Eski Masaüstü Görünüm

Ayet altı "Oku" ikonu bazı kullanıcılarda çalışmamaktadır. Sorun ile ilgili çalışmalarımız devam etmektedir.
Fâtiha Suresi1Bakara Suresi2Âl-i İmrân Suresi3Nisâ Suresi4Mâide Suresi5En'âm Suresi6A'râf Suresi7Enfâl Suresi8Tevbe Suresi9Yunus Suresi10Hûd Suresi11Yusuf Suresi12Ra'd Suresi13İbrahim Suresi14Hicr Suresi15Nahl Suresi16İsrâ Suresi17Kehf Suresi18Meryem Suresi19Tâ-Hâ Suresi20Enbiyâ Suresi21Hac Suresi22Mü'minûn Suresi23Nûr Suresi24Furkan Suresi25Şuarâ Suresi26Neml Suresi27Kasas Suresi28Ankebût Suresi29Rûm Suresi30Lokman Suresi31Secde Suresi32Ahzâb Suresi33Sebe Suresi34Fâtır Suresi35Yâsin Suresi36Sâffât Suresi37Sâd Suresi38Zümer Suresi39Mü'min Suresi40Fussilet Suresi41Şûrâ Suresi42Zuhruf Suresi43Duhân Suresi44Câsiye Suresi45Ahkaf Suresi46Muhammed Suresi47Fetih Suresi48Hucurât Suresi49Kaf Suresi50Zâriyât Suresi51Tûr Suresi52Necm Suresi53Kamer Suresi54Rahmân Suresi55Vâkıa Suresi56Hadid Suresi57Mücâdele Suresi58Haşr Suresi59Mümtehine Suresi60Saf Suresi61Cum'a Suresi62Münâfikûn Suresi63Teğabün Suresi64Talâk Suresi65Tahrim Suresi66Mülk Suresi67Kalem Suresi68Hâkka Suresi69Meâric Suresi70Nuh Suresi71Cin Suresi72Müzzemmil Suresi73Müddessir Suresi74Kıyamet Suresi75İnsan Suresi76Mürselât Suresi77Nebe Suresi78Nâziât Suresi79Abese Suresi80Tekvir Suresi81İnfitâr Suresi82Mutaffifin Suresi83İnşikak Suresi84Bürûc Suresi85Târık Suresi86A'lâ Suresi87Ğâşiye Suresi88Fecr Suresi89Beled Suresi90Şems Suresi91Leyl Suresi92Duhâ Suresi93İnşirâh Suresi94Tin Suresi95Alak Suresi96Kadir Suresi97Beyyine Suresi98Zilzâl Suresi99Âdiyât Suresi100Kâria Suresi101Tekâsür Suresi102Asr Suresi103Hümeze Suresi104Fil Suresi105Kureyş Suresi106Mâ'ûn Suresi107Kevser Suresi108Kâfirûn Suresi109Nasr Suresi110Tebbet Suresi111İhlâs Suresi112Felâk Suresi113Nâs Suresi114
A'lâ Suresi87A'râf Suresi7Abese Suresi80Âdiyât Suresi100Ahkaf Suresi46Ahzâb Suresi33Âl-i İmrân Suresi3Alak Suresi96Ankebût Suresi29Asr Suresi103Bakara Suresi2Beled Suresi90Beyyine Suresi98Bürûc Suresi85Câsiye Suresi45Cin Suresi72Cum'a Suresi62Duhâ Suresi93Duhân Suresi44En'âm Suresi6Enbiyâ Suresi21Enfâl Suresi8Fâtiha Suresi1Fâtır Suresi35Fecr Suresi89Felâk Suresi113Fetih Suresi48Fil Suresi105Furkan Suresi25Fussilet Suresi41Ğâşiye Suresi88Hac Suresi22Hadid Suresi57Hâkka Suresi69Haşr Suresi59Hicr Suresi15Hucurât Suresi49Hûd Suresi11Hümeze Suresi104İbrahim Suresi14İhlâs Suresi112İnfitâr Suresi82İnsan Suresi76İnşikak Suresi84İnşirâh Suresi94İsrâ Suresi17Kadir Suresi97Kaf Suresi50Kâfirûn Suresi109Kalem Suresi68Kamer Suresi54Kâria Suresi101Kasas Suresi28Kehf Suresi18Kevser Suresi108Kıyamet Suresi75Kureyş Suresi106Leyl Suresi92Lokman Suresi31Mâ'ûn Suresi107Mâide Suresi5Meâric Suresi70Meryem Suresi19Mü'min Suresi40Mü'minûn Suresi23Mücâdele Suresi58Müddessir Suresi74Muhammed Suresi47Mülk Suresi67Mümtehine Suresi60Münâfikûn Suresi63Mürselât Suresi77Mutaffifin Suresi83Müzzemmil Suresi73Nahl Suresi16Nâs Suresi114Nasr Suresi110Nâziât Suresi79Nebe Suresi78Necm Suresi53Neml Suresi27Nisâ Suresi4Nuh Suresi71Nûr Suresi24Ra'd Suresi13Rahmân Suresi55Rûm Suresi30Sâd Suresi38Saf Suresi61Sâffât Suresi37Sebe Suresi34Secde Suresi32Şems Suresi91Şuarâ Suresi26Şûrâ Suresi42Tâ-Hâ Suresi20Tahrim Suresi66Talâk Suresi65Târık Suresi86Tebbet Suresi111Teğabün Suresi64Tekâsür Suresi102Tekvir Suresi81Tevbe Suresi9Tin Suresi95Tûr Suresi52Vâkıa Suresi56Yâsin Suresi36Yunus Suresi10Yusuf Suresi12Zâriyât Suresi51Zilzâl Suresi99Zuhruf Suresi43Zümer Suresi39
Alak Suresi96Kalem Suresi68Müzzemmil Suresi73Müddessir Suresi74Fâtiha Suresi1Tebbet Suresi111Tekvir Suresi81A'lâ Suresi87Leyl Suresi92Fecr Suresi89Duhâ Suresi93İnşirâh Suresi94Asr Suresi103Âdiyât Suresi100Kevser Suresi108Tekâsür Suresi102Mâ'ûn Suresi107Kâfirûn Suresi109Fil Suresi105Felâk Suresi113Nâs Suresi114İhlâs Suresi112Necm Suresi53Abese Suresi80Kadir Suresi97Şems Suresi91Bürûc Suresi85Tin Suresi95Kureyş Suresi106Kâria Suresi101Kıyamet Suresi75Hümeze Suresi104Mürselât Suresi77Kaf Suresi50Beled Suresi90Târık Suresi86Kamer Suresi54Sâd Suresi38A'râf Suresi7Cin Suresi72Yâsin Suresi36Furkan Suresi25Fâtır Suresi35Meryem Suresi19Tâ-Hâ Suresi20Vâkıa Suresi56Şuarâ Suresi26Neml Suresi27Kasas Suresi28İsrâ Suresi17Yunus Suresi10Hûd Suresi11Yusuf Suresi12Hicr Suresi15En'âm Suresi6Sâffât Suresi37Lokman Suresi31Sebe Suresi34Zümer Suresi39Mü'min Suresi40Fussilet Suresi41Şûrâ Suresi42Zuhruf Suresi43Duhân Suresi44Câsiye Suresi45Ahkaf Suresi46Zâriyât Suresi51Ğâşiye Suresi88Kehf Suresi18Nahl Suresi16Nuh Suresi71İbrahim Suresi14Enbiyâ Suresi21Mü'minûn Suresi23Secde Suresi32Tûr Suresi52Mülk Suresi67Hâkka Suresi69Meâric Suresi70Nebe Suresi78Nâziât Suresi79İnfitâr Suresi82İnşikak Suresi84Rûm Suresi30Ankebût Suresi29Mutaffifin Suresi83Bakara Suresi2Enfâl Suresi8Âl-i İmrân Suresi3Ahzâb Suresi33Mümtehine Suresi60Nisâ Suresi4Zilzâl Suresi99Hadid Suresi57Muhammed Suresi47Ra'd Suresi13Rahmân Suresi55İnsan Suresi76Talâk Suresi65Beyyine Suresi98Haşr Suresi59Nûr Suresi24Hac Suresi22Münâfikûn Suresi63Mücâdele Suresi58Hucurât Suresi49Tahrim Suresi66Teğabün Suresi64Saf Suresi61Cum'a Suresi62Fetih Suresi48Mâide Suresi5Tevbe Suresi9Nasr Suresi110

Kasas Suresi


Kasas Suresi 88 ayettir. Nüzulü Mekke'de olup 49. sure olarak inmiştir.
Kur'an-ı Kerim'de 384 sayfa numarasında yer almaktadır.

Hata! Lütfen tarayıcınızın ayarlarını kontrol edip daha sonra tekrar deneyin.

. ayet ile . ayet arasını

بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

طٰسٓمٓۜ



Ta, Sin, Mim.
-1

تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْمُب۪ينِ



Bunlar mübin (apaçık) olan Kitab'ın ayetleridir.
-2

نَتْلُوا عَلَيْكَ مِنْ نَبَأِ مُوسٰى وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ



İman eden bir kavim için hak olmak üzere sana Musa ve Firavun'un haberinden (bir bölüm) okuyacağız.
-3

اِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِي الْاَرْضِ وَجَعَلَ اَهْلَهَا شِيَعاً يَسْتَضْعِفُ طَٓائِفَةً مِنْهُمْ يُذَبِّـحُ اَبْنَٓاءَهُمْ وَيَسْتَحْـي۪ نِسَٓاءَهُمْۜ اِنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُفْسِد۪ينَ



Firavun yeryüzünde (Mısır'da) büyüklenip-azmış ve oranın halkını (değişik) fırkalara ayırıp bölmüştü. Onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o bozgunculardandı.
-4

وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَنُرِيَ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُمْ مَا كَانُوا يَحْذَرُونَ



Ve (istedik ki) onları o yerde hakim (iktidar sahibleri olarak yerleşik) kılalım. Fıravun'a Haman'a ve askerlerine, onlardan (mustaz'aflardan) çekinip-sakındıkları şeyi gösterelim.
-6

فَالْتَقَطَهُٓ اٰلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُواًّ وَحَزَناًۜ اِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا خَاطِـ۪ٔينَ



Firavun ailesi onu yitik-sahipsiz görerek aldılar. (Oysa) o, kendileri için bir düşman ve üzüntü konusu olacaktı. (Bizim bu takdirimizi bilmeyen) Firavun, Haman ve askerleri yanılgı içindeydi.
-8

وَقَالَتِ امْرَاَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ ل۪ي وَلَكَۜ لَا تَقْتُلُوهُۗ عَسٰٓى اَنْ يَنْفَعَنَٓا اَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَداً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ



Firavun'un karısı dedi ki "Benim için de, senin için de bir göz bebeği (göz aydınlığı). Onu öldürmeyin belki bize yararı dokunur veya onu evlad ediniriz." Onlar farkında değillerdi.
-9

وَاَصْبَحَ فُؤٰادُ اُمِّ مُوسٰى فَارِغاًۜ اِنْ كَادَتْ لَتُبْد۪ي بِه۪ لَوْلَٓا اَنْ رَبَطْنَا عَلٰى قَلْبِهَا لِتَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ



Musa'nın annesi yüreği boşluk içinde sabahladı. Eğer mü'minlerden olması için kalbini pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse onu (kendisine vahyettiğimizi) açığa vuracaktı.
-10

وَقَالَتْ لِاُخْتِه۪ قُصّ۪يهِۘ فَبَصُرَتْ بِه۪ عَنْ جُنُبٍ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَۙ



(Annesi) onun kız kardeşine "Onu izle" dedi. O da kimse farkına varmadan onu uzaktan gözetledi.
-11

وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ الْمَرَاضِعَ مِنْ قَبْلُ فَقَالَتْ هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰٓى اَهْلِ بَيْتٍ يَكْفُلُونَهُ لَكُمْ وَهُمْ لَهُ نَاصِحُونَ



Biz daha önce ona süt analarını (emmesine izin vermeyip) haram etmiştik. (Kız kardeşi de) "Ben sizin adınıza onun bakımını üstlenecek ve ona iyi davranıp-öğüt verecek bir aileyi size bildireyim mi?" dedi.
-12

وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَاسْتَوٰٓى اٰتَيْنَاهُ حُكْماً وَعِلْماًۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ



O (Musa) erginlik çağına ulaşıp olgunlaşınca, Biz ona hikmet ve ilim verdik. Biz muhsinleri (iyilik yapıp-güzel davrananları) işte böyle mükafatlandırırız.
-14

وَدَخَلَ الْمَد۪ينَةَ عَلٰى ح۪ينِ غَفْلَةٍ مِنْ اَهْلِهَا فَوَجَدَ ف۪يهَا رَجُلَيْنِ يَقْتَتِلَانِۘ هٰذَا مِنْ ش۪يعَتِه۪ وَهٰذَا مِنْ عَدُوِّه۪ۚ فَاسْتَغَاثَهُ الَّذ۪ي مِنْ ش۪يعَتِه۪ عَلَى الَّذ۪ي مِنْ عَدُوِّه۪ۙ فَوَكَزَهُ مُوسٰى فَقَضٰى عَلَيْهِۘ قَالَ هٰذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ عَدُوٌّ مُضِلٌّ مُب۪ينٌ



(Musa) halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre girdi. Orada biri kendi tarafından diğeri düşman tarafından olan iki adamı birbiriyle döğüşür buldu. Kendi tarafından olan, düşmanlarından olana karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine ona bir yumruk atıp ölümüne sebep oldu. (Sonra da pişman olup) "Bu şeytanın işindendir, o (doğru yoldan) saptırıcı apaçık bir düşmandır" dedi.
-15

قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي ظَلَمْتُ نَفْس۪ي فَاغْفِرْ ل۪ي فَغَفَرَ لَهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ



Dedi ki "Rabbim. Ben kendi nefsime zulmettim, beni bağışla." (Allah da) onu bağışladı. Çünkü Gafur (çok bağışlayan), Rahim (rahmetiyle çok esirgeyen) ancak O'dur.
-16

قَالَ رَبِّ بِمَٓا اَنْعَمْتَ عَلَيَّ فَلَنْ اَكُونَ ظَه۪يراً لِلْمُجْرِم۪ينَ



Dedi ki "Rabbim. Bana verdiğin nimetler hakkı için artık mücrimlere (suçlu-günahkarlara) arka çıkmayacağım."
-17

فَاَصْبَحَ فِي الْمَد۪ينَةِ خَٓائِفاً يَتَرَقَّبُ فَاِذَا الَّذِي اسْتَنْصَرَهُ بِالْاَمْسِ يَسْتَصْرِخُهُۜ قَالَ لَهُ مُوسٰٓى اِنَّكَ لَغَوِيٌّ مُب۪ينٌ



Şehirde korku içinde (çevreyi) gözetleyerek sabahladı. Derken bir de baktı ki dün kendisinden yardım isteyen (kişi, bugün de) kendisine yardım için bağırıyor. Musa ona "Açıkça belli ki sen bir azgınsın" dedi.
-18

وَجَٓاءَ رَجُلٌ مِنْ اَقْصَا الْمَد۪ينَةِ يَسْعٰىۘ قَالَ يَا مُوسٰٓى اِنَّ الْمَلَاَ يَأْتَمِرُونَ بِكَ لِيَقْتُلُوكَ فَاخْرُجْ اِنّ۪ي لَكَ مِنَ النَّاصِح۪ينَ



Şehrin öbür yakasından bir adam koşarak geldi ve dedi ki "Ey Musa. İleri gelenler seni öldürmek konusunda aralarında görüşmektedirler. Sen hemen çık-git, ben sana (doğruyu) öğütleyip-iyiliğini isteyenlerdenim."
-20

فَخَرَجَ مِنْهَا خَٓائِفاً يَتَرَقَّبُۘ قَالَ رَبِّ نَجِّن۪ي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ۟



(Bunun üzerine) oradan korku içinde (çevreyi) gözetleyerek çıktı ve "Rabbim. Beni zalimler topluluğundan kurtar" dedi.
-21

وَلَمَّا وَرَدَ مَٓاءَ مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ اُمَّةً مِنَ النَّاسِ يَسْقُونَۘ وَوَجَدَ مِنْ دُونِهِمُ امْرَاَتَيْنِ تَذُودَانِۚ قَالَ مَا خَطْبُكُمَاۜ قَالَتَا لَا نَسْق۪ي حَتّٰى يُصْدِرَ الرِّعَٓاءُ وَاَبُونَا شَيْخٌ كَب۪يرٌ



Medyen suyuna vardığı zaman orada (hayvanlarını) sulayan bir insan topluluğu buldu. Onların gerisinde de (hayvanlarını sudan) meneden-geri çeken iki kadın gördü. Dedi ki "Bu yaptığınız ne?" (Onlar) "Çobanlar (sürülerini) sulayıp-çekilmedikçe biz (hayvanlarımızı) sulayamayız, babamız da çok yaşlıdır." dediler.
-23

فَسَقٰى لَهُمَا ثُمَّ تَوَلّٰٓى اِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ اِنّ۪ي لِمَٓا اَنْزَلْتَ اِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَق۪يرٌ



(Bunun üzerine Musa) onların sürülerini hemen suladı sonra gölgeye çekilerek "Rabbim, bana indirdiğin her hayra muhtacım" dedi.
-24

فَجَٓاءَتْهُ اِحْدٰيهُمَا تَمْش۪ي عَلَى اسْتِحْيَٓاءٍۘ قَالَتْ اِنَّ اَب۪ي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ اَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَاۜ فَلَمَّا جَٓاءَهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَۙ قَالَ لَا تَخَفْ۠ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ



(Çok geçmeden) o ikiden (iki kadından) biri utana utana yürüyerek ona geldi ve "Babam bizim için (hayvanları) sulamanın karşılığını ödemek için seni davet etmektedir" dedi. (Musa) ona gelip de başından geçenleri anlatınca, o "Korkma. O zalimler topluluğundan kurtuldun" dedi.
-25

قَالَتْ اِحْدٰيهُمَا يَٓا اَبَتِ اسْتَأْجِرْهُۘ اِنَّ خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الْاَم۪ينُ



Kadınlardan biri dedi ki "Ey babacığım, onu ücretli olarak tutuver. Ücretle tutacaklarının en hayırlısı, kuvvetli ve güvenilir olan (bu) adamdır."
-26

قَالَ ذٰلِكَ بَيْن۪ي وَبَيْنَكَۜ اَيَّمَا الْاَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّۜ وَاللّٰهُ عَلٰى مَا نَقُولُ وَك۪يلٌ۟



(Musa) dedi ki "Bu (anlaşma) seninle benim aramdadır. Bu iki süreden hangisini yerine getirirsem, bana karşı bir husumet (düşmanlık-haksızlık) yoktur. Bu söylediklerimize Allah vekildir."
-28

وَاَنْ اَلْقِ عَصَاكَۜ فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ وَلّٰى مُدْبِراً وَلَمْ يُعَقِّبْۜ يَا مُوسٰٓى اَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ۠ اِنَّكَ مِنَ الْاٰمِن۪ينَ



(Sonra denildi ki) "Asanı at-bırak." (Asayı atan Musa) onun (küçük ve hızlı) bir yılan gibi debelenmekte olduğunu görünce arkasına dönüp bakmaksızın kaçtı. (Ona buyuruldu ki) "Ey Musa, (buraya) dön ve (Bizim yanımızda) korkuya kapılma. Sen emniyette-güvende olanlardansın."
-31

اُسْلُكْ يَدَكَ ف۪ي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍۘ وَاضْمُمْ اِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِنْ رَبِّكَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِق۪ينَ



Elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıksın. Ve korkudan 'açılan kanatlarını' (dışa yönelen duygularını) kendine (doğru topla, kendi merkezine) çek. İşte bunlar Firavun'a ve önde gelen adamlarına karşı Rabbinden iki kesin delildir. Onlar fasık (yoldan çıkan) bir topluluktur.
-32

قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي قَتَلْتُ مِنْهُمْ نَفْساً فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِ



(Musa) dedi ki "Rabbim. Ben onlardan bir kişi öldürdüm, (bu sebeble) beni öldürmelerinden korkuyorum."
-33

وَاَخ۪ي هٰرُونُ هُوَ اَفْصَحُ مِنّ۪ي لِسَاناً فَاَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءاً يُصَدِّقُن۪يۘ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِ



Kardeşim Harun'un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da benimle birlikte bir yardımcı olarak gönder, beni doğrulasın. Çünkü onların beni yalanlamalarından korkuyorum.
-34

قَالَ سَنَشُدُّ عَضُدَكَ بِاَخ۪يكَ وَنَجْعَلُ لَكُمَا سُلْطَاناً فَلَا يَصِلُونَ اِلَيْكُمَا بِاٰيَاتِنَاۚ اَنْتُمَا وَمَنِ اتَّـبَعَكُمَا الْغَالِبُونَ



(Allah) buyurdu ki "Senin pazunu-gücünü kardeşinle destekleyeceğiz ve sizin ikinize (ayetlerimizle) öyle bir sultan (delil, kudret ve üstünlük) vereceğiz ki, (bu) ayetlerimiz sayesinde size erişemeyecekler. Siz de, size uyanlar da (onlara karşı) galip geleceksiniz."
-35

فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ مُوسٰى بِاٰيَاتِنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُفْتَرًى وَمَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَ



Musa onlara apaçık ayetlerimizle geldiği zaman "Bu uydurulmuş bir sihirden başka bir şey değildir. (Ayrıca) biz geçmiş atalarımızdan da bunu (alemlerin tek Rabbini) işitmedik" dediler.
-36

وَقَالَ مُوسٰى رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِمَنْ جَٓاءَ بِالْهُدٰى مِنْ عِنْدِه۪ وَمَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ



Musa dedi ki "Rabbim, kimin Kendisinden bir hidayetle geldiğini ve bu yurdun (hayırlı) sonucunun kime ait olacağını daha iyi bilmektedir. Zulmedenler asla felah (kurtuluş) bulmazlar."
-37

وَاَتْبَعْنَاهُمْ ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةًۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ هُمْ مِنَ الْمَقْبُوح۪ينَ۟



Bu dünya hayatında onların arkasına lanet taktık. Kıyamet gününde onlar kötülenmiş-çirkinleştirilmiş olanlardır.
-42

وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الْغَرْبِيِّ اِذْ قَضَيْنَٓا اِلٰى مُوسَى الْاَمْرَ وَمَا كُنْتَ مِنَ الشَّاهِد۪ينَۙ



Musa'ya emrimizi vahyettiğimiz sırada sen (Tur'un) batı yanında değildin ve sen (bunu görüp) şahid olanlardan da değildin.
-44

وَلٰكِنَّٓا اَنْشَأْنَا قُرُوناً فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُۚ وَمَا كُنْتَ ثَاوِياً ف۪ٓي اَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۙ وَلٰكِنَّا كُنَّا مُرْسِل۪ينَ



Biz (ilk dönemlerde) birçok nesiller var ettik de onların üzerine ömür uzadıkça uzadı. Ve sen Medyen halkı içinde yaşayıp da ayetlerimizi onlardan okuyarak öğrenmiş değilsin. Ancak (bu bilgileri sana) gönderen Biziz.
-45

وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ اِذْ نَادَيْنَا وَلٰكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْماً مَٓا اَتٰيهُمْ مِنْ نَذ۪يرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ



(Musa'ya) seslendiğimiz zaman da sen Tur'un yanında değildin. Ancak Rabbinden bir rahmet olmak üzere senden önce kendilerine bir uyarıcı-korkutucu gelmemiş olan bir kavmi uyarıp-korkutman için (gönderildin). (Bunu akledenler) böylece düşünüp-öğüt alırlar.
-46

وَلَوْلَٓا اَنْ تُص۪يبَهُمْ مُص۪يبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ فَيَقُولُوا رَبَّـنَا لَوْلَٓا اَرْسَلْتَ اِلَيْنَا رَسُولاً فَنَتَّبِعَ اٰيَاتِكَ وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ



Kendi elleriyle yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde "Rabbimiz, bize de bir Resul gönderseydin de böylece Senin ayetlerine uysaydık ve mü'minlerden olsaydık" diyecek olmasalardı (seni göndermezdik).
-47

قُلْ فَأْتُوا بِكِتَابٍ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ هُوَ اَهْدٰى مِنْهُمَٓا اَتَّبِعْهُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ



De ki "Eğer doğru sözlüler iseniz Allah katından bu ikisinden (Musa'ya ve bana indirilenden) daha doğru bir Kitab getirin de, ben de ona uyayım."
-49

فَاِنْ لَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَكَ فَاعْلَمْ اَنَّمَا يَتَّبِعُونَ اَهْوَٓاءَهُمْۜ وَمَنْ اَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَوٰيهُ بِغَيْرِ هُدًى مِنَ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ



Şayet sana cevab vermezlerse bil ki, onlar kendi hevalarına (nefsi istek ve tutkularına) uymaktadırlar. Oysa Allah'dan bir kılavuz (yol gösterici) olmaksızın kendi hevasına uyandan daha sapık kimdir? Elbette ki Allah, zulmetmekte olan bir kavime hidayet etmez.
-50

وَلَقَدْ وَصَّلْنَا لَهُمُ الْقَوْلَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَۜ‌۟



Andolsun ki Biz düşünüp-öğüt alsınlar diye sözü birbiri ardınca (bağlantılı ve açıklayıcı olarak) indirdik.
-51

وَاِذَا يُتْلٰى عَلَيْهِمْ قَالُٓوا اٰمَنَّا بِه۪ٓ اِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّنَٓا اِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلِه۪ مُسْلِم۪ينَ



Onlara (kendilerine önceden verilen hakka iman edenlere Kur'an) okunduğu zaman "Biz ona inandık. O, Rabbimizden gelen bir haktır. Biz bundan önce de müslüman idik" derler.
-53

اُو۬لٰٓئِكَ يُؤْتَوْنَ اَجْرَهُمْ مَرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا وَيَدْرَؤُ۫نَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ



İşte onlara sabretmeleri dolayısıyle ecirleri-mükafatları iki defa verilir. Onlar kötülüğü iyilikle savıp-uzaklaştırıp, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler (Allah rızası için harcarlar).
-54

وَاِذَا سَمِعُوا اللَّغْوَ اَعْرَضُوا عَنْهُ وَقَالُوا لَـنَٓا اَعْمَالُنَا وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۘ سَلَامٌ عَلَيْكُمْۘ لَا نَبْتَغِي الْجَاهِل۪ينَ



'Boş ve yararsız sözü' işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve "Bizim amellerimiz (işlediklerimiz) bize, sizin amelleriniz size aittir. Size selam olsun, biz cahiller (ile olmak, onlarla tartışmak) istemeyiz" derler.
-55

اِنَّكَ لَا تَهْد۪ي مَنْ اَحْبَبْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۚ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ



Gerçek şu ki sen sevdiğini hidayete (doğru yola) eriştiremezsin ancak Allah dilediğini hidayete eriştirir. O, (yöneliş ve samimiyetle) hidayete erecek olanları daha iyi bilendir.
-56

وَقَالُٓوا اِنْ نَتَّبِـعِ الْهُدٰى مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ اَرْضِنَاۜ اَوَلَمْ نُمَكِّنْ لَهُمْ حَرَماً اٰمِناً يُجْبٰٓى اِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقاً مِنْ لَدُنَّا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ



Dediler ki "Eğer seninle birlikte hidayete uyacak olursak, yerimizden (yurdumuzdan ve sosyal konumumuzdan) atılırız." Onları Kendi katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürününün toplanıp-getirildiği emin bir Harem'e (zaten) Biz yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu (bu takdirimizdeki hikmeti) bilmezler.
-57

وَكَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ بَطِرَتْ مَع۪يشَتَهَاۚ فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَنْ مِنْ بَعْدِهِمْ اِلَّا قَل۪يلاًۜ وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِث۪ينَ



Biz (verdiğimiz) nimet ve refahla şımarıp-azmış nice şehirleri helak ettik. İşte yerleri, kendilerinden sonra oralarda çok az oturulmuştur. (Onlara ve oralara) varis olanlar Biziz.
-58

وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرٰى حَتّٰى يَبْعَثَ ف۪ٓي اُمِّهَا رَسُولاً يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۚ وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرٰٓى اِلَّا وَاَهْلُهَا ظَالِمُونَ



Senin Rabbin 'ana yerleşim merkezlerine' onlara ayetlerimizi okuyan bir resul (elçi) göndermedikçe şehirleri (zulümle) helak edici değildir. Zaten Biz (uyarılmalarına rağmen) halkı zulmetmekte olan şehirleri helak etmişizdir.
-59

وَمَٓا اُو۫ت۪يتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَز۪ينَتُهَاۚ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ خَيْرٌ وَاَبْقٰىۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ۟



Size verilen her şey yalnızca dünya hayatının metaı-geçimliği ve süsüdür. Allah katında olan ise daha hayırlı ve süreklidir. (Hiç) akletmiyecek misiniz?
-60

اَفَمَنْ وَعَدْنَاهُ وَعْداً حَسَناً فَهُوَ لَاق۪يهِ كَمَنْ مَتَّعْنَاهُ مَتَاعَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا ثُمَّ هُوَ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ مِنَ الْمُحْضَر۪ينَ



Kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz ve (zengin veya fakir yaşantısıyla) ona kavuşan kişi, dünya hayatının metaını (menfaat ve zevkini bolca) verdiğimiz sonra kıyamet günü (azab için) hazır bulundurulanlar arasında olan kişi gibi midir?
-61

قَالَ الَّذ۪ينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ رَبَّنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ الَّذ۪ينَ اَغْوَيْنَاۚ اَغْوَيْنَاهُمْ كَمَا غَوَيْنَاۚ تَبَرَّأْنَٓا اِلَيْكَۘ مَا كَانُٓوا اِيَّانَا يَعْبُدُونَ



Üzerine (azab) sözü hak olanlar (Firavun gibi ilahlık taslayanlar) derler ki "Rabbimiz, bizim azdırıp-saptırdıklarımız bunlar. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. (Şimdi bütün acizliğimizle) Sana (gelip, onlardan) uzaklaşmış bulunmaktayız. Aslında onlar bize (gerçek anlamda) tapıyor da değillerdi.
-63

وَق۪يلَ ادْعُوا شُرَكَٓاءَكُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَهُمْ وَرَاَوُا الْعَذَابَۚ لَوْ اَنَّهُمْ كَانُوا يَهْتَدُونَ



Denir ki "(Salihlerden olan diğer) ortaklarınızı çağırın." Böylelikle onları çağırırlar ama kendilerine cevap (bile) vermezler ve (karşılarında) azabı görürler. (Şimdi pişman olacaklarına, vaktiyle) hidayet bulmuş olsalardı ne olurdu.
-64

وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ مَاذَٓا اَجَبْتُمُ الْمُرْسَل۪ينَ



O gün (Allah) onlara seslenerek "Gönderilen resullere ne cevap verdiniz?" der.
-65

فَعَمِيَتْ عَلَيْهِمُ الْاَنْـبَٓاءُ يَوْمَئِذٍ فَهُمْ لَا يَتَسَٓاءَلُونَ



(Fakat) o gün haberler onlar için (uzaklaşıp manasızlaşmış) kararıp-körleşmiştir. Onlar birbirlerine de soramazlar.
-66

فَاَمَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَعَسٰٓى اَنْ يَكُونَ مِنَ الْمُفْلِح۪ينَ



Ancak kim tevbe edip iman eder ve salih amellerde bulunursa artık o felaha (kurtuluşa) erenlerden olmasını umabilir.
-67

وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُ وَيَخْتَارُۜ مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ



Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Onların seçim hakkı (yetkisi) yoktur. Allah (sübhandır) onların ortak koşmakta olduklarından münezzehdir (uzaktır) ve şanı yücedir.
-68

وَرَبُّكَ يَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ



Rabbin onların göğüslerinde gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir.
-69

قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ جَعَلَ اللّٰهُ عَلَيْكُمُ الَّيْلَ سَرْمَداً اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْت۪يكُمْ بِضِيَٓاءٍۜ اَفَلَا تَسْمَعُونَ



De ki "Bana (görüşünüzü) söyler misiniz? Allah kıyamet gününe kadar geceyi sizin üzerinizde kesintisiz sürdürecek olsa, Allah'ın dışında size ışık-aydınlık getirecek ilah kimdir? (Yine de) işitmeyecek misiniz?"
-71

قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ جَعَلَ اللّٰهُ عَلَيْكُمُ النَّهَارَ سَرْمَداً اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْت۪يكُمْ بِلَيْلٍ تَسْكُنُونَ ف۪يهِۜ اَفَلَا تُبْصِرُونَ



De ki "Bana (görüşünüzü) söyler misiniz? Allah kıyamet gününe kadar gündüzü sizin üzerinizde kesintisiz sürdürecek olsa, Allah'ın dışında size (içinde) dinleneceğiniz geceyi getirecek ilah kimdir? (Yine de) görmeyecek misiniz?
-72

وَمِنْ رَحْمَتِه۪ جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ



O, içinde dinlenmeniz ve O'nun fazlından (lutuf ve ihsanından) aramanız için geceyi ve gündüzü Kendi rahmetinden yarattı. (Ola ki anlayıp) şükredersiniz.
-73

وَنَزَعْنَا مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ شَه۪يداً فَقُلْنَا هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ فَعَلِمُٓوا اَنَّ الْحَقَّ لِلّٰهِ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟



(O gün) her ümmetten bir şahit çıkarır ve (ortak koşanlara) "Burhanınızı (kesin delilinizi) getirin!" deriz. O zaman bilirler ki hak Allah'a aittir ve düzüp-uydurdukları (ortaklar) kendilerinden uzaklaşıp-kaybolmuşlardır.
-75

قَالَ اِنَّـمَٓا اُو۫ت۪يتُهُ عَلٰى عِلْمٍ عِنْد۪يۜ اَوَلَمْ يَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ قَدْ اَهْلَكَ مِنْ قَبْلِه۪ مِنَ الْقُرُونِ مَنْ هُوَ اَشَدُّ مِنْهُ قُوَّةً وَاَكْثَرُ جَمْعاًۜ وَلَا يُسْـَٔلُ عَنْ ذُنُوبِهِمُ الْمُجْرِمُونَ



(Karun) dedi ki "Bu (servet) bende olan bilgi sayesinde bana verilmiştir." Bilmez mi ki Allah kendisinden önceki nesillerden ondan daha güçlü, topladığı (bilgi, mal ve taraftarı) daha çok olan nice kimseleri yıkıma uğratmıştır. Mücrimlerin (suçlu-günahkarların) günahları (kendilerinden) sorulmaz.
-78

فَخَرَجَ عَلٰى قَوْمِه۪ ف۪ي ز۪ينَتِه۪ۜ قَالَ الَّذ۪ينَ يُر۪يدُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا يَا لَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَٓا اُو۫تِيَ قَارُونُۙ اِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظ۪يمٍ



(Derken Karun) kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar "Ah keşke, Karun'a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay-varlık sahibidir" dediler.
-79

وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللّٰهِ خَيْرٌ لِمَنْ اٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاًۚ وَلَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا الصَّابِرُونَ



Kendilerine ilim verilenler ise "Yazıklar olsun size. İman eden ve salih amellerde bulunanlar için Allah'ın sevabı (mükafatı) daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir." dediler.
-80

وَاَصْبَحَ الَّذ۪ينَ تَمَنَّوْا مَكَانَهُ بِالْاَمْسِ يَقُولُونَ وَيْكَاَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُۚ لَوْلَٓا اَنْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَا لَخَسَفَ بِنَاۜ وَيْكَاَنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ۟



Daha dün onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında "Vay, demek ki Allah kullarından dilediğinin rızkını genişletip-daraltmaktadır. Eğer Allah bize lutfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Vay, demek ki küfre sapanlar felah (kurtuluş) bulamaz" demeye başladılar.
-82

تِلْكَ الدَّارُ الْاٰخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذ۪ينَ لَا يُر۪يدُونَ عُلُواًّ فِي الْاَرْضِ وَلَا فَسَاداًۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّق۪ينَ



İşte ahiret yurdu. Biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyi ve bozgunculuğu istemeyen kimselere veririz. (Güzel sonuç) akibet elbetteki muttakilerindir (takva sahiblerinindir).
-83

مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَاۚ وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذ۪ينَ عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ اِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ



Kim (İlahi huzura) bir iyilikle gelirse, kendisine (karşılık olarak) ondan daha hayırlısı vardır. Kim de bir kötülükle gelirse, o kötülükleri işleyenler ancak yaptıkları kadar ceza-karşılık görürler.
-84

اِنَّ الَّذ۪ي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ لَـرَٓادُّكَ اِلٰى مَعَادٍۜ قُلْ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ مَنْ جَٓاءَ بِالْهُدٰى وَمَنْ هُوَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ



(Resulüm) sana Kur'an'ı (okumayı, yaşamayı ve tebliğ etmeyi) farz kılan (Allah), seni elbette dönülecek yere döndürecektir. De ki "Rabbim kimin hidayetle geldiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir."
-85

وَمَا كُنْتَ تَرْجُٓوا اَنْ يُلْقٰٓى اِلَيْكَ الْكِتَابُ اِلَّا رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ ظَه۪يراً لِلْكَافِر۪ينَۘ



(Sen seçileceğini ve) Kitab'ın sana vahyedilip-indirileceğini ummuyordun. (Bunun sana indirilmesi) Rabbinden bir rahmettir. (O halde rahmete sırt çeviren) kafirlere sakın arka çıkma.
-86

وَلَا تَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۢ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ۠ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُۜ لَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ



Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarma. O'ndan başka ilah yoktur. (Bütün yaratılanları yokluğa iade ettiğinde) O'nun vechinden-zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm O'nundur ve siz (bu yokluktan sonra yeniden yaratılıp) O'na döndürüleceksiniz.
-88