Hata! Lütfen tarayıcınızın ayarlarını kontrol edip daha sonra tekrar deneyin.


22. Cüz ​(33-Ahzâb 31 İle 36-Yâsin 27 Arası)


33-Ahzâb Suresi


33/31وَمَنْ يَقْنُتْ مِنْكُنَّ لِلّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَتَعْمَلْ صَالِحاً نُؤْتِهَٓا اَجْرَهَا مَرَّتَيْنِۙ وَاَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقاً كَر۪يماً


Sizden kim de Allah'a ve Resulü'ne gönülden-itaat eder ve salih amelde bulunursa, ona da ecrini-mükafatını iki kat veririz. Biz ona kerim (üstün-kusursuz) bir rızık da hazırlamışızdır.

33-Ahzâb 31


33/32يَا نِسَٓاءَ النَّبِيِّ لَسْتُنَّ كَاَحَدٍ مِنَ النِّسَٓاءِ اِنِ اتَّقَيْتُنَّ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ فَيَطْمَعَ الَّذ۪ي ف۪ي قَلْبِه۪ مَرَضٌ وَقُلْنَ قَوْلاً مَعْرُوفاًۚ


Ey peygamberin kadınları. Siz kadınlardan herhangi biri (gibi) değilsiniz. Eğer sakınıyorsanız sözü çekicilikle söylemeyin. Yoksa kalbinde hastalık bulunan kimse (kötü) umuda kapılır. Sözü ma'ruf (münasip ve ağırbaşlı) bir tarzda söyleyin.

33-Ahzâb 32


33/33وَقَرْنَ ف۪ي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْاُو۫لٰى وَاَقِمْنَ الصَّلٰوةَ وَاٰت۪ينَ الزَّكٰوةَ وَاَطِعْنَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اِنَّمَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ اَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْه۪يراًۚ


Evlerinizde vakarla-oturun, ilk cahiliyyede (kadınların) zinetlerini açığa çıkarması gibi siz de zinetlerinizi açığa çıkarmayın. Namazı kılın, zekatı verin, Allah'a ve Resulü'ne itaat edin. Ey ehl-i beyt (ev halkı) Allah sizden kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.

33-Ahzâb 33


33/34وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلٰى ف۪ي بُيُوتِكُنَّ مِنْ اٰيَاتِ اللّٰهِ وَالْحِكْمَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ لَط۪يفاً خَب۪يراً۟


Evlerinizde okunmakta olan Allah'ın ayetlerini ve hikmeti zikredip-hatırlayın. Şüphesiz ki Allah Latif'tir (kullarına karşı çok ince-hassas ve lutfedicidir), Habir'dir (her şeyden haberdar olandır).

33-Ahzâb 34


33/35اِنَّ الْمُسْلِم۪ينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِت۪ينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِق۪ينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِر۪ينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِع۪ينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّق۪ينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّٓائِم۪ينَ وَالصَّٓائِمَاتِ وَالْحَافِظ۪ينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِر۪ينَ اللّٰهَ كَث۪يراً وَالذَّاكِرَاتِ اَعَدَّ اللّٰهُ لَهُمْ مَغْفِرَةً وَاَجْراً عَظ۪يماً


Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mü'min olan erkekler ve mü'min olan kadınlar, (Allah'a gönülden ) itaat eden erkekler ve itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, huşu duyan (kalpleri saygıyla titreyen) erkekler ve huşu duyan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını ve zinetlerini) koruyan kadınlar, Allah'ı çokça zikreden erkekler ve zikreden kadınlar (var ya,) Allah bunlar için mağfiret (bağışlanma) ve büyük bir ecir-mükafat hazırlamıştır.

33-Ahzâb 35


33/36وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللّٰهُ وَرَسُولُهُٓ اَمْراً اَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ اَمْرِهِمْۜ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً مُب۪يناً


Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için kendi işlerinde (başka bir kararı) seçim hakları yoktur. Kim Allah'a ve Resulü'ne isyan ederse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.

33-Ahzâb 36


33/37وَاِذْ تَقُولُ لِلَّـذ۪ٓي اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِ وَاَنْعَمْتَ عَلَيْهِ اَمْسِكْ عَلَيْكَ زَوْجَكَ وَاتَّقِ اللّٰهَ وَتُخْف۪ي ف۪ي نَفْسِكَ مَا اللّٰهُ مُبْد۪يهِ وَتَخْشَى النَّاسَۚ وَاللّٰهُ اَحَقُّ اَنْ تَخْشٰيهُۜ فَلَمَّا قَضٰى زَيْدٌ مِنْهَا وَطَراً زَوَّجْنَاكَهَا لِكَيْ لَا يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ حَرَجٌ ف۪ٓي اَزْوَاجِ اَدْعِيَٓائِهِمْ اِذَا قَضَوْا مِنْهُنَّ وَطَراًۜ وَكَانَ اَمْرُ اللّٰهِ مَفْعُولاً


Hani sen, Allah'ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye "Eşini yanında tut ve Allah'tan kork" diyordun. (Bunu söylerken) Allah'ın açığa vuracağı şeyi insanlardan çekinerek kendi nefsinde saklı tutuyordun. Oysa kendisinden korkup-çekinmene Allah daha layıktı. Zeyd onunla ilgisini-bağını kesince Biz onu seninle evlendirdik ki, evladlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri (kadınlarını boşadıkları) zaman onlarla evlenme konusunda mü'minlere (cahili gelenekten bir sıkıntı) bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir.

33-Ahzâb 37


33/38مَا كَانَ عَلَى النَّبِيِّ مِنْ حَرَجٍ ف۪يمَا فَرَضَ اللّٰهُ لَهُۜ سُنَّةَ اللّٰهِ فِي الَّذ۪ينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلُۜ وَكَانَ اَمْرُ اللّٰهِ قَدَراً مَقْدُوراًۙ


Allah'ın kendisine farz kıldığı bir şeyde (geleneğe aykırı da olsa) peygamber üzerine hiçbir güçlük-sıkıntı yoktur. (Bu) daha önce gelip geçenlerde de (değişmeden uygulanan) Allah'ın sünnetidir. Allah'ın emri, takdir edilmiş (mutlaka yerine gelecek) bir kaderdir.

33-Ahzâb 38


33/39اَلَّذ۪ينَ يُبَلِّغُونَ رِسَالَاتِ اللّٰهِ وَيَخْشَوْنَهُ وَلَا يَخْشَوْنَ اَحَداً اِلَّا اللّٰهَۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ حَس۪يباً


Ki onlar (o peygamberler), Allah'ın risaletini (gönderdiklerini) tebliğ edenler, O'ndan (içleri titreyerek) korkanlar ve Allah'dan başka hiç kimseden korkmayanlardır. Hesap görücü olarak Allah yeter.

33-Ahzâb 39


33/40مَا كَانَ مُحَمَّدٌ اَبَٓا اَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ وَلٰكِنْ رَسُولَ اللّٰهِ وَخَاتَمَ النَّبِيّ۪نَۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يماً۟


Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir (erkek varisi yoktur). O, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin hatemidir-sonuncusudur. Allah (Alim'dir) herşeyi hakkıyle bilendir.

33-Ahzâb 40


33/41يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا اللّٰهَ ذِكْراً كَث۪يراًۙ


Ey iman edenler, Allah'ı çokça anıp-zikredin.

33-Ahzâb 41


33/42وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً


Ve O'nu sabah ve akşam tesbih edin.

33-Ahzâb 42


33/43هُوَ الَّذ۪ي يُصَلّ۪ي عَلَيْكُمْ وَمَلٰٓئِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَكَانَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ رَح۪يماً


Sizi karanlıklardan nura (aydınlığa) çıkarmak için size rahmet etmekte olan O'dur. Melekleri de (size dua etmektedir). O, (dünya ve ahirette) mü'minlere Rahim (rahmetiyle esirgeyici) olandır.

33-Ahzâb 43


33/44تَحِيَّتُهُمْ يَوْمَ يَلْقَوْنَهُ سَلَامٌۚ وَاَعَدَّ لَهُمْ اَجْراً كَر۪يماً


O'na kavuşacakları gün müminlere iltifatı (bizzat Kendisinin vereceği) selamdır. (Allah) onlara kerim (üstün-şerefli) bir ecir-mükafat hazırlamıştır.

33-Ahzâb 44


33/45يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِداً وَمُبَشِّراً وَنَذ۪يراًۙ


Ey Peygamber. Biz seni şahid, müjde verici ve uyarıp-korkutucu olarak gönderdik.

33-Ahzâb 45


33/46وَدَاعِياً اِلَى اللّٰهِ بِـاِذْنِه۪ وَسِرَاجاً مُن۪يراً


Ve Kendi izniyle Allah'a çağıran ve nur saçan bir çerağ-ışık olarak (gönderdik).

33-Ahzâb 46


33/47وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ بِاَنَّ لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ فَضْلاً كَب۪يراً


Mü'minlere müjdele. Onlar için Allah'tan büyük bir fazl (lutuf ve ihsan) vardır.

33-Ahzâb 47


33/48وَلَا تُطِـعِ الْكَافِر۪ينَ وَالْمُنَافِق۪ينَ وَدَعْ اَذٰيهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلاً


Kafirlere ve münafıklara (meşru gözüken taleplerinde bile) itaat etme, eziyetlerine de aldırma ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.

33-Ahzâb 48


33/49يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا نَكَحْتُمُ الْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِنْ قَبْلِ اَنْ تَمَسُّوهُنَّ فَمَا لَكُمْ عَلَيْهِنَّ مِنْ عِدَّةٍ تَعْتَدُّونَهَاۚ فَمَتِّعُوهُنَّ وَسَرِّحُوهُنَّ سَرَاحاً جَم۪يلاً


Ey iman edenler. Mü'min kadınları nikahlayıp sonra onlara dokunmadan boşarsanız, sizin için onlar üzerine sayacağınız bir iddet yoktur. (Tayin ettiğiniz mehrin yarısı kadarıyla) onlara (yararlanacakları) geçimliği verin ve onları güzel bir şekilde (serbest) bırakın.

33-Ahzâb 49


33/50يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اِنَّٓا اَحْلَلْنَا لَكَ اَزْوَاجَكَ الّٰـت۪ٓي اٰتَيْتَ اُجُورَهُنَّ وَمَا مَلَكَتْ يَم۪ينُكَ مِمَّٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلَيْكَ وَبَنَاتِ عَمِّكَ وَبَنَاتِ عَمَّاتِكَ وَبَنَاتِ خَالِكَ وَبَنَاتِ خَالَاتِكَ الّٰت۪ي هَاجَرْنَ مَعَكَۘ وَامْرَاَةً مُؤْمِنَةً اِنْ وَهَبَتْ نَفْسَهَا لِلنَّبِيِّ اِنْ اَرَادَ النَّبِيُّ اَنْ يَسْتَنْكِحَهَاۗ خَالِصَةً لَكَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۜ قَدْ عَلِمْنَا مَا فَرَضْنَا عَلَيْهِمْ ف۪ٓي اَزْوَاجِهِمْ وَمَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ لِكَيْلَا يَكُونَ عَلَيْكَ حَرَجٌۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً


Ey peygamber, Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini ve Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden sağ elinin malik olduğu (cariyeler) ile seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldık. Bir de kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin de kendisini almak istediği mü'min bir kadını da diğer mü'minlere değil yalnızca sana mahsus olmak üzere (helal kıldık). Biz kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) konusunda müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz. (Sana verdiğimiz bu ayrıcalık mü'minlere karşı) senin için bir sıkıntı-güçlük olmasın. Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).

33-Ahzâb 50


33/51تُرْج۪ي مَنْ تَشَٓاءُ مِنْهُنَّ وَتُــْٔـو۪ٓي اِلَيْكَ مَنْ تَشَٓاءُۜ وَمَنِ ابْتَغَيْتَ مِمَّنْ عَزَلْتَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكَۜ ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَنْ تَقَرَّ اَعْيُنُهُنَّ وَلَا يَحْزَنَّ وَيَرْضَيْنَ بِمَٓا اٰتَيْتَهُنَّ كُلُّهُنَّۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا ف۪ي قُلُوبِكُمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يماً حَل۪يماً


(Seninle olma sıralarında) onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini de yanına alabilirsin. (Yanına alıp) geri bıraktıklarından istek duyduklarına (tekrar dönmende) senin için bir sakınca yoktur. (Bunları Allah'ın izni ve kendi kararınla yapman) onların gözlerinin aydınlanıp hüzne kapılmamalarına ve hepsinin senin verdiklerine razı-hoşnut olmalarına daha yakındır-uygundur. Allah kalplerinizde olanı bilmektedir. Allah Alim'dir (hakkıyle bilendir), Halim'dir (rahmetiyle yumuşak davranandır).

33-Ahzâb 51


33/52لَا يَحِلُّ لَكَ النِّسَٓاءُ مِنْ بَعْدُ وَلَٓا اَنْ تَبَدَّلَ بِهِنَّ مِنْ اَزْوَاجٍ وَلَوْ اَعْجَبَكَ حُسْنُهُنَّ اِلَّا مَا مَلَكَتْ يَم۪ينُكَۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ رَق۪يـباً۟


Bundan başka kadınlar sana helal olmaz. Bunları -güzellikleri senin hoşuna gitse bile- başka eşlerle değiştirmek de olmaz. Ancak sağ elinin malik olduğu (cariyeler) müstesna. Allah her şeye Rakib'dir (gözetleyip-denetleyendir).

33-Ahzâb 52


33/53يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِيِّ اِلَّٓا اَنْ يُؤْذَنَ لَكُمْ اِلٰى طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِر۪ينَ اِنٰيهُۙ وَلٰكِنْ اِذَا دُع۪يتُمْ فَادْخُلُوا فَاِذَا طَعِمْتُمْ فَانْتَشِرُوا وَلَا مُسْتَأْنِس۪ينَ لِحَد۪يثٍۜ اِنَّ ذٰلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْـي۪ مِنْكُمْۘ وَاللّٰهُ لَا يَسْتَحْـي۪ مِنَ الْحَقِّۜ وَاِذَا سَاَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعاً فَسْـَٔلُوهُنَّ مِنْ وَرَٓاءِ حِجَابٍۜ ذٰلِكُمْ اَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّۜ وَمَا كَانَ لَكُمْ اَنْ تُؤْذُوا رَسُولَ اللّٰهِ وَلَٓا اَنْ تَنْكِحُٓوا اَزْوَاجَهُ مِنْ بَعْدِه۪ٓ اَبَداًۜ اِنَّ ذٰلِكُمْ كَانَ عِنْـدَ اللّٰهِ عَظ۪يـماً


Ey iman edenler, peygamberin evlerine yemek için izin verilmeden ve vaktine de bakmaksızın girmeyin. Ancak çağırılırsanız girin ve yemeği yiyince (oyalanmadan) dağılıverin. Söz ve sohbet için de (evlerine) girmeyin. (Bunu yapmanız) peygambere eziyet vermekte ve o da (bunu söylemekten) sizden utanmaktadır. Allah ise haktan (gerçeği açıklamaktan) utanmaz. Onlardan (peygamberin eşlerinden) bir şey isteyeceğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, sizin kalpleriniz için de, onların kalpleri için de daha temizdir. Allah'ın Resulü'ne eziyet vermeniz ve kendisinden sonra eşlerini nikahlamanız asla (helal) olmaz. Bu Allah katında çok büyüktür.

33-Ahzâb 53


33/54اِنْ تُبْدُوا شَيْـٔاً اَوْ تُخْفُوهُ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يماً


Bir şeyi açığa vursanız da, gizleyip-saklı tutsanız da, Allah (Alim'dir) herşeyi hakkıyle bilendir.

33-Ahzâb 54


33/55لَا جُنَاحَ عَلَيْهِنَّ ف۪ٓي اٰبَٓائِهِنَّ وَلَٓا اَبْنَٓائِهِنَّ وَلَٓا اِخْوَانِهِنَّ وَلَٓا اَبْنَٓاءِ اِخْوَانِهِنَّ وَلَٓا اَبْنَٓاءِ اَخَوَاتِهِنَّ وَلَا نِسَٓائِهِنَّ وَلَا مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُنَّۚ وَاتَّق۪ينَ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يداً


Onlar (peygamberin eşleri) için babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, (onların) kadınları ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) hakkında bir sakınca-vebal yoktur. (Ey peygamber eşleri) Allah'tan korkup-sakının. Allah her şeye şahid olandır.

33-Ahzâb 55


33/56اِنَّ اللّٰهَ وَمَلٰٓئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّۜ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْل۪يماً


Allah ve melekleri Peygambere salat etmektedirler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin (salavat getirin) ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.

33-Ahzâb 56


33/57اِنَّ الَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ وَاَعَدَّ لَهُمْ عَذَاباً مُه۪يناً


Allah'a ve Resulü'ne eziyet edenlere (ki Resule eziyet, Allah'a eziyettir) Allah dünyada da, ahirette de lanet etmiş ve onlar için aşağılatıcı bir azab hazırlamıştır.

33-Ahzâb 57


33/58وَالَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَاناً وَاِثْماً مُب۪يناً۟


Mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara yapmadıkları (bir suç) sebebiyle eziyet edenler ise bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir.

33-Ahzâb 58


33/59يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِاَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَٓاءِ الْمُؤْمِن۪ينَ يُدْن۪ينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَاب۪يبِهِنَّۜ ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً


Ey Peygamber. Eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına (dışarı çıkacaklarında) cilbablarından (dış elbiselerinden) üstlerine giymelerini söyle. Bu onların (mü'mine olarak) tanınıp da incitilip-eziyet görmemeleri için en uygun olandır. Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).

33-Ahzâb 59


33/60لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْمُرْجِفُونَ فِي الْمَد۪ينَةِ لَنُغْرِيَنَّكَ بِهِمْ ثُمَّ لَا يُجَاوِرُونَكَ ف۪يهَٓا اِلَّا قَل۪يلاًۚۛ


Andolsun ki münafıklar, kalplerinde hastalık bulunanlar ve şehirde bozguncu-kışkırtıcı kötü haberler yayanlar (şayet bu tutumlarına) bir son vermeyecek olurlarsa seni onlara musallat ederiz (onların üzerine yollarız). Sonra orada seninle pek az (bir süre) komşu kalabilirler.

33-Ahzâb 60


33/61مَلْعُون۪ينَۚۛ اَيْنَ مَا ثُقِفُٓوا اُخِذُوا وَقُتِّلُوا تَقْت۪يلاً


Lanetlenmişler olarak nerede ele geçirilseler (orada) yakalanırlar ve 'öldürüldükçe öldürülürler'.

33-Ahzâb 61


33/62سُنَّةَ اللّٰهِ فِي الَّذ۪ينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلُۚ وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّةِ اللّٰهِ تَبْد۪يلاً


(Bu,) daha önceden gelip-geçenler hakkında (uygulanan) Allah'ın sünnetidir. Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın.

33-Ahzâb 62


33/63يَسْـَٔلُكَ النَّاسُ عَنِ السَّاعَةِۜ قُلْ اِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللّٰهِۜ وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَر۪يباً


İnsanlar sana (kıyamet) saatini sorarlar. De ki "Onun bilgisi yalnızca Allah'ın katındadır." Ne bilirsin, belki de kıyamet-saati yakındır.

33-Ahzâb 63


33/64اِنَّ اللّٰهَ لَعَنَ الْكَافِر۪ينَ وَاَعَدَّ لَهُمْ سَع۪يراًۙ


Allah kafirleri lanetlemiş ve onlar için 'çılgın bir ateş' hazırlamıştır.

33-Ahzâb 64


33/65خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۚ لَا يَجِدُونَ وَلِياًّ وَلَا نَص۪يراًۚ


Orada ebedi olarak kalıcıdırlar. Onlar ne bir veli, ne de bir yardımcı bulamayacaklardır.

33-Ahzâb 65


33/66يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَٓا اَطَعْنَا اللّٰهَ وَاَطَعْنَا الرَّسُولَا


Yüzlerinin ateşte evrilip-çevrileceği gün "Eyvahlar bize. Keşke Allah'a itaat etseydik, Resule de itaat etseydik." derler.

33-Ahzâb 66


33/67وَقَالُوا رَبَّنَٓا اِنَّٓا اَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُـبَرَٓاءَنَا فَاَضَلُّونَا السَّب۪يلَا


(Onlar yine) derler ki "Rabbimiz, biz efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik. Onlar da bizi yoldan saptırdılar."

33-Ahzâb 67


33/68رَبَّنَٓا اٰتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْناً كَب۪يراً۟


Rabbimiz. Onlara iki kat azab ver ve onları büyük bir lanet ile lanetle.

33-Ahzâb 68


33/69يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ اٰذَوْا مُوسٰى فَبَرَّاَهُ اللّٰهُ مِمَّا قَالُواۜ وَكَانَ عِنْدَ اللّٰهِ وَج۪يهاً


Ey iman edenler (peygamberinize karşı), Musa'ya (batıl isnatlarla) eziyet edenler gibi olmayın. Allah onu, onların söylediklerinden temize çıkardı. O, Allah katında vecihti (yüzü ak ve itibarlıydı).

33-Ahzâb 69


33/70يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَقُولُوا قَوْلاً سَد۪يداًۙ


Ey iman edenler. Allah'dan korkup-sakının ve sözü doğru söyleyin.

33-Ahzâb 70


33/71يُصْلِحْ لَكُمْ اَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزاً عَظ۪يماً


Ki (Allah) amellerinizi ıslah etsin (işlerinizi düzeltsin) ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve Resulü'ne itaat ederse, büyük bir mutlulukla-mükafatla kurtulmuştur.

33-Ahzâb 71


33/72اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ فَاَبَيْنَ اَنْ يَحْمِلْنَهَا وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْاِنْسَانُۜ اِنَّهُ كَانَ ظَلُوماً جَهُولاًۙ


Biz emaneti (imtihanı) göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan (imtihan sorumluluğundan) korkuya kapıldılar. Onu insan yüklendi. O çok zalim ve çok cahildir.

33-Ahzâb 72


33/73لِيُعَذِّبَ اللّٰهُ الْمُنَافِق۪ينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِك۪ينَ وَالْمُشْرِكَاتِ وَيَتُوبَ اللّٰهُ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً


(Emaneti kendi tercihlerine sunduk ki) Allah münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları (önceden kabul ettikleri cezayla) azablandıracak, mü'min erkeklerin ve mü'min kadınların da tevbesini kabul edecektir. Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).

33-Ahzâb 73


34-Sebe Suresi


34/1اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ وَلَهُ الْحَمْدُ فِي الْاٰخِرَةِۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْخَب۪يرُ


Hamd (şükür dolu övgü) o Allah'ındır ki göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Ahirette de hamd O'na mahsustur. O Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir), Habir'dir (her şeyden haberdar olandır).

34-Sebe 1


34/2يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْاَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَٓاءِ وَمَا يَعْرُجُ ف۪يهَاۜ وَهُوَ الرَّح۪يمُ الْغَفُورُ


Yerin içine gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya çıkanı bilir. O Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).

34-Sebe 2


34/3وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَا تَأْت۪ينَا السَّاعَةُۜ قُلْ بَلٰى وَرَبّ۪ي لَتَأْتِيَنَّكُمْ عَالِمِ الْغَيْبِۚ لَا يَعْزُبُ عَنْهُ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ فِي السَّمٰوَاتِ وَلَا فِي الْاَرْضِ وَلَٓا اَصْغَرُ مِنْ ذٰلِكَ وَلَٓا اَكْبَرُ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍۙ


İnkar edenler "(Kıyamet) saati bize gelmez" dediler. De ki "Hayır, gaybı bilen Rabbime andolsun ki o muhakkak size (ve sizden önce yaşamış olanlara) gelecektir. Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca hiç bir şey ondan (kıyametten) kaçamaz. (Göklerde ve yerde) bundan daha küçük olanı da, daha büyük olanı da hiç istisnasız mübin (apaçık) bir Kitab'dadır."

34-Sebe 3


34/4لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ


(Bu,) iman edip salih amellerde bulunanları (inkarcılardan ayırıp) mükafatlandırması içindir. Onlar için mağfiret (bağışlanma) ve kerim (üstün-kusursuz) bir rızık vardır.

34-Sebe 4


34/5وَالَّذ۪ينَ سَعَوْ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا مُعَاجِز۪ينَ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ اَل۪يمٌۗ


Ayetlerimiz hakkında (mü'minleri şaşırtıp) acze düşürmek için (birbirleriyle) yarışıp-koşuşturanlara, işte onlara da en kötü (en iğrenç) olanından elim-acıklı bir azab vardır.

34-Sebe 5


34/6وَيَرَى الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ الَّـذ۪ٓي اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ هُوَ الْحَقَّۙ وَيَهْد۪ٓي اِلٰى صِرَاطِ الْعَز۪يزِ الْحَم۪يدِ


Kendilerine ilim verilenler, Rabbinden sana indirilenin hakkın ta kendisi olduğunu ve Aziz (üstün ve güçlü), Hamid (övgüye ve övülmeye layık) olanın yoluna yöneltip-ilettiğini bilip-görürler.

34-Sebe 6


34/7وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا هَلْ نَدُلُّكُمْ عَلٰى رَجُلٍ يُنَبِّئُكُمْ اِذَا مُزِّقْتُمْ كُلَّ مُمَزَّقٍۙ اِنَّكُمْ لَف۪ي خَلْقٍ جَد۪يدٍۚ


Küfredenler dediler ki "(Toprakta) darmadağın olup dağıldığınızda sizin mutlaka (diriltilip) yeni bir yaratılış içinde bulunacağınızı haber veren bir adamı size gösterelim mi?"

34-Sebe 7


34/8اَفْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً اَمْ بِه۪ جِنَّةٌۜ بَلِ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ فِي الْعَذَابِ وَالضَّلَالِ الْبَع۪يدِ


Allah'a karşı yalan mı düzüp uyduruyor yoksa kendisinde bir delilik mi var (anlaşılmıyor)? Hayır, ahirete inanmayanlar azabda ve (haktan çok) uzak bir sapıklık içindedirler.

34-Sebe 8


34/9اَفَلَمْ يَرَوْا اِلٰى مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۜ اِنْ نَشَأْ نَخْسِفْ بِهِمُ الْاَرْضَ اَوْ نُسْقِطْ عَلَيْهِمْ كِسَفاً مِنَ السَّمَٓاءِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِكُلِّ عَبْدٍ مُن۪يبٍ۟


(Kendileri için yeni bir yaratılışı inkar edenler) gökten ve yerden önlerinde ve arkalarında olanı (bunları bile ilkin yoktan yaratıp sonra yokluğa iade edip sonra da yeni bir yaratışla tekrar yaratacağımızı) görmüyorlar mı? Biz dilersek onları (hemen) yerin-dibine geçirir ya da üzerlerine (düşmemesi için tuttuğumuz) gökten parçalar indiririz. Bunda elbetteki 'Allah'a gönülden yönelen' her kul için ayet vardır.

34-Sebe 9


34/10وَلَقَدْ اٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ مِنَّا فَضْلاًۜ يَا جِبَالُ اَوِّب۪ي مَعَهُ وَالطَّيْرَۚ وَاَلَنَّا لَهُ الْحَد۪يدَۙ


Andolsun ki Biz Davud'a tarafımızdan bir fazl (üstünlük) verdik. "Ey dağlar onunla birlikte (Beni tesbih edip) ses verin" (dedik) ve kuşlara da (bunu emrettik). Ona demiri yumuşattık.

34-Sebe 10


34/11اَنِ اعْمَلْ سَابِغَاتٍ وَقَدِّرْ فِي السَّرْدِ وَاعْمَلُوا صَالِحاًۜ اِنّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ


Geniş zırhlar yap, dokumada intizamı (düzen ve ölçüyü) gözet (deyip, mü'minlere) "Siz de (bu zırhlarla haddi aşmadan) salih davranın. Ben sizin yaptıklarınızı görenim" (diye bildirdik).

34-Sebe 11


34/12وَلِسُلَيْمٰنَ الرّ۪يحَ غُدُوُّهَا شَهْرٌ وَرَوَاحُهَا شَهْرٌۚ وَاَسَلْنَا لَهُ عَيْنَ الْقِطْرِۜ وَمِنَ الْجِنِّ مَنْ يَعْمَلُ بَيْنَ يَدَيْهِ بِاِذْنِ رَبِّه۪ۜ وَمَنْ يَزِغْ مِنْهُمْ عَنْ اَمْرِنَا نُذِقْهُ مِنْ عَذَابِ السَّع۪يرِ


Süleyman için de (yaya veya binekli) sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay (mesafe) olan rüzgarı (müsahhar, emrine hazır-seyahatine uygun) kıldık. Erimiş bakırı ona sel gibi akıttık. Onun eli altında Rabbinin izniyle (özel) iş görmekte olan bir kısım cinler de vardı. Onlardan kim Bizim emrimizden çıkıp-sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından taddırırdık.

34-Sebe 12


34/13يَعْمَلُونَ لَهُ مَا يَشَٓاءُ مِنْ مَحَار۪يبَ وَتَمَاث۪يلَ وَجِفَانٍ كَالْجَوَابِ وَقُدُورٍ رَاسِيَاتٍۜ اِعْمَلُٓوا اٰلَ دَاوُ۫دَ شُكْراًۜ وَقَل۪يلٌ مِنْ عِبَادِيَ الشَّكُورُ


(Süleyman'ın özel-kapalı işlerini yapan bu cinler) ona dilediği şekilde (korunmuş ve şerefli) meskenler, (bir şeye benzer) timsaller, (büyük ve geniş) havuz büyüklüğünde çanaklar ve yerinden sökülemeyen (sabit-taşınmaz) kazanlar yaparlardı. Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın. Kullarımdan şükretmekte olanlar azdır.

34-Sebe 13


34/14فَلَمَّا قَضَيْنَا عَلَيْهِ الْمَوْتَ مَا دَلَّهُمْ عَلٰى مَوْتِه۪ٓ اِلَّا دَٓابَّةُ الْاَرْضِ تَأْكُلُ مِنْسَاَتَهُۚ فَلَمَّا خَرَّ تَبَيَّنَتِ الْجِنُّ اَنْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ الْغَيْبَ مَا لَبِثُوا فِي الْعَذَابِ الْمُه۪ينِ


Böylece onun (Süleyman'ın) ölümüne karar verdiğimiz zaman ölümünü onlara asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başka gösteren-fark ettiren olmadı. Artık o yere-yıkılıp düşünce açıkça ortaya çıktı ki şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azab içinde bekleyip-durmazlardı.

34-Sebe 14


34/15لَقَدْ كَانَ لِسَبَأٍ ف۪ي مَسْكَنِهِمْ اٰيَةٌۚ جَنَّتَانِ عَنْ يَم۪ينٍ وَشِمَالٍۜ كُلُوا مِنْ رِزْقِ رَبِّكُمْ وَاشْكُرُوا لَهُۜ بَلْدَةٌ طَيِّبَةٌ وَرَبٌّ غَفُورٌ


Andolsun ki Sebe'nin oturduğu yerlerde bir ayet vardır. Sağdan ve soldan iki bahçeliydi. (Onlara demiştik ki) "Rabbinizin rızkından yeyin ve O'na şükredin. İşte temiz-güzel bir belde ve bağışlayan bir Rab."

34-Sebe 15


34/16فَاَعْرَضُوا فَاَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ سَيْلَ الْعَرِمِ وَبَدَّلْنَاهُمْ بِجَنَّتَيْهِمْ جَنَّتَيْنِ ذَوَاتَيْ اُكُلٍ خَمْطٍ وَاَثْلٍ وَشَيْءٍ مِنْ سِدْرٍ قَل۪يلٍ


Ancak onlar yüz çevirdiler, Biz de onlara Arim selini gönderdik. Onların iki bahçesini buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde biraz da sedir ağacı olan iki bahçeye dönüştürdük.

34-Sebe 16


34/17ذٰلِكَ جَزَيْنَاهُمْ بِمَا كَفَرُواۜ وَهَلْ نُجَاز۪ٓي اِلَّا الْكَفُورَ


Nankörlük etmelerinden dolayı onları böyle cezalandırdık. Biz nankörlük edenden başkasını cezalandırır mıyız?

34-Sebe 17


34/18وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ الْقُرَى الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَا قُرًى ظَاهِرَةً وَقَدَّرْنَا ف۪يهَا السَّيْرَۜ س۪يرُوا ف۪يهَا لَيَالِيَ وَاَيَّاماً اٰمِن۪ينَ


Onlarla mübarek-bereketli kıldığımız memleketler arasında (deniz üstünde) görünebilen beldeler (adalar, konaklama yerleri) kıldık ve orada (okyanusta) gidip-gelme (sefer imkanlarını) takdir ettik. (Onlara) "Oralarda geceleri ve gündüzleri güvenlik içinde gezip dolaşın" (dedik).

34-Sebe 18


34/19فَقَالُوا رَبَّنَا بَاعِدْ بَيْنَ اَسْفَارِنَا وَظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ فَجَعَلْنَاهُمْ اَحَاد۪يثَ وَمَزَّقْنَاهُمْ كُلَّ مُمَزَّقٍۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ


Onlar (ticari hırs ve tamahla) "Ey Rabbimiz. Seferlerimizin arasını aç-uzat" dediler ve kendi nefislerine zulmetmiş oldular. Biz de onları efsaneler kıldık ve darmadağın edip dağıttık. Bunda elbetteki çok sabreden ve çok şükreden herkes için ayetler vardır.

34-Sebe 19


34/20وَلَقَدْ صَدَّقَ عَلَيْهِمْ اِبْل۪يسُ ظَنَّهُ فَاتَّبَعُوهُ اِلَّا فَر۪يقاً مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ


Andolsun ki İblis onlar hakkındaki zannını doğrulamış oldu. İman eden bir grup dışında hepsi ona uydular.

34-Sebe 20


34/21وَمَا كَانَ لَهُ عَلَيْهِمْ مِنْ سُلْطَانٍ اِلَّا لِنَعْلَمَ مَنْ يُؤْمِنُ بِالْاٰخِرَةِ مِمَّنْ هُوَ مِنْهَا ف۪ي شَكٍّۜ وَرَبُّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ حَف۪يظٌ۟


Oysa onun kendilerine karşı hiçbir sultanı (nüfuzu-yaptırım gücü) yoktu. Biz ahirete iman edeni kuşku duyandan ayırdetmek için (ona bu imkanı verdik). Rabbin her şeyin üzerinde Hafız'dır (gözetici-koruyucu olandır).

34-Sebe 21


34/22قُلِ ادْعُوا الَّذ۪ينَ زَعَمْتُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِۚ لَا يَمْلِكُونَ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ فِي السَّمٰوَاتِ وَلَا فِي الْاَرْضِ وَمَا لَهُمْ ف۪يهِمَا مِنْ شِرْكٍ وَمَا لَهُ مِنْهُمْ مِنْ ظَه۪يرٍ


De ki "Allah'ın dışında (ilah diye) öne sürdüklerinizi çağırın. Onların göklerde ve yerde zerre kadar (hiçbir şeye) güçleri yetmez. Onların bu ikisinde hiçbir ortaklığı olmadığı gibi Allah'ın onlardan hiçbir yardımcısı da yoktur.

34-Sebe 22


34/23وَلَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ عِنْدَهُٓ اِلَّا لِمَنْ اَذِنَ لَهُۜ حَتّٰٓى اِذَا فُزِّعَ عَنْ قُلُوبِهِمْ قَالُوا مَاذَاۙ قَالَ رَبُّكُمْۜ قَالُوا الْحَقَّۚ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْكَب۪يرُ


O'nun katında kendisine izin verdiği kimseden başkasının şefaatı yarar sağlamaz. Nihayet kalplerinden korku-dehşet giderilince (onlara) "Rabbiniz ne buyurdu?" diye sorarlar. (Onlar) "Hak olanı" derler. O Aliyy'dir (çok yücedir), Kebir'dir (büyüklüğü sınırsızdır).

34-Sebe 23


34/24قُلْ مَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ قُلِ اللّٰهُۙ وَاِنَّٓا اَوْ اِيَّاكُمْ لَعَلٰى هُدًى اَوْ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ


De ki "Sizi göklerden ve yerden rızıklandıran kimdir?" De ki "Allah'tır. (O halde) ya biz, ya da siz hidayet (doğru yol) üzereyiz veya apaçık bir sapıklıkta."

34-Sebe 24


34/25قُلْ لَا تُسْـَٔلُونَ عَمَّٓا اَجْرَمْنَا وَلَا نُسْـَٔلُ عَمَّا تَعْمَلُونَ


De ki "Siz bizim işlemiş bulunduğumuz suçtan sorulacak değilsiniz ve biz de sizin yaptıklarınızdan sorulacak değiliz."

34-Sebe 25


34/26قُلْ يَجْمَعُ بَيْنَنَا رَبُّنَا ثُمَّ يَفْتَحُ بَيْنَنَا بِالْحَقِّۜ وَهُوَ الْفَتَّاحُ الْعَل۪يمُ


De ki "Rabbimiz (kıyamet günü) bizi bir arada toplayacak sonra da hak (hükmü) ile aramızı ayıracaktır. Fettah (adaletle açan) ve Alim (herşeyi hakkıyle bilen) O'dur."

34-Sebe 26


34/27قُلْ اَرُونِيَ الَّذ۪ينَ اَلْحَقْتُمْ بِه۪ شُرَكَٓاءَ كَلَّاۜ بَلْ هُوَ اللّٰهُ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ


De ki "O'na (kulluk etmede yanına) kattığınız ortakları bana gösterin. Hayır (onlar asla ortak olamazlar), O Aziz (üstün ve güçlü) ve Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) olan Allah'tır."

34-Sebe 27


34/28وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا كَٓافَّةً لِلنَّاسِ بَش۪يراً وَنَذ۪يراً وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ


Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıp-korkutucu olarak gönderdik. Fakat insanlardan çoğu bilmiyorlar.

34-Sebe 28


34/29وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ


Onlar "Eğer doğru söyleyenler iseniz bu vaad (ettiğiniz azab) ne zaman (gerçekleşecek)?" derler.

34-Sebe 29


34/30قُلْ لَكُمْ م۪يعَادُ يَوْمٍ لَا تَسْتَأْخِرُونَ عَنْهُ سَاعَةً وَلَا تَسْتَقْدِمُونَ۟


De ki "Sizin için vadedilmiş-belirlenmiş öyle bir gün vardır ki siz ondan ne bir an geri kalabilirsiniz, ne de öne geçebilirsiniz."

34-Sebe 30


34/31وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَنْ نُؤْمِنَ بِهٰذَا الْقُرْاٰنِ وَلَا بِالَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِۜ وَلَوْ تَرٰٓى اِذِ الظَّالِمُونَ مَوْقُوفُونَ عِنْدَ رَبِّهِمْۚ يَرْجِعُ بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍۨ الْقَوْلَۚ يَقُولُ الَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا لَوْلَٓا اَنْتُمْ لَكُنَّا مُؤْمِن۪ينَ


Küfretmekte olanlar "Biz kesin olarak ne bu Kur'an'a inanırız, ne de ondan öncekilere" dediler. Sen o zalimleri Rableri huzurunda dikilip-tutuklanmış olarak bir görsen, sözü (suçlamaları) birbirlerine çevirip-atarlar. Mustaz'aflar (zayıf düşürülenler) müstekbirlere (dünyada büyüklük taslayanlara) "Eğer sizler olmasaydınız, bizler mutlaka mü'min kimseler olurduk" derler.

34-Sebe 31


34/32قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا لِلَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُٓوا اَنَحْنُ صَدَدْنَاكُمْ عَنِ الْهُدٰى بَعْدَ اِذْ جَٓاءَكُمْ بَلْ كُنْتُمْ مُجْرِم۪ينَ


Müstekbirler mustaz'aflara (za'fa uğratılanlara) "Size hidayet geldikten sonra sizi ondan biz mi alıkoyduk? Hayır, siz (zaten) mücrimler (suçlu-günahkarlar) idiniz" derler.

34-Sebe 32


34/33وَقَالَ الَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا بَلْ مَكْرُ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ اِذْ تَأْمُرُونَـنَٓا اَنْ نَكْفُرَ بِاللّٰهِ وَنَجْعَلَ لَهُٓ اَنْدَاداًۜ وَاَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَاَوُا الْعَذَابَۜ وَجَعَلْنَا الْاَغْلَالَ ف۪ٓي اَعْنَاقِ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ هَلْ يُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ


Mustaz'aflar (zayıf düşürülenler) ise müstekbirlere (dünyada büyüklük taslayanlara) "Hayır, siz gece ve gündüz hileli düzenler (tuzaklar kurup) bizim Allah'ı inkar etmemizi ve O'na eşler koşmamızı emrediyordunuz" dediler. Azabı gördüklerinde (hepsi) pişmanlıklarını içlerine atarlar. Biz de küfredenlerin boyunlarına (demir) halkalar takarız. Onlar yaptıklarından başka bir şeyin mi cezasını çekerler?

34-Sebe 33


34/34وَمَٓا اَرْسَلْنَا ف۪ي قَرْيَةٍ مِنْ نَذ۪يرٍ اِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَٓاۙ اِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ


Biz hangi ülkeye bir uyarıp-korkutucu gönderdikse, oranın 'refah içinde şımaran önde gelenleri' mutlaka "Biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkar ediyoruz" demişlerdir.

34-Sebe 34


34/35وَقَالُوا نَحْنُ اَكْثَرُ اَمْوَالاً وَاَوْلَاداًۙ وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَ


Ve "Biz mallar ve evladlar bakımından daha çoğunluktayız ve biz azaba uğratılacak da değiliz" demişlerdir.

34-Sebe 35


34/36قُلْ اِنَّ رَبّ۪ي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟


De ki "Rabbim dilediğine rızkı bol verip-genişletir, (dilediğine de) kısar. Ancak insanların çoğu (bunu ve bunun hikmetini) bilmezler."

34-Sebe 36


34/37وَمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَلَٓا اَوْلَادُكُمْ بِالَّت۪ي تُقَرِّبُكُمْ عِنْدَنَا زُلْفٰٓى اِلَّا مَنْ اٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاًۘ فَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ جَزَٓاءُ الضِّعْفِ بِمَا عَمِلُوا وَهُمْ فِي الْغُرُفَاتِ اٰمِنُونَ


Bizim katımızda sizi (Bize) yaklaştıracak olan ne mallarınız, ne de evladlarınızdır ancak iman edip (mal ve evladlarıyla) salih amellerde bulunanlar müstesna. Yaptıklarına karşılık olmak üzere onlara kat kat mükafat vardır ve onlar yüksek köşklerinde güven içindedirler.

34-Sebe 37


34/38وَالَّذ۪ينَ يَسْعَوْنَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا مُعَاجِز۪ينَ اُو۬لٰٓئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ


Ayetlerimiz hakkında (mü'minleri şaşırtıp) acze düşürmek için (birbirleriyle) yarışıp-koşuşturanlar, işte onlar da azabın içinde hazır bulundurulmuşlardır.

34-Sebe 38


34/39قُلْ اِنَّ رَبّ۪ي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُ لَهُۜ وَمَٓا اَنْفَقْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَهُوَ يُخْلِفُهُۚ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ


De ki "Rabbim kullarından dilediğine rızkı bol verip-genişletir, (dilediğine de) kısar. (Allah için) her neyi infak ederseniz, Allah onun yerine (daha hayırlısını) verir. O Rezzak'tır (rızık verenlerin en hayırlısıdır)."

34-Sebe 39


34/40وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَم۪يعاً ثُمَّ يَقُولُ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ اِيَّاكُمْ كَانُوا يَعْبُدُونَ


O gün (Allah) onların hepsini bir araya toplayacak sonra meleklere diyecek ki "Size tapanlar bunlar mıydı?"

34-Sebe 40


34/41قَالُوا سُبْحَانَكَ اَنْتَ وَلِيُّنَا مِنْ دُونِهِمْۚ بَلْ كَانُوا يَعْبُدُونَ الْجِنَّۚ اَكْثَرُهُمْ بِهِمْ مُؤْمِنُونَ


(Melekler de) "Sen sübhansın (münezzehsin-yücesin). Bizim velimiz onlar değil Sensin. Hayır (bize değil), onlar (bazılarını melek sandıkları) cinlere tapmaktaydı ve çoğu onlara iman etmişlerdi" derler.

34-Sebe 41


34/42فَالْيَوْمَ لَا يَمْلِكُ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ نَفْعاً وَلَا ضَراًّۜ وَنَقُولُ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّت۪ي كُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ


Bugün, bir kısmınızın bir kısmınıza yarar veya zarar sağlamaya gücü yetmez. O zulmetmiş olanlara "Yalanlamakta olduğunuz ateşin azabını tadın" deriz.

34-Sebe 42


34/43وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هٰذَٓا اِلَّا رَجُلٌ يُر۪يدُ اَنْ يَصُدَّكُمْ عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬كُمْۚ وَقَالُوا مَا هٰذَٓا اِلَّٓا اِفْكٌ مُفْتَرًىۜ وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُمْۙ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ


Onlara apaçık olan ayetlerimiz okunduğunda "Bu sizi babalarınızın tapmakta olduklarından çevirmek-alıkoymak isteyen bir adamdan başkası değildir" dediler. Hak kendilerine (belli olup) geldiğinde onu (yine) inkar edenler de "Bu apaçık bir büyüden başka bir şey değildir" dediler.

34-Sebe 43


34/44وَمَٓا اٰتَيْنَاهُمْ مِنْ كُتُبٍ يَدْرُسُونَهَا وَمَٓا اَرْسَلْنَٓا اِلَيْهِمْ قَبْلَكَ مِنْ نَذ۪يرٍۜ


Oysa Biz onlara okuyacakları (ders alacakları) Kitab'lar vermemiştik ve kendilerine senden önce bir uyarıcı-korkutucu da göndermemiştik.

34-Sebe 44


34/45وَكَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۙ وَمَا بَلَغُوا مِعْشَارَ مَٓا اٰتَيْنَاهُمْ فَكَذَّبُوا رُسُل۪ي۠ فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ۟


Kendilerinden öncekiler de yalanlamışlardı. Oysa bunlar onlara (öncekilere, güç ve imkan olarak) verdiklerimizin onda birine bile ulaşmamışlardır. (Onlar verdiklerimizle şımarıp) resullerimi yalanladılar. (Bir bak, inkarcıları) inkarım nasıl oldu?

34-Sebe 45


34/46قُلْ اِنَّـمَٓا اَعِظُـكُمْ بِوَاحِدَةٍۚ اَنْ تَقُومُوا لِلّٰهِ مَثْنٰى وَفُرَادٰى ثُمَّ تَتَفَكَّرُوا۠ مَا بِصَاحِبِكُمْ مِنْ جِنَّةٍۜ اِنْ هُوَ اِلَّا نَذ۪يرٌ لَكُمْ بَيْنَ يَدَيْ عَذَابٍ شَد۪يدٍ


De ki "Size bir tek öğüt veriyorum. Allah için ikişer ikişer ve teker teker kalkıp-kıyam etmenizi sonra da (Allah'a ihlasla yönelip bütün söylediklerimi) iyice düşünmenizi istiyorum. Sahibinizde (size yüzçevirmeden sizi sahiplenen arkadaşınızda) hiçbir delilik yoktur. O sadece şiddetli bir azabın öncesinde sizi uyarıp-korkutandır."

34-Sebe 46


34/47قُلْ مَا سَاَلْتُكُمْ مِنْ اَجْرٍ فَهُوَ لَكُمْۜ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَى اللّٰهِۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ


De ki "Ben sizden bir ücret istemişsem, o sizin olsun. Benim ecrim-mükafatım yalnızca Allah'a aittir. O, her şeyin üzerinde Şahid olandır."

34-Sebe 47


34/48قُلْ اِنَّ رَبّ۪ي يَقْذِفُ بِالْحَقِّۚ عَلَّامُ الْغُيُوبِ


De ki "Rabbim (kıyam edip, kendisine ihlasla yönelenin kalbine) hakkı atıp-koyar. O, gaybleri hakkıyle bilendir."

34-Sebe 48


34/49قُلْ جَٓاءَ الْحَقُّ وَمَا يُبْدِئُ الْبَاطِلُ وَمَا يُع۪يدُ


De ki "Hak geldi. Batıl ne (bir şeyi yokken) ortaya çıkarabilir, ne de (var olanı yokluğa) iade edebilir."

34-Sebe 49


34/50قُلْ اِنْ ضَلَلْتُ فَاِنَّـمَٓا اَضِلُّ عَلٰى نَفْس۪يۚ وَاِنِ اهْتَدَيْتُ فَبِمَا يُوح۪ٓي اِلَيَّ رَبّ۪يۜ اِنَّهُ سَم۪يعٌ قَر۪يبٌ


De ki "Eğer ben (haktan) saparsam, kendi aleyhime sapmış olurum. Eğer hidayete (doğru yola) erersem, bu da Rabbimin bana vahyetmekte olduğu (Kur'an) sayesindedir. O Semi'dir (herşeyi işitendir), Karib'dir (çok yakındır)."

34-Sebe 50


34/51وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ فَزِعُوا فَلَا فَوْتَ وَاُخِذُوا مِنْ مَكَانٍ قَر۪يبٍۙ


Sen onları (vaadimizin gerçekleştiğini görüp, telaşla) korkuya kapıldıklarında bir görsen. Artık hiçbir kaçış yoktur ve (onlar azaba) yakın bir yerden yakalanmışlardır.

34-Sebe 51


34/52وَقَالُٓوا اٰمَنَّا بِه۪ۚ وَاَنّٰى لَهُمُ التَّنَاوُشُ مِنْ مَكَانٍ بَع۪يدٍۚ


(Firavun'un son anda söylediği gibi) "Biz ona (Allah'a ve vaadlerine) iman ettik" derler. Onlar için (rahmete ve hidayete) uzak bir yerden (makbul bir imana) ulaşmak nasıl mümkün olur?

34-Sebe 52


34/53وَقَدْ كَفَرُوا بِه۪ مِنْ قَبْلُۚ وَيَقْذِفُونَ بِالْغَيْبِ مِنْ مَكَانٍ بَع۪يدٍ


Oysa daha önce onu (Allah'ı ve vaadlerini) inkar etmişlerdi. (Hakka) uzak bir yerden gayba (görüp-bilmedikleri gerçeklere dil uzatarak) atıp-tutuyorlardı.

34-Sebe 53


34/54وَح۪يلَ بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ مَا يَشْتَهُونَ كَمَا فُعِلَ بِاَشْيَاعِهِمْ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا ف۪ي شَكٍّ مُر۪يبٍ


(Artık) daha önce benzerlerine yapıldığı gibi kendileriyle istek duydukları şeyler arasına perde çekilmiştir. Onların hepsi (inkarlarında fıtraten mutmain olmayıp) kuşku-endişe verici bir tereddüt içindeydiler.

34-Sebe 54


35-Fâtır Suresi


35/1اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ جَاعِلِ الْمَلٰٓئِكَةِ رُسُلاً اُو۬ل۪ٓي اَجْنِحَةٍ مَثْنٰى وَثُلٰثَ وَرُبَاعَۜ يَز۪يدُ فِي الْخَلْقِ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ


Hamd (şükür dolu övgü) gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer ve dörder kanatlı elçiler kılan Allah'a mahsustur. O, yaratmada dilediği arttırmayı yapar. Allah her şeye kadirdir (güç yetirendir).

35-Fâtır 1


35/2مَا يَفْتَحِ اللّٰهُ لِلنَّاسِ مِنْ رَحْمَةٍ فَلَا مُمْسِكَ لَهَاۚ وَمَا يُمْسِكْۙ فَلَا مُرْسِلَ لَهُ مِنْ بَعْدِه۪ۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ


Allah insanlara rahmetinden neyi açarsa, onu kısıp-tutacak olan yoktur. Her neyi de kısıp-tutarsa, onu da ondan (Allah tuttuktan) sonra salıverecek olan yoktur. Aziz (üstün ve güçlü) ve Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) olan O'dur.

35-Fâtır 2


35/3يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْۜ هَلْ مِنْ خَالِقٍ غَيْرُ اللّٰهِ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۘ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ


Ey insanlar. Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini düşünüp-anın. Allah'tan başka sizi gökten ve yerden rızıklandıran bir başka yaratıcı var mı? (Bilin ki) O'ndan başka İlah yoktur. O halde nasıl olur da (haktan sapıklığa) çevrilip-dönüyorsunuz?

35-Fâtır 3


35/4وَاِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ


Eğer seni yalanlıyorlarsa, senden önceki resuller de yalanlandı. (En sonunda bütün) işler Allah'a döndürülür.

35-Fâtır 4


35/5يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا۠ وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ


Ey insanlar. (Şüphe duymadan bilin ki) Allah'ın vaadi haktır. (O halde) dünya hayatı (ahireti unutturup) sizi aldatmasın ve (her türlü) aldatıcı da sizi Allah ile (Allah adına vaad ve yeminlerle) aldatmasın.

35-Fâtır 5


35/6اِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمْ عَدُوٌّ فَاتَّخِذُوهُ عَدُواًّۜ اِنَّمَا يَدْعُوا حِزْبَهُ لِيَكُونُوا مِنْ اَصْحَابِ السَّع۪يرِۜ


Şeytan sizin düşmanınızdır, siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu-taraftarlarını ancak çılgınca yanan ateşin ehlinden (halkından) olmaya çağırır.

35-Fâtır 6


35/7اَلَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَاَجْرٌ كَب۪يرٌ۟


O küfredenler için şiddetli bir azab vardır. İman edip salih amellerde bulunanlar için de mağfiret (bağışlanma) ve büyük ecir-mükafat vardır.

35-Fâtır 7


35/8اَفَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُٓوءُ عَمَلِه۪ فَرَاٰهُ حَسَناًۜ فَاِنَّ اللّٰهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۘ فَلَا تَذْهَبْ نَفْسُكَ عَلَيْهِمْ حَسَرَاتٍۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِمَا يَصْنَعُونَ


Kötü ameli kendisine çekici-süslü kılınıp da onu güzel gören mi (hidayet davetini kabul edecek)? Allah dilediğini saptırır, dilediğini de hidayete (doğru yola) eriştirir. O halde onlar (daveti kabul etmeyenler) için üzülerek kendini harab etme. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyle bilendir.

35-Fâtır 8


35/9وَاللّٰهُ الَّـذ۪ٓي اَرْسَلَ الرِّيَاحَ فَتُث۪يرُ سَحَاباً فَسُقْنَاهُ اِلٰى بَلَدٍ مَيِّتٍ فَاَحْيَيْنَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ كَذٰلِكَ النُّشُورُ


Rüzgarları gönderip de bulutu kaldıran-yürüten Allah'tır. Biz onu ölü bir beldeye sürükleyip-sevkeder, yeri ölümünden sonra onunla diriltiriz. İşte (sizler için yeniden) diriliş de böyledir.

35-Fâtır 9


35/10مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْعِزَّةَ فَلِلّٰهِ الْعِزَّةُ جَم۪يعاًۜ اِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِـحُ يَرْفَعُهُۜ وَالَّذ۪ينَ يَمْكُرُونَ السَّيِّـَٔاتِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌۜ وَمَكْرُ اُو۬لٰٓئِكَ هُوَ يَبُورُ


Kim izzet (şeref ve itibar) istiyorsa (Allah katında arasın, çünkü) izzet tamamıyla Allah'ındır. (Yaşanan) güzel söz O'na yükselir, salih amel onu (sözü ve söz sahibini) yükseltir. Kötülükleri tasarlayıp düzenleyenlere ise şiddetli bir azab vardır. Onların hileli düzenleri 'boşa çıkıp bozulur'.

35-Fâtır 10


35/11وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ جَعَلَكُمْ اَزْوَاجاًۜ وَمَا تَحْمِلُ مِنْ اُنْثٰى وَلَا تَضَعُ اِلَّا بِعِلْمِه۪ۜ وَمَا يُعَمَّرُ مِنْ مُعَمَّرٍ وَلَا يُنْقَصُ مِنْ عُمُرِه۪ٓ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ


Allah sizi (önce) topraktan yarattı sonra bir nutfeden-damladan. Sonra da sizi (erkek-dişi) çiftler kıldı. O'nun ilmi-bilgisi dışında hiçbir dişi ne gebe kalır, ne de doğurur. Ömür sürene (ilave) ömür verilmesi ve onun (yaşam şekline bağlı biyolojik) ömründen kısaltılması da mutlaka bir Kitab'dadır. Bu Allah'a göre kolaydır.

35-Fâtır 11


35/12وَمَا يَسْتَوِي الْبَحْرَانِۗ هٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ سَٓائِـغٌ شَرَابُهُ وَهٰذَا مِلْحٌ اُجَاجٌۜ وَمِنْ كُلٍّ تَأْكُلُونَ لَحْماً طَرِياًّ وَتَسْتَخْرِجُونَ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَاۚ وَتَرَى الْفُلْكَ ف۪يهِ مَوَاخِرَ لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ


İki deniz bir değildir. Biri (diğerine göre daha) tatlı, susuzluğu keser ve (tuzlu olsa da) içilmesi kolaydır, diğeri ise (daha) tuzlu ve acıdır. Her birinden taze et yersiniz ve takınmakta olduğunuz (inci, mercan gibi) süs eşyası çıkarırsınız. O'nun fazlından (lutuf ve ihsanından) arayıp da şükretmeniz için gemilerin onda (bu iki deniz arasında) suları yararak gittiğini görürsün.

35-Fâtır 12


35/13يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِۙ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَۘ كُلٌّ يَجْر۪ي لِاَجَلٍ مُسَمًّىۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُۜ وَالَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ مَا يَمْلِكُونَ مِنْ قِطْم۪يرٍۜ


(Allah) geceyi gündüze girdirip-katar, gündüzü de geceye girdirip-katar. Güneşi ve ayı müsahhar (emre hazır-yararınıza uygun) kılmıştır. Her biri belirlenmiş-takdir edilmiş bir vakte-gayeye doğru akıp gitmektedir. İşte bu (gördüklerinizi yaratıp, düzene koyan) Allah sizin Rabbinizdir. Mülk O'nundur. O'ndan başka taptıklarınız ise 'bir çekirdeğin incecik zarına' bile malik olamazlar.

35-Fâtır 13


35/14اِنْ تَدْعُوهُمْ لَا يَسْمَعُوا دُعَٓاءَكُمْۚ وَلَوْ سَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْۜ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْۜ وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَب۪يرٍ۟


Eğer onlara dua ederseniz duanızı işitmezler. İşitseler bile size cevap veremezler. Kıyamet gününde ise sizin şirk koşmanızı kabullenmeyip-reddedeceklerdir. (Bunları) sana her şeyden haberdar olan (Allah) gibi haber veren (hiç kimse) olmaz.

35-Fâtır 14


35/15يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اَنْتُمُ الْفُقَـرَٓاءُ اِلَى اللّٰهِۚ وَاللّٰهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ


Ey insanlar. Allah'a muhtaç olan sizsiniz. Allah ise Gani'dir (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan zengindir), Hamid'dir (en çok övülen ve övülmeye en layık olandır).

35-Fâtır 15


35/16اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَد۪يدٍۚ


Dilerse sizi giderir (yok eder) ve yepyeni bir halk-yaratılış getirir.

35-Fâtır 16


35/17وَمَا ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ بِعَز۪يزٍ


Bu Allah'a zor değildir.

35-Fâtır 17


35/18وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ وَاِنْ تَدْعُ مُثْقَلَةٌ اِلٰى حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۜ اِنَّمَا تُنْذِرُ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَۜ وَمَنْ تَزَكّٰى فَاِنَّمَا يَتَزَكّٰى لِنَفْسِه۪ۜ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ


Hiçbir günahkar bir başkasının günahını yüklenip-çekmez. Eğer (günah) yükü ağır olan kimse (bir başkasını) onu yüklenmeye çağırsa -bu onun yakın akrabası da olsa- ondan (onun yükünden) hiçbir şey yüklenmez. Sen ancak gaybda (görünmezde) Rablerinden 'içleri titreyerek-korkmakta' olanları ve dosdoğru namazı kılanları uyarıp-korkutursun. Kim temizlenip-arınırsa, o kendisi için temizlenip-arınmıştır. Sonunda dönüş Allah'adır.

35-Fâtır 18


35/19وَمَا يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُۙ


(Hakka karşı) kör olanla gören bir olmaz.

35-Fâtır 19


35/20وَلَا الظُّلُمَاتُ وَلَا النُّورُۙ


Karanlıklarla aydınlık

35-Fâtır 20


35/21وَلَا الظِّلُّ وَلَا الْحَرُورُۚ


Gölge ile sıcaklık da (bir olmaz).

35-Fâtır 21


35/22وَمَا يَسْتَوِي الْاَحْيَٓاءُ وَلَا الْاَمْوَاتُۜ اِنَّ اللّٰهَ يُسْمِــعُ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَٓا اَنْتَ بِمُسْمِــعٍ مَنْ فِي الْقُبُورِ


Diri olanlarla ölüler de bir değildir. Allah dilediğine işittirir. Sen (ölüler gibi) kabirlerde olanlara işittirecek değilsin.

35-Fâtır 22


35/23اِنْ اَنْتَ اِلَّا نَذ۪يرٌ


Sen yalnızca bir uyarıcı-korkutucusun.

35-Fâtır 23


35/24اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَش۪يراً وَنَذ۪يراًۜ وَاِنْ مِنْ اُمَّةٍ اِلَّا خَلَا ف۪يهَا نَذ۪يرٌ


Biz seni müjdeleyici ve uyarıp-korkutucu olarak hak ile gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki içlerinden bir uyarıp-korkutucu gelip-geçmiş olmasın.

35-Fâtır 24


35/25وَاِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۚ جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالزُّبُرِ وَبِالْكِتَابِ الْمُن۪يرِ


Eğer seni yalanlıyorlarsa, onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Onlara da resulleri apaçık ayetler, sahifeler ve aydınlatıcı kitab getirmişlerdi.

35-Fâtır 25


35/26ثُمَّ اَخَذْتُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ۟


Sonra Ben o inkar edenleri yakalayıverdim. (Bir bak, inkarcıları) inkarım nasıl oldu?

35-Fâtır 26


35/27اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۚ فَاَخْرَجْنَا بِه۪ ثَمَرَاتٍ مُخْتَلِفاً اَلْوَانُهَاۜ وَمِنَ الْجِبَالِ جُدَدٌ ب۪يضٌ وَحُمْرٌ مُخْتَلِفٌ اَلْوَانُهَا وَغَرَاب۪يبُ سُودٌ


Allah'ın gökyüzünden su indirdiğini görmedin mi? Biz onunla renkleri değişik olan meyveler çıkardık. Dağlardan da beyaz, kırmızı, siyah ve değişik renklerde (toprağı olan) yollar (bıraktık).

35-Fâtır 27


35/28وَمِنَ النَّاسِ وَالدَّوَٓابِّ وَالْاَنْعَامِ مُخْتَلِفٌ اَلْوَانُهُ كَذٰلِكَۜ اِنَّمَا يَخْشَى اللّٰهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمٰٓؤُ۬اۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ غَفُورٌ


İnsanlardan, debelenmekte olan (diğer) canlılardan ve hayvanlardan da renkleri böyle değişik olanlar vardır. Kulları içinde Allah'dan ancak alim olanlar huşuyla-korkar. Allah Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Gafur'dur (çok bağışlayandır).

35-Fâtır 28


35/29اِنَّ الَّذ۪ينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللّٰهِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِراًّ وَعَلَانِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَۙ


Allah'ın Kitab'ını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler, asla zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler.

35-Fâtır 29


35/30لِيُوَفِّيَهُمْ اُجُورَهُمْ وَيَز۪يدَهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ غَفُورٌ شَكُورٌ


Allah onların ecirlerini-mükafatlarını noksansız olarak öder ve Kendi fazlından (lutuf ve ihsanından) onlara daha da arttırır. O Gafur'dur (çok bağışlayandır), Şekur'dur (şükrü kabul eden, karşılığını verendir).

35-Fâtır 30


35/31وَالَّـذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ هُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقاً لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِۜ اِنَّ اللّٰهَ بِعِبَادِه۪ لَخَب۪يرٌ بَص۪يرٌ


Ellerinde (kitabdan) olanı doğrulayıcı olarak sana Kitab'dan vahyettiğimiz hakkın ta kendisidir. Allah Habir'dir (her şeyden haberdar olandır), Basir'dir (herşeyi hakkıyle görendir).

35-Fâtır 31


35/32ثُمَّ اَوْرَثْنَا الْكِتَابَ الَّذ۪ينَ اصْطَفَيْنَا مِنْ عِبَادِنَاۚ فَمِنْهُمْ ظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ۚ وَمِنْهُمْ مُقْتَصِدٌۚ وَمِنْهُمْ سَابِقٌ بِالْخَيْرَاتِ بِاِذْنِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَب۪يرُۜ


(Senden) sonra bu Kitab'ı kullarımızdan seçtiklerimize miras bıraktık. Onlardan kimi kendi nefsine zulmeder, kimi orta bir yoldadır, kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda yarışır-öne geçer. İşte bu, büyük fazlın (lutuf ve faziletin) ta kendisidir.

35-Fâtır 32


35/33جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا يُحَلَّوْنَ ف۪يهَا مِنْ اَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤً۬اۚ وَلِبَاسُهُمْ ف۪يهَا حَر۪يرٌ


Adn cennetleri (onlarındır), oraya girerler. Orada altından bileziklerle, incilerle süslenirler ve orada elbiseleri de ipektir.

35-Fâtır 33


35/34وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّـذ۪ٓي اَذْهَبَ عَنَّا الْحَزَنَۜ اِنَّ رَبَّـنَا لَغَفُورٌ شَكُورٌۙ


Derler ki "Bizden hüznü-tasayı gideren Allah'a hamdolsun. Hiç şüphesiz Rabbimiz Gafur'dur (çok bağışlayandır), Şekur'dur (şükrü kabul eden, karşılığını verendir)."

35-Fâtır 34


35/35اَلَّـذ۪ٓي اَحَلَّنَا دَارَ الْمُقَامَةِ مِنْ فَضْلِه۪ۚ لَا يَمَسُّنَا ف۪يهَا نَصَبٌ وَلَا يَمَسُّنَا ف۪يهَا لُغُوبٌ


O bizi Kendi fazlından (lutuf ve ihsanından ebedi olarak) kalınacak bir yurda yerleştirdi. Burada bize ne bir yorgunluk dokunacak, ne de bir bıkkınlık-usanç gelecektir.

35-Fâtır 35


35/36وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَهُمْ نَارُ جَهَنَّمَۚ لَا يُقْضٰى عَلَيْهِمْ فَيَمُوتُوا وَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ مِنْ عَذَابِهَاۜ كَذٰلِكَ نَجْز۪ي كُلَّ كَفُورٍۚ


İnkar edenlere de cehennem ateşi vardır. (Ölümü istemelerine rağmen) öldürülmezler ki ölsünler, onlara onun (cehennemin) azabından da (bir şey) hafifletilmez. İşte Biz, her nankörü böyle cezalandırırız.

35-Fâtır 36


35/37وَهُمْ يَصْطَرِخُونَ ف۪يهَاۚ رَبَّنَٓا اَخْرِجْنَا نَعْمَلْ صَالِحاً غَيْرَ الَّذ۪ي كُنَّا نَعْمَلُۜ اَوَلَمْ نُعَمِّرْكُمْ مَا يَتَذَكَّرُ ف۪يهِ مَنْ تَذَكَّرَ وَجَٓاءَكُمُ النَّذ۪يرُۜ فَذُوقُوا فَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ نَص۪يرٍ۟


Onlar orada "Rabbımız bizi çıkar da (önceki) yaptıklarımızdan farklı olarak salih amel işleyelim" diye feryat ederler. Size (dünya hayatında) düşünüp-öğüt alabilecek olanın, düşünüp-öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyarıcı da gelmemiş miydi? Öyleyse (azabı) tadın, zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.

35-Fâtır 37


35/38اِنَّ اللّٰهَ عَالِمُ غَيْبِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ


Allah, göklerin ve yerin gaybını bilendir. O, sinelerin özünde (saklı) olanı da bilir.

35-Fâtır 38


35/39هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَكُمْ خَلَٓائِفَ فِي الْاَرْضِۜ فَمَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۜ وَلَا يَز۪يدُ الْكَافِر۪ينَ كُفْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ اِلَّا مَقْتاًۚ وَلَا يَز۪يدُ الْكَافِر۪ينَ كُفْرُهُمْ اِلَّا خَسَاراً


Yeryüzünde sizi halifeler kılan O'dur. Kim küfre saparsa, küfrü kendi aleyhinedir. Kafirlerin küfürleri Rableri katında kendilerine gazabtan başkasını arttırmaz. Kafirlerin küfrü kendilerine hüsrandan (ebedi ziyandan) başkasını da arttırmaz.

35-Fâtır 39


35/40قُلْ اَرَاَيْتُمْ شُرَكَٓاءَكُمُ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ اَرُون۪ي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْاَرْضِ اَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمٰوَاتِۚ اَمْ اٰتَيْنَاهُمْ كِتَاباً فَهُمْ عَلٰى بَيِّنَتٍ مِنْهُۚ بَلْ اِنْ يَعِدُ الظَّالِمُونَ بَعْضُهُمْ بَعْضاً اِلَّا غُرُوراً


De ki "Allah'dan başka tapmakta olduğunuz ortaklarınızı gördünüz mü? Bana gösterin, yeryüzünde neyi yaratmışlardır? Ya da onların göklerde mi bir ortaklığı var?" Yoksa Biz onlara bir Kitab vermişiz de, ondan apaçık bir delil üzerinde mi bulunuyorlar? Hayır, o zalimler birbirlerine aldatmadan başka bir şey vadetmiyorlar.

35-Fâtır 40


35/41اِنَّ اللّٰهَ يُمْسِكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ اَنْ تَزُولَاۚ وَلَئِنْ زَالَتَٓا اِنْ اَمْسَكَهُمَا مِنْ اَحَدٍ مِنْ بَعْدِه۪ۜ اِنَّهُ كَانَ حَل۪يماً غَفُوراً


Allah gökleri ve yeri (yokluğa kapanıp) zeval bulmasınlar diye (mekandan münezzeh kudretiyle) tutmaktadır. Andolsun ki eğer (tutmayı bırakıp) onlar zeval bulacak olurlarsa, Kendisinden sonra onları kimse tutamaz. O Halim'dir (rahmetiyle yumuşak davranandır), Gafur'dur (çok bağışlayandır).

35-Fâtır 41


35/42وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْ لَئِنْ جَٓاءَهُمْ نَذ۪يرٌ لَيَكُونُنَّ اَهْدٰى مِنْ اِحْدَى الْاُمَمِۚ فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ نَذ۪يرٌ مَا زَادَهُمْ اِلَّا نُفُوراًۙ


Onlar kendilerine bir uyarıcı-korkutucu gelirse herhangi bir ümmetten daha doğru yolda olacaklarına dair yeminlerinin olanca gücüyle Allah'a yemin ettiler. Ancak onlara uyarıcı-korkutucu geldiğinde, (bu onların) nefretle-uzaklaşmalarından başka bir şeyi arttırmadı.

35-Fâtır 42

35/43اِسْتِكْبَاراً فِي الْاَرْضِ وَمَكْرَ السَّيِّئِۜ وَلَا يَح۪يقُ الْمَكْرُ السَّيِّئُ اِلَّا بِاَهْلِه۪ۜ فَهَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا سُنَّتَ الْاَوَّل۪ينَۚ فَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّتِ اللّٰهِ تَبْد۪يلاًۚ وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّتِ اللّٰهِ تَحْو۪يلاً


Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek (düşmanlık da yaptılar). Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını dönüp-kuşatmaz. Onlar öncekilerin sünnetinden (onlara uygulanandan) başkasını mı gözleyip-beklemektedirler? Sen Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir tebdil (değişme-değiştirme) bulamazsın. Sen Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir tahvil de (azabı başka şeye çevirme, döndürme de) bulamazsın.

35-Fâtır 43


35/44اَوَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَكَانُٓوا اَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةًۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُعْجِزَهُ مِنْ شَيْءٍ فِي السَّمٰوَاتِ وَلَا فِي الْاَرْضِۜ اِنَّهُ كَانَ عَل۪يماً قَد۪يراً


Yeryüzünde gezip-dolaşmıyorlar mı, kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler. Üstelik onlar kendilerinden daha güçlü-kuvvetliydiler. Göklerde de, yerde de Allah'ı (bu sünnetinden) aciz bırakacak hiçbir şey yoktur. O Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir), Kadir'dir (her şeye güç yetirendir).

35-Fâtır 44


35/45وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللّٰهُ النَّاسَ بِمَا كَسَبُوا مَا تَرَكَ عَلٰى ظَهْرِهَا مِنْ دَٓابَّةٍ وَلٰكِنْ يُؤَخِّرُهُمْ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۚ فَاِذَا جَٓاءَ اَجَلُهُمْ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِعِبَادِه۪ بَص۪يراً


Eğer Allah kazandıkları (günahlar) yüzünden insanları (hemen) hesaba çekecek (karşılığını verecek) olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde (kulluktan sorumlu) hiçbir canlıyı bırakmazdı. Ancak onları belirtilmiş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman (onları hesaba çekecek olan) Allah (bütün) kulları için Basir'dir (durumlarını hakkıyle görmektedir).

35-Fâtır 45


36-Yâsin Suresi


36/1يٰسٓۜ


Ya sin.

36-Yâsin 1


36/2وَالْقُرْاٰنِ الْحَك۪يمِۙ


Kur'an-ı Hakim'e (hüküm ve hikmet dolu Kitab'a) andolsun.

36-Yâsin 2


36/3اِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۙ


Sen elbette (Resul olarak) gönderilenlerdensin.

36-Yâsin 3


36/4عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍۜ


Dosdoğru bir yol üzerindesin.

36-Yâsin 4


36/5تَنْز۪يلَ الْعَز۪يزِ الرَّح۪يمِۙ


(Kur'an) Aziz ve Rahim'in (üstün ve esirgeyen Allah'ın) indirmesidir.

36-Yâsin 5


36/6لِتُنْذِرَ قَوْماً مَٓا اُنْذِرَ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ


Babaları uyarılıp-korkutulmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir kavmi uyarıp-korkutman için (gönderildin).

36-Yâsin 6


36/7لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلٰٓى اَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ


Andolsun ki onların çoğu üzerine söz hak olmuştur. Onlar (artık) inanmazlar.

36-Yâsin 7


36/8اِنَّا جَعَلْنَا ف۪ٓي اَعْنَاقِهِمْ اَغْلَالاً فَهِيَ اِلَى الْاَذْقَانِ فَهُمْ مُقْمَحُونَ


Biz onların boyunlarına, çenelere kadar (dayanan) halkalar geçirdik. Bu yüzden başları yukarı kalkıktır.

36-Yâsin 8


36/9وَجَعَلْنَا مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ سَداًّ وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَداًّ فَاَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ


Biz onların önlerinden bir sed, arkalarından da bir sed çektik ve onları örtüverdik artık (geçmiş ve geleceği ibret gözüyle) görmezler.

36-Yâsin 9


36/10وَسَوَٓاءٌ عَلَيْهِمْ ءَاَنْذَرْتَهُمْ اَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ


Kendilerini uyarıp-korkutsan da, uyarmayıp-korkutmasan da onlar için birdir. Onlar iman etmezler.

36-Yâsin 10


36/11اِنَّمَا تُنْذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِيَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِۚ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَاَجْرٍ كَر۪يمٍ


Sen ancak zikre (Kur'an'a) uyan ve gayb ile (görmeden) Rahman'a haşyet (saygı dolu korku) duyan kimseyi uyarıp-korkutursun. İşte onu mağfiret (bağışlanma) ve kerim (üstün-şerefli) bir ecirle-mükafatla müjdele.

36-Yâsin 11


36/12 اِنَّا نَحْنُ نُحْـيِ الْمَوْتٰى وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَاٰثَارَهُمْۜ وَكُلَّ شَيْءٍ اَحْصَيْنَاهُ ف۪ٓي اِمَامٍ مُب۪ينٍ۟


(Şüphesiz ki) Biz, ölüleri Biz diriltiriz. Onların önceden gönderdiklerini ve (geride bıraktıkları) eserlerini de Biz yazarız. Biz her şeyi mübin (apaçık) bir Kitab'ta (Levh-i Mahfuz'da) sayıp-tesbit etmişizdir.

36-Yâsin 12


36/13وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلاً اَصْحَابَ الْقَرْيَةِۢ اِذْ جَٓاءَهَا الْمُرْسَلُونَۚ


Sen onlara şu şehir halkının misalini ver-anlat. Hani oraya elçiler gelmişti.

36-Yâsin 13


36/14اِذْ اَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُٓوا اِنَّٓا اِلَيْكُمْ مُرْسَلُونَ


Hani Biz onlara iki (elçi) göndermiştik fakat onlar ikisini de yalanlamışlardı. Biz de (iki elçiyi) bir üçüncüyle güçlendirdik. (Onlara) dediler ki "Biz size gönderilmiş elçileriz.

36-Yâsin 14


36/15قَالُوا مَٓا اَنْتُمْ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۙ وَمَٓا اَنْزَلَ الرَّحْمٰنُ مِنْ شَيْءٍۙ اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا تَكْذِبُونَ


(Onlar ise) "Siz bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsiniz. Rahman (olan Allah size) herhangi bir şey indirmiş değildir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz" dediler.

36-Yâsin 15


36/16قَالُوا رَبُّنَا يَعْلَمُ اِنَّٓا اِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ


(Elçiler) dediler ki "Rabbimiz, size gönderilmiş elçiler olduğumuzu bilmektedir."

36-Yâsin 16


36/17وَمَا عَلَيْنَٓا اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ


Bizim üzerimizde de (sorumluluk ve görev olarak) apaçık bir tebliğden başkası yoktur.

36-Yâsin 17


36/18قَالُٓوا اِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْۚ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهُوا لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُمْ مِنَّا عَذَابٌ اَل۪يمٌ


Onlar dediler ki "Biz sizlerden dolayı gerçekten uğursuzluğa uğradık. Eğer (bu söylediklerinize) bir son vermeyecek olursanız, andolsun ki sizi taşa tutacağız ve bizden size mutlaka elim-acıklı bir azab dokunacaktır."

36-Yâsin 18


36/19قَالُوا طَٓائِرُكُمْ مَعَكُمْۜ اَئِنْ ذُكِّرْتُمْۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ


(Elçiler) dediler ki "Uğursuzluğunuz (sizin kendinizde) sizinle beraberdir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Hayır, siz haddi aşan bir kavimsiniz."

36-Yâsin 19


36/20وَجَٓاءَ مِنْ اَقْصَا الْمَد۪ينَةِ رَجُلٌ يَسْعٰى قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَل۪ينَۙ


Şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi ve (onlara şöyle dedi) "Ey kavmim, bu elçilere uyunuz."

36-Yâsin 20


36/21اِتَّبِعُوا مَنْ لَا يَسْـَٔلُكُمْ اَجْراً وَهُمْ مُهْتَدُونَ


Sizden ücret istemeyenlere uyun, onlar hidayete ermiş kimselerdir.

36-Yâsin 21


36/22وَمَا لِيَ لَٓا اَعْبُدُ الَّذ۪ي فَطَرَن۪ي وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ


Bana ne olmuş ki, beni yaratana kulluk etmeyecekmişim? Siz (hepiniz) O'na döndürüleceksiniz.

36-Yâsin 22


36/23ءَاَتَّخِذُ مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةً اِنْ يُرِدْنِ الرَّحْمٰنُ بِضُرٍّ لَا تُغْنِ عَنّ۪ي شَفَاعَتُهُمْ شَيْـٔاً وَلَا يُنْقِذُونِۚ


Ben O'ndan başka ilahlar edinir miyim? Rahman (olan Allah) bana bir zarar dileyecek olsa, onların şefaati bana hiçbir yarar sağlamaz ve onlar beni kurtaramazlar.

36-Yâsin 23


36/24اِنّ۪ٓي اِذاً لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ


Ben o zaman apaçık bir sapıklık içinde olmuş olurum.

36-Yâsin 24


36/25اِنّ۪ٓي اٰمَنْتُ بِرَبِّكُمْ فَاسْمَعُونِۜ


Ben sizin Rabbinize iman ettim. (Artık) beni dinleyip-işitin.

36-Yâsin 25


36/26ق۪يلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَۜ قَالَ يَا لَيْتَ قَوْم۪ي يَعْلَمُونَۙ


(Kavmi tarafından şehit edilince) ona "Cennete gir" denildi. O da "Keşke kavmim (bu akibetimi) bilseydi" dedi.

36-Yâsin 26


36/27بِمَا غَفَرَ ل۪ي رَبّ۪ي وَجَعَلَن۪ي مِنَ الْمُكْرَم۪ينَ


Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını.

36-Yâsin 27





22. Cüz ​(33-Ahzâb 31 İle 36-Yâsin 27 Arası)




insandergisi.com