Hata! Lütfen tarayıcınızın ayarlarını kontrol edip daha sonra tekrar deneyin.


13. Cüz ​(12-Yusuf 44 İle 14-İbrahim 52 Arası)


12-Yusuf Suresi


12/44قَالُٓوا اَضْغَاثُ اَحْلَامٍۚ وَمَا نَحْنُ بِتَأْو۪يلِ الْاَحْلَامِ بِعَالِم۪ينَ


Dediler ki "(Bunlar) karmakarışık düşlerdir. Biz böyle düşlerin yorumunu bilenler değiliz."

12-Yusuf 44


12/45وَقَالَ الَّذ۪ي نَجَا مِنْهُمَا وَادَّكَرَ بَعْدَ اُمَّةٍ اَنَا۬ اُنَبِّئُكُمْ بِتَأْو۪يلِه۪ فَاَرْسِلُونِ


(Zindandaki) o iki kişiden kurtulmuş olanı nice zaman sonra (Yusuf'u) hatırladı ve "Ben bunun yorumunu size haber veririm, beni hemen (zindana) gönderin" dedi.

12-Yusuf 45


12/46يُوسُفُ اَيُّهَا الصِّدّ۪يقُ اَفْتِنَا ف۪ي سَبْعِ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعِ سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ وَاُخَرَ يَابِسَاتٍۙ لَعَلّ۪ٓي اَرْجِعُ اِلَى النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَعْلَمُونَ


(Zindana gelip) "Ey Yusuf ey doğru sözlü (insan). Yedi besili ineği yedi zayıf (ineğin) yediği ve yedi yeşil başakla diğerleri kuru olan (rüya) konusunda bize fetva ver. Umarım ki insanlara (isabetli yorumunla) dönerim de, onlar da öğrenirler."

12-Yusuf 46


12/47قَالَ تَزْرَعُونَ سَبْعَ سِن۪ينَ دَاَباًۚ فَمَا حَصَدْتُمْ فَذَرُوهُ ف۪ي سُنْبُلِه۪ٓ اِلَّا قَل۪يلاً مِمَّا تَأْكُلُونَ


(Yusuf) dedi ki "Siz yedi yıl, önceleri (ekdiğiniz) gibi ekin ekin, yediğinizin az bir kısmı dışında biçtiklerinizi başağında bırakın.

12-Yusuf 47


12/48ثُمَّ يَأْت۪ي مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ سَبْعٌ شِدَادٌ يَأْكُلْنَ مَا قَدَّمْتُمْ لَهُنَّ اِلَّا قَل۪يلاً مِمَّا تُحْصِنُونَ


Sonra bunun arkasından yedi zorlu (kurak) yıl gelecektir ki (tohumluk için) sakladığınız az bir miktar dışında daha önce biriktirdiğinizi yeyip bitirecektir.

12-Yusuf 48


12/49ثُمَّ يَأْت۪ي مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ عَامٌ ف۪يهِ يُغَاثُ النَّاسُ وَف۪يهِ يَعْصِرُونَ۟


Sonra bunun arkasından öyle bir yıl gelir ki, insanlar onda bol yağmura kavuşturulacak ve onda sıkıp-sağacaklar."

12-Yusuf 49


12/50وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُون۪ي بِه۪ۚ فَلَمَّا جَٓاءَهُ الرَّسُولُ قَالَ ارْجِعْ اِلٰى رَبِّكَ فَسْـَٔلْهُ مَا بَالُ النِّسْوَةِ الّٰت۪ي قَطَّعْنَ اَيْدِيَهُنَّۜ اِنَّ رَبّ۪ي بِكَيْدِهِنَّ عَل۪يمٌ


Hükümdar "Onu bana getirin" dedi. Ona elçi geldiğinde (Yusuf) "Efendine dön de ona soruver, ellerini kesen o kadınların durumu (parmaklarının kesilme nedeni) neydi? Şüphesiz ki benim Rabbim, onların hileli düzenlerini bilendir."

12-Yusuf 50


12/51قَالَ مَا خَطْبُكُنَّ اِذْ رَاوَدْتُنَّ يُوسُفَ عَنْ نَفْسِه۪ۜ قُلْنَ حَاشَ لِلّٰهِ مَا عَلِمْنَا عَلَيْهِ مِنْ سُٓوءٍۜ قَالَتِ امْرَاَتُ الْعَز۪يزِ الْـٰٔنَ حَصْحَصَ الْحَقُّۘ اَنَا۬ رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِه۪ وَاِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِق۪ينَ


(Hükümdar topladığı o kadınlara) "Yusuf'un nefsinden murad almak istediğinizde sizin durumunuz neydi?" dedi. Onlar "Haşa, Allah için biz ondan hiçbir kötülük görmedik" dediler. Azizin karısı da "Şimdi hak ortaya çıktı. Onun nefsinden ben murad almak istemiştim. O ise gerçekten sadıklardandır (doğrulardandır)" dedi.

12-Yusuf 51


12/52ذٰلِكَ لِيَعْلَمَ اَنّ۪ي لَمْ اَخُنْهُ بِالْغَيْبِ وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي كَيْدَ الْخَٓائِن۪ينَ


(Yusuf dedi ki) "Bu (açıklamayı istememin nedeni, azizin) yokluğunda ona hainlik etmediğimi ve Allah'ın hainlerin hilesini başarıya ulaştırmayacağını (azizin ve herkesin) bilmesi içindir."

12-Yusuf 52


12/53وَمَٓا اُبَرِّئُ نَفْس۪يۚ اِنَّ النَّفْسَ لَاَمَّارَةٌ بِالسُّٓوءِ اِلَّا مَا رَحِمَ رَبّ۪يۜ اِنَّ رَبّ۪ي غَفُورٌ رَح۪يمٌ


Ben (yine de) nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz benim Rabbim Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).

12-Yusuf 53


12/54وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُون۪ي بِه۪ٓ اَسْتَخْلِصْهُ لِنَفْس۪يۚ فَلَمَّا كَلَّمَهُ قَالَ اِنَّكَ الْيَوْمَ لَدَيْنَا مَك۪ينٌ اَم۪ينٌ


Hükümdar dedi ki "Onu bana getirin de kendime has-yakın kılayım." Onunla konuştuğunda da "Sen bugün bizim yanımızda önemli bir mevki sahibisin, emin-güvenilir birisin" dedi.

12-Yusuf 54


12/55قَالَ اجْعَلْن۪ي عَلٰى خَزَٓائِنِ الْاَرْضِۚ اِنّ۪ي حَف۪يظٌ عَل۪يمٌ


(Yusuf) dedi ki "Beni (bu) yerin (ülkenin) hazineleri üzerinde (yetkili) kıl. Çünkü ben iyi korurum, bilirim."

12-Yusuf 55


12/56وَكَذٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي الْاَرْضِۚ يَتَبَوَّاُ مِنْهَا حَيْثُ يَشَٓاءُۜ نُص۪يبُ بِرَحْمَتِنَا مَنْ نَشَٓاءُ وَلَا نُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَ


İşte böylece Yusuf'u yeryüzünde (güç ve yetkiyle) yerleştirdik. Öyle ki orada (istediği yere gider) dilediği yerde konaklardı. Biz rahmetimizi dilediğimize nasib ederiz ve muhsinlerin (iyilik yapıp-güzel davrananların) ecrini-mükafatını zayi etmeyiz.

12-Yusuf 56


12/57وَلَاَجْرُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ۟


İman edenler ve takvada bulunanlar için ahiretin karşılığı (mükafatı) ise elbette daha hayırlıdır.

12-Yusuf 57


12/58وَجَٓاءَ اِخْوَةُ يُوسُفَ فَدَخَلُوا عَلَيْهِ فَعَرَفَهُمْ وَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ


(Kuraklık başlayınca) Yusuf'un kardeşleri gelip yanına girdiler. Onları hemen tanıdı ama onlar onu tanıyamamışlardı.

12-Yusuf 58


12/59وَلَمَّا جَهَّزَهُمْ بِجَهَازِهِمْ قَالَ ائْتُون۪ي بِاَخٍ لَكُمْ مِنْ اَب۪يكُمْۚ اَلَا تَرَوْنَ اَنّ۪ٓي اُو۫فِي الْكَيْلَ وَاَنَا۬ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ


Onların erzak yüklerini hazırlayınca dedi ki "Bana babanızdan olan kardeşinizi de getirin. Görmüyor musunuz ben ölçüyü (kişi sayısına göre) tam tutarım ve ben konukseverlerin de en hayırlısıyım."

12-Yusuf 59


12/60فَاِنْ لَمْ تَأْتُون۪ي بِه۪ فَلَا كَيْلَ لَكُمْ عِنْد۪ي وَلَا تَقْرَبُونِ


Eğer onu bana getirmezseniz artık benim yanımda sizin için bir ölçek (bile erzak) yoktur ve bana da yaklaşmayın.

12-Yusuf 60


12/61قَالُوا سَنُرَاوِدُ عَنْهُ اَبَاهُ وَاِنَّا لَفَاعِلُونَ


Dediler ki "Onu babasından istemeye çalışacağız ve biz elbette bunu yapacağız."

12-Yusuf 61


12/62وَقَالَ لِفِتْيَانِهِ اجْعَلُوا بِضَاعَتَهُمْ ف۪ي رِحَالِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَعْرِفُونَـهَٓا اِذَا انْقَلَـبُٓوا اِلٰٓى اَهْلِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ


(Yusuf) yardımcılarına dedi ki "Sermayelerini (erzak bedellerini) yüklerinin içine koyun. Ailelerine döndüklerinde belki bunun farkına varırlar da yine gelirler."

12-Yusuf 62


12/63فَلَمَّا رَجَعُٓوا اِلٰٓى اَب۪يهِمْ قَالُوا يَٓا اَبَانَا مُنِـعَ مِنَّا الْكَيْلُ فَاَرْسِلْ مَعَنَٓا اَخَانَا نَكْتَلْ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ


Babalarına döndüklerinde "Ey babamız (kişi sayımız nedeniyle) ölçek bizden engellendi. Bu durumda kardeşimizi de bizimle gönder ki (tam) ölçek (erzak) alalım. Biz onu mutlaka koruyacağız."

12-Yusuf 63


12/64قَالَ هَلْ اٰمَنُكُمْ عَلَيْهِ اِلَّا كَمَٓا اَمِنْتُكُمْ عَلٰٓى اَخ۪يهِ مِنْ قَبْلُۜ فَاللّٰهُ خَيْرٌ حَافِظاًۖ وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ


(Babaları) dedi ki "Ben onun hakkında size inanıp-güvenir miyim? Ancak daha önce kardeşi konusunda size inanıp-güvenmem (müstesna). Allah en hayırlı koruyucudur ve O merhametlilerin en merhametlisidir."

12-Yusuf 64


12/65وَلَمَّا فَتَحُوا مَتَاعَهُمْ وَجَدُوا بِضَاعَتَهُمْ رُدَّتْ اِلَيْهِمْۜ قَالُوا يَٓا اَبَانَا مَا نَبْغ۪يۜ هٰذِه۪ بِضَاعَتُنَا رُدَّتْ اِلَيْنَاۚ وَنَم۪يرُ اَهْلَنَا وَنَحْفَظُ اَخَانَا وَنَزْدَادُ كَيْلَ بَع۪يرٍۜ ذٰلِكَ كَيْلٌ يَس۪يرٌ


Erzak yüklerini açıp da sermayelerinin kendilerine geri verilmiş olduğunu bulduklarında "Ey babamız, daha ne isteriz. İşte sermayemiz de bize geri verilmiş, (bununla yine) ailemize erzak getiririz. Kardeşimizi koruruz ve bir deve yükünü de ilave ederiz. Bu (aldığımız) az bir ölçektir" dediler.

12-Yusuf 65


12/66قَالَ لَنْ اُرْسِلَهُ مَعَكُمْ حَتّٰى تُؤْتُونِ مَوْثِقاً مِنَ اللّٰهِ لَتَأْتُنَّن۪ي بِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ يُحَاطَ بِكُمْۚ فَلَمَّٓا اٰتَوْهُ مَوْثِقَهُمْ قَالَ اللّٰهُ عَلٰى مَا نَقُولُ وَك۪يلٌ


(Babaları) "Bana etrafınızın çepeçevre kuşatılması dışında onu ne olursa olsun mutlaka bana getireceğinize dair Allah adına kesin bir söz verinceye kadar onu sizinle asla göndermem." dedi. Onlar da ona kesin bir söz verince "Allah, söylediklerimize karşı vekildir" dedi.

12-Yusuf 66


12/67وَقَالَ يَا بَنِيَّ لَا تَدْخُلُوا مِنْ بَابٍ وَاحِدٍ وَادْخُلُوا مِنْ اَبْوَابٍ مُتَفَرِّقَةٍۜ وَمَٓا اُغْن۪ي عَنْكُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُۚ وَعَلَيْهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ


Ve dedi ki "Ey oğullarım. Hepiniz tek bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ben size Allah'tan (gelecek) hiçbir şeyi savamam (gideremem). Hüküm yalnızca Allah'ındır. Ben O'na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de yalnızca O'na tevekkül etmelidirler."

12-Yusuf 67


12/68وَلَمَّا دَخَلُوا مِنْ حَيْثُ اَمَرَهُمْ اَبُوهُمْۜ مَا كَانَ يُغْن۪ي عَنْهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا حَاجَةً ف۪ي نَفْسِ يَعْقُوبَ قَضٰيهَاۜ وَاِنَّهُ لَذُو عِلْمٍ لِمَا عَلَّمْنَاهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟


Babalarının kendilerine emrettiği yerden (şehre) girdiler. Ki bu -Yakub'un nefsindeki dileği açığa çıkarması dışında- onlara Allah'tan gelecek olan hiçbir şeyi savamazdı. O şüphe yok ki kendisine öğrettiğimiz için ilim sahibi idi ama insanların çoğu bilmezler.

12-Yusuf 68


12/69وَلَمَّا دَخَلُوا عَلٰى يُوسُفَ اٰوٰٓى اِلَيْهِ اَخَاهُ قَالَ اِنّ۪ٓي اَنَا۬ اَخُوكَ فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ


Yusuf'un yanına girdikleri zaman (küçük) kardeşini yanına alıp-bağrına bastı ve "Bilesin ki ben senin kardeşinim. Artık onların yaptıklarına üzülme" dedi.

12-Yusuf 69


12/70فَلَمَّا جَهَّزَهُمْ بِجَهَازِهِمْ جَعَلَ السِّقَايَةَ ف۪ي رَحْلِ اَخ۪يهِ ثُمَّ اَذَّنَ مُؤَذِّنٌ اَيَّتُهَا الْع۪يرُ اِنَّكُمْ لَسَارِقُونَ


Onların (erzak) yüklerini kendilerine hazırlayınca, (hükümdarın) su kabını kardeşinin yükü içine koydu. Sonra bir tellal (münadi) "Ey kafile, siz hırsızsınız" diye seslendi.

12-Yusuf 70


12/71قَالُوا وَاَقْبَلُوا عَلَيْهِمْ مَاذَا تَفْقِدُونَ


(Yusuf'un kardeşleri) onlara doğru yönelerek "Neyi kaybettiniz?" dediler.

12-Yusuf 71


12/72قَالُوا نَفْقِدُ صُوَاعَ الْمَلِكِ وَلِمَنْ جَٓاءَ بِه۪ حِمْلُ بَع۪يرٍ وَاَنَا۬ بِه۪ زَع۪يمٌ


Hükümdarın su tasını kaybettik, kim onu (bulup) getirirse (ona armağan olarak) bir deve yükü vardır dediler. (Yusuf da) "Ben buna kefilim" dedi.

12-Yusuf 72


12/73قَالُوا تَاللّٰهِ لَقَدْ عَلِمْتُمْ مَا جِئْنَا لِنُفْسِدَ فِي الْاَرْضِ وَمَا كُنَّا سَارِق۪ينَ


Allah'a andolsun ki bizim (bu) yere fesat çıkarmak için gelmediğimizi siz de biliyorsunuz. Biz hırsız da değiliz dediler.

12-Yusuf 73


12/74قَالُوا فَمَا جَزَٓاؤُ۬هُٓ اِنْ كُنْتُمْ كَاذِب۪ينَ


Eğer yalan söylüyorsanız bunun (hırsızlığın) cezası nedir? dediler.

12-Yusuf 74


12/75قَالُوا جَزَٓاؤُ۬هُ مَنْ وُجِدَ ف۪ي رَحْلِه۪ فَهُوَ جَزَٓاؤُ۬هُۜ كَذٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِم۪ينَ


Dediler ki "Bunun cezası, (su tası) yükünde bulunanın (alıkonmasıdır) cezası kendisidir. Biz zalimleri böyle cezalandırırız."

12-Yusuf 75


12/76 فَبَدَاَ بِاَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَٓاءِ اَخ۪يهِ ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِنْ وِعَٓاءِ اَخ۪يهِۜ كَذٰلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَۜ مَا كَانَ لِيَأْخُذَ اَخَاهُ ف۪ي د۪ينِ الْمَلِكِ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۜ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَٓاءُۜ وَفَوْقَ كُلِّ ذ۪ي عِلْمٍ عَل۪يمٌ


Bunun üzerine (Yusuf) kardeşinin (yük) kabından önce onların kablarını (aramaya) başladı sonra da onu kardeşinin kabından çıkardı. İşte biz Yusuf için böyle bir tedbir-plan düzenledik. (Yoksa) hükümdarın dininde (ki hükümlere göre) kardeşini (yanında) alıkoyamazdı. Ancak Allah'ın dilemesi başka. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.

12-Yusuf 76


12/77قَالُٓوا اِنْ يَسْرِقْ فَقَدْ سَرَقَ اَخٌ لَهُ مِنْ قَبْلُۚ فَاَسَرَّهَا يُوسُفُ ف۪ي نَفْسِه۪ وَلَمْ يُبْدِهَا لَهُمْ قَالَ اَنْتُمْ شَرٌّ مَكَاناًۚ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا تَصِفُونَ


(Kardeşleri) "Şayet o çalmışsa, daha önce onun kardeşi de çalmıştı" dediler. Yusuf bunu kendi içinde saklı tuttu ve bunu (zanda bulunarak yanıldıklarını) onlara açıklamadı. (İçinden) "Siz daha kötü bir konumdasınız. Sizin anlattığınızı (içyüzüyle beraber) Allah çok iyi bilir" dedi.

12-Yusuf 77


12/78قَالُوا يَٓا اَيُّهَا الْعَز۪يزُ اِنَّ لَـهُٓ اَباً شَيْخاً كَب۪يراً فَخُذْ اَحَدَنَا مَكَانَهُۚ اِنَّا نَرٰيكَ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ


Dediler ki "Ey aziz gerçekten bunun ihtiyar bir babası var, onun yerine bizden birini al. Doğrusu biz seni muhsinlerden (iyilik yapıp-güzel davrananlardan) görüyoruz."

12-Yusuf 78


12/79قَالَ مَعَاذَ اللّٰهِ اَنْ نَأْخُذَ اِلَّا مَنْ وَجَدْنَا مَتَاعَنَا عِنْدَهُٓۙ اِنَّٓا اِذاً لَظَالِمُونَ۟


Dedi ki "Eşyamızı kendisinde bulduğumuz kimseden başkasını alıkoymaktan Allah'a sığınırız. Aksi halde biz gerçekten zalim oluruz."

12-Yusuf 79


12/80فَلَمَّا اسْتَيْـَٔسُوا مِنْهُ خَلَصُوا نَجِياًّۜ قَالَ كَب۪يرُهُمْ اَلَمْ تَعْلَمُٓوا اَنَّ اَبَاكُمْ قَدْ اَخَذَ عَلَيْكُمْ مَوْثِقاً مِنَ اللّٰهِ وَمِنْ قَبْلُ مَا فَرَّطْتُمْ ف۪ي يُوسُفَۚ فَلَنْ اَبْرَحَ الْاَرْضَ حَتّٰى يَأْذَنَ ل۪ٓي اَب۪ٓي اَوْ يَحْكُمَ اللّٰهُ ل۪يۚ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِم۪ينَ


Ondan umudlarını kestikleri zaman (durumu gizlice) kendi aralarında görüşmek üzere bir yana çekildiler. Onların büyükleri dedi ki "Babanızın size karşı Allah adına kesin bir söz aldığını ve daha önce Yusuf konusunda yaptığınız aşırılığı (işlediğiniz suçu) bilmiyor musunuz? Artık babam bana izin verinceye veya Allah bana ilişkin hüküm verinceye kadar ben buradan kesin olarak ayrılmam. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır."

12-Yusuf 80


12/81اِرْجِعُٓوا اِلٰٓى اَب۪يكُمْ فَقُولُوا يَٓا اَبَانَٓا اِنَّ ابْنَكَ سَرَقَۚ وَمَا شَهِدْنَٓا اِلَّا بِمَا عَلِمْنَا وَمَا كُنَّا لِلْغَيْبِ حَافِظ۪ينَ


Dönün babanıza ve deyin ki Ey babamız, senin oğlun gerçekten hırsızlık etti. Biz bildiğimizden (gördüğümüzden) başkasına şahidlik etmedik. Biz gaybın bekçileri değiliz."

12-Yusuf 81


12/82وَسْـَٔلِ الْقَرْيَةَ الَّت۪ي كُنَّا ف۪يهَا وَالْع۪يرَ الَّت۪ٓي اَقْبَلْنَا ف۪يهَاۜ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ


(İstersen) içinde bulunduğumuz şehir (halkına) ve aralarında geldiğimiz kafileye de sor. Biz gerçekten doğruyu söyleyenleriz.

12-Yusuf 82


12/83قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ اَنْفُسُكُمْ اَمْراًۜ فَصَبْرٌ جَم۪يلٌۜ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَأْتِيَن۪ي بِهِمْ جَم۪يعاًۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ


(Durumu babalarına aktarınca o) dedi ki "Hayır (o çalmaz). Nefsiniz sizi (yine) yanıltıp-aldatarak bir işe sürüklemiş. Artık (bana gereken) güzel bir sabırdır. Umulur ki Allah onların hepsini bana getirir. Çünkü Alim (herşeyi hakkıyle bilen) ve Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) olan O'dur."

12-Yusuf 83


12/84وَتَوَلّٰى عَنْهُمْ وَقَالَ يَٓا اَسَفٰى عَلٰى يُوسُفَ وَابْيَضَّتْ عَيْنَاهُ مِنَ الْحُزْنِ فَهُوَ كَظ۪يمٌ


Onlardan yüz çevirdi ve "Ey Yusuf'a karşı (arttıkça artan) esefim (derin hüznüm, kederim)" dedi ve gözleri kederinden (ağardıkça) ağardı. Artık (derin kederini içine gömüyor) yutkundukça yutkunuyordu.

12-Yusuf 84


12/85قَالُوا تَاللّٰهِ تَفْتَؤُ۬ا تَذْكُرُ يُوسُفَ حَتّٰى تَكُونَ حَرَضاً اَوْ تَكُونَ مِنَ الْهَالِك۪ينَ


Dediler ki "Allah'a andolsun ki sen hala Yusuf'u anıp durmaktasın. Sonunda (ya bu kederden) hastalanacaksın, ya da helak olacaksın."

12-Yusuf 85


12/86قَالَ اِنَّـمَٓا اَشْكُوا بَثّ۪ي وَحُزْن۪ٓي اِلَى اللّٰهِ وَاَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ


Dedi ki "Ben kederimi ve üzüntümü yalnızca Allah'a arzediyorum (açıyorum). Ben Allah'tan sizin bilmediğinizi de (Yusuf'un yaşadığını da) biliyorum."

12-Yusuf 86


12/87يَا بَنِيَّ اذْهَبُوا فَتَحَسَّسُوا مِنْ يُوسُفَ وَاَخ۪يهِ وَلَا تَايْـَٔسُوا مِنْ رَوْحِ اللّٰهِۜ اِنَّهُ لَا يَايْـَٔسُ مِنْ رَوْحِ اللّٰهِ اِلَّا الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ


Oğullarım, gidin de Yusuf ile kardeşini araştırın ve Allah'ın rahmetinden umud kesmeyin. Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden umud kesmez.

12-Yusuf 87


12/88فَلَمَّا دَخَلُوا عَلَيْهِ قَالُوا يَٓا اَيُّهَا الْعَز۪يزُ مَسَّنَا وَاَهْلَنَا الضُّرُّ وَجِئْنَا بِبِضَاعَةٍ مُزْجٰيةٍ فَاَوْفِ لَنَا الْكَيْلَ وَتَصَدَّقْ عَلَيْنَاۜ اِنَّ اللّٰهَ يَجْزِي الْمُتَصَدِّق۪ينَ


(Yakubun oğulları) onun (Yusuf'un) yanına girdikleri zaman "Ey aziz. Bize ve ailemize şiddetli bir darlık dokundu ve önemi olmayan bir sermaye ile geldik. Bize (yine) ölçeği tam olarak ver ve bize ilave bir bağışta bulun. Şüphesiz Allah, tasaddukta bulunanları mükafatlandırır" dediler.

12-Yusuf 88


12/89قَالَ هَلْ عَلِمْتُمْ مَا فَعَلْتُمْ بِيُوسُفَ وَاَخ۪يهِ اِذْ اَنْتُمْ جَاهِلُونَ


(Yusuf) dedi ki "Siz cahiller iken Yusuf'a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?"

12-Yusuf 89


12/90قَالُٓوا ءَاِنَّكَ لَاَنْتَ يُوسُفُۜ قَالَ اَنَا۬ يُوسُفُ وَهٰذَٓا اَخ۪يۘ قَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَاۜ اِنَّهُ مَنْ يَتَّقِ وَيَصْبِرْ فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَ


(Kardeşleri) "Yoksa sen gerçekten Yusuf musun?" dediler. O da "Ben Yusuf'um ve bu da kardeşimdir. Doğrusu Allah bize lutufta bulundu. Çünkü kim sakınır ve sabrederse, Allah muhsinlerin (iyilik yapıp-güzel davrananların) ecrini-mükafatını asla zayi etmez" dedi.

12-Yusuf 90


12/91قَالُوا تَاللّٰهِ لَقَدْ اٰثَرَكَ اللّٰهُ عَلَيْنَا وَاِنْ كُنَّا لَخَاطِـ۪ٔينَ


Dediler ki "Allah'a yemin ederiz, Allah seni gerçekten bize karşı tercih edip-seçmiştir ve biz de gerçekten hataya düşenler idik."

12-Yusuf 91


12/92قَالَ لَا تَثْر۪يبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَۜ يَغْفِرُ اللّٰهُ لَكُمْۘ وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ


Dedi ki "Bugün sizi suçlayıp-kınamak yoktur. Allah sizi bağışlasın. O, merhametlilerin (en) merhametlisidir."

12-Yusuf 92


12/93اِذْهَبُوا بِقَم۪يص۪ي هٰذَا فَاَلْقُوهُ عَلٰى وَجْهِ اَب۪ي يَأْتِ بَص۪يراًۚ وَأْتُون۪ي بِاَهْلِكُمْ اَجْمَع۪ينَ۟


Şu gömleğimi götürün de babamın yüzüne koyun. Gözü (yine) görür hale gelir. Bütün ailenizi de bana getirin.

12-Yusuf 93


12/94وَلَمَّا فَصَلَتِ الْع۪يرُ قَالَ اَبُوهُمْ اِنّ۪ي لَاَجِدُ ر۪يحَ يُوسُفَ لَوْلَٓا اَنْ تُفَنِّدُونِ


Kafile (şehirden) ayrıldığı sırada (evdeki) babaları "Eğer bana bunak demeyecekseniz, inanın Yusuf'un kokusunu alıyorum" dedi.

12-Yusuf 94


12/95قَالُوا تَاللّٰهِ اِنَّكَ لَف۪ي ضَلَالِكَ الْقَد۪يمِ


(Yanındakiler) "Vallahi sen hala (kurtulamadığın o) eski şaşkınlığındasın" dediler.

12-Yusuf 95


12/96فَلَمَّٓا اَنْ جَٓاءَ الْبَش۪يرُ اَلْقٰيهُ عَلٰى وَجْهِه۪ فَارْتَدَّ بَص۪يراًۚ قَالَ اَلَمْ اَقُلْ لَكُمْ اِنّ۪ٓي اَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ


Müjdeci gelip de gömleği onun yüzüne koyduğu zaman gözü (Yusuf'u görebilme heyecanıyla) önceki haline dönüverdi. (Oğullarını dinleyen Yakub) "Ben size, sizin bilmediğinizi (Yusuf'un yaşadığını) Allah'tan biliyorum demedim mi?" dedi.

12-Yusuf 96


12/97قَالُوا يَٓا اَبَانَا اسْتَغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَٓا اِنَّا كُنَّا خَاطِـ۪ٔينَ


(Oğulları da) "Ey babamız, bizim için mağfiret (günahlarımızın bağışlanmasını) dile. Biz gerçekten hataya düşenler idik" dediler.

12-Yusuf 97


12/98قَالَ سَوْفَ اَسْتَغْفِرُ لَكُمْ رَبّ۪يۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ


Sizin için Rabbimden mağfiret (bağışlanma) dileyeceğim. Çünkü O Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir) dedi.

12-Yusuf 98


12/99فَلَمَّا دَخَلُوا عَلٰى يُوسُفَ اٰوٰٓى اِلَيْهِ اَبَوَيْهِ وَقَالَ ادْخُلُوا مِصْرَ اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ اٰمِن۪ينَۜ


Onlar (hep birlikte gelip) Yusuf'un yanına girdiklerinde, anne ve babasını bağrına bastı ve "Allah'ın dilemesiyle Mısır'a güvenlik içinde giriniz" dedi.

12-Yusuf 99


12/100وَرَفَعَ اَبَوَيْهِ عَلَى الْعَرْشِ وَخَرُّوا لَهُ سُجَّداًۚ وَقَالَ يَٓا اَبَتِ هٰذَا تَأْو۪يلُ رُءْيَايَ مِنْ قَبْلُۘ قَدْ جَعَلَهَا رَبّ۪ي حَقاًّۜ وَقَدْ اَحْسَنَ ب۪ٓي اِذْ اَخْرَجَن۪ي مِنَ السِّجْنِ وَجَٓاءَ بِكُمْ مِنَ الْبَدْوِ مِنْ بَعْدِ اَنْ نَزَغَ الشَّيْطَانُ بَيْن۪ي وَبَيْنَ اِخْوَت۪يۜ اِنَّ رَبّ۪ي لَط۪يفٌ لِمَا يَشَٓاءُۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ


Babasını ve annesini tahta çıkarıp oturttu (sonra hepsi) onun için secdeye kapandılar. (Yusuf) dedi ki "Ey Babacığım, bu daha önceki rüyamın (gördüğüm sözlerin) yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi ve bana ihsan etti. Beni zindandan çıkardı ve şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirdi. Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini (lutfuyla) pek ince ve çok güzel olarak düzenleyip-tedbir edendir. Gerçekten Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) ve Alim (herşeyi hakkıyle bilen) O'dur."

12-Yusuf 100


12/101رَبِّ قَدْ اٰتَيْتَن۪ي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَن۪ي مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِۚ فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَنْتَ وَلِيّ۪ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ تَوَفَّن۪ي مُسْلِماً وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَ


Rabbim, Sen bana mülkten (bir pay ve onu yönetme imkanı) verdin, bana (rüyada görülen) sözlerin yorumunu (te'vil ilmini) öğrettin. Ey göklerin ve yerin yaratıcısı, dünyada da, ahirette de benim velim Sen'sin. Müslüman olarak benim hayatıma son ver ve beni salih olanların arasına kat.

12-Yusuf 101


12/102ذٰلِكَ مِنْ اَنْبَٓاءِ الْغَيْبِ نُوح۪يهِ اِلَيْكَۚ وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ اِذْ اَجْمَعُٓوا اَمْرَهُمْ وَهُمْ يَمْكُرُونَ


(Ey Muhammed) bunlar gayb haberlerindendir, onu sana vahyediyoruz. Onlar (Yusuf'un kardeşleri) hileli-düzeni kurup topluca karar verdikleri zaman sen yanlarında değildin.

12-Yusuf 102


12/103وَمَٓا اَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِن۪ينَ


Sen ne kadar çok istesen de, insanların çoğu iman edecek değillerdir.

12-Yusuf 103


12/104وَمَا تَسْـَٔلُهُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۜ اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ۟


Halbuki sen buna karşı onlardan bir ücret istemiyorsun. O, alemler için ancak bir zikirdir (öğüt ve hatırlatmadır).

12-Yusuf 104


12/105وَكَاَيِّنْ مِنْ اٰيَةٍ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ يَمُرُّونَ عَلَيْهَا وَهُمْ عَنْهَا مُعْرِضُونَ


Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, onlar bu delillerden yüzlerini çevirip-giderler.

12-Yusuf 105


12/106وَمَا يُؤْمِنُ اَكْثَرُهُمْ بِاللّٰهِ اِلَّا وَهُمْ مُشْرِكُونَ


Onların çoğu şirk koşmadan Allah'a iman etmezler (imanlarına illa ki şirk karıştırırlar).

12-Yusuf 106


12/107اَفَاَمِنُٓوا اَنْ تَأْتِيَهُمْ غَاشِيَةٌ مِنْ عَذَابِ اللّٰهِ اَوْ تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ


Şimdi bunlar Allah tarafından hepsini kuşatacak bir felaket gelmesinden veya farkında değillerken o saatin (kıyamet vaktinin) ansızın gelivermesinden kendilerini emin mi gördüler (güvende mi buldular)?

12-Yusuf 107


12/108قُلْ هٰذِه۪ سَب۪يل۪ٓي اَدْعُٓوا اِلَى اللّٰهِ عَلٰى بَص۪يرَةٍ اَنَا۬ وَمَنِ اتَّبَعَن۪يۜ وَسُبْحَانَ اللّٰهِ وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ


De ki "İşte bu benim yolumdur. Bir basiret üzere Allah'a davet ederim, ben ve bana uyanlar da. Allah'ı (her türlü noksanlıktan ve ortaklardan) tenzih ederim, ben müşriklerden değilim."

12-Yusuf 108


12/109وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ اِلَّا رِجَالاً نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰىۜ اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ وَلَدَارُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْاۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ


Biz senden önce de şehirler halkına (içlerinden) kendilerine vahyettiğimiz kişilerden (erkeklerden) başkasını göndermedik. Yeryüzünde hiç dolaşmıyorlar mı, kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler? Muttakiler (korkup-sakınanlar) için ahiret yurdu elbette daha hayırlıdır. Siz yine de akıl erdirmeyecek misiniz?

12-Yusuf 109


12/110حَتّٰٓى اِذَا اسْتَيْـَٔسَ الرُّسُلُ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا جَٓاءَهُمْ نَصْرُنَاۙ فَنُجِّيَ مَنْ نَشَٓاءُۜ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِم۪ينَ


Öyle ki resuller umud kesecek hale gelip, kendilerinin de (onlar nezdinde) yalancı durumuna düştüklerini sandıkları bir sırada onlara yardımımız gelmiştir ve ancak dilediklerimiz kurtulmuştur. Mücrimler (suçlu-günahkarlar) topluluğundan ise zorlu-azabımız asla geri çevrilemez.

12-Yusuf 110


12/111لَقَدْ كَانَ ف۪ي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِۜ مَا كَانَ حَد۪يثاً يُفْتَرٰى وَلٰكِنْ تَصْد۪يقَ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْص۪يلَ كُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ


Andolsun ki onların kıssalarında ulul elbab (zikir, hikmet ve hayır sahibleri) için ibretler vardır. (Bu Kur'an) düzüp-uydurulacak bir söz değildir ancak ellerinde (kitabdan) olanın doğrulayıcısı, (sizin için gerekli) her şeyin tafsili (ayrıntılı biçimde açıklaması) ve iman edecek bir topluluk için hidayet ve rahmettir.

12-Yusuf 111


13-Ra'd Suresi


13/1الٓمٓرٰ ۠تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِۜ وَالَّـذ۪ٓي اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ الْحَقُّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ


Elif, Lam, Mim, Ra. Bunlar Kitab'ın ayetleridir. Sana Rabbinden indirilen haktır. Ancak insanların çoğu iman etmezler.

13-Ra'd 1


13/2اَللّٰهُ الَّذ۪ي رَفَعَ السَّمٰوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ كُلٌّ يَجْر۪ي لِاَجَلٍ مُسَمًّىۜ يُدَبِّرُ الْاَمْرَ يُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ بِلِقَٓاءِ رَبِّكُمْ تُوقِنُونَ


Allah O'dur ki, gökleri gördüğünüz gibi direksiz (dayanaksız) olarak yükseltti. Sonra arşı istiva etti (mekandan münezzeh kudretiyle kuşattı) ve güneş ile aya boyun eğdirdi, her biri belli bir vakte kadar akıp gitmektedirler. (Allah) bütün işleri düzenleyip-yöneten ve Rabbinize kavuşacağınıza yakinen (kesin olarak) inanmanız için ayetleri ayrıntılı biçimde açıklayandır.

13-Ra'd 2


13/3وَهُوَ الَّذ۪ي مَدَّ الْاَرْضَ وَجَعَلَ ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْهَاراًۜ وَمِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ جَعَلَ ف۪يهَا زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ يُغْشِي الَّيْلَ النَّهَارَۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ


Yeri yayıp uzatan, onda sabit-sarsılmaz dağlar ve ırmaklar kılan, orada ürünlerin herbirinden ikişer (erkek ve dişi) çift yaratan O'dur. O, geceyi gündüze örtüp-bürümektedir. Şüphesiz ki bütün bunlarda düşünen bir topluluk için ayetler vardır.

13-Ra'd 3


13/4وَفِي الْاَرْضِ قِطَعٌ مُتَجَاوِرَاتٌ وَجَنَّاتٌ مِنْ اَعْنَابٍ وَزَرْعٌ وَنَخ۪يلٌ صِنْوَانٌ وَغَيْرُ صِنْوَانٍ يُسْقٰى بِمَٓاءٍ وَاحِدٍ۠ وَنُفَضِّلُ بَعْضَهَا عَلٰى بَعْضٍ فِي الْاُكُلِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ


Yeryüzünde birbirine komşu toprak parçaları, üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki bunların hepsi aynı su ile sulanmaktadırlar. Ancak onların ürünlerinde (verimde ve lezzette) bazısını bazısına üstün kılmaktayız. Şüphesiz ki bunlarda akıl erdiren bir topluluk için ayetler vardır.

13-Ra'd 4


13/5وَاِنْ تَعْجَبْ فَعَجَبٌ قَوْلُهُمْ ءَاِذَا كُنَّا تُرَاباً ءَاِنَّا لَف۪ي خَلْقٍ جَد۪يدٍۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ الْاَغْلَالُ ف۪ٓي اَعْنَاقِهِمْۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ


(Resulüm) eğer şaşıracaksan, asıl şaşılacak şey onların "Biz toprak iken mi, (toprak olmuşken) biz mi yeniden yaratılacağız?" demeleridir. İşte onlar (kendileri yaratılmış iken Yaratıcı) Rablerini inkar edenlerdir. İşte onlar boyunlarında (ateşten tasmalar) halkalar bulunanlardır. Onlar ateş ashabıdır-halkıdır, orada ebedi kalacaklardır.

13-Ra'd 5


13/6وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ وَقَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمُ الْمَثُلَاتُۜ وَاِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ لِلنَّاسِ عَلٰى ظُلْمِهِمْۚ وَاِنَّ رَبَّكَ لَشَد۪يدُ الْعِقَابِ


Onlar senden iyilikten önce kötülüğü çabuklaştırmanı istiyorlar. Halbuki onlardan önce nice örnekler gelip-geçmiştir. Gerçek şu ki Rabbin, zulümlerine rağmen insanlar için (yine de) mağfiret (bağışlama) sahibidir ve şu da bir gerçektir ki Rabbin, sonuçlandırması (azabla cezalandırması) pek şiddetli olandır.

13-Ra'd 6


13/7وَيَقُولُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّه۪ۜ اِنَّـمَٓا اَنْتَ مُنْذِرٌ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ۟


Küfredenler "Ona Rabbinden bir ayet (mucize) indirilseydi ya" derler. Sen ancak bir uyarıcısın ve her toplumun bir hidayet rehberi (yol göstericisi) vardır.

13-Ra'd 7


13/8اَللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تَحْمِلُ كُلُّ اُنْثٰى وَمَا تَغ۪يضُ الْاَرْحَامُ وَمَا تَزْدَادُۜ وَكُلُّ شَيْءٍ عِنْدَهُ بِمِقْدَارٍ


Allah, her dişinin neyi yüklendiğini (neye hamile kaldığını) ve rahimlerin neyi eksiltip, neyi arttırdığını bilir. O'nun katında her şey bir miktara (ölçüye) göredir.

13-Ra'd 8


13/9عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْكَب۪يرُ الْمُتَعَالِ


O gaybı da (görünmeyeni de), görüneni de bilendir. Pek büyüktür, yücedir.

13-Ra'd 9


13/10سَوَٓاءٌ مِنْكُمْ مَنْ اَسَرَّ الْقَوْلَ وَمَنْ جَهَرَ بِه۪ وَمَنْ هُوَ مُسْتَخْفٍ بِالَّيْلِ وَسَارِبٌ بِالنَّهَارِ


Sizden sözü gizleyen de-onu açığa vuran da, geceleyin gizlenen de-gündüzün ortalıkta gezen de (O'nun görüp-bilmesi bakımından birdir) eşittir.

13-Ra'd 10


13/11لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِه۪ يَحْفَظُونَهُ مِنْ اَمْرِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْۜ وَاِذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِقَوْمٍ سُٓوءاً فَلَا مَرَدَّ لَهُۚ وَمَا لَهُمْ مِنْ دُونِه۪ مِنْ وَالٍ


Onun önünden ve arkasından izleyenleri vardır ki, Allah'ın emriyle onu gözetip-korumaktadırlar. Allah, kendi nefislerinde olanı değiştirinceye kadar bir toplulukta olanı değiştirmez. Allah bir topluma (müstehak görerek) kötülük diledi mi artık onu geri çevirmeye hiçbir (imkan) yoktur, onlar için O'ndan başka bir veli de (koruyucu da) yoktur.

13-Ra'd 11


13/12هُوَ الَّذ۪ي يُر۪يكُمُ الْبَرْقَ خَوْفاً وَطَمَعاً وَيُنْشِئُ السَّحَابَ الثِّقَالَۚ


O size şimşeği korku ve umud olarak gösteren, (yağmur yüklü) ağırlaşmış bulutları (oluşturup) meydana getirendir.

13-Ra'd 12


13/13وَيُسَبِّحُ الرَّعْدُ بِحَمْدِه۪ وَالْمَلٰٓئِكَةُ مِنْ خ۪يفَتِه۪ۚ وَيُرْسِلُ الصَّوَاعِقَ فَيُص۪يبُ بِهَا مَنْ يَشَٓاءُ وَهُمْ يُجَادِلُونَ فِي اللّٰهِۚ وَهُوَ شَد۪يدُ الْمِحَالِۜ


Gök gürültüsü O'nu hamd ile (övgü ile tesbih eder), melekler de O'nun korkusuyla (haşyetle) tesbih ederler. O, yıldırımları gönderip bununla dilediğini çarparken, onlar Allah hakkında tartışıp-dururlar. O, (sonuçlandırıcı) kudreti pek çetin olandır.

13-Ra'd 13


13/14لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّۜ وَالَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ لَا يَسْتَج۪يبُونَ لَهُمْ بِشَيْءٍ اِلَّا كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ اِلَى الْمَٓاءِ لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِه۪ۜ وَمَا دُعَٓاءُ الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ


Hak olan çağrı (dua, ibadet) yalnızca O'na yapılandır. Onların Allah'tan başka çağırdıkları ise onlara hiçbir şeyle cevap veremez. (Onların durumu) ağzına ulaşsın diye iki avucunu suya doğru uzatıp-açan gibidir. Kafirlerin duası 'sapıklıkla boşa yönelişten' başkası değildir.

13-Ra'd 14


13/15

وَلِلّٰهِ يَسْجُدُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ طَوْعاً وَكَرْهاً وَظِلَالُهُمْ بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِ


Göklerde ve yerde her ne varsa ister istemez kendileri de gölgeleri de sabah akşam Allah'a secde ederler.

13-Ra'd 15


13/16قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ قُلِ اللّٰهُۜ قُلْ اَفَاتَّخَذْتُمْ مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَ لَا يَمْلِكُونَ لِاَنْفُسِهِمْ نَفْعاً وَلَا ضَراًّۜ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُۙ اَمْ هَلْ تَسْتَوِي الظُّلُمَاتُ وَالنُّورُۚ اَمْ جَعَلُوا لِلّٰهِ شُرَكَٓاءَ خَلَقُوا كَخَلْقِه۪ فَتَشَابَهَ الْخَلْقُ عَلَيْهِمْۜ قُلِ اللّٰهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ


De ki "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki "Allah'tır." De ki "Öyleyse O'nu bırakıp kendilerine bile yarar ya da zarar sağlamaya güç yetiremeyen veliler mi edindiniz?" De ki "Hiç körle gören bir olur mu? Veya karanlıklarla nur eşit olabilir mi?" Yoksa O'nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma kendilerince birbirine mi benzedi? De ki "Allah her şeyin yaratıcısıdır, O Vahid (tek) ve Kahhar (kahredici) olandır."

13-Ra'd 16


13/17اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَسَالَتْ اَوْدِيَةٌ بِقَدَرِهَا فَاحْتَمَلَ السَّيْلُ زَبَداً رَابِياًۜ وَمِمَّا يُوقِدُونَ عَلَيْهِ فِي النَّارِ ابْتِغَٓاءَ حِلْيَةٍ اَوْ مَتَاعٍ زَبَدٌ مِثْلُهُۜ كَذٰلِكَ يَضْرِبُ اللّٰهُ الْحَقَّ وَالْبَاطِلَۜ فَاَمَّا الزَّبَدُ فَيَذْهَبُ جُفَٓاءًۚ وَاَمَّا مَا يَنْفَعُ النَّاسَ فَيَمْكُثُ فِي الْاَرْضِۜ كَذٰلِكَ يَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَۜ


(Allah) gökten bir su indirdi de vadiler (dolup) kendi miktarlarınca sel oldu. Sel de, üste çıkan bir köpük yüklendi. Süslenmek veya yararlanmak için ateşle erittiklerinizin üzerinde de buna benzer bir köpük vardır. İşte Allah, hak ile batıla böyle misal verir. (Boş ve batıl olan) köpük atılır gider, insanlara yarar sağlayacak şey ise yerde kalır. İşte Allah (anlamanız için) böyle emsaller getirir.

13-Ra'd 17


13/18لِلَّذ۪ينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمُ الْحُسْنٰىۜ وَالَّذ۪ينَ لَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَهُ لَوْ اَنَّ لَهُمْ مَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاً وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِه۪ۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ سُٓوءُ الْحِسَابِۙ وَمَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمِهَادُ۟


Rablerine icabet edenlere (karşılıkların) en güzeli verilir. O'na icabet etmeyenler ise yeryüzündekilerin tümü ve bununla birlikte bir katı daha onların olsa (azabdan kurtulmak için) bunu mutlaka fidye olarak verirlerdi. Hesabın (sorgulamanın) en kötüsü onlar içindir. Onların barınma yerleri cehennemdir, o ne kötü bir yataktır.

13-Ra'd 18


13/19اَفَمَنْ يَعْلَمُ اَنَّـمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ الْحَقُّ كَمَنْ هُوَ اَعْمٰىۜ اِنَّمَا يَتَذَكَّرُ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِۙ


Rabbinden sana indirilenin gerçekten hak olduğunu bilen kimse, (hakkı görmeyen) kör kimse gibi olur mu? Ancak ulul elbab (zikir, hikmet ve hayır sahibleri) düşünüp-öğüt alırlar.

13-Ra'd 19


13/20اَلَّذ۪ينَ يُوفُونَ بِعَهْدِ اللّٰهِ وَلَا يَنْقُضُونَ الْم۪يثَاقَۙ


Onlar Allah'ın ahdini yerine getirirler ve misakı (verdikleri sözü, antlaşmayı) bozmazlar.

13-Ra'd 20


13/21وَالَّذ۪ينَ يَصِلُونَ مَٓا اَمَرَ اللّٰهُ بِه۪ٓ اَنْ يُوصَلَ وَيَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ وَيَخَافُونَ سُٓوءَ الْحِسَابِۜ


Ve onlar Allah'ın bitiştirilmesini emrettiği şeyi (mü'minlerle kardeşlik ve akrabalık bağlarını) bitiştirirler, Rablerinden (korkarak) içleri saygı ile titrer ve hesabın kötü olanından korkarlar.

13-Ra'd 21


13/22وَالَّذ۪ينَ صَبَرُوا ابْتِغَٓاءَ وَجْهِ رَبِّهِمْ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِراًّ وَعَلَانِيَةً وَيَدْرَؤُ۫نَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عُقْبَى الدَّارِۙ


Ve onlar Rablerinin yüzünü (rıza ve hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, onlar için bu yurdun (dünyanın, güzel bir sonucu) akibeti vardır.

13-Ra'd 22


13/23جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا وَمَنْ صَلَحَ مِنْ اٰبَٓائِهِمْ وَاَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَالْمَلٰٓئِكَةُ يَدْخُلُونَ عَلَيْهِمْ مِنْ كُلِّ بَابٍۚ


(Bu akibet) Adn cennetleridir, oraya girerler. Babalarından, eşlerinden ve zürriyetlerinden (soylarından, çocuklarından) salih olanlar da (oraya girerler). Melekler her kapıdan yanlarına girecekler (ve şöyle diyeceklerdir)

13-Ra'd 23


13/24سَلَامٌ عَلَيْكُمْ بِمَا صَبَرْتُمْ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِۜ


"Sabrettiğiniz için selam size. Dünya yurdunun akibeti (olan ahiret yurdu) ne güzel."

13-Ra'd 24


13/25وَالَّذ۪ينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ م۪يثَاقِه۪ وَيَقْطَعُونَ مَٓا اَمَرَ اللّٰهُ بِه۪ٓ اَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِۙ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُٓوءُ الدَّارِ


Allah'ın ahdini (misak ile) pekiştirip-sağlamlaştırdıktan sonra bozanlar, Allah'ın bitiştirilmesini emrettiği şeyi ayırıp-koparanlar ve yeryüzünde fesat (bozgunculuk) çıkaranlar, işte lanet onlar içindir ve yurdun kötüsü de onlarındır.

13-Ra'd 25


13/26اَللّٰهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ وَفَرِحُوا بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا مَتَاعٌ۟


Allah dilediğine rızkı bol verip-genişletir, (dilediğine de) kısar. Onlar (rızkı genişletilenler) dünya hayatıyla sevinip-şımardılar. Oysa ki ahiretin yanında dünya hayatı, bir meta'dan (geçici bir geçimlikten) ibarettir.

13-Ra'd 26


13/27وَيَقُولُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّه۪ۜ قُلْ اِنَّ اللّٰهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ٓي اِلَيْهِ مَنْ اَنَابَۚ


Küfredenler Ona Rabbinden bir ayet (mucize) indirilseydi ya!" derler. De ki "Allah dilediğini şaşırtıp-saptırır, kendisine içten yöneleni de hidayete (dosdoğru yola) yöneltip-iletir."

13-Ra'd 27


13/28اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِكْرِ اللّٰهِۜ اَلَا بِذِكْرِ اللّٰهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُۜ


Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun, kalpler ancak Allah'ın zikriyle mutmain olur (yatışır, tatmine ve huzura kavuşur).

13-Ra'd 28


13/29اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ طُوبٰى لَهُمْ وَحُسْنُ مَاٰبٍ


İman edip salih amellerde bulunanlara ne mutlu ve varılacak yerin güzel olanı (onlarındır).

13-Ra'd 29


13/30كَذٰلِكَ اَرْسَلْنَاكَ ف۪ٓي اُمَّةٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهَٓا اُمَمٌ لِتَتْلُوَ۬ا عَلَيْهِمُ الَّـذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ وَهُمْ يَكْفُرُونَ بِالرَّحْمٰنِۜ قُلْ هُوَ رَبّ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَاِلَيْهِ مَتَابِ


Böylece seni kendilerinden önce nice ümmetler gelip-geçmiş olan bir ümmete gönderdik ki, sana vahyettiklerimizi onlara okuyasın. Onlar Rahman'ı (çok merhametli olan Allah'ı) inkar ediyorlar. De ki "O benim Rabbimdir, O'ndan başka ilah yoktur. Ben O'na tevekkül ettim ve dönüş O'nadır."

13-Ra'd 30


13/31وَلَوْ اَنَّ قُرْاٰناً سُيِّرَتْ بِهِ الْجِبَالُ اَوْ قُطِّعَتْ بِهِ الْاَرْضُ اَوْ كُلِّمَ بِهِ الْمَوْتٰىۜ بَلْ لِلّٰهِ الْاَمْرُ جَم۪يعاًۜ اَفَلَمْ يَايْـَٔسِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْ لَوْ يَشَٓاءُ اللّٰهُ لَهَدَى النَّاسَ جَم۪يعاًۜ وَلَا يَزَالُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا تُص۪يبُهُمْ بِمَا صَنَعُوا قَارِعَةٌ اَوْ تَحُلُّ قَر۪يباً مِنْ دَارِهِمْ حَتّٰى يَأْتِيَ وَعْدُ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُخْلِفُ الْم۪يعَادَ۟


Eğer bir Kitab'la dağlar yürütülse, yer parçalansa veya onunla ölüler konuşturulsa (bu Kitab'la olur ve kafirler yine inanmazlardı). Fakat emir (ile gerçekleşen her iş) bütünüyle Allah'a aittir. İman edenler hala anlamadılar mı ki, eğer Allah dilemiş olsaydı insanların hepsini hidayete (doğru yola) erdirirdi. Ancak Allah'ın vaadi gelinceye kadar yaptıklarından dolayı küfredenlerin ya başlarına çetin bir bela gelecek veya yurtlarının yakınına inecek. Allah vaadinden asla dönmez.

13-Ra'd 31


13/32وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَاَمْلَيْتُ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا ثُمَّ اَخَذْتُهُمْ۠ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ


Andolsun ki senden önceki resullerle de alay edildi. Ben de o küfre sapanlara bir süre tanıdım sonra onları (azabla) yakaladım. (O vakit gördüler) azabım nasılmış?

13-Ra'd 32


13/33اَفَمَنْ هُوَ قَٓائِمٌ عَلٰى كُلِّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْۚ وَجَعَلُوا لِلّٰهِ شُرَكَٓاءَۜ قُلْ سَمُّوهُمْۜ اَمْ تُنَبِّؤُ۫نَهُ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي الْاَرْضِ اَمْ بِظَاهِرٍ مِنَ الْقَوْلِۜ بَلْ زُيِّنَ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مَكْرُهُمْ وَصُدُّوا عَنِ السَّب۪يلِۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ


Her nefsin bütün kazandıkları üzerinde gözetici olan (bunu yapamayan gibi midir?) Onlar Allah'a ortaklar koştular. De ki "Onlara bir ad (mutlak bir sıfat, vasıf) bulun bakalım. Yoksa siz Allah'a yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Ya da, (içi boş olan) sözün zahirine mi (dış yüzüne mi kanmaktasınız)?" Küfredenlere kendi hileli-düzenleri süslü-çekici gösterilmiştir ve onlar (doğru) yoldan alıkonmuşlardır. Allah kimi saptırırsa (sapıklıkta bırakırsa) artık onu (doğru) yola getirecek yoktur.

13-Ra'd 33


13/34لَهُمْ عَذَابٌ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَشَقُّۚ وَمَا لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَاقٍ


Dünya hayatında onlar için bir azab vardır, ahiret azabı ise daha zorludur. Onları Allah'tan (kurtaracak) hiçbir koruyucu da yoktur.

13-Ra'd 34


13/35مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّت۪ي وُعِدَ الْمُتَّقُونَۜ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ اُكُلُهَا دَٓائِمٌ وَظِلُّهَاۜ تِلْكَ عُقْبَى الَّذ۪ينَ اتَّقَوْاۗ وَعُقْبَى الْكَافِر۪ينَ النَّارُ


Muttakilere (takva sahiblerine) vadedilen cennet (şöyledir ki) altından ırmaklar akar, yemişleri ve gölgeleri süreklidir. Bu muttakilerin (korkup-sakınanların mutlu) akibetidir, küfredenlerin akibeti ise ateştir.

13-Ra'd 35


13/36وَالَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَفْرَحُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمِنَ الْاَحْزَابِ مَنْ يُنْكِرُ بَعْضَهُۜ قُلْ اِنَّـمَٓا اُمِرْتُ اَنْ اَعْبُدَ اللّٰهَ وَلَٓا اُشْرِكَ بِه۪ۜ اِلَيْهِ اَدْعُوا وَاِلَيْهِ مَاٰبِ


Kendilerine Kitab verdiklerimiz, sana indirilene sevinirler. Fakat (içlerindeki bağnaz) gruplardan, onun (sana indirilenin) bazısını inkar edenler vardır. De ki "Ben ancak Allah'a kulluk etmek ve O'na ortak koşmamakla emrolundum. Ben yalnızca O'na davet ederim ve dönüşüm de O'nadır."

13-Ra'd 36


13/37وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْنَاهُ حُكْماً عَرَبِياًّۜ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ اَهْوَٓاءَهُمْ بَعْدَ مَا جَٓاءَكَ مِنَ الْعِلْمِۙ مَا لَكَ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا وَاقٍ۟


İşte böylece Biz onu (Kur'an'ı) arapça bir hüküm olarak indirdik. Andolsun ki sana gelen bu ilimden sonra onların hevalarına (nefsi arzularına) uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir dost, ne de bir koruyucu vardır.

13-Ra'd 37


13/38وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلاً مِنْ قَبْلِكَ وَجَعَلْنَا لَهُمْ اَزْوَاجاً وَذُرِّيَّةًۜ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ اَنْ يَأْتِيَ بِاٰيَةٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ لِكُلِّ اَجَلٍ كِتَابٌ


Biz senden önce nice resuller gönderdik, onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmaksızın (hiç) bir peygamber herhangi bir ayeti (mucizeyi) getiremez. Her ecel için (Kitab'ta) bir yazı vardır.

13-Ra'd 38


13/39يَمْحُوا اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُ وَيُثْبِتُۚ وَعِنْدَهُٓ اُمُّ الْكِتَابِ


Allah, dilediğini silip-kaldırır ve (dilediğini de) bırakır. Kitab'ın anası O'nun katındadır.

13-Ra'd 39


13/40وَاِنْ مَا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذ۪ي نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّـيَنَّكَ فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ وَعَلَيْنَا الْحِسَابُ


Onlara (azab olarak) vadettiklerimizden bir kısmını sana göstersek de, senin hayatına son versek de, sana düşen yalnızca tebliğdir ve hesap Bize aittir.

13-Ra'd 40


13/41اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّا نَأْتِي الْاَرْضَ نَنْقُصُهَا مِنْ اَطْرَافِهَاۜ وَاللّٰهُ يَحْكُمُ لَا مُعَقِّبَ لِحُكْمِه۪ۜ وَهُوَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ


Görmüyorlar mı ki Biz arza (yere) geliyor ve onu etrafından eksiltiyoruz. Allah hüküm verir ve O'nun hükmünü bozup-engelleyecek yoktur. O, hesabı pek çabuk görendir.

13-Ra'd 41


13/42وَقَدْ مَكَرَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلِلّٰهِ الْمَكْرُ جَم۪يعاًۜ يَعْلَمُ مَا تَكْسِبُ كُلُّ نَفْسٍۜ وَسَيَعْلَمُ الْكُفَّارُ لِمَنْ عُقْبَى الدَّارِ


Onlardan öncekiler de tuzak (hileli-düzen) kurmuşlardı. Fakat bütün tuzaklar (bunları görüp-bilen ve dilediği gibi sonuçlandıran) Allah'a aittir. Her nefsin ne kazandığını O bilir. Küfredenler bu yurdun akibeti kimindir (yakında) bileceklerdir.

13-Ra'd 42


13/43وَيَقُولُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَسْتَ مُرْسَلاًۜ قُلْ كَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداً بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْۙ وَمَنْ عِنْدَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ


O küfredenler "Sen gönderilmiş (Allah'ın bir elçisi) değilsin" derler. De ki "Benimle sizin aranızda şahid olarak Allah yeter ve yanında Kitab'ın ilmi bulunanlar da (bu gerçeği bilir)."

13-Ra'd 43


14-İbrahim Suresi


14/1الٓـرٰ۠ كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ بِـاِذْنِ رَبِّهِمْ اِلٰى صِرَاطِ الْعَز۪يزِ الْحَم۪يدِۙ


Elif, Lam, Ra. (Bu Kur'an) insanları Rabbinin izniyle karanlıklardan nura, O Aziz (üstün ve güçlü) ve Hamid (en çok övülen ve övülmeye en layık) olanın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir Kitap'tır.

14-İbrahim 1


14/2اَللّٰهِ الَّذ۪ي لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَوَيْلٌ لِلْكَافِر۪ينَ مِنْ عَذَابٍ شَد۪يدٍۙ


O Allah ki, göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Şiddetli azabdan dolayı kafirlerin vay haline.

14-İbrahim 2


14/3اَلَّذ۪ينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجاًۜ اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ


Onlar dünya hayatını ahirete tercih ederler, Allah'ın yolundan engelleyip, onu eğri göstermek isterler. İşte onlar (haktan) uzak bir sapıklık içindedirler.

14-İbrahim 3


14/4وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا بِلِسَانِ قَوْمِه۪ لِيُبَيِّنَ لَهُمْۜ فَيُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ


Onlara apaçık anlatsın diye Biz her resulü kendi kavminin diliyle gönderdik. Allah dilediğini şaşırtıp-saptırır, dilediğini hidayete (doğru yola) yöneltip-iletir. O Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).

14-İbrahim 4


14/5وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَٓا اَنْ اَخْرِجْ قَوْمَكَ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ وَذَكِّرْهُمْ بِاَيَّامِ اللّٰهِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ


Andolsun ki Biz Musa'yı "Kavmini karanlıklardan nura çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlat" diye ayetlerimizle göndermiştik. Şüphesiz bunda pek sabreden ve pek şükreden herkes için gerçekten ayetler vardır.

14-İbrahim 5


14/6وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِهِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ اَنْجٰيكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِ وَيُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْۜ وَف۪ي ذٰلِكُمْ بَلَٓاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظ۪يمٌ۟


Musa kavmine demişti ki "Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. O sizi Firavun ailesinden kurtarmıştı, onlar sizi en kötü işkencelere uğratıyor, kadınlarınızı sağ bırakıp erkek çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir imtihan vardır."

14-İbrahim 6


14/7وَاِذْ تَاَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَاَز۪يدَنَّكُمْ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ اِنَّ عَذَاب۪ي لَشَد۪يدٌ


Rabbiniz şöyle bildirmişti ki eğer şükrederseniz gerçekten size (nimetimi) arttırırım fakat küfrederseniz hiç şüphesiz Benim azabım pek şiddetlidir.

14-İbrahim 7


14/8وَقَالَ مُوسٰٓى اِنْ تَكْفُرُٓوا اَنْتُمْ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاًۙ فَاِنَّ اللّٰهَ لَغَنِيٌّ حَم۪يدٌ


Musa demişti ki "Siz ve yeryüzündekilerin hepsi nankörlük edecek olsanız bile Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, hamde (övülmeye) layık olandır."

14-İbrahim 8


14/9اَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَؤُا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَۜۛ وَالَّذ۪ينَ مِنْ بَعْدِهِمْۜۛ لَا يَعْلَمُهُمْ اِلَّا اللّٰهُۜ جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرَدُّٓوا اَيْدِيَهُمْ ف۪ٓي اَفْوَاهِهِمْ وَقَالُٓوا اِنَّا كَفَرْنَا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ وَاِنَّا لَف۪ي شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَـنَٓا اِلَيْهِ مُر۪يبٍ


Sizden öncekilerin, Nuh, Ad ve Semud kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin haberi size gelmedi mi? Ki onları Allah'tan başkası bilmez. Resulleri onlara ayetlerle gelmişlerdi de, ellerini ağızlarına götürüp "Biz sizinle gönderileni inkar ettik ve bizi kendisine çağırmakta olduğunuz şeyden de kuşku verici bir tereddüt içindeyiz" dediler.

14-İbrahim 9

14/10قَالَتْ رُسُلُهُمْ اَفِي اللّٰهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ يَدْعُوكُمْ لِيَغْفِرَ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرَكُمْ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ قَالُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۜ تُر۪يدُونَ اَنْ تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬نَا فَأْتُونَا بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍ


Resulleri "Allah'dan mı şüphe (etmektesiniz)? O (ki) gökleri ve yeri yaratandır. O, günahlarınızın bir kısmını bağışlamak için sizi (doğru yola) davet etmekte ve sizi adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir" dedi. Onlar "Siz bizim gibi birer beşerden başkası değilsiniz. Siz bizi atalarımızın tapmakta olduklarından çevirip-engellemek istiyorsunuz. Öyleyse bize apaçık bir sultan-delil getirin" dediler.

14-İbrahim 10


14/11قَالَتْ لَهُمْ رُسُلُهُمْ اِنْ نَحْنُ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَمُنُّ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۜ وَمَا كَانَ لَـنَٓا اَنْ نَأْتِيَكُمْ بِسُلْطَانٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ


Resulleri onlara dedi ki "Doğrusu biz de sizin gibi bir beşeriz ama Allah kullarından dilediğine ihsanda (lutufta) bulunur. Allah'ın izni olmadıkça bizim size bir delil getirmemize imkan yoktur. Mü'minler ancak Allah'a tevekkül etmelidirler."

14-İbrahim 11


14/12وَمَا لَـنَٓا اَلَّا نَتَوَكَّلَ عَلَى اللّٰهِ وَقَدْ هَدٰينَا سُبُلَنَاۜ وَلَنَصْبِرَنَّ عَلٰى مَٓا اٰذَيْتُمُونَاۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ۟


Hem biz niye Allah'a tevekkül etmeyelim ki? Bize (hidayet) yollarımızı O göstermiştir. Sizin bize yapmakta olduğunuz eziyetlere elbette sabredeceğiz. Tevekkül edenler yalnız Allah'a tevekkül etsinler.

14-İbrahim 12


14/13وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِرُسُلِهِمْ لَنُخْرِجَنَّكُمْ مِنْ اَرْضِنَٓا اَوْ لَتَعُودُنَّ ف۪ي مِلَّتِنَاۜ فَاَوْحٰٓى اِلَيْهِمْ رَبُّهُمْ لَنُهْلِكَنَّ الظَّالِم۪ينَۙ


Küfredenler resullerine "Hiç tartışmasız sizi kendi yurdumuzdan sürüp-çıkaracağız, ya da mutlaka dinimize geri döneceksiniz" dediler. Rableri de onlara vahyetti ki "Zalimleri mutlaka helak edeceğiz."

14-İbrahim 13


14/14وَلَنُسْكِنَنَّكُمُ الْاَرْضَ مِنْ بَعْدِهِمْۜ ذٰلِكَ لِمَنْ خَافَ مَقَام۪ي وَخَافَ وَع۪يدِ


Ve onlardan sonra sizi o arza mutlaka yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan ve vaadimden (tehdidimden) korkan içindir.

14-İbrahim 14


14/15وَاسْتَفْتَحُوا وَخَابَ كُلُّ جَبَّارٍ عَن۪يدٍۙ


(Resuller) fetih istediler ve her inatçı zorba hüsrana uğradı.

14-İbrahim 15


14/16مِنْ وَرَٓائِه۪ جَهَنَّمُ وَيُسْقٰى مِنْ مَٓاءٍ صَد۪يدٍۙ


Ardından da cehennem vardır ve (orada kendisine) irinli su içirilecektir.

14-İbrahim 16


14/17يَتَجَرَّعُهُ وَلَا يَكَادُ يُس۪يغُهُ وَيَأْت۪يهِ الْمَوْتُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَمَا هُوَ بِمَيِّتٍۜ وَمِنْ وَرَٓائِه۪ عَذَابٌ غَل۪يظٌ


Onu yudumlayıp-yutmaya çabalayacak ama boğazından geçiremeyecektir. Ona her yandan ölüm gelecek ama ölemeyecektir. Ardından da (kendisine) daha çetin-daha şiddetli bir azab gelecektir.

14-İbrahim 17


14/18مَثَلُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ اَعْمَالُهُمْ كَرَمَادٍۨ اشْتَدَّتْ بِهِ الرّ۪يحُ ف۪ي يَوْمٍ عَاصِفٍۜ لَا يَقْدِرُونَ مِمَّا كَسَبُوا عَلٰى شَيْءٍۜ ذٰلِكَ هُوَ الضَّلَالُ الْبَع۪يدُ


Rablerini inkar edenlerin durumu (şöyledir ki), onların amelleri fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şeyi elde edemezler. İşte (haktan) uzak sapıklık budur.

14-İbrahim 18


14/19اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَد۪يدٍۙ


Allah'ın gökleri ve yeri hak ile yarattığını görmedin mi? Dilerse sizi yok eder ve yeni bir halk (yaratılış) getirir.

14-İbrahim 19


14/20وَمَا ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ بِعَز۪يزٍ


Bu (yeniden halketmek, yaratmak), Allah'a güç değildir.

14-İbrahim 20


14/21وَبَرَزُوا لِلّٰهِ جَم۪يعاً فَقَالَ الضُّعَفٰٓؤُ۬ا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْـبَرُٓوا اِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعاً فَهَلْ اَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا مِنْ عَذَابِ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ قَالُوا لَوْ هَدٰينَا اللّٰهُ لَهَدَيْنَاكُمْۜ سَوَٓاءٌ عَلَيْنَٓا اَجَزِعْنَٓا اَمْ صَبَرْنَا مَا لَنَا مِنْ مَح۪يصٍ۟


(Kıyamet gününde) hepsi Allah'ın huzuruna çıkarlar ve mustaz'aflar(zayıf düşürülenler) müstekbirlere (büyüklük taslayanlara) "Doğrusu biz size tabiydik (size uymuştuk). Şimdi siz, Allah'ın azabından herhangi bir şeyi bizden uzaklaştırıp-savabilir misiniz?" derler. (Müstekbirler de) "Allah bizi hidayete (doğru yola) erdirseydi biz de sizleri doğru yola iletirdik. Şimdi sızlansak da sabretsek de birdir. Bizim için kaçıp-sığınacak bir yer yoktur" derler.

14-İbrahim 21


14/22وَقَالَ الشَّيْطَانُ لَمَّا قُضِيَ الْاَمْرُ اِنَّ اللّٰهَ وَعَدَكُمْ وَعْدَ الْحَقِّ وَوَعَدْتُكُمْ فَاَخْلَفْتُكُمْۜ وَمَا كَانَ لِيَ عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ اِلَّٓا اَنْ دَعَوْتُكُمْ فَاسْتَجَبْتُمْ ل۪يۚ فَلَا تَلُومُون۪ي وَلُومُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ مَٓا اَنَا۬ بِمُصْرِخِكُمْ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُصْرِخِيَّۜ اِنّ۪ي كَفَرْتُ بِمَٓا اَشْرَكْتُمُونِ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّ الظَّالِم۪ينَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ


İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan (onlara) der ki "Doğrusu Allah size hak-gerçek olanı vadetti, ben de size vaadde bulundum ama sözümden döndüm (yalancı çıktım). Benim size karşı bir (sultanım) 'yaptırım gücüm' yoktu. Ben sizi (inkara ve isyana) çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. O halde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaracak değilim, siz de beni kurtaracak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni (Allah'a) ortak koşmanızı da (O'nun korkusuyla) kabul etmemiştim. Gerçek şu ki, zalimlere acıklı bir azab vardır."

14-İbrahim 22


14/23وَاُدْخِلَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْۜ تَحِيَّتُهُمْ ف۪يهَا سَلَامٌ


İman edip salih amellerde bulunanlar, Rablerinin izniyle altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere konulmuşlardır. Orada birbirlerine olan esenlik temennileri "Selam" dır.

14-İbrahim 23


14/24اَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلاً كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ اَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّمَٓاءِۙ


Görmedin mi, Allah nasıl bir misal verdi? Güzel bir sözü kökü (yerde) sabit, dalları ise gökte olan güzel bir ağaca (benzetti).

14-İbrahim 24


14/25تُؤْت۪ٓي اُكُلَهَا كُلَّ ح۪ينٍ بِاِذْنِ رَبِّهَاۜ وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ


Rabbinin izniyle her zaman yemişini (meyvesini-güzel sonucunu) verir. Öğüt alıp-düşünsünler diye Allah insanlara (böyle) emsaller verir.

14-İbrahim 25


14/26وَمَثَلُ كَلِمَةٍ خَب۪يثَةٍ كَشَجَرَةٍ خَب۪يثَةٍۨ اجْتُثَّتْ مِنْ فَوْقِ الْاَرْضِ مَا لَهَا مِنْ قَرَارٍ


Kötü (murdar) bir söz ise kötü bir ağaç gibidir ki onun kökü yerden koparılmış, kararı (yerinde durma imkanı) kalmamıştır.

14-İbrahim 26


14/27يُثَبِّتُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۚ وَيُضِلُّ اللّٰهُ الظَّالِم۪ينَ وَيَفْعَلُ اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُ۟


Allah, iman edenleri dünya hayatında ve ahirette sağlam (değişmez) bir söz üzerinde tutar. Zalimleri de şaşırtıp-saptırır. Allah dilediğini yapar.

14-İbrahim 27


14/28اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ بَدَّلُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ كُفْراً وَاَحَلُّوا قَوْمَهُمْ دَارَ الْبَوَارِۙ


Allah'ın nimetini (nankörlükle) küfre çevirip-değiştirenleri ve kavimlerini helak yurduna sürükleyip-götürenleri görmedin mi?

14-İbrahim 28


14/29جَهَنَّمَۚ يَصْلَوْنَهَاۜ وَبِئْسَ الْقَرَارُ


(Ahirette ise) varıp-dayanacakları (yer) cehennemdir. Ne kötü bir karar yeridir (karargahtır) o.

14-İbrahim 29


14/30وَجَعَلُوا لِلّٰهِ اَنْدَاداً لِيُضِلُّوا عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ قُلْ تَمَتَّعُوا فَاِنَّ مَص۪يرَكُمْ اِلَى النَّارِ


O'nun yolundan saptırmak için Allah'a eşler koştular. De ki "(Şimdilik) yaşayıp-yararlanın. Dönüp-varacağınız yer şüphesiz ateştir."

14-İbrahim 30


14/31قُلْ لِعِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَيُنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِراًّ وَعَلَانِيَةً مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ ف۪يهِ وَلَا خِلَالٌ


İman etmiş kullarıma söyle "Alış-verişin ve dostluğun olmadığı o gün gelmeden önce namazlarını dosdoğru kılsınlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak etsinler."

14-İbrahim 31


14/32اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَخْرَجَ بِه۪ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقاً لَكُمْۚ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْفُلْكَ لِتَجْرِيَ فِي الْبَحْرِ بِاَمْرِه۪ۚ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْاَنْهَارَۚ


Allah gökleri ve yeri yaratan, gökten su indirip onunla size rızık olarak türlü ürünler çıkarandır. Kendi emriyle denizde yüzüp-gitmeleri için gemileri emrinize verendir. Irmakları da sizin emrinize verdi.

14-İbrahim 32


14/33وَسَخَّرَ لَكُمُ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ دَٓائِبَيْنِۚ وَسَخَّرَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۚ


Sürekli olarak yörüngelerinde dönen-seyreden ay ve güneşi, geceyi ve gündüzü sizin emrinize (istifadenize) verdi.

14-İbrahim 33


14/34وَاٰتٰيكُمْ مِنْ كُلِّ مَا سَاَلْتُمُوهُۜ وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَتَ اللّٰهِ لَا تُحْصُوهَاۜ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَظَلُومٌ كَفَّارٌ۟


O size isteyebileceğiniz şeylerin hepsinden verdi. Eğer Allah'ın nimetini sayacak olsanız, sayıp-bitiremezsiniz. Doğrusu insan pek zalimdir, pek nankördür.

14-İbrahim 34


14/35وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ رَبِّ اجْعَلْ هٰذَا الْبَلَدَ اٰمِناً وَاجْنُبْن۪ي وَبَنِيَّ اَنْ نَعْبُدَ الْاَصْنَامَۜ


Hani İbrahim şöyle demişti "Rabbim. Bu şehri güvenli-emniyetli kıl, beni ve çocuklarımı putlara tapmaktan uzak tut."

14-İbrahim 35


14/36رَبِّ اِنَّهُنَّ اَضْلَلْنَ كَث۪يراً مِنَ النَّاسِۚ فَمَنْ تَبِعَن۪ي فَاِنَّهُ مِنّ۪يۚ وَمَنْ عَصَان۪ي فَاِنَّكَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ


Rabbim, gerçekten onlar (o putlar) insanlardan birçoğunu şaşırtıp-saptırdı. Bundan böyle kim bana uyarsa artık o bendendir, kim de bana isyan ederse kuşkusuz Sen Gafur'sun (çok bağışlayansın), Rahim'sin (rahmetinle çok esirgeyensin).

14-İbrahim 36


14/37رَبَّـنَٓا اِنّ۪ٓي اَسْكَنْتُ مِنْ ذُرِّيَّت۪ي بِوَادٍ غَيْرِ ذ۪ي زَرْعٍ عِنْدَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِۙ رَبَّـنَا لِيُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ فَاجْعَلْ اَفْـِٔدَةً مِنَ النَّاسِ تَهْو۪ٓي اِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُمْ مِنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ


Ey Rabbimiz, çocuklarımdan bir kısmını dosdoğru namazı kılsınlar diye Beyt-i Haram yanında ekini olmayan (çorak) bir vadiye yerleştirdim. Artık Sen, insanların bir kısmının kalplerini onlara meyledici kıl ve onları bir takım ürünlerden rızıklandır ki (anlayıp)şükretsinler.

14-İbrahim 37


14/38رَبَّـنَٓا اِنَّكَ تَعْلَمُ مَا نُخْف۪ي وَمَا نُعْلِنُۜ وَمَا يَخْفٰى عَلَى اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِ


Rabbimiz. Şüphesiz ki Sen bizim saklı tuttuklarımızı da, açığa vurduklarımızı da bilmektesin. Çünkü yerde ve gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.

14-İbrahim 38


14/39اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي وَهَبَ ل۪ي عَلَى الْكِبَرِ اِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَۜ اِنَّ رَبّ۪ي لَسَم۪يعُ الدُّعَٓاءِ


İhtiyar halimde bana İsmail'i ve İshak'ı lutfeden Allah'a hamdolsun. Şüphesiz ki Rabbim duayı hakkıyle işitendir.

14-İbrahim 39


14/40رَبِّ اجْعَلْن۪ي مُق۪يمَ الصَّلٰوةِ وَمِنْ ذُرِّيَّت۪يۗ رَبَّـنَا وَتَقَبَّلْ دُعَٓاءِ


Rabbim, beni namazı sürekli kılanlardan eyle, zürriyetimi de (soyumdan gelecekleri de). Ey (bizim) Rabbimiz, duamı kabul buyur.

14-İbrahim 40


14/41رَبَّـنَا اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ۟


Rabbimiz hesabın görüleceği gün beni, anne-babamı ve mü'minleri bağışla.

14-İbrahim 41


14/42وَلَا تَحْسَبَنَّ اللّٰهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَۜ اِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ ف۪يهِ الْاَبْصَارُۙ


(Resulüm) Allah'ı sakın zulmedenlerin yapmakta olduklarından gafil (habersiz) sanma. (Rabbin) onları sadece gözlerin dehşetle belireceği (korkudan dışarı fırlayacağı) bir güne ertelemektedir.

14-İbrahim 42


14/43مُهْطِع۪ينَ مُقْنِع۪ي رُؤُ۫سِهِمْ لَا يَرْتَدُّ اِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْۚ وَاَفْـِٔدَتُهُمْ هَوَٓاءٌۜ


(O gün) başlarını dikerek koşarlar, gözleri kendilerine dönüp-çevrilmez. Kalpleri de bomboştur.

14-İbrahim 43


14/44وَاَنْذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْت۪يهِمُ الْعَذَابُۙ فَيَقُولُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا رَبَّـنَٓا اَخِّرْنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يبٍۙ نُجِبْ دَعْوَتَكَ وَنَتَّبِـعِ الرُّسُلَۜ اَوَلَمْ تَكُونُٓوا اَقْسَمْتُمْ مِنْ قَبْلُ مَا لَكُمْ مِنْ زَوَالٍۙ


İnsanları azabın kendilerine geleceği gün ile uyarıp-korkut. (Çünkü azabın geldiği gün) zulmedenler "Bizi yakın bir süreye kadar ertele ki, Sen'in çağrına cevap verelim ve resullere uyalım" diyecekler. (Onlara denilir ki) "Daha önce sizin için bir zeval olmadığına yemin etmemiş miydiniz?"

14-İbrahim 44


14/45وَسَكَنْتُمْ ف۪ي مَسَاكِنِ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَتَبَيَّنَ لَكُمْ كَيْفَ فَعَلْنَا بِهِمْ وَضَرَبْنَا لَكُمُ الْاَمْثَالَ


"Oysa siz, kendilerine zulmedenlerin yerlerinde oturdunuz. Onlara ne yaptığımız size açıklanmıştı ve size emsaller de vermiştik."

14-İbrahim 45


14/46وَقَدْ مَكَرُوا مَكْرَهُمْ وَعِنْدَ اللّٰهِ مَكْرُهُمْۜ وَاِنْ كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ


Onlar tuzaklarını (hileli-düzenlerini) kurdular. Oysa (onların bu düzenleri) dağları yerlerinden oynatacak (güç ve nitelikte) olsa da, bu düzenleri Allah'ın yanındadır (O'nun denetimi ve izni altındadır).

14-İbrahim 46


14/47فَلَا تَحْسَبَنَّ اللّٰهَ مُخْلِفَ وَعْدِه۪ رُسُلَهُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ ذُوانْتِقَامٍۜ


Allah'ın resullerine olan vaadinden döneceğini sakın sanma. Hiç kuşkusuz Allah Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), intikam sahibidir.

14-İbrahim 47


14/48يَوْمَ تُبَدَّلُ الْاَرْضُ غَيْرَ الْاَرْضِ وَالسَّمٰوَاتُ وَبَرَزُوا لِلّٰهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ


Yerin başka bir yere, göklerin de (başka göklere çevrilip) değiştirileceği gün, onlar Vahid (tek) ve Kahhar (kahredici) olan Allah'ın huzuruna çıkarlar.

14-İbrahim 48


14/49وَتَرَى الْمُجْرِم۪ينَ يَوْمَئِذٍ مُقَرَّن۪ينَ فِي الْاَصْفَادِۚ


O gün mücrimlerin (suçlu-günahkarların) zincirlere vurulmuş olduğunu görürsün.

14-İbrahim 49


14/50سَرَاب۪يلُهُمْ مِنْ قَطِرَانٍ وَتَغْشٰى وُجُوهَهُمُ النَّارُۙ


Giyimleri katrandandır, yüzlerini de ateş bürümektedir.

14-İbrahim 50


14/51لِيَجْزِيَ اللّٰهُ كُلَّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْۜ اِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ


(Bütün bunlar) Allah'ın herkese yaptığının-kazandığının karşılığını vermesi içindir. Allah, hesabı pek çabuk görendir.

14-İbrahim 51


14/52هٰذَا بَلَاغٌ لِلنَّاسِ وَلِيُنْذَرُوا بِه۪ وَلِيَعْلَمُٓوا اَنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌ وَلِيَذَّكَّرَ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ


İşte bu (Kur'an) uyarılıp-korkutulsunlar, O'nun yalnızca tek bir ilah olduğunu bilsinler ve ulul elbab (zikir, hikmet ve hayır sahibleri) iyice hatırlayıp-öğüt alsınlar diye insanlara bir tebliğdir (bildirip-duyurmadır).

14-İbrahim 52





13. Cüz ​(12-Yusuf 44 İle 14-İbrahim 52 Arası)




insandergisi.com