25. Cüz (41-Fussilet 47 İle 45-Câsiye 32 Arası)
41-Fussilet Suresi
41/47اِلَيْهِ يُرَدُّ عِلْمُ السَّاعَةِۜ وَمَا تَخْرُجُ مِنْ ثَمَرَاتٍ مِنْ اَكْمَامِهَا وَمَا تَحْمِلُ مِنْ اُنْثٰى وَلَا تَضَعُ اِلَّا بِعِلْمِه۪ۜ وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ اَيْنَ شُرَكَٓاء۪يۙ قَالُٓوا اٰذَنَّاكَۙ مَا مِنَّا مِنْ شَه۪يدٍۚ
(Kıyamet) saatinin ilmi O'na döndürülür-havale edilir. O'nun ilmi olmaksızın hiçbir meyve tomurcuğundan çıkmaz, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz. (Allah'ın) onlara "Benim ortaklarım nerede" diye sesleneceği gün "Bizden hiçbir şahid olmadığını Sana arzederiz" derler.
41-Fussilet 47
41/48وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَدْعُونَ مِنْ قَبْلُ وَظَنُّوا مَا لَهُمْ مِنْ مَح۪يصٍ
Önceden taptıkları şeyler onlardan uzaklaşıp-kaybolmuştur. (Onlar da) kendileri için kaçacak bir yer olmadığını anlamışlardır.
41-Fussilet 48
41/49لَا يَسْـَٔمُ الْاِنْسَانُ مِنْ دُعَٓاءِ الْخَيْرِۘ وَاِنْ مَسَّهُ الشَّرُّ فَيَؤُ۫سٌ قَنُوطٌ
İnsan hayır istemekten (ve hayırla karşılaşmaktan) bıkıp-usanmaz. Ancak kendisine bir şer (bir kötülük) dokundu mu artık ye'se (karamsarlığa) düşen bir umudsuzdur.
41-Fussilet 49
41/50وَلَئِنْ اَذَقْنَاهُ رَحْمَةً مِنَّا مِنْ بَعْدِ ضَرَّٓاءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ هٰذَا ل۪يۙ وَمَٓا اَظُنُّ السَّاعَةَ قَٓائِمَةًۙ وَلَئِنْ رُجِعْتُ اِلٰى رَبّ۪ٓي اِنَّ ل۪ي عِنْدَهُ لَلْحُسْنٰىۚ فَلَنُنَبِّئَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِمَا عَمِلُواۘ وَلَنُذ۪يقَنَّهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَل۪يظٍ
Eğer kendisine dokunan bir zarardan sonra tarafımızdan bir rahmet taddırsak, mutlaka "Bu benim (hakkımdır). Ve ben (kıyamet) saatinin (yakında) kopacağını da sanmıyorum. Rabbime döndürülsem bile muhakkak O'nun katında benim için daha güzel olanı vardır" der. Andolsun ki Biz kafirlere yaptıklarını haber vereceğiz ve onlara ağır azabdan mutlaka taddıracağız.
41-Fussilet 50
41/51وَاِذَٓا اَنْعَمْنَا عَلَى الْاِنْسَانِ اَعْرَضَ وَنَاٰ بِجَانِبِه۪ۚ وَاِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ فَذُو دُعَٓاءٍ عَر۪يضٍ
İnsana nimet verdiğimiz zaman (şükürden) yüz çevirir ve (Bizden) yan çizer-uzaklaşır. Ona bir şer (kötülük) dokunduğu zaman ise geniş (kapsamlı ve uzun) bir dua sahibidir.
41-Fussilet 51
41/52قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كَانَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ ثُمَّ كَفَرْتُمْ بِه۪ مَنْ اَضَلُّ مِمَّنْ هُوَ ف۪ي شِقَاقٍ بَع۪يدٍ
De ki "Bana (görüşünüzü) söyler misiniz? O (Kur'an) Allah katından ise sonra da siz onu inkar etmişseniz, (bu durumda haktan) uzak bir ayrılık içinde olandan daha sapık kimdir?"
41-Fussilet 52
41/53سَنُر۪يهِمْ اٰيَاتِنَا فِي الْاٰفَاقِ وَف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ حَتّٰى يَتَبَـيَّنَ لَهُمْ اَنَّهُ الْحَقُّۜ اَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ اَنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ
Biz ayetlerimizi hem afakta (dış ufukta), hem de kendi nefislerinde onlara göstereceğiz ki, şüphesiz onun hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. (Bunu gördüklerine dair) senin Rabbinin her şeye şahid olması yetmez mi?
41-Fussilet 53
41/54 اَلَٓا اِنَّهُمْ ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَٓاءِ رَبِّهِمْۜ اَلَٓا اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُح۪يطٌ
İyi bilin ki onlar Rablerine kavuşmaktan bir şüphe içindedirler. Yine iyi bilin ki O her şeyi (ilmiyle) sarıp-kuşatandır.
41-Fussilet 54
42-Şûrâ Suresi
42/1حٰمٓ
Ha Mim.
42-Şûrâ 1
42/2عٓسٓقٓ۠
Ayn Sin Kaf.
42-Şûrâ 2
42/3كَذٰلِكَ يُوح۪ٓي اِلَيْكَ وَاِلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكَۙ اللّٰهُ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
Aziz (üstün ve güçlü) ve Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) olan Allah, sana ve senden öncekilere böyle vahyeder.
42-Şûrâ 3
42/4لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظ۪يمُ
Göklerde ve yerde olanlar O'nundur. O Aliyy'dir (çok yücedir), Azim'dir (büyüktür ve çok azametlidir).
42-Şûrâ 4
42/5تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْ فَوْقِهِنَّ وَالْمَلٰٓئِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَنْ فِي الْاَرْضِۜ اَلَٓا اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ
Gökler neredeyse onların üstlerinde çatlayıp-parçalanacaklar. (Bunu bilen) melekler Rablerini hamd ile tesbih ederler ve yerde olanlara mağfiret (bağışlanma) dilerler. Bilesiniz ki Allah Gafur (çok bağışlayan), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
42-Şûrâ 5
42/6وَالَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهُ حَف۪يظٌ عَلَيْهِمْۘ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَك۪يلٍ
Allah'ın dışında birtakım veliler edinenler (var ya), Allah onların üzerinde kollayıp-gözetendir. Sen onların üzerinde vekil değilsin.
42-Şûrâ 6
42/7وَكَذٰلِكَ اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ قُرْاٰناً عَرَبِياًّ لِتُنْذِرَ اُمَّ الْقُرٰى وَمَنْ حَوْلَهَا وَتُنْذِرَ يَوْمَ الْجَمْعِ لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ فَر۪يقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَر۪يقٌ فِي السَّع۪يرِ
Şehirlerin anası (olan Mekke'de) ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve hakkında asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları korkutman için sana böyle Arapça bir Kur'an vahyettik. (O gün onların) bir bölümü cennette, bir bölümü de alevli ateşin içindedirler.
42-Şûrâ 7
42/8وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَجَعَلَهُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلٰكِنْ يُدْخِلُ مَنْ يَشَٓاءُ ف۪ي رَحْمَتِه۪ۜ وَالظَّالِمُونَ مَا لَهُمْ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ
Eğer Allah dileseydi onları tek bir ümmet yapardı. Ancak O dilediğini Kendi rahmetine sokar. Zalimlere gelince onlar için ne bir veli (dost) vardır, ne de bir yardımcı.
42-Şûrâ 8
42/9اَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَۚ فَاللّٰهُ هُوَ الْوَلِيُّ وَهُوَ يُحْـيِ الْمَوْتٰىۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ۟
Yoksa O'ndan başka veliler mi edindiler? Oysa Allah, asıl Veli O'dur. Ölüleri diriltecek olan da O'dur. O her şeye kadirdir (güç yetirendir).
42-Şûrâ 9
42/10وَمَا اخْتَلَفْتُمْ ف۪يهِ مِنْ شَيْءٍ فَحُكْمُهُٓ اِلَى اللّٰهِۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبّ۪ي عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُۗ وَاِلَيْهِ اُن۪يبُ
Hakkında ihtilafa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm Allah'ındır. (De ki) "İşte benim Rabbim olan Allah (budur). Ben O'na tevekkül ettim ve yalnızca O'na yönelirim."
42-Şûrâ 10
42/11فَاطِرُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجاً وَمِنَ الْاَنْعَامِ اَزْوَاجاًۚ يَذْرَؤُ۬كُمْ ف۪يهِۜ لَيْسَ كَمِثْلِه۪ شَيْءٌۚ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ
O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Size kendi nefislerinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. Sizi (bu düzen içinde) üretip çoğaltıyor. O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O Semi'dir (herşeyi işitendir), Basir'dir (hakkıyle görendir).
42-Şûrâ 11
42/12لَهُ مَقَال۪يدُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ
Göklerin ve yerin anahtarları (bütün gizlilerin açılımı) O'na aittir. O dilediğine rızkı bol verip-genişletir, (dilediğine de) kısar. Elbette ki O (Alim'dir) herşeyi hakkıyle bilendir.
42-Şûrâ 12
42/13شَرَعَ لَكُمْ مِنَ الدّ۪ينِ مَا وَصّٰى بِه۪ نُوحاً وَالَّـذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِه۪ٓ اِبْرٰه۪يمَ وَمُوسٰى وَع۪يسٰٓى اَنْ اَق۪يمُوا الدّ۪ينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا ف۪يهِۜ كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِك۪ينَ مَا تَدْعُوهُمْ اِلَيْهِۜ اَللّٰهُ يَجْتَب۪ٓي اِلَيْهِ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ٓي اِلَيْهِ مَنْ يُن۪يبُ
O "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh'a tavsiye ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya da tavsiye ettiğimizi sizin için şeriat (hukuk düzeni) yaptı. Fakat senin kendilerini çağırmakta olduğun şey müşrikler üzerine ağır geldi. Allah dilediğini buna (bu dine) seçer ve (içtenlikle) Kendisine yöneleni hidayete (doğru yola) eriştirir.
42-Şûrâ 13
42/14وَمَا تَفَرَّقُٓوا اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْياً بَيْنَهُمْۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫رِثُوا الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِهِمْ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُ مُر۪يبٍ
Onlar kendilerine ilim geldikten sonra yalnızca aralarındaki ihtiras-çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer senin Rabbinden belli bir süreye kadar bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, muhakkak ki aralarında hüküm verilmiş-iş bitirilmişti. Kendilerinden sonra Kitab'a mirasçı olanlar da, ona karşı kuşkulu bir tereddüt içindedirler.
42-Şûrâ 14
42/15فَلِذٰلِكَ فَادْعُۚ وَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَۚ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْۚ وَقُلْ اٰمَنْتُ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنْ كِتَابٍۚ وَاُمِرْتُ لِاَعْدِلَ بَيْنَكُمْۜ اَللّٰهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْۜ لَـنَٓا اَعْمَالُنَا وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۜ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْۜ اَللّٰهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَاۚ وَاِلَيْهِ الْمَص۪يرُۜ
İşte bunun için sen (tevhide) davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların hevalarına (nefsi arzularına) uyma. Ve de ki "Ben Allah'ın indirdiği her Kitab'a inandım. Aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. Bizimle sizin aranızda (bu açık konularda) tartışılacak bir şey yoktur. Allah hepimizi (hak olan gerçeklikte) biraraya toplayacaktır. Dönüş yalnız O'nadır."
42-Şûrâ 15
42/16وَالَّذ۪ينَ يُحَٓاجُّونَ فِي اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ مَا اسْتُج۪يبَ لَهُ حُجَّتُهُمْ دَاحِضَةٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ
Ona icabet olunduktan (Allah'ın Kitab'ı hak kabul edildikten ve "Ben müslümanım" dedikten) sonra Allah hakkında (Kitab'da olmayan) 'deliller öne sürüp tartışanların' hüccetleri-delilleri, Rableri katında geçersizdir. Onların üzerinde bir gazab vardır ve şiddetli azab onlar içindir.
42-Şûrâ 16
42/17اَللّٰهُ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ وَالْم۪يزَانَۜ وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ قَر۪يبٌ
(Geçerli delilleri içeren) Kitab'ı ve mizanı (adaletli ölçüyü) hak olarak indiren Allah'tır. Sen nerden bileceksin ki, belki de (kıyamet) saati pek yakındır.
42-Şûrâ 17
42/18يَسْتَعْجِلُ بِهَا الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِهَاۚ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مُشْفِقُونَ مِنْهَاۙ وَيَعْلَمُونَ اَنَّهَا الْحَقُّۜ اَلَٓا اِنَّ الَّذ۪ينَ يُمَارُونَ فِي السَّاعَةِ لَف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ
Onda (kıyamette) acele davrananlar, (aslında) ona inanmayanlardır. İman edenler ise ona karşı bir korku içindedirler ve gerçekten onun hak olduğunu bilirler. Bilesiniz ki (kıyamet) saati konusunda tartışmakta olanlar, (haktan çok) uzak bir sapıklık içindedirler.
42-Şûrâ 18
42/19اَللّٰهُ لَط۪يفٌ بِعِبَادِه۪ يَرْزُقُ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَهُوَ الْقَوِيُّ الْعَز۪يزُ۟
Allah kullarına karşı lutuf sahibi olandır, dilediğini (dilediği kadar) rızıklandırır. O Kavi'dir (her kuvvetin gerçek Sahibidir), Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır).
42-Şûrâ 19
42/20مَنْ كَانَ يُر۪يدُ حَرْثَ الْاٰخِرَةِ نَزِدْ لَهُ ف۪ي حَرْثِه۪ۚ وَمَنْ كَانَ يُر۪يدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤْتِه۪ مِنْهَا وَمَا لَهُ فِي الْاٰخِرَةِ مِنْ نَص۪يبٍ
Kim (yaptıklarına karşılık) ahiret kazancını isterse, Biz onun kazancını (dünyada ve ahirette) arttırırız. Kim de (yaptıklarına karşılık) dünya kazancını isterse, ona da (sadece) ondan veririz ancak onun ahirette bir nasibi yoktur.
42-Şûrâ 20
42/21اَمْ لَهُمْ شُرَكٰٓؤُ۬ا شَرَعُوا لَهُمْ مِنَ الدّ۪ينِ مَا لَمْ يَأْذَنْ بِهِ اللّٰهُۜ وَلَوْلَا كَلِمَةُ الْفَصْلِ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّ الظَّالِم۪ينَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ
Yoksa onların Allah'ın izin vermediği bir şeyi dinde kendilerine şeriat (meşru yol-hüküm) kılacak ortakları mı var? Eğer o fasıl (ayırma-erteleme) kelimesi olmasaydı elbette aralarında hüküm verilirdi. Gerçekten zalimler için elim (acıklı) bir azab vardır.
42-Şûrâ 21
42/22تَرَى الظَّالِم۪ينَ مُشْفِق۪ينَ مِمَّا كَسَبُوا وَهُوَ وَاقِـعٌ بِهِمْۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ف۪ي رَوْضَاتِ الْجَنَّاتِۚ لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَب۪يرُ
(O gün) zalimleri kazandıkları şeyler başlarına gelirken korkuyla titrediklerini görürsün. İman edip salih amellerde bulunanlar ise cennet bahçelerindedirler. Rableri katında diledikleri her şey onlarındır. İşte büyük fazl (nimet ve üstünlük) budur.
42-Şûrâ 22
42/23ذٰلِكَ الَّذ۪ي يُبَشِّرُ اللّٰهُ عِبَادَهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۜ قُلْ لَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْراً اِلَّا الْمَوَدَّةَ فِي الْقُرْبٰىۜ وَمَنْ يَقْتَرِفْ حَسَنَةً نَزِدْ لَهُ ف۪يهَا حُسْناًۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ شَكُورٌ
Allah'ın iman edip salih amellerde bulunan kullarına müjdelediği (güzel ve ebedi akibet) işte budur. De ki "Ben buna (bu güzel davetime) karşılık sizden yakınlık sevgisinin dışında hiçbir ücret istemiyorum." Kim bir iyilik yaparsa, Biz ondaki iyiliği-güzelliği arttırırız. Şüphesiz Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Şekur'dur (şükrü kabul eden, karşılığını verendir).
42-Şûrâ 23
42/24اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباًۚ فَاِنْ يَشَأِ اللّٰهُ يَخْتِمْ عَلٰى قَلْبِكَۜ وَيَمْحُ اللّٰهُ الْبَاطِلَ وَيُحِقُّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِه۪ۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
Yoksa onlar (senin için) "Allah'a karşı yalan düzüp-uydurdu" mu diyorlar? (Bilsinler ki) Allah dilerse senin de kalbini mühürler. Allah batılı yok edip-ortadan kaldırır ve Kendi kelimeleriyle hakkı gerçekleştirir. O, sinelerin özünde olanı hakkıyle bilendir.
42-Şûrâ 24
42/25وَهُوَ الَّذ۪ي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِه۪ وَيَعْفُوا عَنِ السَّيِّـَٔاتِ وَيَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَۙ
Kullarından tevbeyi kabul eden, kötülükleri affeden ve yaptıklarınızı bilen O'dur.
42-Şûrâ 25
42/26وَيَسْتَج۪يبُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَيَز۪يدُهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَالْكَافِرُونَ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ
İman edip salih amellerde bulunanlara icabet eder ve onlara Kendi fazlından (lutuf ve ihsanından) arttırır. Kafirlere (gelince), onlar için şiddetli bir azab vardır.
42-Şûrâ 26
42/27وَلَوْ بَسَطَ اللّٰهُ الرِّزْقَ لِعِبَادِه۪ لَبَغَوْا فِي الْاَرْضِ وَلٰكِنْ يُنَزِّلُ بِقَدَرٍ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّهُ بِعِبَادِه۪ خَب۪يرٌ بَص۪يرٌ
Eğer Allah kulları için rızkı (bol bol vererek) geniş tutup-yaysaydı, yeryüzünde mutlaka azarlardı. Ancak O (kullarına rahmet edip, rızkı) dilediği ölçüde indirir. Muhakkak ki O Habir'dir (her şeyden haberdar olandır), Basir'dir (herşeyi hakkıyle görendir).
42-Şûrâ 27
42/28وَهُوَ الَّذ۪ي يُنَزِّلُ الْغَيْثَ مِنْ بَعْدِ مَا قَنَطُوا وَيَنْشُرُ رَحْمَتَهُۜ وَهُوَ الْوَلِيُّ الْحَم۪يدُ
O'dur ki (insanlar) umudlarını kestikten sonra yağmuru indirir ve rahmetini gösterip-yayar. O Veli'dir (yüce ve gerçek bir dosttur), Hamid'dir (en çok övülen ve övülmeye en layık olandır).
42-Şûrâ 28
42/29وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَثَّ ف۪يهِمَا مِنْ دَٓابَّةٍۜ وَهُوَ عَلٰى جَمْعِهِمْ اِذَا يَشَٓاءُ قَد۪يرٌ۟
Göklerin ve yerin yaratılması ile onlarda her canlıdan türetip-yayması O'nun ayetlerindendir. Ve O dilediği zaman onların hepsini toplamaya kadirdir (güç yetirendir).
42-Şûrâ 29
42/30وَمَٓا اَصَابَكُمْ مِنْ مُص۪يبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْد۪يكُمْ وَيَعْفُوا عَنْ كَث۪يرٍۜ
Size isabet eden her musibet, kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir. (Halbuki Allah, yaptıklarınızın) çoğunu da affetmektedir.
42-Şûrâ 30
42/31وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِۚ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ
Siz arzda-yerde (O'nu) aciz bırakacak değilsiniz. Ve Allah'ın dışında sizin bir veliniz (dostunuz) ve yardımcınız yoktur.
42-Şûrâ 31
42/32وَمِنْ اٰيَاتِهِ الْجَوَارِ فِي الْبَحْرِ كَالْاَعْلَامِۜ
Denizde yüksek dağlar gibi (akıp-giden) gemiler O'nun ayetlerindendir.
42-Şûrâ 32
42/33اِنْ يَشَأْ يُسْكِنِ الرّ۪يحَ فَيَظْلَلْنَ رَوَاكِدَ عَلٰى ظَهْرِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍۙ
Eğer dileyecek olsa rüzgarı durdurur, onlar da onun üzerinde kalakalırlar. İşte bunda çok sabreden, çok şükreden kimseler için gerçekten ayetler vardır.
42-Şûrâ 33
42/34اَوْ يُوبِقْهُنَّ بِمَا كَسَبُوا وَيَعْفُ عَنْ كَث۪يرٍۘ
Ya da kazanmakta oldukları şeyler yüzünden onları (denize batırıp) helak eder. (Fakat yine de) bir çoğunu affeder.
42-Şûrâ 34
42/35وَيَعْلَمَ الَّذ۪ينَ يُجَادِلُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَاۜ مَا لَهُمْ مِنْ مَح۪يصٍ
Ayetlerimiz hakkında mücadele edenler bilsinler ki, kendileri için (Bizden) kaçacak bir yer yoktur.
42-Şûrâ 35
42/36فَمَٓا اُو۫ت۪يتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ خَيْرٌ وَاَبْقٰى لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ
Size verilen herhangi bir şey dünya hayatının metaıdır (geçici yararıdır). Allah katında olan ise daha hayırlı ve süreklidir. (Bu mükafat da) iman edip Rablerine tevekkül edenler içindir.
42-Şûrâ 36
42/37وَالَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَـبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ وَاِذَا مَا غَضِبُوا هُمْ يَغْفِرُونَۚ
(Onlar) büyük günahlardan ve çirkince utanmazlıklardan kaçınırlar ve gazablandıkları zaman (öfkelerini yenerek) affedip-bağışlarlar.
42-Şûrâ 37
42/38وَالَّذ۪ينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمْ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَۖ وَاَمْرُهُمْ شُورٰى بَيْنَهُمْۖ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۚ
Rablerine (O'nun davetine) icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri kendi aralarında şura (toplanıp istişare) iledir ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
42-Şûrâ 38
42/39وَالَّذ۪ينَ اِذَٓا اَصَابَهُمُ الْبَغْيُ هُمْ يَنْتَصِرُونَ
Ve onlar haklarına tecavüz edildiği zaman birbirleriyle yardımlaşırlar.
42-Şûrâ 39
42/40وَجَزٰٓؤُ۬ا سَيِّئَةٍ سَيِّئَةٌ مِثْلُهَاۚ فَمَنْ عَفَا وَاَصْلَحَ فَاَجْرُهُ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِم۪ينَ
Kötülüğün (zarar görmenin) cezası-karşılığı, onun misli (benzeri) olan kötülüktür (zarar vermedir). Ama kim affeder ve (durumu iyilikle düzeltip) ıslah ederse artık onun ecri-mükafatı Allah'a aittir. Muhakkak ki O, zalimleri sevmez.
42-Şûrâ 40
42/41وَلَمَنِ انْتَصَرَ بَعْدَ ظُلْمِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَا عَلَيْهِمْ مِنْ سَب۪يلٍۜ
Kim de zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa artık onların aleyhine bir yol yoktur.
42-Şûrâ 41
42/42اِنَّمَا السَّب۪يلُ عَلَى الَّذ۪ينَ يَظْلِمُونَ النَّاسَ وَيَبْغُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ
Yol ancak insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenler aleyhinedir. İşte onlar için elim (acı) bir azap vardır.
42-Şûrâ 42
42/43وَلَمَنْ صَبَرَ وَغَفَرَ اِنَّ ذٰلِكَ لَمِنْ عَزْمِ الْاُمُورِ۟
Kim de sabreder ve bağışlarsa işte bu elbette ki azmedilmeye (zor da olsa yapılmaya) değer işlerdendir.
42-Şûrâ 43
42/44وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ وَلِيٍّ مِنْ بَعْدِه۪ۜ وَتَرَى الظَّالِم۪ينَ لَمَّا رَاَوُا الْعَذَابَ يَقُولُونَ هَلْ اِلٰى مَرَدٍّ مِنْ سَب۪يلٍۚ
Allah kimi saptırırsa (sapıklıkta bırakırsa) artık bundan sonra onun hiçbir velisi yoktur. Azabı gördükleri zaman o zalimleri bir görsen, "Geri dönmeye bir yol var mı?" derler.
42-Şûrâ 44
42/45وَتَرٰيهُمْ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا خَاشِع۪ينَ مِنَ الذُّلِّ يَنْظُرُونَ مِنْ طَرْفٍ خَفِيٍّۜ وَقَالَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّ الْخَاسِر۪ينَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَاَهْل۪يهِمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اَلَٓا اِنَّ الظَّالِم۪ينَ ف۪ي عَذَابٍ مُق۪يمٍ
Ateşe sunulurlarken onları zilletten başları öne eğilmiş, etrafa göz ucuyla gizlice-sezdirmeden bakarlarken görürsün. İman edenler de "Asıl hüsrana (ebedi ziyana) uğrayanlar, kıyamet günü hem kendi nefislerini hem de ailelerini-yakınlarını da hüsrana uğratanlardır" dediler. İyi bilin ki o zalimler, sürekli bir azab içindedirler.
42-Şûrâ 45
42/46وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنْ اَوْلِيَٓاءَ يَنْصُرُونَهُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ سَب۪يلٍۜ
Onların Allah'dan başka kendilerine yardım edecek velileri (dostları) yoktur. Allah kimi saptırırsa (sapıklıkta bırakırsa) artık onun hiçbir (kurtuluş) yolu yoktur.
42-Şûrâ 46
42/47اِسْتَج۪يبُوا لِرَبِّكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللّٰهِۜ مَا لَكُمْ مِنْ مَلْجَاٍ يَوْمَئِذٍ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَك۪يرٍ
Allah'tan geri çevrilmesi (mümkün) olmayan bir gün gelmezden önce Rabbinize icabet edin. O gün (geldiğinde) sizin için ne sığınılacak bir yer vardır, ne de (o günü) inkar edebilirsiniz.
42-Şûrâ 47
42/48فَاِنْ اَعْرَضُوا فَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَف۪يظاًۜ اِنْ عَلَيْكَ اِلَّا الْبَلَاغُۜ وَاِنَّٓا اِذَٓا اَذَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنَّا رَحْمَةً فَرِحَ بِهَاۜ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ فَاِنَّ الْاِنْسَانَ كَفُورٌ
Şayet onlar yüz çevirecek olurlarsa, Biz seni onların üzerine bekçi-koruyucu olarak göndermedik. Sana düşen yalnızca tebliğdir-duyurmadır. Gerçek şu ki Biz insana tarafımızdan bir rahmet taddırdığımız zaman ona sevinir. Fakat kendi elleriyle yaptıkları yüzünden ona bir kötülük isabet ederse, o zaman (görürsün ki) insan çok nankördür.
42-Şûrâ 48
42/49لِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۜ يَهَبُ لِمَنْ يَشَٓاءُ اِنَاثاً وَيَهَبُ لِمَنْ يَشَٓاءُ الذُّكُورَۙ
Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine dişiler (kız evladlar) armağan eder, dilediğine de erkekler armağan eder.
42-Şûrâ 49
42/50اَوْ يُزَوِّجُهُمْ ذُكْرَاناً وَاِنَاثاًۚ وَيَجْعَلُ مَنْ يَشَٓاءُ عَق۪يماًۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ قَد۪يرٌ
Veya onları erkekler ve dişiler olarak çift (ikiz) verir. Dilediğini de kısır bırakır. Muhakkak ki O Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir), Kadir'dir (her şeye güç yetirendir).
42-Şûrâ 50
42/51وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ اَنْ يُكَلِّمَهُ اللّٰهُ اِلَّا وَحْياً اَوْ مِنْ وَرَٓائِ۬ حِجَابٍ اَوْ يُرْسِلَ رَسُولاً فَيُوحِيَ بِـاِذْنِه۪ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّهُ عَلِيٌّ حَك۪يمٌ
Bir beşer için Allah'ın kendisiyle (dolaysız) konuşması olacak (şey) değildir ancak vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğini vahyetmesi başka. Gerçekten O Aliyy'dir (çok yücedir), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
42-Şûrâ 51
42/52وَكَذٰلِكَ اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ رُوحاً مِنْ اَمْرِنَاۜ مَا كُنْتَ تَدْر۪ي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْا۪يمَانُ وَلٰكِنْ جَعَلْنَاهُ نُوراً نَهْد۪ي بِه۪ مَنْ نَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِنَاۜ وَاِنَّكَ لَتَهْد۪ٓي اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍۙ
Böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen Kitab nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık, onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete (doğru yola) erdiririz. Şüphesiz ki sen dosdoğru bir yola yöneltip-iletiyorsun.
42-Şûrâ 52
42/53صِرَاطِ اللّٰهِ الَّذ۪ي لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ اَلَٓا اِلَى اللّٰهِ تَص۪يرُ الْاُمُورُ
Göklerde ve yerde bulunan her şeyin sahibi olan Allah'ın yoluna. Bilesiniz ki bütün işler Allah'a dönüp-varır.
42-Şûrâ 53
43-Zuhruf Suresi
43/1حٰمٓۜ
Ha, Mim.
43-Zuhruf 1
43/2وَالْكِتَابِ الْمُب۪ينِۙ
Mübin (apaçık) olan Kitab'a andolsun.
43-Zuhruf 2
43/3اِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْءٰناً عَرَبِياًّ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَۚ
Biz akledip-anlayasınız diye onu arapça bir Kur'an kıldık.
43-Zuhruf 3
43/4وَاِنَّهُ ف۪ٓي اُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَك۪يمٌۜ
Gerçekten o (Kur'an), Bizim katımızda bulunan Ana Kitab'tadır (Levh-i Mahfuz'dadır). Çok yücedir, hüküm ve hikmet doludur.
43-Zuhruf 4
43/5اَفَنَضْرِبُ عَنْكُمُ الذِّكْرَ صَفْحاً اَنْ كُنْتُمْ قَوْماً مُسْرِف۪ينَ
Siz (ayetleri inkar edip) haddi aşan bir kavim oldunuz-olacaksınız diye şimdi o zikri (Kur'an ile uyarmayı) sizden uzaklaştırıp-vaz mı geçelim?
43-Zuhruf 5
43/6وَكَمْ اَرْسَلْنَا مِنْ نَبِيٍّ فِي الْاَوَّل۪ينَ
Biz (sizden) öncekilere nice peygamberler göndermiştik.
43-Zuhruf 6
43/7وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ نَبِيٍّ اِلَّا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Onlara bir peygamber gelmeyiversin, mutlaka onunla alay ederlerdi.
43-Zuhruf 7
43/8فَاَهْلَكْـنَٓا اَشَدَّ مِنْهُمْ بَطْشاً وَمَضٰى مَثَلُ الْاَوَّل۪ينَ
Bu yüzden Biz de kuvvet bakımından bunlardan çok daha şiddetli olanları helak ettik. Öncekilerin misali (Kur'an'da) geçmiştir.
43-Zuhruf 8
43/9وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الْعَز۪يزُ الْعَل۪يمُۙ
Andolsun ki onlara "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette "Onları Aziz (üstün ve güçlü olan), Alim (herşeyi hakkıyle bilen Allah) yarattı" derler.
43-Zuhruf 9
43/10اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْداً وَجَعَلَ لَكُمْ ف۪يهَا سُبُلاً لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۚ
O ki yeri sizin için bir beşik kıldı ve doğru gidesiniz diye onda size (birtakım) yollar var etti.
43-Zuhruf 10
43/11وَالَّذ۪ي نَزَّلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً بِقَدَرٍۚ فَاَنْشَرْنَا بِه۪ بَلْدَةً مَيْتاًۚ كَذٰلِكَ تُخْرَجُونَ
Gökten belli bir miktar su indiren O'dur. Onunla ölü bir beldeyi dirilttik, siz de böyle (diriltilip) çıkarılacaksınız.
43-Zuhruf 11
43/12وَالَّذ۪ي خَلَقَ الْاَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنَ الْفُلْكِ وَالْاَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَۙ
O, bütün çiftleri yarattı. Sizin için gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyleri var etti.
43-Zuhruf 12
43/13لِتَسْتَوُ۫ا عَلٰى ظُهُورِه۪ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ اِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحَانَ الَّذ۪ي سَخَّرَ لَنَا هٰذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِن۪ينَۙ
Onların sırtlarına binip üzerlerine yerleştiğiniz zaman Rabbinizin nimetini zikredip-anarak şöyle diyesiniz "Bunları bize müsahhar (emre ve hizmete uygun) kılan (Allah sübhandır) münezzehtir-yücedir. Yoksa biz buna güç yetiremezdik."
43-Zuhruf 13
43/14وَاِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا لَمُنْقَلِبُونَ
Biz elbette Rabbimize döneceğiz.
43-Zuhruf 14
43/15وَجَعَلُوا لَهُ مِنْ عِبَادِه۪ جُزْءاًۜ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَكَفُورٌ مُب۪ينٌۜ
(Ama onlar Allah'ın) kullarından bir kısmını O'nun bir parçası saydılar. İnsan gerçekten apaçık bir nankördür.
43-Zuhruf 15
43/16اَمِ اتَّخَذَ مِمَّا يَخْلُقُ بَنَاتٍ وَاَصْفٰيكُمْ بِالْبَن۪ينَ۟
Yoksa (Allah) yarattıklarından kızları (Kendine) edindi de, erkekleri size mi ayırıp-bıraktı?
43-Zuhruf 16
43/17وَاِذَا بُشِّرَ اَحَدُهُمْ بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمٰنِ مَثَلاً ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَداًّ وَهُوَ كَظ۪يمٌ
Oysa onlardan biri Rahman'a isnad ettiği kız evladla müjdelendiği zaman (nedense kahrından) yüzü simsiyah kesilmiş olarak öfkesinden yutkundukça yutkunuyor.
43-Zuhruf 17
43/18اَوَمَنْ يُنَشَّؤُ۬ا فِي الْحِلْيَةِ وَهُوَ فِي الْخِصَامِ غَيْرُ مُب۪ينٍ
Onlar zinet-süs içinde büyütülüp de mücadelede açık olmayanı mı (Allah'a yakıştırıyorlar)?
43-Zuhruf 18
43/19وَجَعَلُوا الْمَلٰٓئِكَةَ الَّذ۪ينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمٰنِ اِنَاثاًۜ اَشَهِدُوا خَلْقَهُمْۜ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْـَٔلُونَ
Onlar Rahman'ın kulları olan melekleri de dişi (olarak) tanımladılar. Kendileri onların yaratılışlarına şahid miydiler? Onların bu şahidlikleri yazılacak ve (bundan dolayı) sorguya çekileceklerdir.
43-Zuhruf 19
43/20وَقَالُوا لَوْ شَٓاءَ الرَّحْمٰنُ مَا عَبَدْنَاهُمْۜ مَا لَهُمْ بِذٰلِكَ مِنْ عِلْمٍۗ اِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَۜ
Dediler ki "Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz onlara ibadet etmezdik." Onların bu hususta (hakka dayalı) hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece (zan ve tahminle) yalan söylemektedirler'.
43-Zuhruf 20
43/21اَمْ اٰتَيْنَاهُمْ كِتَاباً مِنْ قَبْلِه۪ فَهُمْ بِه۪ مُسْتَمْسِكُونَ
Yoksa Biz onlara bundan (Kur'an'dan) önce bir Kitab verdik de, onlar ona mı sarılıp-tutunuyorlar?
43-Zuhruf 21
43/22بَلْ قَالُٓوا اِنَّا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا عَلٰٓى اُمَّةٍ وَاِنَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ مُهْتَدُونَ
Hayır, onlar sadece "Gerçek şu ki biz atalarımızı bir ümmet-din üzerinde bulduk ve biz de onların bu izleri (yolları) üstünde gidiyoruz" dediler.
43-Zuhruf 22
43/23وَكَذٰلِكَ مَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ ف۪ي قَرْيَةٍ مِنْ نَذ۪يرٍ اِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَٓاۙ اِنَّا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا عَلٰٓى اُمَّةٍ وَاِنَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ مُقْتَدُونَ
İşte (onlar) böyledir. Senden önce de hangi memlekete bir peygamber göndermişsek mutlaka onun refah içinde şımarıp-azanları "Gerçek şu ki biz atalarımızı bir ümmet-din üzerinde bulduk ve biz onların izlerine (yollarına) uyanlarız" demişlerdir.
43-Zuhruf 23
43/24قَالَ اَوَلَوْ جِئْتُكُمْ بِاَهْدٰى مِمَّا وَجَدْتُمْ عَلَيْهِ اٰبَٓاءَكُمْۜ قَالُٓوا اِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ
(Peygamberleri onlara) "Ben size atalarınızı üstünde bulduğunuz şeyden daha doğrusunu getirmiş olsamda mı (uymazsınız)?" deyince onlar "Doğrusu biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkar ediyoruz" demişlerdir.
43-Zuhruf 24
43/25فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّب۪ينَ۟
Biz de onlardan intikam aldık. İşte bir bak, (ayetlerimizi) yalanlayanların sonu-akibeti nasıl oldu?
43-Zuhruf 25
43/26وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ٓ اِنَّن۪ي بَرَٓاءٌ مِمَّا تَعْبُدُونَۙ
Hani İbrahim babasına ve kavmine demişti ki "Gerçekten ben sizin tapmakta olduklarınızdan uzağım."
43-Zuhruf 26
43/27اِلَّا الَّذ۪ي فَطَرَن۪ي فَاِنَّهُ سَيَهْد۪ينِ
(Ancak) beni yaratan hariç. O beni hidayete (doğru yola) yöneltip-iletecektir.
43-Zuhruf 27
43/28وَجَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً ف۪ي عَقِبِه۪ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
(Allah) bunu (bu tevhidi yaklaşımı) ondan sonra gelecek olanlar arasında baki-kalıcı bir kelime kıldı ki, onlar da böylece doğru yola dönsünler.
43-Zuhruf 28
43/29بَلْ مَتَّعْتُ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَاٰبَٓاءَهُمْ حَتّٰى جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُب۪ينٌ
Hayır (onlara zulmedilmedi). Ben onları ve atalarını, kendilerine hak ve açıklayıcı bir resul gelinceye kadar metalandırıp-geçindirdim.
43-Zuhruf 29
43/30وَلَمَّا جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هٰذَا سِحْرٌ وَاِنَّا بِه۪ كَافِرُونَ
Ancak kendilerine hak gelince "Bu bir sihirdir, doğrusu biz onu inkar ediyoruz" dediler.
43-Zuhruf 30
43/31وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هٰذَا الْقُرْاٰنُ عَلٰى رَجُلٍ مِنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظ۪يمٍ
Ve dediler ki "Bu Kur'an, iki şehirden birinin büyük bir adamına indirilmeli değil miydi?"
43-Zuhruf 31
43/32اَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَتَ رَبِّكَۜ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُمْ مَع۪يشَتَهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَتَّخِذَ بَعْضُهُمْ بَعْضاً سُخْرِياًّۜ وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ
Senin Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? (Kendilerini senden zengin görenler bilsinler ki) dünya hayatında onların maişetlerini-geçimliklerini aralarında Biz paylaştırdık ve birbirlerine iş gördürmeleri için (malca) bir bölümünü bir bölümü üzerinde derecelerle üstün kıldık. (Ancak) senin Rabbinin (sana olan bu) rahmeti, onların toplayıp-yığmakta olduklarından daha hayırlıdır.
43-Zuhruf 32
43/33وَلَوْلَٓا اَنْ يَكُونَ النَّاسُ اُمَّةً وَاحِدَةً لَجَعَلْنَا لِمَنْ يَكْفُرُ بِالرَّحْمٰنِ لِبُيُوتِهِمْ سُقُفاً مِنْ فِضَّةٍ وَمَعَارِجَ عَلَيْهَا يَظْهَرُونَۙ
Eğer insanlar (heveslenecekleri refahla azıp, küfürde) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahman'ı inkar edenlerin (hepsinin) evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde yükselecekleri yollar-merdivenler yapardık.
43-Zuhruf 33
43/34وَلِبُيُوتِهِمْ اَبْوَاباً وَسُرُراً عَلَيْهَا يَتَّكِؤُ۫نَۙ
Evlerine (görkemli) kapılar ve üzerinde yaslanıp-dayanacakları (bambaşka) koltuklar.
43-Zuhruf 34
43/35وَزُخْرُفاًۜ وَاِنْ كُلُّ ذٰلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَالْاٰخِرَةُ عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُتَّق۪ينَ۟
Ve (daha nice) çekici süsler-mücevherler (verirdik). Bütün bunlar sadece dünya hayatının metaıdır (geçici yararıdır). Ahiret ise Rabbinin katında muttakiler (korkup-sakınanlar) içindir.
43-Zuhruf 35
43/36وَمَنْ يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَاناً فَهُوَ لَهُ قَر۪ينٌ
Kim Rahman'ın zikrini (yüz çevirip) görmezlikten gelirse, Biz ona şeytanı musallat ederiz. Artık bu (şeytan) onun yakın bir dostu olur.
43-Zuhruf 36
43/37وَاِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ وَيَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ مُهْتَدُونَ
Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları (doğru) yoldan alıkoyarlar. Onlar ise kendilerinin hidayette (doğru yolda) olduklarını sanırlar.
43-Zuhruf 37
43/38حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْن۪ي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَر۪ينُ
Sonunda Bize geldiği zaman (şeytanına) der ki "Keşke benimle senin aranda iki doğu (arası) uzaklığı olsaydı. (Meğer sen) ne kötü bir yakın-dost (muşsun)."
43-Zuhruf 38
43/39وَلَنْ يَنْفَعَكُمُ الْيَوْمَ اِذْ ظَلَمْتُمْ اَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ
(Onlara, bu pişmanlığınız) "Bugün size hiçbir yarar sağlamaz. Çünkü siz zulmettiniz. Şüphesiz siz azabda da ortaksınız" (denilir).
43-Zuhruf 39
43/40اَفَاَنْتَ تُسْمِــعُ الصُّمَّ اَوْ تَهْدِي الْعُمْيَ وَمَنْ كَانَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
(Ey Resulüm) yoksa sağır olanlara sen mi işittireceksin veya (hakka karşı) kör olanı ve açıkça bir sapıklık içinde bulunanı (sen mi) hidayete (doğru yola) erdireceksin.
43-Zuhruf 40
43/41فَاِمَّا نَذْهَبَنَّ بِكَ فَاِنَّا مِنْهُمْ مُنْتَقِمُونَۙ
Eğer Biz seni alıp-götürsek bile mutlaka onlardan intikam alırız.
43-Zuhruf 41
43/42اَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذ۪ي وَعَدْنَاهُمْ فَاِنَّا عَلَيْهِمْ مُقْتَدِرُونَ
Ya da onlara vaadettiğimiz şeyi sana gösteririz. Biz elbette ki onların üstünde güç yetirenleriz.
43-Zuhruf 42
43/43فَاسْتَمْسِكْ بِالَّـذ۪ٓي اُو۫حِيَ اِلَيْكَۚ اِنَّكَ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
(Ey Muhammed,) sana vahyedilene sımsıkı-tutun. Şüphesiz ki sen dosdoğru bir yol üzerindesin.
43-Zuhruf 43
43/44وَاِنَّهُ لَذِكْرٌ لَكَ وَلِقَوْمِكَۚ وَسَوْفَ تُسْـَٔلُونَ
Muhakkak ki bu (Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacak-sorumlu tutulacaksınız.
43-Zuhruf 44
43/45وَسْـَٔلْ مَنْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رُسُلِنَاۗ اَجَعَلْنَا مِنْ دُونِ الرَّحْمٰنِ اٰلِهَةً يُعْبَدُونَ۟
Senden önce gönderdiğimiz resullerimizden (duyup-bilenlere) sor. Biz, Rahman'ın dışında tapılacak ilahlar kılmış mıyız?
43-Zuhruf 45
43/46وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَقَالَ اِنّ۪ي رَسُولُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Andolsun ki Biz Musa'yı Firavun'a ve onun 'önde gelen çevresine' ayetlerimizle gönderdik. (Onlara) "Gerçekten ben, alemlerin Rabbinin resulüyüm-elçisiyim" dedi.
43-Zuhruf 46
43/47 فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِاٰيَاتِنَٓا اِذَا هُمْ مِنْهَا يَضْحَكُونَ
Fakat (Musa) onlara ayetlerimizle geldiği zaman (gördü ki) onlar bunlara (ayetlerimize) gülüp-alay ediyorlar.
43-Zuhruf 47
43/48وَمَا نُر۪يهِمْ مِنْ اٰيَةٍ اِلَّا هِيَ اَكْبَرُ مِنْ اُخْتِهَاۘ وَاَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
(Oysa) Biz onlara biri diğerinden büyük olmayan hiçbir ayet (mucize) göstermedik. (Anlayıp-inkardan hakka) dönerler diye Biz onları (kıtlık, tufan, çekirge gibi türlü) azabla yakalayıverdik.
43-Zuhruf 48
43/49وَقَالُوا يَٓا اَيُّهَ السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِنْدَكَ اِنَّـنَا لَمُهْتَدُونَ
Ve onlar (ilk azabımızı görünce) dediler ki "Ey sihirbaz. Sende olan ahdi (sana verdiği söz) adına bizim için Rabbine dua et (bu azabı kaldırsın ki), biz gerçekten hidayete (doğru yola) gelenler olacağız."
43-Zuhruf 49
43/50فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ اِذَا هُمْ يَنْكُثُونَ
Fakat onlardan azabı kaldırıp-giderince (görüldü ki) onlar hemen (sözlerinden dönüp) andlarını bozuyorlar.
43-Zuhruf 50
43/51وَنَادٰى فِرْعَوْنُ ف۪ي قَوْمِه۪ قَالَ يَا قَوْمِ اَلَيْسَ ل۪ي مُلْكُ مِصْرَ وَهٰذِهِ الْاَنْهَارُ تَجْر۪ي مِنْ تَحْت۪يۚ اَفَلَا تُبْصِرُونَۜ
Firavun kendi kavmi içinde seslenerek dedi ki "Ey kavmim. Mısır'ın mülkü ve altımdan akmakta olan bu ırmaklar benim değil mi? Hala mı görmüyorsunuz?"
43-Zuhruf 51
43/52اَمْ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْ هٰذَا الَّذ۪ي هُوَ مَه۪ينٌ وَلَا يَكَادُ يُب۪ينُ
Yoksa ben, neredeyse (söz ve meramını) anlatamayacak durumda bulunan şu acizden (zavallı adamdan) daha hayırlı değil miyim?
43-Zuhruf 52
43/53فَلَوْلَٓا اُلْقِيَ عَلَيْهِ اَسْوِرَةٌ مِنْ ذَهَبٍ اَوْ جَٓاءَ مَعَهُ الْمَلٰٓئِكَةُ مُقْتَرِن۪ينَ
(Eğer o doğru söylüyorsa) üzerine altından bilezikler atılıp-verilmeli, ya da kendisiyle beraber yardımcı melekler gelmeli değil miydi?
43-Zuhruf 53
43/54فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَاَطَاعُوهُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِق۪ينَ
(Firavun) böylece kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona itaat ettiler. Gerçekten onlar fasık (yoldan çıkmış) bir kavimdi.
43-Zuhruf 54
43/55فَلَمَّٓا اٰسَفُونَا انْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَاَغْرَقْنَاهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
Sonunda Bizi (Bizimle olan kullarımızı) eseflendirip-üzünce onlardan intikam aldık, hepsini suda-boğduk.
43-Zuhruf 55
43/56فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفاً وَمَثَلاً لِلْاٰخِر۪ينَ۟
Böylece onları sonradan (aynı küfür yolunda) gelecekler için bir selef (bir geçmiş) ve ibret misali kıldık.
43-Zuhruf 56
43/57وَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلاً اِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ
Meryem oğlu (İsa) bir misal olarak anlatılınca senin kavmin hemen ondan (bir delil bulduklarını sanarak) bağrışmaya başladılar.
43-Zuhruf 57
43/58وَقَالُٓوا ءَاٰلِهَتُنَا خَيْرٌ اَمْ هُوَۜ مَا ضَرَبُوهُ لَكَ اِلَّا جَدَلاًۜ بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ
Dediler ki "Bizim ilahlarımız mı hayırlı yoksa o mu?" Bunu (bu misali) sırf seninle tartışmak için ortaya attılar. Hayır, onlar düşman-kavgacı bir kavimdir.
43-Zuhruf 58
43/59اِنْ هُوَ اِلَّا عَبْدٌ اَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَاهُ مَثَلاً لِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪ـلَۜ
O sadece kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.
43-Zuhruf 59
43/60وَلَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَا مِنْكُمْ مَلٰٓئِكَةً فِي الْاَرْضِ يَخْلُفُونَ
Eğer Biz dilemiş olsaydık elbette sizden melekler kılardık da, yeryüzünde (sizin yerinize geçer) halef olurlardı.
43-Zuhruf 60
43/61وَاِنَّهُ لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ
Hiç şüphesiz o, (kıyamet) saati için bir ilimdir. Öyleyse onda sakın kuşkuya kapılmayın ve bana uyun. Dosdoğru olan yol budur.
43-Zuhruf 61
43/62وَلَا يَصُدَّنَّكُمُ الشَّيْطَانُۚ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ
Şeytan sakın sizi (bundan) alıkoymasın. Gerçekten o, sizin için apaçık bir düşmandır.
43-Zuhruf 62
43/63وَلَمَّا جَٓاءَ ع۪يسٰى بِالْبَيِّنَاتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُمْ بِالْحِكْمَةِ وَلِاُبَيِّنَ لَكُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي تَخْتَلِفُونَ ف۪يهِۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِ
İsa açık belgelerle-delillerle geldiği zaman dedi ki "Ben size hikmetle ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için geldim. Artık Allah'dan korkup-sakının ve bana itaat edin."
43-Zuhruf 63
43/64اِنَّ اللّٰهَ هُوَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ
Şüphesiz ki Allah, O benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na kulluk edin. Dosdoğru olan yol budur.
43-Zuhruf 64
43/65فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْۚ فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ اَل۪يمٍ
Fakat içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştüler. Artık elim-acıklı bir günün azabından dolayı vay o zulmetmiş olanlara.
43-Zuhruf 65
43/66هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا السَّاعَةَ اَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Onlar hiç farkında değillerken kendilerine ansızın geliverecek olan (kıyamet) saatinden başkasını mı bekliyorlar?
43-Zuhruf 66
43/67اَلْاَخِلَّٓاءُ يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ اِلَّا الْمُتَّق۪ينَۜ۟
O gün muttakiler (korkup-sakınanlar) dışında dostlar birbirlerine (bir kısmı, bir kısmına) düşman olurlar.
43-Zuhruf 67
43/68يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَٓا اَنْتُمْ تَحْزَنُونَۚ
(Allah sakınanlara buyurur ki) "Ey kullarım, bugün size korku yoktur ve siz hüzne kapılacak da değilsiniz."
43-Zuhruf 68
43/69اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِم۪ينَۚ
Onlar, Benim ayetlerime iman edenler ve müslüman olanlardır.
43-Zuhruf 69
43/70اُدْخُلُوا الْجَنَّةَ اَنْتُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ
Siz ve eşleriniz cennete girin, 'sevinç içinde ağırlanacaksınız.'
43-Zuhruf 70
43/71يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِصِحَافٍ مِنْ ذَهَبٍ وَاَكْوَابٍۚ وَف۪يهَا مَا تَشْتَه۪يهِ الْاَنْفُسُ وَتَلَذُّ الْاَعْيُنُۚ وَاَنْتُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَۚ
Onların etrafında altın tepsiler ve kadehlerle dolaşılır. Orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin (görmekten hoşlandığı) lezzet aldığı her şey vardır. Ve siz orada ebedi kalacak olanlarsınız."
43-Zuhruf 71
43/72وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّت۪ٓي اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
İşte yaptıklarınız sebebiyle varis olduğunuz cennet budur.
43-Zuhruf 72
43/73لَكُمْ ف۪يهَا فَاكِهَةٌ كَث۪يرَةٌ مِنْهَا تَأْكُلُونَ
Orada sizin için birçok meyveler vardır, onlardan yersiniz.
43-Zuhruf 73
43/74اِنَّ الْمُجْرِم۪ينَ ف۪ي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَۚ
Muhakkak ki mücrimler (suçlu-günahkarlar), cehennem azabı içinde ebedi kalacak olanlardır.
43-Zuhruf 74
43/75لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ ف۪يهِ مُبْلِسُونَۚ
Onlardan (azab) hafifletilmez ve onlar da onun (azabın) içinde umudlarını tamamen kaybetmiş kimselerdir.
43-Zuhruf 75
43/76وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلٰكِنْ كَانُوا هُمُ الظَّالِم۪ينَ
Biz onlara zulmetmedik fakat onların kendileri zalimlerdir.
43-Zuhruf 76
43/77وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَۜ قَالَ اِنَّكُمْ مَاكِثُونَ
(Cehennem bekçisine) "Ey malik, Rabbin bizim işimizi bitirsin" diye haykırdılar. O da "Gerçekten siz (bu durumda) kalacak olanlarsınız" dedi.
43-Zuhruf 77
43/78لَقَدْ جِئْنَاكُمْ بِالْحَقِّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ
Andolsun ki Biz size hakkı getirdik fakat sizin bir çoğunuz hakkı kerih-çirkin görenlerdiniz".
43-Zuhruf 78
43/79اَمْ اَبْرَمُٓوا اَمْراً فَاِنَّا مُبْرِمُونَۚ
Yoksa onlar (kendilerince) karar verip-işi sağlam mı tuttular? Fakat Biz de (işimizi ve kararımızı) sağlam tutanlarız.
43-Zuhruf 79
43/80اَمْ يَحْسَبُونَ اَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوٰيهُمْۜ بَلٰى وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ
Yoksa onlar Bizim kendilerinin sırlarını ve fısıltılarını-gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki elçilerimiz de (her şeyi) yazıyorlar.
43-Zuhruf 80
43/81قُلْ اِنْ كَانَ لِلرَّحْمٰنِ وَلَدٌۗ فَاَنَا۬ اَوَّلُ الْعَابِد۪ينَ
De ki "Eğer Rahman'ın (gerçekten bir) çocuğu olsaydı, (bu bir beşer değil İlah olacağı için) ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum.
43-Zuhruf 81
43/82سُبْحَانَ رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ
Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın da Rabbi (olan Allah sübhandır) onların vasıflandırmalarından münezzehtir-yücedir.
43-Zuhruf 82
43/83فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَ
Artık sen onları bırak, kendilerine vaadedilen günlerine kavuşuncaya kadar oynayıp-oyalansınlar.
43-Zuhruf 83
43/84وَهُوَ الَّذ۪ي فِي السَّمَٓاءِ اِلٰهٌ وَفِي الْاَرْضِ اِلٰهٌۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْعَل۪يمُ
Göklerde ilah ve yerde ilah olan O'dur. O Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir), Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir).
43-Zuhruf 84
43/85وَتَبَارَكَ الَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۚ وَعِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِۚ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü Kendisine ait olan (Allah) çok yücedir-mukaddestir. (Kıyamet) saatinin ilmi O'nun katındadır ve siz O'na döndürüleceksiniz.
43-Zuhruf 85
43/86وَلَا يَمْلِكُ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
O'nun dışında tapmakta oldukları şefaatte bulunmaya malik değildirler. Ancak hak ile şehadet edenler bunun dışındadır ve onlar (kimlere şefaat edebileceklerini) bilirler.
43-Zuhruf 86
43/87وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُ فَاَنّٰى يُؤْفَكُونَۙ
Andolsun ki onlara "Kendilerini kim yarattı?" diye soracak olursan kesinlikle "Allah" derler. (O halde haktan) nasıl da çevrilip-döndürülüyorlar?
43-Zuhruf 87
43/88وَق۪يلِه۪ يَا رَبِّ اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ قَوْمٌ لَا يُؤْمِنُونَۢ
Onun (Resulümün) "Ya Rab" demesi (hakkı için), onlar imana gelmez bir kavimdirler.
43-Zuhruf 88
43/89فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌۜ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
Şimdi sen (üzülmeksizin) onlardan vazgeç (onlara aldırma) ve "Selam" de. Artık yakında bileceklerdir.
43-Zuhruf 89
44-Duhân Suresi
44/1حٰمٓۜ
Ha mim.
44-Duhân 1
44/2وَالْكِتَابِ الْمُب۪ينِۙ
Mübin (apaçık) olan Kitab'a andolsun.
44-Duhân 2
44/3اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ ف۪ي لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ اِنَّا كُنَّا مُنْذِر۪ينَ
Biz onu mübarek bir gecede indirdik, Biz uyarıp-korkutanlarız.
44-Duhân 3
44/4ف۪يهَا يُفْرَقُ كُـلُّ اَمْرٍ حَـك۪يمٍۜ
Ki onda (o gecede) her hikmetli iş ayrılır.
44-Duhân 4
44/5اَمْراً مِنْ عِنْدِنَاۜ اِنَّا كُنَّا مُرْسِل۪ينَۚ
Katımızdan bir emir (ile). Muhakkak ki Biz gönderenleriz.
44-Duhân 5
44/6رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُۙ
Rabbinden bir rahmet olarak. Şüphesiz O Semi'dir (herşeyi işitendir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).
44-Duhân 6
44/7رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۢ اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ
Eğer yakinen (kesin bir şekilde) inanıyorsanız, (Allah) göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların Rabbidir.
44-Duhân 7
44/8لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۜ رَبُّكُمْ وَرَبُّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ
O'ndan başka ilah yoktur. Diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbinizdir ve geçmiş atalarınızın da Rabbidir.
44-Duhân 8
44/9بَلْ هُمْ ف۪ي شَكٍّ يَلْعَبُونَ
Hayır, onlar şüphe içindedirler, (bu şüphe içinde) oynayıp-oyalanıyorlar.
44-Duhân 9
44/10فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَٓاءُ بِدُخَانٍ مُب۪ينٍۙ
Sen göğün apaçık bir duman getireceği günü gözle-bekle.
44-Duhân 10
44/11يَغْشَى النَّاسَۜ هٰذَا عَذَابٌ اَل۪يمٌ
(Bu duman) insanları sarıp-kuşatıverir. Bu, (insanlar için) acıklı bir azabdır.
44-Duhân 11
44/12رَبَّـنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ اِنَّا مُؤْمِنُونَ
(İnsanlar derler ki) "Rabbimiz, bu azabı bizden kaldır. Biz (artık) iman edicileriz."
44-Duhân 12
44/13اَنّٰى لَهُمُ الذِّكْرٰى وَقَدْ جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ مُب۪ينٌۙ
Onlar için düşünüp-öğüt almak nerede? Onlara (ayetlerimizi) açıklayan bir resul-elçi gelmişti.
44-Duhân 13
44/14ثُمَّ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَقَالُوا مُعَلَّمٌ مَجْنُونٌۢ
Sonra ondan yüz çevirdiler ve dediler ki "(Bu kendisine bazı şeyler) öğretilmiş bir delidir."
44-Duhân 14
44/15اِنَّا كَاشِفُوا الْعَذَابِ قَل۪يلاً اِنَّكُمْ عَٓائِدُونَۢ
Biz (dumanın kalkmasını isteyen) sizden bu azabı biraz kaldırıp-gidereceğiz. Fakat siz (yine küfre) dönecek olanlarsınız.
44-Duhân 15
44/16يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرٰىۚ اِنَّا مُنْتَقِمُونَ
Büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, mutlaka intikam alacağız.
44-Duhân 16
44/17وَلَقَدْ فَتَنَّا قَبْلَهُمْ قَوْمَ فِرْعَوْنَ وَجَٓاءَهُمْ رَسُولٌ كَر۪يمٌۙ
Andolsun ki Biz onlardan önce Firavun'un kavmini de deneyip-imtihan etmiştik. Onlara kerim (şerefli ve çok değerli) bir resul gelmişti.
44-Duhân 17
44/18اَنْ اَدُّٓوا اِلَيَّ عِبَادَ اللّٰهِۜ اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
(Onlara demişti ki) "Allah'ın kullarını bana verin-bırakın. Gerçekten ben size gönderilmiş emin (güvenilir) bir resulüm-elçiyim."
44-Duhân 18
44/19وَاَنْ لَا تَعْلُوا عَلَى اللّٰهِۚ اِنّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۚ
Allah'a karşı büyüklenmeyin. Hiç şüphesiz ben size apaçık bir sultan (kesin-güçlü bir delil) getirmekteyim.
44-Duhân 19
44/20وَاِنّ۪ي عُذْتُ بِرَبّ۪ي وَرَبِّكُمْ اَنْ تَرْجُمُونِۘ
Ben sizin beni taşa tutmanızdan benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olana sığındım.
44-Duhân 20
44/21وَاِنْ لَمْ تُؤْمِنُوا ل۪ي فَاعْتَزِلُونِ
Eğer siz bana iman etmiyorsanız, benden ayrılıp-uzaklaşın.
44-Duhân 21
44/22فَدَعَا رَبَّهُٓ اَنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ قَوْمٌ مُجْرِمُونَ
Sonunda Rabbine "Bunlar mücrim (suçlu-günahkar) bir kavimdir" diye dua etti.
44-Duhân 22
44/23فَاَسْرِ بِعِبَاد۪ي لَيْلاً اِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَۙ
(Allah) "O halde kullarımı gece (yola çıkarıp) yürüyüşe geçir, muhakkak ki siz takip edileceksiniz" (buyurdu).
44-Duhân 23
44/24وَاتْرُكِ الْبَحْرَ رَهْواًۜ اِنَّهُمْ جُنْدٌ مُغْرَقُونَ
Denizi olduğu gibi açık bırak. Onlar (orada) boğulacak bir ordudur.
44-Duhân 24
44/25كَمْ تَرَكُوا مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ
Onlar (geride) nice bahçeler ve pınarlar terketmişlerdir.
44-Duhân 25
44/26وَزُرُوعٍ وَمَقَامٍ كَر۪يمٍۙ
(Yetişmiş) ekinler ve güzel konaklar-makamlar.
44-Duhân 26
44/27وَنَعْمَةٍ كَانُوا ف۪يهَا فَاكِه۪ينَۙ
Ve orada 'zevk ve sefa içinde' yaşadıkları nimetler.
44-Duhân 27
44/28كَذٰلِكَ۠ وَاَوْرَثْنَاهَا قَوْماً اٰخَر۪ينَ
İşte böylece Biz bunları başka bir kavme miras bıraktık.
44-Duhân 28
44/29فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنْظَر۪ينَ۟
Onlar için ne gök, ne yer (üzülüp) ağlamadı ve onlara (başka) mühlet de verilmedi.
44-Duhân 29
44/30وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ مِنَ الْعَذَابِ الْمُه۪ينِۙ
Andolsun ki Biz İsrailoğullarını o alçaltıcı azabdan kurtardık.
44-Duhân 30
44/31مِنْ فِرْعَوْنَۜ اِنَّهُ كَانَ عَالِياً مِنَ الْمُسْرِف۪ينَ
Firavun'dan (kurtardık). O büyüklenip-haddi aşan (bir zorba) idi.
44-Duhân 31
44/32وَلَقَدِ اخْتَرْنَاهُمْ عَلٰى عِلْمٍ عَلَى الْعَالَم۪ينَۚ
Andolsun ki Biz onları (İbrahim'in duasıyla) bir ilim üzere (ne olup-ne olmadıklarını bilerek) alemlere karşı üstün kıldık.
44-Duhân 32
44/33وَاٰتَيْنَاهُمْ مِنَ الْاٰيَاتِ مَا ف۪يهِ بَلٰٓؤٌا مُب۪ينٌ
Ve onlara içinde açık birer imtihan bulunan ayetler verdik.
44-Duhân 33
44/34اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَيَقُولُونَۙ
Onlar (ayetlerimizle karşılaşınca) derler ki
44-Duhân 34
44/35اِنْ هِيَ اِلَّا مَوْتَتُنَا الْاُو۫لٰى وَمَا نَحْنُ بِمُنْشَر۪ينَ
O (ölüm), ilk ölümümüzden başkası değildir. Biz (bir ayetle veya bir kelimeyle) diriltilip-kaldırılacak değiliz.
44-Duhân 35
44/36فَأْتُوا بِاٰبَٓائِنَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Eğer (bu söylediklerinizde) doğru sözlüyseniz, atalarımızı getirin (de görelim).
44-Duhân 36
44/37اَهُمْ خَيْرٌ اَمْ قَوْمُ تُبَّعٍۙ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ اَهْلَكْنَاهُمْۘ اِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِم۪ينَ
Bunlar mı hayırlı yoksa Tübba kavmi ve onlardan öncekiler mi? Biz onları yıkıma uğrattık. Onlar mücrimlerdi (suçlu-günahkarlardı).
44-Duhân 37
44/38وَمَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِب۪ينَ
Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları bir 'oyun ve oyalanma konusu' olsun diye yaratmadık.
44-Duhân 38
44/39مَا خَلَقْنَاهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Biz her ikisini de ancak hak ile yarattık. Fakat onların çoğu bilmezler.
44-Duhân 39
44/40اِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ م۪يقَاتُهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
Şüphesiz ki (haklıyı haksızdan) ayırma günü, onların hepsinin (buluşup-toplanacağı) vakittir.
44-Duhân 40
44/41يَوْمَ لَا يُغْن۪ي مَوْلًى عَنْ مَوْلًى شَيْـٔاً وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَۙ
O gün dostun dosta hiçbir şeyle faydası dokunmaz. Ve onlara yardım da edilmez.
44-Duhân 41
44/42اِلَّا مَنْ رَحِمَ اللّٰهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Ancak Allah'ın rahmet ettiği (kimseler) müstesna. Muhakkak ki O Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
44-Duhân 42
44/43اِنَّ شَجَرَتَ الزَّقُّومِۙ
Gerçekten zakkum ağacı
44-Duhân 43
44/44طَعَامُ الْاَث۪يمِۚۛ
Günahkarların yemeğidir.
44-Duhân 44
44/45كَالْمُهْلِۚۛ يَغْل۪ي فِي الْبُطُونِۙ
(Potada) erimiş maden gibi karınlarda kaynar.
44-Duhân 45
44/46كَغَلْيِ الْحَم۪يمِ
Kaynar-kızgın suyun (sıvının) kaynaması gibi.
44-Duhân 46
44/47خُذُوهُ فَاعْتِلُوهُ اِلٰى سَوَٓاءِ الْجَح۪يمِۚ
(Allah buyurur ki) "Onu tutun da cehennemin ortasına sürükleyin."
44-Duhân 47
44/48ثُمَّ صُبُّوا فَوْقَ رَأْسِه۪ مِنْ عَذَابِ الْحَم۪يمِۜ
Sonra başının üstüne kaynar suyun azabından dökün.
44-Duhân 48
44/49ذُقْۙ ۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْكَر۪يمُ
(Azabı) tad. Sen (hani kendince) oldukça üstün, oldukça şerefliydin?
44-Duhân 49
44/50اِنَّ هٰذَا مَا كُنْتُمْ بِه۪ تَمْتَرُونَ
İşte bu sizin (inanmayıp) kuşkuya kapılmakta olduğunuz şeydir.
44-Duhân 50
44/51اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي مَقَامٍ اَم۪ينٍۙ
Muttakiler (korkup-sakınanlar ise), muhakkak ki onlar emin-güvenli bir makamdadırlar.
44-Duhân 51
44/52ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۚ
Cennetlerde ve pınarlarda.
44-Duhân 52
44/53يَلْبَسُونَ مِنْ سُنْدُسٍ وَاِسْتَبْرَقٍ مُتَقَابِل۪ينَۚ
Onlar ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyerek karşılıklı olarak (otururlar).
44-Duhân 53
44/54كَذٰلِكَ۠ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ ع۪ينٍۜ
İşte böyle. Ve onları iri gözlü hurilerle evlendiririz.
44-Duhân 54
44/55يَدْعُونَ ف۪يهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ اٰمِن۪ينَۙ
Orada güven içinde her türlü meyveyi (çekinmeden) isterler.
44-Duhân 55
44/56لَا يَذُوقُونَ ف۪يهَا الْمَوْتَ اِلَّا الْمَوْتَةَ الْاُو۫لٰىۚ وَوَقٰيهُمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِۙ
Orada ilk ölümün dışında başka ölüm tatmazlar. Ve (Allah) onları cehennem azabından korumuştur.
44-Duhân 56
44/57فَضْلاً مِنْ رَبِّكَۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ
Rabbinden bir fazl (lutuf) olarak. İşte en büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.
44-Duhân 57
44/58فَاِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
Onlar öğüt alıp-düşünürler diye Biz onu (Kur'an'ı) senin dilinle (indirip) kolaylaştırdık.
44-Duhân 58
44/59فَارْتَقِبْ اِنَّهُمْ مُرْتَقِبُونَ
Artık sen gözleyip-bekle, gerçekten onlar da gözleyip-beklemektedirler.
44-Duhân 59
45-Câsiye Suresi
45/1حٰمٓۜ
Ha Mim.
45-Câsiye 1
45/2تَنْز۪يلُ الْـكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَك۪يمِ
Kitab'ın indirilmesi, Aziz (üstün ve güçlü) ve Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) olan Allah'tandır.
45-Câsiye 2
45/3اِنَّ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ لَاٰيَاتٍ لِلْمُؤْمِن۪ينَۜ
Muhakkak ki göklerde ve yerde mü'minler için (birçok) ayetler vardır.
45-Câsiye 3
45/4وَف۪ي خَلْقِكُمْ وَمَا يَبُثُّ مِنْ دَٓابَّةٍ اٰيَاتٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَۙ
Sizin yaratılışınızda ve (Allah'ın) türetip-yaydığı canlılarda da yakin (kesin bilgi-iman) sahibi bir kavim için ayetler vardır.
45-Câsiye 4
45/5وَاخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنَ السَّمَٓاءِ مِنْ رِزْقٍ فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَتَصْر۪يفِ الرِّيَاحِ اٰيَاتٌ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Gece ile gündüzün ardarda gelip-değişmesinde, Allah'ın gökten bir rızık indirip de yeryüzünü ölümünden sonra onunla diriltmesinde ve rüzgarları (belli bir düzen içinde) çevirip-yöneltmesinde aklını kullanabilen bir kavim-topluluk için ayetler vardır.
45-Câsiye 5
45/6تِلْكَ اٰيَاتُ اللّٰهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّۚ فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَ اللّٰهِ وَاٰيَاتِه۪ يُؤْمِنُونَ
İşte bunlar Allah'ın ayetleridir. Sana bunları hak (apaçık gerçek) olarak okuyoruz. Artık onlar Allah'tan ve O'nun ayetlerinden sonra hangi söze inanacaklar?
45-Câsiye 6
45/7وَيْلٌ لِكُلِّ اَفَّاكٍ اَث۪يمٍۙ
(Gerçeği tersyüz eden) yalancı ve günahkar herkesin vay haline.
45-Câsiye 7
45/8يَسْمَعُ اٰيَاتِ اللّٰهِ تُتْلٰى عَلَيْهِ ثُمَّ يُصِرُّ مُسْتَكْبِراً كَاَنْ لَمْ يَسْمَعْهَاۚ فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ
(O yalancı günahkarlar) kendisine Allah'ın ayetleri okunurken işitir de sonra müstekbirce (büyüklük taslayarak) sanki onları hiç işitmemiş gibi (küfründe) direnir-ısrar eder. Artık sen onu elim-acıklı bir azabla müjdele.
45-Câsiye 8
45/9وَاِذَا عَلِمَ مِنْ اٰيَاتِنَا شَيْـٔاًۨ اتَّخَذَهَا هُزُواًۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌۜ
Ayetlerimizden (az) bir şey bilip-öğrendiği zaman onu (inanıp-anlamadan) alay konusu edinir. İşte onlar için aşağılatıcı bir azab vardır.
45-Câsiye 9
45/10مِنْ وَرَٓائِهِمْ جَهَنَّمُۚ وَلَا يُغْن۪ي عَنْهُمْ مَا كَسَبُوا شَيْـٔاً وَلَا مَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْلِيَٓاءَۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۜ
Arkalarında da cehennem (vardır). Kazandıkları şeyler de, Allah'ı bırakıp edindikleri dostlar da onlara hiçbir fayda vermez. Onlar için büyük bir azab vardır.
45-Câsiye 10
45/11هٰذَا هُدًىۚ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ اَل۪يمٌ۟
İşte bu (Kur'an, inananlar için) hidayettir. Rablerinin ayetlerini inkar edenler ise onlara en kötüsünden elim-acıklı bir azab vardır.
45-Câsiye 11
45/12اَللّٰهُ الَّذ۪ي سَخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ ف۪يهِ بِاَمْرِه۪ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَۚ
Allah Kendi emriyle içinde gemiler yüzüp-gitsin de (siz) O'nun fazlından (lutfundan) ararsınız ve şükredersiniz diye denizi sizin için müsahhar (emre hazır-yararınıza uygun) kılmıştır.
45-Câsiye 12
45/13وَسَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاً مِنْهُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Kendinden (bir rahmet olarak) göklerde ve yerde olanların hepsini sizin için müsahhar (emre hazır-yararınıza uygun) kıldı. Elbette ki bunda, düşünebilen bir kavim-topluluk için ayetler vardır.
45-Câsiye 13
45/14قُلْ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يَغْفِرُوا لِلَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ اَيَّامَ اللّٰهِ لِيَجْزِيَ قَوْماً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
İman edenlere de ki "Allah'ın (vadettiği) günlerinin geleceğini ummayanları bağışlasınlar. Allah her kavmi kazandıklarıyla cezalandıracaktır."
45-Câsiye 14
45/15مَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ اَسَٓاءَ فَعَلَيْهَاۘ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ
Kim salih bir amelde bulunursa kendi nefsi lehinedir, kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Sonra siz Rabbinize döndürüleceksiniz.
45-Câsiye 15
45/16وَلَقَدْ اٰتَيْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪ـلَ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى الْعَالَم۪ينَۚ
Andolsun ki Biz İsrailoğullarına Kitab, hüküm ve peygamberlik verdik. Onları temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları alemlere üstün kıldık.
45-Câsiye 16
45/17وَاٰتَيْنَاهُمْ بَيِّنَاتٍ مِنَ الْاَمْرِۚ فَمَا اخْتَلَفُٓوا اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُۙ بَغْياً بَيْنَهُمْۜ اِنَّ رَبَّكَ يَقْض۪ي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ
Onlara bu emirden (kulluğa ait işlerinden) apaçık deliller verdik. Fakat onlar kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki 'hakka tecavüz ve azgınlıktan' dolayı ihtilafa düştüler. Şüphesiz senin Rabbin, ihtilafa düştükleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.
45-Câsiye 17
45/18ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلٰى شَر۪يعَةٍ مِنَ الْاَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِـعْ اَهْوَٓاءَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ
Sonra seni de bu emirden (kulluğa ait işlerden) bir şeriat üzerinde kıldık. Öyleyse sen ona uy ve bilmeyenlerin hevalarına (nefsi arzularına) uyma.
45-Câsiye 18
45/19اِنَّهُمْ لَنْ يُغْنُوا عَنْكَ مِنَ اللّٰهِ شَيْـٔاًۜ وَاِنَّ الظَّالِم۪ينَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۚ وَاللّٰهُ وَلِيُّ الْمُتَّق۪ينَ
Muhakkak ki onlar Allah'tan (gelecek) hiçbir şeye karşı sana asla fayda veremezler. Hiç şüphesiz zalimler birbirlerinin velisidirler. Allah ise muttakilerin (korkup-sakınanların) velisidir-dostudur.
45-Câsiye 19
45/20هٰذَا بَصَٓائِرُ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ
Bu (Kur'an), insanlar için basiretlerdir (görülecek ayetlerdir). Yakin (kesin bilgi-iman) sahibi bir kavim-topluluk için hidayet ve rahmettir.
45-Câsiye 20
45/21اَمْ حَسِبَ الَّذ۪ينَ اجْتَرَحُوا السَّيِّـَٔاتِ اَنْ نَجْعَلَهُمْ كَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ سَوَٓاءً مَحْيَاهُمْ وَمَمَاتُهُمْۜ سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ۟
Yoksa kötülük işleyenler hayatlarında ve ölümlerinde kendilerini inanıp salih ameller işleyen kimselerle bir tutacağımızı mı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar!
45-Câsiye 21
45/22وَخَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّ وَلِتُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
Allah gökleri ve yeri hak (adil ve gerçek) olarak yarattı ki, her nefis kazanmakta olduklarıyla (adil ve gerçek) karşılık görsün. Onlara zulmedilmez.
45-Câsiye 22
45/23اَفَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُ وَاَضَلَّهُ اللّٰهُ عَلٰى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلٰى سَمْعِه۪ وَقَلْبِه۪ وَجَعَلَ عَلٰى بَصَرِه۪ غِشَاوَةًۜ فَمَنْ يَهْد۪يهِ مِنْ بَعْدِ اللّٰهِۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Şimdi sen kendi hevasını (nefsi arzularını) ilah edinen ve Allah'ın bir ilim üzerine kendisini saptırdığı, kulağı ve kalbi üzerine mühür vurduğu, gözü üzerine bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah'tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp-düşünmüyor musunuz?
45-Câsiye 23
45/24وَقَالُوا مَا هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَٓا اِلَّا الدَّهْرُۚ وَمَا لَهُمْ بِذٰلِكَ مِنْ عِلْمٍۚ اِنْ هُمْ اِلَّا يَظُنُّونَ
Dediler ki "(Yaşadığımız ve tekrar yaşayacağımız hayat) bu dünya hayatımızdan başkası değildir, ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak dehr (kesintisiz akıp-gitmekte olan zaman) helak eder." Oysa onların bununla ilgili bilgileri yoktur, onlar yalnızca zannediyorlar.
45-Câsiye 24
45/25وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ مَا كَانَ حُجَّتَهُمْ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا ائْتُوا بِاٰبَٓائِنَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Onlara (bazı) ayetlerimiz (belgelerle) açıklanarak okunduğu zaman "Eğer doğru sözlüler iseniz atalarımızı getirin" demekten başka (kendilerine göre makul-tutarlı) delilleri yoktur.
45-Câsiye 25
45/26قُلِ اللّٰهُ يُحْي۪يكُمْ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يَجْمَعُكُمْ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَا رَيْبَ ف۪يهِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟
De ki "(Biz değil) Allah sizi diriltir sonra sizi öldürür sonra da kendisinde hiçbir kuşku olmayan kıyamet günü sizi bir araya toplar. Ancak insanların çoğu bilmezler."
45-Câsiye 26
45/27وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَخْسَرُ الْمُبْطِلُونَ
Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. (Kıyamet) saatinin kopacağı gün, (işte) o gün batılda olanlar hüsrana uğrayacaklardır.
45-Câsiye 27
45/28وَتَرٰى كُلَّ اُمَّةٍ جَاثِيَةً۠ كُلُّ اُمَّةٍ تُدْعٰٓى اِلٰى كِتَابِهَاۜ اَلْيَوْمَ تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
O gün sen her ümmeti (cehennemin etrafında) diz çökmüş olarak görürsün. Her ümmet kendi kitabına çağrılır. (Onlara denilir ki) "Bugün yaptıklarınızla karşılık göreceksiniz".
45-Câsiye 28
45/29هٰذَا كِتَابُنَا يَنْطِقُ عَلَيْكُمْ بِالْحَقِّۜ اِنَّا كُنَّا نَسْتَنْسِخُ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Bu size karşı hakkı-gerçeği söyleyen kitabımızdır. Muhakkak ki Biz sizin yaptıklarınızı yazıyorduk.
45-Câsiye 29
45/30فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُدْخِلُهُمْ رَبُّهُمْ ف۪ي رَحْمَتِه۪ۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْمُب۪ينُ
İman edip salih amellerde bulunanlara gelince, Rableri onları Kendi rahmetinin içine alır. İşte apaçık 'mutluluk ve kurtuluş' budur.
45-Câsiye 30
45/31وَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا۠ اَفَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْـبَرْتُمْ وَكُنْتُمْ قَوْماً مُجْرِم۪ينَ
İnkar edenlere ise (denilir ki) "Size ayetlerim okunduğunda kibirlenip-büyüklük taslayanlar ve mücrim (suçlu-günahkar) bir kavim olanlar sizlerdiniz (değil mi?)"
45-Câsiye 31
45/32وَاِذَا ق۪يلَ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَالسَّاعَةُ لَا رَيْبَ ف۪يهَا قُلْتُمْ مَا نَدْر۪ي مَا السَّاعَةُۙ اِنْ نَظُنُّ اِلَّا ظَناًّ وَمَا نَحْنُ بِمُسْتَيْقِن۪ينَ
"Muhakkak ki Allah'ın vaadi haktır, (kıyamet) saatinde hiçbir kuşku yoktur" denildiği zaman sizler "(Kıyamet) saati de nedir? Biz (bunu somut olarak) bilmiyoruz. Ancak onun sadece bir zan (bir tahmin) olduğunu zannediyoruz. (Biz bu konuda) kesin bir bilgi elde etmiş değiliz" demiştiniz.
45-Câsiye 32

25. Cüz (41-Fussilet 47 İle 45-Câsiye 32 Arası)