



| ve lemmâ | : ve olduğu zaman, böylece |
| dehalû | : girdiler |
| min haysu | : yerde, yerden |
| emere-hum | : onlara emretti |
| ebû-hum, | : onların babaları |
| mâ kâne | : olmadı, olmazdı |
| yugnî | : kâfi gelir, fayda verir, giderir |
| an-hum | : onlardan |
| min allâhi | : Allah'tan |
| min şey'in | : bir şeyi, bir şeyden |
| illâ | : ancak, başka |
| hâceten | : bir dilek, bir hacet |
| fî nefsi | : nefsinde |
| ya'kûbe | : Yâkub |
| kadâ-hâ, | : o vuku buldu, onu (işi, olayı) yerine getirdi |
| ve inne-hu | : ve muhakkak o, çünkü o |
| le | : mutlaka, elbette |
| zû ilmin | : bir ilim sahibi |
| limâ | : sebebiyle, için |
| allemnâ-hu | : ona öğrettik |
| ve lâkinne | : ve lâkin, fakat |
| eksere en nâsi | : insanların çoğu |
| lâ ya'lemûne | : bilmezler, bilmiyorlar |

