Hata! Lütfen tarayıcınızın ayarlarını kontrol edip daha sonra tekrar deneyin.


20. Cüz ​(27-Neml 56 İle 29-Ankebût 45 Arası)


27-Neml Suresi


27/56فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُٓوا اَخْرِجُٓوا اٰلَ لُوطٍ مِنْ قَرْيَتِكُمْۚ اِنَّهُمْ اُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ


Onun kavminin cevabı "Lut ailesini şehrinizden sürüp-çıkarın. Onlar (bizim yaptıklarımızdan uzak) temiz kalmak isteyen insanlarmış" demekten başka bir şey olmadı.

27-Neml 56


27/57فَاَنْجَيْنَاهُ وَاَهْلَـهُٓ اِلَّا امْرَاَتَهُۘ قَدَّرْنَاهَا مِنَ الْغَابِر۪ينَ


Biz de onu ve ailesini kurtardık. Yalnızca karısı müstesna (hariç), onun (yaptıkları nedeniyle) geride kalmasını takdir ettik.

27-Neml 57


27/58وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَراًۚ فَسَٓاءَ مَطَرُ الْمُنْذَر۪ينَ۟


Onların (geride kalanların) üzerine bir yağmur yağdırdık. Uyarılıp korkutulanların (fakat sakınmayanların) yağmuru ne kadar kötüdür.

27-Neml 58


27/59قُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ وَسَلَامٌ عَلٰى عِبَادِهِ الَّذ۪ينَ اصْطَفٰىۜ آٰللّٰهُ خَيْرٌ اَمَّا يُشْرِكُونَۜ


Dedi ki "Hamd olsun Allah'a, selam olsun seçkin kıldığı kullarına. Allah mı daha hayırlı yoksa onların ortak koştukları mı?"

27-Neml 59


27/60اَمَّنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَاَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۚ فَاَنْبَتْنَا بِه۪ حَدَٓائِقَ ذَاتَ بَهْجَةٍۚ مَا كَانَ لَكُمْ اَنْ تُنْبِتُوا شَجَرَهَاۜ ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِۜ بَلْ هُمْ قَوْمٌ يَعْدِلُونَۜ


(Onlar mı hayırlı) yoksa gökleri ve yeri yaratan, size gökten su indiren mi? Onunla (o suyla gönül alıcı) güzel bahçeler bitirdik, sizin için onun bir ağacını bitirmek (bile) mümkün değildir. Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır (asla yoktur, ancak) onlar sapıklıkta devam eden bir kavimdir.

27-Neml 60


27/61اَمَّنْ جَعَلَ الْاَرْضَ قَرَاراً وَجَعَلَ خِلَالَـهَٓا اَنْهَاراً وَجَعَلَ لَهَا رَوَاسِيَ وَجَعَلَ بَيْنَ الْبَحْرَيْنِ حَاجِزاًۜ ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَۜ


Ya da arzı-dünyayı bir karar yeri (merkezi karargah) kılan, aralarında ırmaklar var eden (akıtan), arza (sarsılmaması için köklü) sabit dağlar diken-yükselten ve iki deniz arasına engel koyan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır, onların çoğu bilmiyorlar.

27-Neml 61


27/62اَمَّنْ يُج۪يبُ الْمُضْطَرَّ اِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّٓوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَـفَٓاءَ الْاَرْضِۜ ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِۜ قَل۪يلاً مَا تَذَكَّرُونَۜ


Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olan Kendisine dua ettiği zaman (darda kalıp, bunalmışa) icabet eden, sıkıntıyı gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı (hayırlı)? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne kadar da kıt (az) düşünüyorsunuz.

27-Neml 62


27/63اَمَّنْ يَهْد۪يكُمْ ف۪ي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَنْ يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْراً بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِه۪ۜ ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِۜ تَعَالَى اللّٰهُ عَمَّا يُشْرِكُونَۜ


Ya da karanın ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgarları müjde vericiler olarak gönderen mi (hayırlı)? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Allah, onların şirk koşmakta olduklarından münezzehtir-yücedir.

27-Neml 63


27/64اَمَّنْ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ وَمَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۜ ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِۜ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ


Ya da yaratmayı ilk başlatıp-devam eden sonra onu iade edecek (önceki yokluk durumuna geri çevirecek) olan, sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı (hayırlı)? Allah ile beraber başka bir ilah mı? De ki "Eğer doğru söylüyorsanız burhanınızı (kesin delilinizi) getirin."

27-Neml 64


27/65قُلْ لَا يَعْلَمُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُۜ وَمَا يَشْعُرُونَ اَيَّانَ يُبْعَثُونَ


De ki "Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Onlar ne zaman diriltileceklerinin de farkında değillerdir."

27-Neml 65


27/66بَلِ ادَّارَكَ عِلْمُهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ۠ بَلْ هُمْ ف۪ي شَكٍّ مِنْهَا۠ بَلْ هُمْ مِنْهَا عَمُونَ۟


Hayır, onlara ahiret hakkındaki bilgiler ardarda (sadece Bizden) gelmektedir. Hayır (iman etmezler), onlar bundan şüphe etmektedirler. Hayır (hakkı görmezler), onlar bundan yana kördürler.

27-Neml 66


27/67وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا ءَاِذَا كُنَّا تُرَاباً وَاٰبَٓاؤُ۬نَٓا اَئِنَّا لَمُخْرَجُونَ


Küfre sapanlar dedi ki "Biz ve atalarımız toprak olduktan sonra mı, gerçekten biz mi (yeniden) diriltilip-çıkarılacağız."

27-Neml 67


27/68لَقَدْ وُعِدْنَا هٰذَا نَحْنُ وَاٰبَٓاؤُ۬نَا مِنْ قَبْلُۙ اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ


Andolsun ki bu (dirilme ve azab tehdidi) bize ve daha önce atalarımıza da vaad edilmiştir. Bu öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.

27-Neml 68


27/69قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِم۪ينَ


De ki "(Eğer inanmıyorsanız) yeryüzünde gezip dolaşın da mücrimlerin (suçlu-günahkarların) nasıl bir sona uğradıklarını bir görün."

27-Neml 69


27/70وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُنْ ف۪ي ضَيْقٍ مِمَّا يَمْكُرُونَ


Sen onlara üzülme (hüzne kapılma) ve kurmakta oldukları tuzaklardan dolayı da sıkıntı duyma.

27-Neml 70


27/71وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ


Derler ki "Eğer doğru (sözlü) iseniz bu vaad (edilen azab) ne zaman?"

27-Neml 71


27/72قُلْ عَسٰٓى اَنْ يَكُونَ رَدِفَ لَكُمْ بَعْضُ الَّذ۪ي تَسْتَعْجِلُونَ


De ki "Belki de acele etmekte olduğunuz şeyin (azabın) bir kısmı size yetişmiştir bile."

27-Neml 72


27/73وَاِنَّ رَبَّكَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ


Rabbin insanlara karşı büyük fazl (lutuf) sahibidir ancak insanların çoğu şükretmezler.

27-Neml 73


27/74وَاِنَّ رَبَّكَ لَيَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ


Rabbin onların sinelerinin gizli tutmakta olduklarını da, açığa vurduklarını da kesin olarak bilmektedir.

27-Neml 74


27/75وَمَا مِنْ غَٓائِبَةٍ فِي السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ


Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki, mübin (apaçık) bir Kitab'ta (Levh-i Mahfuz'da) olmasın.

27-Neml 75


27/76اِنَّ هٰذَا الْقُرْاٰنَ يَقُصُّ عَلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اَكْثَرَ الَّذ۪ي هُمْ ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ


Bu Kur'an, İsrailoğullarına (hakkında) ihtilaf ettikleri şeylerin birçoğunu aktarıp-anlatmaktadır.

27-Neml 76


27/77وَاِنَّهُ لَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَ


Ve o müminler için gerçekten hidayet ve rahmettir.

27-Neml 77


27/78اِنَّ رَبَّكَ يَقْض۪ي بَيْنَهُمْ بِحُكْمِه۪ۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْعَل۪يمُۚ


Rabbin onların arasında elbetteki Kendi hükmünü verecektir. O Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir).

27-Neml 78


27/79فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّكَ عَلَى الْحَقِّ الْمُب۪ينِ


Sen Allah'a tevekkül et (güvenip dayan). Çünkü sen apaçık bir hak üzerindesin.

27-Neml 79


27/80اِنَّكَ لَا تُسْمِــعُ الْمَوْتٰى وَلَا تُسْمِــعُ الصُّمَّ الدُّعَٓاءَ اِذَا وَلَّوْا مُدْبِر۪ينَ


Bil ki sen ölülere (hiçbir söz) işittiremezsin, arkasını dönüp kaçmakta olan sağırlara da daveti duyuramazsın.

27-Neml 80


27/81وَمَٓا اَنْتَ بِهَادِي الْعُمْيِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْۜ اِنْ تُسْمِــعُ اِلَّا مَنْ يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا فَهُمْ مُسْلِمُونَ


Sen körleri sapıklıklarından çevirip hidayete (doğru yola) erdirici de değilsin. Sen ancak ayetlerimize iman edenlere duyurabilirsin. İşte müslüman olanlar bunlardır.

27-Neml 81


27/82وَاِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ اَخْرَجْنَا لَهُمْ دَٓابَّةً مِنَ الْاَرْضِ تُكَلِّمُهُمْۙ اَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِاٰيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ۟


O söz başlarına geldiği (kıyamet yaklaştığı) zaman onlara yerden bir dabbe (bir canlı) çıkarırız da, bu onlara insanların (bizzat şahit oldukları) ayetlerimize yakinen (kesin bir şekilde) inanmadıklarını söyler.

27-Neml 82


27/83وَيَوْمَ نَحْشُرُ مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ فَوْجاً مِمَّنْ يُكَذِّبُ بِاٰيَاتِنَا فَهُمْ يُوزَعُونَ


Her ümmet içinden ayetlerimizi yalanlayanları (biraraya getirip) cemaat olarak toplayacağımız gün, onlar bir arada tutulup (hesap yerine) sevkedilirler.

27-Neml 83


27/84حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫ قَالَ اَكَذَّبْتُمْ بِاٰيَات۪ي وَلَمْ تُح۪يطُوا بِهَا عِلْماً اَمَّاذَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ


Nihayet (oraya) geldikleri zaman Allah buyurur ki "Siz Benim ayetlerimi (ciddiye alıp düşünmeden) anlayıp-kavramadan yalanladınız mı? Yoksa yaptığınız neydi?"

27-Neml 84


27/85وَوَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ بِمَا ظَلَمُوا فَهُمْ لَا يَنْطِقُونَ


Zulmetmelerine karşılık, o söz (başlarına) gelmiş-gerçekleşmiştir. Artık onlar konuşamazlar.

27-Neml 85


27/86اَلَمْ يَرَوْا اَنَّا جَعَلْنَا الَّيْلَ لِيَسْكُنُوا ف۪يهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِراًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ


İçinde dinlenmeleri için (karanlık) geceyi, aydınlık olarak da gündüzü yarattığımızı görmediler mi? İman eden bir kavim için bunda elbette ayetler vardır.

27-Neml 86


27/87وَيَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ فَفَزِعَ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ اِلَّا مَنْ شَٓاءَ اللّٰهُۜ وَكُلٌّ اَتَوْهُ دَاخِر۪ينَ


Sur'a üfürüleceği gün Allah'ın diledikleri müstesna, göklerde ve yerde olanlar korkuya-dehşete kapılır. Hepsi boyunları bükük olarak O'na gelirler.

27-Neml 87


27/88وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِۜ صُنْعَ اللّٰهِ الَّـذ۪ٓي اَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍۜ اِنَّهُ خَب۪يرٌ بِمَا تَفْعَلُونَ


(O gün) dağları görürsün de, onları (hareketsiz) yerinde durur sanırsın. Oysa onlar bulutların yürümesi gibi yürümektedirler. (Bu) herşeyi sapasağlam yapan Allah'ın sanatıdır (yaptığıdır). Hiç şüphesiz ki O, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.

27-Neml 88


27/89مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَاۚ وَهُمْ مِنْ فَزَعٍ يَوْمَئِذٍ اٰمِنُونَ


Kim (İlahi huzura) bir iyilikle gelirse, kendisine (karşılık olarak) ondan daha hayırlısı vardır. Onlar o gün korkudan da (uzak) emin kalırlar.

27-Neml 89


27/90وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَكُبَّتْ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِۜ هَلْ تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ


Kim de bir kötülükle gelirse, onlar da (dehşetle bakmakta oldukları) ateşe yüzüstü atılır (ve onlara) "Yaptıklarınızdan başkasıyla mı cezalandırılıyorsunuz?" (denilir).

27-Neml 90


27/91اِنَّـمَٓا اُمِرْتُ اَنْ اَعْبُدَ رَبَّ هٰذِهِ الْبَلْدَةِ الَّذ۪ي حَرَّمَهَا وَلَهُ كُلُّ شَيْءٍۘ وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَۙ


(De ki) "Ben ancak bu şehrin Rabbine ibadet etmekle emrolundum ki, O burasını harem (saygı değer ve dokunulmaz) kıldı. Her şey O'nundur. Ben müslümanlardan olmakla emrolundum."

27-Neml 91


27/92وَاَنْ اَتْلُوَا الْقُرْاٰنَۚ فَمَنِ اهْتَدٰى فَاِنَّمَا يَهْتَد۪ي لِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَقُلْ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُنْذِر۪ينَ


Ve Kur'an'ı okumakla da (emrolundum). Artık kim hidayete (doğru yola) gelirse, kendisi için hidayete gelmiştir. Kim de sapacak olursa, sen (ona) de ki Ben yalnızca uyarıp-korkutuculardanım."

27-Neml 92


27/93وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ سَيُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ فَتَعْرِفُونَهَاۜ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ


Ve (yine) de ki "Allah'a hamdolsun, O size ayetlerini (hem afakta-dış ufukta, hem de kendi nefislerinizde) gösterecektir, siz de onları bilip-tanıyacaksınız." Rabbin yapmakta olduklarınızdan gafil değildir.

27-Neml 93


28-Kasas Suresi


28/1طٰسٓمٓۜ


Ta, Sin, Mim.

28-Kasas 1


28/2تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْمُب۪ينِ


Bunlar mübin (apaçık) olan Kitab'ın ayetleridir.

28-Kasas 2


28/3نَتْلُوا عَلَيْكَ مِنْ نَبَأِ مُوسٰى وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ


İman eden bir kavim için hak olmak üzere sana Musa ve Firavun'un haberinden (bir bölüm) okuyacağız.

28-Kasas 3


28/4اِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِي الْاَرْضِ وَجَعَلَ اَهْلَهَا شِيَعاً يَسْتَضْعِفُ طَٓائِفَةً مِنْهُمْ يُذَبِّـحُ اَبْنَٓاءَهُمْ وَيَسْتَحْـي۪ نِسَٓاءَهُمْۜ اِنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُفْسِد۪ينَ


Firavun yeryüzünde (Mısır'da) büyüklenip-azmış ve oranın halkını (değişik) fırkalara ayırıp bölmüştü. Onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o bozgunculardandı.

28-Kasas 4


28/5وَنُر۪يدُ اَنْ نَمُنَّ عَلَى الَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْاَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ اَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِث۪ينَۙ


Biz ise yeryüzünde mustaz'aflara (güçten düşürülenlere) lutufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istedik.

28-Kasas 5


28/6وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَنُرِيَ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُمْ مَا كَانُوا يَحْذَرُونَ


Ve (istedik ki) onları o yerde hakim (iktidar sahibleri olarak yerleşik) kılalım. Fıravun'a Haman'a ve askerlerine, onlardan (mustaz'aflardan) çekinip-sakındıkları şeyi gösterelim.

28-Kasas 6


28/7وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اُمِّ مُوسٰٓى اَنْ اَرْضِع۪يهِۚ فَاِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَاَلْق۪يهِ فِي الْيَمِّ وَلَا تَخَاف۪ي وَلَا تَحْزَن۪يۚ اِنَّا رَٓادُّوهُ اِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ


Musa'nın annesine "Onu emzir şayet onun için korkacak olursan bu durumda onu denize (Nil'in sularına) bırak, korkma ve hüzne kapılma. Biz onu sana tekrar geri vereceğiz ve onu gönderilen resullerden kılacağız" diye vahyettik.

28-Kasas 7


28/8فَالْتَقَطَهُٓ اٰلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُواًّ وَحَزَناًۜ اِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا خَاطِـ۪ٔينَ


Firavun ailesi onu yitik-sahipsiz görerek aldılar. (Oysa) o, kendileri için bir düşman ve üzüntü konusu olacaktı. (Bizim bu takdirimizi bilmeyen) Firavun, Haman ve askerleri yanılgı içindeydi.

28-Kasas 8


28/9وَقَالَتِ امْرَاَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ ل۪ي وَلَكَۜ لَا تَقْتُلُوهُۗ عَسٰٓى اَنْ يَنْفَعَنَٓا اَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَداً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ


Firavun'un karısı dedi ki "Benim için de, senin için de bir göz bebeği (göz aydınlığı). Onu öldürmeyin belki bize yararı dokunur veya onu evlad ediniriz." Onlar farkında değillerdi.

28-Kasas 9


28/10وَاَصْبَحَ فُؤٰادُ اُمِّ مُوسٰى فَارِغاًۜ اِنْ كَادَتْ لَتُبْد۪ي بِه۪ لَوْلَٓا اَنْ رَبَطْنَا عَلٰى قَلْبِهَا لِتَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ


Musa'nın annesi yüreği boşluk içinde sabahladı. Eğer mü'minlerden olması için kalbini pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse onu (kendisine vahyettiğimizi) açığa vuracaktı.

28-Kasas 10


28/11وَقَالَتْ لِاُخْتِه۪ قُصّ۪يهِۘ فَبَصُرَتْ بِه۪ عَنْ جُنُبٍ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَۙ


(Annesi) onun kız kardeşine "Onu izle" dedi. O da kimse farkına varmadan onu uzaktan gözetledi.

28-Kasas 11


28/12وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ الْمَرَاضِعَ مِنْ قَبْلُ فَقَالَتْ هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰٓى اَهْلِ بَيْتٍ يَكْفُلُونَهُ لَكُمْ وَهُمْ لَهُ نَاصِحُونَ


Biz daha önce ona süt analarını (emmesine izin vermeyip) haram etmiştik. (Kız kardeşi de) "Ben sizin adınıza onun bakımını üstlenecek ve ona iyi davranıp-öğüt verecek bir aileyi size bildireyim mi?" dedi.

28-Kasas 12


28/13فَرَدَدْنَاهُ اِلٰٓى اُمِّه۪ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ اَنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ۟


Böylelikle gözünün aydın olması, hüzne kapılmaması ve Allah'ın vaadinin hak olduğunu bilmesi için onu annesine geri vermiş olduk. Ancak onların çoğu bilmezler.

28-Kasas 13


28/14وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَاسْتَوٰٓى اٰتَيْنَاهُ حُكْماً وَعِلْماًۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ


O (Musa) erginlik çağına ulaşıp olgunlaşınca, Biz ona hikmet ve ilim verdik. Biz muhsinleri (iyilik yapıp-güzel davrananları) işte böyle mükafatlandırırız.

28-Kasas 14


28/15وَدَخَلَ الْمَد۪ينَةَ عَلٰى ح۪ينِ غَفْلَةٍ مِنْ اَهْلِهَا فَوَجَدَ ف۪يهَا رَجُلَيْنِ يَقْتَتِلَانِۘ هٰذَا مِنْ ش۪يعَتِه۪ وَهٰذَا مِنْ عَدُوِّه۪ۚ فَاسْتَغَاثَهُ الَّذ۪ي مِنْ ش۪يعَتِه۪ عَلَى الَّذ۪ي مِنْ عَدُوِّه۪ۙ فَوَكَزَهُ مُوسٰى فَقَضٰى عَلَيْهِۘ قَالَ هٰذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ عَدُوٌّ مُضِلٌّ مُب۪ينٌ


(Musa) halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre girdi. Orada biri kendi tarafından diğeri düşman tarafından olan iki adamı birbiriyle döğüşür buldu. Kendi tarafından olan, düşmanlarından olana karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine ona bir yumruk atıp ölümüne sebep oldu. (Sonra da pişman olup) "Bu şeytanın işindendir, o (doğru yoldan) saptırıcı apaçık bir düşmandır" dedi.

28-Kasas 15


28/16قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي ظَلَمْتُ نَفْس۪ي فَاغْفِرْ ل۪ي فَغَفَرَ لَهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ


Dedi ki "Rabbim. Ben kendi nefsime zulmettim, beni bağışla." (Allah da) onu bağışladı. Çünkü Gafur (çok bağışlayan), Rahim (rahmetiyle çok esirgeyen) ancak O'dur.

28-Kasas 16


28/17قَالَ رَبِّ بِمَٓا اَنْعَمْتَ عَلَيَّ فَلَنْ اَكُونَ ظَه۪يراً لِلْمُجْرِم۪ينَ


Dedi ki "Rabbim. Bana verdiğin nimetler hakkı için artık mücrimlere (suçlu-günahkarlara) arka çıkmayacağım."

28-Kasas 17


28/18فَاَصْبَحَ فِي الْمَد۪ينَةِ خَٓائِفاً يَتَرَقَّبُ فَاِذَا الَّذِي اسْتَنْصَرَهُ بِالْاَمْسِ يَسْتَصْرِخُهُۜ قَالَ لَهُ مُوسٰٓى اِنَّكَ لَغَوِيٌّ مُب۪ينٌ


Şehirde korku içinde (çevreyi) gözetleyerek sabahladı. Derken bir de baktı ki dün kendisinden yardım isteyen (kişi, bugün de) kendisine yardım için bağırıyor. Musa ona "Açıkça belli ki sen bir azgınsın" dedi.

28-Kasas 18


28/19فَلَمَّٓا اَنْ اَرَادَ اَنْ يَبْطِشَ بِالَّذ۪ي هُوَ عَدُوٌّ لَهُمَاۙ قَالَ يَا مُوسٰٓى اَتُر۪يدُ اَنْ تَقْتُلَن۪ي كَمَا قَتَلْتَ نَفْساً بِالْاَمْسِۗ اِنْ تُر۪يدُ اِلَّٓا اَنْ تَكُونَ جَبَّاراً فِي الْاَرْضِ وَمَا تُر۪يدُ اَنْ تَكُونَ مِنَ الْمُصْلِح۪ينَ


Sonunda ikisinin de düşmanı olanı yakalamak isterken (adam ona) dedi ki "Ey Musa. Dün birini öldürdüğün gibi bugün de beni mi öldürmek istiyorsun? (Demek ki) sen yeryüzünde yalnızca bir zorba olmak istiyor, ıslah edicilerden olmak istemiyorsun."

28-Kasas 19


28/20وَجَٓاءَ رَجُلٌ مِنْ اَقْصَا الْمَد۪ينَةِ يَسْعٰىۘ قَالَ يَا مُوسٰٓى اِنَّ الْمَلَاَ يَأْتَمِرُونَ بِكَ لِيَقْتُلُوكَ فَاخْرُجْ اِنّ۪ي لَكَ مِنَ النَّاصِح۪ينَ


Şehrin öbür yakasından bir adam koşarak geldi ve dedi ki "Ey Musa. İleri gelenler seni öldürmek konusunda aralarında görüşmektedirler. Sen hemen çık-git, ben sana (doğruyu) öğütleyip-iyiliğini isteyenlerdenim."

28-Kasas 20


28/21فَخَرَجَ مِنْهَا خَٓائِفاً يَتَرَقَّبُۘ قَالَ رَبِّ نَجِّن۪ي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ۟


(Bunun üzerine) oradan korku içinde (çevreyi) gözetleyerek çıktı ve "Rabbim. Beni zalimler topluluğundan kurtar" dedi.

28-Kasas 21


28/22وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَٓاءَ مَدْيَنَ قَالَ عَسٰى رَبّ۪ٓي اَنْ يَهْدِيَن۪ي سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ


Medyen'e doğru yöneldiğinde de "Umarım Rabbim beni doğru yola yöneltip-iletir" dedi.

28-Kasas 22


28/23وَلَمَّا وَرَدَ مَٓاءَ مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ اُمَّةً مِنَ النَّاسِ يَسْقُونَۘ وَوَجَدَ مِنْ دُونِهِمُ امْرَاَتَيْنِ تَذُودَانِۚ قَالَ مَا خَطْبُكُمَاۜ قَالَتَا لَا نَسْق۪ي حَتّٰى يُصْدِرَ الرِّعَٓاءُ وَاَبُونَا شَيْخٌ كَب۪يرٌ


Medyen suyuna vardığı zaman orada (hayvanlarını) sulayan bir insan topluluğu buldu. Onların gerisinde de (hayvanlarını sudan) meneden-geri çeken iki kadın gördü. Dedi ki "Bu yaptığınız ne?" (Onlar) "Çobanlar (sürülerini) sulayıp-çekilmedikçe biz (hayvanlarımızı) sulayamayız, babamız da çok yaşlıdır." dediler.

28-Kasas 23


28/24فَسَقٰى لَهُمَا ثُمَّ تَوَلّٰٓى اِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ اِنّ۪ي لِمَٓا اَنْزَلْتَ اِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَق۪يرٌ


(Bunun üzerine Musa) onların sürülerini hemen suladı sonra gölgeye çekilerek "Rabbim, bana indirdiğin her hayra muhtacım" dedi.

28-Kasas 24


28/25فَجَٓاءَتْهُ اِحْدٰيهُمَا تَمْش۪ي عَلَى اسْتِحْيَٓاءٍۘ قَالَتْ اِنَّ اَب۪ي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ اَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَاۜ فَلَمَّا جَٓاءَهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَۙ قَالَ لَا تَخَفْ۠ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ


(Çok geçmeden) o ikiden (iki kadından) biri utana utana yürüyerek ona geldi ve "Babam bizim için (hayvanları) sulamanın karşılığını ödemek için seni davet etmektedir" dedi. (Musa) ona gelip de başından geçenleri anlatınca, o "Korkma. O zalimler topluluğundan kurtuldun" dedi.

28-Kasas 25


28/26قَالَتْ اِحْدٰيهُمَا يَٓا اَبَتِ اسْتَأْجِرْهُۘ اِنَّ خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الْاَم۪ينُ


Kadınlardan biri dedi ki "Ey babacığım, onu ücretli olarak tutuver. Ücretle tutacaklarının en hayırlısı, kuvvetli ve güvenilir olan (bu) adamdır."

28-Kasas 26


28/27قَالَ اِنّ۪ٓي اُر۪يدُ اَنْ اُنْكِحَكَ اِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلٰٓى اَنْ تَأْجُرَن۪ي ثَمَانِيَ حِجَجٍۚ فَاِنْ اَتْمَمْتَ عَشْراً فَمِنْ عِنْدِكَۚ وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ اَشُقَّ عَلَيْكَۜ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ


(Babaları) dedi ki "Bana sekiz yıl hizmet etmene karşılık olmak üzere şu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum. Şayet on yıla tamamlayacak olursan artık o da senden (ikram olur). Ben sana zorluk çıkarmak istemem. (Bu anlaşmada) İnşaallah beni salihlerden bulacaksın."

28-Kasas 27


28/28قَالَ ذٰلِكَ بَيْن۪ي وَبَيْنَكَۜ اَيَّمَا الْاَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّۜ وَاللّٰهُ عَلٰى مَا نَقُولُ وَك۪يلٌ۟


(Musa) dedi ki "Bu (anlaşma) seninle benim aramdadır. Bu iki süreden hangisini yerine getirirsem, bana karşı bir husumet (düşmanlık-haksızlık) yoktur. Bu söylediklerimize Allah vekildir."

28-Kasas 28


28/29فَلَمَّا قَضٰى مُوسَى الْاَجَلَ وَسَارَ بِاَهْلِه۪ٓ اٰنَسَ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ نَاراًۚ قَالَ لِاَهْلِهِ امْكُثُٓوا اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراً لَعَلّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ


Musa süreyi tamamlayıp ailesiyle birlikte yola koyulunca Tur tarafında bir ateş gördü. Ailesine "Siz durun (burada bekleyin), ben bir ateş gördüm. Belki ondan size ya bir haber, ya da ısınmanız için bir kor-ateş parçası getiririm" dedi.

28-Kasas 29


28/30فَلَمَّٓا اَتٰيهَا نُودِيَ مِنْ شَاطِئِ الْوَادِ الْاَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ اَنْ يَا مُوسٰٓى اِنّ۪ٓي اَنَا اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۙ


Oraya geldiğinde, o mübarek-kutlu yerdeki vadinin sağ kıyısından (oradaki) ağaçtan "Ey Musa. Ben alemlerin Rabbi olan Allah'ım" diye seslenildi.

28-Kasas 30


28/31وَاَنْ اَلْقِ عَصَاكَۜ فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ وَلّٰى مُدْبِراً وَلَمْ يُعَقِّبْۜ يَا مُوسٰٓى اَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ۠ اِنَّكَ مِنَ الْاٰمِن۪ينَ


(Sonra denildi ki) "Asanı at-bırak." (Asayı atan Musa) onun (küçük ve hızlı) bir yılan gibi debelenmekte olduğunu görünce arkasına dönüp bakmaksızın kaçtı. (Ona buyuruldu ki) "Ey Musa, (buraya) dön ve (Bizim yanımızda) korkuya kapılma. Sen emniyette-güvende olanlardansın."

28-Kasas 31


28/32اُسْلُكْ يَدَكَ ف۪ي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍۘ وَاضْمُمْ اِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِنْ رَبِّكَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِق۪ينَ


Elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıksın. Ve korkudan 'açılan kanatlarını' (dışa yönelen duygularını) kendine (doğru topla, kendi merkezine) çek. İşte bunlar Firavun'a ve önde gelen adamlarına karşı Rabbinden iki kesin delildir. Onlar fasık (yoldan çıkan) bir topluluktur.

28-Kasas 32


28/33قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي قَتَلْتُ مِنْهُمْ نَفْساً فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِ


(Musa) dedi ki "Rabbim. Ben onlardan bir kişi öldürdüm, (bu sebeble) beni öldürmelerinden korkuyorum."

28-Kasas 33


28/34وَاَخ۪ي هٰرُونُ هُوَ اَفْصَحُ مِنّ۪ي لِسَاناً فَاَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءاً يُصَدِّقُن۪يۘ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِ


Kardeşim Harun'un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da benimle birlikte bir yardımcı olarak gönder, beni doğrulasın. Çünkü onların beni yalanlamalarından korkuyorum.

28-Kasas 34


28/35قَالَ سَنَشُدُّ عَضُدَكَ بِاَخ۪يكَ وَنَجْعَلُ لَكُمَا سُلْطَاناً فَلَا يَصِلُونَ اِلَيْكُمَا بِاٰيَاتِنَاۚ اَنْتُمَا وَمَنِ اتَّـبَعَكُمَا الْغَالِبُونَ


(Allah) buyurdu ki "Senin pazunu-gücünü kardeşinle destekleyeceğiz ve sizin ikinize (ayetlerimizle) öyle bir sultan (delil, kudret ve üstünlük) vereceğiz ki, (bu) ayetlerimiz sayesinde size erişemeyecekler. Siz de, size uyanlar da (onlara karşı) galip geleceksiniz."

28-Kasas 35


28/36فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ مُوسٰى بِاٰيَاتِنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُفْتَرًى وَمَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَ


Musa onlara apaçık ayetlerimizle geldiği zaman "Bu uydurulmuş bir sihirden başka bir şey değildir. (Ayrıca) biz geçmiş atalarımızdan da bunu (alemlerin tek Rabbini) işitmedik" dediler.

28-Kasas 36


28/37وَقَالَ مُوسٰى رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِمَنْ جَٓاءَ بِالْهُدٰى مِنْ عِنْدِه۪ وَمَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ


Musa dedi ki "Rabbim, kimin Kendisinden bir hidayetle geldiğini ve bu yurdun (hayırlı) sonucunun kime ait olacağını daha iyi bilmektedir. Zulmedenler asla felah (kurtuluş) bulmazlar."

28-Kasas 37


28/38وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَأُ مَا عَلِمْتُ لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْر۪يۚ فَاَوْقِدْ ل۪ي يَا هَامَانُ عَلَى الطّ۪ينِ فَاجْعَلْ ل۪ي صَرْحاً لَعَلّ۪ٓي اَطَّلِعُ اِلٰٓى اِلٰهِ مُوسٰىۙ وَاِنّ۪ي لَاَظُنُّهُ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ


Firavun dedi ki "Ey ileri gelenler. Sizin için benden başka bir ilah tanımıyorum. Ey Haman, çamurun üstünde ateş yakarak bana yüksekçe bir kule inşa et ki (doğru söylüyorsa) Musa'nın ilahına çıkayım. (Ama) ben onun mutlaka yalancılardan olduğunu sanıyorum."

28-Kasas 38


28/39وَاسْتَكْبَرَ هُوَ وَجُنُودُهُ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اِلَيْنَا لَا يُرْجَعُونَ


O ve askerleri yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve gerçekten Bize döndürülmeyeceklerini sandılar.

28-Kasas 39


28/40فَاَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّۚ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِم۪ينَ


Biz de onu ve askerlerini yakalayıp suya-denize attık. Zulmedenlerin nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.

28-Kasas 40


28/41وَجَعَلْنَاهُمْ اَئِمَّةً يَدْعُونَ اِلَى النَّارِۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ لَا يُنْصَرُونَ


Biz onları ateşe çağıran önderler kıldık. Kıyamet günü yardım görmeyeceklerdir.

28-Kasas 41


28/42وَاَتْبَعْنَاهُمْ ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةًۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ هُمْ مِنَ الْمَقْبُوح۪ينَ۟


Bu dünya hayatında onların arkasına lanet taktık. Kıyamet gününde onlar kötülenmiş-çirkinleştirilmiş olanlardır.

28-Kasas 42


28/43وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِ مَٓا اَهْلَكْنَا الْقُرُونَ الْاُو۫لٰى بَصَٓائِرَ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ


Andolsun ki Biz ilk nesilleri helak ettikten sonra Musa'ya -düşünüp öğüt alsınlar diye- insanlar için basiretler, hidayet ve rahmet olmak üzere Kitab'ı verdik.

28-Kasas 43


28/44وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الْغَرْبِيِّ اِذْ قَضَيْنَٓا اِلٰى مُوسَى الْاَمْرَ وَمَا كُنْتَ مِنَ الشَّاهِد۪ينَۙ


Musa'ya emrimizi vahyettiğimiz sırada sen (Tur'un) batı yanında değildin ve sen (bunu görüp) şahid olanlardan da değildin.

28-Kasas 44


28/45وَلٰكِنَّٓا اَنْشَأْنَا قُرُوناً فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُۚ وَمَا كُنْتَ ثَاوِياً ف۪ٓي اَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۙ وَلٰكِنَّا كُنَّا مُرْسِل۪ينَ


Biz (ilk dönemlerde) birçok nesiller var ettik de onların üzerine ömür uzadıkça uzadı. Ve sen Medyen halkı içinde yaşayıp da ayetlerimizi onlardan okuyarak öğrenmiş değilsin. Ancak (bu bilgileri sana) gönderen Biziz.

28-Kasas 45


28/46وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ اِذْ نَادَيْنَا وَلٰكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْماً مَٓا اَتٰيهُمْ مِنْ نَذ۪يرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ


(Musa'ya) seslendiğimiz zaman da sen Tur'un yanında değildin. Ancak Rabbinden bir rahmet olmak üzere senden önce kendilerine bir uyarıcı-korkutucu gelmemiş olan bir kavmi uyarıp-korkutman için (gönderildin). (Bunu akledenler) böylece düşünüp-öğüt alırlar.

28-Kasas 46


28/47وَلَوْلَٓا اَنْ تُص۪يبَهُمْ مُص۪يبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ فَيَقُولُوا رَبَّـنَا لَوْلَٓا اَرْسَلْتَ اِلَيْنَا رَسُولاً فَنَتَّبِعَ اٰيَاتِكَ وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ


Kendi elleriyle yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde "Rabbimiz, bize de bir Resul gönderseydin de böylece Senin ayetlerine uysaydık ve mü'minlerden olsaydık" diyecek olmasalardı (seni göndermezdik).

28-Kasas 47


28/48فَلَمَّا جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا لَوْلَٓا اُو۫تِيَ مِثْلَ مَٓا اُو۫تِيَ مُوسٰىۜ اَوَلَمْ يَكْفُرُوا بِمَٓا اُو۫تِيَ مُوسٰى مِنْ قَبْلُۚ قَالُوا سِحْرَانِ تَظَاهَرَا۠ وَقَالُٓوا اِنَّا بِكُلٍّ كَافِرُونَ


Fakat onlara Kendi katımızdan hak geldiği zaman "Musa'ya verilenlerin bir benzeri de buna verilmeli değil miydi?" dediler. Onlar daha önce Musa'ya verilenleri inkar etmemişler miydi? "Birbirine destek olan iki sihir" deyip, "Biz hepsini inkar edenleriz" dediler.

28-Kasas 48


28/49قُلْ فَأْتُوا بِكِتَابٍ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ هُوَ اَهْدٰى مِنْهُمَٓا اَتَّبِعْهُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ


De ki "Eğer doğru sözlüler iseniz Allah katından bu ikisinden (Musa'ya ve bana indirilenden) daha doğru bir Kitab getirin de, ben de ona uyayım."

28-Kasas 49


28/50فَاِنْ لَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَكَ فَاعْلَمْ اَنَّمَا يَتَّبِعُونَ اَهْوَٓاءَهُمْۜ وَمَنْ اَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَوٰيهُ بِغَيْرِ هُدًى مِنَ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ


Şayet sana cevab vermezlerse bil ki, onlar kendi hevalarına (nefsi istek ve tutkularına) uymaktadırlar. Oysa Allah'dan bir kılavuz (yol gösterici) olmaksızın kendi hevasına uyandan daha sapık kimdir? Elbette ki Allah, zulmetmekte olan bir kavime hidayet etmez.

28-Kasas 50


28/51وَلَقَدْ وَصَّلْنَا لَهُمُ الْقَوْلَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَۜ‌۟


Andolsun ki Biz düşünüp-öğüt alsınlar diye sözü birbiri ardınca (bağlantılı ve açıklayıcı olarak) indirdik.

28-Kasas 51


28/52اَلَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِه۪ هُمْ بِه۪ يُؤْمِنُونَ


Bundan (Kur'an'dan) önce kendilerine Kitab verdiklerimiz buna iman ederler.

28-Kasas 52


28/53وَاِذَا يُتْلٰى عَلَيْهِمْ قَالُٓوا اٰمَنَّا بِه۪ٓ اِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّنَٓا اِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلِه۪ مُسْلِم۪ينَ


Onlara (kendilerine önceden verilen hakka iman edenlere Kur'an) okunduğu zaman "Biz ona inandık. O, Rabbimizden gelen bir haktır. Biz bundan önce de müslüman idik" derler.

28-Kasas 53


28/54اُو۬لٰٓئِكَ يُؤْتَوْنَ اَجْرَهُمْ مَرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا وَيَدْرَؤُ۫نَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ


İşte onlara sabretmeleri dolayısıyle ecirleri-mükafatları iki defa verilir. Onlar kötülüğü iyilikle savıp-uzaklaştırıp, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler (Allah rızası için harcarlar).

28-Kasas 54


28/55وَاِذَا سَمِعُوا اللَّغْوَ اَعْرَضُوا عَنْهُ وَقَالُوا لَـنَٓا اَعْمَالُنَا وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۘ سَلَامٌ عَلَيْكُمْۘ لَا نَبْتَغِي الْجَاهِل۪ينَ


'Boş ve yararsız sözü' işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve "Bizim amellerimiz (işlediklerimiz) bize, sizin amelleriniz size aittir. Size selam olsun, biz cahiller (ile olmak, onlarla tartışmak) istemeyiz" derler.

28-Kasas 55


28/56اِنَّكَ لَا تَهْد۪ي مَنْ اَحْبَبْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۚ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ


Gerçek şu ki sen sevdiğini hidayete (doğru yola) eriştiremezsin ancak Allah dilediğini hidayete eriştirir. O, (yöneliş ve samimiyetle) hidayete erecek olanları daha iyi bilendir.

28-Kasas 56


28/57وَقَالُٓوا اِنْ نَتَّبِـعِ الْهُدٰى مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ اَرْضِنَاۜ اَوَلَمْ نُمَكِّنْ لَهُمْ حَرَماً اٰمِناً يُجْبٰٓى اِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقاً مِنْ لَدُنَّا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ


Dediler ki "Eğer seninle birlikte hidayete uyacak olursak, yerimizden (yurdumuzdan ve sosyal konumumuzdan) atılırız." Onları Kendi katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürününün toplanıp-getirildiği emin bir Harem'e (zaten) Biz yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu (bu takdirimizdeki hikmeti) bilmezler.

28-Kasas 57


28/58وَكَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ بَطِرَتْ مَع۪يشَتَهَاۚ فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَنْ مِنْ بَعْدِهِمْ اِلَّا قَل۪يلاًۜ وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِث۪ينَ


Biz (verdiğimiz) nimet ve refahla şımarıp-azmış nice şehirleri helak ettik. İşte yerleri, kendilerinden sonra oralarda çok az oturulmuştur. (Onlara ve oralara) varis olanlar Biziz.

28-Kasas 58


28/59وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرٰى حَتّٰى يَبْعَثَ ف۪ٓي اُمِّهَا رَسُولاً يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۚ وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرٰٓى اِلَّا وَاَهْلُهَا ظَالِمُونَ


Senin Rabbin 'ana yerleşim merkezlerine' onlara ayetlerimizi okuyan bir resul (elçi) göndermedikçe şehirleri (zulümle) helak edici değildir. Zaten Biz (uyarılmalarına rağmen) halkı zulmetmekte olan şehirleri helak etmişizdir.

28-Kasas 59


28/60وَمَٓا اُو۫ت۪يتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَز۪ينَتُهَاۚ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ خَيْرٌ وَاَبْقٰىۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ۟


Size verilen her şey yalnızca dünya hayatının metaı-geçimliği ve süsüdür. Allah katında olan ise daha hayırlı ve süreklidir. (Hiç) akletmiyecek misiniz?

28-Kasas 60


28/61اَفَمَنْ وَعَدْنَاهُ وَعْداً حَسَناً فَهُوَ لَاق۪يهِ كَمَنْ مَتَّعْنَاهُ مَتَاعَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا ثُمَّ هُوَ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ مِنَ الْمُحْضَر۪ينَ


Kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz ve (zengin veya fakir yaşantısıyla) ona kavuşan kişi, dünya hayatının metaını (menfaat ve zevkini bolca) verdiğimiz sonra kıyamet günü (azab için) hazır bulundurulanlar arasında olan kişi gibi midir?

28-Kasas 61


28/62وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ


(Allah) o gün onlara seslenip "Benim ortaklarım olarak öne sürdükleriniz nerede?" der.

28-Kasas 62


28/63قَالَ الَّذ۪ينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ رَبَّنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ الَّذ۪ينَ اَغْوَيْنَاۚ اَغْوَيْنَاهُمْ كَمَا غَوَيْنَاۚ تَبَرَّأْنَٓا اِلَيْكَۘ مَا كَانُٓوا اِيَّانَا يَعْبُدُونَ


Üzerine (azab) sözü hak olanlar (Firavun gibi ilahlık taslayanlar) derler ki "Rabbimiz, bizim azdırıp-saptırdıklarımız bunlar. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. (Şimdi bütün acizliğimizle) Sana (gelip, onlardan) uzaklaşmış bulunmaktayız. Aslında onlar bize (gerçek anlamda) tapıyor da değillerdi.

28-Kasas 63


28/64وَق۪يلَ ادْعُوا شُرَكَٓاءَكُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَهُمْ وَرَاَوُا الْعَذَابَۚ لَوْ اَنَّهُمْ كَانُوا يَهْتَدُونَ


Denir ki "(Salihlerden olan diğer) ortaklarınızı çağırın." Böylelikle onları çağırırlar ama kendilerine cevap (bile) vermezler ve (karşılarında) azabı görürler. (Şimdi pişman olacaklarına, vaktiyle) hidayet bulmuş olsalardı ne olurdu.

28-Kasas 64


28/65وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ مَاذَٓا اَجَبْتُمُ الْمُرْسَل۪ينَ


O gün (Allah) onlara seslenerek "Gönderilen resullere ne cevap verdiniz?" der.

28-Kasas 65


28/66فَعَمِيَتْ عَلَيْهِمُ الْاَنْـبَٓاءُ يَوْمَئِذٍ فَهُمْ لَا يَتَسَٓاءَلُونَ


(Fakat) o gün haberler onlar için (uzaklaşıp manasızlaşmış) kararıp-körleşmiştir. Onlar birbirlerine de soramazlar.

28-Kasas 66


28/67فَاَمَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَعَسٰٓى اَنْ يَكُونَ مِنَ الْمُفْلِح۪ينَ


Ancak kim tevbe edip iman eder ve salih amellerde bulunursa artık o felaha (kurtuluşa) erenlerden olmasını umabilir.

28-Kasas 67


28/68وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُ وَيَخْتَارُۜ مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ


Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Onların seçim hakkı (yetkisi) yoktur. Allah (sübhandır) onların ortak koşmakta olduklarından münezzehdir (uzaktır) ve şanı yücedir.

28-Kasas 68


28/69وَرَبُّكَ يَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ


Rabbin onların göğüslerinde gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir.

28-Kasas 69


28/70وَهُوَ اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ لَهُ الْحَمْدُ فِي الْاُو۫لٰى وَالْاٰخِرَةِۘ وَلَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ


O Allah'dır, Kendisinden başka ilah yoktur. İlkte de, sonda da hamd O'nundur. Hüküm de O'nundur ve siz O'na döndürüleceksiniz.

28-Kasas 70


28/71قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ جَعَلَ اللّٰهُ عَلَيْكُمُ الَّيْلَ سَرْمَداً اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْت۪يكُمْ بِضِيَٓاءٍۜ اَفَلَا تَسْمَعُونَ


De ki "Bana (görüşünüzü) söyler misiniz? Allah kıyamet gününe kadar geceyi sizin üzerinizde kesintisiz sürdürecek olsa, Allah'ın dışında size ışık-aydınlık getirecek ilah kimdir? (Yine de) işitmeyecek misiniz?"

28-Kasas 71


28/72قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ جَعَلَ اللّٰهُ عَلَيْكُمُ النَّهَارَ سَرْمَداً اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْت۪يكُمْ بِلَيْلٍ تَسْكُنُونَ ف۪يهِۜ اَفَلَا تُبْصِرُونَ


De ki "Bana (görüşünüzü) söyler misiniz? Allah kıyamet gününe kadar gündüzü sizin üzerinizde kesintisiz sürdürecek olsa, Allah'ın dışında size (içinde) dinleneceğiniz geceyi getirecek ilah kimdir? (Yine de) görmeyecek misiniz?

28-Kasas 72


28/73وَمِنْ رَحْمَتِه۪ جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ


O, içinde dinlenmeniz ve O'nun fazlından (lutuf ve ihsanından) aramanız için geceyi ve gündüzü Kendi rahmetinden yarattı. (Ola ki anlayıp) şükredersiniz.

28-Kasas 73


28/74وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ


(Allah) o gün onlara seslenip "Benim ortaklarım olarak öne sürdükleriniz nerede?" der.

28-Kasas 74


28/75وَنَزَعْنَا مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ شَه۪يداً فَقُلْنَا هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ فَعَلِمُٓوا اَنَّ الْحَقَّ لِلّٰهِ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟


(O gün) her ümmetten bir şahit çıkarır ve (ortak koşanlara) "Burhanınızı (kesin delilinizi) getirin!" deriz. O zaman bilirler ki hak Allah'a aittir ve düzüp-uydurdukları (ortaklar) kendilerinden uzaklaşıp-kaybolmuşlardır.

28-Kasas 75


28/76اِنَّ قَارُونَ كَانَ مِنْ قَوْمِ مُوسٰى فَبَغٰى عَلَيْهِمْۖ وَاٰتَيْنَاهُ مِنَ الْكُنُوزِ مَٓا اِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُٓوأُ بِالْعُصْبَةِ اُو۬لِي الْقُوَّةِۗ اِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لَا تَفْرَحْ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِح۪ينَ


Karun, Musa'nın kavmindendi fakat onlara karşı azgınlaştı. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, onun anahtarları (bile taşımak için) kalabalık ve güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki "Şımarma, Allah şımaranları sevmez."

28-Kasas 76


28/77وَابْتَغِ ف۪يمَٓا اٰتٰيكَ اللّٰهُ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ وَلَا تَنْسَ نَص۪يبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَاَحْسِنْ كَمَٓا اَحْسَنَ اللّٰهُ اِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْاَرْضِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِد۪ينَ


Allah'ın sana verdikleriyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını (nasibini) unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk isteyip-çıkarma. Allah bozguncuları sevmez.

28-Kasas 77


28/78قَالَ اِنَّـمَٓا اُو۫ت۪يتُهُ عَلٰى عِلْمٍ عِنْد۪يۜ اَوَلَمْ يَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ قَدْ اَهْلَكَ مِنْ قَبْلِه۪ مِنَ الْقُرُونِ مَنْ هُوَ اَشَدُّ مِنْهُ قُوَّةً وَاَكْثَرُ جَمْعاًۜ وَلَا يُسْـَٔلُ عَنْ ذُنُوبِهِمُ الْمُجْرِمُونَ


(Karun) dedi ki "Bu (servet) bende olan bilgi sayesinde bana verilmiştir." Bilmez mi ki Allah kendisinden önceki nesillerden ondan daha güçlü, topladığı (bilgi, mal ve taraftarı) daha çok olan nice kimseleri yıkıma uğratmıştır. Mücrimlerin (suçlu-günahkarların) günahları (kendilerinden) sorulmaz.

28-Kasas 78

28/79فَخَرَجَ عَلٰى قَوْمِه۪ ف۪ي ز۪ينَتِه۪ۜ قَالَ الَّذ۪ينَ يُر۪يدُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا يَا لَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَٓا اُو۫تِيَ قَارُونُۙ اِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظ۪يمٍ


(Derken Karun) kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar "Ah keşke, Karun'a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay-varlık sahibidir" dediler.

28-Kasas 79


28/80وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللّٰهِ خَيْرٌ لِمَنْ اٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاًۚ وَلَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا الصَّابِرُونَ


Kendilerine ilim verilenler ise "Yazıklar olsun size. İman eden ve salih amellerde bulunanlar için Allah'ın sevabı (mükafatı) daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir." dediler.

28-Kasas 80


28/81فَخَسَفْنَا بِه۪ وَبِدَارِهِ الْاَرْضَ فَمَا كَانَ لَهُ مِنْ فِئَةٍ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللّٰهِۗ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُنْتَصِر۪ينَ


Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Allah'a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o kendini savunup-kurtarabilecek de değildi.

28-Kasas 81


28/82وَاَصْبَحَ الَّذ۪ينَ تَمَنَّوْا مَكَانَهُ بِالْاَمْسِ يَقُولُونَ وَيْكَاَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُۚ لَوْلَٓا اَنْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَا لَخَسَفَ بِنَاۜ وَيْكَاَنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ۟


Daha dün onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında "Vay, demek ki Allah kullarından dilediğinin rızkını genişletip-daraltmaktadır. Eğer Allah bize lutfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Vay, demek ki küfre sapanlar felah (kurtuluş) bulamaz" demeye başladılar.

28-Kasas 82


28/83تِلْكَ الدَّارُ الْاٰخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذ۪ينَ لَا يُر۪يدُونَ عُلُواًّ فِي الْاَرْضِ وَلَا فَسَاداًۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّق۪ينَ


İşte ahiret yurdu. Biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyi ve bozgunculuğu istemeyen kimselere veririz. (Güzel sonuç) akibet elbetteki muttakilerindir (takva sahiblerinindir).

28-Kasas 83


28/84مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَاۚ وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذ۪ينَ عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ اِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ


Kim (İlahi huzura) bir iyilikle gelirse, kendisine (karşılık olarak) ondan daha hayırlısı vardır. Kim de bir kötülükle gelirse, o kötülükleri işleyenler ancak yaptıkları kadar ceza-karşılık görürler.

28-Kasas 84


28/85اِنَّ الَّذ۪ي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ لَـرَٓادُّكَ اِلٰى مَعَادٍۜ قُلْ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ مَنْ جَٓاءَ بِالْهُدٰى وَمَنْ هُوَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ


(Resulüm) sana Kur'an'ı (okumayı, yaşamayı ve tebliğ etmeyi) farz kılan (Allah), seni elbette dönülecek yere döndürecektir. De ki "Rabbim kimin hidayetle geldiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir."

28-Kasas 85


28/86وَمَا كُنْتَ تَرْجُٓوا اَنْ يُلْقٰٓى اِلَيْكَ الْكِتَابُ اِلَّا رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ ظَه۪يراً لِلْكَافِر۪ينَۘ


(Sen seçileceğini ve) Kitab'ın sana vahyedilip-indirileceğini ummuyordun. (Bunun sana indirilmesi) Rabbinden bir rahmettir. (O halde rahmete sırt çeviren) kafirlere sakın arka çıkma.

28-Kasas 86


28/87وَلَا يَصُدُّنَّكَ عَنْ اٰيَاتِ اللّٰهِ بَعْدَ اِذْ اُنْزِلَتْ اِلَيْكَ وَادْعُ اِلٰى رَبِّكَ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ


Allah'ın ayetleri sana indirildikten sonra sakın seni (bu ayetlerden) alıkoymasınlar. Sen Rabbine çağır ve asla müşriklerden olma.

28-Kasas 87


28/88وَلَا تَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۢ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ۠ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُۜ لَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ


Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarma. O'ndan başka ilah yoktur. (Bütün yaratılanları yokluğa iade ettiğinde) O'nun vechinden-zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm O'nundur ve siz (bu yokluktan sonra yeniden yaratılıp) O'na döndürüleceksiniz.

28-Kasas 88


29-Ankebût Suresi


29/1الٓمٓ ۠


Elif, Lam, Mim.

29-Ankebût 1


29/2اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُٓوا اَنْ يَقُولُٓوا اٰمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ


İnsanlar "İman ettik" demeleriyle, hiç denenmeden bırakılıvereceklerini mi sandılar?

29-Ankebût 2


29/3وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِب۪ينَ


Andolsun ki Biz onlardan öncekileri de (bu sözleriyle) deneyip-imtihan ettik. (Herşeyi bilen) Allah ('İman ettik' sözündeki) doğruları da ortaya çıkaracak ve yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.

29-Ankebût 3


29/4اَمْ حَسِبَ الَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِ اَنْ يَسْبِقُونَاۜ سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ


Yoksa kötülükleri işleyenler Bizden kaçabileceklerini mi sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar?

29-Ankebût 4


29/5مَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ اللّٰهِ فَاِنَّ اَجَلَ اللّٰهِ لَاٰتٍۜ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ


Kim Allah'a kavuşmayı umuyorsa, Allah'ın tayin ettiği süre kesinlikle yaklaşıp-gelmektedir. O Semi'dir (herşeyi işitendir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).

29-Ankebût 5


29/6وَمَنْ جَاهَدَ فَاِنَّمَا يُجَاهِدُ لِنَفْسِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ لَغَنِيٌّ عَنِ الْعَالَم۪ينَ


Kim cihad ederse ancak kendisi için cihad etmiş olur. Allah, alemlerden müstağnidir (hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır).

29-Ankebût 6


29/7وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ اَحْسَنَ الَّذ۪ي كَانُوا يَعْمَلُونَ


Biz iman edip salih amellerde bulunanların kötülüklerini örteceğiz ve onlara yaptıklarının daha güzeliyle karşılık vereceğiz.

29-Ankebût 7


29/8وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حُسْناًۜ وَاِنْ جَاهَدَاكَ لِتُشْرِكَ ب۪ي مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَاۜ اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ


Biz insana anne-babasına 'iyi ve güzel davranmasını' tavsiye ettik. Eğer onlar hakkında bilgin olmayan bir şeyi Bana ortak koşman için (seni) zorlarlarsa, (bu hususta) onlara itaat etme. Dönüşünüz Bana'dır. (O zaman dünyada) yapmış olduklarınızı size haber vereceğim.

29-Ankebût 8


29/9وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِي الصَّالِح۪ينَ


İman edip salih amellerde bulunanları mutlaka salihlerin arasına katacağız.

29-Ankebût 9


29/10وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ فَاِذَٓا اُو۫ذِيَ فِي اللّٰهِ جَعَلَ فِتْنَةَ النَّاسِ كَعَذَابِ اللّٰهِۜ وَلَئِنْ جَٓاءَ نَصْرٌ مِنْ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ اِنَّا كُنَّا مَعَكُمْۜ اَوَلَيْسَ اللّٰهُ بِاَعْلَمَ بِمَا ف۪ي صُدُورِ الْعَالَم۪ينَ


İnsanlardan öylesi vardır ki "Allah'a iman ettik" der fakat Allah uğrunda eziyet gördüğü zaman insanların fitnesini (geçici eziyetini) Allah'ın azabı gibi tutar ama Rabbinden bir nusret (yardım ve zafer) gelirse mutlaka (mü'minlere) "Biz gerçekten sizlerle birlikteydik" derler. Allah alemlerin (bütün yaratılmışların) sinelerinde olanı daha iyi bilen değil midir?

29-Ankebût 10


29/11وَلَيَعْلَمَنَّ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْمُنَافِق۪ينَ


Allah elbette ki ('İman ettik' diyenlerden gerçekten) iman edenleri de bilmekte ve münafıkları da kesinlikle bilmektedir.

29-Ankebût 11


29/12وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّبِعُوا سَب۪يلَنَا وَلْنَحْمِلْ خَطَايَاكُمْۜ وَمَا هُمْ بِحَامِل۪ينَ مِنْ خَطَايَاهُمْ مِنْ شَيْءٍۜ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ


Küfredenler iman edenlere "Siz bizim yolumuzu izleyin, sizin günahlarınızı biz yüklenelim" derler. Oysa (Biz izin versek bile) kendileri onların günahlarından hiçbir şeyi yüklenecek değillerdir. Onlar kesinlikle yalan söylemektedirler.

29-Ankebût 12


29/13وَلَيَحْمِلُنَّ اَثْقَالَهُمْ وَاَثْقَالاً مَعَ اَثْقَالِهِمْۘ وَلَيُسْـَٔلُنَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عَمَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟


Onlar (yüklenmek istemeseler de) hem kendi yüklerini, hem de kendi yükleriyle birlikte (saptırdıklarının yüklendiğine benzer) daha nice yükleri de yüklenecekler ve kıyamet günü (dünyada) düzüp-uydurdukları şeylerden mutlaka sorguya çekileceklerdir.

29-Ankebût 13


29/14وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ فَلَبِثَ ف۪يهِمْ اَلْفَ سَنَةٍ اِلَّا خَمْس۪ينَ عَاماًۜ فَاَخَذَهُمُ الطُّوفَانُ وَهُمْ ظَالِمُونَ


Andolsun ki Biz Nuh'u kendi kavmine (peygamber olarak) gönderdik, o da aralarında elli yılı eksik olmak üzere bin sene kaldı. Sonunda onlar zulmetmekte devam ederken tufan kendilerini yakalayıverdi.

29-Ankebût 14


29/15فَاَنْجَيْنَاهُ وَاَصْحَابَ السَّف۪ينَةِ وَجَعَلْنَاهَٓا اٰيَةً لِلْعَالَم۪ينَ


Biz onu da, gemi halkını da kurtardık ve bunu alemlere ayet kıldık.

29-Ankebût 15


29/16وَاِبْرٰه۪يمَ اِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاتَّقُوهُۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ


İbrahim de (gönderilmişti). Hani kavmine demişti ki "(Yalnızca) Allah'a kulluk edin ve O'ndan korkup-sakının. Bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır."

29-Ankebût 16


29/17اِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْثَاناً وَتَخْلُقُونَ اِفْكاًۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقاً فَابْتَغُوا عِنْدَ اللّٰهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُۜ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ


Siz Allah'ı bırakıp birtakım putlara tapıyor ve asılsız sözler uyduruyorsunuz. Allah'ı bırakıp da taptıklarınız size rızık vermeye güç yetiremezler, rızkı Allah'ın katında arayın. O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Siz O'na döndürüleceksiniz.

29-Ankebût 17


29/18وَاِنْ تُكَذِّبُوا فَقَدْ كَذَّبَ اُمَمٌ مِنْ قَبْلِكُمْۜ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ


Eğer yalanlarsanız, sizden önceki ümmetler de yalanlamışlardır (ve akibetleri ortadadır). Resule düşen yalnızca apaçık bir tebliğdir.

29-Ankebût 18


29/19اَوَلَمْ يَرَوْا كَيْفَ يُبْدِئُ اللّٰهُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ


Onlar görmediler mi ki, Allah yaratmayı (yokluktan) nasıl başlatıyor sonra da onu (yokluğa) nasıl iade edecek? Bu, Allah'a kolaydır.

29-Ankebût 19


29/20قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ بَدَاَ الْخَلْقَ ثُمَّ اللّٰهُ يُنْشِئُ النَّشْاَةَ الْاٰخِرَةَۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۚ


De ki "Yeryüzünde gezip dolaşın da (ezeli hiçbir şey olmadığını görerek) yaratmaya (yoktan) nasıl başladığını bilip-anlayın. Allah (yokluğa iadeden) sonra ahiret yaratmasını da (yeniden) yaratacaktır. Allah her şeye kadirdir (güç yetirendir).

29-Ankebût 20


29/21يُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَرْحَمُ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَاِلَيْهِ تُقْلَبُونَ


Dilediğini azablandırır, dilediğine merhamet eder. O'na döndürüleceksiniz.

29-Ankebût 21


29/22وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِۘ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ۟


Siz yerde de, gökte de (Bizi) aciz bırakamazsınız. Allah'ın dışında sizin bir veliniz (dostunuz) ve yardımcınız yoktur.

29-Ankebût 22


29/23وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَلِقَٓائِه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ يَـئِسُوا مِنْ رَحْمَت۪ي وَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ


Allah'ın ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkar edenler, işte onlar Benim rahmetimden umud kesmiş kimselerdir. Elim-acıklı azab da onlaradır.

29-Ankebût 23


29/24فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا اقْتُلُوهُ اَوْ حَرِّقُوهُ فَاَنْجٰيهُ اللّٰهُ مِنَ النَّارِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ


(Kendilerini Allah'a çağıran İbrahim'e) kavminin cevabı ise "Onu öldürün ya da yakın" demelerinden ibaret oldu. Allah da onu ateşten kurtardı. Bunda, iman eden bir kavim için elbette ayetler vardır.

29-Ankebût 24


29/25وَقَالَ اِنَّمَا اتَّخَذْتُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْثَاناًۙ مَوَدَّةَ بَيْنِكُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ ثُمَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ يَكْفُرُ بَعْضُكُمْ بِبَعْضٍ وَيَلْعَنُ بَعْضُكُمْ بَعْضاًۘ وَمَأْوٰيكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَۗ


(Ateşten salimen çıkan İbrahim) dedi ki "Siz Allah'ı bırakıp, dünya hayatında aranızda (ortak) bir sevgi bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz. (Ama) sonra kıyamet günü bir kısmınız bir kısmınızı inkar edip-tanımayacak ve bir kısmınız bir kısmınıza lanet edeceksiniz. Sizin varacağınız yer ateştir ve hiçbir yardımcınız da yoktur."

29-Ankebût 25


29/26 فَاٰمَنَ لَهُ لُوطٌۢ وَقَالَ اِنّ۪ي مُهَاجِرٌ اِلٰى رَبّ۪يۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ


Bunun üzerine Lut ona iman etti ve (İbrahim) dedi ki "Ben Rabbime hicret edeceğim. Hiç şüphesiz O Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).

29-Ankebût 26


29/27وَوَهَبْنَا لَـهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَجَعَلْنَا ف۪ي ذُرِّيَّتِهِ النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ وَاٰتَيْنَاهُ اَجْرَهُ فِي الدُّنْيَاۚ وَاِنَّهُ فِي الْاٰخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِح۪ينَ


Biz ona İshak'ı ve Yakub'u ihsan (armağan) ettik. Onun soyunda peygamberlik ve kitab kıldık. Ona dünyada ecrini-mükafatını verdik. O ahirette de salihlerdendir.

29-Ankebût 27


29/28وَلُوطاً اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَۘ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ اَحَدٍ مِنَ الْعَالَم۪ينَ


Lut'u da (göndermiştik). Hani kavmine demişti ki "Siz gerçekten, sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı 'iğrenç bir utanmazlığı' yapıyorsunuz."

29-Ankebût 28


29/29اَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ وَتَقْطَعُونَ السَّب۪يلَ وَتَأْتُونَ ف۪ي نَاد۪يكُمُ الْمُنْكَرَۜ فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ


Siz (yine de) erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve bir araya gelişlerinizde meşru olmayanı (iğrenç çirkinlikleri) ille de yapacak mısınız? Bunun üzerine kavminin cevabı "Eğer doğru söyleyen kimselerdensen bize Allah'ın azabını getir" demeleri oldu."

29-Ankebût 29


29/30قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي عَلَى الْقَوْمِ الْمُفْسِد۪ينَ۟


(Lut) dedi ki "Rabbim fesat (bozgunculuk) çıkaranlara karşı bana yardım et."

29-Ankebût 30


29/31وَلَمَّا جَٓاءَتْ رُسُلُـنَٓا اِبْرٰه۪يمَ بِالْبُشْرٰىۙ قَالُٓوا اِنَّا مُهْلِكُٓوا اَهْلِ هٰذِهِ الْقَرْيَةِۚ اِنَّ اَهْلَهَا كَانُوا ظَالِم۪ينَۚ


Elçilerimiz İbrahim'e müjdeyi getirdiklerinde şöyle dediler "Biz bu memleket halkını helak edeceğiz. Çünkü oranın halkı zalim kimselerdir."

29-Ankebût 31


29/32قَالَ اِنَّ ف۪يهَا لُـوطاًۜ قَالُوا نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَنْ ف۪يهَاۘ لَنُنَجِّيَنَّهُ وَاَهْلَـهُٓ اِلَّا امْرَاَتَهُۘ كَانَتْ مِنَ الْغَابِر۪ينَ


(İbrahim) dedi ki "Orada Lut da vardır." Dediler ki "Orada kimin olduğunu biz daha iyi bilmekteyiz. Kendi karısı dışında onu da, ailesini de elbette kurtaracağız. O (karısı) arkada kalacak olanlardandır."

29-Ankebût 32


29/33وَلَمَّٓا اَنْ جَٓاءَتْ رُسُلُنَا لُـوطاً س۪ٓيءَ بِهِمْ وَضَـاقَ بِهِمْ ذَرْعاً وَقَالُوا لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ۠ اِنَّا مُنَجُّوكَ وَاَهْلَكَ اِلَّا امْرَاَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِر۪ينَ


Elçilerimiz Lut'a geldikleri zaman onlar hakkında tasalandı ve (duyduğu endişeyle) göğsü daraldı. Dediler ki "Korkma ve tasalanma. Karın dışında seni de, aileni de muhakkak kurtaracağız. O ise arkada kalacak olanlardandır."

29-Ankebût 33


29/34اِنَّا مُنْزِلُونَ عَلٰٓى اَهْلِ هٰذِهِ الْقَرْيَةِ رِجْزاً مِنَ السَّمَٓاءِ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ


Fasıklık yapmalarından (yoldan çıkmalarından) dolayı bu memleket halkının üstüne gökten (feci-ağır) bir azab indireceğiz.

29-Ankebût 34


29/35وَلَقَدْ تَرَكْنَا مِنْهَٓا اٰيَةً بَيِّنَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ


Andolsun ki Biz akledebilecek bir kavim için oradan (geriye kalan) apaçık bir ayet bırakmışızdır.

29-Ankebût 35


29/36وَاِلٰى مَدْيَنَ اَخَاهُمْ شُعَيْباًۙ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَارْجُوا الْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ


Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki "Ey kavmim. Allah'a kulluk edin, ahiret gününü umun ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın."

29-Ankebût 36


29/37فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دَارِهِمْ جَاثِم۪ينَۘ


Fakat onu yalanladılar. Derken kendilerini amansız bir sarsıntı-titreme yakalayıverdi ve kendi yurtlarında dizüstü çökekaldılar.

29-Ankebût 37


29/38وَعَاداً وَثَمُودَا۬ وَقَدْ تَبَيَّنَ لَكُمْ مِنْ مَسَاكِنِهِمْ۠ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ وَكَانُوا مُسْتَبْصِر۪ينَۙ


Ad'ı ve Semud'u da (helak ettik). Oturdukları yerlerden (onların başına ne geldiği) size belli olmaktadır. Şeytan onlara (kötü) amellerini güzel gösterip, onları yoldan alıkoydu. Oysa onlar (yine de uyarıyı) görüp-anlayabilecek kimselerdi.

29-Ankebût 38


29/39وَقَارُونَ وَفِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مُوسٰى بِالْبَيِّنَاتِ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْاَرْضِ وَمَا كَانُوا سَابِق۪ينَۚ


Karun'u, Firavun'u ve Haman'ı da (helak ettik). Andolsun ki Musa onlara apaçık delillerle gelmişti ancak onlar yeryüzünde büyüklendiler. Oysa onlar (büyüklenerek Bizim ve azabımızın önüne) geçebilecek değillerdi.

29-Ankebût 39


29/40فَكُلاًّ اَخَذْنَا بِذَنْبِه۪ۚ فَمِنْهُمْ مَنْ اَرْسَلْنَا عَـلَيْهِ حَـاصِباًۚ وَمِنْهُمْ مَنْ اَخَذَتْهُ الصَّيْحَةُۚ وَمِنْهُمْ مَنْ خَسَفْنَا بِهِ الْاَرْضَۚ وَمِنْهُمْ مَنْ اَغْرَقْنَاۚ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ


Onlardan her birini kendi günahıyla (kendi yaptıklarıyla suçüstü) yakaladık. Kiminin üstüne taş yağdıran (kuşlar) gönderdik, kimini dayanılmaz bir sayha-ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmedici değildi ancak onlar (yaptıklarıyla) kendilerine zulmediyorlardı.

29-Ankebût 40


29/41مَثَلُ الَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْلِيَٓاءَ كَمَثَلِ الْعَنْكَبُوتِۚ اِتَّخَذَتْ بَيْتاًۜ وَاِنَّ اَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنْكَبُوتِۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ


Allah'dan başka veliler-dostlar edinenlerin misali, kendine ev yapan örümceğin misali gibidir. (Oysa) evlerin en çürüğü-dayanıksız olanı (birçok yere bağlanıp-bağımlanan) örümcek evidir. (Bunu) anlayıp-bilselerdi.

29-Ankebût 41


29/42اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ مِنْ شَيْءٍۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ


Allah onların Kendisini bırakıp da hangi şeye yalvarıp-tapmakta olduklarını şüphesiz bilmektedir. O Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).

29-Ankebût 42


29/43وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِۚ وَمَا يَعْقِلُـهَٓا اِلَّا الْعَالِمُونَ


İşte Biz bu emsalleri insanlar için vermekteyiz. (Ancak) alimlerden başkası (bunları gereği gibi) akledip-kavrayamaz.

29-Ankebût 43


29/44خَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَ۟


Allah gökleri ve yeri hak (adil ve gerçek) olarak yarattı. Bunda iman edenler için elbette bir ayet vardır.

29-Ankebût 44


29/45اُتْلُ مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَۜ اِنَّ الصَّلٰوةَ تَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِۜ وَلَذِكْرُ اللّٰهِ اَكْبَرُۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ


Sana Kitab'tan vahyedileni oku ve namazı kıl. Muhakkak ki (gereği gibi kılınan) namaz hayasızlıktan (çirkince utanmazlıklardan) ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah (bütün) yaptıklarınızı bilir.

29-Ankebût 45





20. Cüz ​(27-Neml 56 İle 29-Ankebût 45 Arası)




insandergisi.com