Hata! Lütfen tarayıcınızın ayarlarını kontrol edip daha sonra tekrar deneyin.


27. Cüz ​(51-Zâriyât 31 İle 57-Hadid 29 Arası)


51-Zâriyât Suresi


51/31قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ اَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ


(İbrahim) dedi ki "O halde sizin asıl (işiniz-söylemek) isteğiniz nedir ey elçiler?"

51-Zâriyât 31


51/32قَالُٓوا اِنَّٓا اُرْسِلْـنَٓا اِلٰى قَوْمٍ مُجْرِم۪ينَۙ


Dediler ki "Gerçekten biz, mücrim (suçlu-günahkar) bir kavme gönderildik."

51-Zâriyât 32


51/33لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ ط۪ينٍۙ


Üzerlerine çamurdan (pişmiş) taşlar yağdırmak için.

51-Zâriyât 33


51/34مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِف۪ينَ


(Ki bu taşların her biri) haddi aşanlar için Rabbinin katında (ayrı ayrı) işaretlenmiştir.

51-Zâriyât 34


51/35فَاَخْرَجْنَا مَنْ كَانَ ف۪يهَا مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۚ


Sonra orada mü'minlerden kim varsa çıkardık.

51-Zâriyât 35


51/36فَمَا وَجَدْنَا ف۪يهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَۚ


Fakat orada (ev halkı) müslümanlardan olan bir evden başkasını bulmadık.

51-Zâriyât 36


51/37وَتَرَكْنَا ف۪يهَٓا اٰيَةً لِلَّذ۪ينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْاَل۪يمَۜ


Ve orada elim-acıklı azabdan korkanlar için bir ayet bıraktık.

51-Zâriyât 37


51/38وَف۪ي مُوسٰٓى اِذْ اَرْسَلْنَاهُ اِلٰى فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍ


Musa'da da (ayetler vardır). Hani Biz onu sultan-ı mübin ile (apaçık hüccet ve kudretle) Firavun'a gönderdik.

51-Zâriyât 38


51/39فَتَوَلّٰى بِرُكْنِه۪ وَقَالَ سَاحِرٌ اَوْ مَجْنُونٌ


Fakat o etrafındakilerle (beraber) yüz çevirdi ve "(Bu) ya bir sihirbaz veya bir delidir" dedi.

51-Zâriyât 39


51/40فَاَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُل۪يمٌۜ


Nihayet Biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık. (Son anda) kendini kınıyordu.

51-Zâriyât 40


51/41وَف۪ي عَادٍ اِذْ اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الرّ۪يحَ الْعَق۪يمَۚ


Ad'da da (ayetler vardır). Hani onların üzerine akim (köklerini kesen) bir rüzgar gönderdik.

51-Zâriyât 41


51/42مَا تَذَرُ مِنْ شَيْءٍ اَتَتْ عَلَيْهِ اِلَّا جَعَلَتْهُ كَالرَّم۪يمِۜ


Üzerinden geçtiği bir şeyi (olduğu gibi) bırakmıyor, onu (bir anda) çürütüp-kül gibi dağıtıyordu.

51-Zâriyât 42


51/43وَف۪ي ثَمُودَ اِذْ ق۪يلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتّٰى ح۪ينٍ


Semud'da da (ayetler vardır). Onlara "Belli bir süreye kadar metalanıp-yararlanın" denmişti.

51-Zâriyât 43


51/44فَعَتَوْا عَنْ اَمْرِ رَبِّهِمْ فَاَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنْظُرُونَ


Fakat Rablerinin emrine baş kaldırdılar. Bunun üzerine onlar bakıp-dururlarken yıldırım çarpıp-yakaladı.

51-Zâriyât 44


51/45فَمَا اسْتَطَاعُوا مِنْ قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنْتَصِر۪ينَۙ


Artık ne ayağa kalkmaya güç yetirebildiler, ne de yardım edilenlerden oldular.

51-Zâriyât 45


51/46وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِق۪ينَ۟


Bundan önce Nuh kavmini de (helaka uğrattık). Gerçekten onlar fasık bir kavimdiler.

51-Zâriyât 46


51/47وَالسَّمَٓاءَ بَنَيْنَاهَا بِاَيْدٍ وَاِنَّا لَمُوسِعُونَ


Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve Biz (onu) genişletici olanlarız.

51-Zâriyât 47


51/48وَالْاَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ


Yeri de döşeyip-yaydık, Biz ne güzel döşeyici olanlarız.

51-Zâriyât 48


51/49وَمِنْ كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ


Ve Biz her şeyden çift çift yarattık. Ola ki öğüt alıp-düşünürsünüz.

51-Zâriyât 49


51/50فَفِرُّٓوا اِلَى اللّٰهِۜ اِنّ۪ي لَكُمْ مِنْهُ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۚ


O halde Allah'a kaçıp-sığının. Gerçekten ben size O'nun tarafından (gönderilmiş) apaçık bir uyarıcıyım.

51-Zâriyât 50


51/51وَلَا تَجْعَلُوا مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۜ اِنّ۪ي لَكُمْ مِنْهُ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ


Allah ile beraber başka ilah edinmeyin. Gerçekten ben size O'nun tarafından (gönderilmiş) apaçık bir uyarıcıyım.

51-Zâriyât 51


51/52كَذٰلِكَ مَٓا اَتَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ اَوْ مَجْنُونٌ


İşte bunun gibi onlardan öncekilere de herhangi bir resul geldiğinde mutlaka "Sihirbaz veya deli" demişlerdir.

51-Zâriyât 52


51/53اَتَوَاصَوْا بِه۪ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ


Onlar bunu birbirlerine vasiyet mi (tavsiye mi) ettiler? Hayır, onlar 'taşkınlık yapan azgın' bir kavimdirler.

51-Zâriyât 53


51/54فَتَوَلَّ عَنْهُمْ فَمَٓا اَنْتَ بِمَلُومٍۘ


Onlardan yüz çevir. Artık sen kınanacak değilsin.

51-Zâriyât 54


51/55وَذَكِّرْ فَاِنَّ الذِّكْرٰى تَنْفَعُ الْمُؤْمِن۪ينَ


Sen öğüt verip-hatırlat. Çünkü öğütle-hatırlatma, mü'minlere yarar sağlar.

51-Zâriyât 55


51/56وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ


Ben cinleri de, insanları da Bana kulluk etmelerinden başka (şeyler yapmaları için) yaratmadım.

51-Zâriyât 56


51/57مَٓا اُر۪يدُ مِنْهُمْ مِنْ رِزْقٍ وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ يُطْعِمُونِ


Ben onlardan bir rızık istemiyorum ve Ben onların beni yedirip-doyurmalarını da istemiyorum.

51-Zâriyât 57


51/58اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُوالْقُوَّةِ الْمَت۪ينُ


Muhakkak ki rızık veren, Metin (sağlam) kuvvet sahibi olan Allah'tır.

51-Zâriyât 58


51/59فَاِنَّ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا ذَنُوباً مِثْلَ ذَنُوبِ اَصْحَابِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ


Artık zulmedenler için (geçmişteki) arkadaşlarının payı gibi (azabdan) bir payları vardır. O halde acele etmesinler.

51-Zâriyât 59


51/60فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ يَوْمِهِمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَ


Kendilerine vaadedilen o (azab) günlerinden dolayı o kafirlerin vay haline.

51-Zâriyât 60


52-Tûr Suresi


52/1وَالطُّورِۙ


Tur'a andolsun.

52-Tûr 1


52/2وَكِتَابٍ مَسْطُورٍۙ


Satır (satır) yazılı Kitab'a.

52-Tûr 2


52/3ف۪ي رَقٍّ مَنْشُورٍۙ


Yayılmış ince deride-sayfada.

52-Tûr 3


52/4وَالْبَيْتِ الْمَعْمُورِۙ


Ma'mur eve (Ka'be'ye).

52-Tûr 4


52/5وَالسَّقْفِ الْمَرْفُوعِۙ


Yükseltilmiş tavana (göğün en uç sınırlarına).

52-Tûr 5


52/6وَالْبَحْرِ الْمَسْجُورِۙ


Mescur (kabarıp tutuşan-hapsedilip dolan) denize.

52-Tûr 6


52/7اِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ لَوَاقِـعٌۙ


Muhakkak ki Rabbinin azabı kesin olarak vuku bulacak-gerçekleşecektir.

52-Tûr 7


52/8مَا لَهُ مِنْ دَافِـعٍۙ


Onu uzaklaştırıp-engel olacak (hiçbir şey) yoktur.

52-Tûr 8


52/9يَوْمَ تَمُورُ السَّمَٓاءُ مَوْراًۙ


O gün gök sarsıldıkça sallanıp-çalkalanır.

52-Tûr 9


52/10وَتَس۪يرُ الْجِبَالُ سَيْراًۜ


Ve dağlar seyir (hareket) halinde yürür.

52-Tûr 10


52/11فَوَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَۙ


İşte o gün yalanlayanların vay haline.

52-Tûr 11


52/12اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي خَوْضٍ يَلْعَبُونَۢ


Ki onlar (daldıkları) batıl içinde oynayıp-oyalananlardır.

52-Tûr 12


52/13يَوْمَ يُدَعُّونَ اِلٰى نَارِ جَهَنَّمَ دَعاًّۜ


Cehennem ateşine sürüklenerek atılacakları gün,

52-Tûr 13


52/14هٰذِهِ النَّارُ الَّت۪ي كُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ


(Onlara denilir ki) "İşte sizin yalanlamakta olduğunuz ateş budur."

52-Tûr 14


52/15اَفَسِحْرٌ هٰذَٓا اَمْ اَنْتُمْ لَا تُبْصِرُونَ


(Ayetlerimize dediğiniz gibi) bu da bir büyü müdür yoksa (bir büyü de) siz mi görmüyorsunuz?

52-Tûr 15


52/16اِصْلَوْهَا فَاصْبِرُٓوا اَوْ لَا تَصْبِرُواۚ سَوَٓاءٌ عَلَيْكُمْۜ اِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ


Girin oraya. Artık ister sabredip-dayanın, ister sabretmeyin. Sizin için (ikisi de) birdir. Siz ancak yaptıklarınızla cezalandırılıyorsunuz.

52-Tûr 16


52/17اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَنَع۪يمٍۙ


Hiç şüphesiz muttakiler (korkup-sakınanlar) cennetlerde ve nimetler içindedirler.

52-Tûr 17


52/18فَاكِه۪ينَ بِمَٓا اٰتٰيهُمْ رَبُّهُمْۚ وَوَقٰيهُمْ رَبُّهُمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِ


Rablerinin kendilerine verdikleriyle 'sevinçli ve mutludurlar'. Rableri onları cehennem azabından korumuştur.

52-Tûr 18


52/19كُلُوا وَاشْرَبُوا هَن۪ٓيـٔاً بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۙ


(Onlara) "Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yeyin için" (denilir).

52-Tûr 19


52/20مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلٰى سُرُرٍ مَصْفُوفَةٍۚ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ ع۪ينٍ


Özenle dizilmiş tahtlar-sedirler üzerinde yaslanıp-dayanırlar. Ve Biz onları iri-güzel gözlü hurilerle evlendirdik.

52-Tûr 20


52/21وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَاتَّبَعَتْهُمْ ذُرِّيَّتُهُمْ بِا۪يمَانٍ اَلْحَقْنَا بِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَمَٓا اَلَتْنَاهُمْ مِنْ عَمَلِهِمْ مِنْ شَيْءٍۜ كُلُّ امْرِئٍ بِمَا كَسَبَ رَه۪ينٌ


İman edenler ve soyları da imanda kendilerine tabi olanlar (var ya), Biz onların soylarını da (salih amelleriyle) kendilerine katıp-eklemişiz. Onların (tabi olanların) amellerinden de hiçbir şeyi eksiltmedik. Her kişi kendi kazandıklarına karşılık bir rehindir.

52-Tûr 21


52/22وَاَمْدَدْنَاهُمْ بِفَاكِهَةٍ وَلَحْمٍ مِمَّا يَشْتَهُونَ


Onlara iştah duyup-arzuladıkları meyvelerden ve etten bol bol verdik.

52-Tûr 22


52/23يَتَنَازَعُونَ ف۪يهَا كَأْساً لَا لَغْوٌ ف۪يهَا وَلَا تَأْث۪يمٌ


Orada öyle bir kadeh (dolaştırıp) kapışırlar ki, orada (o mecliste) ne 'boş ve saçma bir söz', ne de bir günaha sokma yoktur.

52-Tûr 23


52/24وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ غِلْمَانٌ لَهُمْ كَاَنَّهُمْ لُؤْلُؤٌ۬ مَكْنُونٌ


Kendileri için (görevlendirilmiş) gılmanlar-gençler, onların etrafında dönüp dolaşırlar. Sanki onlar sedefinde saklı inci gibi (tertemiz, pırıl pırıl).

52-Tûr 24


52/25وَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ


Ve birbirlerine dönüp sorarlar.

52-Tûr 25


52/26قَالُٓوا اِنَّا كُنَّا قَبْلُ ف۪ٓي اَهْلِنَا مُشْفِق۪ينَ


Derler ki "Gerçekten biz bundan önce ailemiz içinde (akibetimizden) endişe edip-korkanlardık."

52-Tûr 26


52/27فَمَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَا وَوَقٰينَا عَذَابَ السَّمُومِ


Allah bize lutufta bulundu ve bizi 'hücrelere kadar işleyen kavurucu' azabdan korudu.

52-Tûr 27


52/28اِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلُ نَدْعُوهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّح۪يمُ۟


Gerçekten biz bundan önce O'na yalvarıp-dua ederdik. Çünkü Berr (iyiliği ve lutfu bol), Rahim (rahmetiyle esirgeyici) olan O'dur.

52-Tûr 28


52/29فَذَكِّرْ فَمَٓا اَنْتَ بِنِعْمَتِ رَبِّكَ بِكَاهِنٍ وَلَا مَجْنُونٍۜ


O halde sen öğüt verip-hatırlat. Çünkü Rabbinin nimetiyle sen ne bir kahinsin, ne de bir deli.

52-Tûr 29


52/30اَمْ يَقُولُونَ شَاعِرٌ نَتَرَبَّصُ بِه۪ رَيْبَ الْمَنُونِ


Yoksa onlar (senin için) "Bir şairdir, biz onun zamanın felaketlerine uğramasını bekleyip-gözlüyoruz" mu diyorlar?

52-Tûr 30


52/31قُلْ تَرَبَّصُوا فَاِنّ۪ي مَعَكُمْ مِنَ الْمُتَرَبِّص۪ينَۜ


De ki "Siz gözleyip-bekleyin. Çünkü ben de sizinle birlikte gözleyip-bekleyenlerdenim."

52-Tûr 31


52/32اَمْ تَأْمُرُهُمْ اَحْلَامُهُمْ بِهٰذَٓا اَمْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَۚ


Yoksa bunu kendilerine akılları mı emretmektedir? Yoksa onlar (akletmeyen) azgın bir kavim midir?

52-Tûr 32


52/33اَمْ يَقُولُونَ تَقَوَّلَهُۚ بَلْ لَا يُؤْمِنُونَۚ


Yoksa "Onu kendisi uydurup-söyledi" mi diyorlar? Hayır, onlar iman etmiyorlar.

52-Tûr 33


52/34فَلْيَأْتُوا بِحَد۪يثٍ مِثْلِه۪ٓ اِنْ كَانُوا صَادِق۪ينَۜ


Eğer (bu iddialarında doğru söyleyenlerden) sadıklardan iseler onun benzeri bir söz getirsinler.

52-Tûr 34


52/35اَمْ خُلِقُوا مِنْ غَيْرِ شَيْءٍ اَمْ هُمُ الْخَالِقُونَۜ


Yoksa onlar hiçbir şey (yokken ve yaratıcı) olmaksızın mı yaratıldılar? Yoksa (yoktan) yaratıcılar kendileri mi?

52-Tûr 35


52/36اَمْ خَلَقُوا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ بَلْ لَا يُوقِنُونَۜ


Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır, onlar (bunları hiç akletmedikleri için gerçeğe) yaklaşıp-inanmazlar.

52-Tûr 36


52/37اَمْ عِنْدَهُمْ خَزَٓائِنُ رَبِّكَ اَمْ هُمُ الْمُصَيْطِرُونَۜ


Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Ya da (bunlara) hakim-sahip olanlar kendileri midir?

52-Tûr 37


52/38اَمْ لَهُمْ سُلَّمٌ يَسْتَمِعُونَ ف۪يهِۚ فَلْيَأْتِ مُسْتَمِعُهُمْ بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۜ


Yoksa onların (göğe yükselecekleri) merdivenleri mi var (ki), orada (yüce makamlarda konuşulanları) dinliyorlar? Öyleyse dinleyenleri açık bir sultan (güçlü delil) getirsin.

52-Tûr 38


52/39اَمْ لَهُ الْبَنَاتُ وَلَـكُمُ الْبَنُونَۜ


Yoksa kızlar O'nundur da erkek çocuklar sizin mi?

52-Tûr 39


52/40اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ اَجْراً فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَۜ


Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da, onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?

52-Tûr 40


52/41اَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَۜ


Yoksa gayb onların yanında da, onlar mı (ne olup-biteceğini) yazıyorlar?

52-Tûr 41


52/42اَمْ يُر۪يدُونَ كَيْداًۜ فَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا هُمُ الْمَك۪يدُونَۜ


Yoksa (Bize karşı) hileli bir düzen mi kurmak istiyorlar? Fakat hileli-düzene düşecek olanlar küfredenlerdir.

52-Tûr 42


52/43اَمْ لَهُمْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ


Yoksa onların Allah'dan başka bir ilahları mı var? Allah (sübhandır), onların şirk koşmakta olduklarından münezzehtir-yücedir.

52-Tûr 43


52/44وَاِنْ يَرَوْا كِسْفاً مِنَ السَّمَٓاءِ سَاقِطاً يَقُولُوا سَحَابٌ مَرْكُومٌ


Eğer gökten bir parçanın düşmekte olduğunu görseler "Üst üste yığılmış buluttur" derler.

52-Tûr 44


52/45فَذَرْهُمْ حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي ف۪يهِ يُصْعَقُونَۙ


Artık çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar onları (kendi hallerine) bırak.

52-Tûr 45


52/46يَوْمَ لَا يُغْن۪ي عَنْهُمْ كَيْدُهُمْ شَيْـٔاً وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَۜ


O gün hileli-düzenleri kendilerine hiçbir şekilde fayda sağlamayacak ve onlar yardım da görmeyeceklerdir.

52-Tûr 46


52/47وَاِنَّ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا عَذَاباً دُونَ ذٰلِكَ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ


Muhakkak ki zulmedenlere bundan başka da bir azab vardır. Fakat onların çoğu bilmezler.

52-Tûr 47


52/48وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَاِنَّكَ بِاَعْيُنِنَا وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ ح۪ينَ تَقُومُۙ


Rabbinin hükmüne sabret. Şüphesiz ki sen gözümüz önündesin. Ve kalktığın zaman Rabbini hamd ile tesbih et,

52-Tûr 48


52/49وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَاِدْبَارَ النُّجُومِ


Gecenin bir bölümünde ve yıldızların batışında da O'nu tesbih et.

52-Tûr 49


53-Necm Suresi


53/1وَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰىۙ


Battığı-kaydığı zaman yıldıza andolsun.

53-Necm 1


53/2مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوٰىۚ


Arkadaşınız (olan peygamber) şaşırıp-sapmadı ve azmadı.

53-Necm 2


53/3وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوٰىۜ


O, (Allah adına) hevadan (kendi istek ve arzularına göre) konuşmaz.

53-Necm 3


53/4اِنْ هُوَ اِلَّا وَحْيٌ يُوحٰىۙ


O (söyledikleri) ancak vahyolunmakta olan vahiydir.

53-Necm 4


53/5عَلَّمَهُ شَد۪يدُ الْقُوٰىۙ


Ona (bu Kur'an'ı) şiddetli bir güç ve kuvvet sahibi öğretti.

53-Necm 5


53/6ذُومِرَّةٍۜ فَاسْتَوٰىۙ


(Ki o, akıl ve görüşünde kuvvetli) üstün yaratılışlıdır. Hemen (ufku kaplayıp) doğruldu.

53-Necm 6


53/7وَهُوَ بِالْاُفُقِ الْاَعْلٰىۜ


O, en yüksek ufuktaydı.

53-Necm 7


53/8ثُمَّ دَنَا فَتَدَلّٰىۙ


Sonra yaklaştı, derken sarkıverdi.

53-Necm 8


53/9فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنٰىۚ


(Muhammed'e) uzaklığı iki yay (arası) kadar oldu hatta daha da yakınlaştı.

53-Necm 9


53/10فَاَوْحٰٓى اِلٰى عَبْدِه۪ مَٓا اَوْحٰىۜ


Böylece O'nun kuluna vahyettiğini vahyetti.

53-Necm 10


53/11مَا كَذَبَ الْفُؤٰ۬ادُ مَا رَاٰى


Onun gördüğünü, gönlü yalanlamadı.

53-Necm 11


53/12اَفَتُمَارُونَهُ عَلٰى مَا يَرٰى


Şimdi siz gördükleri hakkında onunla tartışacak mısınız?

53-Necm 12


53/13وَلَقَدْ رَاٰهُ نَزْلَةً اُخْرٰىۙ


Andolsun ki onu bir de diğer inişte görmüştü.

53-Necm 13


53/14عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى


Sidretü'l-Münteha'nın yanında.

53-Necm 14


53/15عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَأْوٰىۜ


Ki Cennetü'l-Me'va onun yanındadır.

53-Necm 15


53/16اِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشٰىۙ


Sidreyi örtüp-kaplayan kaplıyordu.

53-Necm 16


53/17مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغٰى


(Bunları gören Muhammed'in) gözü kayıp-şaşmadı ve (bundan ötesine de) aşmadı.

53-Necm 17


53/18لَقَدْ رَاٰى مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِ الْـكُبْرٰى


Andolsun ki o, Rabbinin en büyük ayetlerinden (bir kısmını) gördü.

53-Necm 18


53/19اَفَرَاَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزّٰىۙ


Gördünüz mü Lat ve Uzza'yı?

53-Necm 19


53/20وَمَنٰوةَ الثَّالِثَةَ الْاُخْرٰى


Ve üçüncü olan diğer (put) Menat'ı.

53-Necm 20


53/21اَلَـكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ الْاُنْثٰى


Erkek (evlad) sizin, dişi de O'nun mu?

53-Necm 21


53/22تِلْكَ اِذاً قِسْمَةٌ ض۪يزٰى


Eğer böyleyse bu insafsız-haksız bir paylaşma.

53-Necm 22


53/23اِنْ هِيَ اِلَّٓا اَسْمَٓاءٌ سَمَّيْتُمُوهَٓا اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْاَنْفُسُۚ وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مِنْ رَبِّهِمُ الْهُدٰىۜ


Bu (putlar) sizin ve atalarınızın uydurduğu isimlerden başkası değildir. Allah onlarla ilgili hiçbir sultan (güçlü delil) indirmemiştir. Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna uyarlar. Halbuki kendilerine Rableri tarafından bir hidayet rehberi (yol gösterici) gelmiştir.

53-Necm 23


53/24اَمْ لِلْاِنْسَانِ مَا تَمَنّٰىۘ


Yoksa 'her arzu edip, dilekte bulunduğu' şey insanın mıdır?

53-Necm 24


53/25فَلِلّٰهِ الْاٰخِرَةُ وَالْاُو۫لٰى۟


Oysa son da, ilk de Allah'ındır.

53-Necm 25


53/26وَكَمْ مِنْ مَلَكٍ فِي السَّمٰوَاتِ لَا تُغْن۪ي شَفَاعَتُهُمْ شَيْـٔاً اِلَّا مِنْ بَعْدِ اَنْ يَأْذَنَ اللّٰهُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَرْضٰى


Göklerde nice melekler vardır ki, onların şefaatleri hiçbir şeyle fayda sağlamaz ancak Allah'ın (şefaat edilmesini) dileyip razı olduğu kimseye izin verdikten sonra başka.

53-Necm 26


53/27اِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلٰٓئِكَةَ تَسْمِيَةَ الْاُنْثٰى


Gerçek şu ki ahirete iman etmeyenler, melekleri dişi isimlerle isimlendiriyorlar.

53-Necm 27


53/28وَمَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّۚ وَاِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْن۪ي مِنَ الْحَقِّ شَيْـٔاًۚ


Oysa onların bununla ilgili hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna uyarlar. Oysa zan, haktan yana hiçbir şey ifade etmez.

53-Necm 28


53/29فَاَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلّٰى عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ اِلَّا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۜ


O halde Bizim zikrimizden yüz çeviren ve dünya hayatından başkasını istemeyen kimselerden (sen de) yüz çevir.

53-Necm 29


53/30ذٰلِكَ مَبْلَغُهُمْ مِنَ الْعِلْمِۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ وَهُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدٰى


İşte onların ilimden erişebildikleri budur. Muhakkak ki Rabbin, Kendi yolundan sapanı bilen O'dur ve hidayet bulanı da bilen O'dur.

53-Necm 30


53/31وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۙ لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَسَٓاؤُ۫ا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا بِالْحُسْنٰىۚ


Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Bu Allah'ın kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması güzel davrananları da daha güzeliyle mükafatlandırması içindir.

53-Necm 31


53/32اَلَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَـبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ اِلَّا اللَّمَمَۜ اِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِۜ هُوَ اَعْلَمُ بِكُمْ اِذْ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاِذْ اَنْتُمْ اَجِنَّةٌ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْۚ فَلَا تُزَكُّٓوا اَنْفُسَكُمْۜ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقٰى۟


Ki onlar küçük günahlar dışında, günahın büyük olanlarından ve çirkince-utanmazlıklardan kaçınırlar. Şüphesiz Rabbin, mağfireti (bağışlaması) geniş olandır. O, sizi topraktan inşa ettiği (yarattığı) ve siz daha annelerinizin karınlarında cenin halinde bulunduğunuz zaman sizi (ilerde ne yapıp-ne yapmayacağınızı) en iyi bilendir. Öyleyse kendinizi temize çıkarıp durmayın. O, sakınıp-korunanı daha iyi bilendir.

53-Necm 32


53/33اَفَرَاَيْتَ الَّذ۪ي تَوَلّٰىۙ


O yüz çevirmekte olanı gördün mü?

53-Necm 33


53/34وَاَعْطٰى قَل۪يلاً وَاَكْدٰى


Azıcık verdi ve gerisini sımsıkı elinde tuttu.

53-Necm 34


53/35اَعِنْدَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرٰى


Gaybın ilmi onun yanındadır da, o mu görüyor?

53-Necm 35


53/36اَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا ف۪ي صُحُفِ مُوسٰىۙ


Yoksa Musa'nın sahifelerinde olan kendisine haber verilmedi mi?

53-Necm 36


53/37وَاِبْرٰه۪يمَ الَّذ۪ي وَفّٰىۙ


Ve vefa eden (ahdini yerine getiren) İbrahim'in (sahifelerinde olanlar).

53-Necm 37


53/38اَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۙ


Doğrusu hiçbir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez.

53-Necm 38


53/39وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰىۙ


Gerçekten insan için çalıştığından (kendi çabasından) başkası yoktur.

53-Necm 39


53/40وَاَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرٰىۖ


Şüphesiz kendi çalışması-çabası da yakında görülecektir.

53-Necm 40


53/41ثُمَّ يُجْزٰيهُ الْجَزَٓاءَ الْاَوْفٰىۙ


Sonra ona eksiksiz karşılık verilecektir.

53-Necm 41


53/42وَاَنَّ اِلٰى رَبِّكَ الْمُنْتَهٰىۙ


Muhakkak ki son varış Rabbinedir.

53-Necm 42


53/43وَاَنَّهُ هُوَ اَضْحَكَ وَاَبْكٰىۙ


Güldüren ve ağlatan şüphesiz O'dur.

53-Necm 43


53/44وَاَنَّهُ هُوَ اَمَاتَ وَاَحْيَاۙ


Öldüren ve dirilten de şüphesiz O'dur.

53-Necm 44


53/45وَاَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۙ


Erkek ve dişi (olarak iki eşi) çifti yaratan da elbette O'dur.

53-Necm 45


53/46مِنْ نُطْفَةٍ اِذَا تُمْنٰىۖ


Bir nutfeden-damladan meni atılıp-döküldüğü zaman.

53-Necm 46


53/47وَاَنَّ عَلَيْهِ النَّشْاَةَ الْاُخْرٰىۙ


Şüphesiz sonraki-diğer neş'et de (çıkış da) O'na aittir.

53-Necm 47


53/48وَاَنَّهُ هُوَ اَغْنٰى وَاَقْنٰىۙ


Sermaye-varlık sahibi kılan da, zengin eden de şüphesiz O'dur.

53-Necm 48


53/49وَاَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرٰىۙ


'Şi'ra yıldızının' Rabbi de elbette O'dur.

53-Necm 49


53/50وَاَنَّـهُٓ اَهْلَكَ عَاداًۨ الْاُو۫لٰىۙ


Doğrusu önceki Ad'ı (Ad kavmini) O yıkıma uğrattı

53-Necm 50


53/51وَثَمُودَا۬ فَمَٓا اَبْـقٰىۙ


Semud'u da (helak etti) geri bırakmadı.

53-Necm 51


53/52وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ اَظْلَمَ وَاَطْغٰىۜ


Daha önce Nuh kavmini de. Çünkü onlar çok zalim ve azgındılar.

53-Necm 52


53/53وَالْمُؤْتَفِكَةَ اَهْوٰىۙ


Altı üstüne gelen şehirleri de, O yerin dibine geçirdi.

53-Necm 53


53/54فَغَشّٰيهَا مَا غَشّٰىۚ


Böylece ona sardırıp-kapladığı şeyi kapladı.

53-Necm 54


53/55فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكَ تَتَمَارٰى


O halde Rabbinin hangi nimetlerinden kuşkuya düşersin?

53-Necm 55


53/56هٰذَا نَذ۪يرٌ مِنَ النُّذُرِ الْاُو۫لٰى


Bu önceki uyarıcılardan bir uyarıcıdır.

53-Necm 56


53/57اَزِفَتِ الْاٰزِفَةُۚ


(Artık) yaklaşmakta olan yaklaştı.

53-Necm 57


53/58لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللّٰهِ كَاشِفَةٌ


Onu Allah'dan başka açığa-ortaya çıkaracak yoktur.

53-Necm 58


53/59اَفَمِنْ هٰذَا الْحَد۪يثِ تَعْجَبُونَۙ


Şimdi siz bu sözden mi (acayip görüp) hayrete-şaşkınlığa düşüyorsunuz?

53-Necm 59


53/60وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَۙ


(Bu şaşkınlıkla) gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz.

53-Necm 60


53/61وَاَنْتُمْ سَامِدُونَ


Ve gaflet içinde eğlenip-oyalanıyorsunuz.

53-Necm 61


53/62

فَاسْجُدُوا لِلّٰهِ وَاعْبُدُوا


Artık (kendinize gelip) Allah'a secde edin ve (yalnızca O'na) kul olun.

53-Necm 62


54-Kamer Suresi


54/1اِقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانْشَقَّ الْقَمَرُ


(Kıyamet) saati yaklaştı ve ay yarıldı.

54-Kamer 1


54/2وَاِنْ يَرَوْا اٰيَةً يُعْرِضُوا وَيَقُولُوا سِحْرٌ مُسْتَمِرٌّ


Onlar bir ayet (mucize) görürlerse yüz çevirirler ve "(Sihirler devam etmese de, bu) devamlı bir sihirdir" derler.

54-Kamer 2


54/3وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ وَكُلُّ اَمْرٍ مُسْتَقِرٌّ


Ve yalanlayıp kendi hevalarına (nefsi arzularına) uyarlar. Halbuki her iş kararlaştırılmış bir gayeye (kendi amacına uygun bir sonuca) varacaktır.

54-Kamer 3


54/4وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مِنَ الْاَنْـبَٓاءِ مَا ف۪يهِ مُزْدَجَرٌۙ


Andolsun ki onlara (kendilerini şirkten ve kötülüklerden) caydırıp-vazgeçirebilecek nice haberler geldi.

54-Kamer 4


54/5حِكْمَةٌ بَالِغَةٌ فَمَا تُغْنِ النُّذُرُۙ


(Ki her biri, anlamında) yükselmiş-olgunlaşmış hikmettir. Fakat uyarıp-korkutmalar (yüz çevirene) bir yarar sağlamıyor.

54-Kamer 5


54/6فَتَوَلَّ عَنْهُمْۢ يَوْمَ يَدْعُ الدَّاعِ اِلٰى شَيْءٍ نُكُرٍۙ


Sen de onlardan yüz çevir. Çağırıcının hiç görülmemiş-tanınmamış dehşetli bir şeye çağıracağı gün.

54-Kamer 6


54/7خُشَّعاً اَبْصَارُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ الْاَجْدَاثِ كَاَنَّهُمْ جَرَادٌ مُنْتَشِرٌۙ


Gözleri 'zillet ve dehşete düşmüş olarak' sanki etrafa yayılan çekirgeler gibi kabirlerinden çıkarlar.

54-Kamer 7


54/8مُهْطِع۪ينَ اِلَى الدَّاعِۜ يَقُولُ الْـكَافِرُونَ هٰذَا يَوْمٌ عَسِرٌ


Çağırana doğru (boyunlarını uzatmış olarak) koşarlarken, kafirler "Bu çok zor bir gün" derler.

54-Kamer 8


54/9كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَـكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ


Onlardan önce Nuh kavmi de yalanlamıştı. Kulumuzu yalanladılar ve "Delidir" dediler. Ve o (davetten de) zorla engellenmişti.

54-Kamer 9


54/10فَدَعَا رَبَّهُٓ اَنّ۪ي مَغْلُوبٌ فَانْتَصِرْ


Sonunda Rabbine "Gerçekten ben yenik düştüm. Artık Sen intikam al" diyerek dua etti.

54-Kamer 10


54/11فَفَتَحْنَٓا اَبْوَابَ السَّمَٓاءِ بِمَٓاءٍ مُنْهَمِرٍۘ


Biz de boşalırcasına akan bir su ile göğün kapılarını açtık.

54-Kamer 11


54/12وَفَجَّرْنَا الْاَرْضَ عُيُوناً فَالْتَقَى الْمَٓاءُ عَلٰٓى اَمْرٍ قَدْ قُدِرَۚ


Yeri de 'coşkun kaynaklar' halinde fışkırttık. (Her iki) su takdir edilmiş bir işe doğru (hükmümüzü gerçekleştirmek üzere) birleşti.

54-Kamer 12


54/13وَحَمَلْنَاهُ عَلٰى ذَاتِ اَلْوَاحٍ وَدُسُرٍۙ


Ve onu da (tahta) levhalar ve mıhlar-çiviler (ile yapılmış gemi) üzerinde taşıdık.

54-Kamer 13


54/14تَجْر۪ي بِاَعْيُنِنَاۚ جَزَٓاءً لِمَنْ كَانَ كُفِرَ


(Kendisine ve getirdiklerine karşı) küfredilip-nankörlük edilmiş olana bir mükafat olmak üzere (bu gemi) gözlerimiz önünde akıp-gitmekteydi.

54-Kamer 14


54/15وَلَقَدْ تَرَكْنَاهَٓا اٰيَةً فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ


Andolsun ki Biz bunu (geminin lutfumuzla yüzmesini) bir ayet olarak bıraktık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?

54-Kamer 15


54/16فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ


Benim azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış (görmüyorlar mı)?

54-Kamer 16


54/17وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ


Andolsun ki Biz Kur'an'ı zikir (hatırlayıp-öğüt almak) için kolaylaştırdık. (Geçmişte olanları) hatırlayıp-öğüt alan yok mu?

54-Kamer 17


54/18كَذَّبَتْ عَادٌ فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ


Ad da (Ad kavmi de) yalanladı. Artık Benim azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış (görmezler mi)?

54-Kamer 18


54/19اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪يحاً صَرْصَراً ف۪ي يَوْمِ نَحْسٍ مُسْتَمِرٍّۙ


Biz (onlar için) uğursuzluğu devamlı bir günde üzerlerine 'kulakları patlatan bir kasırga' gönderdik.

54-Kamer 19


54/20تَنْزِعُ النَّاسَۙ كَاَنَّهُمْ اَعْجَازُ نَخْلٍ مُنْقَعِرٍ


(Bu rüzgar) insanları sanki onlar kökünden sökülüp-çıkarılmış hurma kütükleriymiş gibi savurup-atıyordu.

54-Kamer 20


54/21فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ


Şu halde benim azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış (görmüyorlar mı)?

54-Kamer 21


54/22وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ۟


Andolsun ki Biz Kur'an'ı zikir (hatırlayıp-öğüt almak) için kolaylaştırdık. (Geçmişte olanları) hatırlayıp-öğüt alan yok mu?

54-Kamer 22


54/23كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ


Semud da uyarıları yalanladı.

54-Kamer 23


54/24فَقَالُٓوا اَبَشَراً مِنَّا وَاحِداً نَتَّبِعُهُٓۙ اِنَّٓا اِذاً لَف۪ي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ


Dediler ki "İçimizden bir beşere mi uyacağız? O takdirde biz mutlaka bir sapıklık ve çılgınlık içinde oluruz."

54-Kamer 24


54/25ءَاُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِنْ بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ اَشِرٌ


Zikir (vahy) içimizden ona mı bırakıldı? Hayır, o çok yalan söyleyen ve kendini beğenmiş bir şımarıktır.

54-Kamer 25


54/26سَيَعْلَمُونَ غَداً مَنِ الْـكَذَّابُ الْاَشِرُ


(Salih'e buyurduk ki) "Onlar yarın çok yalan söyleyen ve kendini beğenmiş şımarığın kim olduğunu bilip-öğreneceklerdir."

54-Kamer 26


54/27اِنَّا مُرْسِلُوا النَّاقَةِ فِتْنَةً لَهُمْ فَارْتَقِبْهُمْ وَاصْطَبِرْۘ


Biz bir fitne (imtihan ve deneme konusu) olarak o dişi deveyi kendilerine göndereceğiz. Artık sen onları gözleyip-bekle ve sabret.

54-Kamer 27


54/28وَنَبِّئْهُمْ اَنَّ الْمَٓاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْۚ كُلُّ شِرْبٍ مُحْتَضَرٌ


Onlara suyun (deve ile) aralarında paylaştırıldığını haber ver. Her su alış sırası (kiminse, o) hazır bulunsun.

54-Kamer 28


54/29فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطٰى فَعَقَرَ


Derken arkadaşlarını çağırdılar. O da (bıçağına) sarılarak onu kesti.

54-Kamer 29


54/30فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ


O zaman Benim azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış (görmezler mi)?

54-Kamer 30


54/31اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَـكَانُوا كَـهَش۪يمِ الْمُحْتَظِرِ


Biz onların üzerine bir tek sayha (dayanılmaz bir ses) gönderiverdik. Böylece onlar ağıldaki dökülmüş-ezilmiş kuru ot gibi oluverdiler.

54-Kamer 31


54/32وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ


Andolsun ki Biz Kur'an'ı zikir (hatırlayıp-öğüt almak) için kolaylaştırdık. (Geçmişte olanları) hatırlayıp-öğüt alan yok mu?

54-Kamer 32


54/33كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ


Lut kavmi de uyarıları yalanladı.

54-Kamer 33


54/34اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِباً اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ نَجَّيْنَاهُمْ بِسَحَرٍۙ


Biz de onların üzerine taş yağdıran (kuşları) gönderdik. Ancak Lut ailesi hariç, onları seher vakti kurtardık.

54-Kamer 34


54/35نِعْمَةً مِنْ عِنْدِنَاۜ كَذٰلِكَ نَجْز۪ي مَنْ شَكَرَ


Katımızdan bir nimet olarak. İşte Biz şükredeni böyle mükafatlandırırız.

54-Kamer 35


54/36وَلَقَدْ اَنْذَرَهُمْ بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ


Andolsun ki (Lut) onları Bizim şiddetli azabımızla uyardı. Fakat onlar bu uyarıları kuşkuyla karşılayıp-yalanladılar.

54-Kamer 36


54/37وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَنْ ضَيْفِه۪ فَطَمَسْنَٓا اَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ


Andolsun ki onlar, onun konuklarını (iğrenç emelleri için) elde etmek istediler. Biz de onların gözlerini silip-kör ettik. (Onlara) "İşte azabımı ve uyarıp-korkutmamı tadın" (dedik).

54-Kamer 37


54/38وَلَقَدْ صَبَّحَهُمْ بُكْرَةً عَذَابٌ مُسْتَقِرٌّۚ


Andolsun ki onları sabah vakti erkenden kararlı-istikrarlı bir azab yakalayıverdi.

54-Kamer 38


54/39فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ


Şimdi azabımı ve uyarıp-korkutmamı tadın (denildi).

54-Kamer 39


54/40وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ۟


Andolsun ki Biz Kur'an'ı zikir (hatırlayıp-öğüt almak) için kolaylaştırdık. (Geçmişte olanları) hatırlayıp-öğüt alan yok mu?

54-Kamer 40


54/41وَلَقَدْ جَٓاءَ اٰلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُۚ


Andolsun ki Firavun ailesine-çevresine de uyarılar geldi.

54-Kamer 41


54/42كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا كُلِّهَا فَاَخَذْنَاهُمْ اَخْذَ عَز۪يزٍ مُقْتَدِرٍ


Onlar Bizim ayetlerimizin hepsini yalanladılar. Biz de onları Aziz ve Muktedir'in (çok üstün ve her şeye güç yetirenin) yakalayışıyla yakaladık.

54-Kamer 42


54/43اَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِنْ اُو۬لٰٓئِكُمْ اَمْ لَـكُمْ بَرَٓاءَةٌ فِي الزُّبُرِۚ


(Şimdi söyleyin) sizin kafirleriniz onlardan daha mı hayırlıdır? Yoksa sizin için Kitab'larda (bu yaptıklarınızdan bir aklanma) bir beraat mi var?

54-Kamer 43


54/44اَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَم۪يعٌ مُنْتَصِرٌ


Yoksa "Biz birbiriyle yardımlaşıp-öcünü alan bir toplumuz" mu diyorlar?

54-Kamer 44


54/45سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ


(Oysa yakında) o toplum bozguna uğratılacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır.

54-Kamer 45


54/46بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ اَدْهٰى وَاَمَرُّ


Onlara vaadedilen (asıl azab vakti kıyamet) saatidir. O (kıyamet) saati (onlar için) daha belalı ve daha acıdır.

54-Kamer 46


54/47اِنَّ الْمُجْرِم۪ينَ ف۪ي ضَلَالٍ وَسُعُرٍۢ


Muhakkak ki mücrimler (suçlu-günahkarlar, o gün) sapıklık ve çılgınlık içindedirler.

54-Kamer 47


54/48يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلٰى وُجُوهِهِمْۜ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ


O gün ateşin içine yüzleri üstü sürüklenirlerken "Sekarın (cehennemin) dokunuşunu tadın" (denilir).

54-Kamer 48


54/49اِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ


Muhakkak ki Biz her şeyi bir kader (belirlenmiş bir takdir) ile yarattık.

54-Kamer 49


54/50وَمَٓا اَمْرُنَٓا اِلَّا وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ


Bizim emrimiz bir anlık bakış (bir göz değmesi) gibi bir tek (sözle-bir tek anda gerçekleşenden) başka bir şey değildir.

54-Kamer 50


54/51وَلَقَدْ اَهْلَكْنَٓا اَشْيَاعَكُمْ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ


Andolsun ki Biz sizin benzerlerinizi (yalanlayıp-küfredenleri) hep helak ettik. Yine de öğüt alıp-düşünen yok mu?

54-Kamer 51


54/52وَكُلُّ شَيْءٍ فَعَلُوهُ فِي الزُّبُرِ


Onların yaptıkları her şey kitablardadır.

54-Kamer 52


54/53وَكُلُّ صَغ۪يرٍ وَكَب۪يرٍ مُسْتَطَرٌ


Küçük, büyük her şey satır satır yazılıdır.

54-Kamer 53


54/54اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَنَهَرٍۙ


Muhakkak ki muttakiler (korkup-sakınanlar), cennetlerde ve nehirlerdedirler.

54-Kamer 54


54/55ف۪ي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِنْدَ مَل۪يكٍ مُقْتَدِرٍ


Muktedir (herşeye gücü yeten) Melik'in katında, sıddıklar (sadıklar-doğrular) makamındadırlar.

54-Kamer 55


55-Rahmân Suresi


55/1اَلرَّحْمٰنُۙ


Rahman (olan Allah)

55-Rahmân 1


55/2عَلَّمَ الْقُرْاٰنَۜ


Kur'an'ı öğretti.

55-Rahmân 2


55/3خَلَقَ الْاِنْسَانَۙ


İnsanı yarattı.

55-Rahmân 3


55/4عَلَّمَهُ الْبَيَانَ


Ona beyanı (açıklananı ve açıklamayı) öğretti.

55-Rahmân 4


55/5اَلشَّمْسُ وَالْقَمَرُ بِحُسْبَانٍۖ


Güneş ve ay (belli) bir hesap iledir.

55-Rahmân 5


55/6وَالنَّجْمُ وَالشَّجَرُ يَسْجُدَانِ


Yıldız-(gövdesiz bitki) ve ağaç (O'na) secde etmektedir.

55-Rahmân 6


55/7وَالسَّمَٓاءَ رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْم۪يزَانَۙ


Göğü yükseltti ve mizanı (ölçüyü-tartıyı) vazedip-nizama koydu.

55-Rahmân 7


55/8اَلَّا تَطْغَوْا فِي الْم۪يزَانِ


(Siz de) mizanda 'haksızlık ve taşkınlık' yapmayın.

55-Rahmân 8


55/9وَاَق۪يمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْم۪يزَانَ


Tartıyı adaletle tutup-doğrultun ve mizanı eksiltmeyin.

55-Rahmân 9


55/10وَالْاَرْضَ وَضَعَهَا لِلْاَنَامِۙ


Yeri de (yaratılmış bütün) varlıklar için vazedip-nizama koydu.

55-Rahmân 10


55/11ف۪يهَا فَاكِهَةٌۖ وَالنَّخْلُ ذَاتُ الْاَكْمَامِ


Onda meyveler ve tomurcuklu hurmalıklar vardır.

55-Rahmân 11


55/12وَالْحَبُّ ذُوالْعَصْفِ وَالرَّيْحَانُۚ


Yapraklı taneler ve hoş-güzel kokulu bitkiler.

55-Rahmân 12


55/13فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 13


55/14خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ كَالْفَخَّارِۙ


İnsanı pişmiş çamura benzeyen bir balçıktan yarattı.

55-Rahmân 14


55/15وَخَلَقَ الْجَٓانَّ مِنْ مَارِجٍ مِنْ نَارٍۚ


Cann'ı-cinni de 'yalın-dumansız bir alevli ateşten' yarattı.

55-Rahmân 15


55/16فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 16


55/17رَبُّ الْمَشْرِقَيْنِ وَرَبُّ الْمَغْرِبَيْنِۚ


(Allah) iki doğunun da Rabbidir, iki batının da Rabbidir.

55-Rahmân 17


55/18فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 18


55/19مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِۙ


Birbirleriyle kavuşmak üzere iki denizi salıverdi.

55-Rahmân 19


55/20بَيْنَهُمَا بَرْزَخٌ لَا يَبْغِيَانِۚ


İkisi arasında bir berzah (engel-perde) vardır, birbirlerinin sınırını geçemezler (karışamazlar).

55-Rahmân 20


55/21فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 21


55/22يَخْرُجُ مِنْهُمَا اللُّؤْلُؤُ۬ وَالْمَرْجَانُۚ


İkisinden de inci ve mercan çıkar.

55-Rahmân 22


55/23فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 23


55/24وَلَهُ الْجَوَارِ الْمُنْشَاٰتُ فِي الْبَحْرِ كَالْاَعْلَامِۚ


Denizde koca dağlar gibi yükselen gemiler de O'nundur.

55-Rahmân 24


55/25فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ۟


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 25


55/26كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍۚ


(Varlık alemi) üzerindeki her şey yok olucudur.

55-Rahmân 26


55/27وَيَبْقٰى وَجْهُ رَبِّكَ ذُوالْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِۚ


(Sadece) celal ve ikram sahibi olan Rabbinin yüzü (zatı) baki kalacaktır.

55-Rahmân 27


55/28فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 28


55/29يَسْـَٔلُهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ ف۪ي شَأْنٍۚ


Göklerde ve yerde olan herkes O'ndan ister. O, her gün yeni bir iş-yaratma üzeredir.

55-Rahmân 29


55/30فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 30


55/31سَنَفْرُغُ لَكُمْ اَيُّهَ الثَّقَلَانِۚ


Ey sakaleyn (arzdaki iki ağırlık olan ins ve cin), yakında size de yöneleceğiz.

55-Rahmân 31


55/32فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 32


55/33

يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ اِنِ اسْتَطَعْتُمْ اَنْ تَنْفُذُوا مِنْ اَقْطَارِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ فَانْفُذُواۜ لَا تَنْفُذُونَ اِلَّا بِسُلْطَانٍۚ


Ey (en büyük-en kalabalık) cin ve ins topluluğu (Ye’cüc-Me’cüc). Eğer göklerin ve yerin sınırlarından (sedlerinden) aşıp-geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşıp-geçin. Ancak bir sultan (güçlü bir delil-sebeb) olmaksızın aşıp-geçemezsiniz.

55-Rahmân 33


55/34فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 34


55/35يُرْسَلُ عَلَيْكُمَا شُوَاظٌ مِنْ نَارٍ وَنُحَاسٌ فَلَا تَنْتَصِرَانِۚ


(Şayet sınırı-seddi geçerseniz) ikinizin de üzerine kor ateşten bir alev ve (erimiş bakırdan bir) duman salıverilir de kurtulup-başaramazsınız.

55-Rahmân 35


55/36فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 36


55/37فَاِذَا انْشَقَّتِ السَّمَٓاءُ فَكَانَتْ وَرْدَةً كَالدِّهَانِۚ


Gök yarılıp da erimiş yağ gibi kıpkırmızı bir gül olduğu zaman.

55-Rahmân 37


55/38فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 38


55/39فَيَوْمَئِذٍ لَا يُسْـَٔلُ عَنْ ذَنْبِه۪ٓ اِنْسٌ وَلَا جَٓانٌّۚ


İşte o gün ne insana, ne de cinne günahından sorulmaz.

55-Rahmân 39


55/40فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 40


55/41يُعْرَفُ الْمُجْرِمُونَ بِس۪يمٰيهُمْ فَيُؤْخَذُ بِالنَّوَاص۪ي وَالْاَقْدَامِۚ


(O gün) mücrimler (suçlu-günahkarlar) simalarından tanınır da alınlarından ve ayaklarından yakalanırlar.

55-Rahmân 41


55/42فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 42


55/43هٰذِه۪ جَهَنَّمُ الَّت۪ي يُكَذِّبُ بِهَا الْمُجْرِمُونَۢ


İşte bu mücrimlerin (suçlu-günahkarların) yalanladıkları cehennemdir.

55-Rahmân 43


55/44يَطُوفُونَ بَيْنَهَا وَبَيْنَ حَم۪يمٍ اٰنٍۚ


Onunla (cehennem ateşiyle) son derece kaynar su arasında dönüp-dolaşırlar.

55-Rahmân 44


55/45فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ۟


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 45


55/46وَلِمَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّه۪ جَنَّتَانِۚ


Rabbinin makamından korkan kimse için iki cennet vardır.

55-Rahmân 46


55/47فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۙ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 47


55/48ذَوَاتَٓا اَفْنَانٍۚ


İkisi de 'çeşitli güzelliklere-türlü nimetlere' sahibdir.

55-Rahmân 48


55/49فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 49


55/50ف۪يهِمَا عَيْنَانِ تَجْرِيَانِۚ


İkisinde de akmakta olan iki pınar vardır.

55-Rahmân 50


55/51فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 51


55/52ف۪يهِمَا مِنْ كُلِّ فَاكِهَةٍ زَوْجَانِۚ


İkisinde de her meyveden çift çift vardır.

55-Rahmân 52


55/53فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 53


55/54مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلٰى فُرُشٍ بَطَٓائِنُهَا مِنْ اِسْتَبْرَقٍۜ وَجَنَا الْجَنَّتَيْنِ دَانٍۚ


Astarları atlastan olan döşeklere oturup-yaslanırlar. İki cennetin de meyve devşirmesi (kendileri için çok) yakındır.

55-Rahmân 54


55/55فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 55


55/56ف۪يهِنَّ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِۙ لَمْ يَطْمِثْهُنَّ اِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَٓانٌّۚ


Orada bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş (öyle cennet eşleri) vardır ki, bunlardan önce onlara ne bir insan, ne de bir cin dokunmamıştır.

55-Rahmân 56


55/57فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 57


55/58كَاَنَّهُنَّ الْيَاقُوتُ وَالْمَرْجَانُۚ


Sanki onlar yakut ve mercan gibidirler.

55-Rahmân 58


55/59فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 59


55/60هَلْ جَزَٓاءُ الْاِحْسَانِ اِلَّا الْاِحْسَانُۚ


İhsanın (iyiliğin) karşılığı, ihsandan başkası mıdır?

55-Rahmân 60


55/61فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 61


55/62وَمِنْ دُونِهِمَا جَنَّتَانِۚ


Bu ikisinden başka iki cennet daha vardır.

55-Rahmân 62


55/63فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۙ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 63


55/64مُدْهَٓامَّتَانِۚ


(İkisi de) yemyeşildirler.

55-Rahmân 64


55/65فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 65


55/66ف۪يهِمَا عَيْنَانِ نَضَّاخَتَانِۚ


İkisinin içinde de durmaksızın fışkırıp-akan iki pınar vardır.

55-Rahmân 66


55/67فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 67


55/68ف۪يهِمَا فَاكِهَةٌ وَنَخْلٌ وَرُمَّانٌۚ


İkisinde de (türlü) meyveler, hurma ve nar vardır.

55-Rahmân 68


55/69فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 69


55/70ف۪يهِنَّ خَيْرَاتٌ حِسَانٌۚ


Orada (her özellikleriyle) hayırlılar, güzeller vardır.

55-Rahmân 70


55/71فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 71


55/72حُورٌ مَقْصُورَاتٌ فِي الْخِيَامِۚ


Otağlar içinde (gözlerden) korunmuş huriler.

55-Rahmân 72


55/73فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 73


55/74لَمْ يَطْمِثْهُنَّ اِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَٓانٌّۚ


Bunlara da onlardan önce ne bir insan, ne de bir cin dokunmamıştır.

55-Rahmân 74


55/75فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 75


55/76مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلٰى رَفْرَفٍ خُضْرٍ وَعَبْقَرِيٍّ حِسَانٍۚ


Yeşil yastıklara ve harika güzellikteki döşeklere oturup-yaslanırlar.

55-Rahmân 76


55/77فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ


O halde (ey insanlar ve cinler) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

55-Rahmân 77


55/78تَبَارَكَ اسْمُ رَبِّكَ ذِي الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ


Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin adı çok yücedir-mukaddestir.

55-Rahmân 78


56-Vâkıa Suresi


56/1اِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ


Vakıa (kıyamet) vuku bulduğu zaman.

56-Vâkıa 1


56/2لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌۢ


Onun vukuunu (gerçekleşmesini) yalanlayacak yoktur.

56-Vâkıa 2


56/3خَافِضَةٌ رَافِعَةٌۙ


O alçaltıcı ve yükselticidir

56-Vâkıa 3


56/4اِذَا رُجَّتِ الْاَرْضُ رَجاًّۙ


Yer, şiddetli bir sarsıntıyla sarsıldığı.

56-Vâkıa 4


56/5وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَساًّۙ


Ve dağlar darmadağın olup ufalandığı.

56-Vâkıa 5


56/6فَكَانَتْ هَبَٓاءً مُنْبَثاًّۙ


Derken toz duman halinde dağılıp savrulduğu.

56-Vâkıa 6


56/7وَكُنْتُمْ اَزْوَاجاً ثَلٰثَةًۜ


Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman.

56-Vâkıa 7


56/8فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ


'Ashab-ı Meymene' olanlar, ne (mutlu ve hayırlı) 'Ashab-ı Meymene'dir.

56-Vâkıa 8


56/9وَاَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ


'Ashab-ı Meş'eme' olanlar, ne (mutsuz ve hayırsız) 'Ashab-ı Meş'e-me'dir.

56-Vâkıa 9


56/10وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَۙ


(Hayırlarda) yarışıp öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir.

56-Vâkıa 10


56/11اُو۬لٰٓئِكَ الْمُقَرَّبُونَۚ


İşte onlar mukarreb (yakınlaştırılmış) olanlardır.

56-Vâkıa 11


56/12ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ


(Nimetlerle donatılmış) Naim cennetlerindedirler.

56-Vâkıa 12


56/13ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ


(Onların) birçoğu öncekilerden.

56-Vâkıa 13


56/14وَقَل۪يلٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ


Birazı da sonrakilerden.

56-Vâkıa 14


56/15عَلٰى سُرُرٍ مَوْضُونَةٍۙ


Onlar mücevherlerle işlenmiş tahtlar-sedirler üzerindedirler.

56-Vâkıa 15


56/16مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِل۪ينَ


Karşılıklı olarak onların üzerinde oturup-yaslanmışlardır.

56-Vâkıa 16


56/17يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَۙ


Çevrelerinde ölümsüz gençler dönüp-dolaşır.

56-Vâkıa 17


56/18بِاَكْوَابٍ وَاَبَار۪يقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ


Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehlerle.

56-Vâkıa 18


56/19لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَۙ


Bundan (bu içkiden) ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir.

56-Vâkıa 19


56/20وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَۙ


Arzulayıp-seçecekleri meyveler.

56-Vâkıa 20


56/21وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ


Canlarının çektiği kuş etleri.

56-Vâkıa 21


56/22وَحُورٌ ع۪ينٌۙ


Ve iri-güzel gözlü huriler.

56-Vâkıa 22


56/23كَاَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ۬ الْمَكْنُونِۚ


(Sedef kabuğunda) saklı inciler gibi.

56-Vâkıa 23


56/24جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ


Amellerine karşılık olarak (onlara sunulur).

56-Vâkıa 24


56/25لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْواً وَلَا تَأْث۪يماًۙ


Orada ne boş bir söz, ne de günaha sokacak (bir şey) işitmezler.

56-Vâkıa 25


56/26اِلَّا ق۪يلاً سَلَاماً سَلَاماً


Söylenen (her sözün özü) yalnızca "Selam'dır selam."

56-Vâkıa 26


56/27وَاَصْحَابُ الْيَم۪ينِ مَٓا اَصْحَابُ الْيَم۪ينِۜ


'Ashab-ı Yemin', ne (mutludur o) 'Ashab-ı Yemin.'

56-Vâkıa 27


56/28ف۪ي سِدْرٍ مَخْضُودٍۙ


Dikensiz sedir-kiraz ağaçları.

56-Vâkıa 28


56/29وَطَلْحٍ مَنْضُودٍۙ


Meyveleri kat kat dizili muz ağaçları.

56-Vâkıa 29


56/30وَظِلٍّ مَمْدُودٍۙ


Yayılıp-uzamış gölgeler.

56-Vâkıa 30


56/31وَمَٓاءٍ مَسْكُوبٍۙ


Çağlayıp-akan sular.

56-Vâkıa 31


56/32وَفَاكِهَةٍ كَث۪يرَةٍۙ


Ve (daha) bir çok meyveler.

56-Vâkıa 32


56/33لَا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍۙ


Ki azalıp-eksilmeyen ve yasaklanmayan (meyveler).

56-Vâkıa 33


56/34وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍۜ


Ve yükseltilmiş döşekler.

56-Vâkıa 34


56/35اِنَّٓا اَنْشَأْنَاهُنَّ اِنْشَٓاءًۙ


Gerçekten Biz onları (mü'min kadınları) yepyeni bir yaratılışla yarattık.

56-Vâkıa 35


56/36فَجَعَلْنَاهُنَّ اَبْكَاراًۙ


Onları bakireler kıldık.

56-Vâkıa 36


56/37عُـرُباً اَتْـرَاباًۙ


Eşlerine sevgiyle düşkün-tutkun ve yaşıt (olarak).

56-Vâkıa 37


56/38لِاَصْحَـابِ الْيَم۪ينِۜ ۟


'Ashab-ı Yemin' olanlar için.

56-Vâkıa 38


56/39ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ


(Bunların) birçoğu öncekilerden.

56-Vâkıa 39


56/40وَثُلَّةٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ


Birçoğu da sonrakilerdendir.

56-Vâkıa 40


56/41وَاَصْحَابُ الشِّمَالِۙ مَٓا اَصْحَابُ الشِّمَالِۜ


'Ashab-ı Şimal', ne (mutsuzdurlar o) 'Ashab-ı Şimal.'

56-Vâkıa 41


56/42ف۪ي سَمُومٍ وَحَم۪يمٍۙ


Hücrelere işleyen kavurucu bir sıcaklık ve kaynar su.

56-Vâkıa 42


56/43وَظِلٍّ مِنْ يَحْمُومٍۙ


Ve kapkara dumandan bir gölgededirler.

56-Vâkıa 43


56/44لَا بَارِدٍ وَلَا كَر۪يمٍ


Ki o ne serindir, ne kerim (fayda verip rahatlatıcı).

56-Vâkıa 44


56/45اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذٰلِكَ مُتْرَف۪ينَۚ


Çünkü onlar bundan önce varlık içinde refaha-zevke dalmış olanlardı.

56-Vâkıa 45


56/46وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظ۪يمِۚ


Onlar büyük günah işlemekte ısrarlı davrananlardı.

56-Vâkıa 46


56/47وَكَانُوا يَقُولُونَ اَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ


Ve derlerdi ki "Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, gerçekten biz mi diriltileceğiz?"

56-Vâkıa 47


56/48اَوَاٰبَٓاؤُ۬نَا الْاَوَّلُونَ


Önceki atalarımız da mı?

56-Vâkıa 48


56/49قُلْ اِنَّ الْاَوَّل۪ينَ وَالْاٰخِر۪ينَۙ


De ki "Hiç şüphesiz hem öncekiler ve hem de sonrakiler."

56-Vâkıa 49


56/50لَمَجْمُوعُونَ اِلٰى م۪يقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ


Bilinen bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır.

56-Vâkıa 50


56/51ثُمَّ اِنَّكُمْ اَيُّهَا الضَّٓالُّونَ الْمُكَذِّبُونَۙ


Sonra gerçekten siz, ey sapıklar yalanlayıcılar.

56-Vâkıa 51


56/52لَاٰكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍۙ


Muhakkak ki zakkum ağacından yiyeceksiniz.

56-Vâkıa 52


56/53فَمَالِـؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۚ


Karınlarınızı onunla dolduracaksınız.

56-Vâkıa 53


56/54فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَم۪يمِۚ


Onun üzerine de kaynar sudan içeceksiniz.

56-Vâkıa 54


56/55فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْه۪يمِۜ


'içtikçe içen hasta develerin' içişi gibi içeceksiniz.

56-Vâkıa 55


56/56هٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدّ۪ينِۜ


İşte din (hesap ve ceza) gününde onlara sunulacak ziyafet budur.

56-Vâkıa 56


56/57نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ۟


Sizleri Biz yarattık, yine de (anlayıp) tasdik etmeyecek misiniz?

56-Vâkıa 57


56/58اَفَرَاَيْتُمْ مَا تُمْنُونَۜ


(Rahimlere) akıttığınız-attığınız meni nedir (nasıldır) gördünüz mü?

56-Vâkıa 58


56/59ءَاَنْتُمْ تَخْلُقُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ


Onu (insan olarak) sizler mi yaratıyorsunuz yoksa yaratan Biz miyiz?

56-Vâkıa 59


56/60نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوق۪ينَۙ


Sizin aranızda ölümü takdir edenler de Biziz ve Biz önüne geçilecek olanlar değiliz.

56-Vâkıa 60


56/61عَلٰٓى اَنْ نُبَدِّلَ اَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ ف۪ي مَا لَا تَعْلَمُونَ


(Sonraki nesillerde) sizin benzerinizi getirip-değiştirme ve şimdi bilemeyeceğiniz bir şekilde sizi (yeniden yaratma) inşa etme konusunda (da önümüze geçilemez).

56-Vâkıa 61


56/62وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْاَةَ الْاُو۫لٰى فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ


Andolsun ki ilk inşayı (yaratmayı) bildiniz fakat (diğer yaratılışları da) düşünüp-öğüt almanız gerekmez mi?

56-Vâkıa 62


56/63اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَۜ


(Toprağa) ektiğiniz tohum nedir (nasıldır) gördünüz mü?

56-Vâkıa 63


56/64ءَاَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ


Onu sizler mi bitiriyorsunuz yoksa bitirmekte olanlar Biz miyiz?

56-Vâkıa 64


56/65لَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَاماً فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ


Dileseydik onu kuru bir ot kırıntısı kılardık da (ne yapacağınızı) şaşırıp-kalırdınız.

56-Vâkıa 65


56/66اِنَّا لَمُغْرَمُونَۙ


(Çaresizlik içinde derdiniz ki) "Doğrusu biz ağır bir borç altına girdik."

56-Vâkıa 66


56/67بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ


Hayır, biz tamamen mahrum-yoksun bırakıldık.

56-Vâkıa 67


56/68اَفَرَاَيْتُمُ الْمَٓاءَ الَّذ۪ي تَشْرَبُونَۜ


İçmekte olduğunuz suyu gördünüz mü?

56-Vâkıa 68


56/69ءَاَنْتُمْ اَنْزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ اَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ


Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz yoksa indirmekte olanlar Biz miyiz?

56-Vâkıa 69


56/70لَوْ نَشَٓاءُ جَعَلْنَاهُ اُجَاجاً فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ


Dileseydik onu acı-tuzlu kılardık. O halde şükretmeniz gerekmez mi?

56-Vâkıa 70


56/71اَفَرَاَيْتُمُ النَّارَ الَّت۪ي تُورُونَۜ


Yakmakta olduğunuz ateşi gördünüz mü?

56-Vâkıa 71


56/72ءَاَنْتُمْ اَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَـهَٓا اَمْ نَحْنُ الْمُنْشِؤُ۫نَ


Onun ağacını sizler mi inşa edip-yarattınız yoksa onu inşa edip-yaratanlar Biz miyiz?

56-Vâkıa 72


56/73نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعاً لِلْمُقْو۪ينَۚ


Biz onu hem bir öğüt ve hatırlatma (konusu), hem de ihtiyacı olanlara (yolculara-konaklayanlara) bir meta-fayda kıldık.

56-Vâkıa 73


56/74فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ۟


O halde Rabbini azim-yüce ismiyle tesbih et.

56-Vâkıa 74


56/75فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَوَاقِـعِ النُّجُومِۙ


Hayır, yıldızların mevkilerine (yerlerine) yemin ederim.

56-Vâkıa 75


56/76وَاِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظ۪يمٌۙ


Ki bilseniz bu gerçekten büyük bir yemindir.

56-Vâkıa 76


56/77اِنَّهُ لَقُرْاٰنٌ كَر۪يمٌۙ


Muhakkak ki bu Kur'an-ı Kerim'dir (yüce-şerefli bir Kitab'dır).

56-Vâkıa 77


56/78ف۪ي كِتَابٍ مَكْنُونٍۙ


(Bu Kur'an'ın aslı) gizlenip-korunmuş bir Kitab'tadır (Levh-i Mahfuz'dadır).

56-Vâkıa 78


56/79لَا يَمَسُّهُٓ اِلَّا الْمُطَهَّرُونَۜ


Ona (Ana Kitab'a) temizlenip-arınmış olanlardan başkası dokunamaz.

56-Vâkıa 79


56/80تَنْز۪يلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ


(Kur'an, Levh-i Mahfuz'dan) alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.

56-Vâkıa 80


56/81اَفَبِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَنْتُمْ مُدْهِنُونَۙ


Şimdi siz bu sözü mü hafife alıp-küçümsüyorsunuz?

56-Vâkıa 81


56/82وَتَجْعَلُونَ رِزْقَـكُمْ اَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ


Ve rızkınızı (Kur'an'dan nasibinizi) yalan saymaktan ibaret mi kılıyorsunuz?

56-Vâkıa 82


56/83فَلَوْلَٓا اِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَۙ


Can boğaza gelip dayandığı zaman.

56-Vâkıa 83


56/84وَاَنْتُمْ ح۪ينَئِذٍ تَنْظُرُونَۙ


O zaman siz (ölecek yakınınıza öylece) bakar durursunuz.

56-Vâkıa 84


56/85وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلٰـكِنْ لَا تُبْصِرُونَ


Biz ona sizden daha yakınız fakat siz görmezsiniz.

56-Vâkıa 85


56/86فَلَوْلَٓا اِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَد۪ين۪ينَۙ


Eğer siz (can verirken) yaptıklarınızın karşılığını görmeyecekseniz

56-Vâkıa 86


56/87تَرْجِعُونَـهَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ


Şayet doğru sözlüler iseniz onu (yüzlerine ve arkalarına vuran meleklerin verdiği azabı) geri çevirsenize.

56-Vâkıa 87


56/88فَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّب۪ينَۙ


Fakat o (ölecek kişi, mukarreb) yakın kılınanlardan ise

56-Vâkıa 88


56/89فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَع۪يمٍ


Ona (ölüm anında) rahatlık (sonrasında ise) güzel rızık ve (nimetlerle donatılmış) Naim cenneti (vardır).

56-Vâkıa 89


56/90وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِۙ


Eğer 'Ashab-ı Yemin'den ise

56-Vâkıa 90


56/91فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِ


'Ashab-ı Yemin'den selam sana.

56-Vâkıa 91


56/92وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّب۪ينَ الضَّٓالّ۪ينَۙ


Eğer yalanlayan sapıklardan ise

56-Vâkıa 92


56/93فَنُزُلٌ مِنْ حَم۪يمٍۙ


(Onun için de) kaynar sudan bir ziyafet-ağırlama vardır.

56-Vâkıa 93


56/94وَتَصْلِيَةُ جَح۪يمٍۙ


Ve ateşe-cehenneme atılmak (vardır).

56-Vâkıa 94


56/95اِنَّ هٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَق۪ينِۚ


Muhakkak ki bu yakin (kesin olan) bir haktır-gerçektir.

56-Vâkıa 95

56/96فَسَبِّـحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ


O halde Rabbini azim-yüce ismiyle tesbih et.

56-Vâkıa 96


57-Hadid Suresi


57/1سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ


Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbih etmektedir. O Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).

57-Hadid 1


57/2لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ


Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Diriltir ve öldürür. O her şeye kadirdir (güç yetirendir).

57-Hadid 2


57/3هُوَ الْاَوَّلُ وَالْاٰخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ


O Evvel'dir Ahir'dir (her şeyin öncesi ve sonrasıdır), Zahir'dir, Batın'dır (görülen ve görülmeyendir). O (Alim'dir) herşeyi hakkıyle bilendir.

57-Hadid 3


57/4هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِۜ يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْاَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَٓاءِ وَمَا يَعْرُجُ ف۪يهَاۜ وَهُوَ مَعَكُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ


Gökleri ve yeri altı günde yaratan sonra da arşı istiva eden (mekandan münezzeh kudretiyle kuşatan) O'dur. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Siz her nerede iseniz O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görendir.

57-Hadid 4


57/5لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ


Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. (Sonunda bütün) işler Allah'a döndürülür.

57-Hadid 5


57/6يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِۜ وَهُوَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ


Geceyi gündüze girdirip-katar, gündüzü de geceye girdirip-katar. O, göğüslerin özünde (saklı) olanı bilendir.

57-Hadid 6


57/7اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَاَنْفِقُوا مِمَّا جَعَلَكُمْ مُسْتَخْلَف۪ينَ ف۪يهِۜ فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَاَنْفَقُوا لَهُمْ اَجْرٌ كَب۪يرٌ


Allah'a ve Resulüne iman edin. Size (miras veya kazanç yoluyla) tasarruf yetkisi verdiği şeylerden infak edin. İman edip de infakta bulunanlar için büyük ecir-mükafat vardır.

57-Hadid 7


57/8وَمَا لَكُمْ لَا تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِۚ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ لِتُؤْمِنُوا بِرَبِّكُمْ وَقَدْ اَخَذَ م۪يثَاقَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ


Size ne oluyor ki, Resul sizi Rabbinize iman etmeye çağırıp dururken Allah'a iman etmiyorsunuz? Oysa O sizden kesin bir söz almıştı. Eğer mü'min iseniz (sözünüzü gerçekleştirin).

57-Hadid 8


57/9هُوَ الَّذ۪ي يُنَزِّلُ عَلٰى عَبْدِه۪ٓ اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَاِنَّ اللّٰهَ بِكُمْ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ


Sizi karanlıklardan nura (aydınlığa) çıkarması için kuluna apaçık ayetler indiren O'dur. Şüphesiz ki Allah size karşı Rauf'tur (şefkat edendir), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).

57-Hadid 9


57/10وَمَا لَكُمْ اَلَّا تُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلِلّٰهِ م۪يرَاثُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ لَا يَسْتَو۪ي مِنْكُمْ مَنْ اَنْفَقَ مِنْ قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَعْظَمُ دَرَجَةً مِنَ الَّذ۪ينَ اَنْفَقُوا مِنْ بَعْدُ وَقَاتَلُواۜ وَكُلاًّ وَعَدَ اللّٰهُ الْحُسْنٰىۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ۟


Size ne oluyor ki, Allah yolunda infak etmiyorsunuz? Oysa göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Fetihden önce infak eden ve savaşanlar (diğerleriyle) bir olmaz. Onların derecesi sonradan infak eden ve savaşanlardan daha yüksektir. Allah hepsine de en güzel olanı vadetmiştir. Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

57-Hadid 10


57/11مَنْ ذَا الَّذ۪ي يُقْرِضُ اللّٰهَ قَرْضاً حَسَناً فَيُضَاعِفَهُ لَهُ وَلَهُٓ اَجْرٌ كَر۪يمٌۚ


Allah'a güzel bir borç verecek olan kimdir? Ki Allah da bunu kendisi için kat kat arttırır ve onun için kerim (üstün-şerefli) bir ecir-mükafat vardır.

57-Hadid 11


57/12يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعٰى نُورُهُمْ بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَبِاَيْمَانِهِمْ بُشْرٰيكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۚ


O gün mü'min erkeklerle mü'min kadınları, nurları önlerinde ve sağlarında (cennete ışık değil nur hızıyla) koşup-giderken görürsün. (Onlara) "Bugün sizin müjdeniz, içinde ebedi kalıcılar olarak altından ırmaklar akan cennetlerdir" (denilir). İşte en büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.

57-Hadid 12


57/13يَوْمَ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا انْظُرُونَا نَقْتَبِسْ مِنْ نُورِكُمْ ق۪يلَ ارْجِعُوا وَرَٓاءَكُمْ فَالْتَمِسُوا نُوراًۜ فَضُرِبَ بَيْنَهُمْ بِسُورٍ لَهُ بَابٌۜ بَاطِنُهُ ف۪يهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهُ مِنْ قِبَلِهِ الْعَذَابُۜ


O gün münafık erkeklerle münafık kadınlar, iman edenlere "(Ne olur biraz yavaşlayın) bizi bekleyin-bize bakın da sizin nurunuzdan bir parça (ışık) alıp-faydalanalım" derler. Onlara "Arkanıza dönün de (işlediğiniz amellerde) bir nur arayın" denilir. Derken aralarına (dışta kalanlar için umud) kapısı olan bir sur çekilir ki onun iç kısmında rahmet, dış kısmında da azab vardır.

57-Hadid 13


57/14يُنَادُونَهُمْ اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْۜ قَالُوا بَلٰى وَلٰكِنَّكُمْ فَـتَنْتُمْ اَنْفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ الْاَمَانِيُّ حَتّٰى جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ وَغَرَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ


(Dışta kalan münafıklar) onlara (içeri giren mü'minlere) "Biz (dünya hayatında) sizlerle birlikte değil miydik (şimdi niye ayrıldık)?" diye seslenirler. (Mü'minler) derler ki "Evet (görünüşte beraberdik) fakat siz kendinizi fitneye düşürdünüz, (felaketleri) gözetip-beklediniz, (Allah'a karşı) kuşkulara kapıldınız ve (batıl) kuruntular sizi yanıltıp-aldattı. Sonunda Allah'ın emri geliverdi ve o çok aldatan da sizi Allah'a karşı (Allah hakkında) aldatmış oldu."

57-Hadid 14


57/15فَالْيَوْمَ لَا يُؤْخَذُ مِنْكُمْ فِدْيَةٌ وَلَا مِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ مَأْوٰيكُمُ النَّارُۜ هِيَ مَوْلٰيكُمْۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ


Artık bugün ne sizden, ne de inkar edenlerden bir fidye alınmaz-kabul edilmez. Barınma yeriniz ateştir, size yaraşan-mevlanız odur. Orası gidilip-varılacak ne kötü bir yerdir.

57-Hadid 15


57/16اَلَمْ يَأْنِ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْ تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللّٰهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّۙ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْاَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْۜ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ


İman edenlerin Allah'ın ve haktan inmiş olanların zikri için kalplerinin huşu duyması (saygı dolu bir korkuyla ürpermesi) zamanı gelmedi mi? Onlar bundan önce kendilerine Kitab verilmiş sonra üzerinden (zikre huşu duyup, gereğini yaşamadıkları) uzun bir süre geçince kalpleri (zikre karşı) katılaşmış kimseler gibi olmasınlar. Onlardan çoğu (zikri yaşamayıp yoldan çıkan) fasıklardı.

57-Hadid 16


57/17 اِعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ


Bilin ki Allah, ölümünden sonra yere hayat vermektedir. Biz aklınızı kullanırsınız diye size ayetleri açıkladık.

57-Hadid 17


57/18اِنَّ الْمُصَّدِّق۪ينَ وَالْمُصَّدِّقَاتِ وَاَقْرَضُوا اللّٰهَ قَرْضاً حَسَناً يُضَاعَفُ لَهُمْ وَلَهُمْ اَجْرٌ كَر۪يمٌ


Muhakkak ki sadaka veren erkeklere sadaka veren kadınlara ve Allah'a güzel bir borç verenlere, onlara (verdiklerinin karşılığı) kat kat artırılır ve onlar için kerim (üstün-şerefli) bir ecir-mükafat vardır.

57-Hadid 18


57/19وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِـه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصِّدّ۪يقُونَۗ وَالشُّهَدَٓاءُ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ لَهُمْ اَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ۟


Allah'a ve O'nun Resulüne iman edenler, işte onlar Rableri katında (hakkı doğrulayan-hakka sadık kalan) sıddıklar ve '(hakka tanıklık eden) şahidler (canlarıyla tanıklık eden) şehidlerdir'. Onların ecirleri-mükafatları ve nurları vardır. Küfredip de ayetlerimizi yalanlayanlar ise işte onlar da cehennem ashabıdır-halkıdır.

57-Hadid 19


57/20اِعْلَمُٓوا اَنَّمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَز۪ينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْاَمْوَالِ وَالْاَوْلَادِۜ كَمَثَلِ غَيْثٍ اَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَه۪يجُ فَتَرٰيهُ مُصْفَراًّ ثُمَّ يَكُونُ حُطَاماًۜ وَفِي الْاٰخِرَةِ عَذَابٌ شَد۪يدٌۙ وَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانٌۜ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ


Bilin ki dünya hayatı (dünyevi açıdan) ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, kendi aranızda bir övünme (rekabet konusu), mal ve çocuklarda çoğalma-arzusudur. Bir yağmur misali gibidir ki onun bitirdiği ekin ekicilerin hoşuna gider. Sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş sonra da bir çer-çöp oluvermiştir. Ahirette ise (ya) şiddetli bir azab, (ya da) Allah'dan bir mağfiret (bağışlanma) ve rıza vardır. Dünya hayatı (ahireti dikkate almayanlar için) aldatıcı bir metadan-geçici yararlanmadan başka bir şey değildir.

57-Hadid 20


57/21سَابِقُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۙ اُعِدَّتْ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۜ ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُوالْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ


Rabbinizden bir mağfirete, Allah'a ve Resulüne inananlar için hazırlanmış olup genişliği gökle yerin genişliği kadar olan cennete (kavuşmak için hayırlarda) koşup-yarışın. İşte bu Allah'ın fazlıdır ki onu dilediğine verir. Allah büyük fazl (lutuf ve ihsan) sahibidir.

57-Hadid 21


57/22مَٓا اَصَابَ مِنْ مُص۪يبَةٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَبْرَاَهَاۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌۚ


Yerde ve sizin nefislerinizde başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan (gerçekleştirmeden) önce bir Kitab'ta (yazılmış) olmasın. Şüphesiz bu Allah'a göre kolaydır.

57-Hadid 22


57/23لِكَيْلَا تَأْسَوْا عَلٰى مَا فَاتَكُمْ وَلَا تَفْرَحُوا بِمَٓا اٰتٰيكُمْۜ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍۙ


(Allah bunu) elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve size verdikleriyle de şımarmayasınız (diye bildirmektedir). Allah, kendini beğenip böbürleneni sevmez.

57-Hadid 23


57/24اَلَّذ۪ينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِۜ وَمَنْ يَتَوَلَّ فَاِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ


Onlar (infak hükmümüze rağmen) cimrilik ederler ve insanlara da cimriliği emrederler. Her kim (infak etmekten) yüz çevirirse, Allah şüphesiz ki Gani'dir (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan zengindir), Hamid'dir (en çok övülen ve övülmeye en layık olandır).

57-Hadid 24


57/25لَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَاَنْزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْم۪يزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِۚ وَاَنْزَلْنَا الْحَد۪يدَ ف۪يهِ بَأْسٌ شَد۪يدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللّٰهُ مَنْ يَنْصُرُهُ وَرُسُلَهُ بِالْغَيْبِۜ اِنَّ اللّٰهَ قَوِيٌّ عَز۪يزٌ۟


Andolsun ki Biz resullerimizi apaçık belgelerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye onlarla birlikte Kitab'ı ve mizanı (ölçüyü-tartıyı) indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. (Böylece) Allah O'na ve resullerine gayb ile (görmedikleri halde) kimlerin yardım edeceğini bilsin (ortaya çıkarsın). Şüphesiz Allah Kavi'dir (her kuvvetin gerçek Sahibidir), Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır).

57-Hadid 25


57/26وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً وَاِبْرٰه۪يمَ وَجَعَلْنَا ف۪ي ذُرِّيَّتِهِمَا النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ فَمِنْهُمْ مُهْتَدٍۚ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ


Andolsun ki Biz Nuh'u ve İbrahim'i gönderdik, peygamberliği ve Kitab'ı da onların zürriyetleri-soyları içinde kıldık. İçlerinde hidayette (doğru yolda) olanlar vardır ama onlardan çoğu fasık (yoldan çıkmış) olanlardır.

57-Hadid 26


57/27ثُمَّ قَفَّيْنَا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ بِرُسُلِنَا وَقَفَّيْنَا بِع۪يسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَاٰتَيْنَاهُ الْاِنْج۪يلَ وَجَعَلْنَا ف۪ي قُلُوبِ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُ رَأْفَةً وَرَحْمَةًۜ وَرَهْبَانِيَّةًۨ ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ اِلَّا ابْتِغَٓاءَ رِضْوَانِ اللّٰهِ فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَـتِهَاۚ فَاٰتَيْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْهُمْ اَجْرَهُمْۚ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ


Sonra onların izleri üzerinde resullerimizi birbiri ardınca gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik, ona İncil'i verdik ve onu izleyenlerin kalplerinde bir şefkat ve merhamet kıldık. (Sonradan türettikleri) ortaya çıkardıkları ruhbanlığı ise onlara Biz yazmadık (yüklemedik). Fakat kendileri Allah'ın rızasını aramak için (bu ruhbanlığı türetip-yüklendiler) ama buna da hakkıyle (gerektiği gibi) uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere ecirlerini-mükafatlarını verdik ama onlardan çoğu fasık (yoldan çıkmış) olanlardır.

57-Hadid 27


57/28يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَاٰمِنُوا بِرَسُولِه۪ يُؤْتِكُمْ كِفْلَيْنِ مِنْ رَحْمَتِه۪ وَيَجْعَلْ لَكُمْ نُوراً تَمْشُونَ بِه۪ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌۙ


Ey iman edenler. Allah'tan korkup-sakının ve O'nun Resulüne iman edin ki size Kendi rahmetinden iki kat versin. (Bu iman ve takvanızı) size (ışığında cennete koşup) yürüyeceğiniz bir nur kılsın ve size mağfiret etsin (bağışlasın). Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).

57-Hadid 28


57/29لِئَلَّا يَعْلَمَ اَهْلُ الْكِتَابِ اَلَّا يَقْدِرُونَ عَلٰى شَيْءٍ مِنْ فَضْلِ اللّٰهِ وَاَنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُوالْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ


Böylece Kitab ehli Allah'ın fazlından (lutuf ve ihsanından) hiçbir şeye (sahip olma ve dağıtıp-vermede) güç yetiremeyeceklerini ve fazlın bütünüyle mutlaka Allah'ın elinde olduğunu, onu dilediğine verdiğini bilip-öğrensin. Allah büyük fazl (üstün lutuf ve ihsan) sahibidir.

57-Hadid 29





27. Cüz ​(51-Zâriyât 31 İle 57-Hadid 29 Arası)




insandergisi.com