Hata! Lütfen tarayıcınızın ayarlarını kontrol edip daha sonra tekrar deneyin.


4. Cüz ​(3-Âl-i İmrân 92 İle 4-Nisâ 23 Arası)


3-Âl-i İmrân Suresi


3/92لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتّٰى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ


Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla birr'e (iyiliğe, hayr ve taata) erişemezsiniz. Her ne infak ederseniz şüphesiz Allah onu bilir.

3-Âl-i İmrân 92


3/93كُلُّ الطَّعَامِ كَانَ حِلاًّ لِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اِلَّا مَا حَرَّمَ اِسْرَٓائ۪لُ عَلٰى نَفْسِه۪ مِنْ قَبْلِ اَنْ تُنَزَّلَ التَّوْرٰيةُۜ قُلْ فَأْتُوا بِالتَّوْرٰيةِ فَاتْلُوهَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ


Tevrat indirilmeden önce İsrail'in (Ya'kub'un) kendine haram kıldıklarından başka İsrailoğullarına bütün yiyecekler helal idi. De ki "Eğer sadıklardan (doğrulardan) iseniz haydi Tevrat'ı getirip okuyun."

3-Âl-i İmrân 93


3/94فَمَنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ


Artık bundan sonra kim Allah'a karşı yalan düzüp-uydurursa, işte onlar zalim olanlardır.

3-Âl-i İmrân 94


3/95قُلْ صَدَقَ اللّٰهُ فَاتَّبِعُوا مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفاًۜ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ


De ki "Allah doğru söyledi. Öyleyse muvahhidler (Allah'ı birleyen hanifler) olarak İbrahim'in dinine uyun. O müşriklerden değildi."

3-Âl-i İmrân 95


3/96اِنَّ اَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذ۪ي بِبَكَّةَ مُبَارَكاً وَهُدًى لِلْعَالَم۪ينَۚ


Gerçek şu ki insanlar için kurulan ilk ev, Bekke'de (Mekke'de kurulan) mübarek ve alemler için hidayet olan (Kabe'dir).

3-Âl-i İmrân 96


3/97ف۪يهِ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ اِبْرٰه۪يمَۚ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ اٰمِناًۜ وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَب۪يلاًۜ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَم۪ينَ


Orada apaçık ayetler (ve) İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse, o emniyet-güvenlik içindedir. Ona bir yol bulup-güç yetirenlerin Ev'i haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim de küfre saparsa, bilsin ki Allah alemlerden müstağnidir (muhtaç olmayandır).

3-Âl-i İmrân 97


3/98قُلْ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِۗ وَاللّٰهُ شَه۪يدٌ عَلٰى مَا تَعْمَلُونَ


De ki "Ey Kitab ehli, Allah yapmakta olduklarınıza şahid iken niçin Allah'ın ayetlerini inkar ediyorsunuz?"

3-Âl-i İmrân 98


3/99قُلْ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ مَنْ اٰمَنَ تَبْغُونَهَا عِوَجاً وَاَنْتُمْ شُهَدَٓاءُۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ


De ki "Ey Kitab ehli, sizler şahidler olduğunuz halde niçin Allah'ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek müminleri Allah yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir."

3-Âl-i İmrân 99


3/100يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تُط۪يعُوا فَر۪يقاً مِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ يَرُدُّوكُمْ بَعْدَ ا۪يمَانِكُمْ كَافِر۪ينَ


Ey iman edenler. Eğer kendilerine Kitab verilenlerden herhangi bir gruba uyacak olursanız, imanınızdan sonra sizi döndürüp kafir yaparlar.

3-Âl-i İmrân 100


3/101وَكَيْفَ تَكْفُرُونَ وَاَنْتُمْ تُتْلٰى عَلَيْكُمْ اٰيَاتُ اللّٰهِ وَف۪يكُمْ رَسُولُهُۜ وَمَنْ يَعْتَصِمْ بِاللّٰهِ فَقَدْ هُدِيَ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ۟


Allah'ın ayetleri size okunuyorken ve O'nun Resulü içinizdeyken nasıl inkara saparsınız? Kim Allah'a sımsıkı tutunursa, kesinlikle doğru yola yöneltilip-iletilmiştir.

3-Âl-i İmrân 101


3/102يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ حَقَّ تُقَاتِه۪ وَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ


Ey iman edenler, Allah'tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece korkup-sakının ve ancak müslüman olarak can verin.

3-Âl-i İmrân 102


3/103وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعاً وَلَا تَفَرَّقُواۖ وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ كُنْتُمْ اَعْدَٓاءً فَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِه۪ٓ اِخْوَاناًۚ وَكُنْتُمْ عَلٰى شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَاَنْقَذَكُمْ مِنْهَاۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِه۪ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ


Allah'ın ipine sımsıkı yapışın, dağılıp-ayrılmayın ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini zikredip-hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizi birleştirip-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olmuştunuz. Yine siz tam bir ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Hidayete (doğru yola) eresiniz diye Allah size ayetlerini böyle açıklar.

3-Âl-i İmrân 103


3/104وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ يَدْعُونَ اِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ


Sizden (her dönemde) hayra çağıran, ma'rufu (iyiliği) emreden ve münkerden (kötülükten) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.

3-Âl-i İmrân 104


3/105وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ تَفَرَّقُوا وَاخْتَلَفُوا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۙ


Kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra parçalanıp ayrılığa (ihtilafa ve anlaşmazlığa) düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azab vardır.

3-Âl-i İmrân 105


3/106يَوْمَ تَبْيَضُّ وُجُوهٌ وَتَسْوَدُّ وُجُوهٌۚ فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اسْوَدَّتْ وُجُوهُهُمْ۠ اَكَفَرْتُمْ بَعْدَ ا۪يمَانِكُمْ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ


Bazı yüzlerin ağaracağı, bazı yüzlerin de kararacağı gün, yüzleri kapkara kesilecek olanlara "İmanınızdan sonra inkar ettiniz öyle mi? Öyleyse inkar etmenize karşılık azabı tadın" (denilir).

3-Âl-i İmrân 106


3/107وَاَمَّا الَّذ۪ينَ ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ فَف۪ي رَحْمَةِ اللّٰهِۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ


Yüzleri ağaranlar ise artık onlar Allah'ın rahmeti içindedirler, orada ebedi kalacaklardır.

3-Âl-i İmrân 107


3/108تِلْكَ اٰيَاتُ اللّٰهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّۜ وَمَا اللّٰهُ يُر۪يدُ ظُلْماً لِلْعَالَم۪ينَ


Bunlar sana hak olarak okumakta olduğumuz Allah'ın ayetleridir. Allah, alemlere zulmetmek istemez.

3-Âl-i İmrân 108


3/109وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ۟


Göklerde olanlar da, yerde olanlar da Allah'ındır ve (bütün) işler Allah'a döndürülür.

3-Âl-i İmrân 109


3/110كُنْتُمْ خَيْرَ اُمَّةٍ اُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِۜ وَلَوْ اٰمَنَ اَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْراً لَهُمْۜ مِنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَاَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ


Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz. Ma'ruf (iyi) olanı emreder, münker (kötü) olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz. Kitab ehli de inanmış olsaydı elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır fakat çoğunluğu fıska sapanlardır.

3-Âl-i İmrân 110


3/111لَنْ يَضُرُّوكُمْ اِلَّٓا اَذًىۜ وَاِنْ يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ الْاَدْبَارَ۠ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ


Onlar size ezadan (incitmekten) başka bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşırlarsa size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez.

3-Âl-i İmrân 111


3/112ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ اَيْنَ مَا ثُقِفُٓوا اِلَّا بِحَبْلٍ مِنَ اللّٰهِ وَحَبْلٍ مِنَ النَّاسِ وَبَٓاؤُ۫ بِغَضَبٍ مِنَ اللّٰهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَيَقْتُلُونَ الْاَنْبِيَٓاءَ بِغَيْرِ حَقٍّۜ ذٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ۠


Nerede bulunurlarsa bulunsunlar, üzerlerine zillet vurulmuştur ancak Allah'ın ve mü'minlerin ahdine sığınmış olanlar müstesna. Onlar Allah'tan bir gazaba uğradılar. Üzerlerine de miskinlik vuruldu. Bu, Allah'ın ayetlerini inkar etmeleri ve peygamberleri haksız yere öldürmeleri nedeniyledir. (Yine) bu, isyan etmeleri ve haddi aşmalarındandır.

3-Âl-i İmrân 112


3/113لَيْسُوا سَوَٓاءًۜ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ اُمَّةٌ قَٓائِمَةٌ يَتْلُونَ اٰيَاتِ اللّٰهِ اٰنَٓاءَ الَّيْلِ وَهُمْ يَسْجُدُونَ۠


Onların hepsi bir değildir. Kitab ehlinden (doğruluk üzere) duran bir ümmet (topluluk) vardır ki, gece vakitlerinde secdeye kapanarak Allah'ın ayetlerini okurlar.

3-Âl-i İmrân 113


3/114يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ مِنَ الصَّالِح۪ينَ


Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman eder, ma'ruf (iyi) olanı emreder, münker (kötü) olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır.

3-Âl-i İmrân 114


3/115وَمَا يَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَلَنْ يُكْفَرُوهُۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالْمُتَّق۪ينَ


Onlar hayırdan her ne yaparlarsa, elbette ondan yoksun bırakılmazlar. Allah muttakileri (korkup-sakınanları) bilendir.

3-Âl-i İmrân 115


3/116اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَنْ تُغْنِيَ عَنْهُمْ اَمْوَالُهُمْ وَلَٓا اَوْلَادُهُمْ مِنَ اللّٰهِ شَيْـٔاًۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ


Küfredenlerin ise ne malları, ne de çocukları Allah'a karşı kendilerine hiçbir fayda sağlamayacaktır. İşte onlar ateş ashabıdır-halkıdır, onda ebedi olarak kalacaklardır.

3-Âl-i İmrân 116


3/117مَثَلُ مَا يُنْفِقُونَ ف۪ي هٰذِهِ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا كَمَثَلِ ر۪يحٍ ف۪يهَا صِرٌّ اَصَابَتْ حَرْثَ قَوْمٍ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ فَاَهْلَكَتْهُۜ وَمَا ظَلَمَهُمُ اللّٰهُ وَلٰكِنْ اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ


Onların bu dünya hayatındaki harcamalarının misali, kendilerine zulmetmiş bir kavmin ekinlerini vurup da telef eden kavurucu bir rüzgarın misali gibidir. Allah onlara zulmetmedi fakat (onlar) kendi nefislerine (kendileri) zulmetmişlerdir.

3-Âl-i İmrân 117


3/118يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا بِطَانَةً مِنْ دُونِكُمْ لَا يَأْلُونَكُمْ خَبَالاًۜ وَدُّوا مَا عَنِتُّمْۚ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَٓاءُ مِنْ اَفْوَاهِهِمْۚ وَمَا تُخْف۪ي صُدُورُهُمْ اَكْـبَرُۜ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْاٰيَاتِ اِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ


Ey iman edenler, kendinizden olmayanı sırdaş edinmeyin. Onlar size kötülük ve zarar vermekte kusur etmezler, sizin sıkıntıya düşmenizi isterler. Öfkeleri ağızlarından taşmaktadır. Sinelerinin gizli tuttukları ise daha büyüktür. Eğer akledip-anlıyorsanız ayetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz.

3-Âl-i İmrân 118


3/119هَٓا اَنْتُمْ اُو۬لَٓاءِ تُحِبُّونَهُمْ وَلَا يُحِبُّونَكُمْ وَتُؤْمِنُونَ بِالْكِتَابِ كُلِّه۪ۚ وَاِذَا لَقُوكُمْ قَالُٓوا اٰمَنَّاۗ وَاِذَا خَلَوْا عَضُّوا عَلَيْكُمُ الْاَنَامِلَ مِنَ الْغَيْظِۜ قُلْ مُوتُوا بِغَيْظِكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ


İşte siz öyle kimselersiniz ki onları seversiniz halbuki onlar sizi sevmezler. Siz Kitab'ın tümüne inanırsınız onlar ise sizinle karşılaştıklarında (inandık) derler, kendi başlarına kaldıklarında da size karşı olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki "Kin ve öfkenizle ölün." Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.

3-Âl-i İmrân 119


3/120اِنْ تَمْسَسْكُمْ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْۘ وَاِنْ تُصِبْكُمْ سَيِّئَةٌ يَفْرَحُوا بِهَاۜ وَاِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا لَا يَضُرُّكُمْ كَيْدُهُمْ شَيْـٔاًۜ اِنَّ اللّٰهَ بِمَا يَعْمَلُونَ مُح۪يطٌ۟


Size bir iyilik dokununca onları tasalandırır, size bir kötülük isabet edince ise onunla sevinirler. Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların 'hileli düzenleri' size hiçbir şeyle zarar veremez. Allah hiç şüphesiz, onların yapmakta olduklarını kuşatmıştır.

3-Âl-i İmrân 120


3/121وَاِذْ غَدَوْتَ مِنْ اَهْلِكَ تُبَوِّئُ الْمُؤْمِن۪ينَ مَقَاعِدَ لِلْقِتَالِۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌۙ


Hani sen mü'minleri savaş mevzilerine yerleştirmek için ailenden erkenden ayrılmıştın. Allah Semi'dir (herşeyi işitendir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).

3-Âl-i İmrân 121


3/122اِذْ هَمَّتْ طَٓائِفَتَانِ مِنْكُمْ اَنْ تَفْشَلَاۙ وَاللّٰهُ وَلِيُّهُمَاۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ


O zaman sizden iki grup, neredeyse çözülüp-bozulmaya yüz tutmuştu. Oysa Allah onların velisi-yardımcısıydı. Mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etsinler.

3-Âl-i İmrân 122


3/123وَلَقَدْ نَصَرَكُمُ اللّٰهُ بِبَدْرٍ وَاَنْتُمْ اَذِلَّةٌۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ


Andolsun ki siz güçsüz iken Allah size Bedir'de yardımıyla zafer verdi. O halde Allah'tan korkup-sakının ki, O'na şükretmiş olasınız.

3-Âl-i İmrân 123


3/124اِذْ تَقُولُ لِلْمُؤْمِن۪ينَ اَلَنْ يَكْفِيَكُمْ اَنْ يُمِدَّكُمْ رَبُّكُمْ بِثَلٰثَةِ اٰلَافٍ مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ مُنْزَل۪ينَۜ


Sen mü'minlere "Rabbinizin size meleklerden indirilmiş üçbin kişiyle yardım iletmesi size yetmez mi?" diyordun.

3-Âl-i İmrân 124


3/125بَلٰٓىۙ اِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا وَيَأْتُوكُمْ مِنْ فَوْرِهِمْ هٰذَا يُمْدِدْكُمْ رَبُّكُمْ بِخَمْسَةِ اٰلَافٍ مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ مُسَوِّم۪ينَ


Evet, siz sabır gösterir ve Allah'tan korkup-sakınırsanız, onlar ansızın üzerinize gelseler (bile korkmayın çünkü) Rabbiniz size nişanlı beşbin melekle (hemen) yardım ulaştıracaktır.

3-Âl-i İmrân 125


3/126وَمَا جَعَلَهُ اللّٰهُ اِلَّا بُشْرٰى لَكُمْ وَلِتَطْمَئِنَّ قُلُوبُكُمْ بِه۪ۜ وَمَا النَّصْرُ اِلَّا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَك۪يمِۙ


Allah bunu (bu açıklamayı) size ancak bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla tatmin bulsun (yatışıp-rahatlasın) diye yaptı. Nusret (yardım ve zafer) ancak Aziz (üstün ve güçlü) ve Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) olan Allah'ın katındandır.

3-Âl-i İmrân 126


3/127لِيَقْطَعَ طَرَفاً مِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَوْ يَكْبِتَهُمْ فَيَنْقَلِبُوا خَٓائِب۪ينَ


(Ki bu) küfre sapanların ileri gelenlerini kessin (onları helak etsin) ya da perişan etsin de umutsuz olarak geri dönüp gitsinler (diyedir).

3-Âl-i İmrân 127


3/128لَيْسَ لَكَ مِنَ الْاَمْرِ شَيْءٌ اَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ اَوْ يُعَذِّبَهُمْ فَاِنَّهُمْ ظَالِمُونَ


Bu emirden-işten sana ait bir şey yoktur. Allah ya onların tevbesini kabul eder yahut da zalim oldukları için azablandırır.

3-Âl-i İmrân 128


3/129وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ۟


Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).

3-Âl-i İmrân 129


3/130يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَأْكُلُوا الرِّبٰٓوا اَضْعَافاً مُضَاعَفَةًۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَۚ


Ey iman edenler, kat kat arttırılmış olarak faiz yemeyin. Ve Allah'tan korkup-sakının ki felah (kurtuluş) bulasınız.

3-Âl-i İmrân 130


3/131وَاتَّقُوا النَّارَ الَّت۪ٓي اُعِدَّتْ لِلْكَافِر۪ينَۚ


Ve kafirler için hazırlanmış olan ateşten sakının.

3-Âl-i İmrân 131


3/132وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَۚ


Allah'a ve Resulüne itaat edin ki, rahmete kavuşturulasınız.

3-Âl-i İmrân 132

3/133وَسَارِعُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُۙ اُعِدَّتْ لِلْمُتَّق۪ينَۙ


Rabbinizden olan mağfirete ve genişliği (eni) göklerle yer kadar olan cennete koşun. O, muttakiler (korkup-sakınanlar) için hazırlanmıştır.

3-Âl-i İmrân 133


3/134اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَالْكَاظِم۪ينَ الْغَيْظَ وَالْعَاف۪ينَ عَنِ النَّاسِۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَۚ


Onlar bollukta da, darlıkta da infak ederler, öfkelerini yutkunup-tutarlar ve insanları affederler. Allah muhsinleri (iyilik yapıp-güzel davrananları) sever.

3-Âl-i İmrân 134


3/135وَالَّذ۪ينَ اِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً اَوْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ ذَكَرُوا اللّٰهَ فَاسْتَغْفَرُوا لِذُنُوبِهِمْۖ وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ اِلَّا اللّٰهُۖ وَلَمْ يُصِرُّوا عَلٰى مَا فَعَلُوا وَهُمْ يَعْلَمُونَ


Ve 'çirkin bir hayasızlık' işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman Allah'ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma dilerler. Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar işledikleri (günah) üzerinde bile bile ısrarla durmazlar.

3-Âl-i İmrân 135


3/136اُو۬لٰٓئِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ مَغْفِرَةٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَجَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَنِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَۜ


İşte bunların karşılığı-mükafatı Rablerinden bağışlanma ve içinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan cennetlerdir. Böyle amel edenlerin ecri-mükafatı ne güzeldir.

3-Âl-i İmrân 136


3/137قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ سُنَنٌۙ فَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّب۪ينَ


Gerçek şu ki sizden önce nice sünnetler gelip-geçmiştir. Bundan dolayı yeryüzünde gezip dolaşın da, yalanlayanların akibeti nasıl olmuş bir görün.

3-Âl-i İmrân 137


3/138هٰذَا بَيَانٌ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةٌ لِلْمُتَّق۪ينَ


Bu (Kur'an) insanlar için bir beyan (açıklama), muttakiler (korkup-sakınanlar) için de bir hidayet ve bir öğüttür.

3-Âl-i İmrân 138


3/139وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَنْتُمُ الْاَعْلَوْنَ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ


Gevşemeyin, üzülmeyin, (gerçekten) iman etmişseniz üstün olan sizlersiniz.

3-Âl-i İmrân 139


3/140اِنْ يَمْسَسْكُمْ قَرْحٌ فَقَدْ مَسَّ الْقَوْمَ قَرْحٌ مِثْلُهُۜ وَتِلْكَ الْاَيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِۚ وَلِيَعْلَمَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَيَتَّخِذَ مِنْكُمْ شُهَدَٓاءَۜ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِم۪ينَۙ


Eğer bir yara aldıysanız, o kavme de benzeri bir yara değmiştir. Biz bu günleri insanlar arasında döndürüp dururuz. Bu, Allah'ın iman edenleri belirtip-ayırması ve sizden şahidler edinmesi içindir. Allah, zulmedenleri sevmez.

3-Âl-i İmrân 140


3/141وَلِيُمَحِّصَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَيَمْحَقَ الْكَافِر۪ينَ


(Yine bu) Allah'ın iman edenleri seçip-arındırması ve küfre sapanları yok etmesi içindir.

3-Âl-i İmrân 141


3/142اَمْ حَسِبْتُمْ اَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَعْلَمِ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ جَاهَدُوا مِنْكُمْ وَيَعْلَمَ الصَّابِر۪ينَ


Yoksa siz, Allah içinizden cihad edenleri belirtip-ayırdetmeden ve sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?

3-Âl-i İmrân 142


3/143وَلَقَدْ كُنْتُمْ تَمَنَّوْنَ الْمَوْتَ مِنْ قَبْلِ اَنْ تَلْقَوْهُۖ فَقَدْ رَاَيْتُمُوهُ وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ۟


Andolsun ki siz ölümle karşılaşmadan önce onu (şehitliği) temenni ediyordunuz. İşte onu gördünüz, bakıp duruyorsunuz.

3-Âl-i İmrân 143


3/144وَمَا مُحَمَّدٌ اِلَّا رَسُولٌۚ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُۜ اَفَا۬ئِنْ مَاتَ اَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْۜ وَمَنْ يَنْقَلِبْ عَلٰى عَقِبَيْهِ فَلَنْ يَضُرَّ اللّٰهَ شَيْـٔاًۜ وَسَيَجْزِي اللّٰهُ الشَّاكِر۪ينَ


Muhammed yalnızca bir resuldür. Ondan önce de nice resuller gelip-geçmiştir. Şimdi o ölürse ya da öldürülürse, gerisin geriye mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse Allah'a kesinlikle zarar veremez. Allah şükredenlerin mükafatını verecektir.

3-Âl-i İmrân 144


3/145وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ اَنْ تَمُوتَ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِ كِتَاباً مُؤَجَّلاًۜ وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِه۪ مِنْهَاۚ وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الْاٰخِرَةِ نُؤْتِه۪ مِنْهَاۜ وَسَنَجْزِي الشَّاكِر۪ينَ


Allah'ın izni olmaksızın hiçbir nefis için ölmek yoktur. O, süresi belirtilmiş bir yazıdır. Kim dünyanın yararını isterse ona ondan veririz, kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükafatlandıracağız.

3-Âl-i İmrân 145


3/146وَكَاَيِّنْ مِنْ نَبِيٍّ قَاتَلَۙ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَث۪يرٌۚ فَمَا وَهَنُوا لِمَٓا اَصَابَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُواۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الصَّابِر۪ينَ


Nice peygamberler beraberinde birçok Rabbanilerle (Rab tarafında, Rabbe kulluk edenlerle) savaşa girdiler de, Allah yolunda kendilerine isabet edenlerden dolayı ne gevşeklik gösterdiler, ne de boyun eğdiler. Allah sabredenleri sever.

3-Âl-i İmrân 146


3/147وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَاِسْرَافَنَا ف۪ٓي اَمْرِنَا وَثَبِّتْ اَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ


Onların söyledikleri "Rabbimiz, günahlarımızı ve işimizdeki aşırılıklarımızı bağışla, ayaklarımızı (yolunda sabit kıl) sağlamlaştır ve bize kafirler topluluğuna karşı yardım et" demelerinden başka bir şey değildi.

3-Âl-i İmrân 147


3/148فَاٰتٰيهُمُ اللّٰهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ الْاٰخِرَةِۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ۟


Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiret sevabının güzelliğini verdi. Allah muhsinleri (iyilik yapıp-güzel davrananları) sever.

3-Âl-i İmrân 148


3/149يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تُط۪يعُوا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يَرُدُّوكُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِر۪ينَ


Ey iman edenler. Eğer küfredenlere uyarsanız, sizi gerisin geriye çevirirler de hüsrana (ebedi ziyana) uğrayanlardan olursunuz.

3-Âl-i İmrân 149


3/150بَلِ اللّٰهُ مَوْلٰيكُمْۚ وَهُوَ خَيْرُ النَّاصِر۪ينَ


Hayır (bundan sakının, çünkü) sizin Mevlanız (veliniz ve sahibiniz) Allah'tır. O, yardım edenlerin en hayırlısıdır.

3-Âl-i İmrân 150


3/151سَنُلْق۪ي ف۪ي قُلُوبِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ بِمَٓا اَشْرَكُوا بِاللّٰهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِه۪ سُلْطَاناًۚ وَمَأْوٰيهُمُ النَّارُۜ وَبِئْسَ مَثْوَى الظَّالِم۪ينَ


Kendisi hakkında sultan (hüccet, delil) indirmediği şeyi Allah'a ortak koştuklarından dolayı küfredenlerin kalplerine korku salacağız. Onların barınma yerleri ateştir. Zalimlerin konaklama yeri ne kötüdür.

3-Âl-i İmrân 151


3/152وَلَقَدْ صَدَقَكُمُ اللّٰهُ وَعْدَهُٓ اِذْ تَحُسُّونَهُمْ بِاِذْنِه۪ۚ حَتّٰٓى اِذَا فَشِلْتُمْ وَتَنَازَعْتُمْ فِي الْاَمْرِ وَعَصَيْتُمْ مِنْ بَعْدِ مَٓا اَرٰيكُمْ مَا تُحِبُّونَۜ مِنْكُمْ مَنْ يُر۪يدُ الدُّنْيَا وَمِنْكُمْ مَنْ يُر۪يدُ الْاٰخِرَةَۚ ثُمَّ صَرَفَكُمْ عَنْهُمْ لِيَبْتَلِيَكُمْۚ وَلَقَدْ عَفَا عَنْكُمْۜ وَاللّٰهُ ذُوفَضْلٍ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ


Siz Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah size olan vaadini yerine getirmiştir. Öyle ki sevdiğinizi (zaferi) size gösterdikten sonra siz yılgınlık gösterdiniz, isyan ettiniz ve emir hakkında çekiştiniz. Sizden kiminiz dünyayı istiyor, kiminiz de ahireti istiyordu. Sonra (Allah sizi) denemek için ondan (gördüğünüz zaferden geri) çevirdi ve (yine de) sizi bağışladı. Allah mü'minlere karşı fazl (ve ihsan) sahibi olandır.

3-Âl-i İmrân 152


3/153اِذْ تُصْعِدُونَ وَلَا تَلْوُ۫نَ عَلٰٓى اَحَدٍ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ ف۪ٓي اُخْرٰيكُمْ فَاَثَابَكُمْ غَماًّ بِغَمٍّ لِكَيْلَا تَحْزَنُوا عَلٰى مَا فَاتَكُمْ وَلَا مَٓا اَصَابَكُمْۜ وَاللّٰهُ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ


Resul sizi arkanızdan çağırıp dururken siz uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. (Allah) sizi kederden kedere uğrattı ki (içinize sığmayan bu kederle) elinizden gidene ve başınıza gelene üzülmeyesiniz. Allah (bütün) yaptıklarınızdan haberi olandır.

3-Âl-i İmrân 153


3/154ثُمَّ اَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ بَعْدِ الْغَمِّ اَمَنَةً نُعَاساً يَغْشٰى طَٓائِفَةً مِنْكُمْۙ وَطَٓائِفَةٌ قَدْ اَهَمَّتْهُمْ اَنْفُسُهُمْ يَظُنُّونَ بِاللّٰهِ غَيْرَ الْحَقِّ ظَنَّ الْجَاهِلِيَّةِۜ يَقُولُونَ هَلْ لَنَا مِنَ الْاَمْرِ مِنْ شَيْءٍۜ قُلْ اِنَّ الْاَمْرَ كُلَّهُ لِلّٰهِۜ يُخْفُونَ ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ مَا لَا يُبْدُونَ لَكَۜ يَقُولُونَ لَوْ كَانَ لَنَا مِنَ الْاَمْرِ شَيْءٌ مَا قُتِلْنَا هٰهُنَاۜ قُلْ لَوْ كُنْتُمْ ف۪ي بُيُوتِكُمْ لَبَرَزَ الَّذ۪ينَ كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقَتْلُ اِلٰى مَضَاجِعِهِمْۚ وَلِيَبْتَلِيَ اللّٰهُ مَا ف۪ي صُدُورِكُمْ وَلِيُمَحِّصَ مَا ف۪ي قُلُوبِكُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ


Sonra o kederin ardından üzerinize öyle bir eminlik (güvenlik duygusu), öyle bir uyku indirdi ki bu içinizden bir grubu sarıveriyordu. Bir grup da canları derdine düşmüştü. Allah'a karşı cahiliyye zannı gibi hakka aykırı bir zan besliyorlar ve "Bu işten bize ne?" diyorlardı. De ki "Şüphesiz bütün iş Allah'ındır." Onlar sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli tutuyorlar "Bu işten bize bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki "Eğer evlerinizde de olsaydınız, üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar devrilip-ölecekleri yerlere yine çıkıp-giderlerdi. Allah (bunu) sinelerinizdekini yoklayıp-denemek ve kalplerinizde olanı temizleyip-arındırmak için (yaptı). Allah, sinelerin özünde olanı bilendir.

3-Âl-i İmrân 154


3/155اِنَّ الَّذ۪ينَ تَوَلَّوْا مِنْكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِۙ اِنَّمَا اسْتَزَلَّهُمُ الشَّيْطَانُ بِبَعْضِ مَا كَسَبُواۚ وَلَقَدْ عَفَا اللّٰهُ عَنْهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ حَل۪يمٌ۟


İki topluluğun karşı karşıya geldikleri gün sizden geri dönenleri, kazandıkları bazı şeyler dolayısıyla şeytan ayağını kaydırmak istemişti. Ancak Allah onları affetti. Şüphesiz Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Halim'dir (rahmetiyle yumuşak davranandır).

3-Âl-i İmrân 155


3/156يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَقَالُوا لِاِخْوَانِهِمْ اِذَا ضَرَبُوا فِي الْاَرْضِ اَوْ كَانُوا غُزًّى لَوْ كَانُوا عِنْدَنَا مَا مَاتُوا وَمَا قُتِلُواۚ لِيَجْعَلَ اللّٰهُ ذٰلِكَ حَسْرَةً ف۪ي قُلُوبِهِمْۜ وَاللّٰهُ يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ


Ey iman edenler, siz inkar edip de yeryüzünde gezip dolaşırlarken veya savaşta bulundukları sırada (ölen) kardeşleri için "Yanımızda olsalardı ölmezlerdi, öldürülmezlerdi" diyenler gibi olmayın. Allah bunu (bu kanaati) onların kalplerinde kahırlı bir özlem olarak bıraktı. Oysa dirilten ve öldüren Allah'tır. Allah yaptıklarınızı hakkıyle görendir.

3-Âl-i İmrân 156


3/157وَلَئِنْ قُتِلْتُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَوْ مُتُّمْ لَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرَحْمَةٌ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ


Eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, Allah'ın mağfireti (bağışlaması) ve rahmeti, onların (dünyada kalıp) toplayacakları bütün şeylerden daha hayırlıdır.

3-Âl-i İmrân 157


3/158وَلَئِنْ مُتُّمْ اَوْ قُتِلْتُمْ لَاِلَى اللّٰهِ تُحْشَرُونَ


Andolsun ki ölseniz de, öldürülseniz de şüphesiz Allah'a (varıp, O'nun huzurunda) toplanacaksınız.

3-Âl-i İmrân 158


3/159فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ لِنْتَ لَهُمْۚ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَل۪يظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَۖ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْاَمْرِۚ فَاِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّل۪ينَ


Allah'tan bir rahmet dolayısıyle onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer (bir işe) azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.

3-Âl-i İmrân 159


3/160اِنْ يَنْصُرْكُمُ اللّٰهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْۚ وَاِنْ يَخْذُلْكُمْ فَمَنْ ذَا الَّذ۪ي يَنْصُرُكُمْ مِنْ بَعْدِه۪ۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ


Eğer Allah size yardım ederse artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur ve eğer sizi (yalnız ve yardımsız) bırakacak olursa, O'ndan sonra size yardım edecek kimdir? Mü'minler sadece Allah'a tevekkül etsinler.

3-Âl-i İmrân 160


3/161وَمَا كَانَ لِنَبِيٍّ اَنْ يَغُلَّۜ وَمَنْ يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۚ ثُمَّ تُوَفّٰى كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ


Bir peygambere emanete ihanet yaraşmaz. Kim ihanet ederse, kıyamet günü ihanet ettiğiyle gelir. Sonra her nefis ne kazandıysa, (ona) eksiksiz olarak ödenir. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.

3-Âl-i İmrân 161


3/162اَفَمَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَ اللّٰهِ كَمَنْ بَٓاءَ بِسَخَطٍ مِنَ اللّٰهِ وَمَأْوٰيهُ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ


Allah'ın rızasına uyan kişi, Allah'ın hışmına (gazabına) uğrayan gibi olur mu? Onun varacağı yer cehennemdir. Orası gidilip-varılacak ne kötü bir yerdir.

3-Âl-i İmrân 162


3/163هُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ۟


Allah katında onlar derece derecedir. Allah yapmakta olduklarını görendir.

3-Âl-i İmrân 163


3/164لَقَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ اِذْ بَعَثَ ف۪يهِمْ رَسُولاً مِنْ اَنْفُسِهِمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِه۪ وَيُزَكّ۪يهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَۚ وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ


Andolsun ki Allah, mü'minlere kendi içlerinden bir Resul göndermekle onlara lutufda bulunmuştur. Onlara Allah'ın ayetlerini okuyor, onları arındırıyor ve onlara Kitab'ı ve hikmeti öğretiyor. Halbuki onlar daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.

3-Âl-i İmrân 164


3/165اَوَلَمَّٓا اَصَابَتْكُمْ مُص۪يبَةٌ قَدْ اَصَبْتُمْ مِثْلَيْهَاۙ قُلْتُمْ اَنّٰى هٰذَاۜ قُلْ هُوَ مِنْ عِنْدِ اَنْفُسِكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ


(Onları) iki misline uğrattığınız bir musibet size isabet edince mi "Bu nereden" dediniz? De ki "O, sizin kendinizdendir." Şüphesiz Allah herşeye kadirdir (güç yetirendir).

3-Âl-i İmrân 165


3/166وَمَٓا اَصَابَكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ فَبِاِذْنِ اللّٰهِ وَلِيَعْلَمَ الْمُؤْمِن۪ينَۙ


İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün size isabet eden ancak Allah'ın izniyle idi. (Bu, Allah'ın) mü'minleri ayırdetmesi (içindi).

3-Âl-i İmrân 166


3/167وَلِيَعْلَمَ الَّذ۪ينَ نَافَقُواۚ وَق۪يلَ لَهُمْ تَعَالَوْا قَاتِلُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَوِ ادْفَعُواۜ قَالُوا لَوْ نَعْلَمُ قِتَالاً لَاتَّبَعْنَاكُمْۜ هُمْ لِلْكُفْرِ يَوْمَئِذٍ اَقْرَبُ مِنْهُمْ لِلْا۪يمَانِۚ يَقُولُونَ بِاَفْوَاهِهِمْ مَا لَيْسَ ف۪ي قُلُوبِهِمْۜ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا يَكْتُمُونَۚ


Ve münafıklık yapanları da belirtmesi içindi. Onlara "Gelin Allah'ın yolunda savaşın ya da savunun" denildiğinde "Biz savaşmayı bilseydik elbette peşinizden gelirdik" dediler. Onlar o gün, imandan çok küfre yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını en iyi bilendir.

3-Âl-i İmrân 167


3/168اَلَّذ۪ينَ قَالُوا لِاِخْوَانِهِمْ وَقَعَدُوا لَوْ اَطَاعُونَا مَا قُتِلُواۜ قُلْ فَادْرَؤُ۫ا عَنْ اَنْفُسِكُمُ الْمَوْتَ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ


Onlar, kendileri oturup da kardeşleri için "Eğer bize uysalardı öldürülmezlerdi" diyenlerdir. De ki "Şayet sadıklardan (doğru sözlülerden) iseniz kendi nefislerinizden ölümü geri çevirin."

3-Âl-i İmrân 168


3/169وَلَا تَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ قُتِلُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَمْوَاتاًۜ بَلْ اَحْيَٓاءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَۙ


Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında rızıklanmaktadırlar.

3-Âl-i İmrân 169


3/170فَرِح۪ينَ بِمَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۙ وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذ۪ينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْۙ اَلَّا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۢ


Allah'ın kendi fazlından (lutuf ve ihsanından) onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Arkalarından (gelecek ve) henüz onlara ulaşmayanlara, kendilerine korku olmadığını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.

3-Âl-i İmrân 170


3/171يَسْتَبْشِرُونَ بِنِعْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ وَفَضْلٍۙ وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُؤْمِن۪ينَۚۛ ۟


Onlar Allah'tan bir nimet, bir fazl-lutuf ile Allah'ın mü'minlerin ecrini-mükafatını zayi etmeyeceği müjdesinin sevinci içindedirler.

3-Âl-i İmrân 171


3/172اَلَّذ۪ينَ اسْتَجَابُوا لِلّٰهِ وَالرَّسُولِ مِنْ بَعْدِ مَٓا اَصَابَهُمُ الْقَرْحُۜۛ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا مِنْهُمْ وَاتَّقَوْا اَجْرٌ عَظ۪يمٌۚ


Kendileri yara aldıktan sonra yine de Allah'ın ve resulün davetine koşanlar, ihsan edenler ve sakınanlar için büyük bir ecir-mükafat vardır.

3-Âl-i İmrân 172


3/173اَلَّذ۪ينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ اِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ ا۪يمَاناًۗ وَقَالُوا حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ


Onlar (öyle kimselerdir ki) bir kısım insanlar kendilerine "Size karşı insanlar (ordu) topladılar, onlardan korkun" dediklerinde imanları artanlar ve "Allah bize yeter, O ne güzel Vekildir" diyenlerdir.

3-Âl-i İmrân 173


3/174فَانْقَلَبُوا بِنِعْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ وَفَضْلٍ لَمْ يَمْسَسْهُمْ سُٓوءٌۙ وَاتَّبَعُوا رِضْوَانَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ ذُوفَضْلٍ عَظ۪يمٍ


Bunun üzerine kendilerine hiçbir kötülük dokunmadan Allah'ın nimeti ve lutfuyla geri döndüler. Onlar Allah'ın rızasına uydular. Allah çok büyük fazl (lutuf ve ihsan) sahibidir.

3-Âl-i İmrân 174


3/175اِنَّمَا ذٰلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ اَوْلِيَٓاءَهُۖ فَلَا تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ


İşte o şeytan (bu mü'minleri değil) ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan korkmayın eğer mü'min iseniz Ben'den korkun.

3-Âl-i İmrân 175


3/176وَلَا يَحْزُنْكَ الَّذ۪ينَ يُسَارِعُونَ فِي الْكُفْرِۚ اِنَّهُمْ لَنْ يَضُرُّوا اللّٰهَ شَيْـٔاًۜ يُر۪يدُ اللّٰهُ اَلَّا يَجْعَلَ لَهُمْ حَظًّا فِي الْاٰخِرَةِۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ


Küfürde koşup-yarışanlar seni üzmesin. Çünkü onlar Allah'a hiçbir şeyle zarar veremezler. Allah onlara ahirette hiçbir nasib vermemeyi diliyor. Onlar için büyük bir azab vardır.

3-Âl-i İmrân 176


3/177اِنَّ الَّذ۪ينَ اشْتَرَوُا الْكُفْرَ بِالْا۪يمَانِ لَنْ يَضُرُّوا اللّٰهَ شَيْـٔاًۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ


İmana karşılık küfrü satın alanlar, Allah'a hiçbir şeyle zarar veremezler. Onlar için acıklı bir azab vardır.

3-Âl-i İmrân 177


3/178وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّمَا نُمْل۪ي لَهُمْ خَيْرٌ لِاَنْفُسِهِمْۜ اِنَّمَا نُمْل۪ي لَهُمْ لِيَزْدَادُٓوا اِثْماًۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌ


O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi (verdiğimiz mühleti) sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar. Biz onlara ancak günahları daha da artsın diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılatıcı bir azab vardır.

3-Âl-i İmrân 178


3/179مَا كَانَ اللّٰهُ لِيَذَرَ الْمُؤْمِن۪ينَ عَلٰى مَٓا اَنْتُمْ عَلَيْهِ حَتّٰى يَم۪يزَ الْخَب۪يثَ مِنَ الطَّيِّبِۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُطْلِعَكُمْ عَلَى الْغَيْبِ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَجْتَب۪ي مِنْ رُسُلِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ فَاٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۚ وَاِنْ تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا فَلَكُمْ اَجْرٌ عَظ۪يمٌ


Allah mü'minleri içinde bulunduğu durumda bırakacak değildir, murdarı (pis olanı) temizden ayıracaktır. Allah size gaybı da bildirecek değildir. Fakat Allah resullerinden dilediğini seçer. O halde Allah'a ve Resulüne iman edin. Eğer iman eder ve korkup-sakınırsanız, sizin için büyük bir ecir-mükafat vardır.

3-Âl-i İmrân 179


3/180وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ يَبْخَلُونَ بِمَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ هُوَ خَيْراً لَهُمْۜ بَلْ هُوَ شَرٌّ لَهُمْۜ سَيُطَوَّقُونَ مَا بَخِلُوا بِه۪ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَلِلّٰهِ م۪يرَاثُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ۟


Allah'ın fazl-ı kereminden (bol ihsanından) kendilerine verdiği şeylerde cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır, bu onlar için şerdir. Cimrilik ettikleri şey kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberi olandır.

3-Âl-i İmrân 180


3/181لَقَدْ سَمِـعَ اللّٰهُ قَوْلَ الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ فَق۪يرٌ وَنَحْنُ اَغْنِيَٓاءُۢ سَنَكْتُبُ مَا قَالُوا وَقَتْلَهُمُ الْاَنْبِيَٓاءَ بِغَيْرِ حَقٍّۙ وَنَقُولُ ذُوقُوا عَذَابَ الْحَر۪يقِ


Allah fakirdir, biz ise zenginleriz diyenlerin bu sözünü Allah elbetteki işitmiştir. Onların bu sözlerini ve peygamberleri haksız yere öldürmelerini yazacağız ve (onlara) "Yakıcı olan azabı tadın" diyeceğiz.

3-Âl-i İmrân 181


3/182ذٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يكُمْ وَاَنَّ اللّٰهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِۚ


(Ve yine onlara denilecektir ki) Bu, kendi ellerinizle yaptıklarınızın karşılığıdır. Allah kullarına asla zulmedici değildir.

3-Âl-i İmrân 182


3/183اَلَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ عَهِدَ اِلَيْنَٓا اَلَّا نُؤْمِنَ لِرَسُولٍ حَتّٰى يَأْتِيَنَا بِقُرْبَانٍ تَأْكُلُهُ النَّارُۜ قُلْ قَدْ جَٓاءَكُمْ رُسُلٌ مِنْ قَبْل۪ي بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالَّذ۪ي قُلْتُمْ فَلِمَ قَتَلْتُمُوهُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ


Ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir resule inanmamamız için Allah bize and-ahid verdi diyenlere de ki "Benden önce nice resuller size apaçık delillerle ve dediğiniz şeylerle geldi. Doğru söylüyorsanız, onları niçin öldürdünüz?"

3-Âl-i İmrân 183


3/184فَاِنْ كَذَّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ جَٓاؤُ۫ بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَالْكِتَابِ الْمُن۪يرِ


Eğer seni yalanladılarsa, senden önce apaçık deliller, hikmetli sahifeler ve nur verici (aydınlatıcı) Kitab'la gelen resuller de yalanlanmıştı.

3-Âl-i İmrân 184


3/185كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِۜ وَاِنَّمَا تُوَفَّوْنَ اُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ فَمَنْ زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَاُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَۜ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ


Her nefis ölümü tadacaktır. Kıyamet günü ecirleriniz-mükafatlarınız eksiksizce ödenecektir. (O gün) kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Zaten dünya hayatı, aldatıcı geçimlikten (geçici metadan) başka bir şey değildir.

3-Âl-i İmrân 185


3/186لَتُبْلَوُنَّ ف۪ٓي اَمْوَالِكُمْ وَاَنْفُسِكُمْ وَلَتَسْمَعُنَّ مِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَمِنَ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُٓوا اَذًى كَث۪يراًۜ وَاِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ ذٰلِكَ مِنْ عَزْمِ الْاُمُورِ


Andolsun ki mallarınız ve nefisleriniz konusunda deneneceksiniz. Sizden önce kendilerine kitab verilenlerden ve Allah'a şirk koşanlardan birçok incitici şeyler (eziyet verici sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız işte bu azmedilmesi gereken (çok değerli) işlerdendir.

3-Âl-i İmrân 186


3/187وَاِذْ اَخَذَ اللّٰهُ م۪يثَاقَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلَا تَكْتُمُونَهُۘ فَنَبَذُوهُ وَرَٓاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِه۪ ثَمَناً قَل۪يلاًۜ فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ


(Allah bir zamanlar) kendilerine Kitab verilenlerden "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız ve onu gizlemeyeceksiniz" diye kesin söz almıştı. Fakat onlar bunu arkalarına attılar ve ona karşılık az bir değeri satın aldılar. O aldıkları şey ne kötüdür.

3-Âl-i İmrân 187


3/188لَا تَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ يَفْرَحُونَ بِمَٓا اَتَوْا وَيُحِبُّونَ اَنْ يُحْمَدُوا بِمَا لَمْ يَفْعَلُوا فَلَا تَحْسَبَنَّهُمْ بِمَفَازَةٍ مِنَ الْعَذَابِۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ


Ettiklerine sevinen ve yapmadıkları şeyler nedeniyle övülmek isteyenleri (kazançlı) sanma, onları azabdan kurtulmuş olarak da sanma. Onlar için acıklı bir azab vardır.

3-Âl-i İmrân 188


3/189وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ۟


Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah her şeye kadirdir (güç yetirendir).

3-Âl-i İmrân 189


3/190اِنَّ ف۪ي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِۚ


Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde ulul elbab (zikir, hikmet ve hayır sahibleri) için gerçekten açık ayetler vardır.

3-Âl-i İmrân 190


3/191اَلَّذ۪ينَ يَذْكُرُونَ اللّٰهَ قِيَاماً وَقُعُوداً وَعَلٰى جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ ف۪ي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هٰذَا بَاطِلاًۚ سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ


Onlar (ulul elbab) ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler, göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler. (Ve derler ki) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru."

3-Âl-i İmrân 191


3/192رَبَّنَٓا اِنَّكَ مَنْ تُدْخِلِ النَّارَ فَقَدْ اَخْزَيْتَهُۜ وَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ اَنْصَارٍ


Rabbimiz, Sen kimi ateşe sokarsan artık onu 'hor ve aşağılık' kılmışsındır. Zulmedenlerin hiç yardımcıları yoktur.

3-Âl-i İmrân 192


3/193رَبَّنَٓا اِنَّـنَا سَمِعْنَا مُنَادِياً يُنَاد۪ي لِلْا۪يمَانِ اَنْ اٰمِنُوا بِرَبِّكُمْ فَاٰمَنَّاۗ رَبَّنَا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّـَٔاتِنَا وَتَوَفَّـنَا مَعَ الْاَبْرَارِۚ


Ey Rabbimiz, biz Rabbinize iman edin" diye imana çağrıda bulunan bir davetçiyi işittik ve hemen iman ettik. Rabbimiz bizim günahlarımızı bağışla, kusurlarımızı ört ve canlarımızı ebrar (iyi) olanlarla beraber al."

3-Âl-i İmrân 193


3/194رَبَّنَا وَاٰتِنَا مَا وَعَدْتَنَا عَلٰى رُسُلِكَ وَلَا تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِنَّكَ لَا تُخْلِفُ الْم۪يعَادَ


Rabbimiz, bize resullerine vadettiklerini ver ve kıyamet gününde bizi 'hor ve aşağılık' kılma. Şüphesiz ki Sen vaadinden asla dönmezsin.

3-Âl-i İmrân 194


3/195فَاسْتَجَابَ لَهُمْ رَبُّهُمْ اَنّ۪ي لَٓا اُض۪يعُ عَمَلَ عَامِلٍ مِنْكُمْ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰىۚ بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍۚ فَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا وَاُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاُو۫ذُوا ف۪ي سَب۪يل۪ي وَقَاتَلُوا وَقُتِلُوا لَاُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَاُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ ثَوَاباً مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ


Rableri de (dualarına icabet ederek) şöyle buyurdu "Şüphesiz Ben erkek olsun, kadın olsun -ki siz birbirinizdensiniz- sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam. Hicret edenlerin, yurtlarından sürülüp-çıkarılanların ve yolumda işkence görenlerin, çarpışıp öldürülenlerin kötülüklerini mutlaka örteceğim ve onları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. (Bu onlara) Allah katından bir karşılıktır-mükafattır. Sevabın (mükafatın) en güzeli Allah katındadır."

3-Âl-i İmrân 195


3/196لَا يَغُرَّنَّكَ تَقَلُّبُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فِي الْبِلَادِۜ


Küfre sapanların diyar diyar dönüp-dolaşmaları sakın seni aldatmasın.

3-Âl-i İmrân 196


3/197مَتَاعٌ قَل۪يلٌ ثُمَّ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمِهَادُ


Bu (onlara dünya hayatında) az bir geçimliktir. Sonra onların varacakları yer cehennemdir. O, ne kötü bir varış yeridir.

3-Âl-i İmrân 197


3/198لٰكِنِ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا نُزُلاً مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ خَيْرٌ لِلْاَبْرَارِ


Fakat Rablerinden korkup-sakınanlar için Allah tarafından bir ikram olarak altlarından ırmaklar akan ebedi olarak kalacakları cennetler vardır. Ebrar (iyi) olanlar için Allah'ın katındakiler elbette daha hayırlıdır.

3-Âl-i İmrân 198


3/199وَاِنَّ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ لَمَنْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ وَمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِمْ خَاشِع۪ينَ لِلّٰهِۙ لَا يَشْتَرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ ثَمَناً قَل۪يلاًۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ


Şüphesiz Kitab ehlinden de Allah'a, size indirilene ve kendilerine indirilene huşu duyarak (kalpleri saygıyla titreyerek) inananlar vardır. Onlar Allah'ın ayetlerini az bir değere değişip-satmazlar. İşte onların Rableri katında ecirleri-mükafatları vardır. Şüphesiz Allah, hesabı pek çabuk görendir.

3-Âl-i İmrân 199


3/200يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اصْبِرُوا وَصَابِرُوا وَرَابِطُوا وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ


Ey iman edenler. Sabredin, (düşman karşısında) sebat gösterin, (sınırlarda nöbetleşerek) hazırlıklı ve uyanık bulunun. Allah'tan korkup-sakının ki kurtuluşa eresiniz.

3-Âl-i İmrân 200


4-Nisâ Suresi


4/1يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَث۪يراً وَنِسَٓاءًۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ي تَسَٓاءَلُونَ بِه۪ وَالْاَرْحَامَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَق۪يباً


Ey insanlar. Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup-sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'dan korkun ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir.

4-Nisâ 1


4/2وَاٰتُوا الْيَتَامٰٓى اَمْوَالَهُمْ وَلَا تَتَبَدَّلُوا الْخَب۪يثَ بِالطَّيِّبِۖ وَلَا تَأْكُلُٓوا اَمْوَالَهُمْ اِلٰٓى اَمْوَالِكُمْۜ اِنَّهُ كَانَ حُوباً كَب۪يراً


Yetimlere mallarını verin ve murdar olana karşı temiz olanı değiştirmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır.

4-Nisâ 2


4/3وَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا تُـقْسِطُوا فِي الْيَتَامٰى فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ مَثْنٰى وَثُلٰثَ وَرُبَاعَۚ فَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۜ ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَلَّا تَعُولُواۜ


Eğer yetim kızlar konusunda adaleti yerine getiremiyeceğinizden korkarsanız, bu durumda size helal olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Şayet adalet yapamıyacağınızdan korkarsanız, o zaman bir (eş) ya da sağ ellerinizin malik olduğu (cariye) ile (yetinin). Bu (adaletten) sapmamanıza daha uygundur.

4-Nisâ 3


4/4وَاٰتُوا النِّسَٓاءَ صَدُقَاتِهِنَّ نِحْلَةًۜ فَاِنْ طِبْنَ لَكُمْ عَنْ شَيْءٍ مِنْهُ نَفْساً فَكُلُوهُ هَن۪ٓيـٔاً مَر۪ٓيـٔاً


Kadınlara mehirlerini gönül hoşluğuyla verin. Eğer onlar gönül rızasıyla size bir şey bağışlarlarsa, onu da afiyetle (iç huzuruyla) yeyin.

4-Nisâ 4


4/5وَلَا تُؤْتُوا السُّفَـهَٓاءَ اَمْوَالَكُمُ الَّت۪ي جَعَلَ اللّٰهُ لَكُمْ قِيَاماً وَارْزُقُوهُمْ ف۪يهَا وَاكْسُوهُمْ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلاً مَعْرُوفاً


Allah'ın sizi başına diktiği mallarınızı (yetim veya bir yakınınız da olsa) aklı ermezlere vermeyin. Fakat onları bu mallardan besleyin, giydirin ve kendilerine güzel söz söyleyin.

4-Nisâ 5


4/6وَابْتَلُوا الْيَتَامٰى حَتّٰٓى اِذَا بَلَغُوا النِّكَاحَۚ فَاِنْ اٰنَسْتُمْ مِنْهُمْ رُشْداً فَادْفَعُٓوا اِلَيْهِمْ اَمْوَالَهُمْۚ وَلَا تَأْكُلُوهَٓا اِسْرَافاً وَبِدَاراً اَنْ يَكْـبَرُواۜ وَمَنْ كَانَ غَنِياًّ فَلْيَسْتَعْفِفْۚ وَمَنْ كَانَ فَق۪يراً فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِۜ فَاِذَا دَفَعْتُمْ اِلَيْهِمْ اَمْوَالَهُمْ فَاَشْهِدُوا عَلَيْهِمْۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ حَس۪يباً


Yetimleri nikahlanabilecekleri çağa kadar deneyin. Şayet kendilerinde bir (rüşd) olgunlaşma gördünüz mü, onlara mallarını verin. Büyüyecekler (de geri alacaklar) diye o malları israf ile ve tez elden yemeyin. Zengin olan iffetli olmaya (onların malından yememeye) çalışsın, yoksul olan da artık ma'ruf (ihtiyaca ve örfe uygun) bir şekilde yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman yanlarında şahid bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter.

4-Nisâ 6


4/7لِلرِّجَالِ نَص۪يبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْاَقْرَبُونَۖ وَلِلنِّسَٓاءِ نَص۪يبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْاَقْرَبُونَ مِمَّا قَلَّ مِنْهُ اَوْ كَثُرَۜ نَص۪يباً مَفْرُوضاً


Ana-babanın ve yakınların bıraktıklarında erkeklere bir pay vardır. Ana-babanın ve yakınların bıraktıklarında kadınlara da bir pay vardır. Bu (bırakılan malın) azından da çoğundan da farz kılınmış birer hissedir.

4-Nisâ 7


4/8وَاِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ اُو۬لُوا الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينُ فَارْزُقُوهُمْ مِنْهُ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلاً مَعْرُوفاً


(Mirası) bölüşme sırasında yakınlar, yetimler ve yoksullar da hazır olursa, onları da ondan rızıklandırın ve onlara ma'ruf (güzel) söz söyleyin.

4-Nisâ 8


4/9وَلْيَخْشَ الَّذ۪ينَ لَوْ تَرَكُوا مِنْ خَلْفِهِمْ ذُرِّيَّةً ضِعَافاً خَافُوا عَلَيْهِمْۖ فَلْيَتَّقُوا اللّٰهَ وَلْيَقُولُوا قَوْلاً سَد۪يداً


Arkalarında zayıf çocuklar bıraktıkları takdirde onlar için endişe duyanlar (bu yetimlere de haksızlık etmekten) korkup titresinler. Allah'tan sakınsınlar ve doğru söz söylesinler.

4-Nisâ 9


4/10اِنَّ الَّذ۪ينَ يَأْكُلُونَ اَمْوَالَ الْيَتَامٰى ظُلْماً اِنَّمَا يَأْكُلُونَ ف۪ي بُطُونِهِمْ نَاراًۜ وَسَيَصْلَوْنَ سَع۪يراً۟


Yetimlerin mallarını zulmederek (haksızlıkla) yiyenler, karınlarına sadece ateş doldurmuş olurlar. Onlar çılgın bir ateşe gireceklerdir.

4-Nisâ 10


4/11يُوص۪يكُمُ اللّٰهُ ف۪ٓي اَوْلَادِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْاُنْثَيَيْنِۚ فَاِنْ كُنَّ نِسَٓاءً فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَۚ وَاِنْ كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُۜ وَلِاَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ اِنْ كَانَ لَهُ وَلَدٌۚ فَاِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُٓ اَبَوَاهُ فَلِاُمِّهِ الثُّلُثُۚ فَاِنْ كَانَ لَهُٓ اِخْوَةٌ فَلِاُمِّهِ السُّدُسُ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوص۪ي بِهَٓا اَوْ دَيْنٍۜ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ وَاَبْنَٓاؤُ۬كُمْۚ لَا تَدْرُونَ اَيُّهُمْ اَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعاًۚ فَر۪يضَةً مِنَ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً حَك۪يماً


Allah size çocuklarınız konusunda erkeğe kadının iki hissesi kadar tavsiye eder. Eğer onlar ikiden çok kadınlar iseler (ölünün) geride bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Kadın (veya kız) bir tek ise, bu durumda yarısı onundur. (Ölenin) bir çocuğu varsa, geriye bıraktığından anne ve babadan her biri için altıda bir, çocuğu olmayıp da anne ve baba ona mirasçı ise bu durumda annesi için üçte bir vardır. Onun kardeşleri varsa o zaman da -onunla yapacağı vasiyetten ya da (varsa) borçtan sonra- annesi için altıda birdir. Babalarınız ve oğullarınızdan hangilerinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (Bunlar) Allah'tan bir farzdır. Şüphesiz Allah Alim (herşeyi hakkıyle bilen) ve Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) olandır.

4-Nisâ 11


4/12وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ اَزْوَاجُكُمْ اِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُنَّ وَلَدٌۚ فَاِنْ كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَكُمُ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوص۪ينَ بِهَٓا اَوْ دَيْنٍۜ وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ اِنْ لَمْ يَكُنْ لَكُمْ وَلَدٌۚ فَاِنْ كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُمْ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَٓا اَوْ دَيْنٍۜ وَاِنْ كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلَالَةً اَوِ امْرَاَةٌ وَلَهُٓ اَخٌ اَوْ اُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُۚ فَاِنْ كَانُٓوا اَكْثَرَ مِنْ ذٰلِكَ فَهُمْ شُرَكَٓاءُ فِي الثُّلُثِ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصٰى بِهَٓا اَوْ دَيْنٍۙ غَيْرَ مُضَٓارٍّۚ وَصِيَّةً مِنَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَل۪يمٌۜ


Eşlerinizin eğer çocukları yoksa geride bıraktıklarının yarısı sizindir. Şayet çocukları varsa -onunla yapacağı vasiyetten ya da (ayıracakları) borçtan sonra- bu durumda bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Sizin çocuğunuz yoksa geriye bıraktıklarınızdan dörtte biri onlarındır (kadınlarınızındır). Eğer sizin çocuğunuz varsa -yapacağınız vasiyetten ya da borçtan sonra- geriye bıraktıklarınızdan sekizde biri onlarındır. Eğer miras bırakan erkek veya kadın çocuğu ve ana-babası olmayan bir kimse olur da bir erkek veya bir kız kardeşi bulunursa, bunlardan herbirine altıda bir düşer. Eğer onlar bundan çoksalar, zarara uğratılmaksızın üçte birine ortak olurlar. Bunlar, yaptıkları vasiyyet ve borç ödendikten sonradır. (Bu size) Allah'tan bir vasiyettir. Allah Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir), Halim'dir (rahmetiyle yumuşak davranandır).

4-Nisâ 12


4/13تِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِۜ وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ


İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve Resulüne itaat ederse onu altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere koyar. İşte en büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.

4-Nisâ 13


4/14وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَاراً خَالِداً ف۪يهَاۖ وَلَهُ عَذَابٌ مُه۪ينٌ۟


Kim Allah'a ve Resulüne isyan eder, O'nun sınırlarını aşarsa, onu da içinde ebedi kalacağı ateşe koyar. Onun için alçaltıcı bir azab vardır.

4-Nisâ 14


4/15وَالّٰت۪ي يَأْت۪ينَ الْفَاحِشَةَ مِنْ نِسَٓائِكُمْ فَاسْتَشْهِدُوا عَلَيْهِنَّ اَرْبَعَةً مِنْكُمْۚ فَاِنْ شَهِدُوا فَاَمْسِكُوهُنَّ فِي الْبُيُوتِ حَتّٰى يَتَوَفّٰيهُنَّ الْمَوْتُ اَوْ يَجْعَلَ اللّٰهُ لَهُنَّ سَب۪يلاً


Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara aleyhlerinde olmak üzere içinizden dört şahid tutun. Eğer şehadet ederlerse, onları ölüm alıp götürünceye veya Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde tutun.

4-Nisâ 15


4/16وَالَّذَانِ يَأْتِيَانِهَا مِنْكُمْ فَاٰذُوهُمَاۚ فَاِنْ تَابَا وَاَصْلَحَا فَاَعْرِضُوا عَنْهُمَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ تَـوَّاباً رَح۪يماً


Sizlerden fuhuş yapanların her ikisine de eziyet edin (ceza verin). Eğer tevbe ederler de ıslah olurlarsa artık onlardan vazgeçin. Allah şüphesiz ki Tevvab'dır (tevbeleri kabul edendir), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).

4-Nisâ 16


4/17اِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّٰهِ لِلَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السُّٓوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِنْ قَر۪يبٍ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَتُوبُ اللّٰهُ عَلَيْهِمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يماً حَك۪يماً


Allah'ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe ancak cehalet nedeniyle kötülük yapıp da sonra hemencecik tevbe edenlerin tevbesidir. İşte Allah böylelerinin tevbelerini kabul eder. Allah Alim (herşeyi hakkıyle bilen) ve Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) olandır.

4-Nisâ 17


4/18وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِۚ حَتّٰٓى اِذَا حَضَرَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ اِنّ۪ي تُبْتُ الْـٰٔنَ وَلَا الَّذ۪ينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَاباً اَل۪يماً


Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da içlerinden birine ölüm gelip çatınca "Ben şimdi tevbe ettim" diyenler ile kafir olarak ölenler için (kabul edilecek) tevbe yoktur. Böyleleri için acıklı bir azab hazırlamışızdır.

4-Nisâ 18


4/19يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا يَحِلُّ لَكُمْ اَنْ تَرِثُوا النِّسَٓاءَ كَرْهاًۜ وَلَا تَعْضُلُوهُنَّ لِتَذْهَبُوا بِبَعْضِ مَٓا اٰتَيْتُمُوهُنَّ اِلَّٓا اَنْ يَأْت۪ينَ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍۚ وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِۚ فَاِنْ كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْـٔاً وَيَجْعَلَ اللّٰهُ ف۪يهِ خَيْراً كَث۪يراً


Ey iman edenler, kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkışmanız size helal değildir. Apaçık olan 'çirkin bir hayasızlık' yapmadıkları sürece onlara verdiklerinizin bir kısmını gidermeniz (kendinize almanız) için onlara baskı yapmanız da (helal değildir.) Onlarla güzellikle geçinin. Şayet onlardan hoşlanmadınızsa belki bir şey hoşunuza gitmez ama Allah onu (sizin için) çok hayırlı kılar.

4-Nisâ 19


4/20وَاِنْ اَرَدْتُمُ اسْتِبْدَالَ زَوْجٍ مَكَانَ زَوْجٍۙ وَاٰتَيْتُمْ اِحْدٰيهُنَّ قِنْطَاراً فَلَا تَأْخُذُوا مِنْهُ شَيْـٔاًۜ اَتَأْخُذُونَهُ بُهْتَاناً وَاِثْماً مُب۪يناً


Bir eşi bırakıp yerine bir başka eşi almak isterseniz, onlardan birine (öncekine) yüklerle (mehir, mal ve para) vermişseniz bile ondan hiç bir şey almayın. İftira ederek ve apaçık günah işleyerek onu geri alır mısınız?

4-Nisâ 20


4/21وَكَيْفَ تَأْخُذُونَهُ وَقَدْ اَفْضٰى بَعْضُكُمْ اِلٰى بَعْضٍ وَاَخَذْنَ مِنْكُمْ م۪يثَاقاً غَل۪يظاً


Onu nasıl alırsınız ki, (Allah adına yaptığınız akidle) birbirinize karışıp-katılmıştınız. Onlar sizden kesin bir güvence (kuvvetli bir ahid) almışlardı.

4-Nisâ 21


4/22وَلَا تَنْكِحُوا مَا نَكَحَ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ اِلَّا مَا قَدْ سَلَفَۜ اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَمَقْتاًۜ وَسَٓاءَ سَب۪يلاً۟


Kadınlardan babalarınızın nikahladıklarını nikahlamayın. Ancak (cahiliyyede) geçen geçmiştir. Çünkü bu 'çirkin bir hayasızlık' ve 'tiksinti duyulan bir iğrençliktir'. O ne kötü bir yoldu.

4-Nisâ 22


4/23حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ اُمَّهَاتُكُمْ وَبَنَاتُكُمْ وَاَخَوَاتُكُمْ وَعَمَّاتُكُمْ وَخَالَاتُكُمْ وَبَنَاتُ الْاَخِ وَبَنَاتُ الْاُخْتِ وَاُمَّهَاتُكُمُ الّٰت۪ٓي اَرْضَعْنَكُمْ وَاَخَوَاتُكُمْ مِنَ الرَّضَاعَةِ وَاُمَّهَاتُ نِسَٓائِكُمْ وَرَبَٓائِبُكُمُ الّٰت۪ي ف۪ي حُجُورِكُمْ مِنْ نِسَٓائِكُمُ الّٰت۪ي دَخَلْتُمْ بِهِنَّۘ فَاِنْ لَمْ تَكُونُوا دَخَلْتُمْ بِهِنَّ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْۘ وَحَلَٓائِلُ اَبْنَٓائِكُمُ الَّذ۪ينَ مِنْ اَصْلَابِكُمْۙ وَاَنْ تَجْمَعُوا بَيْنَ الْاُخْتَيْنِ اِلَّا مَا قَدْ سَلَفَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُوراً رَح۪يماًۙ


Sizlere anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerin kızları, kız kardeşlerin kızları, sizi emziren (süt) anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri ve kendileriyle (gerdeğe) girdiğiniz kadınlarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız size haram kılındı. Eğer onlarla (nikâhlanıp da) henüz birleşmemişseniz kızlarını almanızda size bir vebal yoktur. Öz oğullarınızın karıları ile evlenmeniz ve iki kızkardeşi birlikte nikahlamanız da haramdır. Ancak (cahiliyyede) geçen geçmiştir. Şüphesiz ki Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).

4-Nisâ 23





4. Cüz ​(3-Âl-i İmrân 92 İle 4-Nisâ 23 Arası)




insandergisi.com