabırlı elçimiz), çok şükreden bir kuldu.

17-İsrâ 3


17/4وَقَضَيْنَٓا اِلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ فِي الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِي الْاَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْـلُنَّ عُـلُواًّ كَب۪يراً


Biz Kitap'ta İsrailoğullarına "Sizler yeryüzünde iki defa fesat (bozgunculuk) çıkaracaksınız ve (azgın bir) kibirle kabarıp-yükseleceksiniz" diye bildirdik.

17-İsrâ 4


17/5فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ اُو۫لٰيهُمَا بَعَثْنَا عَلَيْكُمْ عِبَاداً لَنَٓا اُو۬ل۪ي بَأْسٍ شَد۪يدٍ فَجَاسُوا خِلَالَ الدِّيَارِۜ وَكَانَ وَعْداً مَفْعُولاً


O ikiden ilkinin vadesi geldiği zaman oldukça zorlu-güçlü kullarımızı üzerinize salıp-gönderdik de (sizi memleketin her köşesinde) evlerin aralarına kadar arayıp-araştırdılar. Bu yerine getirilmesi gereken bir vaad idi.

17-İsrâ 5


17/6ثُمَّ رَدَدْنَا لَكُمُ الْكَرَّةَ عَلَيْهِمْ وَاَمْدَدْنَاكُمْ بِاَمْوَالٍ وَبَن۪ينَ وَجَعَلْنَاكُمْ اَكْثَرَ نَف۪يراً


Sonra onlara karşı size tekrar 'üstünlük ve devlet' verdik, size mallar ve çocuklarla yardım ederek cemiyetinizi (topluluğunuzu, sayıca) çoğalttık.

17-İsrâ 6


17/7اِنْ اَحْسَنْتُمْ اَحْسَنْتُمْ لِاَنْفُسِكُمْ وَاِنْ اَسَأْتُمْ فَلَهَاۜ فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ الْاٰخِرَةِ لِيَسُٓؤُ۫ا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْب۪يراً


Eğer ihsan (iyilik) ederseniz kendi nefsinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz o da kendinizedir. Sonunda diğerinin vadesi geldiği zaman (üzerinize gönderdiklerimiz) yüzlerinizi karartıp-kötüleştirsinler, birincisinde ona girdikleri gibi mescide girsinler ve ele geçirdiklerini mahvetsinler.

17-İsrâ 7


17/8عَسٰى رَبُّكُمْ اَنْ يَرْحَمَكُمْۚ وَاِنْ عُدْتُمْ عُدْنَاۢ وَجَعَلْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِر۪ينَ حَص۪يراً


(Tevbe ederseniz) umulur ki Rabbiniz size merhamet eder fakat (fesada) dönerseniz, Biz de (sizi cezalandırmaya) döneriz. Biz cehennemi kafirler için bir zindan kıldık.

17-İsrâ 8


17/9اِنَّ هٰذَا الْقُرْاٰنَ يَهْد۪ي لِلَّت۪ي هِيَ اَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِن۪ينَ الَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ اَجْراً كَب۪يراًۙ


Şüphe yok ki bu Kur'an, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü'minlere onlar için gerçekten büyük bir ecir-mükafat olduğunu müjdeler.

17-İsrâ 9


17/10وَاَنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ اَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَاباً اَل۪يماً۟


Ahirete inanmayanlara da elim-acıklı bir azab hazırlamışızdır.

17-İsrâ 10


17/11وَيَدْعُ الْاِنْسَانُ بِالشَّرِّ دُعَٓاءَهُ بِالْخَيْرِۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ عَجُولاً


İnsan hayra dua ettiği gibi şerre de (kötülüğe de) dua etmektedir. İnsan pek acelecidir.

17-İsrâ 11


17/12وَجَعَلْنَا الَّيْلَ وَالنَّهَارَ اٰيَتَيْنِ فَمَحَوْنَٓا اٰيَةَ الَّيْلِ وَجَعَلْـنَٓا اٰيَةَ النَّهَارِ مُبْصِرَةً لِتَبْتَغُوا فَضْلاً مِنْ رَبِّكُمْ وَلِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّن۪ينَ وَالْحِسَابَۜ وَكُلَّ شَيْءٍ فَصَّلْنَاهُ تَفْص۪يلاً


Biz geceyi ve gündüzü iki ayet kıldık. Rabbinizden bir fazl aramanız, yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için gecenin ayetini silip, gündüzün ayetini aydınlık kıldık. Biz (size gerekli) her şeyi ayrıntılı biçimde açıkladık.

17-İsrâ 12


17/13وَكُلَّ اِنْسَانٍ اَلْزَمْنَاهُ طَٓائِرَهُ ف۪ي عُنُقِه۪ۜ وَنُخْرِجُ لَهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ كِتَاباً يَلْقٰيهُ مَنْشُوراً


Biz, her insanın kuşunu (amelini ve nasibini) kendi boynuna doladık. Kıyamet gününde onun için açılmış bulacağı bir kitabı önüne çıkarırız.

17-İsrâ 13


17/14اِقْرَأْ كِتَابَكَۜ كَفٰى بِنَفْسِكَ الْيَوْمَ عَلَيْكَ حَس۪يباًۜ


Kendi kitabını oku. Bugün hesap görücü olarak nefsin sana yeter.

17-İsrâ 14


17/15مَنِ اهْتَدٰى فَاِنَّمَا يَهْتَد۪ي لِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۜ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ وَمَا كُنَّا مُعَذِّب۪ينَ حَتّٰى نَبْعَثَ رَسُولاً


Kim hidayete (doğru yola) ererse, kendi nefsi için hidayete erer. Kim de (doğruluktan) saparsa kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Biz bir resul (uyarıp-korkutucu elçi) gönderinceye kadar (hiçbir topluma) azab edecek değiliz.

17-İsrâ 15


17/16وَاِذَٓا اَرَدْنَٓا اَنْ نُهْلِكَ قَرْيَةً اَمَرْنَا مُتْرَف۪يهَا فَفَسَقُوا ف۪يهَا فَحَقَّ عَلَيْهَا الْقَوْلُ فَدَمَّرْنَاهَا تَدْم۪يراً


Biz bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman onun 'varlık ve güç sahibi önde gelenlerine' (hak ve adaleti) emrederiz buna rağmen onlar onda (emirlerimizde ve o ülkede) fasıklık yaparlar. Böylece onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.

17-İsrâ 16


17/17وَكَمْ اَهْلَكْنَا مِنَ الْقُرُونِ مِنْ بَعْدِ نُوحٍۜ وَكَفٰى بِرَبِّكَ بِذُنُوبِ عِبَادِه۪ خَب۪يراً بَص۪يراً


Biz Nuh'tan sonra nice nesilleri helak ettik. Kullarının günahlarına, Habir (haber alıcı) ve Basir (görücü) olarak Rabbin yeter.

17-İsrâ 17


17/18مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْعَاجِلَةَ عَجَّلْنَا لَهُ ف۪يهَا مَا نَشَٓاءُ لِمَنْ نُر۪يدُ ثُمَّ جَعَلْنَا لَهُ جَهَنَّمَۚ يَصْلٰيهَا مَذْمُوماً مَدْحُوراً


Kim çarçabuk gelip-geçeni (dünyayı) isterse, (müstehak görüp) dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dünyada çarçabuk veririz. Sonra da ona cehennemi (yurt) kılarız, kınanmış ve (rahmetten) kovulmuş olarak oraya girer.

17-İsrâ 18


17/19وَمَنْ اَرَادَ الْاٰخِرَةَ وَسَعٰى لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ كَانَ سَعْيُهُمْ مَشْكُوراً


Kim de ahireti ister ve bir mü'min olarak kendine yaraşır çaba göstererek ona (ahirete) çalışırsa, işte böylelerinin çabası (Allah katında) makbul ve meşkurdur (şükre-teşekküre değerdir).

17-İsrâ 19


17/20كُلاًّ نُمِدُّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ مِنْ عَطَٓاءِ رَبِّكَۜ وَمَا كَانَ عَطَٓاءُ رَبِّكَ مَحْظُوراً


(Dünyayı veya ahireti isteyenlerin) hepsine, onlara da bunlara da Rabbinin (dünyadaki) ihsanından veririz. Rabbinin (dünyevi) ihsanı, (sadece ahireti de istese) hiç kimseye kısıtlanmış-engellenmiş değildir.

17-İsrâ 20


17/21اُنْظُرْ كَيْفَ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ وَلَلْاٰخِرَةُ اَكْبَرُ دَرَجَاتٍ وَاَكْبَرُ تَفْض۪يلاً


Onlardan bir kısmını, bir kısmına (ahireti isteyenlere dünyayı da vererek) nasıl üstün tuttuğumuzu gör. Elbetteki ahiret dereceler bakımından daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha büyüktür.

17-İsrâ 21


17/22لَا تَجْعَلْ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَتَقْعُدَ مَذْمُوماً مَخْذُولاً۟


Allah ile beraber başka ilah edinme yoksa kınanmış ve kendi başına (yalnız ve yardımcısız) bırakılmış olursun.

17-İsrâ 22


17/23وَقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَاناًۜ اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَٓا اَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَٓا اُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلاً كَر۪يماً


Rabbin, O'ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikle davranmanızı emretti. (Ey mü'min) şayet onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara (hiçbir durumda) "Öf" bile deme ve onları azarlama, onlara güzel söz söyle.

17-İsrâ 23


17/24وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُلْ رَبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَان۪ي صَغ۪يراًۜ


Onları esirgeyip-merhamet ederek (üzerlerine alçakgönüllülük) tevazu kanadını ger ve de ki "Rabbim, onlar beni küçükken nasıl (esirgeyip-merhamet ederek) bakıp-terbiye ettilerse, Sen de onları esirgeyip-merhamet et."

17-İsrâ 24


17/25رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَا ف۪ي نُفُوسِكُمْۜ اِنْ تَكُونُوا صَالِح۪ينَ فَاِنَّهُ كَانَ لِلْاَوَّاب۪ينَ غَفُوراً


Rabbiniz, sizin içinizdekileri çok iyi bilir. Eğer siz salih olursanız, şüphesiz O da (Kendisine) yönelip-dönenler için Gafur'dur (çok bağışlayandır).

17-İsrâ 25


17/26وَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَلَا تُبَذِّرْ تَبْذ۪يراً


Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver. (Fakat) israf ederek saçıp-savurma.

17-İsrâ 26


17/27اِنَّ الْمُبَذِّر۪ينَ كَانُٓوا اِخْوَانَ الشَّيَاط۪ينِۜ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّه۪ كَفُوراً


Çünkü (Rabbinin nimetini hükme göre kullanmayıp) saçıp-savuranlar, (bu konuda) şeytanın kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.

17-İsrâ 27


17/28وَاِمَّا تُعْرِضَنَّ عَنْهُمُ ابْتِغَٓاءَ رَحْمَةٍ مِنْ رَبِّكَ تَرْجُوهَا فَقُلْ لَهُمْ قَوْلاً مَيْسُوراً


Eğer Rabbinden umup-beklediğin bir rahmet için (israftan kaçınıyor), onlara (aşırı istekleriyle seni israfa sürükleyenlere) yüzçevirmek zorunda kalıyorsan, bu durumda onlara yumuşak söz söyle.

17-İsrâ 28


17/29وَلَا تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً اِلٰى عُنُقِكَ وَلَا تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُوماً مَحْسُوراً


Elini boynunda bağlanmış olarak kılma, büsbütün de açık tutma. Yoksa kınanır ve (israf ettiklerinin) hasreti-pişmanlığı içinde kalırsın.

17-İsrâ 29


17/30اِنَّ رَبَّكَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِه۪ خَب۪يراً بَص۪يراً۟


Rabbin dilediğine rızkı bol verip-genişletir, (dilediğine de) kısar. Gerçekten O Habir'dir (her şeyden haberdar olandır), Basir'dir (hakkıyle görendir).

17-İsrâ 30


17/31وَلَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ خَشْيَةَ اِمْلَاقٍۜ نَحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَاِيَّاكُمْۜ اِنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْـٔاً كَب۪يراً


Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Onlara da, sizlere de Biz rızık veririz. Onları öldürmek büyük bir suçtur-günahtır.

17-İsrâ 31


17/32وَلَا تَقْرَبُوا الزِّنٰٓى اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةًۜ وَسَٓاءَ سَب۪يلاً


Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o 'çirkin bir hayasızlık', (kendisi ve akibeti) kötü bir yoldur.

17-İsrâ 32


17/33وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّۜ وَمَنْ قُتِلَ مَظْلُوماً فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّه۪ سُلْطَاناً فَلَا يُسْرِفْ فِي الْقَتْلِۜ اِنَّهُ كَانَ مَنْصُوراً


Haklı bir neden olmaksızın Allah'ın haram kıldığı canı öldürmeyin. Kim mazlum olarak (zulmen) öldürülürse onun velisine yetki vermişizdir. Artık o da öldürmede aşırı gitmesin. Zaten ona (kısas yetkisiyle) yardım edilmiştir.

17-İsrâ 33


17/34وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۖ وَاَوْفُوا بِالْعَهْدِۚ اِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُ۫لاً


Rüşdüne (erginlik çağına) erişinceye kadar -en güzel bir tarzda olmadıkça- yetimin malına yaklaşmayın. Ahdi (verdiğiniz sözü) yerine getirin. Çünkü ahid bir sorumluluktur.

17-İsrâ 34


17/35وَاَوْفُوا الْكَيْلَ اِذَا كِلْتُمْ وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلاً


Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam tutun ve dosdoğru bir tartıyla tartın. Bu daha hayırlıdır ve sonuç bakımından daha güzeldir.

17-İsrâ 35


17/36وَلَا تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌۜ اِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤٰادَ كُلُّ اُو۬لٰٓئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُ۫لاً


Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.

17-İsrâ 36


17/37وَلَا تَمْشِ فِي الْاَرْضِ مَرَحاًۚ اِنَّكَ لَنْ تَخْرِقَ الْاَرْضَ وَلَنْ تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولاً


Yeryüzünde kibirli bir azametle (böbürlenerek) yürüme. Çünkü sen (derinlik olarak) ne yeri yarabilirsin, ne de boyca (yükseklik olarak) dağlara erişebilirsin.

17-İsrâ 37


17/38كُلُّ ذٰلِكَ كَانَ سَيِّئُهُ عِنْدَ رَبِّكَ مَكْرُوهاً


Kötü olan bütün bunlar, Rabbın katında sevilmeyen şeylerdir.

17-İsrâ 38


17/39ذٰلِكَ مِمَّٓا اَوْحٰٓى اِلَيْكَ رَبُّكَ مِنَ الْحِكْمَةِۜ وَلَا تَجْعَلْ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَتُلْقٰى ف۪ي جَهَنَّمَ مَلُوماً مَدْحُوراً


İşte bunlar Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdendir. Rabbin ile beraber başka ilah edinme yoksa kınanmış ve kovulmuş olarak cehenneme atılırsın.

17-İsrâ 39


17/40اَفَاَصْفٰيكُمْ رَبُّكُمْ بِالْبَن۪ينَ وَاتَّخَذَ مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ اِنَاثاًۜ اِنَّكُمْ لَتَقُولُونَ قَوْلاً عَظ۪يماً۟


(Ey müşrikler) Rabbiniz size erkekleri seçti de, (Kendine) meleklerden dişiler mi edindi? Gerçekten siz büyük bir söz söylemektesiniz.

17-İsrâ 40


17/41وَلَقَدْ صَرَّفْنَا ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ لِيَذَّكَّرُواۜ وَمَا يَز۪يدُهُمْ اِلَّا نُفُوراً


Andolsun ki Biz bu Kur'an'da hatırlayıp-öğüt alsınlar diye çeşitli açıklamalar yaptık. Fakat bu onların 'nefretle uzaklaşmalarından' başka bir şeyi arttırmıyor.

17-İsrâ 41


17/42قُلْ لَوْ كَانَ مَعَهُٓ اٰلِهَةٌ كَمَا يَقُولُونَ اِذاً لَابْتَغَوْا اِلٰى ذِي الْعَرْشِ سَب۪يلاً


De ki "Eğer söyledikleri gibi O'nunla beraber (başka) ilahlar olsaydı, onlar arşın Sahibine mutlaka bir yol ararlardı."

17-İsrâ 42


17/43سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يَقُولُونَ عُلُواًّ كَب۪يراً


O, onların dediklerinden (tamamiyle) münezzehtir, büyük ve 'çok ulu bir yükseklikle yücedir'.

17-İsrâ 43


17/44تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪ وَلٰكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْب۪يحَهُمْۜ اِنَّهُ كَانَ حَل۪يماً غَفُوراً


Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O'nu tesbih etmektedir. O'nu hamd ile (şükür dolu övgüyle) tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz onların tesbihlerini anlamazsınız. O Halim'dir (rahmetiyle yumuşak davranandır), Gafur'dur (çok bağışlayandır).

17-İsrâ 44


17/45وَاِذَا قَرَأْتَ الْقُرْاٰنَ جَعَلْنَا بَيْنَكَ وَبَيْنَ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ حِجَاباً مَسْتُوراًۙ


Kur'an okuduğun zaman seninle ahirete inanmayanlar arasına gizli-görünmez bir perde çekeriz.

17-İsrâ 45


17/46وَجَعَلْنَا عَلٰى قُلُوبِهِمْ اَكِنَّةً اَنْ يَفْقَهُوهُ وَف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَقْراًۜ وَاِذَا ذَكَرْتَ رَبَّكَ فِي الْقُرْاٰنِ وَحْدَهُ وَلَّوْا عَلٰٓى اَدْبَارِهِمْ نُفُوراً


Ve (küfrettikleri için) onların kalpleri üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen örtüler (kabuklar), kulaklarına da ağırlık koyarız. Sen Kur'an'da Rabbini Bir ve tek (ilah olarak zikrettiğin) andığın zaman (onlar nefretle ve ortaklarının gazabından) ürkerek arkalarına dönüp kaçarlar.

17-İsrâ 46


17/47نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَسْتَمِعُونَ بِه۪ٓ اِذْ يَسْتَمِعُونَ اِلَيْكَ وَاِذْ هُمْ نَجْوٰٓى اِذْ يَقُولُ الظَّالِمُونَ اِنْ تَتَّبِعُونَ اِلَّا رَجُلاً مَسْحُوراً


Biz onların seni dinlediklerinde ne maksatla-neyi dinlediklerini, gizli konuşmalarında da o zalimlerin "Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz" dediklerini çok iyi biliriz.

17-İsrâ 47


17/48اُنْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْاَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ سَب۪يلاً


Senin için (suizanla) nasıl emsaller verdiklerine bir bak. Bu yüzden dalalete (sapıklığa) düştüler. Artık hak yolu bulmaya güçleri yetmez.

17-İsrâ 48


17/49وَقَالُٓوا ءَاِذَا كُنَّا عِظَاماً وَرُفَاتاً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقاً جَد۪يداً


Dediler ki "Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?"

17-İsrâ 49


17/50قُلْ كُونُوا حِجَارَةً اَوْ حَد۪يداًۙ


De ki "İster taş olun, ister demir"

17-İsrâ 50


17/51اَوْ خَلْقاً مِمَّا يَكْبُرُ ف۪ي صُدُورِكُمْۚ فَسَيَقُولُونَ مَنْ يُع۪يدُنَاۜ قُلِ الَّذ۪ي فَطَرَكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍۚ فَسَيُنْغِضُونَ اِلَيْكَ رُؤُ۫سَهُمْ وَيَقُولُونَ مَتٰى هُوَۜ قُلْ عَسٰٓى اَنْ يَكُونَ قَر۪يباً


"Ya da göğüslerinizde (zanni hayallerinizde) büyüyen bir yaratık (olun, elbet diriltileceksiniz)." Diyecekler ki "Bizi kim yeniden diriltecek?" De ki "Sizi ilk defa yaratan (diriltecek)." Onlar yine alaycı bir şekilde sana başlarını sallayacaklar ve "Ne zamanmış o?" diyeceklerdir. De ki "Yakın olsa gerek."

17-İsrâ 51


17/52يَوْمَ يَدْعُوكُمْ فَتَسْتَج۪يبُونَ بِحَمْدِه۪ وَتَظُنُّونَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلاً۟


(Çünkü) sizi çağıracağı gün, O'na hamdederek icabet edecek ve (dünyada) pek az bir süre kaldığınızı sanacaksınız.

17-İsrâ 52


17/53وَقُلْ لِعِبَاد۪ي يَقُولُوا الَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ يَنْزَغُ بَيْنَهُمْۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلْاِنْسَانِ عَدُواًّ مُب۪يناً


Kullarıma söyle, (birbirlerine) sözün en güzel olanını-en güzel tarzda söylesinler. Çünkü şeytan (sözden veya üsluptan hareketle) aralarını açıp-bozar. Şeytan, insanın apaçık bir düşmanıdır.

17-İsrâ 53


17/54رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِكُمْۜ اِنْ يَشَأْ يَرْحَمْكُمْ اَوْ اِنْ يَشَأْ يُعَذِّبْكُمْۜ وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ وَك۪يلاً


Rabbiniz sizi çok daha iyi bilir. (Günah işlediğinizde) dilerse size merhamet eder, dilerse sizi azablandırır. Biz seni onların üzerine (onlardan sorumlu) bir vekil olarak göndermedik.

17-İsrâ 54


17/55وَرَبُّكَ اَعْلَمُ بِمَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ النَّبِيّ۪نَ عَلٰى بَعْضٍ وَاٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ زَبُوراً


Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilendir. Andolsun ki Biz peygamberlerin bir kısmını, bir kısmına (derecelerle) üstün kıldık ve Davud'a da Zebur'u verdik.

17-İsrâ 55


17/56قُلِ ادْعُوا الَّذ۪ينَ زَعَمْتُمْ مِنْ دُونِه۪ فَلَا يَمْلِكُونَ كَشْفَ الضُّرِّ عَنْكُمْ وَلَا تَحْو۪يلاً


De ki "O'nun dışında (ilah olarak) öne sürdüklerinizi çağırın. Onlar sizden ne zararı-sıkıntıyı kaldırabilirler, ne de değiştirebilirler.

17-İsrâ 56


17/57اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ يَبْتَغُونَ اِلٰى رَبِّهِمُ الْوَس۪يلَةَ اَيُّهُمْ اَقْرَبُ وَيَرْجُونَ رَحْمَتَهُ وَيَخَافُونَ عَذَابَهُۜ اِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ كَانَ مَحْذُوراً


Onların yalvardıkları (Allah'a en yakın salih kullarımız da) Rablerine daha yakın olmak için (hak) vesile ararlar. O'nun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı korkup sakınılması gereken (bir azaptır).

17-İsrâ 57


17/58وَاِنْ مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا نَحْنُ مُهْلِكُوهَا قَبْلَ يَوْمِ الْقِيٰمَةِ اَوْ مُعَذِّبُوهَا عَذَاباً شَد۪يداًۜ كَانَ ذٰلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُوراً


Hiçbir ülke yoktur ki kıyamet gününden önce Biz onu helak etmeyelim yahut şiddetli bir azab ile azablandırmayalım. Bu o Kitap'ta (Levh-i Mahfuzda) yazılıdır.

17-İsrâ 58


17/59وَمَا مَنَعَنَٓا اَنْ نُرْسِلَ بِالْاٰيَاتِ اِلَّٓا اَنْ كَذَّبَ بِهَا الْاَوَّلُونَۜ وَاٰتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُوا بِهَاۜ وَمَا نُرْسِلُ بِالْاٰيَاتِ اِلَّا تَخْو۪يفاً


Bizi ayetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan şey, öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır. Semud'a dişi deveyi görünür-apaçık (bir mucize) olarak gönderdik fakat onlar bununla (boğazladıkları bu dişi deveyle) zulmetmiş oldular. Oysa Biz ayetleri (mucizeleri) ancak korkutmak için göndeririz.

17-İsrâ 59


17/60وَاِذْ قُلْنَا لَكَ اِنَّ رَبَّكَ اَحَاطَ بِالنَّاسِۜ وَمَا جَعَلْنَا الرُّءْيَا الَّت۪ٓي اَرَيْنَاكَ اِلَّا فِتْنَةً لِلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي الْقُرْاٰنِۜ وَنُخَوِّفُهُمْۙ فَمَا يَز۪يدُهُمْ اِلَّا طُغْيَاناً كَب۪يراً۟


Hani Biz sana "Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre-kuşatmıştır" demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı (görüntüleri) insanlar için bir fitne (imtihan) kıldık, Kur'an'da lanetlenmiş ağacı da. Biz onları korkutmaktayız. Fakat (bu) onlarda büyük bir azgınlığı arttırmaktan başka bir işe yaramıyor.

17-İsrâ 60


17/61وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ قَالَ ءَاَسْجُدُ لِمَنْ خَلَقْتَ ط۪يناًۚ


Hani meleklere "Adem'e secde edin" demiştik. İblis'in dışında (hepsi) secde etmişlerdi. Demişti ki "Çamurdan yarattığın kimseye ben secde eder miyim?"

17-İsrâ 61


17/62قَالَ اَرَاَيْتَكَ هٰذَا الَّذ۪ي كَرَّمْتَ عَلَيَّۘ لَئِنْ اَخَّرْتَنِ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَاَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُٓ اِلَّا قَل۪يلاً


Demişti ki "Şu benden üstün kıldığına bir bak. Andolsun ki eğer bana kıyamet gününe kadar mühlet (zamanda genişlik) verirsen, pek azı dışında onun soyunu kendime bağlı kılacağım."

17-İsrâ 62


17/63قَالَ اذْهَبْ فَمَنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ فَاِنَّ جَهَنَّمَ جَزَٓاؤُ۬كُمْ جَزَٓاءً مَوْفُوراً


(Allah) buyurdu ki "(Mühlet verilmiştir haydi amacına) git, onlardan kim sana uyarsa hepinizin cezası cehennemdir. Eksiksiz bir ceza."

17-İsrâ 63


17/64وَاسْتَفْزِزْ مَنِ اسْتَطَعْتَ مِنْهُمْ بِصَوْتِكَ وَاَجْلِبْ عَلَيْهِمْ بِخَيْلِكَ وَرَجِلِكَ وَشَارِكْهُمْ فِي الْاَمْوَالِ وَالْاَوْلَادِ وَعِدْهُمْۜ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ اِلَّا غُرُوراً


Onlardan güç yetirdiklerini sesinle yerinden oynat, atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara vaadlerde bulun. Şeytan (ki sen artık (o) şeytansın) aldatmadan başka ne vaadde bulunabilir ki?

17-İsrâ 64


17/65اِنَّ عِبَاد۪ي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌۜ وَكَفٰى بِرَبِّكَ وَك۪يلاً


Benim kullarım üzerinde senin hiçbir sultanın-nüfuzun (yaptırım gücün) yoktur. Vekil olarak Rabbin yeter.

17-İsrâ 65


17/66رَبُّكُمُ الَّذ۪ي يُزْج۪ي لَكُمُ الْفُلْكَ فِي الْبَحْرِ لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ كَانَ بِكُمْ رَح۪يماً


Sizin Rabbiniz, fazlından (lutuf ve ihsanından) aramanız için denizde gemileri sizin için yürütendir. Doğrusu O sizin için Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).

17-İsrâ 66


17/67وَاِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَنْ تَدْعُونَ اِلَّٓا اِيَّاهُۚ فَلَمَّا نَجّٰيكُمْ اِلَى الْبَرِّ اَعْرَضْتُمْۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ كَفُوراً


Size denizde bir sıkıntı (tehlike) dokunduğu zaman O'nun dışında çağırıp-yalvardıklarınız kaybolur-gider. Fakat sizi karaya (çıkarıp) kurtarınca (yine) yüz çevirirsiniz. İnsan pek nankördür.

17-İsrâ 67


17/68اَفَاَمِنْتُمْ اَنْ يَخْسِفَ بِكُمْ جَانِبَ الْبَرِّ اَوْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِباً ثُمَّ لَا تَجِدُوا لَكُمْ وَك۪يلاًۙ


Kara tarafında sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden (suya değil toprağa batırmayacağından) veya üzerinize taş yağdıranı (kuşları) göndermeyeceğinden emin misiniz? Sonra kendinize bir vekil de bulamazsınız.

17-İsrâ 68


17/69اَمْ اَمِنْتُمْ اَنْ يُع۪يدَكُمْ ف۪يهِ تَارَةً اُخْرٰى فَيُرْسِلَ عَلَيْكُمْ قَاصِفاً مِنَ الرّ۪يحِ فَيُغْرِقَكُمْ بِمَا كَفَرْتُمْۙ ثُمَّ لَا تَجِدُوا لَكُمْ عَلَيْنَا بِه۪ تَب۪يعاً


Veya sizi bir kere daha ona (denize) gönderip, üzerinize kırıp geçiren bir fırtına-kasırga yollayarak nankörlük etmeniz nedeniyle sizi batırmayacağından emin misiniz? Sonra Bize karşı onun intikamını alacak (arayıp-hesap soracak kimseyi de) bulamazsınız.

17-İsrâ 69


17/70وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَن۪ٓي اٰدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلٰى كَث۪يرٍ مِمَّنْ خَلَقْنَا تَفْض۪يلاً۟


Andolsun ki Biz ademoğlunu mükerrem (şan ve şeref sahibi) kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık, temiz-güzel şeylerden rızıklandırdık ve yarattıklarımızın bir çoğundan (önemli bir şekilde) üstün kıldık.

17-İsrâ 70


17/71يَوْمَ نَدْعُوا كُلَّ اُنَاسٍ بِاِمَامِهِمْۚ فَمَنْ اُو۫تِيَ كِتَابَهُ بِيَم۪ينِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَقْرَؤُ۫نَ كِتَابَهُمْ وَلَا يُظْلَمُونَ فَت۪يلاً


Her insan-grubunu imamlarıyla çağıracağımız gün artık kimin kitabı (amel defteri) sağından verilirse, onlar kitablarını okuyacaklar ve en küçük (hurma çekirdeğindeki ince iplik kadar bile) haksızlığa uğratılmayacaklar.

17-İsrâ 71


17/72وَمَنْ كَانَ ف۪ي هٰذِه۪ٓ اَعْمٰى فَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ اَعْمٰى وَاَضَلُّ سَب۪يلاً


Kim bunda (dünyada) kör ise o kimse ahirette de kördür ve yol bakımından daha şaşkın-daha sapıktır.

17-İsrâ 72


17/73وَاِنْ كَادُوا لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ الَّـذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ لِتَفْتَرِيَ عَلَيْنَا غَيْرَهُۗ وَاِذاً لَاتَّخَذُوكَ خَل۪يلاً


Onlar neredeyse sana vahyettiğimizden başkasını Bize karşı düzüp uydurman için seni fitneye düşürecekler ve o zaman da seni dost edineceklerdi.

17-İsrâ 73


17/74وَلَوْلَٓا اَنْ ثَبَّتْنَاكَ لَقَدْ كِدْتَ تَرْكَنُ اِلَيْهِمْ شَيْـٔاً قَل۪يلاًۗ


Eğer Biz seni (sebat verip) sağlamlaştırmasaydık, andolsun sen onlara az bir şey (de olsa) eğilim gösterecektin.

17-İsrâ 74


17/75اِذاً لَاَذَقْنَاكَ ضِعْفَ الْحَيٰوةِ وَضِعْفَ الْمَمَاتِ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ عَلَيْنَا نَص۪يراً


Bu durumda Biz sana hayatın da kat kat, ölümün de kat kat (acısını) taddırırdık. Sonra Bize karşı bir yardımcı bulamazdın.

17-İsrâ 75


17/76وَاِنْ كَادُوا لَيَسْتَفِزُّونَكَ مِنَ الْاَرْضِ لِيُخْرِجُوكَ مِنْهَا وَاِذاً لَا يَلْبَثُونَ خِلَافَكَ اِلَّا قَل۪يلاً


Yakında seni (bu) yerden (yurdundan) çıkarmak için neredeyse zorlayıp-tedirgin edecekler. Bu durumda kendileri de senden sonra pek az kalacaklardır.

17-İsrâ 76


17/77سُنَّةَ مَنْ قَدْ اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنْ رُسُلِنَا وَلَا تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْو۪يلاً۟


(Bu) senden önce gönderdiğimiz resuller hakkındaki sünnetimizdir. Sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın.

17-İsrâ 77


17/78اَقِمِ الصَّلٰوةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ اِلٰى غَسَقِ الَّيْلِ وَقُرْاٰنَ الْفَجْرِۜ اِنَّ قُرْاٰنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُوداً


Güneşin (öğlen üzeri batıya) kaymasından gecenin kararmasına kadar (belli vakitlerde) namazı kıl. Fecir vakti (sabah namazı) Kur'an'ını da (biraz uzun tut) çünkü fecir vakti Kur'an'ı (çok) şahidlidir.

17-İsrâ 78


17/79وَمِنَ الَّيْلِ فَـتَهَجَّدْ بِه۪ نَافِلَةً لَكَۗ عَسٰٓى اَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَاماً مَحْمُوداً


Gecenin bir kısmında kalk, sana ait nafile olarak onunla (Kur'an'la) namaz kıl. Olur ki (sen de umabilirsin ki) Rabbin seni Makam-ı Mahmud'a (övülmüş makama) ulaştırır.

17-İsrâ 79


17/80وَقُلْ رَبِّ اَدْخِلْن۪ي مُدْخَلَ صِدْقٍ وَاَخْرِجْن۪ي مُخْرَجَ صِدْقٍ وَاجْعَلْ ل۪ي مِنْ لَدُنْكَ سُلْطَاناً نَص۪يراً


Ve de ki "Rabbim, beni (gidip-gireceğim yere) sıdk-doğruluk girdirilişiyle girdir ve (çıkarılacağım yerden) sıdk-doğruluk çıkarılışıyla çıkar ve katından bana yardım edici bir sultan (güç ve imkan) ver."

17-İsrâ 80


17/81وَقُلْ جَٓاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُۜ اِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقاً


De ki "Hak geldi, batıl yok oldu. Zaten batıl (sonuçta) yok olmaya mahkumdur."

17-İsrâ 81


17/82وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَٓاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَۙ وَلَا يَز۪يدُ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا خَسَاراً


Kur'an'dan mü'minler için şifa ve rahmet olan şeyleri indirmekteyiz. Zalimlerin ise yalnızca hüsranını (kaybını ve ziyanını) artırır.

17-İsrâ 82


17/83وَاِذَٓا اَنْعَمْنَا عَلَى الْاِنْسَانِ اَعْرَضَ وَنَاٰ بِجَانِبِه۪ۚ وَاِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ كَانَ يَؤُ۫ساً


İnsana bir nimet verdiğimizde (nimeti kendinden bilip, Bize) sırt çevirir ve yan çizer. Ona bir şer-kötülük dokunduğu zaman da (Bizden bilip, rahmetimizden) umudsuzluğa kapılır.

17-İsrâ 83


17/84قُلْ كُلٌّ يَعْمَلُ عَلٰى شَاكِلَتِه۪ۜ فَرَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَنْ هُوَ اَهْدٰى سَب۪يلاً۟


De ki "Herkes kendi şakilesine (yoluna ve mizacına) göre davranır. Şu halde kimin daha doğru yolda olduğunu Rabbin daha iyi bilir."

17-İsrâ 84


17/85وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الرُّوحِۜ قُلِ الرُّوحُ مِنْ اَمْرِ رَبّ۪ي وَمَٓا اُو۫ت۪يتُمْ مِنَ الْعِلْمِ اِلَّا قَل۪يلاً


Sana ruhtan sorarlar. De ki "Ruh Rabbimin emrindendir (işindendir), size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir."

17-İsrâ 85


17/86وَلَئِنْ شِئْنَا لَنَذْهَبَنَّ بِالَّـذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ بِه۪ عَلَيْنَا وَك۪يلاًۙ


Andolsun ki dilersek sana vahyettiklerimizi gideriveririz. Sonra Bize karşı bir vekil de bulamazsın.

17-İsrâ 86


17/87اِلَّا رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَۜ اِنَّ فَضْلَهُ كَانَ عَلَيْكَ كَب۪يراً


Ancak Rabbından bir rahmet (ile onu sana okuyup-açıklıyoruz). O'nun senin üzerindeki fazlı (lutfu) çok büyüktür.

17-İsrâ 87


17/88قُلْ لَئِنِ اجْتَمَعَتِ الْاِنْسُ وَالْجِنُّ عَلٰٓى اَنْ يَأْتُوا بِمِثْلِ هٰذَا الْقُرْاٰنِ لَا يَأْتُونَ بِمِثْلِه۪ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَه۪يراً


De ki "Andolsun bu Kur'an'ın bir benzerini ortaya getirmek üzere insanlar ve cinler bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar onun bir benzerini ortaya getiremezler."

17-İsrâ 88


17/89وَلَقَدْ صَرَّفْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۘ فَاَبٰٓى اَكْثَرُ النَّاسِ اِلَّا كُفُوراً


Andolsun ki Biz bu Kur'an'da insanlar için (verdiğimiz) her misalle çeşitli açıklamalarda bulunduk. Yine de insanların çoğu inkarda ayak direttiler.

17-İsrâ 89


17/90وَقَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتّٰى تَفْجُرَ لَنَا مِنَ الْاَرْضِ يَنْبُوعاًۙ


Dediler ki "Bizim için yerden bir pınar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayacağız."

17-İsrâ 90


17/91اَوْ تَكُونَ لَكَ جَنَّةٌ مِنْ نَخ۪يلٍ وَعِنَبٍ فَتُفَجِّرَ الْاَنْهَارَ خِلَالَهَا تَفْج۪يراًۙ


Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olsun da aralarından şarıl şarıl ırmaklar akıtmalısın.

17-İsrâ 91


17/92اَوْ تُسْقِطَ السَّمَٓاءَ كَمَا زَعَمْتَ عَلَيْنَا كِسَفاً اَوْ تَأْتِيَ بِاللّٰهِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ قَب۪يلاًۙ


Veya iddia ettiğin gibi göğü üstümüze parça parça düşürmeli, ya da (kendine şahid olarak) Allah'ı ve melekleri karşımıza getirmelisin.

17-İsrâ 92


17/93اَوْ يَكُونَ لَكَ بَيْتٌ مِنْ زُخْرُفٍ اَوْ تَرْقٰى فِي السَّمَٓاءِۜ وَلَنْ نُؤْمِنَ لِرُقِيِّكَ حَتّٰى تُنَزِّلَ عَلَيْنَا كِتَاباً نَقْرَؤُ۬هُۜ قُلْ سُبْحَانَ رَبّ۪ي هَلْ كُنْتُ اِلَّا بَشَراً رَسُولاً۟


Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. (Gökten) bizim okuyabileceğimiz bir Kitab indirinceye kadar senin (göğe) yükselişine de inanmayız. De ki "Sübhanallah (Rabbimi tenzih edip-yüceltirim). Ben resul (elçi) olan bir beşerden başkası mıyım?"

17-İsrâ 93


17/94وَمَا مَنَعَ النَّاسَ اَنْ يُؤْمِنُٓوا اِذْ جَٓاءَهُمُ الْهُدٰٓى اِلَّٓا اَنْ قَالُٓوا اَبَعَثَ اللّٰهُ بَشَراً رَسُولاً


Kendilerine hidayet geldiği zaman insanları inanmaktan alıkoyan şey (onların) "Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?" demeleridir.

17-İsrâ 94


17/95قُلْ لَوْ كَانَ فِي الْاَرْضِ مَلٰٓئِكَةٌ يَمْشُونَ مُطْمَئِنّ۪ينَ لَنَزَّلْنَا عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ مَلَكاً رَسُولاً


De ki "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş (yere bağlı kılınmış) yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik."

17-İsrâ 95


17/96قُلْ كَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداً بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْۜ اِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِه۪ خَب۪يراً بَص۪يراً


De ki "Benimle (sizin) aranızda şahid olarak Allah yeter. O Habir'dir (her şeyden haberdar olandır), Basir'dir (hakkıyle görendir)."

17-İsrâ 96


17/97وَمَنْ يَهْدِ اللّٰهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِۚ وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُمْ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِه۪ۜ وَنَحْشُرُهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عَلٰى وُجُوهِهِمْ عُمْياً وَبُكْماً وَصُماًّۜ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ كُلَّمَا خَبَتْ زِدْنَاهُمْ سَع۪يراً


Allah kimi hidayete (doğru yola) ulaştırırsa işte o hidayet bulmuştur, kimi de saptırırsa onlar için O'nun dışında veliler bulamazsın. Kıyamet günü Biz onları körler, dilsizler ve sağırlar olarak yüzüstü haşrederiz. Onların barınma yerleri cehennemdir ki ateş (alevi azalıp) sükun buldukça, çılgın alevini arttırırız.

17-İsrâ 97


17/98ذٰلِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ بِاَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا وَقَالُٓوا ءَاِذَا كُنَّا عِظَاماً وَرُفَاتاً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقاً جَد۪يداً


Bu onların cezasıdır. Çünkü onlar ayetlerimizi inkar etmişler ve "Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?" demişlerdir.

17-İsrâ 98


17/99اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ قَادِرٌ عَلٰٓى اَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ وَجَعَلَ لَهُمْ اَجَلاً لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ فَاَبَى الظَّالِمُونَ اِلَّا كُفُوراً


Görmezler mi ki gökleri ve yeri yaratmış olan Allah, onların benzerlerini de yaratmaya kadirdir (güç yetirendir). Onlar için kendisinde şüphe olmayan bir süre (ecel) kılmıştır. Zulmedenler yine de inkarda ayak direttiler.

17-İsrâ 99


17/100قُلْ لَوْ اَنْتُمْ تَمْلِكُونَ خَزَٓائِنَ رَحْمَةِ رَبّ۪ٓي اِذاً لَاَمْسَكْتُمْ خَشْيَةَ الْاِنْفَاقِۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ قَتُوراً۟


De ki "Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine malik (sahip) olsaydınız, harcanır-biter korkusuyla (yine elinizde) tutardınız." İnsan pek cimridir.

17-İsrâ 100


17/101وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسٰى تِسْعَ اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍ فَسْـَٔلْ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اِذْ جَٓاءَهُمْ فَقَالَ لَهُ فِرْعَوْنُ اِنّ۪ي لَاَظُنُّكَ يَا مُوسٰى مَسْحُوراً


Andolsun ki Biz Musa'ya apaçık dokuz ayet (mucize) vermiştik. İsrailoğullarına sor, (Musa) onlara geldiği zaman Firavun ona "Gerçekten ben seni kesinlikle büyülenmiş sanıyorum" demişti.

17-İsrâ 101


17/102قَالَ لَقَدْ عَلِمْتَ مَٓا اَنْزَلَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اِلَّا رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ بَصَٓائِرَۚ وَاِنّ۪ي لَاَظُنُّكَ يَا فِرْعَوْنُ مَثْبُوراً


O da "Andolsun ki bunları görülecek belgeler olarak göklerin ve yerin Rabbinden başkasının indirmediğini (artık) sen de bilmişsin. (Bunu bilerek küfredince) ben de seni kesinlikle yıkılmış-helak olmuş sanıyorum" demişti.

17-İsrâ 102


17/103فَاَرَادَ اَنْ يَسْتَفِزَّهُمْ مِنَ الْاَرْضِ فَاَغْرَقْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ جَم۪يعاًۙ


(Firavun) onları (Musa ve Harun'u) o yerden sürüp-çıkarmak istedi, Biz de onu ve beraberindekileri hep-birlikte boğuverdik.

17-İsrâ 103


17/104وَقُلْنَا مِنْ بَعْدِه۪ لِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اسْكُنُوا الْاَرْضَ فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ الْاٰخِرَةِ جِئْنَا بِكُمْ لَف۪يفاًۜ


Onun ardından İsrailoğullarına "O toprakta oturun, ahiret vaadi geldiğinde hepinizi bir araya getireceğiz" dedik.

17-İsrâ 104


17/105وَبِالْحَقِّ اَنْزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَۜ وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا مُبَشِّراً وَنَذ۪يراًۢ


Biz onu (Kur'an'ı) hak olarak indirdik ve o hak olarak indi. Seni de yalnızca bir müjde verici ve uyarıp-korkutucu olarak gönderdik.

17-İsrâ 105


17/106وَقُرْاٰناً فَرَقْنَاهُ لِتَقْرَاَهُ۫ عَلَى النَّاسِ عَلٰى مُكْثٍ وَنَزَّلْنَاهُ تَنْز۪يلاً


Onu (bölünmez, bütün bir) Kur'an olarak insanlara dura dura okuman için (surelere, ayetlere) ayırdık ve onu tedricen (peyderpey) indirdik.

17-İsrâ 106


17/107

قُلْ اٰمِنُوا بِه۪ٓ اَوْ لَا تُؤْمِنُواۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِه۪ٓ اِذَا يُتْلٰى عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلْاَذْقَانِ سُجَّداًۙ


De ki "Ona (ister) inanın, (ister) inanmayın. Bundan önce kendilerine ilim verilenlere (bu) okunduğu zaman çenelerinin üstüne kapanarak secde ederler."

17-İsrâ 107


17/108وَيَقُولُونَ سُبْحَانَ رَبِّنَٓا اِنْ كَانَ وَعْدُ رَبِّنَا لَمَفْعُولاً


Ve derler ki "Rabbimiz sübhandır (münezzehdir-yücedir). Rabbimizin vaadi mutlaka gerçekleşir."

17-İsrâ 108


17/109وَيَخِرُّونَ لِلْاَذْقَانِ يَبْكُونَ وَيَز۪يدُهُمْ خُشُوعاً


Çeneleri üstüne kapanıp ağlarlar ve (Kur'an) onların huşularını (saygı dolu korkularını) arttırır.

17-İsrâ 109


17/110قُلِ ادْعُوا اللّٰهَ اَوِ ادْعُوا الرَّحْمٰنَۜ اَياًّ مَا تَدْعُوا فَلَهُ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰىۚ وَلَا تَجْهَرْ بِصَلَاتِكَ وَلَا تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذٰلِكَ سَب۪يلاً


De ki "(O'nu ister) Allah diye çağırın, (ister) Rahman diye çağırın, ne ile çağırırsanız (çağırın) en güzel isimler O'nundur." Namazında sesini çok yükseltme, onda (sesini) çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse.

17-İsrâ 110


17/111وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَداً وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَر۪يكٌ فِي الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِيٌّ مِنَ الذُّلِّ وَكَبِّرْهُ تَكْب۪يراً


Ve de ki "Hamd (şükür dolu övgü) çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan ve acizlik-düşkünlük nedeniyle yardımcısı olmayan Allah'a aittir." O'nu (gücün nisbetince yücelt) tekbir edebildikçe tekbir et.

17-İsrâ 111


18-Kehf Suresi


18/1اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ عَلٰى عَبْدِهِ الْـكِتَابَ وَلَمْ يَجْعَلْ لَهُ عِـوَجا۔ًۜ


Hamd (şükür dolu övgü), Kitab'ı kulu üzerine indiren ve onda hiçbir çarpıklık (çelişki ve eğrilik) kılmayan Allah'a aittir.

18-Kehf 1


18/2قَيِّماً لِيُنْذِرَ بَأْساً شَد۪يداً مِنْ لَدُنْـهُ وَيُبَشِّرَ الْمُؤْمِن۪ينَ الَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ اَجْراً حَسَناًۙ


Kayyum (doğru-kalıcı bir Kitab'tır) ki, Kendi katından şiddetli bir azabla uyarıp-korkutmak ve salih amellerde bulunan mü'minlere güzel bir mükafat olduğunu müjdelemek için (onu indirdi).

18-Kehf 2


18/3مَاكِث۪ينَ ف۪يهِ اَبَداًۙ


Onlar orada ebedi kalacaklardır.

18-Kehf 3


18/4وَيُنْذِرَ الَّذ۪ينَ قَالُوا اتَّخَذَ اللّٰهُ وَلَداًۗ


Ve "Allah çocuk edindi" diyenleri uyarmak için (indirdi).

18-Kehf 4


18/5مَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍ وَلَا لِاٰبَٓائِهِمْۜ كَبُرَتْ كَلِمَةً تَخْرُجُ مِنْ اَفْوَاهِهِمْۜ اِنْ يَقُولُونَ اِلَّا كَذِباً


Bu konuda ne kendilerinin, ne de atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan söz ne büyük. Onlar yalandan başkasını söylemiyorlar.

18-Kehf 5


18/6فَلَعَلَّكَ بَاخِـعٌ نَفْسَكَ عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ اِنْ لَمْ يُؤْمِنُوا بِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَسَفاً


Şimdi onlar bu söze (Kur'an'a) inanmazlarsa, sen onların ardından esef ederek (çok üzülerek) neredeyse kendini mahvedeceksin.

18-Kehf 6


18/7اِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى الْاَرْضِ ز۪ينَةً لَهَا لِنَبْلُوَهُمْ اَيُّهُمْ اَحْسَنُ عَمَلاً


Biz yeryüzü üzerindeki şeyleri ona bir zinet (süs ve cazibe) kıldık ki, onların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim.

18-Kehf 7


18/8وَاِنَّا لَجَاعِلُونَ مَا عَلَيْهَا صَع۪يداً جُرُزاًۜ


Biz (yeryüzü) üzerinde olanları kupkuru bir toprak kılacağız.

18-Kehf 8


18/9اَمْ حَسِبْتَ اَنَّ اَصْحَابَ الْكَهْفِ وَالرَّق۪يمِ كَانُوا مِنْ اٰيَاتِنَا عَجَباً


Yoksa sen Kehf ve Rakim Ehlini Bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın?

18-Kehf 9


18/10اِذْ اَوَى الْفِتْيَةُ اِلَى الْكَهْفِ فَقَالُوا رَبَّنَٓا اٰتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ اَمْرِنَا رَشَداً


O gençler mağaraya sığındıkları zaman "Rabbimiz, katından bize bir rahmet ver ve işimizde bizi doğruya (kurtuluşa) çıkar" demişlerdi.

18-Kehf 10


18/11فَضَرَبْنَا عَلٰٓى اٰذَانِهِمْ فِي الْكَهْفِ سِن۪ينَ عَدَداًۙ


Böylelikle mağarada nice yıllar onların kulaklarına (perde) vurduk.

18-Kehf 11


18/12ثُمَّ بَعَثْنَاهُمْ لِنَعْلَمَ اَيُّ الْحِزْبَيْنِ اَحْصٰى لِمَا لَبِثُٓوا اَمَداً۟


Sonra iki gruptan (Kehf ve Rakim Ehlinden) hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap ettiğini belirtmek için onları uyandırdık.

18-Kehf 12


18/13نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَاَهُمْ بِالْحَقِّۜ اِنَّهُمْ فِتْيَةٌ اٰمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًىۗ


Biz sana onların kıssalarını hakkıyle (gerçek ve yeterli olarak) anlatıyoruz. Onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi ve Biz de onların hidayetlerini arttırdık.

18-Kehf 13


18/14وَرَبَطْنَا عَلٰى قُلُوبِهِمْ اِذْ قَامُوا فَقَالُوا رَبُّنَا رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ لَنْ نَدْعُوَ۬ا مِنْ دُونِه۪ٓ اِلٰهاً لَقَدْ قُلْـنَٓا اِذاً شَطَطاً


Onların kalplerini (sabır ve sebatla) pekiştirmiştik. (Onlar) kıyam ettiklerinde (kavimlerine) demişlerdi ki "Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbi'dir, biz ilah olarak O'ndan başkasına tapmayız, (bunun aksini) söyleyecek olursak, andolsun ki saçmalamış oluruz."

18-Kehf 14


18/15هٰٓؤُ۬لَٓاءِ قَوْمُنَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةًۜ لَوْلَا يَأْتُونَ عَلَيْهِمْ بِسُلْطَانٍ بَيِّنٍۜ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباًۜ


(Kavimlerinden ayrılınca gördükleri Rakim ehline dediler ki) Şu bizim kavmimiz O'ndan başkasını ilahlar edindiler, onların ilah olduğuna dair açık bir delil getirselerdi ya. Allah'a karşı yalan düzüp-uydurandan daha zalim kim olabilir?"

18-Kehf 15


18/16وَاِذِ اعْتَزَلْتُمُوهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ اِلَّا اللّٰهَ فَأْوُٓ۫ا اِلَى الْكَهْفِ يَنْشُرْ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ رَحْمَتِه۪ وَيُهَيِّئْ لَكُمْ مِنْ اَمْرِكُمْ مِرْفَقاً


(Rakim Ehli demişti ki) "Madem ki siz onlardan ve (onların) Allah'tan başka taptıklarından kopup-ayrıldınız, o halde mağaraya sığının da Rabbiniz size rahmetini yaysın ve işinizde size bir fayda ve kolaylık sağlasın."

18-Kehf 16


18/17وَتَرَى الشَّمْسَ اِذَا طَلَعَتْ تَزَاوَرُ عَنْ كَهْفِهِمْ ذَاتَ الْيَم۪ينِ وَاِذَا غَرَبَتْ تَقْرِضُهُمْ ذَاتَ الشِّمَالِ وَهُمْ ف۪ي فَجْوَةٍ مِنْهُۜ ذٰلِكَ مِنْ اٰيَاتِ اللّٰهِۜ مَنْ يَهْدِ اللّٰهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِۚ وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ وَلِياًّ مُرْشِداً۟


(Onlara baktığında) görürdün ki, güneş doğduğunda mağaralarının sağına sapıp-meyleder, batarken de onları sol yandan (teğet) geçer-giderdi ve onlar onun geniş boşluğundalardı. İşte bu (durum) Allah'ın ayetlerindendir. Allah kime hidayet verirse o hakka (doğruya) ulaşmıştır, kimi de saptırırsa artık onu doğruya yöneltecek bir veli bulamazsın.

18-Kehf 17


18/18وَتَحْسَبُهُمْ اَيْقَاظاً وَهُمْ رُقُودٌۗ وَنُقَلِّبُهُمْ ذَاتَ الْيَم۪ينِ وَذَاتَ الشِّمَالِۗ وَكَلْبُهُمْ بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَص۪يدِۜ لَوِ اطَّـلَعْتَ عَلَيْهِمْ لَوَلَّيْتَ مِنْهُمْ فِرَاراً وَلَمُلِئْتَ مِنْهُمْ رُعْباً


Sen onları uyanık sanırsın oysa onlar uykudadırlar. Biz onları sağa sola çeviriyorduk. Köpekleri de girişte iki kolunu uzatmıştı. Eğer (yukarıdan bakıp) onların durumuna muttali olsaydın, geri dönüp onlardan kaçardın ve (gördüklerinden) için korku ile dolardı.

18-Kehf 18


18/19وَكَذٰلِكَ بَعَثْنَاهُمْ لِيَتَسَٓاءَلُوا بَيْنَهُمْۜ قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ كَمْ لَبِثْتُمْۜ قَالُوا لَبِثْنَا يَوْماً اَوْ بَعْضَ يَوْمٍۜ قَالُوا رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَا لَبِثْتُمْ فَابْعَثُٓوا اَحَدَكُمْ بِوَرِقِكُمْ هٰذِه۪ٓ اِلَى الْمَد۪ينَةِ فَلْيَنْظُرْ اَيُّهَٓا اَزْكٰى طَعَاماً فَلْيَأْتِكُمْ بِرِزْقٍ مِنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ وَلَا يُشْعِرَنَّ بِكُمْ اَحَداً


Böylece (Rakim ve Kehf ehli) aralarında sorup-sorgulasınlar diye onları uyandırdık. (Rakim ehlinin) içlerinden bir sözcü dedi ki "Ne kadar kaldınız?" (Kehf ehli) dediler ki "Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık." (Rakim ehlinin diğerleri) dediler ki "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir." (Rakim ehlinden bir sözcü dedi ki) "Şimdi birinizi şu (gümüş) paranızla şehre gönderin de hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık getirsin. Ancak oldukça nazik davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin."

18-Kehf 19


18/20اِنَّهُمْ اِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ يَرْجُمُوكُمْ اَوْ يُع۪يدُوكُمْ ف۪ي مِلَّتِهِمْ وَلَنْ تُفْلِحُٓوا اِذاً اَبَداً


Çünkü onlar sizi farkedip-üzerinize gelirlerse, sizi taşlayarak öldürürler veya dinlerine geri çevirirler ve bu durumda ebediyyen felah (kurtuluş) bulamazsınız.

18-Kehf 20


18/21وَكَذٰلِكَ اَعْثَرْنَا عَلَيْهِمْ لِيَعْلَمُٓوا اَنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَاَنَّ السَّاعَةَ لَا رَيْبَ ف۪يهَاۚ اِذْ يَتَنَازَعُونَ بَيْنَهُمْ اَمْرَهُمْ فَقَالُوا ابْنُوا عَلَيْهِمْ بُنْيَاناًۜ رَبُّهُمْ اَعْلَمُ بِهِمْۜ قَالَ الَّذ۪ينَ غَلَبُوا عَلٰٓى اَمْرِهِمْ لَنَتَّخِذَنَّ عَلَيْهِمْ مَسْجِداً


Böylece (sonraki insan kuşaklarını) onlardan (onların durumundan) haberdar ettik ki, Allah'ın vaadinin hak olduğunu ve o saatin (kıyametin) kendisinde şüphe bulunmadığını bilsinler. Hani (ashab-ı kehf öldükten sonra) kendi aralarında durumlarını tartışıyorlardı. (Olayın hikmetini bilenler) "Onların üstüne bir bina-duvar inşa edin (mağarayı kapatın), Rableri onları daha iyi bilir" dediler. Onların işine galip gelenler (sözleri geçenler) ise (İnşaallah demeden) "Yanlarına mutlaka bir mescid yapacağız" dediler.

18-Kehf 21


18/22سَيَقُولُونَ ثَلٰثَةٌ رَابِعُهُمْ كَلْبُهُمْۚ وَيَقُولُونَ خَمْسَةٌ سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ رَجْماً بِالْغَيْبِۚ وَيَقُولُونَ سَبْعَةٌ وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْۜ قُلْ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِعِدَّتِهِمْ مَا يَعْلَمُهُمْ اِلَّا قَل۪يلٌ۠ فَلَا تُمَارِ ف۪يهِمْ اِلَّا مِرَٓاءً ظَاهِراًۖ وَلَا تَسْتَفْتِ ف۪يهِمْ مِنْهُمْ اَحَداً۟


Diyecekler ki "Üç'tüler, onların dördüncüsü de köpekleridir." Ve "Beş'tiler, onların altıncısı köpekleridir" diyecekler. (Bu) gayba (bilinmeyene, karanlığa) taş atmaktır. (Kimileri de) "Yedi'dirler, onların sekizincisi de köpekleridir" diyecekler. De ki "Onların sayısını Rabbim bilir, onları (yaratılmışların) pek azı bilir." Öyleyse onlar konusunda (delillerle) açıkta olanlar (bu bildirilenler) dışında tartışma ve onlar hakkında hiç kimseye bir şey sorma.

18-Kehf 22


18/23وَلَا تَقُولَنَّ لِشَايْءٍ اِنّ۪ي فَاعِلٌ ذٰلِكَ غَداًۙ


Hiçbir şey hakkında "Ben bunu yarın (mutlaka) yapacağım" deme.

18-Kehf 23


18/24اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۘ وَاذْكُرْ رَبَّكَ اِذَا نَس۪يتَ وَقُلْ عَسٰٓى اَنْ يَهْدِيَنِ رَبّ۪ي لِاَقْرَبَ مِنْ هٰذَا رَشَداً


Ancak "İnşaallah (Allah dilerse yapacağım)" de. Unuttuğun zaman ise Rabbini zikret ve "Umulur ki Rabbim beni doğruya, bundan daha yakın olan bir yola iletir" de.

18-Kehf 24


18/25وَلَبِثُوا ف۪ي كَـهْفِهِمْ ثَلٰثَ مِائَةٍ سِن۪ينَ وَازْدَادُوا تِسْعاً


Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar ve (uyandıktan sonra orada yaşayarak) dokuz daha kattılar.

18-Kehf 25


18/26قُلِ اللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا لَبِثُواۚ لَهُ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اَبْصِرْ بِه۪ وَاَسْمِـعْۜ مَا لَهُمْ مِنْ دُونِه۪ مِنْ وَلِيٍّۘ وَلَا يُشْرِكُ ف۪ي حُكْمِه۪ٓ اَحَداً


De ki "(Rakim ehlinin) ne kadar kaldıklarını Allah bilir. Göklerin ve yerin gaybı O'nundur. O ne güzel görendir, ne güzel işitendir. Onların O'ndan başka bir velisi yoktur. O Kendi hükmünde (hükümdarlığında) hiç kimseyi ortak kılmaz."

18-Kehf 26


18/27وَاتْلُ مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيْكَ مِنْ كِتَابِ رَبِّكَۚ لَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِه۪ وَلَنْ تَجِدَ مِنْ دُونِه۪ مُلْتَحَداً


Rabbinin Kitab'ından sana vahyedileni oku. O'nun kelimelerini değiştirebilecek yoktur ve O'nun dışında sığınılacak (hiçbir şey) bulamazsın.

18-Kehf 27


18/28وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدٰوةِ وَالْعَشِيِّ يُر۪يدُونَ وَجْهَهُ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْۚ تُر۪يدُ ز۪ينَةَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَلَا تُطِـعْ مَنْ اَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَنْ ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوٰيهُ وَكَانَ اَمْرُهُ فُرُطاً


Sabah akşam O'nun vechini (Zatını-rızasını) isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının zinetini (geçici güzelliklerini) isteyerek gözlerini onlardan ayırma. Kalbini Bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi hevasına (nefsi arzularına) uyan ve işinde haddi aşana (aşırılığa gidene) itaat etme.

18-Kehf 28


18/29وَقُلِ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْ فَمَنْ شَٓاءَ فَلْيُؤْمِنْ وَمَنْ شَٓاءَ فَلْيَكْفُرْۙ اِنَّٓا اَعْتَدْنَا لِلظَّالِم۪ينَ نَاراًۙ اَحَاطَ بِهِمْ سُرَادِقُهَاۜ وَاِنْ يَسْتَغ۪يثُوا يُغَاثُوا بِمَٓاءٍ كَالْمُهْلِ يَشْوِي الْوُجُوهَۜ بِئْسَ الشَّرَابُۜ وَسَٓاءَتْ مُرْتَفَقاً


Ve de ki "Hak Rabbinizdendir". Artık dileyen iman etsin, dileyen küfre sapsın. Biz zalimler için bir ateş hazırlamışız ki, duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Onlar feryatla yardım istediklerinde, 'erimiş maden gibi' yüzleri kavurup-yakan bir su ile yardım edilirler. O ne kötü bir içki ve ne kötü bir destektir.

18-Kehf 29


18/30اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اِنَّا لَا نُض۪يعُ اَجْرَ مَنْ اَحْسَنَ عَمَلاًۚ


Şüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlar ise Biz güzel amel işleyenlerin mükafatını elbette zayi etmeyiz.

18-Kehf 30


18/31اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ ف۪يهَا مِنْ اَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَيَلْبَسُونَ ثِيَاباً خُضْراً مِنْ سُنْدُسٍ وَاِسْتَبْرَقٍ مُتَّكِـ۪ٔينَ ف۪يهَا عَلَى الْاَرَٓائِكِۜ نِعْمَ الثَّوَابُۜ وَحَسُنَتْ مُرْتَفَقاً۟


Onlara altından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada altın bileziklerle süslenirler, ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup-dayanırlar. (Bu) ne güzel sevap (karşılık) ve ne güzel dayanak.

18-Kehf 31


18/32وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلاً رَجُلَيْنِ جَعَلْنَا لِاَحَدِهِمَا جَنَّتَيْنِ مِنْ اَعْنَابٍ وَحَفَفْنَاهُمَا بِنَخْلٍ وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمَا زَرْعاًۜ


Onlara iki adamın misalini ver. Onlardan birine iki üzüm bağı vermiş ve ikisinin etrafını hurmalıklarla donatmış, aralarında da ekinler bitirmiştik.

18-Kehf 32


18/33كِلْتَا الْجَنَّتَيْنِ اٰتَتْ اُكُلَهَا وَلَمْ تَظْلِمْ مِنْهُ شَيْـٔاًۙ وَفَجَّرْنَا خِلَالَهُمَا نَهَراًۙ


İki bağ da yemişliklerini vermiş, ondan (verim bakımından) hiçbir şeyi noksan bırakmamış ve arasından da bir ırmak fışkırtmıştık.

18-Kehf 33


18/34وَكَانَ لَهُ ثَمَرٌۚ فَقَالَ لِصَاحِبِه۪ وَهُوَ يُحَاوِرُهُٓ اَنَا۬ اَكْثَرُ مِنْكَ مَالاً وَاَعَزُّ نَفَراً


Onun başka gelirleri de vardı. Arkadaşıyla konuşurken ona "Ben mal bakımından senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da daha güçlüyüm" dedi.

18-Kehf 34


18/35وَدَخَلَ جَنَّتَهُ وَهُوَ ظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ۚ قَالَ مَٓا اَظُنُّ اَنْ تَب۪يدَ هٰذِه۪ٓ اَبَداًۙ


(Gurur ve kibirle) kendi nefsine zulmederek bağına girdi (ve arkadaşına) dedi ki "Bunun sonsuza kadar helak olacağını sanmıyorum."

18-Kehf 35


18/36وَمَٓا اَظُنُّ السَّاعَةَ قَٓائِمَةًۙ وَلَئِنْ رُدِدْتُ اِلٰى رَبّ۪ي لَاَجِدَنَّ خَيْراً مِنْهَا مُنْقَلَباً


"Kıyamet-saatinin kopacağını da sanmıyorum. Eğer Rabbime döndürülüp-götürülecek olursam şüphesiz bundan daha hayırlı bir akibet (sonuç) bulacağım."

18-Kehf 36


18/37قَالَ لَهُ صَاحِبُهُ وَهُوَ يُحَاوِرُهُٓ اَكَفَرْتَ بِالَّذ۪ي خَلَقَكَ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ سَوّٰيكَ رَجُلاًۜ


Kendisiyle konuşan arkadaşı ona dedi ki "Seni topraktan, sonra bir nutfeden-damladan yaratan, sonra da seni bir adam haline getireni inkar mı ettin?"

18-Kehf 37


18/38لٰكِنَّا۬ هُوَ اللّٰهُ رَبّ۪ي وَلَٓا اُشْرِكُ بِرَبّ۪ٓي اَحَداً


O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam.

18-Kehf 38


18/39وَلَوْلَٓا اِذْ دَخَلْتَ جَنَّتَكَ قُلْتَ مَا شَٓاءَ اللّٰهُۙ لَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِۚ اِنْ تَرَنِ اَنَا۬ اَقَلَّ مِنْكَ مَالاً وَوَلَداًۚ


Bağına girdiğin zaman Maşaallah (Allah ne güzel dilemiş), Allah'tan başka kuvvet yoktur" demen gerekmez miydi? Eğer beni mal ve çocuk bakımından kendinden az görüyorsan."

18-Kehf 39


18/40فَعَسٰى رَبّ۪ٓي اَنْ يُؤْتِيَنِ خَيْراً مِنْ جَنَّتِكَ وَيُرْسِلَ عَلَيْهَا حُسْبَاناً مِنَ السَّمَٓاءِ فَتُصْبِحَ صَع۪يداً زَلَقاًۙ


Belki Rabbim senin bağından daha hayırlısını bana verir, (seninkinin) üstüne de gökten 'yakıp-yıkan bir afet' gönderir de kaygan bir toprak kesiliverir.

18-Kehf 40


18/41اَوْ يُصْبِحَ مَٓاؤُ۬هَا غَوْراً فَلَنْ تَسْتَط۪يعَ لَهُ طَلَباً


Veya suyu dibe çekilir de, bir daha onu arayıp-bulmaya güç yetiremezsin.

18-Kehf 41


18/42وَاُح۪يطَ بِثَمَرِه۪ فَاَصْبَحَ يُقَلِّبُ كَفَّيْهِ عَلٰى مَٓا اَنْفَقَ ف۪يهَا وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَا وَيَقُولُ يَا لَيْتَن۪ي لَمْ اُشْرِكْ بِرَبّ۪ٓي اَحَداً


(Derken) onun ürünleri (afetlerle) kuşatılıverdi. (Ürün almak) uğrunda harcadıklarına karşı avuçlarını (esefle) oğuşturakaldı. O (bağın) çardakları yıkılmış durumdaydı, kendisi de (dünyevi pişmanlıkla) şöyle diyordu "Keşke Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım."

18-Kehf 42


18/43وَلَمْ تَكُنْ لَهُ فِئَةٌ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَمَا كَانَ مُنْتَصِراًۜ


Allah'ın dışında ona yardım edecek bir topluluk yoktu, kendi kendini de kurtaracak güçte değildi.

18-Kehf 43


18/44هُنَالِكَ الْوَلَايَةُ لِلّٰهِ الْحَقِّۜ هُوَ خَيْرٌ ثَوَاباً وَخَيْرٌ عُقْباً۟


İşte burada velayet (yardım ve dostluk) hak olan Allah'a aittir. O, sevap (mükafat) bakımından hayırlı, akibet bakımından da hayırlıdır.

18-Kehf 44


18/45وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا كَمَٓاءٍ اَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَٓاءِ فَاخْتَلَطَ بِه۪ نَبَاتُ الْاَرْضِ فَاَصْبَحَ هَش۪يماً تَذْرُوهُ الرِّيَاحُۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ مُقْتَدِراً


Onlara dünya hayatının misalini ver. (Dünya hayatı) gökten indirdiğimiz su gibidir ki, onunla yeryüzünün bitkileri (önce gürleşip) birbirine karışmış, arkasından rüzgarların savurduğu kuru çöp kırıntısı oluvermiştir. Allah her şeye muktedirdir.

18-Kehf 45


18/46اَلْمَالُ وَالْبَنُونَ ز۪ينَةُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَاباً وَخَيْرٌ اَمَلاً


Mal ve çocuklar, dünya hayatının zinetidir (çekici süsüdür). (Karşılığı) baki olan salih ameller ise Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, emelce de (karşılığı umudla beklenen olarak da) daha hayırlıdır.

18-Kehf 46


18/47وَيَوْمَ نُسَيِّرُ الْجِبَالَ وَتَرَى الْاَرْضَ بَارِزَةًۙ وَحَشَرْنَاهُمْ فَلَمْ نُغَادِرْ مِنْهُمْ اَحَداًۚ


Dağları yürüteceğimiz gün, yeri çırılçıplak (çöl gibi) görürsün. Hiç birini bırakmaksızın onları (haşredip) toplarız.

18-Kehf 47


18/48وَعُرِضُوا عَلٰى رَبِّكَ صَفاًّۜ لَقَدْ جِئْتُمُونَا كَمَا خَلَقْنَاكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍۘ بَلْ زَعَمْتُمْ اَلَّنْ نَجْعَلَ لَكُمْ مَوْعِداً


Onlar saflar halinde Rabbine sunulmuşlardır. (Dünya hayatında inkar edenlere) "Andolsun ki sizi ilk defa yarattığımız gibi Bize gelmiş oldunuz. Oysa size vadedilenlerin gerçekleşeceği bir (haşr ve buluşma) zamanı tayin etmediğimizi sanmıştınız değil mi?" (denir).

18-Kehf 48


18/49وَوُضِعَ الْكِتَابُ فَتَرَى الْمُجْرِم۪ينَ مُشْفِق۪ينَ مِمَّا ف۪يهِ وَيَقُولُونَ يَا وَيْلَتَنَا مَالِ هٰذَا الْكِتَابِ لَا يُغَادِرُ صَغ۪يرَةً وَلَا كَب۪يرَةً اِلَّٓا اَحْصٰيهَاۚ وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِراًۜ وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ اَحَداً۟


Kitab (ortaya) konulduğunda, mücrimlerin (suçlu-günahkarların) onda (yazılı) olanlardan korkuya kapıldıklarını görürsün. Derler ki "Eyvahlar bize, bu kitaba ne oluyor ki küçük büyük bırakmayıp her şeyi sayıp-döküyor?" (Dünya hayatında bütün) yapıp-ettiklerini (önlerinde) hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmez.

18-Kehf 49


18/50وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ اَمْرِ رَبِّه۪ۜ اَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُٓ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُون۪ي وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّۜ بِئْسَ لِلظَّالِم۪ينَ بَدَلاً


Hani meleklere "Adem'e secde edin" demiştik, İblis'in dışında hepsi secde etmişlerdi. O cinlerdendi, Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Şimdi siz Ben'i bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Onları Bana tercih etmek) zalimler için ne kadar kötü bir değiştirmedir.

18-Kehf 50


18/51مَٓا اَشْهَدْتُهُمْ خَلْقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلَا خَلْقَ اَنْفُسِهِمْۖ وَمَا كُنْتُ مُتَّخِذَ الْمُضِلّ۪ينَ عَضُداً


Göklerin ve yerin yaratılışında da, kendilerinin yaratılışında da Ben onları şahid tutmadım. Ben sapıp-saptırıcıları yardımcı edinmiş değilim.

18-Kehf 51


18/52وَيَوْمَ يَقُولُ نَادُوا شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ زَعَمْتُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَهُمْ وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمْ مَوْبِقاً


(Allah'ın küfre sapanlara) "Benim ortaklarım sandığınız şeyleri çağırın" diyeceği gün, onları çağırırlar fakat kendilerine cevap vermezler. Biz onların aralarına bir uzaklık-uçurum koyduk.

18-Kehf 52


18/53وَرَاَ الْمُجْرِمُونَ النَّارَ فَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ مُوَاقِعُوهَا وَلَمْ يَجِدُوا عَنْهَا مَصْرِفاً۟


Mücrimler (suçlu-günahkarlar) ateşi görmüşler, içine kendilerinin gireceklerini de anlamışlardır. Fakat kaçacak bir yer bulamazlar.

18-Kehf 53


18/54وَلَقَدْ صَرَّفْنَا ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ لِلنَّاسِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ اَكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلاً


Andolsun ki Biz bu Kur'an'da her çeşit misali tekrar tekrar açıkladık. Fakat insan, her şeyden çok tartışmacıdır.

18-Kehf 54


18/55وَمَا مَنَعَ النَّاسَ اَنْ يُؤْمِنُٓوا اِذْ جَٓاءَهُمُ الْهُدٰى وَيَسْتَغْفِرُوا رَبَّهُمْ اِلَّٓا اَنْ تَأْتِيَهُمْ سُنَّةُ الْاَوَّل۪ينَ اَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ قُبُلاً


Kendilerine hidayet geldiği zaman insanları inanmaktan ve Rablerinden mağfiret (bağışlanma) dilemekten alıkoyan şey, evvelkilerin sünnetinin kendilerine de gelmesini veya azabın göz göre göre ansızın gelip çatmasını (şüpheli ve alaycı bir merakla) beklemek olmuştur.

18-Kehf 55


18/56وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَل۪ينَ اِلَّا مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَۚ وَيُجَادِلُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ وَاتَّخَذُٓوا اٰيَات۪ي وَمَٓا اُنْذِرُوا هُزُواً


Biz resulleri müjde vericiler ve uyarıp-korkutucular olmak dışında (başka bir amaçla) göndermeyiz. Küfre-sapanlar ise hakkı batıl ile ortadan kaldırmak için mücadele etmektedirler. Onlar Benim ayetlerimi ve uyarılıp-korkutuldukları şeyleri (helak ve azabı) alaya alırlar.

18-Kehf 56


18/57وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِاٰيَاتِ رَبِّه۪ فَاَعْرَضَ عَنْهَا وَنَسِيَ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُۜ اِنَّا جَعَلْنَا عَلٰى قُلُوبِهِمْ اَكِنَّةً اَنْ يَفْقَهُوهُ وَف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَقْراًۜ وَاِنْ تَدْعُهُمْ اِلَى الْهُدٰى فَلَنْ يَهْتَدُٓوا اِذاً اَبَداً


Kendisine Rabbinin ayetleri öğütle-hatırlatıldığı zaman onlara sırt çeviren ve önceden yaptıklarını (amellerini) unutandan daha zalim kimdir? Biz onların (o zalimlerin) kalpleri üzerine onu kavrayıp anlamalarını engelleyen bir perde, kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Sen onları hidayete çağırsan da, onlar asla hidayet bulamazlar.

18-Kehf 57


18/58وَرَبُّكَ الْغَفُورُ ذُوالرَّحْمَةِۜ لَوْ يُؤَاخِذُهُمْ بِمَا كَسَبُوا لَعَجَّلَ لَهُمُ الْعَذَابَۜ بَلْ لَهُمْ مَوْعِدٌ لَنْ يَجِدُوا مِنْ دُونِه۪ مَوْئِلاً


Senin Rabbin Gafur'dur (çok bağışlayandır). Eğer yaptıklarından dolayı onları (hemen) yakalayıverseydi, onlara azabı çabuklaştırırdı. Fakat onlara vaad edilen bir zaman vardır ki, bundan kaçıp kurtulacakları bir yer (sığınak) bulamayacaklardır.

18-Kehf 58


18/59وَتِلْكَ الْقُرٰٓى اَهْلَكْنَاهُمْ لَمَّا ظَلَمُوا وَجَعَلْنَا لِمَهْلِكِهِمْ مَوْعِداً۟


İşte zulmettikleri için helak ettiğimiz şehirler. Biz onların helakleri için de belirli bir zaman tayin etmiştik.

18-Kehf 59


18/60وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِفَتٰيهُ لَٓا اَبْرَحُ حَتّٰٓى اَبْلُغَ مَجْمَعَ الْبَحْرَيْنِ اَوْ اَمْضِيَ حُقُباً


Hani Musa genç-yardımcısına demişti: "İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar (devamlı gideceğim ve sahilden) hiç ayrılmayacağım, ya da (yakın zamanda ulaşamazsam bu yolda) uzun yıllar yürüyeceğim."

18-Kehf 60


18/61فَلَمَّا بَلَغَا مَجْمَعَ بَيْنِهِمَا نَسِيَا حُوتَهُمَا فَاتَّخَذَ سَب۪يلَهُ فِي الْبَحْرِ سَرَباً


Böylece ikisi, ikinin (iki denizin) birleştiği yere ulaşınca balıklarını unuttular. (Balık da) denizde 'bir tünel veya bir menfez bulup' kendi yolunu tutup-gitti.

18-Kehf 61


18/62فَلَمَّا جَاوَزَا قَالَ لِفَتٰيهُ اٰتِنَا غَدَٓاءَنَاۘ لَقَدْ لَق۪ينَا مِنْ سَفَرِنَا هٰذَا نَصَباً


(İki denizin birleştiği yeri) geçtiklerinde, (Musa) genç-yardımcısına "Kuşluk yemeğimizi getir, yaptığımız bu yolculuktan andolsun ki epey yorulduk" dedi.

18-Kehf 62


18/63قَالَ اَرَاَيْتَ اِذْ اَوَيْنَٓا اِلَى الصَّخْرَةِ فَاِنّ۪ي نَس۪يتُ الْحُوتَۘ وَمَٓا اَنْسَان۪يهُ اِلَّا الشَّيْطَانُ اَنْ اَذْكُرَهُۚ وَاتَّخَذَ سَب۪يلَهُ فِي الْبَحْرِۗ عَجَباً


(Genç-yardımcısı) dedi ki "(Başıma geleni) gördün mü? Kayaya sığındığımız vakit ben balığı unutmuşum. Onu hatırlamamı bana şeytandan başkası unutturmadı, o da şaşılacak bir şekilde (bir yolla) denizde kendi yolunu tutup-gitti."

18-Kehf 63


18/64قَالَ ذٰلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِۗ فَارْتَدَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمَا قَصَصاًۙ


(Musa) dedi ki "İşte bizim de aradığımız buydu." Böylelikle ikisi (sahildeki) izleri üzerinde geriye döndüler.

18-Kehf 64


18/65فَوَجَدَا عَبْداً مِنْ عِبَادِنَٓا اٰتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْماً


Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, ona katımızdan bir rahmet vermiş ve ona tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.

18-Kehf 65


18/66قَالَ لَهُ مُوسٰى هَلْ اَتَّبِعُكَ عَلٰٓى اَنْ تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْداً


Musa ona dedi ki "Sana öğretilen ilim ve hikmetten bana da öğretmen için sana tabi olabilir miyim?"

18-Kehf 66


18/67قَالَ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً


Dedi ki "Sen, benimle beraber olmaya kesinlikle güç yetirip-sabredemezsin."

18-Kehf 67


18/68وَكَيْفَ تَصْبِرُ عَلٰى مَا لَمْ تُحِطْ بِه۪ خُبْراً


Hubren (önce ve sonra ilmiyle) kuşatıp-kavrayamadığın şeye nasıl sabredeceksin?

18-Kehf 68


18/69قَالَ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ صَابِراً وَلَٓا اَعْص۪ي لَكَ اَمْراً


(Musa) "İnşaallah beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Senin hiçbir emrine-işine karşı gelmeyeceğim" dedi.

18-Kehf 69


18/70قَالَ فَاِنِ اتَّبَعْتَن۪ي فَلَا تَسْـَٔلْن۪ي عَنْ شَيْءٍ حَتّٰٓى اُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْراً۟


Dedi ki "Eğer bana uyacaksan, ben sana (içyüzünü) açıklamadıkça hiçbir şey hakkında bana soru sorma."

18-Kehf 70


18/71فَانْطَلَقَا۠ حَتّٰٓى اِذَا رَكِبَا فِي السَّف۪ينَةِ خَرَقَهَاۜ قَالَ اَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ اَهْلَهَاۚ لَقَدْ جِئْتَ شَيْـٔاً اِمْراً


Böylece yola koyuldular. Nihayet bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi. (Musa) dedi ki "İçindekileri batırıp-boğmak için mi onu deldin? Andolsun ki sen büyük (çok vahim) bir iş yaptın."

18-Kehf 71


18/72قَالَ اَلَمْ اَقُلْ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً


(Salih kul) dedi ki "Benimle beraberliğe kesinlikle güç yetirip-sabredemezsin demedim mi?"

18-Kehf 72


18/73قَالَ لَا تُؤَاخِذْن۪ي بِمَا نَس۪يتُ وَلَا تُرْهِقْن۪ي مِنْ اَمْر۪ي عُسْراً


(Musa) "Beni (bir an için) unuttuğumdan dolayı 'sorgulayıp-suçlama' ve bu işimden dolayı bana güçlük çıkarma" dedi.

18-Kehf 73


18/74فَانْطَلَقَا۠ حَتّٰٓى اِذَا لَقِيَا غُلَاماً فَقَتَلَهُۙ قَالَ اَقَتَلْتَ نَفْساً زَكِيَّةً بِغَيْرِ نَفْسٍۜ لَقَدْ جِئْتَ شَيْـٔاً نُكْراً


Böylece ikisi (yine) yola koyuldular. Nihayet bir erkek çocukla karşılaştıklarında, (salih kul) hemen onu tutup-öldürüverdi. (Musa) dedi ki "Bir cana karşılık (kısas) olmaksızın, masum bir canı mı öldürdün? Andolsun ki sen kötü bir iş yaptın."

18-Kehf 74


15. Cüz ​(17-İsrâ 1 İle 18-Kehf 74 Arası)




insandergisi.com