Eski Masaüstü Görünüm

Ayet altı "Oku" ikonu bazı kullanıcılarda çalışmamaktadır. Sorun ile ilgili çalışmalarımız devam etmektedir.
Fâtiha Suresi1Bakara Suresi2Âl-i İmrân Suresi3Nisâ Suresi4Mâide Suresi5En'âm Suresi6A'râf Suresi7Enfâl Suresi8Tevbe Suresi9Yunus Suresi10Hûd Suresi11Yusuf Suresi12Ra'd Suresi13İbrahim Suresi14Hicr Suresi15Nahl Suresi16İsrâ Suresi17Kehf Suresi18Meryem Suresi19Tâ-Hâ Suresi20Enbiyâ Suresi21Hac Suresi22Mü'minûn Suresi23Nûr Suresi24Furkan Suresi25Şuarâ Suresi26Neml Suresi27Kasas Suresi28Ankebût Suresi29Rûm Suresi30Lokman Suresi31Secde Suresi32Ahzâb Suresi33Sebe Suresi34Fâtır Suresi35Yâsin Suresi36Sâffât Suresi37Sâd Suresi38Zümer Suresi39Mü'min Suresi40Fussilet Suresi41Şûrâ Suresi42Zuhruf Suresi43Duhân Suresi44Câsiye Suresi45Ahkaf Suresi46Muhammed Suresi47Fetih Suresi48Hucurât Suresi49Kaf Suresi50Zâriyât Suresi51Tûr Suresi52Necm Suresi53Kamer Suresi54Rahmân Suresi55Vâkıa Suresi56Hadid Suresi57Mücâdele Suresi58Haşr Suresi59Mümtehine Suresi60Saf Suresi61Cum'a Suresi62Münâfikûn Suresi63Teğabün Suresi64Talâk Suresi65Tahrim Suresi66Mülk Suresi67Kalem Suresi68Hâkka Suresi69Meâric Suresi70Nuh Suresi71Cin Suresi72Müzzemmil Suresi73Müddessir Suresi74Kıyamet Suresi75İnsan Suresi76Mürselât Suresi77Nebe Suresi78Nâziât Suresi79Abese Suresi80Tekvir Suresi81İnfitâr Suresi82Mutaffifin Suresi83İnşikak Suresi84Bürûc Suresi85Târık Suresi86A'lâ Suresi87Ğâşiye Suresi88Fecr Suresi89Beled Suresi90Şems Suresi91Leyl Suresi92Duhâ Suresi93İnşirâh Suresi94Tin Suresi95Alak Suresi96Kadir Suresi97Beyyine Suresi98Zilzâl Suresi99Âdiyât Suresi100Kâria Suresi101Tekâsür Suresi102Asr Suresi103Hümeze Suresi104Fil Suresi105Kureyş Suresi106Mâ'ûn Suresi107Kevser Suresi108Kâfirûn Suresi109Nasr Suresi110Tebbet Suresi111İhlâs Suresi112Felâk Suresi113Nâs Suresi114
A'lâ Suresi87A'râf Suresi7Abese Suresi80Âdiyât Suresi100Ahkaf Suresi46Ahzâb Suresi33Âl-i İmrân Suresi3Alak Suresi96Ankebût Suresi29Asr Suresi103Bakara Suresi2Beled Suresi90Beyyine Suresi98Bürûc Suresi85Câsiye Suresi45Cin Suresi72Cum'a Suresi62Duhâ Suresi93Duhân Suresi44En'âm Suresi6Enbiyâ Suresi21Enfâl Suresi8Fâtiha Suresi1Fâtır Suresi35Fecr Suresi89Felâk Suresi113Fetih Suresi48Fil Suresi105Furkan Suresi25Fussilet Suresi41Ğâşiye Suresi88Hac Suresi22Hadid Suresi57Hâkka Suresi69Haşr Suresi59Hicr Suresi15Hucurât Suresi49Hûd Suresi11Hümeze Suresi104İbrahim Suresi14İhlâs Suresi112İnfitâr Suresi82İnsan Suresi76İnşikak Suresi84İnşirâh Suresi94İsrâ Suresi17Kadir Suresi97Kaf Suresi50Kâfirûn Suresi109Kalem Suresi68Kamer Suresi54Kâria Suresi101Kasas Suresi28Kehf Suresi18Kevser Suresi108Kıyamet Suresi75Kureyş Suresi106Leyl Suresi92Lokman Suresi31Mâ'ûn Suresi107Mâide Suresi5Meâric Suresi70Meryem Suresi19Mü'min Suresi40Mü'minûn Suresi23Mücâdele Suresi58Müddessir Suresi74Muhammed Suresi47Mülk Suresi67Mümtehine Suresi60Münâfikûn Suresi63Mürselât Suresi77Mutaffifin Suresi83Müzzemmil Suresi73Nahl Suresi16Nâs Suresi114Nasr Suresi110Nâziât Suresi79Nebe Suresi78Necm Suresi53Neml Suresi27Nisâ Suresi4Nuh Suresi71Nûr Suresi24Ra'd Suresi13Rahmân Suresi55Rûm Suresi30Sâd Suresi38Saf Suresi61Sâffât Suresi37Sebe Suresi34Secde Suresi32Şems Suresi91Şuarâ Suresi26Şûrâ Suresi42Tâ-Hâ Suresi20Tahrim Suresi66Talâk Suresi65Târık Suresi86Tebbet Suresi111Teğabün Suresi64Tekâsür Suresi102Tekvir Suresi81Tevbe Suresi9Tin Suresi95Tûr Suresi52Vâkıa Suresi56Yâsin Suresi36Yunus Suresi10Yusuf Suresi12Zâriyât Suresi51Zilzâl Suresi99Zuhruf Suresi43Zümer Suresi39
Alak Suresi96Kalem Suresi68Müzzemmil Suresi73Müddessir Suresi74Fâtiha Suresi1Tebbet Suresi111Tekvir Suresi81A'lâ Suresi87Leyl Suresi92Fecr Suresi89Duhâ Suresi93İnşirâh Suresi94Asr Suresi103Âdiyât Suresi100Kevser Suresi108Tekâsür Suresi102Mâ'ûn Suresi107Kâfirûn Suresi109Fil Suresi105Felâk Suresi113Nâs Suresi114İhlâs Suresi112Necm Suresi53Abese Suresi80Kadir Suresi97Şems Suresi91Bürûc Suresi85Tin Suresi95Kureyş Suresi106Kâria Suresi101Kıyamet Suresi75Hümeze Suresi104Mürselât Suresi77Kaf Suresi50Beled Suresi90Târık Suresi86Kamer Suresi54Sâd Suresi38A'râf Suresi7Cin Suresi72Yâsin Suresi36Furkan Suresi25Fâtır Suresi35Meryem Suresi19Tâ-Hâ Suresi20Vâkıa Suresi56Şuarâ Suresi26Neml Suresi27Kasas Suresi28İsrâ Suresi17Yunus Suresi10Hûd Suresi11Yusuf Suresi12Hicr Suresi15En'âm Suresi6Sâffât Suresi37Lokman Suresi31Sebe Suresi34Zümer Suresi39Mü'min Suresi40Fussilet Suresi41Şûrâ Suresi42Zuhruf Suresi43Duhân Suresi44Câsiye Suresi45Ahkaf Suresi46Zâriyât Suresi51Ğâşiye Suresi88Kehf Suresi18Nahl Suresi16Nuh Suresi71İbrahim Suresi14Enbiyâ Suresi21Mü'minûn Suresi23Secde Suresi32Tûr Suresi52Mülk Suresi67Hâkka Suresi69Meâric Suresi70Nebe Suresi78Nâziât Suresi79İnfitâr Suresi82İnşikak Suresi84Rûm Suresi30Ankebût Suresi29Mutaffifin Suresi83Bakara Suresi2Enfâl Suresi8Âl-i İmrân Suresi3Ahzâb Suresi33Mümtehine Suresi60Nisâ Suresi4Zilzâl Suresi99Hadid Suresi57Muhammed Suresi47Ra'd Suresi13Rahmân Suresi55İnsan Suresi76Talâk Suresi65Beyyine Suresi98Haşr Suresi59Nûr Suresi24Hac Suresi22Münâfikûn Suresi63Mücâdele Suresi58Hucurât Suresi49Tahrim Suresi66Teğabün Suresi64Saf Suresi61Cum'a Suresi62Fetih Suresi48Mâide Suresi5Tevbe Suresi9Nasr Suresi110

Yusuf Suresi


Yusuf Suresi 111 ayettir. Nüzulü Mekke'de olup 53. sure olarak inmiştir.
Kur'an-ı Kerim'de 234 sayfa numarasında yer almaktadır.

Hata! Lütfen tarayıcınızın ayarlarını kontrol edip daha sonra tekrar deneyin.

. ayet ile . ayet arasını

بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

الٓـرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْـكِتَابِ الْمُب۪ينِ۠



Elif, Lam, Ra. Bunlar mübin (apaçık) Kitab'ın ayetleridir.
-1

اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ قُرْءٰناً عَرَبِياًّ لَعَلَّـكُمْ تَعْقِلُونَ



Anlayıp-akıl erdiresiniz diye onu (beşeri bir lisanda) arapça bir Kur'an olarak indirdik.
-2

قَالَ يَا بُنَيَّ لَا تَقْصُصْ رُءْيَاكَ عَلٰٓى اِخْوَتِكَ فَيَك۪يدُوا لَكَ كَيْداًۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ لِلْاِنْسَانِ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ



(Babası) demişti ki "Oğlum-yavrucuğum, rüyanı (uykuda gördüklerini) kardeşlerine anlatma sonra sana tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır."
-5

وَكَذٰلِكَ يَجْتَب۪يكَ رَبُّكَ وَيُعَلِّمُكَ مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِ وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلٰٓى اٰلِ يَعْقُوبَ كَمَٓا اَتَمَّهَا عَلٰٓى اَبَوَيْكَ مِنْ قَبْلُ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَۜ اِنَّ رَبَّكَ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ۟



Rabbin seni böylece beğenip-seçecek, sana (uykuda görülen görüntülü) sözlerin yorumunu öğretecek. Daha önce ataların İbrahim ve İshak'a (nimetini) tamamladığı gibi sana ve Yakub soyuna da nimetini tamamlayacaktır. Hiç şüphe yok ki senin Rabbin Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
-6

لَقَدْ كَانَ ف۪ي يُوسُفَ وَاِخْوَتِه۪ٓ اٰيَاتٌ لِلسَّٓائِل۪ينَ



Andolsun ki Yusuf ve kardeşlerinde soranlar (sorup-araştıranlar) için ayetler vardır.
-7

اِذْ قَالُوا لَيُوسُفُ وَاَخُوهُ اَحَبُّ اِلٰٓى اَب۪ينَا مِنَّا وَنَحْنُ عُصْبَةٌۜ اِنَّ اَبَانَا لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۚ



Onlar şöyle demişti "Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir. Oysa ki biz birbirini pekiştiren (destekleyen güçlü ve kalabalık) bir topluluğuz. Doğrusu babamız (bu konuda) apaçık bir sapıklık (yanlışlık) içindedir."
-8

اُقْتُلُوا يُوسُفَ اَوِ اطْرَحُوهُ اَرْضاً يَخْلُ لَكُمْ وَجْهُ اَب۪يكُمْ وَتَكُونُوا مِنْ بَعْدِه۪ قَوْماً صَالِح۪ينَ



(Aralarında dediler ki) "Yusuf'u öldürün veya onu (dönemeyeceği) bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü (teveccühü) yalnızca size (dönük) kalsın. Ondan sonra da (tevbe ederek) salih bir topluluk olursunuz."
-9

قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ لَا تَقْتُلُوا يُوسُفَ وَاَلْقُوهُ ف۪ي غَيَابَتِ الْجُبِّ يَلْتَقِطْهُ بَعْضُ السَّيَّارَةِ اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَ



Onlardan bir sözcü "Yusuf'u öldürmeyin. (Mutlaka bir şey) yapacaksanız onu kuyunun derinliklerine bırakın da, (ordan geçen) bir yolcu kafilesi onu alsın (götürsün)" dedi.
-10

قَالُوا يَٓا اَبَانَا مَا لَكَ لَا تَأْمَنَّۭۖا عَلٰى يُوسُفَ وَاِنَّا لَهُ لَنَاصِحُونَ



(Bu karara vardıktan sonra) dediler ki "Ey Babamız. Sen Yusuf konusunda bize niye güvenmiyorsun? Oysa biz, onun iyiliğini istemekteyiz."
-11

اَرْسِلْهُ مَعَنَا غَداً يَرْتَعْ وَيَلْعَبْ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ



Yarın onu bizimle gönder de dileğince yesin, oynasın. Biz onu kesinlikle koruyup-gözetiriz.
-12

قَالُوا لَئِنْ اَكَلَهُ الذِّئْبُ وَنَحْنُ عُصْبَةٌ اِنَّٓا اِذاً لَخَاسِرُونَ



Dediler ki "Andolsun biz birbirini kollayan (güçlü ve kalabalık) bir topluluk iken kurt onu yerse, bu durumda şüphesiz hüsrana uğrayanlardan (aciz kimselerden) oluruz."
-14

فَلَمَّا ذَهَبُوا بِه۪ وَاَجْمَعُٓوا اَنْ يَجْعَلُوهُ ف۪ي غَيَابَتِ الْجُبِّۚ وَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِ لَتُنَبِّئَنَّهُمْ بِاَمْرِهِمْ هٰذَا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ



Onu götürüp de kuyunun dibine atmaya topluca karar verdikleri zaman Biz de ona (Yusuf'a şöyle) vahyettik "Andolsun ki sen onlara, kendileri farkında değilken bu yaptıklarını haber vereceksin."
-15

وَجَٓاؤُٓ۫ اَبَاهُمْ عِشَٓاءً يَبْكُونَۜ



Akşam üstü ağlayarak babalarına geldiler.
-16

وَجَٓاؤُ۫ عَلٰى قَم۪يصِه۪ بِدَمٍ كَذِبٍۜ قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ اَنْفُسُكُمْ اَمْراًۜ فَصَبْرٌ جَم۪يلٌۜ وَاللّٰهُ الْمُسْتَعَانُ عَلٰى مَا تَصِفُونَ



Ve yalandan kan (sürülmüş) olan gömleğini getirdiler. (Yakup) "Hayır (böyle değil). Nefisleriniz sizi yanıltıp-aldatarak (kötüyü güzel göstererek) bir işe sürüklemiş. Artık (bana gereken) güzel bir sabırdır. Bu anlattıklarınıza karşılık yardımına sığınılacak olan ancak Allah'dır."
-18

وَجَٓاءَتْ سَيَّارَةٌ فَاَرْسَلُوا وَارِدَهُمْ فَاَدْلٰى دَلْوَهُۜ قَالَ يَا بُشْرٰى هٰذَا غُلَامٌۜ وَاَسَرُّوهُ بِضَاعَةًۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِمَا يَعْمَلُونَ



Bir kervan geldi ve sucularını (kuyuya) gönderdiler. O da kovasını salıp-sarkıttı ve "Müjde. Bu bir oğlan" dedi. Onu (ticari) bir mal olarak sakladılar. Allah onların yaptıklarını-yapacaklarını hakkıyle bilendir.
-19

وَقَالَ الَّذِي اشْتَرٰيهُ مِنْ مِصْرَ لِامْرَاَتِه۪ٓ اَكْرِم۪ي مَثْوٰيهُ عَسٰٓى اَنْ يَنْفَعَنَٓا اَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَداًۜ وَكَذٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي الْاَرْضِۘ وَلِنُعَلِّمَهُ مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِۜ وَاللّٰهُ غَالِبٌ عَلٰٓى اَمْرِه۪ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ



Onu satın alan bir Mısırlı (aziz) karısına "Onun yerini üstün tut (ona güzel bak). Umulur ki bize bir yararı dokunur ya da onu evlad ediniriz" dedi. Böylece Yusuf'u orada (Mısır'da) yerleşik kıldık. Ona (uykuda görülen görüntülü) sözlerin yorumunu öğrettik. Allah emrinde (dilediğini gerçekleştirmede) galip olandır ancak insanların çoğu bilmezler.
-21

وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُٓ اٰتَيْنَاهُ حُكْماً وَعِلْماًۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ



Erginlik çağına erişince kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte Biz muhsinleri (iyilik yapıp-güzel davrananları) böyle mükafatlandırırız.
-22

وَرَاوَدَتْهُ الَّت۪ي هُوَ ف۪ي بَيْتِهَا عَنْ نَفْسِه۪ وَغَلَّقَتِ الْاَبْوَابَ وَقَالَتْ هَيْتَ لَكَۜ قَالَ مَعَاذَ اللّٰهِ اِنَّهُ رَبّ۪ٓي اَحْسَنَ مَثْوَايَۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ



Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden murad alıp-yararlanmak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak "Haydi (yanıma) gel" dedi. (Yusuf) dedi ki "Maazallah (Allah'a sığınırım). Çünkü O benim efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Zalimler asla felah (kurtuluş) bulmaz."
-23

وَلَقَدْ هَمَّتْ بِه۪ۗ وَهَمَّ بِهَاۚ لَوْلَٓا اَنْ رَاٰ بُرْهَانَ رَبِّه۪ۜ كَذٰلِكَ لِنَصْرِفَ عَنْهُ السُّٓوءَ وَالْفَحْشَٓاءَۜ اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُخْلَص۪ينَ



Andolsun kadın onu arzulamıştı. Eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) burhanını görmeseydi, o da onu arzulamıştı. Biz ondan kötülüğü ve fuhuşu uzaklaştırmak için böyle (gösterdik). Çünkü o muhlis (ihlas sahibi) kullarımızdandı.
-24

وَاسْتَبَقَا الْبَابَ وَقَدَّتْ قَم۪يصَهُ مِنْ دُبُرٍ وَاَلْفَيَا سَيِّدَهَا لَدَا الْبَابِۜ قَالَتْ مَا جَزَٓاءُ مَنْ اَرَادَ بِاَهْلِكَ سُٓوءاً اِلَّٓا اَنْ يُسْجَنَ اَوْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ



İkisi de kapıya doğru koştular. Kadın onun gömleğini arkadan çekip yırttı. Kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar. Kadın (hemen) "Ailene kötülük etmek isteyenin cezası, zindana atılmaktan veya acıklı bir azabdan başka ne olabilir?" dedi.
-25

قَالَ هِيَ رَاوَدَتْن۪ي عَنْ نَفْس۪ي وَشَهِدَ شَاهِدٌ مِنْ اَهْلِهَاۚ اِنْ كَانَ قَم۪يصُهُ قُدَّ مِنْ قُبُلٍ فَصَدَقَتْ وَهُوَ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ



(Yusuf) dedi ki "Onun kendisi benden murad alıp-yararlanmak istedi." Kadının akrabalarından bir şahid, (adilce) şahidlik etti (ve şöyle dedi) "Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi ise yalan söyleyenlerdendir."
-26

وَاِنْ كَانَ قَم۪يصُهُ قُدَّ مِنْ دُبُرٍ فَكَذَبَتْ وَهُوَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ



Yok eğer onun gömleği arkadan çekip-yırtılmışsa, bu durumda kadın yalan söylemiştir ve kendisi doğruyu söyleyenlerdendir.
-27

فَلَمَّا رَاٰ قَم۪يصَهُ قُدَّ مِنْ دُبُرٍ قَالَ اِنَّهُ مِنْ كَيْدِكُنَّۜ اِنَّ كَيْدَكُنَّ عَظ۪يمٌ



(Kocası) onun gömleğinin arkadan çekip-yırtıldığını görünce "Doğrusu bu sizin (siz kadınların) tuzağınızdandır. Gerçekten sizin tuzağınız (komplonuz yamandır) büyüktür." dedi.
-28

يُوسُفُ اَعْرِضْ عَنْ هٰذَا وَاسْتَغْفِر۪ي لِذَنْبِكِۚ اِنَّكِ كُنْتِ مِنَ الْخَاطِـ۪ٔينَ۟



Ey Yusuf, sen bundan vazgeç (kimseye bahsetme). (Ey kadın) sen de günahın dolayısıyla bağışlanma dile. Çünkü sen günahkarlardan oldun.
-29

وَقَالَ نِسْوَةٌ فِي الْمَد۪ينَةِ امْرَاَتُ الْعَز۪يزِ تُرَاوِدُ فَتٰيهَا عَنْ نَفْسِه۪ۚ قَدْ شَغَفَهَا حُباًّۜ اِنَّا لَنَرٰيهَا ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ



Şehirde (birtakım) kadınlar "Azizin karısı kendi (uşağı olan) delikanlısının nefsinden murad alıp-yararlanmak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş (yüreğine işlemiş). Doğrusu biz onu açık bir sapıklık içinde görüyoruz" dediler.
-30

فَلَمَّا سَمِعَتْ بِمَكْرِهِنَّ اَرْسَلَتْ اِلَيْهِنَّ وَاَعْتَدَتْ لَهُنَّ مُتَّكَـٔاً وَاٰتَتْ كُلَّ وَاحِدَةٍ مِنْهُنَّ سِكّ۪يناً وَقَالَتِ اخْرُجْ عَلَيْهِنَّۚ فَلَمَّا رَاَيْنَهُٓ اَكْبَرْنَهُ وَقَطَّعْنَ اَيْدِيَهُنَّ وَقُلْنَ حَاشَ لِلّٰهِ مَا هٰذَا بَشَراًۜ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا مَلَكٌ كَر۪يمٌ



(Azizin karısı) onların (yaydıkları bu) dedikoduları işitince onlara (bir davetçi) yolladı. Oturup-dayanacakları yerler hazırladı ve her birinin eline bıçak verdi. (Kadınlar önlerindeki meyveleri soymaya başlayınca Yusuf'a) "(Şimdi) çık karşılarına" dedi. Onlar onu (olağanüstü güzellikte) görünce (insanüstü) büyük bir varlık sandılar ve ellerini keserek "Haşa-Allah'ı tenzih ederiz ki bu bir beşer değildir ancak çok şerefli bir melektir" dediler.
-31

قَالَتْ فَذٰلِكُنَّ الَّذ۪ي لُمْتُنَّن۪ي ف۪يهِۜ وَلَقَدْ رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِه۪ فَاسْتَعْصَمَۜ وَلَئِنْ لَمْ يَفْعَلْ مَٓا اٰمُرُهُ لَيُسْجَنَنَّ وَلَيَكُوناً مِنَ الصَّاغِر۪ينَ



Kadın dedi ki "İşte beni kendisiyle ilgili kınadığınız (delikanlı) budur. Ben onun nefsinden murat alıp-yararlanmak istedim ama o (kendini) sakınıp-korudu. Eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, andolsun ki zindana atılacak ve mutlaka zelillerden (küçük düşürülenlerden) olacak."
-32

قَالَ رَبِّ السِّجْنُ اَحَبُّ اِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَن۪ٓي اِلَيْهِۚ وَاِلَّا تَصْرِفْ عَنّ۪ي كَيْدَهُنَّ اَصْبُ اِلَيْهِنَّ وَاَكُنْ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ



(Yusuf) dedi ki "Ey Rabbim. Benim için zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden daha sevimlidir. Onların kurdukları tuzağı benden uzaklaştırmazsan, onlara meyleder (eğilim gösterir) ve cahillerden olurum."
-33

فَاسْتَجَابَ لَهُ رَبُّهُ فَصَرَفَ عَنْهُ كَيْدَهُنَّۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ



(Bunun üzerine) Rabbi onun duasını kabul etti ve onların tuzaklarını kendisinden uzaklaştırdı. Çünkü O Semi'dir (herşeyi işitendir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).
-34

ثُمَّ بَدَا لَهُمْ مِنْ بَعْدِ مَا رَاَوُا الْاٰيَاتِ لَيَسْجُنُنَّهُ حَتّٰى ح۪ينٍ۟



Sonra onlara (karar sahiplerine, iftiraları dinleyip) delilleri (kadınların kendilerini korurken! kesilen parmaklarını) görmelerinin ardından, onu belli bir vakte kadar kaçınılmaz olarak zindana atmak (kararı) uygun göründü.
-35

وَدَخَلَ مَعَهُ السِّجْنَ فَتَيَانِۜ قَالَ اَحَدُهُمَٓا اِنّ۪ٓي اَرٰين۪ٓي اَعْصِرُ خَمْراًۚ وَقَالَ الْاٰخَرُ اِنّ۪ٓي اَرٰين۪ٓي اَحْمِلُ فَوْقَ رَأْس۪ي خُبْزاً تَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْهُۜ نَبِّئْنَا بِتَأْو۪يلِه۪ۚ اِنَّا نَرٰيكَ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ



Onunla birlikte iki genç de zindana girmişti. Onlardan biri "Ben (rüyamda) kendimi şarap sıkıyorken gördüm" dedi. Öbürü de "Ben de kendimi başımın üstünde ekmek taşıyorken gördüm, kuşlar da ondan yiyordu. Bunun yorumundan bize haber ver. Doğrusu biz seni muhsinlerden (iyilik yapıp-güzel davrananlardan) görmekteyiz" dedi.
-36

يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ ءَاَرْبَابٌ مُتَفَرِّقُونَ خَيْرٌ اَمِ اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُۜ



Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı (bir sürü) Rabler mi daha hayırlıdır yoksa Vahid (tek) ve Kahhar (kahredici) olan Allah mı?
-39

مَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِلَّٓا اَسْمَٓاءً سَمَّيْتُمُوهَٓا اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍۜ اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ اَمَرَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ



Sizin Allah'tan başka taptıklarınız, sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlerden (sıfatlardan) başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında hiçbir sultan-delil indirmemiştir. Hüküm yalnızca Allah'ındır. O size Kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. İşte kayyum (doğru-kalıcı) olan din budur ancak insanların çoğu bilmezler.
-40

وَقَالَ لِلَّذ۪ي ظَنَّ اَنَّهُ نَاجٍ مِنْهُمَا اذْكُرْن۪ي عِنْدَ رَبِّكَۘ فَاَنْسٰيهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّه۪ فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِن۪ينَۜ ۟



İkisinden kurtulacağını sandığı (kendisine verdiğimiz ilimle kurtulacağını düşündüğü) kişiye "Efendinin yanında beni an (hatırlat)" dedi. Fakat şeytan, efendisine anıp-hatırlatmayı ona unutturdu ve böylece (Yusuf) daha nice yıllar zindanda kaldı.
-42

قَالُٓوا اَضْغَاثُ اَحْلَامٍۚ وَمَا نَحْنُ بِتَأْو۪يلِ الْاَحْلَامِ بِعَالِم۪ينَ



Dediler ki "(Bunlar) karmakarışık düşlerdir. Biz böyle düşlerin yorumunu bilenler değiliz."
-44

وَقَالَ الَّذ۪ي نَجَا مِنْهُمَا وَادَّكَرَ بَعْدَ اُمَّةٍ اَنَا۬ اُنَبِّئُكُمْ بِتَأْو۪يلِه۪ فَاَرْسِلُونِ



(Zindandaki) o iki kişiden kurtulmuş olanı nice zaman sonra (Yusuf'u) hatırladı ve "Ben bunun yorumunu size haber veririm, beni hemen (zindana) gönderin" dedi.
-45

يُوسُفُ اَيُّهَا الصِّدّ۪يقُ اَفْتِنَا ف۪ي سَبْعِ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعِ سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ وَاُخَرَ يَابِسَاتٍۙ لَعَلّ۪ٓي اَرْجِعُ اِلَى النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَعْلَمُونَ



(Zindana gelip) "Ey Yusuf ey doğru sözlü (insan). Yedi besili ineği yedi zayıf (ineğin) yediği ve yedi yeşil başakla diğerleri kuru olan (rüya) konusunda bize fetva ver. Umarım ki insanlara (isabetli yorumunla) dönerim de, onlar da öğrenirler."
-46

قَالَ تَزْرَعُونَ سَبْعَ سِن۪ينَ دَاَباًۚ فَمَا حَصَدْتُمْ فَذَرُوهُ ف۪ي سُنْبُلِه۪ٓ اِلَّا قَل۪يلاً مِمَّا تَأْكُلُونَ



(Yusuf) dedi ki "Siz yedi yıl, önceleri (ekdiğiniz) gibi ekin ekin, yediğinizin az bir kısmı dışında biçtiklerinizi başağında bırakın.
-47

ثُمَّ يَأْت۪ي مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ سَبْعٌ شِدَادٌ يَأْكُلْنَ مَا قَدَّمْتُمْ لَهُنَّ اِلَّا قَل۪يلاً مِمَّا تُحْصِنُونَ



Sonra bunun arkasından yedi zorlu (kurak) yıl gelecektir ki (tohumluk için) sakladığınız az bir miktar dışında daha önce biriktirdiğinizi yeyip bitirecektir.
-48

ثُمَّ يَأْت۪ي مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ عَامٌ ف۪يهِ يُغَاثُ النَّاسُ وَف۪يهِ يَعْصِرُونَ۟



Sonra bunun arkasından öyle bir yıl gelir ki, insanlar onda bol yağmura kavuşturulacak ve onda sıkıp-sağacaklar."
-49

وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُون۪ي بِه۪ۚ فَلَمَّا جَٓاءَهُ الرَّسُولُ قَالَ ارْجِعْ اِلٰى رَبِّكَ فَسْـَٔلْهُ مَا بَالُ النِّسْوَةِ الّٰت۪ي قَطَّعْنَ اَيْدِيَهُنَّۜ اِنَّ رَبّ۪ي بِكَيْدِهِنَّ عَل۪يمٌ



Hükümdar "Onu bana getirin" dedi. Ona elçi geldiğinde (Yusuf) "Efendine dön de ona soruver, ellerini kesen o kadınların durumu (parmaklarının kesilme nedeni) neydi? Şüphesiz ki benim Rabbim, onların hileli düzenlerini bilendir."
-50

قَالَ مَا خَطْبُكُنَّ اِذْ رَاوَدْتُنَّ يُوسُفَ عَنْ نَفْسِه۪ۜ قُلْنَ حَاشَ لِلّٰهِ مَا عَلِمْنَا عَلَيْهِ مِنْ سُٓوءٍۜ قَالَتِ امْرَاَتُ الْعَز۪يزِ الْـٰٔنَ حَصْحَصَ الْحَقُّۘ اَنَا۬ رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِه۪ وَاِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِق۪ينَ



(Hükümdar topladığı o kadınlara) "Yusuf'un nefsinden murad almak istediğinizde sizin durumunuz neydi?" dedi. Onlar "Haşa, Allah için biz ondan hiçbir kötülük görmedik" dediler. Azizin karısı da "Şimdi hak ortaya çıktı. Onun nefsinden ben murad almak istemiştim. O ise gerçekten sadıklardandır (doğrulardandır)" dedi.
-51

ذٰلِكَ لِيَعْلَمَ اَنّ۪ي لَمْ اَخُنْهُ بِالْغَيْبِ وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي كَيْدَ الْخَٓائِن۪ينَ



(Yusuf dedi ki) "Bu (açıklamayı istememin nedeni, azizin) yokluğunda ona hainlik etmediğimi ve Allah'ın hainlerin hilesini başarıya ulaştırmayacağını (azizin ve herkesin) bilmesi içindir."
-52

وَمَٓا اُبَرِّئُ نَفْس۪يۚ اِنَّ النَّفْسَ لَاَمَّارَةٌ بِالسُّٓوءِ اِلَّا مَا رَحِمَ رَبّ۪يۜ اِنَّ رَبّ۪ي غَفُورٌ رَح۪يمٌ



Ben (yine de) nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz benim Rabbim Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
-53

وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُون۪ي بِه۪ٓ اَسْتَخْلِصْهُ لِنَفْس۪يۚ فَلَمَّا كَلَّمَهُ قَالَ اِنَّكَ الْيَوْمَ لَدَيْنَا مَك۪ينٌ اَم۪ينٌ



Hükümdar dedi ki "Onu bana getirin de kendime has-yakın kılayım." Onunla konuştuğunda da "Sen bugün bizim yanımızda önemli bir mevki sahibisin, emin-güvenilir birisin" dedi.
-54

قَالَ اجْعَلْن۪ي عَلٰى خَزَٓائِنِ الْاَرْضِۚ اِنّ۪ي حَف۪يظٌ عَل۪يمٌ



(Yusuf) dedi ki "Beni (bu) yerin (ülkenin) hazineleri üzerinde (yetkili) kıl. Çünkü ben iyi korurum, bilirim."
-55

وَكَذٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي الْاَرْضِۚ يَتَبَوَّاُ مِنْهَا حَيْثُ يَشَٓاءُۜ نُص۪يبُ بِرَحْمَتِنَا مَنْ نَشَٓاءُ وَلَا نُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَ



İşte böylece Yusuf'u yeryüzünde (güç ve yetkiyle) yerleştirdik. Öyle ki orada (istediği yere gider) dilediği yerde konaklardı. Biz rahmetimizi dilediğimize nasib ederiz ve muhsinlerin (iyilik yapıp-güzel davrananların) ecrini-mükafatını zayi etmeyiz.
-56

وَلَاَجْرُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ۟



İman edenler ve takvada bulunanlar için ahiretin karşılığı (mükafatı) ise elbette daha hayırlıdır.
-57

وَجَٓاءَ اِخْوَةُ يُوسُفَ فَدَخَلُوا عَلَيْهِ فَعَرَفَهُمْ وَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ



(Kuraklık başlayınca) Yusuf'un kardeşleri gelip yanına girdiler. Onları hemen tanıdı ama onlar onu tanıyamamışlardı.
-58

وَلَمَّا جَهَّزَهُمْ بِجَهَازِهِمْ قَالَ ائْتُون۪ي بِاَخٍ لَكُمْ مِنْ اَب۪يكُمْۚ اَلَا تَرَوْنَ اَنّ۪ٓي اُو۫فِي الْكَيْلَ وَاَنَا۬ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ



Onların erzak yüklerini hazırlayınca dedi ki "Bana babanızdan olan kardeşinizi de getirin. Görmüyor musunuz ben ölçüyü (kişi sayısına göre) tam tutarım ve ben konukseverlerin de en hayırlısıyım."
-59

فَاِنْ لَمْ تَأْتُون۪ي بِه۪ فَلَا كَيْلَ لَكُمْ عِنْد۪ي وَلَا تَقْرَبُونِ



Eğer onu bana getirmezseniz artık benim yanımda sizin için bir ölçek (bile erzak) yoktur ve bana da yaklaşmayın.
-60

قَالُوا سَنُرَاوِدُ عَنْهُ اَبَاهُ وَاِنَّا لَفَاعِلُونَ



Dediler ki "Onu babasından istemeye çalışacağız ve biz elbette bunu yapacağız."
-61

فَلَمَّا رَجَعُٓوا اِلٰٓى اَب۪يهِمْ قَالُوا يَٓا اَبَانَا مُنِـعَ مِنَّا الْكَيْلُ فَاَرْسِلْ مَعَنَٓا اَخَانَا نَكْتَلْ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ



Babalarına döndüklerinde "Ey babamız (kişi sayımız nedeniyle) ölçek bizden engellendi. Bu durumda kardeşimizi de bizimle gönder ki (tam) ölçek (erzak) alalım. Biz onu mutlaka koruyacağız."
-63

قَالَ هَلْ اٰمَنُكُمْ عَلَيْهِ اِلَّا كَمَٓا اَمِنْتُكُمْ عَلٰٓى اَخ۪يهِ مِنْ قَبْلُۜ فَاللّٰهُ خَيْرٌ حَافِظاًۖ وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ



(Babaları) dedi ki "Ben onun hakkında size inanıp-güvenir miyim? Ancak daha önce kardeşi konusunda size inanıp-güvenmem (müstesna). Allah en hayırlı koruyucudur ve O merhametlilerin en merhametlisidir."
-64

وَلَمَّا فَتَحُوا مَتَاعَهُمْ وَجَدُوا بِضَاعَتَهُمْ رُدَّتْ اِلَيْهِمْۜ قَالُوا يَٓا اَبَانَا مَا نَبْغ۪يۜ هٰذِه۪ بِضَاعَتُنَا رُدَّتْ اِلَيْنَاۚ وَنَم۪يرُ اَهْلَنَا وَنَحْفَظُ اَخَانَا وَنَزْدَادُ كَيْلَ بَع۪يرٍۜ ذٰلِكَ كَيْلٌ يَس۪يرٌ



Erzak yüklerini açıp da sermayelerinin kendilerine geri verilmiş olduğunu bulduklarında "Ey babamız, daha ne isteriz. İşte sermayemiz de bize geri verilmiş, (bununla yine) ailemize erzak getiririz. Kardeşimizi koruruz ve bir deve yükünü de ilave ederiz. Bu (aldığımız) az bir ölçektir" dediler.
-65

قَالَ لَنْ اُرْسِلَهُ مَعَكُمْ حَتّٰى تُؤْتُونِ مَوْثِقاً مِنَ اللّٰهِ لَتَأْتُنَّن۪ي بِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ يُحَاطَ بِكُمْۚ فَلَمَّٓا اٰتَوْهُ مَوْثِقَهُمْ قَالَ اللّٰهُ عَلٰى مَا نَقُولُ وَك۪يلٌ



(Babaları) "Bana etrafınızın çepeçevre kuşatılması dışında onu ne olursa olsun mutlaka bana getireceğinize dair Allah adına kesin bir söz verinceye kadar onu sizinle asla göndermem." dedi. Onlar da ona kesin bir söz verince "Allah, söylediklerimize karşı vekildir" dedi.
-66

وَلَمَّا دَخَلُوا عَلٰى يُوسُفَ اٰوٰٓى اِلَيْهِ اَخَاهُ قَالَ اِنّ۪ٓي اَنَا۬ اَخُوكَ فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ



Yusuf'un yanına girdikleri zaman (küçük) kardeşini yanına alıp-bağrına bastı ve "Bilesin ki ben senin kardeşinim. Artık onların yaptıklarına üzülme" dedi.
-69

فَلَمَّا جَهَّزَهُمْ بِجَهَازِهِمْ جَعَلَ السِّقَايَةَ ف۪ي رَحْلِ اَخ۪يهِ ثُمَّ اَذَّنَ مُؤَذِّنٌ اَيَّتُهَا الْع۪يرُ اِنَّكُمْ لَسَارِقُونَ



Onların (erzak) yüklerini kendilerine hazırlayınca, (hükümdarın) su kabını kardeşinin yükü içine koydu. Sonra bir tellal (münadi) "Ey kafile, siz hırsızsınız" diye seslendi.
-70

قَالُوا وَاَقْبَلُوا عَلَيْهِمْ مَاذَا تَفْقِدُونَ



(Yusuf'un kardeşleri) onlara doğru yönelerek "Neyi kaybettiniz?" dediler.
-71

قَالُوا نَفْقِدُ صُوَاعَ الْمَلِكِ وَلِمَنْ جَٓاءَ بِه۪ حِمْلُ بَع۪يرٍ وَاَنَا۬ بِه۪ زَع۪يمٌ



Hükümdarın su tasını kaybettik, kim onu (bulup) getirirse (ona armağan olarak) bir deve yükü vardır dediler. (Yusuf da) "Ben buna kefilim" dedi.
-72

قَالُوا تَاللّٰهِ لَقَدْ عَلِمْتُمْ مَا جِئْنَا لِنُفْسِدَ فِي الْاَرْضِ وَمَا كُنَّا سَارِق۪ينَ



Allah'a andolsun ki bizim (bu) yere fesat çıkarmak için gelmediğimizi siz de biliyorsunuz. Biz hırsız da değiliz dediler.
-73

قَالُوا فَمَا جَزَٓاؤُ۬هُٓ اِنْ كُنْتُمْ كَاذِب۪ينَ



Eğer yalan söylüyorsanız bunun (hırsızlığın) cezası nedir? dediler.
-74

قَالُوا جَزَٓاؤُ۬هُ مَنْ وُجِدَ ف۪ي رَحْلِه۪ فَهُوَ جَزَٓاؤُ۬هُۜ كَذٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِم۪ينَ



Dediler ki "Bunun cezası, (su tası) yükünde bulunanın (alıkonmasıdır) cezası kendisidir. Biz zalimleri böyle cezalandırırız."
-75

فَبَدَاَ بِاَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَٓاءِ اَخ۪يهِ ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِنْ وِعَٓاءِ اَخ۪يهِۜ كَذٰلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَۜ مَا كَانَ لِيَأْخُذَ اَخَاهُ ف۪ي د۪ينِ الْمَلِكِ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۜ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَٓاءُۜ وَفَوْقَ كُلِّ ذ۪ي عِلْمٍ عَل۪يمٌ



Bunun üzerine (Yusuf) kardeşinin (yük) kabından önce onların kablarını (aramaya) başladı sonra da onu kardeşinin kabından çıkardı. İşte biz Yusuf için böyle bir tedbir-plan düzenledik. (Yoksa) hükümdarın dininde (ki hükümlere göre) kardeşini (yanında) alıkoyamazdı. Ancak Allah'ın dilemesi başka. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.
-76

قَالُٓوا اِنْ يَسْرِقْ فَقَدْ سَرَقَ اَخٌ لَهُ مِنْ قَبْلُۚ فَاَسَرَّهَا يُوسُفُ ف۪ي نَفْسِه۪ وَلَمْ يُبْدِهَا لَهُمْ قَالَ اَنْتُمْ شَرٌّ مَكَاناًۚ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا تَصِفُونَ



(Kardeşleri) "Şayet o çalmışsa, daha önce onun kardeşi de çalmıştı" dediler. Yusuf bunu kendi içinde saklı tuttu ve bunu (zanda bulunarak yanıldıklarını) onlara açıklamadı. (İçinden) "Siz daha kötü bir konumdasınız. Sizin anlattığınızı (içyüzüyle beraber) Allah çok iyi bilir" dedi.
-77

قَالُوا يَٓا اَيُّهَا الْعَز۪يزُ اِنَّ لَـهُٓ اَباً شَيْخاً كَب۪يراً فَخُذْ اَحَدَنَا مَكَانَهُۚ اِنَّا نَرٰيكَ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ



Dediler ki "Ey aziz gerçekten bunun ihtiyar bir babası var, onun yerine bizden birini al. Doğrusu biz seni muhsinlerden (iyilik yapıp-güzel davrananlardan) görüyoruz."
-78

قَالَ مَعَاذَ اللّٰهِ اَنْ نَأْخُذَ اِلَّا مَنْ وَجَدْنَا مَتَاعَنَا عِنْدَهُٓۙ اِنَّٓا اِذاً لَظَالِمُونَ۟



Dedi ki "Eşyamızı kendisinde bulduğumuz kimseden başkasını alıkoymaktan Allah'a sığınırız. Aksi halde biz gerçekten zalim oluruz."
-79

فَلَمَّا اسْتَيْـَٔسُوا مِنْهُ خَلَصُوا نَجِياًّۜ قَالَ كَب۪يرُهُمْ اَلَمْ تَعْلَمُٓوا اَنَّ اَبَاكُمْ قَدْ اَخَذَ عَلَيْكُمْ مَوْثِقاً مِنَ اللّٰهِ وَمِنْ قَبْلُ مَا فَرَّطْتُمْ ف۪ي يُوسُفَۚ فَلَنْ اَبْرَحَ الْاَرْضَ حَتّٰى يَأْذَنَ ل۪ٓي اَب۪ٓي اَوْ يَحْكُمَ اللّٰهُ ل۪يۚ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِم۪ينَ



Ondan umudlarını kestikleri zaman (durumu gizlice) kendi aralarında görüşmek üzere bir yana çekildiler. Onların büyükleri dedi ki "Babanızın size karşı Allah adına kesin bir söz aldığını ve daha önce Yusuf konusunda yaptığınız aşırılığı (işlediğiniz suçu) bilmiyor musunuz? Artık babam bana izin verinceye veya Allah bana ilişkin hüküm verinceye kadar ben buradan kesin olarak ayrılmam. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır."
-80

اِرْجِعُٓوا اِلٰٓى اَب۪يكُمْ فَقُولُوا يَٓا اَبَانَٓا اِنَّ ابْنَكَ سَرَقَۚ وَمَا شَهِدْنَٓا اِلَّا بِمَا عَلِمْنَا وَمَا كُنَّا لِلْغَيْبِ حَافِظ۪ينَ



Dönün babanıza ve deyin ki Ey babamız, senin oğlun gerçekten hırsızlık etti. Biz bildiğimizden (gördüğümüzden) başkasına şahidlik etmedik. Biz gaybın bekçileri değiliz."
-81

وَسْـَٔلِ الْقَرْيَةَ الَّت۪ي كُنَّا ف۪يهَا وَالْع۪يرَ الَّت۪ٓي اَقْبَلْنَا ف۪يهَاۜ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ



(İstersen) içinde bulunduğumuz şehir (halkına) ve aralarında geldiğimiz kafileye de sor. Biz gerçekten doğruyu söyleyenleriz.
-82

قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ اَنْفُسُكُمْ اَمْراًۜ فَصَبْرٌ جَم۪يلٌۜ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَأْتِيَن۪ي بِهِمْ جَم۪يعاًۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ



(Durumu babalarına aktarınca o) dedi ki "Hayır (o çalmaz). Nefsiniz sizi (yine) yanıltıp-aldatarak bir işe sürüklemiş. Artık (bana gereken) güzel bir sabırdır. Umulur ki Allah onların hepsini bana getirir. Çünkü Alim (herşeyi hakkıyle bilen) ve Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) olan O'dur."
-83

وَتَوَلّٰى عَنْهُمْ وَقَالَ يَٓا اَسَفٰى عَلٰى يُوسُفَ وَابْيَضَّتْ عَيْنَاهُ مِنَ الْحُزْنِ فَهُوَ كَظ۪يمٌ



Onlardan yüz çevirdi ve "Ey Yusuf'a karşı (arttıkça artan) esefim (derin hüznüm, kederim)" dedi ve gözleri kederinden (ağardıkça) ağardı. Artık (derin kederini içine gömüyor) yutkundukça yutkunuyordu.
-84

قَالُوا تَاللّٰهِ تَفْتَؤُ۬ا تَذْكُرُ يُوسُفَ حَتّٰى تَكُونَ حَرَضاً اَوْ تَكُونَ مِنَ الْهَالِك۪ينَ



Dediler ki "Allah'a andolsun ki sen hala Yusuf'u anıp durmaktasın. Sonunda (ya bu kederden) hastalanacaksın, ya da helak olacaksın."
-85

قَالَ اِنَّـمَٓا اَشْكُوا بَثّ۪ي وَحُزْن۪ٓي اِلَى اللّٰهِ وَاَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ



Dedi ki "Ben kederimi ve üzüntümü yalnızca Allah'a arzediyorum (açıyorum). Ben Allah'tan sizin bilmediğinizi de (Yusuf'un yaşadığını da) biliyorum."
-86

فَلَمَّا دَخَلُوا عَلَيْهِ قَالُوا يَٓا اَيُّهَا الْعَز۪يزُ مَسَّنَا وَاَهْلَنَا الضُّرُّ وَجِئْنَا بِبِضَاعَةٍ مُزْجٰيةٍ فَاَوْفِ لَنَا الْكَيْلَ وَتَصَدَّقْ عَلَيْنَاۜ اِنَّ اللّٰهَ يَجْزِي الْمُتَصَدِّق۪ينَ



(Yakubun oğulları) onun (Yusuf'un) yanına girdikleri zaman "Ey aziz. Bize ve ailemize şiddetli bir darlık dokundu ve önemi olmayan bir sermaye ile geldik. Bize (yine) ölçeği tam olarak ver ve bize ilave bir bağışta bulun. Şüphesiz Allah, tasaddukta bulunanları mükafatlandırır" dediler.
-88

قَالَ هَلْ عَلِمْتُمْ مَا فَعَلْتُمْ بِيُوسُفَ وَاَخ۪يهِ اِذْ اَنْتُمْ جَاهِلُونَ



(Yusuf) dedi ki "Siz cahiller iken Yusuf'a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?"
-89

قَالُٓوا ءَاِنَّكَ لَاَنْتَ يُوسُفُۜ قَالَ اَنَا۬ يُوسُفُ وَهٰذَٓا اَخ۪يۘ قَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَاۜ اِنَّهُ مَنْ يَتَّقِ وَيَصْبِرْ فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَ



(Kardeşleri) "Yoksa sen gerçekten Yusuf musun?" dediler. O da "Ben Yusuf'um ve bu da kardeşimdir. Doğrusu Allah bize lutufta bulundu. Çünkü kim sakınır ve sabrederse, Allah muhsinlerin (iyilik yapıp-güzel davrananların) ecrini-mükafatını asla zayi etmez" dedi.
-90

قَالُوا تَاللّٰهِ لَقَدْ اٰثَرَكَ اللّٰهُ عَلَيْنَا وَاِنْ كُنَّا لَخَاطِـ۪ٔينَ



Dediler ki "Allah'a yemin ederiz, Allah seni gerçekten bize karşı tercih edip-seçmiştir ve biz de gerçekten hataya düşenler idik."
-91

قَالَ لَا تَثْر۪يبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَۜ يَغْفِرُ اللّٰهُ لَكُمْۘ وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ



Dedi ki "Bugün sizi suçlayıp-kınamak yoktur. Allah sizi bağışlasın. O, merhametlilerin (en) merhametlisidir."
-92

وَلَمَّا فَصَلَتِ الْع۪يرُ قَالَ اَبُوهُمْ اِنّ۪ي لَاَجِدُ ر۪يحَ يُوسُفَ لَوْلَٓا اَنْ تُفَنِّدُونِ



Kafile (şehirden) ayrıldığı sırada (evdeki) babaları "Eğer bana bunak demeyecekseniz, inanın Yusuf'un kokusunu alıyorum" dedi.
-94

قَالُوا تَاللّٰهِ اِنَّكَ لَف۪ي ضَلَالِكَ الْقَد۪يمِ



(Yanındakiler) "Vallahi sen hala (kurtulamadığın o) eski şaşkınlığındasın" dediler.
-95

فَلَمَّٓا اَنْ جَٓاءَ الْبَش۪يرُ اَلْقٰيهُ عَلٰى وَجْهِه۪ فَارْتَدَّ بَص۪يراًۚ قَالَ اَلَمْ اَقُلْ لَكُمْ اِنّ۪ٓي اَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ



Müjdeci gelip de gömleği onun yüzüne koyduğu zaman gözü (Yusuf'u görebilme heyecanıyla) önceki haline dönüverdi. (Oğullarını dinleyen Yakub) "Ben size, sizin bilmediğinizi (Yusuf'un yaşadığını) Allah'tan biliyorum demedim mi?" dedi.
-96

قَالُوا يَٓا اَبَانَا اسْتَغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَٓا اِنَّا كُنَّا خَاطِـ۪ٔينَ



(Oğulları da) "Ey babamız, bizim için mağfiret (günahlarımızın bağışlanmasını) dile. Biz gerçekten hataya düşenler idik" dediler.
-97

قَالَ سَوْفَ اَسْتَغْفِرُ لَكُمْ رَبّ۪يۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ



Sizin için Rabbimden mağfiret (bağışlanma) dileyeceğim. Çünkü O Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir) dedi.
-98

فَلَمَّا دَخَلُوا عَلٰى يُوسُفَ اٰوٰٓى اِلَيْهِ اَبَوَيْهِ وَقَالَ ادْخُلُوا مِصْرَ اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ اٰمِن۪ينَۜ



Onlar (hep birlikte gelip) Yusuf'un yanına girdiklerinde, anne ve babasını bağrına bastı ve "Allah'ın dilemesiyle Mısır'a güvenlik içinde giriniz" dedi.
-99

وَرَفَعَ اَبَوَيْهِ عَلَى الْعَرْشِ وَخَرُّوا لَهُ سُجَّداًۚ وَقَالَ يَٓا اَبَتِ هٰذَا تَأْو۪يلُ رُءْيَايَ مِنْ قَبْلُۘ قَدْ جَعَلَهَا رَبّ۪ي حَقاًّۜ وَقَدْ اَحْسَنَ ب۪ٓي اِذْ اَخْرَجَن۪ي مِنَ السِّجْنِ وَجَٓاءَ بِكُمْ مِنَ الْبَدْوِ مِنْ بَعْدِ اَنْ نَزَغَ الشَّيْطَانُ بَيْن۪ي وَبَيْنَ اِخْوَت۪يۜ اِنَّ رَبّ۪ي لَط۪يفٌ لِمَا يَشَٓاءُۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ



Babasını ve annesini tahta çıkarıp oturttu (sonra hepsi) onun için secdeye kapandılar. (Yusuf) dedi ki "Ey Babacığım, bu daha önceki rüyamın (gördüğüm sözlerin) yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi ve bana ihsan etti. Beni zindandan çıkardı ve şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirdi. Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini (lutfuyla) pek ince ve çok güzel olarak düzenleyip-tedbir edendir. Gerçekten Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) ve Alim (herşeyi hakkıyle bilen) O'dur."
-100

رَبِّ قَدْ اٰتَيْتَن۪ي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَن۪ي مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِۚ فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَنْتَ وَلِيّ۪ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ تَوَفَّن۪ي مُسْلِماً وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَ



Rabbim, Sen bana mülkten (bir pay ve onu yönetme imkanı) verdin, bana (rüyada görülen) sözlerin yorumunu (te'vil ilmini) öğrettin. Ey göklerin ve yerin yaratıcısı, dünyada da, ahirette de benim velim Sen'sin. Müslüman olarak benim hayatıma son ver ve beni salih olanların arasına kat.
-101

ذٰلِكَ مِنْ اَنْبَٓاءِ الْغَيْبِ نُوح۪يهِ اِلَيْكَۚ وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ اِذْ اَجْمَعُٓوا اَمْرَهُمْ وَهُمْ يَمْكُرُونَ



(Ey Muhammed) bunlar gayb haberlerindendir, onu sana vahyediyoruz. Onlar (Yusuf'un kardeşleri) hileli-düzeni kurup topluca karar verdikleri zaman sen yanlarında değildin.
-102

وَمَٓا اَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِن۪ينَ



Sen ne kadar çok istesen de, insanların çoğu iman edecek değillerdir.
-103

وَمَا تَسْـَٔلُهُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۜ اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ۟



Halbuki sen buna karşı onlardan bir ücret istemiyorsun. O, alemler için ancak bir zikirdir (öğüt ve hatırlatmadır).
-104

وَمَا يُؤْمِنُ اَكْثَرُهُمْ بِاللّٰهِ اِلَّا وَهُمْ مُشْرِكُونَ



Onların çoğu şirk koşmadan Allah'a iman etmezler (imanlarına illa ki şirk karıştırırlar).
-106

اَفَاَمِنُٓوا اَنْ تَأْتِيَهُمْ غَاشِيَةٌ مِنْ عَذَابِ اللّٰهِ اَوْ تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ



Şimdi bunlar Allah tarafından hepsini kuşatacak bir felaket gelmesinden veya farkında değillerken o saatin (kıyamet vaktinin) ansızın gelivermesinden kendilerini emin mi gördüler (güvende mi buldular)?
-107

قُلْ هٰذِه۪ سَب۪يل۪ٓي اَدْعُٓوا اِلَى اللّٰهِ عَلٰى بَص۪يرَةٍ اَنَا۬ وَمَنِ اتَّبَعَن۪يۜ وَسُبْحَانَ اللّٰهِ وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ



De ki "İşte bu benim yolumdur. Bir basiret üzere Allah'a davet ederim, ben ve bana uyanlar da. Allah'ı (her türlü noksanlıktan ve ortaklardan) tenzih ederim, ben müşriklerden değilim."
-108

وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ اِلَّا رِجَالاً نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰىۜ اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ وَلَدَارُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْاۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ



Biz senden önce de şehirler halkına (içlerinden) kendilerine vahyettiğimiz kişilerden (erkeklerden) başkasını göndermedik. Yeryüzünde hiç dolaşmıyorlar mı, kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler? Muttakiler (korkup-sakınanlar) için ahiret yurdu elbette daha hayırlıdır. Siz yine de akıl erdirmeyecek misiniz?
-109

حَتّٰٓى اِذَا اسْتَيْـَٔسَ الرُّسُلُ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا جَٓاءَهُمْ نَصْرُنَاۙ فَنُجِّيَ مَنْ نَشَٓاءُۜ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِم۪ينَ



Öyle ki resuller umud kesecek hale gelip, kendilerinin de (onlar nezdinde) yalancı durumuna düştüklerini sandıkları bir sırada onlara yardımımız gelmiştir ve ancak dilediklerimiz kurtulmuştur. Mücrimler (suçlu-günahkarlar) topluluğundan ise zorlu-azabımız asla geri çevrilemez.
-110

لَقَدْ كَانَ ف۪ي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِۜ مَا كَانَ حَد۪يثاً يُفْتَرٰى وَلٰكِنْ تَصْد۪يقَ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْص۪يلَ كُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ



Andolsun ki onların kıssalarında ulul elbab (zikir, hikmet ve hayır sahibleri) için ibretler vardır. (Bu Kur'an) düzüp-uydurulacak bir söz değildir ancak ellerinde (kitabdan) olanın doğrulayıcısı, (sizin için gerekli) her şeyin tafsili (ayrıntılı biçimde açıklaması) ve iman edecek bir topluluk için hidayet ve rahmettir.
-111