Eski Masaüstü Görünüm

Ayet altı "Oku" ikonu bazı kullanıcılarda çalışmamaktadır. Sorun ile ilgili çalışmalarımız devam etmektedir.
Fâtiha Suresi1Bakara Suresi2Âl-i İmrân Suresi3Nisâ Suresi4Mâide Suresi5En'âm Suresi6A'râf Suresi7Enfâl Suresi8Tevbe Suresi9Yunus Suresi10Hûd Suresi11Yusuf Suresi12Ra'd Suresi13İbrahim Suresi14Hicr Suresi15Nahl Suresi16İsrâ Suresi17Kehf Suresi18Meryem Suresi19Tâ-Hâ Suresi20Enbiyâ Suresi21Hac Suresi22Mü'minûn Suresi23Nûr Suresi24Furkan Suresi25Şuarâ Suresi26Neml Suresi27Kasas Suresi28Ankebût Suresi29Rûm Suresi30Lokman Suresi31Secde Suresi32Ahzâb Suresi33Sebe Suresi34Fâtır Suresi35Yâsin Suresi36Sâffât Suresi37Sâd Suresi38Zümer Suresi39Mü'min Suresi40Fussilet Suresi41Şûrâ Suresi42Zuhruf Suresi43Duhân Suresi44Câsiye Suresi45Ahkaf Suresi46Muhammed Suresi47Fetih Suresi48Hucurât Suresi49Kaf Suresi50Zâriyât Suresi51Tûr Suresi52Necm Suresi53Kamer Suresi54Rahmân Suresi55Vâkıa Suresi56Hadid Suresi57Mücâdele Suresi58Haşr Suresi59Mümtehine Suresi60Saf Suresi61Cum'a Suresi62Münâfikûn Suresi63Teğabün Suresi64Talâk Suresi65Tahrim Suresi66Mülk Suresi67Kalem Suresi68Hâkka Suresi69Meâric Suresi70Nuh Suresi71Cin Suresi72Müzzemmil Suresi73Müddessir Suresi74Kıyamet Suresi75İnsan Suresi76Mürselât Suresi77Nebe Suresi78Nâziât Suresi79Abese Suresi80Tekvir Suresi81İnfitâr Suresi82Mutaffifin Suresi83İnşikak Suresi84Bürûc Suresi85Târık Suresi86A'lâ Suresi87Ğâşiye Suresi88Fecr Suresi89Beled Suresi90Şems Suresi91Leyl Suresi92Duhâ Suresi93İnşirâh Suresi94Tin Suresi95Alak Suresi96Kadir Suresi97Beyyine Suresi98Zilzâl Suresi99Âdiyât Suresi100Kâria Suresi101Tekâsür Suresi102Asr Suresi103Hümeze Suresi104Fil Suresi105Kureyş Suresi106Mâ'ûn Suresi107Kevser Suresi108Kâfirûn Suresi109Nasr Suresi110Tebbet Suresi111İhlâs Suresi112Felâk Suresi113Nâs Suresi114
A'lâ Suresi87A'râf Suresi7Abese Suresi80Âdiyât Suresi100Ahkaf Suresi46Ahzâb Suresi33Âl-i İmrân Suresi3Alak Suresi96Ankebût Suresi29Asr Suresi103Bakara Suresi2Beled Suresi90Beyyine Suresi98Bürûc Suresi85Câsiye Suresi45Cin Suresi72Cum'a Suresi62Duhâ Suresi93Duhân Suresi44En'âm Suresi6Enbiyâ Suresi21Enfâl Suresi8Fâtiha Suresi1Fâtır Suresi35Fecr Suresi89Felâk Suresi113Fetih Suresi48Fil Suresi105Furkan Suresi25Fussilet Suresi41Ğâşiye Suresi88Hac Suresi22Hadid Suresi57Hâkka Suresi69Haşr Suresi59Hicr Suresi15Hucurât Suresi49Hûd Suresi11Hümeze Suresi104İbrahim Suresi14İhlâs Suresi112İnfitâr Suresi82İnsan Suresi76İnşikak Suresi84İnşirâh Suresi94İsrâ Suresi17Kadir Suresi97Kaf Suresi50Kâfirûn Suresi109Kalem Suresi68Kamer Suresi54Kâria Suresi101Kasas Suresi28Kehf Suresi18Kevser Suresi108Kıyamet Suresi75Kureyş Suresi106Leyl Suresi92Lokman Suresi31Mâ'ûn Suresi107Mâide Suresi5Meâric Suresi70Meryem Suresi19Mü'min Suresi40Mü'minûn Suresi23Mücâdele Suresi58Müddessir Suresi74Muhammed Suresi47Mülk Suresi67Mümtehine Suresi60Münâfikûn Suresi63Mürselât Suresi77Mutaffifin Suresi83Müzzemmil Suresi73Nahl Suresi16Nâs Suresi114Nasr Suresi110Nâziât Suresi79Nebe Suresi78Necm Suresi53Neml Suresi27Nisâ Suresi4Nuh Suresi71Nûr Suresi24Ra'd Suresi13Rahmân Suresi55Rûm Suresi30Sâd Suresi38Saf Suresi61Sâffât Suresi37Sebe Suresi34Secde Suresi32Şems Suresi91Şuarâ Suresi26Şûrâ Suresi42Tâ-Hâ Suresi20Tahrim Suresi66Talâk Suresi65Târık Suresi86Tebbet Suresi111Teğabün Suresi64Tekâsür Suresi102Tekvir Suresi81Tevbe Suresi9Tin Suresi95Tûr Suresi52Vâkıa Suresi56Yâsin Suresi36Yunus Suresi10Yusuf Suresi12Zâriyât Suresi51Zilzâl Suresi99Zuhruf Suresi43Zümer Suresi39
Alak Suresi96Kalem Suresi68Müzzemmil Suresi73Müddessir Suresi74Fâtiha Suresi1Tebbet Suresi111Tekvir Suresi81A'lâ Suresi87Leyl Suresi92Fecr Suresi89Duhâ Suresi93İnşirâh Suresi94Asr Suresi103Âdiyât Suresi100Kevser Suresi108Tekâsür Suresi102Mâ'ûn Suresi107Kâfirûn Suresi109Fil Suresi105Felâk Suresi113Nâs Suresi114İhlâs Suresi112Necm Suresi53Abese Suresi80Kadir Suresi97Şems Suresi91Bürûc Suresi85Tin Suresi95Kureyş Suresi106Kâria Suresi101Kıyamet Suresi75Hümeze Suresi104Mürselât Suresi77Kaf Suresi50Beled Suresi90Târık Suresi86Kamer Suresi54Sâd Suresi38A'râf Suresi7Cin Suresi72Yâsin Suresi36Furkan Suresi25Fâtır Suresi35Meryem Suresi19Tâ-Hâ Suresi20Vâkıa Suresi56Şuarâ Suresi26Neml Suresi27Kasas Suresi28İsrâ Suresi17Yunus Suresi10Hûd Suresi11Yusuf Suresi12Hicr Suresi15En'âm Suresi6Sâffât Suresi37Lokman Suresi31Sebe Suresi34Zümer Suresi39Mü'min Suresi40Fussilet Suresi41Şûrâ Suresi42Zuhruf Suresi43Duhân Suresi44Câsiye Suresi45Ahkaf Suresi46Zâriyât Suresi51Ğâşiye Suresi88Kehf Suresi18Nahl Suresi16Nuh Suresi71İbrahim Suresi14Enbiyâ Suresi21Mü'minûn Suresi23Secde Suresi32Tûr Suresi52Mülk Suresi67Hâkka Suresi69Meâric Suresi70Nebe Suresi78Nâziât Suresi79İnfitâr Suresi82İnşikak Suresi84Rûm Suresi30Ankebût Suresi29Mutaffifin Suresi83Bakara Suresi2Enfâl Suresi8Âl-i İmrân Suresi3Ahzâb Suresi33Mümtehine Suresi60Nisâ Suresi4Zilzâl Suresi99Hadid Suresi57Muhammed Suresi47Ra'd Suresi13Rahmân Suresi55İnsan Suresi76Talâk Suresi65Beyyine Suresi98Haşr Suresi59Nûr Suresi24Hac Suresi22Münâfikûn Suresi63Mücâdele Suresi58Hucurât Suresi49Tahrim Suresi66Teğabün Suresi64Saf Suresi61Cum'a Suresi62Fetih Suresi48Mâide Suresi5Tevbe Suresi9Nasr Suresi110

Yâsin Suresi


Yâsin Suresi 83 ayettir. Nüzulü Mekke'de olup 41. sure olarak inmiştir.
Kur'an-ı Kerim'de 439 sayfa numarasında yer almaktadır.

Hata! Lütfen tarayıcınızın ayarlarını kontrol edip daha sonra tekrar deneyin.

. ayet ile . ayet arasını

بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

يٰسٓۜ



Ya sin.
-1

وَالْقُرْاٰنِ الْحَك۪يمِۙ



Kur'an-ı Hakim'e (hüküm ve hikmet dolu Kitab'a) andolsun.
-2

اِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۙ



Sen elbette (Resul olarak) gönderilenlerdensin.
-3

عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍۜ



Dosdoğru bir yol üzerindesin.
-4

تَنْز۪يلَ الْعَز۪يزِ الرَّح۪يمِۙ



(Kur'an) Aziz ve Rahim'in (üstün ve esirgeyen Allah'ın) indirmesidir.
-5

لِتُنْذِرَ قَوْماً مَٓا اُنْذِرَ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ



Babaları uyarılıp-korkutulmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir kavmi uyarıp-korkutman için (gönderildin).
-6

لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلٰٓى اَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ



Andolsun ki onların çoğu üzerine söz hak olmuştur. Onlar (artık) inanmazlar.
-7

اِنَّا جَعَلْنَا ف۪ٓي اَعْنَاقِهِمْ اَغْلَالاً فَهِيَ اِلَى الْاَذْقَانِ فَهُمْ مُقْمَحُونَ



Biz onların boyunlarına, çenelere kadar (dayanan) halkalar geçirdik. Bu yüzden başları yukarı kalkıktır.
-8

وَجَعَلْنَا مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ سَداًّ وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَداًّ فَاَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ



Biz onların önlerinden bir sed, arkalarından da bir sed çektik ve onları örtüverdik artık (geçmiş ve geleceği ibret gözüyle) görmezler.
-9

وَسَوَٓاءٌ عَلَيْهِمْ ءَاَنْذَرْتَهُمْ اَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ



Kendilerini uyarıp-korkutsan da, uyarmayıp-korkutmasan da onlar için birdir. Onlar iman etmezler.
-10

اِنَّمَا تُنْذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِيَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِۚ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَاَجْرٍ كَر۪يمٍ



Sen ancak zikre (Kur'an'a) uyan ve gayb ile (görmeden) Rahman'a haşyet (saygı dolu korku) duyan kimseyi uyarıp-korkutursun. İşte onu mağfiret (bağışlanma) ve kerim (üstün-şerefli) bir ecirle-mükafatla müjdele.
-11

اِنَّا نَحْنُ نُحْـيِ الْمَوْتٰى وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَاٰثَارَهُمْۜ وَكُلَّ شَيْءٍ اَحْصَيْنَاهُ ف۪ٓي اِمَامٍ مُب۪ينٍ۟



(Şüphesiz ki) Biz, ölüleri Biz diriltiriz. Onların önceden gönderdiklerini ve (geride bıraktıkları) eserlerini de Biz yazarız. Biz her şeyi mübin (apaçık) bir Kitab'ta (Levh-i Mahfuz'da) sayıp-tesbit etmişizdir.
-12

اِذْ اَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُٓوا اِنَّٓا اِلَيْكُمْ مُرْسَلُونَ



Hani Biz onlara iki (elçi) göndermiştik fakat onlar ikisini de yalanlamışlardı. Biz de (iki elçiyi) bir üçüncüyle güçlendirdik. (Onlara) dediler ki "Biz size gönderilmiş elçileriz.
-14

قَالُوا مَٓا اَنْتُمْ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۙ وَمَٓا اَنْزَلَ الرَّحْمٰنُ مِنْ شَيْءٍۙ اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا تَكْذِبُونَ



(Onlar ise) "Siz bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsiniz. Rahman (olan Allah size) herhangi bir şey indirmiş değildir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz" dediler.
-15

قَالُوا رَبُّنَا يَعْلَمُ اِنَّٓا اِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ



(Elçiler) dediler ki "Rabbimiz, size gönderilmiş elçiler olduğumuzu bilmektedir."
-16

وَمَا عَلَيْنَٓا اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ



Bizim üzerimizde de (sorumluluk ve görev olarak) apaçık bir tebliğden başkası yoktur.
-17

قَالُٓوا اِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْۚ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهُوا لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُمْ مِنَّا عَذَابٌ اَل۪يمٌ



Onlar dediler ki "Biz sizlerden dolayı gerçekten uğursuzluğa uğradık. Eğer (bu söylediklerinize) bir son vermeyecek olursanız, andolsun ki sizi taşa tutacağız ve bizden size mutlaka elim-acıklı bir azab dokunacaktır."
-18

قَالُوا طَٓائِرُكُمْ مَعَكُمْۜ اَئِنْ ذُكِّرْتُمْۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ



(Elçiler) dediler ki "Uğursuzluğunuz (sizin kendinizde) sizinle beraberdir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Hayır, siz haddi aşan bir kavimsiniz."
-19

وَمَا لِيَ لَٓا اَعْبُدُ الَّذ۪ي فَطَرَن۪ي وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ



Bana ne olmuş ki, beni yaratana kulluk etmeyecekmişim? Siz (hepiniz) O'na döndürüleceksiniz.
-22

ءَاَتَّخِذُ مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةً اِنْ يُرِدْنِ الرَّحْمٰنُ بِضُرٍّ لَا تُغْنِ عَنّ۪ي شَفَاعَتُهُمْ شَيْـٔاً وَلَا يُنْقِذُونِۚ



Ben O'ndan başka ilahlar edinir miyim? Rahman (olan Allah) bana bir zarar dileyecek olsa, onların şefaati bana hiçbir yarar sağlamaz ve onlar beni kurtaramazlar.
-23

اِنّ۪ٓي اِذاً لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ



Ben o zaman apaçık bir sapıklık içinde olmuş olurum.
-24

اِنّ۪ٓي اٰمَنْتُ بِرَبِّكُمْ فَاسْمَعُونِۜ



Ben sizin Rabbinize iman ettim. (Artık) beni dinleyip-işitin.
-25

ق۪يلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَۜ قَالَ يَا لَيْتَ قَوْم۪ي يَعْلَمُونَۙ



(Kavmi tarafından şehit edilince) ona "Cennete gir" denildi. O da "Keşke kavmim (bu akibetimi) bilseydi" dedi.
-26

بِمَا غَفَرَ ل۪ي رَبّ۪ي وَجَعَلَن۪ي مِنَ الْمُكْرَم۪ينَ



Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını.
-27

اِنْ كَانَتْ اِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَاِذَا هُمْ خَامِدُونَ



(Onları helak etmeye) sadece tek bir sayha-ses yetti hemen sönüverdiler.
-29

اَلَمْ يَرَوْا كَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ اَنَّهُمْ اِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ



Görmüyorlar mı, kendilerinden önce nice nesilleri helak ettik? Onlar bir daha (ikinci bir fırsatla) kendilerine dönüp-gelemiyorlar.
-31

وَاِنْ كُلٌّ لَمَّا جَم۪يعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ۟



Onların hepsi, toplanmış olarak huzurumuza getirilmişlerdir.
-32

وَجَعَلْنَا ف۪يهَا جَنَّاتٍ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍ وَفَجَّرْنَا ف۪يهَا مِنَ الْعُيُونِۙ



Biz orada hurmalıklardan ve üzüm-bağlarından bahçeler kıldık ve içlerinden pınarlar fışkırttık.
-34

لِيَأْكُلُوا مِنْ ثَمَرِه۪ۙ وَمَا عَمِلَتْهُ اَيْد۪يهِمْۜ اَفَلَا يَشْكُرُونَ



Onun ürünlerinden ve (bu ürünleri işleyip) kendi ellerinin yaptıklarından yemeleri için. Yine de şükretmeyecekler mi?
-35

سُبْحَانَ الَّذ۪ي خَلَقَ الْاَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنْبِتُ الْاَرْضُ وَمِنْ اَنْفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ



Yerin bitirmekte olduklarından, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah sübhandır) yücedir-kusurlardan münezzehtir.
-36

وَاٰيَةٌ لَهُمُ الَّيْلُۚ نَسْلَخُ مِنْهُ النَّهَارَ فَاِذَا هُمْ مُظْلِمُونَۙ



Gece de kendileri için bir ayettir. Gündüzü ondan sıyırıp-çekeriz de onlar hemen karanlıkta kalıverirler.
-37

وَالشَّمْسُ تَجْر۪ي لِمُسْتَقَرٍّ لَهَاۜ ذٰلِكَ تَقْد۪يرُ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِۜ



Güneş de kendisi için (belirlenmiş yörüngeyle) bir müstakarra (karar bulup duracağı yere) doğru akıp-gitmektedir. Bu, Aziz ve Alim'in (üstün olan ve herşeyi hakkıyle bilenin) takdiridir.
-38

وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتّٰى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَد۪يمِ



Ay için de (size her gün farklı gözükeceği) menziller takdir ettik. O (bu menzillerde görenler için) eski-eğri bir hurma dalı gibi (hilal) olur da (sonra doğuda kaybolup, batıda yeni ayın hilali olarak) geri döner.
-39

لَا الشَّمْسُ يَنْبَغ۪ي لَـهَٓا اَنْ تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا الَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِۜ وَكُلٌّ ف۪ي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ



Ne güneşin aya erişip-yetişmesi (şemsi ve kameri yılın aynı olması) uygundur, ne de (yıllık-genel ortalama da) gecenin gündüzü geçmesi. Herbiri (kendileri için belirlenmiş) bir felekte-yörüngede yüzüp gitmektedirler.
-40

وَاٰيَةٌ لَهُمْ اَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۙ



(Nuh ve beraberindeki mü'minlerin) zürriyetlerini-soylarını dolu gemide taşımamız da kendileri için bir ayettir.
-41

وَخَلَقْنَا لَهُمْ مِنْ مِثْلِه۪ مَا يَرْكَبُونَ



Ve kendileri için bunun gibi binecekleri (nice) şeyleri yaratmamız da.
-42

وَاِنْ نَشَأْ نُغْرِقْهُمْ فَلَا صَر۪يخَ لَهُمْ وَلَا هُمْ يُنْقَذُونَۙ



Dilesek (kendileri için ayet olan nimetimizi geri çeker) onları boğarız. Ne onların imdadına yetişen olur, ne de onlar kurtulabilirler.
-43

اِلَّا رَحْمَةً مِنَّا وَمَتَاعاً اِلٰى ح۪ينٍ



Ancak Bizden bir rahmet olması ve (onları) belirli bir zamana kadar yararlandırmamız başka.
-44

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ اَيْد۪يكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ



Onlara "Önünüzde ve arkanızda olandan korkup-sakının ki esirgenir-merhamet olunursunuz" denildiğinde (ciddiye almazlar).
-45

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ اَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُۙ قَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنُطْعِمُ مَنْ لَوْ يَشَٓاءُ اللّٰهُ اَطْعَمَهُۗ اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ



Onlara "Size Allah'ın rızık olarak verdiklerinden infak edin" denildiği zaman o küfre sapanlar iman edenlere dediler ki "Dilediği takdirde Allah'ın doyuracağı kimseyi biz mi doyuralım? Siz gerçekten apaçık bir sapıklık-şaşkınlık içindesiniz."
-47

وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ



Ve derler ki "Eğer sadıklardan (doğru söyleyenlerden) iseniz bu vaad (ettiğiniz yıkım ve azab) ne zaman?"
-48

مَا يَنْظُرُونَ اِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخِصِّمُونَ



Onlar tek bir sayhadan-sesten başkasını çağırıp-beklemezler. Onlar birbirleriyle-çekişip dururlarken o ansızın kendilerini yakalayıverir.
-49

وَنُفِـخَ فِي الصُّورِ فَاِذَا هُمْ مِنَ الْاَجْدَاثِ اِلٰى رَبِّهِمْ يَنْسِلُونَ



Sur'a üfürülmüştür. Onlar kabirlerinden (kalkıp) Rablerine doğru (dalgalar halinde) akın ederler.
-51

قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَ۔اۢ هٰذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمٰنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ



(Birbirlerine) derler ki "Eyvahlar bize. Yattığımız-uyuduğumuz yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu (diriliş kesinlikle) Rahman'ın vadettiğidir. (Demek ki bütün resuller) gönderilenler doğru söylemiş."
-52

اِنْ كَانَتْ اِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَاِذَا هُمْ جَم۪يعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ



(Bu) sadece bir tek sayha-sesle olmuştur. Onların hepsi (biraraya) toplanmış olarak huzurumuza getirilmişlerdir.
-53

فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْـٔاً وَلَا تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ



(Onlara denilir ki) bugün hiç kimseye hiçbir şekilde zulmedilmez-haksızlık yapılmaz. Siz ancak yaptıklarınızın cezasını-karşılığını görürsünüz.
-54

اِنَّ اَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ ف۪ي شُغُلٍ فَاكِهُونَۚ



Bugün (Allah'a iman ve salih amelle gelen) cennet halkı 'sevinç ve mutluluk dolu' bir meşguliyet içindedirler.
-55

لَهُمْ ف۪يهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُمْ مَا يَدَّعُونَۚ



Orada onlar için meyveler vardır ve istedikleri her şey onlarındır.
-57

سَلَامٌ قَوْلاً مِنْ رَبٍّ رَح۪يمٍ



Rahim olan (mü'minleri ahirette de esirgeyen) Rablerinden onlara bir de (bizzat Kendisinin verdiği) sözlü Selam (vardır).
-58

وَامْتَازُوا الْيَوْمَ اَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ



Ey mücrimler (suçlu-günahkarlar). Bugün siz (mü'minlerden başka) bir tarafa ayrılın.
-59

وَاَنِ اعْبُدُون۪يۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ



Bana kulluk edin, doğru olan yol budur (demedim mi?)
-61

وَلَقَدْ اَضَلَّ مِنْكُمْ جِبِلاًّ كَث۪يراًۜ اَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ



Andolsun ki o sizden birçok nesilleri saptırmıştı. Yine de (bunları görüp) hiç aklınızı kullanmadınız mı?
-62

هٰذِه۪ جَهَنَّمُ الَّت۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ



İşte size vadedilen (ve sizin inkar ettiğiniz) cehennem budur.
-63

اِصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ



İnkarınıza karşılık olmak üzere bugün oraya girin.
-64

وَلَوْ نَشَٓاءُ لَطَمَسْنَا عَلٰٓى اَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَاَنّٰى يُبْصِرُونَ



Dileseydik onların gözlerini silme kör ederdik de (kurtulmak için) yola dökülüp-koşuşurlardı. Fakat nasıl görecekler ki?
-66

وَلَوْ نَشَٓاءُ لَمَسَخْنَاهُمْ عَلٰى مَكَانَتِهِمْ فَمَا اسْتَطَاعُوا مُضِياًّ وَلَا يَرْجِعُونَ۟



(Yine) dileseydik onları oldukları yerde bir başka şekile-kalıba sokardık da ne ileri gidebilirler, ne de geri dönebilirlerdi.
-67

وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِۜ اَفَلَا يَعْقِلُونَ



Kime uzun ömür verirsek, yaratılışta onu tersine çeviririz. (Yine de) akıllarını kullanmayacaklar mı?
-68

وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْبَغ۪ي لَهُۜ اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْاٰنٌ مُب۪ينٌۙ



Biz ona (peygambere) şiir öğretmedik, (bu) ona yakışmaz da. O (vahyettiklerimiz) ancak bir öğüt ve mübin (apaçık) olan bir Kur'an'dır.
-69

لِيُنْذِرَ مَنْ كَانَ حَياًّ وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِر۪ينَ



(Bu Kur'an) diri olanları uyarıp-korkutmak ve küfredenlerin üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir).
-70

اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ اَيْد۪ينَٓا اَنْعَاماً فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ



Ellerimizin yaptıklarından kendileri için nice hayvanlar yarattığımızı görmüyorlar mı? Kendileri bunlara sahip oluyorlar.
-71

وَذَلَّلْنَاهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ



Onları kendilerine boyun eğdirdik. Bir kısmı binekleridir, bir kısmını yiyorlar.
-72

وَلَهُمْ ف۪يهَا مَنَافِـعُ وَمَشَارِبُۜ اَفَلَا يَشْكُرُونَ



Onlarda kendileri için daha nice yararlar ve içecekler vardır. (Yine de) şükretmeyecekler mi?
-73

لَا يَسْتَط۪يعُونَ نَصْرَهُمْۙ وَهُمْ لَهُمْ جُنْدٌ مُحْضَرُونَ



Onların (o sahte ilahların) kendilerine yardım etmeye güçleri yetmez. Kendileri ise onlar için (yardıma-korumaya) hazırlanmış askerlerdir.
-75

فَلَا يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْۢ اِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ



Onların sözleri seni üzmesin. Biz onların saklamakta olduklarını da, açığa vurduklarını da biliyoruz.
-76

اَوَلَمْ يَرَ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ نُطْفَةٍ فَاِذَا هُوَ خَص۪يمٌ مُب۪ينٌ



İnsan Bizim kendisini bir nutfeden-damladan yarattığımızı görmüyor mu? Şimdi (kibirlenerek Bize) apaçık bir düşman kesilmiştir.
-77

وَضَرَبَ لَنَا مَثَلاً وَنَسِيَ خَلْقَهُۜ قَالَ مَنْ يُحْـيِ الْعِظَامَ وَهِيَ رَم۪يمٌ



Kendi yaratılışını unutarak Bize misal veriyor ve "Çürümüş kemikleri kim diriltecekmiş?" diyor.
-78

قُلْ يُحْي۪يهَا الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَهَٓا اَوَّلَ مَرَّةٍۜ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَل۪يمٌۙ



De ki "Onları (kemikleri bile yokken) ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı hakkıyle bilir."
-79

اَوَلَيْسَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِقَادِرٍ عَلٰٓى اَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْۜ بَلٰى وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَل۪يمُ



Gökleri ve yeri yaratan, kendileri gibisini yaratmaya kadir değil mi? Elbette kadirdir. O Hallak'tır (her şeyi yaratandır), Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir).
-81

اِنَّـمَٓا اَمْرُهُٓ اِذَٓا اَرَادَ شَيْـٔاً اَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ



Bir şeyi (yaratmayı) dilediği zaman O'nun emri sadece ona "Ol" demesidir. O da hemen oluverir.
-82

فَسُبْحَانَ الَّذ۪ي بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ



Her şeyin melekutu (mülk ve hükümranlığı) elinde bulunan (Allah sübhandır) yücedir-münezzehtir. Siz O'na döndürüleceksiniz.
-83