Hata! Lütfen tarayıcınızın ayarlarını kontrol edip daha sonra tekrar deneyin.


9. Cüz ​(7-A'râf 88 İle 8-Enfâl 40 Arası)


7-A'râf Suresi


7/88قَالَ الْمَلَأُ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ لَنُخْرِجَنَّكَ يَا شُعَيْبُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَكَ مِنْ قَرْيَتِنَٓا اَوْ لَتَعُودُنَّ ف۪ي مِلَّتِنَاۜ قَالَ اَوَلَوْ كُنَّا كَارِه۪ينَ


Kavminin önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar (müstekbirler) dediler ki "Ey Şuayb, seni ve seninle birlikte iman edenleri ya ülkemizden sürüp-çıkaracağız veya bizim dinimize geri döneceksiniz." (Şuayb) dedi ki "Biz istemesek de mi?"

7-A'râf 88


7/89قَدِ افْتَرَيْنَا عَلَى اللّٰهِ كَذِباً اِنْ عُدْنَا ف۪ي مِلَّتِكُمْ بَعْدَ اِذْ نَجّٰينَا اللّٰهُ مِنْهَاۜ وَمَا يَكُونُ لَـنَٓا اَنْ نَعُودَ ف۪يهَٓا اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُ رَبُّنَاۜ وَسِعَ رَبُّنَا كُلَّ شَيْءٍ عِلْماًۜ عَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْنَاۜ رَبَّـنَا افْتَحْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ قَوْمِنَا بِالْحَقِّ وَاَنْتَ خَيْرُ الْفَاتِح۪ينَ


Allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek, Allah'a karşı iftira etmiş (yalan söylemiş) oluruz. Rabbimiz olan Allah'ın dilemesi dışında, ona (sizin dininize) geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah'a tevekkül ettik (O'na güvendik). Ey Rabbimiz, bizimle kavmimiz arasında Sen hak ile hüküm ver. Sen hakimlerin (hüküm verenlerin) en hayırlısısın.

7-A'râf 89


7/90وَقَالَ الْمَلَأُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ لَئِنِ اتَّبَعْتُمْ شُعَيْباً اِنَّكُمْ اِذاً لَخَاسِرُونَ


Kavminden küfretmiş olan ileri gelenler dediler ki "Şuayb'a uyacak olursanız, andolsun ki hüsrana-ziyana uğrarsınız."

7-A'râf 90


7/91فَاَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دَارِهِمْ جَاثِم۪ينَۚۛ


Derken onları dayanılmaz bir sarsıntı tuttu da, kendi yurtlarında dizüstü çökekaldılar.

7-A'râf 91


7/92اَلَّذ۪ينَ كَذَّبُوا شُعَيْباً كَاَنْ لَمْ يَغْنَوْا ف۪يهَاۚۛ اَلَّذ۪ينَ كَذَّبُوا شُعَيْباً كَانُوا هُمُ الْخَاسِر۪ينَ


Şuayb'ı yalanlayanlar sanki yurtlarında 'hiç refah içinde yaşamamış' gibi oldular. Asıl hüsrana uğrayanlar (iman edenler değil), Şuayb'ı yalanlayanların kendileri oldu.

7-A'râf 92


7/93فَتَوَلّٰى عَنْهُمْ وَقَالَ يَا قَوْمِ لَقَدْ اَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَاتِ رَبّ۪ي وَنَصَحْتُ لَكُمْۚ فَكَيْفَ اٰسٰى عَلٰى قَوْمٍ كَافِر۪ينَ۟


(Şuayb) onlardan yüz çevirdi ve dedi ki "Ey kavmim. Andolsun ki size Rabbimin risaletini (vahyettiği gerçekleri) tebliğ ettim ve size öğüt verdim. Artık ben, kafir bir topluluğa nasıl acıyıp-üzülebilirim?"

7-A'râf 93


7/94وَمَٓا اَرْسَلْنَا ف۪ي قَرْيَةٍ مِنْ نَبِيٍّ اِلَّٓا اَخَذْنَٓا اَهْلَهَا بِالْبَأْسَٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ لَعَلَّهُمْ يَضَّرَّعُونَ


Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdiysek, yalvarıp yakarsınlar diye ora halkını mutlaka darlık ve sıkıntıya uğratmışızdır.

7-A'râf 94


7/95ثُمَّ بَدَّلْنَا مَكَانَ السَّيِّئَةِ الْحَسَنَةَ حَتّٰى عَفَوْا وَقَالُوا قَدْ مَسَّ اٰبَٓاءَنَا الضَّرَّٓاءُ وَالسَّرَّٓاءُ فَاَخَذْنَاهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ


Sonra kötülüğü (darlığı) değiştirip yerine iyilik (bolluk) getirdik. Nihayet çoğaldılar ve (Bizi unutup) "Atalarımıza da (bazan) şiddetli sıkıntılar (bazan da) refah ve genişlikler dokunmuştu" dediler. Biz de onları hiç farkında olmadıkları bir sırada ansızın yakalayıverdik.

7-A'râf 95


7/96وَلَوْ اَنَّ اَهْلَ الْقُرٰٓى اٰمَنُوا وَاتَّقَوْا لَفَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَرَكَاتٍ مِنَ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ وَلٰكِنْ كَذَّبُوا فَاَخَذْنَاهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ


Eğer o ülkelerin halkı inansalardı ve korkup-sakınsalardı, elbette ki üzerlerine hem gökten, hem de yerden nice bereketler (bolluklar) açardık. Ancak onlar yalanladılar, Biz de onları yapıp-ettikleri nedeniyle yakalayıverdik.

7-A'râf 96


7/97اَفَاَمِنَ اَهْلُ الْقُرٰٓى اَنْ يَأْتِيَهُمْ بَأْسُنَا بَيَاتاً وَهُمْ نَٓائِمُونَۜ


Yoksa o ülkelerin halkı geceleri uyurken, azabımızın onlara gelmeyeceğinden emin mi oldular?

7-A'râf 97


7/98اَوَاَمِنَ اَهْلُ الْقُرٰٓى اَنْ يَأْتِيَهُمْ بَأْسُنَا ضُحًى وَهُمْ يَلْعَبُونَ


Ya da o ülkeler halkı kuşluk vakti eğlenceye dalmışken, azabımızın onlara gelmeyeceğinden emin miydiler?

7-A'râf 98


7/99اَفَاَمِنُوا مَكْرَ اللّٰهِۚ فَلَا يَأْمَنُ مَكْرَ اللّٰهِ اِلَّا الْقَوْمُ الْخَاسِرُونَ۟


Onlar Allah'ın düzeninden-tuzağından (kurtulacaklarına) emin mi oldular? Hüsrana uğrayan topluluktan başkası Allah'ın tuzağından emin olmaz.

7-A'râf 99


7/100اَوَلَمْ يَهْدِ لِلَّذ۪ينَ يَرِثُونَ الْاَرْضَ مِنْ بَعْدِ اَهْلِهَٓا اَنْ لَوْ نَشَٓاءُ اَصَبْنَاهُمْ بِذُنُوبِهِمْۚ وَنَطْبَعُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ


Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne varis olanlara bu gerçek belli değil midir ki, eğer Biz dileseydik onları da günahlarından dolayı musibetlere uğratırdık. Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar (gerçekleri) işitmezler.

7-A'râf 100


7/101تِلْكَ الْقُرٰى نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ اَنْـبَٓائِهَاۚ وَلَقَدْ جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِۚ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا مِنْ قَبْلُۜ كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِ الْكَافِر۪ينَ


İşte o ülkeler ki, sana onların haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz. Andolsun ki resulleri onlara apaçık deliller (mucizeler) getirmişlerdi. Ama daha önceden yalanlamaları nedeniyle iman eder olmadılar. İşte Allah, küfre sapanların kalplerini böyle (kapatıp) mühürler.

7-A'râf 101


7/102وَمَا وَجَدْنَا لِاَكْثَرِهِمْ مِنْ عَهْدٍۚ وَاِنْ وَجَدْنَٓا اَكْثَرَهُمْ لَفَاسِق۪ينَ


Onların çoğunda Biz ahde vefa (verdikleri söze bağlılık görmedik) bulmadık ama onların çoğunu fasıklar (yoldan çıkanlar) olarak bulduk.

7-A'râf 102


7/103ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسٰى بِاٰيَاتِنَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَظَلَمُوا بِهَاۚ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِد۪ينَ


Sonra onların ardından Musa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve önde gelen çevresine gönderdik. Onlar ona (Musa'ya ve ayetlerimize) haksızlık ettiler. İşte fesadçıların (bozgunculuk çıkaranların) nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.

7-A'râf 103


7/104وَقَالَ مُوسٰى يَا فِرْعَوْنُ اِنّ۪ي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۚ


Musa dedi ki "Ey Firavun. Ben alemlerin Rabbinden (gönderilmiş) bir resulüm."

7-A'râf 104


7/105حَق۪يقٌ عَلٰٓى اَنْ لَٓا اَقُولَ عَلَى اللّٰهِ اِلَّا الْحَقَّۜ قَدْ جِئْتُكُمْ بِبَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ فَاَرْسِلْ مَعِيَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ


Benim üzerimdeki yükümlülük, Allah'a karşı ancak hakkı (gerçeği) söylemektir. Rabbinizden size apaçık bir delil (mucize) getirdim. Artık İsrailoğullarını benimle gönder.

7-A'râf 105


7/106قَالَ اِنْ كُنْتَ جِئْتَ بِاٰيَةٍ فَأْتِ بِهَٓا اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ


(Firavun) dedi ki "Eğer gerçekten bir ayet getirmişsen ve sadıklardan (doğru sözlülerden) isen onu göster (bakalım)."

7-A'râf 106


7/107فَاَلْقٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُب۪ينٌۚ


Bunun üzerine (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir sü'ban (koskoca bir yılan-ejderha) oluverdi.

7-A'râf 107


7/108وَنَزَعَ يَدَهُ فَاِذَا هِيَ بَيْضَٓاءُ لِلنَّاظِر۪ينَ۟


Ve elini (koynundan) çıkardı, o da anında bakanlara bembeyaz (oluverdi).

7-A'râf 108


7/109قَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِ فِرْعَوْنَ اِنَّ هٰذَا لَسَاحِرٌ عَل۪يمٌۙ


Firavun kavminden (bazı) ileri gelenler dedi ki "Bu gerçekten bilgin bir sihirbazdır."

7-A'râf 109


7/110يُر۪يدُ اَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْۚ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ


Sizi yurdunuzdan sürüp-çıkarmak istiyor. (Firavun, o halde) "Siz ne diyorsunuz?" (dedi).

7-A'râf 110


7/111 قَالُٓوا اَرْجِهْ وَاَخَاهُ وَاَرْسِلْ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۙ


Dediler ki "Onu ve kardeşini şimdilik bekletiver, şehirlere de toplayıcılar yolla."

7-A'râf 111


7/112يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَاحِرٍ عَل۪يمٍ


Bütün bilgin sihirbazları sana getirsinler.

7-A'râf 112


7/113وَجَٓاءَ السَّحَرَةُ فِرْعَوْنَ قَالُٓوا اِنَّ لَنَا لَاَجْراً اِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِب۪ينَ


Sihirbazlar Firavun'a gelip dediler ki "Şayet biz üstün gelirsek, bize kesinlikle bir ücret (bir armağan) vardır değil mi?"

7-A'râf 113


7/114قَالَ نَعَمْ وَاِنَّكُمْ لَمِنَ الْمُقَرَّب۪ينَ


(Firavun) "Evet" dedi. "(Ayrıca) siz yakınlarımdan olacaksınız."

7-A'râf 114


7/115قَالُوا يَا مُوسٰٓى اِمَّٓا اَنْ تُلْقِيَ وَاِمَّٓا اَنْ نَكُونَ نَحْنُ الْمُلْق۪ينَ


(Sihirbazlar) dediler ki "Ey Musa, (ilkin) sen mi atmak istersin yoksa atanlar biz mi olalım?"

7-A'râf 115


7/116قَالَ اَلْقُواۚ فَلَمَّٓا اَلْقَوْا سَحَرُٓوا اَعْيُنَ النَّاسِ وَاسْتَرْهَبُوهُمْ وَجَٓاؤُ۫ بِسِحْرٍ عَظ۪يمٍ


(Musa) "Siz atın" dedi. (İplerini, asalarını) atıverince, insanların gözlerini büyüleyiverdiler, onları dehşete düşürdüler ve (ortaya) büyük bir sihir getirmiş oldular.

7-A'râf 116


7/117وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنْ اَلْقِ عَصَاكَۚ فَاِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَۚ


Biz de Musa'ya "Asanı fırlatıver" diye vahyettik. (O da atıverince) bir de baktılar ki, bu onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor.

7-A'râf 117


7/118فَوَقَعَ الْحَقُّ وَبَطَلَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَۚ


Böylece hak ortaya çıkmış ve onların bütün yaptıkları batıl-boş olup gitmişti.

7-A'râf 118


7/119فَغُلِبُوا هُنَالِكَ وَانْقَلَبُوا صَاغِر۪ينَۚ


İşte (Firavun ve yakınları) orada yenilmiş olup, hor ve hakir (aşağılanmış) duruma düştüler.

7-A'râf 119


7/120وَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِد۪ينَۚ


Sihirbazlar ise (hep birlikte) secdeye kapandılar.

7-A'râf 120


7/121قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ


Alemlerin Rabbine iman ettik dediler.

7-A'râf 121


7/122رَبِّ مُوسٰى وَهٰرُونَ


Musa'nın ve Harun'un Rabbine.

7-A'râf 122


7/123قَالَ فِرْعَوْنُ اٰمَنْتُمْ بِه۪ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْۚ اِنَّ هٰذَا لَمَكْرٌ مَكَرْتُمُوهُ فِي الْمَد۪ينَةِ لِتُخْرِجُوا مِنْهَٓا اَهْلَهَاۚ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ


Firavun dedi ki "Ben size izin vermeden önce O'na iman ettiniz öyle mi? Bu (yaptığınız) hiç şüphesiz halkı buradan sürüp-çıkarmak amacıyla şehirde kurduğunuz bir tuzaktır. Öyleyse siz (buna karşılık ne yapacağımı) bileceksiniz."

7-A'râf 123


7/124لَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ ثُمَّ لَاُصَلِّبَنَّكُمْ اَجْمَع۪ينَ


Muhakkak ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim sonra da hepinizi asacağım.

7-A'râf 124


7/125قَالُٓوا اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَۚ


(Önceden sihirbaz olan mü'minler) "Biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz" dediler.

7-A'râf 125


7/126وَمَا تَنْقِمُ مِنَّٓا اِلَّٓا اَنْ اٰمَنَّا بِاٰيَاتِ رَبِّنَا لَمَّا جَٓاءَتْنَاۜ رَبَّـنَٓا اَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْراً وَتَوَفَّـنَا مُسْلِم۪ينَ۟


Sen sadece Rabbimizin ayetleri geldiğinde onlara inandığımız için bizden intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır ve bizi müslümanlar olarak öldür.

7-A'râf 126


7/127وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِ فِرْعَوْنَ اَتَذَرُ مُوسٰى وَقَوْمَهُ لِيُفْسِدُوا فِي الْاَرْضِ وَيَذَرَكَ وَاٰلِهَتَكَۜ قَالَ سَنُقَتِّلُ اَبْنَٓاءَهُمْ وَنَسْتَحْـي۪ نِسَٓاءَهُمْۚ وَاِنَّا فَوْقَهُمْ قَاهِرُونَ


Firavun kavminin önde gelenleri dediler ki "Musa'yı ve kavmini yeryüzünde fesad çıkarsınlar, seni ve ilahlarını terketsinler diye mi (serbest) bırakacaksın?" (Firavun) dedi ki "Erkek çocuklarını öldüreceğiz ve kadınlarını sağ bırakacağız. Hiç şüphesiz biz, onlar üzerinde kahredici bir üstünlüğe sahibiz."

7-A'râf 127


7/128قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِهِ اسْتَع۪ينُوا بِاللّٰهِ وَاصْبِرُواۚ اِنَّ الْاَرْضَ لِلّٰهِۚ يُورِثُهَا مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّق۪ينَ


Musa kavmine "Allah'tan yardım dileyin ve sabredin. Gerçek şu ki yeryüzü Allah'ındır, kullarından dilediğini ona varis (mirasçı) kılar. (En güzel) akibet muttakilerindir (korkup-sakınanlarındır) " dedi.

7-A'râf 128


7/129قَالُٓوا اُو۫ذ۪ينَا مِنْ قَبْلِ اَنْ تَأْتِيَنَا وَمِنْ بَعْدِ مَا جِئْتَنَاۜ قَالَ عَسٰى رَبُّكُمْ اَنْ يُهْلِكَ عَدُوَّكُمْ وَيَسْتَخْلِفَكُمْ فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ۟


Dediler ki "Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da eziyete uğradık." (Musa) "Umulur ki Rabbiniz düşmanınızı helak ederek sizleri yeryüzünde halifeler kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır" dedi.

7-A'râf 129


7/130وَلَقَدْ اَخَذْنَٓا اٰلَ فِرْعَوْنَ بِالسِّن۪ينَ وَنَقْصٍ مِنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ


Andolsun ki Biz, Firavun hanedanını öğüt alıp düşünsünler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık.

7-A'râf 130


7/131فَاِذَا جَٓاءَتْهُمُ الْحَسَنَةُ قَالُوا لَنَا هٰذِه۪ۚ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَطَّيَّرُوا بِمُوسٰى وَمَنْ مَعَهُۜ اَلَٓا اِنَّمَا طَٓائِرُهُمْ عِنْدَ اللّٰهِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ


Onlara bir iyilik geldiği zaman "Bu bizim için" derler, eğer kendilerine bir kötülük gelirse (bunu da) Musa ve beraberindekilerin bir uğursuzluğu olarak yorumlarlardı. Haberiniz olsun, onların uğursuzluğu (başlarına gelen musibetler) Allah katındandır ama onların çoğu bilmezler.

7-A'râf 131


7/132وَقَالُوا مَهْمَا تَأْتِنَا بِه۪ مِنْ اٰيَةٍ لِتَسْحَرَنَا بِهَاۙ فَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِن۪ينَ


Onlar "Bizi büyülemek için bize mucize olarak her ne getirirsen getir, biz yine de sana inanacak değiliz" dediler.

7-A'râf 132


7/133فَاَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الطُّوفَانَ وَالْجَرَادَ وَالْقُمَّلَ وَالضَّفَادِعَ وَالدَّمَ اٰيَاتٍ مُفَصَّلَاتٍ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْماً مُجْرِم۪ينَ


Biz de ayrı ayrı ayetler (mucizeler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, zararlı haşere (buğday güvesi), kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine de büyüklük tasladılar ve mücrim (suçlu-günahkar) bir kavim oldular.

7-A'râf 133


7/134وَلَمَّا وَقَعَ عَلَيْهِمُ الرِّجْزُ قَالُوا يَا مُوسَى ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِنْدَكَۚ لَئِنْ كَشَفْتَ عَنَّا الرِّجْزَ لَنُؤْمِنَنَّ لَكَ وَلَنُرْسِلَنَّ مَعَكَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۚ


Azab üzerlerine çöküverince dediler ki "Ey Musa -sana verdiği ahid adına- Rabbine bizim için dua et. Eğer bu azabı üzerimizden kaldırıp-giderirsen, andolsun sana iman edeceğiz ve İsrailoğullarını seninle göndereceğiz."

7-A'râf 134


7/135فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الرِّجْزَ اِلٰٓى اَجَلٍ هُمْ بَالِغُوهُ اِذَا هُمْ يَنْكُثُونَ


Ne zaman ki onların erişebilecekleri belli bir süreye kadar o azabı onlardan kaldırıp-gideriverdik, onlar hemen andlarını bozdular.

7-A'râf 135


7/136فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَاَغْرَقْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ بِاَنَّهُمْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا عَنْهَا غَافِل۪ينَ


Biz de onlardan intikam aldık. Ayetlerimizi yalanlayıp umursamadıkları (ciddiye almadıkları) için onları suda boğduk.

7-A'râf 136


7/137وَاَوْرَثْنَا الْقَوْمَ الَّذ۪ينَ كَانُوا يُسْتَضْعَفُونَ مَشَارِقَ الْاَرْضِ وَمَغَارِبَهَا الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَاۜ وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ الْحُسْنٰى عَلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ بِمَا صَبَرُواۜ وَدَمَّرْنَا مَا كَانَ يَصْنَعُ فِرْعَوْنُ وَقَوْمُهُ وَمَا كَانُوا يَعْرِشُونَ


Kendisine bereketler kıldığımız yerin doğusuna da, batısına da o mustaz'afları (zayıf bırakılanları) mirasçılar kıldık. Rabbinin İsrailoğullarına olan o güzel sözü (vaadi), sabretmeleri dolayısıyla tamamlandı (yerine geldi). Firavun ve kavminin yapmakta ve yükseltmekte oldukları şeyleri de yerle bir ettik.

7-A'râf 137


7/138وَجَاوَزْنَا بِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ الْبَحْرَ فَاَتَوْا عَلٰى قَوْمٍ يَعْكُفُونَ عَلٰٓى اَصْنَامٍ لَهُمْۚ قَالُوا يَا مُوسَى اجْعَلْ لَـنَٓا اِلٰهاً كَمَا لَهُمْ اٰلِهَةٌۜ قَالَ اِنَّكُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ


İsrailoğullarını denizden geçirdik. Derken kendilerine ait bir takım putlara tapan bir kavme rastladılar. Musa'ya dediler ki "Ey Musa, onların ilahları gibi, sen de bize (görünür) bir ilah yap." O "Siz gerçekten cahillik eden bir kavimsiniz" dedi.

7-A'râf 138


7/139اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مُتَبَّرٌ مَا هُمْ ف۪يهِ وَبَاطِلٌ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ


Onların içinde bulundukları şey (din) yok olmaya mahkumdur ve yapmakta oldukları şeyler de (ibadetler de) batıldır.

7-A'râf 139


7/140قَالَ اَغَيْرَ اللّٰهِ اَبْغ۪يكُمْ اِلٰهاً وَهُوَ فَضَّلَكُمْ عَلَى الْعَالَم۪ينَ


O sizi alemlere üstün kılmışken, ben size Allah'tan başka bir ilah mı arayayım?

7-A'râf 140


7/141وَاِذْ اَنْجَيْنَاكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِۚ يُقَتِّلُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْۜ وَف۪ي ذٰلِكُمْ بَلَٓاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظ۪يمٌ۟


Hatırlayın ki size en kötü işkenceler yapan, kadınlarınızı sağ bırakıp erkek çocuklarınızı öldüren Firavun hanedanından (ailesinden) sizi kurtardık. İşte bunda Rabbinizden sizin için büyük bir imtihan vardır.

7-A'râf 141


7/142وَوٰعَدْنَا مُوسٰى ثَلٰث۪ينَ لَيْلَةً وَاَتْمَمْنَاهَا بِعَشْرٍ فَتَمَّ م۪يقَاتُ رَبِّه۪ٓ اَرْبَع۪ينَ لَيْلَةًۚ وَقَالَ مُوسٰى لِاَخ۪يهِ هٰرُونَ اخْلُفْن۪ي ف۪ي قَوْم۪ي وَاَصْلِحْ وَلَا تَتَّبِـعْ سَب۪يلَ الْمُفْسِد۪ينَ


Musa ile otuz gece sözleştik ve ona bir on daha ekledik. Böylece Rabbinin belirlediği süre, kırk geceye tamamlandı. Musa kardeşi Harun'a "Kavmimde benim yerime geç, ıslah et ve fesatçıların (bozguncuların) yoluna uyma" dedi.

7-A'râf 142


7/143وَلَمَّا جَٓاءَ مُوسٰى لِم۪يقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُۙ قَالَ رَبِّ اَرِن۪ٓي اَنْظُرْ اِلَيْكَۜ قَالَ لَنْ تَرٰين۪ي وَلٰكِنِ انْظُرْ اِلَى الْجَبَلِ فَاِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرٰين۪يۚ فَلَمَّا تَجَلّٰى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكاًّ وَخَرَّ مُوسٰى صَعِقاًۚ فَلَمَّٓا اَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ اِلَيْكَ وَاَنَا۬ اَوَّلُ الْمُؤْمِن۪ينَ


Musa tayin edilen sürede gelince ve Rabbi de onunla konuşunca "Rabbim, bana (Kendini) göster, Seni göreyim" dedi. (Allah) "Beni asla göremezsin. Ama şu dağa bak, eğer o yerinde karar kılabilirse (durabilirse) sen de Beni göreceksin." Rabbi dağa tecelli edince onu param parça etti, Musa da baygın düştü. Ayılıp-kendine geldiğinde "Sen sübhansın (münezzehsin-yücesin). Sana tevbe ettim ve ben iman edenlerin ilkiyim" dedi.

7-A'râf 143


7/144قَالَ يَا مُوسٰٓى اِنِّي اصْطَفَيْتُكَ عَلَى النَّاسِ بِرِسَالَات۪ي وَبِكَلَام۪يۘ فَخُذْ مَٓا اٰتَيْتُكَ وَكُنْ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ


(Allah) "Ey Musa" dedi. "Sana verdiğim risaletimle ve seninle konuşmamla seni insanlar üzerinde seçkin kıldım. Sana verdiklerimi al ve şükredenlerden ol."

7-A'râf 144


7/145وَكَتَبْنَا لَهُ فِي الْاَلْوَاحِ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْعِظَةً وَتَفْص۪يلاً لِكُلِّ شَيْءٍۚ فَخُذْهَا بِقُوَّةٍ وَأْمُرْ قَوْمَكَ يَأْخُذُوا بِاَحْسَنِهَاۜ سَاُر۪يكُمْ دَارَ الْفَاسِق۪ينَ


Biz ona levhalarda her şeyden bir öğüt ve her şeyin yeterli bir açıklamasını yazdık. (Ve) "Şimdi bunlara sıkıca sarıl ve kavmine de emret ki en güzel şekilde sarılıp-tutsunlar. Size fasıkların (yoldan çıkmışların) yurdunu pek yakında göstereceğim" (dedik).

7-A'râf 145


7/146سَاَصْرِفُ عَنْ اٰيَاتِيَ الَّذ۪ينَ يَتَكَبَّرُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّۜ وَاِنْ يَرَوْا كُلَّ اٰيَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَاۚ وَاِنْ يَرَوْا سَب۪يلَ الرُّشْدِ لَا يَتَّخِذُوهُ سَب۪يلاًۚ وَاِنْ يَرَوْا سَب۪يلَ الْغَيِّ يَتَّخِذُوهُ سَب۪يلاًۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا عَنْهَا غَافِل۪ينَ


Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden engelleyeceğim. Onlar her ayeti görseler bile ona inanmazlar, dosdoğru yolu da (rüşd yolunu da) görseler, onu yol olarak benimsemezler. Fakat azgınlık yolunu gördüklerinde, hemen onu (yol olarak) izlerler. Bu (yaptıkları), onların ayetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan gafil olmalarındandır.

7-A'râf 146


7/147وَالَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَلِقَٓاءِ الْاٰخِرَةِ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْۜ هَلْ يُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ۟


Ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalan sayanların amelleri (iyi de olsa) boşa gitmiştir. Onlar yaptıkları (kötü) amellerden başka bir şeyle mi cezalandırılırlar.

7-A'râf 147


7/148وَاتَّخَذَ قَوْمُ مُوسٰى مِنْ بَعْدِه۪ مِنْ حُلِيِّهِمْ عِجْلاً جَسَداً لَهُ خُوَارٌۜ اَلَمْ يَرَوْا اَنَّهُ لَا يُكَلِّمُهُمْ وَلَا يَهْد۪يهِمْ سَب۪يلاًۢ اِتَّخَذُوهُ وَكَانُوا ظَالِم۪ينَ


(Tur'a gitmesinin) ardından Musa'nın kavmi, zinet-süs eşyalarından böğürmesi olan bir buzağı heykelini (ilah) edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve onlara bir yol gösteremediğini görmediler mi? Onu (ilah) edindiler ve zalimlerden oldular.

7-A'râf 148


7/149وَلَمَّا سُقِطَ ف۪ٓي اَيْد۪يهِمْ وَرَاَوْا اَنَّهُمْ قَدْ ضَلُّواۙ قَالُوا لَئِنْ لَمْ يَرْحَمْنَا رَبُّنَا وَيَغْفِرْ لَنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ


Ne zaman ki (yaptıklarından dolayı pişmanlık duyup, başları) elleri arasına düşünce ve kendilerinin de gerçekten şaşırıp-saptıklarını görünce "Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa kesin olarak hüsrana (ebedi ziyana) uğrayanlardan olacağız" dediler.

7-A'râf 149


7/150وَلَمَّا رَجَعَ مُوسٰٓى اِلٰى قَوْمِه۪ غَضْبَانَ اَسِفاًۙ قَالَ بِئْسَمَا خَلَفْتُمُون۪ي مِنْ بَعْد۪يۚ اَعَجِلْتُمْ اَمْرَ رَبِّكُمْۚ وَاَلْقَى الْاَلْوَاحَ وَاَخَذَ بِرَأْسِ اَخ۪يهِ يَجُرُّهُٓ اِلَيْهِۜ قَالَ ابْنَ اُمَّ اِنَّ الْقَوْمَ اسْتَضْعَفُون۪ي وَكَادُوا يَقْتُلُونَن۪يۘ فَلَا تُشْمِتْ بِيَ الْاَعْدَٓاءَ وَلَا تَجْعَلْن۪ي مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ


Musa kavmine oldukça kızgın ve üzgün olarak döndüğünde "Benim arkamdan ne kötü işler yaptınız? Rabbinizin emrini çabuklaştırdınız, öyle mi?" dedi. Levhaları attı ve kardeşini başından tutup kendisine doğru çekiyordu (ki Harun ona) "Annemoğlu, bu topluluk beni cidden zayıf gördü ve nerede ise beni öldüreceklerdi. Sen de bana düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla bir tutma" dedi.

7-A'râf 150


7/151قَالَ رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَلِاَخ۪ي وَاَدْخِلْنَا ف۪ي رَحْمَتِكَۘ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ۟


(Musa) dedi ki "Rabbim. Beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kabul et. Sen merhamet edenlerin en merhametli olanısın."

7-A'râf 151


7/152اِنَّ الَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا الْعِجْلَ سَيَنَالُهُمْ غَضَبٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَذِلَّةٌ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُفْتَر۪ينَ


Şüphesiz ki buzağıyı (ilah) edinenlere, Rablerinden bir gazab ve dünya hayatında bir zillet erişecektir. Biz iftiracıları işte böyle cezalandırırız.

7-A'râf 152


7/153وَالَّذ۪ينَ عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ ثُمَّ تَابُوا مِنْ بَعْدِهَا وَاٰمَنُواۘ اِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ


Kötülük işleyip de bunun ardından tevbe ve iman edenler için hiç şüphe yok ki Rabbin bundan sonra elbette Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).

7-A'râf 153


7/154وَلَمَّا سَكَتَ عَنْ مُوسَى الْغَضَبُ اَخَذَ الْاَلْوَاحَۚ وَف۪ي نُسْخَتِهَا هُدًى وَرَحْمَةٌ لِلَّذ۪ينَ هُمْ لِرَبِّهِمْ يَرْهَبُونَ


Musa'nın kabaran öfkesi (gazabı) yatışınca levhaları aldı. (Levhalardan birinin) nüshasında "Rablerinden korkanlar için hidayet ve rahmet vardır" (yazılıydı).

7-A'râf 154


7/155وَاخْتَارَ مُوسٰى قَوْمَهُ سَبْع۪ينَ رَجُلاً لِم۪يقَاتِنَاۚ فَلَمَّٓا اَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ قَالَ رَبِّ لَوْ شِئْتَ اَهْلَكْتَهُمْ مِنْ قَبْلُ وَاِيَّايَۜ اَتُهْلِكُنَا بِمَا فَعَلَ السُّفَـهَٓاءُ مِنَّاۚ اِنْ هِيَ اِلَّا فِتْنَتُكَۜ تُضِلُّ بِهَا مَنْ تَشَٓاءُ وَتَهْد۪ي مَنْ تَشَٓاءُۜ اَنْتَ وَلِيُّنَا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الْغَافِر۪ينَ


Musa, (mikatımız) tayin ettiğimiz süre için kavminden yetmiş adam seçip ayırdı. Onları şiddetli bir sarsıntı tutuverince dedi ki "Rabbim, eğer dileseydin onları da, beni de daha önceden helak ederdin. (Şimdi) içimizdeki sefihlerin (aklını kullanmayan ahmakların) yaptıklarından dolayı bizi helak edecek misin? O (olup-bitenler) Sen'in denemenden başka bir şey değildir. Onunla Sen dilediğini saptırır, dilediğini hidayete (doğru yola) eriştirirsin. Bizim velimiz Sen'sin. Öyleyse bizi bağışla, bizi merhametinle esirge, Sen bağışlayanların en hayırlısısın."

7-A'râf 155


7/156وَاكْتُبْ لَنَا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْاٰخِرَةِ اِنَّا هُدْنَٓا اِلَيْكَۜ قَالَ عَذَاب۪ٓي اُص۪يبُ بِه۪ مَنْ اَشَٓاءُۚ وَرَحْمَت۪ي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍۜ فَسَاَكْتُبُهَا لِلَّذ۪ينَ يَتَّقُونَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِاٰيَاتِنَا يُؤْمِنُونَۚ


Bize bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz. Şüphesiz ki biz Sana yöneldik. (Allah) buyurdu ki "Azabımı dilediğime isabet ettiririm, rahmetim ise herşeyi kapsamıştır. (Ahirette ise) onu (rahmetimi) korkup-sakınanlara, zekatı verenlere ve Bizim ayetlerimize iman edenlere mahsus kılacağım."

7-A'râf 156


7/157 اَلَّذ۪ينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الْاُمِّيَّ الَّذ۪ي يَجِدُونَهُ مَكْتُوباً عِنْدَهُمْ فِي التَّوْرٰيةِ وَالْاِنْج۪يلِۘ يَأْمُرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهٰيهُمْ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَٓائِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ اِصْرَهُمْ وَالْاَغْلَالَ الَّت۪ي كَانَتْ عَلَيْهِمْۜ فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِه۪ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُوا النُّورَ الَّـذ۪ٓي اُنْزِلَ مَعَهُٓۙ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ۟


Ki onlar yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceğini) yazılı bulacakları ümmi (okuma yazma bilmeyen) nebiye, (Allah'ın) resulüne uyanlardır. O (resul) onlara ma'rufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki bağları-zincirleri indiriyor. İşte ona inananlar, saygı gösterenler, destek olup-yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler felaha (kurtuluşa) erenlerin ta kendileridir.

7-A'râf 157


7/158قُلْ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنّ۪ي رَسُولُ اللّٰهِ اِلَيْكُمْ جَم۪يعاًۨ الَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۖ فَاٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الْاُمِّيِّ الَّذ۪ي يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَكَلِمَاتِه۪ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ


De ki "Ey insanlar. Ben Allah'ın hepinize (bütün insanlara) gönderdiği bir resulüyüm-elçisiyim. Ki göklerin ve yerin mülkü yalnız O'nundur. O'ndan başka ilah yoktur, O diriltir ve öldürür." Öyleyse Allah'a ve resulüne iman edin. Ki bu ümmi peygamber de Allah'a ve O'nun sözlerine inanmaktadır. Ona iman edin ki hidayete (doğru yola) ermiş olursunuz.

7-A'râf 158


7/159وَمِنْ قَوْمِ مُوسٰٓى اُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِه۪ يَعْدِلُونَ


Musa'nın kavminden hakka ileten (hak ile irşad eden) ve onunla adalet yapan bir topluluk vardı.

7-A'râf 159

7/160وَقَطَّعْنَاهُمُ اثْنَتَيْ عَشْرَةَ اَسْبَاطاً اُمَماًۜ وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اِذِ اسْتَسْقٰيهُ قَوْمُهُٓ اَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَۚ فَانْبَجَسَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْناًۜ قَدْ عَلِمَ كُلُّ اُنَاسٍ مَشْرَبَهُمْۜ وَظَلَّلْنَا عَلَيْهِمُ الْغَمَامَ وَاَنْزَلْنَا عَلَيْهِمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوٰىۜ كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْۜ وَمَا ظَلَمُونَا وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ


Biz onları (İsrailoğullarını) ayrı ayrı oymaklar halinde oniki topluluk olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa'ya "Asan'la taşa vur" diye vahyettik. Ondan oniki pınar fışkırdı ve her topluluk su içeceği yeri öğrenmiş oldu. Üzerlerine bulutla gölge çektik ve onlara kudret helvası ile bıldırcın indirdik. (Sonra da şöyle dedik) "Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yeyin." Ama onlar (emirlerimizi dinlememekle) Bize değil ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.

7-A'râf 160


7/161وَاِذْ ق۪يلَ لَهُمُ اسْكُنُوا هٰذِهِ الْقَرْيَةَ وَكُلُوا مِنْهَا حَيْثُ شِئْتُمْ وَقُولُوا حِطَّةٌ وَادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّداً نَغْفِرْ لَكُمْ خَط۪ٓيـَٔاتِكُمْۜ سَنَز۪يدُ الْمُحْسِن۪ينَ


Onlara "Bu şehirde oturun, istediğiniz gibi yeyin, 'Hitta' (dileğimiz bağışlanmadır) deyin ve kapısından secde ederek girin (ki Biz de) hatalarınızı bağışlayalım. Muhsinlerin (iyilik yapıp-güzel davrananların ecirlerini) daha da artıracağız" denildi.

7-A'râf 161


7/162فَبَدَّلَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ قَوْلاً غَيْرَ الَّذ۪ي ق۪يلَ لَهُمْ فَاَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِجْزاً مِنَ السَّمَٓاءِ بِمَا كَانُوا يَظْلِمُونَ۟


Fakat onlardan zulme sapanlar, sözü kendilerine söylenenden başka bir şeyle değiştirdiler. Biz de zulmetmelerinden dolayı üzerlerine gökten bir azab indirdik.

7-A'râf 162


7/163وَسْـَٔلْهُمْ عَنِ الْقَرْيَةِ الَّت۪ي كَانَتْ حَاضِرَةَ الْبَحْرِۢ اِذْ يَعْدُونَ فِي السَّبْتِ اِذْ تَأْت۪يهِمْ ح۪يتَانُهُمْ يَوْمَ سَبْتِهِمْ شُرَّعاً وَيَوْمَ لَا يَسْبِتُونَۙ لَا تَأْت۪يهِمْۚ كَذٰلِكَ نَبْلُوهُمْ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ


Bir de onlara deniz kıyısındaki şehri sor. Hani onlar cumartesi (yasağını çiğneyerek) haddi aşmışlardı. 'Cumartesi günü iş yapma yasağına uyduklarında' balıklar onlara açıktan akın akın geliyor, 'cumartesi günü iş yapma yasağına uymadıklarında' ise gelmiyorlardı. İşte Biz, fıska sapmaları nedeniyle onları böyle (yine de rahmet dolu bir ikazla) imtihan ediyorduk.

7-A'râf 163


7/164وَاِذْ قَالَتْ اُمَّةٌ مِنْهُمْ لِمَ تَعِظُونَ قَوْماًۙۨ اللّٰهُ مُهْلِكُهُمْ اَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَاباً شَد۪يداًۜ قَالُوا مَعْذِرَةً اِلٰى رَبِّكُمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ


Onlardan bir topluluk "Allah'ın kendilerini helak edeceği veya şiddetli bir azaba uğratacağı bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?" dediğinde, (öğüt verenler) "Rabbinize karşı mazaret olması (mazur görülmemiz) için, bir de belki sakınırlar (umuduyla)" dediler.

7-A'râf 164


7/165فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِه۪ٓ اَنْجَيْنَا الَّذ۪ينَ يَنْهَوْنَ عَنِ السُّٓوءِ وَاَخَذْنَا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا بِعَذَابٍ بَـ۪ٔيسٍ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ


Kendilerine hatırlatılanı (ve verilen öğütleri) unuttuklarında ise Biz kötülükten sakındıranları kurtardık. Zulmedenleri (ve zulümden sakındırmayanları) ise yaptıkları fısk dolayısıyla pek zorlu bir azab ile yakalayıverdik.

7-A'râf 165


7/166فَلَمَّا عَتَوْا عَنْ مَا نُهُوا عَنْهُ قُلْنَا لَهُمْ كُونُوا قِرَدَةً خَاسِـ۪ٔينَ


Onlar 'kibirle haddi aşıp' kendilerine yasak edilen şeylerden vazgeçmeyince, onlara "Aşağılık maymunlar olun" dedik.

7-A'râf 166


7/167وَاِذْ تَاَذَّنَ رَبُّكَ لَيَبْعَثَنَّ عَلَيْهِمْ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ مَنْ يَسُومُهُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِۜ اِنَّ رَبَّكَ لَسَر۪يعُ الْعِقَابِۚ وَاِنَّهُ لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ


Ve Rabbin, onları en kötü azaba sürükleyip-düşürecek kimseyi kıyamet gününe kadar üzerlerine mutlaka göndereceğini ilan etti. Şüphesiz ki Rabbin (ceza ile) sonuçlandırması pek çabuk olandır ve gerçekten O Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).

7-A'râf 167


7/168وَقَطَّعْنَاهُمْ فِي الْاَرْضِ اُمَماًۚ مِنْهُمُ الصَّالِحُونَ وَمِنْهُمْ دُونَ ذٰلِكَۘ وَبَلَوْنَاهُمْ بِالْحَسَنَاتِ وَالسَّيِّـَٔاتِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ


Onları yeryüzünde ayrı ayrı topluluklar olarak dağıttık. Kimileri salih (davranışlarda) bulunuyor, kimileri de bunların dışında olanlardır. Onları (anlayıp) dönerler diye iyiliklerle ve kötülüklerle imtihan ettik.

7-A'râf 168


7/169فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ وَرِثُوا الْكِتَابَ يَأْخُذُونَ عَرَضَ هٰذَا الْاَدْنٰى وَيَقُولُونَ سَيُغْفَرُ لَنَاۚ وَاِنْ يَأْتِهِمْ عَرَضٌ مِثْلُهُ يَأْخُذُوهُۜ اَلَمْ يُؤْخَذْ عَلَيْهِمْ م۪يثَاقُ الْكِتَابِ اَنْ لَا يَقُولُوا عَلَى اللّٰهِ اِلَّا الْحَقَّ وَدَرَسُوا مَا ف۪يهِۜ وَالدَّارُ الْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يَتَّقُونَۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ


Onların ardından yerlerine Kitab'a mirasçı olan birtakım 'kötü kimseler' geçti. (Bunlar) şu değersiz olanın (dünyanın) geçici metaını (yararını) alıyor ve "(Nasıl olsa) yakında bağışlanacağız" diyorlar. Bunun benzeri (başka) bir yarar gelince onu da alıyorlar. Oysa kendilerinden Allah'a karşı hakkı söylemekten başka bir şeyi söylemeyeceklerine ilişkin Kitab üzerine misak (söz) alınmamış mıydı ve onlar Kitap'takini okumamışlar mıydı? Ahiret yurdu (Allah'tan) korkanlar için daha hayırlıdır. Hala akıl erdirmeyecek misiniz?

7-A'râf 169


7/170وَالَّذ۪ينَ يُمَسِّكُونَ بِالْكِتَابِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَۜ اِنَّا لَا نُض۪يعُ اَجْرَ الْمُصْلِح۪ينَ


Kitaba sımsıkı sarılanlar ve namazı dosdoğru kılanlar (ise) kuşkusuz Biz salih olanların ecrini-mükafatını kaybetmeyiz.

7-A'râf 170


7/171وَاِذْ نَتَقْنَا الْجَبَلَ فَوْقَهُمْ كَاَنَّهُ ظُلَّةٌ وَظَنُّٓوا اَنَّهُ وَاقِعٌ بِهِمْۚ خُذُوا مَٓا اٰتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا ف۪يهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ۟


Bir zamanlar dağı sanki bir gölgelikmiş gibi üstlerine kaldırmıştık da onlar neredeyse tepelerine düşecek sanmışlardı. (O zaman demiştik ki) "Size verdiğimi kuvvetle tutun ve onda olanı zikredip-hatırlayın ki böylece sakınırsınız."

7-A'râf 171


7/172وَاِذْ اَخَذَ رَبُّكَ مِنْ بَن۪ٓي اٰدَمَ مِنْ ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَاَشْهَدَهُمْ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْۚ اَلَسْتُ بِرَبِّكُمْۜ قَالُوا بَلٰىۚۛ شَهِدْنَاۚۛ اَنْ تَقُولُوا يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اِنَّا كُنَّا عَنْ هٰذَا غَافِل۪ينَۙ


Hani Rabbin Adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılarak "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) onlar "Evet (Rabbimizsin), şahid olduk" demişlerdi. (Bunun nedeni) kıyamet günü "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.

7-A'râf 172


7/173اَوْ تَقُولُٓوا اِنَّـمَٓا اَشْرَكَ اٰبَٓاؤُ۬نَا مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا ذُرِّيَّةً مِنْ بَعْدِهِمْۚ اَفَتُهْلِكُنَا بِمَا فَعَلَ الْمُبْطِلُونَ


Ya da "Bizden önce atalarımız şirk koşmuştu, biz ise onlardan sonra gelme bir nesiliz (kuşağız). İşleri batıl olanların yaptıklarından dolayı bizi helak mi edeceksin?" dememeniz için.

7-A'râf 173


7/174وَكَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ وَلَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ


İşte Biz (anlayıp) dönerler diye ayetleri böyle ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz.

7-A'râf 174


7/175وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ الَّـذ۪ٓي اٰتَيْنَاهُ اٰيَاتِنَا فَانْسَلَخَ مِنْهَا فَاَتْبَعَهُ الشَّيْطَانُ فَكَانَ مِنَ الْغَاو۪ينَ


Onlara, kendisine ayetlerimizi verdiğimiz (açıkça gösterdiğimiz) kişinin haberini oku-anlat. O bundan sıyrılıp-uzaklaşmış, şeytan da onu peşine takmıştı. O da sonunda azgınlardan olmuştu.

7-A'râf 175


7/176وَلَوْ شِئْنَا لَرَفَعْنَاهُ بِهَا وَلٰكِنَّهُٓ اَخْلَدَ اِلَى الْاَرْضِ وَاتَّـبَعَ هَوٰيهُۚ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ الْكَلْبِۚ اِنْ تَحْمِلْ عَلَيْهِ يَلْهَثْ اَوْ تَتْرُكْهُ يَلْهَثْۜ ذٰلِكَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۚ فَاقْصُصِ الْقَصَصَ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ


Eğer Biz dileseydik, onu bununla (gösterdiğimiz ayetlerimizle) yükseltirdik. Ama o (yüzünü semaya dönüp, hamdedeceğine) yere saplandı ve kendi hevasını (nefsi arzularını) izledi. Onun durumu, üstüne varsan da, bıraksan da dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalanlayan topluluğun durumu da böyledir. Artık gerçek olan kıssayı (yaşanmış bu olayı) onlara anlat ki (akledip) düşünsünler.

7-A'râf 176


7/177سَٓاءَ مَثَلاًۨ الْقَوْمُ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَاَنْفُسَهُمْ كَانُوا يَظْلِمُونَ


Ayetlerimizi yalanlayarak kendi nefislerine zulmeden kavmin misali (durumu) ne kadar kötüdür.

7-A'râf 177


7/178مَنْ يَهْدِ اللّٰهُ فَهُوَ الْمُهْتَد۪يۚ وَمَنْ يُضْلِلْ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ


Allah kime hidayet verirse artık o hidayeti (doğru yolu) bulmuştur. Kimi de şaşırtıp-saptırırsa artık onlar da hüsrana-ziyana uğrayanlardır.

7-A'râf 178


7/179وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَث۪يراً مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِۘ لَهُمْ قُلُوبٌ لَا يَفْقَهُونَ بِهَاۘ وَلَهُمْ اَعْيُنٌ لَا يُبْصِرُونَ بِهَاۘ وَلَهُمْ اٰذَانٌ لَا يَسْمَعُونَ بِهَاۜ اُو۬لٰٓئِكَ كَالْاَنْعَامِ بَلْ هُمْ اَضَلُّۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ


Andolsun ki Biz cinlerden ve insanlardan bir çoğunu cehennem için yarattık. Kalpleri vardır bununla kavrayıp anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir hatta daha da aşağıdırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.

7-A'râf 179


7/180وَلِلّٰهِ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰى فَادْعُوهُ بِهَاۖ وَذَرُوا الَّذ۪ينَ يُلْحِدُونَ ف۪ٓي اَسْمَٓائِه۪ۜ سَيُجْزَوْنَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ


En güzel isimler (esmaü'l-hüsna) Allah'ındır. Öyleyse O'na bunlarla dua edin. O'nun isimlerinde eğriliğe (batıl teville şirk ve inkara) sapanları bırakın. (Onlar) yaptıklarının cezalarını yakında çekeceklerdir.

7-A'râf 180


7/181وَمِمَّنْ خَلَقْنَٓا اُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِه۪ يَعْدِلُونَ۟


Yarattıklarımızdan hakka yöneltip-ileten ve onunla (hakla) adaleti uygulayan bir ümmet vardır.

7-A'râf 181


7/182وَالَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَۚ


Ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, Biz onları bilmeyecekleri bir yönden derece derece (azaba) yaklaştıracağız.

7-A'râf 182


7/183وَاُمْل۪ي لَهُمْۜ اِنَّ كَيْد۪ي مَت۪ينٌ


Onlara bir süre (mühlet) veriyorum. Hiç şüphesiz Benim düzenim (tuzağım) çok çetindir.

7-A'râf 183


7/184اَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا مَا بِصَاحِبِهِمْ مِنْ جِنَّةٍۜ اِنْ هُوَ اِلَّا نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ


Onlar arkadaşlarında delilikten hiçbir şey olmadığını düşünmüyorlar mı? O sadece apaçık bir uyarıp-korkutucudur.

7-A'râf 184


7/185اَوَلَمْ يَنْظُرُوا ف۪ي مَلَكُوتِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا خَلَقَ اللّٰهُ مِنْ شَيْءٍۙ وَاَنْ عَسٰٓى اَنْ يَكُونَ قَدِ اقْتَرَبَ اَجَلُهُمْۚ فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ


Onlar göklerin ve yerin melekutuna (hükümranlığına), Allah'ın yarattığı herhangi bir şeye ve ecellerinin gerçekten yaklaşmış olabileceğine bakıp-düşünmüyorlar mı? Bundan sonra artık hangi söze inanacaklar?

7-A'râf 185


7/186مَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَلَا هَادِيَ لَهُۜ وَيَذَرُهُمْ ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ


Allah'ın saptırdığı (sapıklıkta bıraktığı) kimseye hidayet verecek yoktur. (Allah) onları tuğyanları (azgınca taşkınlıkları) içinde şaşkınca dolaşır bir durumda bırakır.

7-A'râf 186


7/187يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ السَّاعَةِ اَيَّانَ مُرْسٰيهَاۜ قُلْ اِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ رَبّ۪يۚ لَا يُجَلّ۪يهَا لِوَقْتِهَٓا اِلَّا هُوَۜ ثَقُلَتْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ لَا تَأْت۪يكُمْ اِلَّا بَغْتَةًۜ يَسْـَٔلُونَكَ كَاَنَّكَ حَفِيٌّ عَنْهَاۜ قُلْ اِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللّٰهِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ


Sana saatin (kıyamet vaktinin) ne zaman geleceğini-vuku bulacağını soruyorlar. De ki "Onun ilmi yalnızca Rabbimin katındadır. Onun vaktini O'ndan başkası açıklayamaz. O göklere de yere de ağırlaşmış-ağır gelmiştir. O size ansızın gelecektir." Sanki sen onu (gaybden gizlice) biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki "Onun ilmi ancak Allah katındadır ama insanların çoğu bilmezler."

7-A'râf 187


7/188قُلْ لَٓا اَمْلِكُ لِنَفْس۪ي نَفْعاً وَلَا ضَراًّ اِلَّا مَا شَٓاءَ اللّٰهُۜ وَلَوْ كُنْتُ اَعْلَمُ الْغَيْبَ لَاسْتَكْثَرْتُ مِنَ الْخَيْرِۚ وَمَا مَسَّنِيَ السُّٓوءُ اِنْ اَنَا۬ اِلَّا نَذ۪يرٌ وَبَش۪يرٌ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ۟


De ki "Allah'ın dilemesi dışında kendim için yarardan ve zarardan (hiçbir şeye) malik değilim. Eğer gaybı (görülmeyeni) bilebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı arttırmak isterdim ve bana bir kötülük de dokunmazdı. Ben ancak iman eden bir topluluk için uyarıcı ve müjdeleyiciyim."

7-A'râf 188


7/189هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ اِلَيْهَاۚ فَلَمَّا تَغَشّٰيهَا حَمَلَتْ حَمْلاً خَف۪يفاً فَمَرَّتْ بِه۪ۚ فَلَمَّٓا اَثْقَلَتْ دَعَوَا اللّٰهَ رَبَّهُمَا لَئِنْ اٰتَيْتَنَا صَالِحاً لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ


O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle sükun bulması (durulup-yatışması) için ondan eşini var etti. Onu (eşini) örtüp-bürüyünce, o da bir yük yüklendi de bununla (bir süre) gezindi. Nihayet (yükü) ağırlaşınca ikisi de Rableri olan Allah'a "Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız" diye dua ettiler.

7-A'râf 189


7/190فَلَمَّٓا اٰتٰيهُمَا صَالِحاً جَعَلَا لَهُ شُرَكَٓاءَ ف۪يمَٓا اٰتٰيهُمَاۚ فَتَعَالَى اللّٰهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ


Ama (Allah) onlara salih (bir çocuk) verince, kendilerine verdiği şey konusunda O'na ortaklar koşmaya başladılar. Allah elbette ki onların şirk koşmakta olduklarından (münezzeh ve) yücedir.

7-A'râf 190


7/191اَيُشْرِكُونَ مَا لَا يَخْلُقُ شَيْـٔاً وَهُمْ يُخْلَقُونَۘ


Kendileri yaratılıp dururken, hiçbir şeyi yaratamayan şeyleri mi ortak koşuyorlar?

7-A'râf 191


7/192وَلَا يَسْتَط۪يعُونَ لَهُمْ نَصْراً وَلَٓا اَنْفُسَهُمْ يَنْصُرُونَ


Oysa (bu şirk koştukları şeyler) ne onlara bir yardıma, ne kendi nefislerine yardım etmeye güç yetirebilirler.

7-A'râf 192


7/193وَاِنْ تَدْعُوهُمْ اِلَى الْهُدٰى لَا يَتَّبِعُوكُمْۜ سَوَٓاءٌ عَلَيْكُمْ اَدَعَوْتُمُوهُمْ اَمْ اَنْتُمْ صَامِتُونَ


Onları hidayete (doğru yola) çağırırsanız size uymazlar. Onları çağırsanız da, suskun dursanız da size karşı (tutumları) birdir.

7-A'râf 193


7/194اِنَّ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ عِبَادٌ اَمْثَالُكُمْ فَادْعُوهُمْ فَلْيَسْتَج۪يبُوا لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ


Allah'tan başka taptıklarınız sizler gibi kullardır. Eğer sadıklar (doğru sözlüler) iseniz onları çağırın da size icabet etsinler.

7-A'râf 194


7/195اَلَهُمْ اَرْجُلٌ يَمْشُونَ بِهَاۘ اَمْ لَهُمْ اَيْدٍ يَبْطِشُونَ بِهَاۘ اَمْ لَهُمْ اَعْيُنٌ يُبْصِرُونَ بِهَاۘ اَمْ لَهُمْ اٰذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَاۜ قُلِ ادْعُوا شُرَكَٓاءَكُمْ ثُمَّ ك۪يدُونِ فَلَا تُنْظِرُونِ


Onların yürüyecek ayakları mı var? Ya da tutacakları elleri mi var? Veya görecek gözleri mi var? Yoksa işitecek kulakları mı var? De ki "Ortak koşmakta olduklarınızı çağırın sonra bana (istediğiniz) düzeni (tuzağı) kurun da bana göz bile açtırmayın."

7-A'râf 195


7/196اِنَّ وَلِـِّيَ اللّٰهُ الَّذ۪ي نَزَّلَ الْكِتَابَۘ وَهُوَ يَتَوَلَّى الصَّالِح۪ينَ


Hiç şüphesiz benim velim Kitab'ı indiren Allah'tır ve O salihlerin koruyuculuğunu (veliliğini) yapar.

7-A'râf 196


7/197وَالَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ لَا يَسْتَط۪يعُونَ نَصْرَكُمْ وَلَٓا اَنْفُسَهُمْ يَنْصُرُونَ


O'ndan başka taptıklarınız ise ne size yardıma güçleri yeter ne de kendilerine yardım edebilirler.

7-A'râf 197


7/198وَاِنْ تَدْعُوهُمْ اِلَى الْهُدٰى لَا يَسْمَعُواۜ وَتَرٰيهُمْ يَنْظُرُونَ اِلَيْكَ وَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ


Onları hidayete (doğru yola) çağırırsanız işitmezler. Onları sana bakar görürsün oysa onlar görmezler.

7-A'râf 198


7/199خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَاَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِل۪ينَ


Sen af yolunu benimse, ma'rufu (iyiliği) emret ve cahillerden yüz çevir.

7-A'râf 199


7/200وَاِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ اِنَّهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ


Eğer sana şeytandan bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse hemen Allah'a sığın. Çünkü O Semi'dir (herşeyi işitendir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).

7-A'râf 200


7/201اِنَّ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا اِذَا مَسَّهُمْ طَٓائِفٌ مِنَ الشَّيْطَانِ تَذَكَّرُوا فَاِذَا هُمْ مُبْصِرُونَۚ


Takvaya erenlere (korkup-sakınanlara) şeytandan bir vesvese eriştiğinde, (bunu ayetlere göre) iyice durup-düşünürler ve bakarsın ki (gerçeği hemen) görüp bilmişlerdir.

7-A'râf 201


7/202وَاِخْوَانُهُمْ يَمُدُّونَهُمْ فِي الْغَيِّ ثُمَّ لَا يُقْصِرُونَ


(Şeytanın) kardeşlerine gelince (şeytanlar) onları sapıklığa sürüklerler. Sonra da (yakalarını) bırakmazlar.

7-A'râf 202


7/203وَاِذَا لَمْ تَأْتِهِمْ بِاٰيَةٍ قَالُوا لَوْلَا اجْتَبَيْتَهَاۜ قُلْ اِنَّـمَٓا اَتَّبِـعُ مَا يُوحٰٓى اِلَيَّ مِنْ رَبّ۪يۚ هٰذَا بَصَٓائِرُ مِنْ رَبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ


Onlara bir ayet getirmediğin zaman "Sen onu derleyip-toplasaydın ya" derler. De ki "Ben ancak Rabbimden bana vahyolunana uyarım. Bu (Kur'an) Rabbinizden gelen basiretlerdir (gözleri açacak delillerdir), iman eden bir kavim için hidayet ve rahmettir."

7-A'râf 203


7/204وَاِذَا قُرِئَ الْقُرْاٰنُ فَاسْتَمِعُوا لَهُ وَاَنْصِتُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ


Kur'an okunduğu zaman hemen onu dinleyin ve susun ki (rahmetle) esirgenmiş olursunuz.

7-A'râf 204


7/205وَاذْكُرْ رَبَّكَ ف۪ي نَفْسِكَ تَضَرُّعاً وَخ۪يفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِ وَلَا تَكُنْ مِنَ الْغَافِل۪ينَ


Rabbini sabah akşam, kendi kendine yüksek olmayan bir sesle, korkarak ve yalvararak zikret. (Sakın) gafillerden olma.

7-A'râf 205


7/206

اِنَّ الَّذ۪ينَ عِنْدَ رَبِّكَ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَيُسَبِّحُونَهُ وَلَهُ يَسْجُدُونَ


Hiç şüphesiz ki Rabbinin katında olanlar, O'na kulluk etmekten asla kibirlenmezler (büyüklenmezler). O'nu tesbih ederler ve O'na secde ederler.

7-A'râf 206


8-Enfâl Suresi


8/1يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْاَنْفَالِۜ قُلِ الْاَنْفَالُ لِلّٰهِ وَالرَّسُولِۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَصْلِحُوا ذَاتَ بَيْنِكُمْۖ وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُٓ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ


Sana enfal (savaş ganimetleri) hakkında soruyorlar. De ki "Ganimetler Allah'a ve Resulüne aittir. O halde eğer mü'min iseniz Allah'tan korkup-sakının, aranızı düzeltin, Allah'a ve Resulüne itaat edin."

8-Enfâl 1


8/2اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَاِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ اٰيَاتُهُ زَادَتْهُمْ ا۪يمَاناً وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ


Mü'minler ancak o kimselerdir ki Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, O'nun ayetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler.

8-Enfâl 2


8/3اَلَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۜ


Onlar namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler (İlahi rızayı gözeterek verip-harcarlar).

8-Enfâl 3


8/4اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَـقاًّۜ لَهُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌۚ


İşte gerçek mü'minler bunlardır. Rableri katında onlar için (yüksek) dereceler, mağfiret (bağışlanma) ve kerim (üstün-kusursuz) rızık vardır.

8-Enfâl 4


8/5كَمَٓا اَخْرَجَكَ رَبُّكَ مِنْ بَيْتِكَ بِالْحَقِّۖ وَاِنَّ فَر۪يقاً مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ لَكَارِهُونَۙ


Rabbin seni evinden hak uğrunda (savaşa) çıkardığında, mü'minlerden bir grup (bunu kerih görüp) bundan hoşlanmamışlardı.

8-Enfâl 5


8/6يُجَادِلُونَكَ فِي الْحَقِّ بَعْدَ مَا تَبَيَّنَ كَاَنَّمَا يُسَاقُونَ اِلَى الْمَوْتِ وَهُمْ يَنْظُرُونَۜ


Hak açıkça ortaya çıktıktan sonra bile sanki göz göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi seninle tartışıp-duruyorlardı.

8-Enfâl 6


8/7وَاِذْ يَعِدُكُمُ اللّٰهُ اِحْدَى الطَّٓائِفَتَيْنِ اَنَّهَا لَكُمْ وَتَوَدُّونَ اَنَّ غَيْرَ ذَاتِ الشَّوْكَةِ تَكُونُ لَكُمْ وَيُر۪يدُ اللّٰهُ اَنْ يُحِقَّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِه۪ وَيَقْطَعَ دَابِرَ الْكَافِر۪ينَۙ


Hani Allah size iki taifeden (kervan veya Kureyş ordusundan) birinin sizin olduğunu vadediyordu. Siz ise kuvvetsiz olanın (kervanın) sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah sözleriyle hakkı gerçekleştirmek ve kafirlerin arkasını kesmek istiyordu.

8-Enfâl 7


8/8لِيُحِقَّ الْحَقَّ وَيُبْطِلَ الْبَاطِلَ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَۚ


Bu (İlahi takdir), mücrimler (suçlu-günahkarlar) istemese de hakkı gerçekleştirmek ve batılı ortadan kaldırmak içindi.

8-Enfâl 8


8/9اِذْ تَسْتَغ۪يثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ اَنّ۪ي مُمِدُّكُمْ بِاَلْفٍ مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ مُرْدِف۪ينَ


Siz Rabbinizden yardım istiyordunuz, O da "Ben birbiri ardınca (gelecek) bin melek ile size yardım ediciyim" diyerek duanıza icabet etmişti.

8-Enfâl 9


8/10وَمَا جَعَلَهُ اللّٰهُ اِلَّا بُشْرٰى وَلِتَطْمَئِنَّ بِه۪ قُلُوبُكُمْۚ وَمَا النَّصْرُ اِلَّا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ۟


Allah bunu yalnızca bir müjde ve kalplerinizin tatmin bulması (yatışması) için yapmıştı. Nusret (zafer ve yardım) ancak Allah katındandır. Hiç şüphesiz Allah Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).

8-Enfâl 10


8/11اِذْ يُغَشّ۪يكُمُ النُّعَاسَ اَمَنَةً مِنْهُ وَيُنَزِّلُ عَلَيْكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً لِيُطَهِّرَكُمْ بِه۪ وَيُذْهِبَ عَنْكُمْ رِجْزَ الشَّيْطَانِ وَلِيَرْبِطَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ وَيُثَبِّتَ بِهِ الْاَقْدَامَۜ


Hani Kendi katından (indirdiği) bir güven (emniyet) olarak sizi bir uyuklama bürüyordu. Sizi tertemiz kılmak, sizden şeytanın pisliklerini gidermek, kalplerinizi pekiştirmek ve (sebat vererek) ayaklarınızı sağlamlaştırmak için size gökten bir su indiriyordu.

8-Enfâl 11


8/12 اِذْ يُوح۪ي رَبُّكَ اِلَى الْمَلٰٓئِكَةِ اَنّ۪ي مَعَكُمْ فَثَبِّتُوا الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ سَاُلْق۪ي ف۪ي قُلُوبِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ فَاضْرِبُوا فَوْقَ الْاَعْنَاقِ وَاضْرِبُوا مِنْهُمْ كُلَّ بَنَانٍۜ


Rabbin meleklere vahyetmişti ki "Şüphesiz Ben sizinleyim, iman edenlere sebat verin. Ben küfre sapanların yüreğine korku salacağım. Vurun boyunlarının üstüne, vurun onların bütün parmaklarına."

8-Enfâl 12


8/13ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ شَٓاقُّوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُۚ وَمَنْ يُشَاقِقِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَاِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ


Bu, onların Allah'a ve Resulüne karşı gelmeleri nedeniyledir. Kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse hiç şüphesiz ki Allah, azabı (cezalandırması) pek şiddetli olandır.

8-Enfâl 13


8/14ذٰلِكُمْ فَذُوقُوهُ وَاَنَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَابَ النَّارِ


İşte bunu tadın. Muhakkak ki kafirlere ateş azabı da vardır.

8-Enfâl 14


8/15يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا لَق۪يتُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا زَحْفاً فَلَا تُوَلُّوهُمُ الْاَدْبَارَۚ


Ey iman edenler. Toplu olarak kafirlerle karşılaştığınız zaman onlara arkanızı dönmeyin (korkup-kaçmayın).

8-Enfâl 15


8/16وَمَنْ يُوَلِّهِمْ يَوْمَئِذٍ دُبُرَهُٓ اِلَّا مُتَحَرِّفاً لِقِتَالٍ اَوْ مُتَحَيِّزاً اِلٰى فِئَةٍ فَقَدْ بَٓاءَ بِغَضَبٍ مِنَ اللّٰهِ وَمَأْوٰيهُ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ


Tekrar savaşmak için bir yana çekilen ya da bir başka bölüğe katılmak için mevzi tutanın dışında kim onlara böyle bir günde (düşmana) arkasını dönerse, gerçekten o Allah'tan bir gazaba uğramıştır ve onun barınma yeri cehennemdir. Orası gidilip-varılacak ne kötü bir yerdir.

8-Enfâl 16


8/17فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ قَتَلَهُمْۖ وَمَا رَمَيْتَ اِذْ رَمَيْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ رَمٰىۚ وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِن۪ينَ مِنْهُ بَلَٓاءً حَسَناًۜ اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ


Onları siz öldürmediniz, Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, Allah attı. (Bütün bunları) mü'minleri güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı). Hiç şüphesiz Allah Semi'dir (herşeyi işitendir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).

8-Enfâl 17


8/18ذٰلِكُمْ وَاَنَّ اللّٰهَ مُوهِنُ كَيْدِ الْكَافِر۪ينَ


İşte böyle. Gerçekten Allah, kafirlerin tuzaklarını (hileli-düzenlerini) boşa çıkarıcıdır.

8-Enfâl 18


8/19اِنْ تَسْتَفْتِحُوا فَقَدْ جَٓاءَكُمُ الْفَتْحُۚ وَاِنْ تَنْتَهُوا فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ وَاِنْ تَعُودُوا نَعُدْۚ وَلَنْ تُغْنِيَ عَنْكُمْ فِئَتُكُمْ شَيْـٔاً وَلَوْ كَـثُرَتْۙ وَاَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُؤْمِن۪ينَ۟


(Ey müşrikler, Bana da dua ederek) fetih istiyorsanız, işte size fetih. Eğer (yaptıklarınızdan) vazgeçiyorsanız bu sizin için daha hayırlıdır. Yok yine dönerseniz, Biz de döneriz. Topluluğunuz çok da olsa size bir şey sağlayamaz. Çünkü Allah mü'minlerle beraberdir.

8-Enfâl 19


8/20يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَوَلَّوْا عَنْهُ وَاَنْتُمْ تَسْمَعُونَۚ


Ey iman edenler, Allah'a ve Resulüne itaat edin. İşitip dururken ondan yüz çevirmeyin.

8-Enfâl 20


8/21وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ قَالُوا سَمِعْنَا وَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ


Dinleyip-İşitmedikleri halde "İşittik" diyenler gibi olmayın.

8-Enfâl 21


8/22اِنَّ شَرَّ الدَّوَٓابِّ عِنْدَ اللّٰهِ الصُّمُّ الْبُكْمُ الَّذ۪ينَ لَا يَعْقِلُونَ


Allah katında yerde debelenen canlıların en kötüsü, düşünüp-akıl erdirmez olan sağırlar ve dilsizlerdir.

8-Enfâl 22


8/23وَلَوْ عَلِمَ اللّٰهُ ف۪يهِمْ خَيْراً لَاَسْمَعَهُمْۜ وَلَوْ اَسْمَعَهُمْ لَتَوَلَّوْا وَهُمْ مُعْرِضُونَ


Allah onlarda bir hayır görseydi, elbetteki onlara işittirirdi. Fakat işittirseydi bile (yine hakka) yüz çevirerek döner giderlerdi.

8-Enfâl 23


8/24يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اسْتَج۪يبُوا لِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ اِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْي۪يكُمْۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِه۪ وَاَنَّـهُٓ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ


Ey iman edenler. Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman Allah'a ve Resulüne icabet edin. Ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz mutlaka O'nun huzurunda toplanacaksınız.

8-Enfâl 24


8/25وَاتَّقُوا فِتْنَةً لَا تُص۪يبَنَّ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَٓاصَّةًۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ


Ve sizlerden yalnızca zulmedenlere erişmekle kalmayan bir fitneden korkup-sakının. Bilin ki Allah, azabı (cezalandırması) pek şiddetli olandır.

8-Enfâl 25


8/26وَاذْكُـرُٓوا اِذْ اَنْتُمْ قَل۪يلٌ مُسْتَضْعَفُونَ فِي الْاَرْضِ تَخَافُونَ اَنْ يَتَخَطَّفَكُمُ النَّاسُ فَاٰوٰيكُمْ وَاَيَّدَكُمْ بِنَصْرِه۪ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ


Hatırlayın, hani sizler sayıca azdınız ve yeryüzünde zayıf-aciz görülüyordunuz. İnsanların sizi kapıp-yakalayıvermelerinden korkuyordunuz da O sizi (yerleşik kılıp) barındırdı. Sizi yardımıyla destekledi ve size temiz şeylerden rızıklar verdi. Böylece şükredersiniz.

8-Enfâl 26


8/27يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَخُونُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُٓوا اَمَانَاتِكُمْ وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ


Ey iman edenler. Allah'a ve Resulüne ihanet etmeyin ki bile bile kendi emanetlerinize hıyanet etmiş olmayasınız.

8-Enfâl 27


8/28وَاعْلَمُٓوا اَنَّـمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَاَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌۙ وَاَنَّ اللّٰهَ عِنْدَهُٓ اَجْرٌ عَظ۪يمٌ۟


Bilin ki sizin mallarınız ve çocuklarınız ancak birer fitnedir (imtihan sebebidir). Büyük mükafat ise ancak Allah katındadır.

8-Enfâl 28


8/29يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَتَّقُوا اللّٰهَ يَجْعَلْ لَكُمْ فُرْقَاناً وَيُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ ذُوالْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ


Ey iman edenler. Allah'tan korkup-sakınırsanız, O size bir furkan (hakkı batıldan ayıran bir nur ve anlayış) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl (lutuf ve ihsan) sahibidir.

8-Enfâl 29


8/30وَاِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِيُثْبِتُوكَ اَوْ يَقْتُلُوكَ اَوْ يُخْرِجُوكَۜ وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ خَيْرُ الْمَاكِر۪ينَ


Hani o küfre sapanlar seni tutuklamak ya da öldürmek veya seni sürgün etmek amacıyla sana tuzak kuruyorlardı. Onlar (Allah'ın bildiği) bu tuzağı kurarlarken, Allah da karşılığında (onların bilmediği bir) tuzak kuruyordu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.

8-Enfâl 30


8/31وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا قَالُوا قَدْ سَمِعْنَا لَوْ نَشَٓاءُ لَقُلْنَا مِثْلَ هٰذَٓاۙ اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ


Ayetlerimiz onlara okunduğu zaman "İşittik, istesek biz de bunun bir benzerini söyleyebiliriz. Bu eskilerin masallarından başka bir şey değildir" dediler.

8-Enfâl 31


8/32وَاِذْ قَالُوا اللّٰهُمَّ اِنْ كَانَ هٰذَا هُوَ الْحَقَّ مِنْ عِنْدِكَ فَاَمْطِرْ عَلَيْنَا حِجَارَةً مِنَ السَّمَٓاءِ اَوِ ائْتِنَا بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ


Bir de "Ey Allah'ımız eğer bu (Kur'an) gerçekten Sen'in katından gelmiş bir hak ise (bu Kitab'ta vadedildiği gibi) gökten üstümüze taş yağdır veya elim-acıklı bir azab getir" demişlerdi.

8-Enfâl 32


8/33وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَاَنْتَ ف۪يهِمْۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ


Oysa sen içlerinde bulunduğun sürece Allah onları azablandıracak değildir. Ve onlar istiğfar ederken de (bağışlanma dilerken de) Allah onlara azab edecek değildir.

8-Enfâl 33


8/34وَمَا لَهُمْ اَلَّا يُعَذِّبَهُمُ اللّٰهُ وَهُمْ يَصُدُّونَ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَمَا كَانُٓوا اَوْلِيَٓاءَهُۜ اِنْ اَوْلِيَٓاؤُ۬هُٓ اِلَّا الْمُتَّقُونَ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ


(Böyle olmasa) onlar Mescid'i Haram'dan (insanları) alıkoyarlarken ve onun (hizmete ehil) koruyucuları değilken, Allah onları niçin azablandırmasın? Onun (hizmete ehil) koruyucuları yalnızca muttakilerdir (korkup-sakınanlardır). Ancak onların çoğu bilmezler.

8-Enfâl 34


8/35وَمَا كَانَ صَلَاتُهُمْ عِنْدَ الْبَيْتِ اِلَّا مُكَٓاءً وَتَصْدِيَةًۜ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ


Onların Beyt yanındaki duaları ıslık çalmaktan ve el çırpmaktan başka bir şey değildir. O halde küfretmekte olduklarınız dolayısıyla tadın azabı.

8-Enfâl 35


8/36اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ لِيَصُدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ فَسَيُنْفِقُونَهَا ثُمَّ تَكُونُ عَلَيْهِمْ حَسْرَةً ثُمَّ يُغْلَبُونَۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِلٰى جَهَنَّمَ يُحْشَرُونَۙ


Gerçek şu ki küfre sapanlar, (insanları) Allah'ın yolundan engellemek için mallarını harcarlar, bundan böyle de harcayacaklar. Sonra bu (harcamalar) onlara bir yürek acısı olacak ve sonunda mağlup olacaklardır. Küfredenler (ve küfürde ısrar edenler) en sonunda cehenneme sürülüp toplanacaklardır.

8-Enfâl 36


8/37لِيَم۪يزَ اللّٰهُ الْخَب۪يثَ مِنَ الطَّيِّبِ وَيَجْعَلَ الْخَب۪يثَ بَعْضَهُ عَلٰى بَعْضٍ فَيَرْكُمَهُ جَم۪يعاً فَيَجْعَلَهُ ف۪ي جَهَنَّمَۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ۟


Bu, Allah'ın murdar olanı temizden ayırdetmesi ve murdar kısımları birbiri üzerine yığıp-biriktirerek hepsini cehenneme atması içindir. İşte bunlar hüsrana (ebedi ziyana) uğrayanlardır.

8-Enfâl 37


8/38قُلْ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ يَنْتَهُوا يُغْفَرْ لَهُمْ مَا قَدْ سَلَفَۚ وَاِنْ يَعُودُوا فَقَدْ مَضَتْ سُنَّتُ الْاَوَّل۪ينَ


O küfre sapanlara de ki "Eğer vazgeçerlerse geçmiş (yaptıkları) bağışlanacaktır. Ama yine dönecek olurlarsa, önceki (toplumlara uygulanan) sünnet muhakkak (onlara da) uygulanacaktır."

8-Enfâl 38


8/39وَقَاتِلُوهُمْ حَتّٰى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدّ۪ينُ كُلُّهُ لِلّٰهِۚ فَاِنِ انْتَهَوْا فَاِنَّ اللّٰهَ بِمَا يَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ


Fitne kalmayıncaya ve din yalnızca Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz ki Allah yapmakta olduklarını hakkıyle görendir.

8-Enfâl 39


8/40وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ مَوْلٰيكُمْۜ نِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّص۪يرُ


Eğer (ayetlerimizden) yüz çevirirlerse, bilin ki Allah sizin mevlanızdır (veliniz ve sahibinizdir). O ne güzel mevla ve ne güzel yardımcıdır.

8-Enfâl 40





9. Cüz ​(7-A'râf 88 İle 8-Enfâl 40 Arası)




insandergisi.com