Eski Masaüstü Görünüm

Ayet altı "Oku" ikonu bazı kullanıcılarda çalışmamaktadır. Sorun ile ilgili çalışmalarımız devam etmektedir.
Fâtiha Suresi1Bakara Suresi2Âl-i İmrân Suresi3Nisâ Suresi4Mâide Suresi5En'âm Suresi6A'râf Suresi7Enfâl Suresi8Tevbe Suresi9Yunus Suresi10Hûd Suresi11Yusuf Suresi12Ra'd Suresi13İbrahim Suresi14Hicr Suresi15Nahl Suresi16İsrâ Suresi17Kehf Suresi18Meryem Suresi19Tâ-Hâ Suresi20Enbiyâ Suresi21Hac Suresi22Mü'minûn Suresi23Nûr Suresi24Furkan Suresi25Şuarâ Suresi26Neml Suresi27Kasas Suresi28Ankebût Suresi29Rûm Suresi30Lokman Suresi31Secde Suresi32Ahzâb Suresi33Sebe Suresi34Fâtır Suresi35Yâsin Suresi36Sâffât Suresi37Sâd Suresi38Zümer Suresi39Mü'min Suresi40Fussilet Suresi41Şûrâ Suresi42Zuhruf Suresi43Duhân Suresi44Câsiye Suresi45Ahkaf Suresi46Muhammed Suresi47Fetih Suresi48Hucurât Suresi49Kaf Suresi50Zâriyât Suresi51Tûr Suresi52Necm Suresi53Kamer Suresi54Rahmân Suresi55Vâkıa Suresi56Hadid Suresi57Mücâdele Suresi58Haşr Suresi59Mümtehine Suresi60Saf Suresi61Cum'a Suresi62Münâfikûn Suresi63Teğabün Suresi64Talâk Suresi65Tahrim Suresi66Mülk Suresi67Kalem Suresi68Hâkka Suresi69Meâric Suresi70Nuh Suresi71Cin Suresi72Müzzemmil Suresi73Müddessir Suresi74Kıyamet Suresi75İnsan Suresi76Mürselât Suresi77Nebe Suresi78Nâziât Suresi79Abese Suresi80Tekvir Suresi81İnfitâr Suresi82Mutaffifin Suresi83İnşikak Suresi84Bürûc Suresi85Târık Suresi86A'lâ Suresi87Ğâşiye Suresi88Fecr Suresi89Beled Suresi90Şems Suresi91Leyl Suresi92Duhâ Suresi93İnşirâh Suresi94Tin Suresi95Alak Suresi96Kadir Suresi97Beyyine Suresi98Zilzâl Suresi99Âdiyât Suresi100Kâria Suresi101Tekâsür Suresi102Asr Suresi103Hümeze Suresi104Fil Suresi105Kureyş Suresi106Mâ'ûn Suresi107Kevser Suresi108Kâfirûn Suresi109Nasr Suresi110Tebbet Suresi111İhlâs Suresi112Felâk Suresi113Nâs Suresi114
A'lâ Suresi87A'râf Suresi7Abese Suresi80Âdiyât Suresi100Ahkaf Suresi46Ahzâb Suresi33Âl-i İmrân Suresi3Alak Suresi96Ankebût Suresi29Asr Suresi103Bakara Suresi2Beled Suresi90Beyyine Suresi98Bürûc Suresi85Câsiye Suresi45Cin Suresi72Cum'a Suresi62Duhâ Suresi93Duhân Suresi44En'âm Suresi6Enbiyâ Suresi21Enfâl Suresi8Fâtiha Suresi1Fâtır Suresi35Fecr Suresi89Felâk Suresi113Fetih Suresi48Fil Suresi105Furkan Suresi25Fussilet Suresi41Ğâşiye Suresi88Hac Suresi22Hadid Suresi57Hâkka Suresi69Haşr Suresi59Hicr Suresi15Hucurât Suresi49Hûd Suresi11Hümeze Suresi104İbrahim Suresi14İhlâs Suresi112İnfitâr Suresi82İnsan Suresi76İnşikak Suresi84İnşirâh Suresi94İsrâ Suresi17Kadir Suresi97Kaf Suresi50Kâfirûn Suresi109Kalem Suresi68Kamer Suresi54Kâria Suresi101Kasas Suresi28Kehf Suresi18Kevser Suresi108Kıyamet Suresi75Kureyş Suresi106Leyl Suresi92Lokman Suresi31Mâ'ûn Suresi107Mâide Suresi5Meâric Suresi70Meryem Suresi19Mü'min Suresi40Mü'minûn Suresi23Mücâdele Suresi58Müddessir Suresi74Muhammed Suresi47Mülk Suresi67Mümtehine Suresi60Münâfikûn Suresi63Mürselât Suresi77Mutaffifin Suresi83Müzzemmil Suresi73Nahl Suresi16Nâs Suresi114Nasr Suresi110Nâziât Suresi79Nebe Suresi78Necm Suresi53Neml Suresi27Nisâ Suresi4Nuh Suresi71Nûr Suresi24Ra'd Suresi13Rahmân Suresi55Rûm Suresi30Sâd Suresi38Saf Suresi61Sâffât Suresi37Sebe Suresi34Secde Suresi32Şems Suresi91Şuarâ Suresi26Şûrâ Suresi42Tâ-Hâ Suresi20Tahrim Suresi66Talâk Suresi65Târık Suresi86Tebbet Suresi111Teğabün Suresi64Tekâsür Suresi102Tekvir Suresi81Tevbe Suresi9Tin Suresi95Tûr Suresi52Vâkıa Suresi56Yâsin Suresi36Yunus Suresi10Yusuf Suresi12Zâriyât Suresi51Zilzâl Suresi99Zuhruf Suresi43Zümer Suresi39
Alak Suresi96Kalem Suresi68Müzzemmil Suresi73Müddessir Suresi74Fâtiha Suresi1Tebbet Suresi111Tekvir Suresi81A'lâ Suresi87Leyl Suresi92Fecr Suresi89Duhâ Suresi93İnşirâh Suresi94Asr Suresi103Âdiyât Suresi100Kevser Suresi108Tekâsür Suresi102Mâ'ûn Suresi107Kâfirûn Suresi109Fil Suresi105Felâk Suresi113Nâs Suresi114İhlâs Suresi112Necm Suresi53Abese Suresi80Kadir Suresi97Şems Suresi91Bürûc Suresi85Tin Suresi95Kureyş Suresi106Kâria Suresi101Kıyamet Suresi75Hümeze Suresi104Mürselât Suresi77Kaf Suresi50Beled Suresi90Târık Suresi86Kamer Suresi54Sâd Suresi38A'râf Suresi7Cin Suresi72Yâsin Suresi36Furkan Suresi25Fâtır Suresi35Meryem Suresi19Tâ-Hâ Suresi20Vâkıa Suresi56Şuarâ Suresi26Neml Suresi27Kasas Suresi28İsrâ Suresi17Yunus Suresi10Hûd Suresi11Yusuf Suresi12Hicr Suresi15En'âm Suresi6Sâffât Suresi37Lokman Suresi31Sebe Suresi34Zümer Suresi39Mü'min Suresi40Fussilet Suresi41Şûrâ Suresi42Zuhruf Suresi43Duhân Suresi44Câsiye Suresi45Ahkaf Suresi46Zâriyât Suresi51Ğâşiye Suresi88Kehf Suresi18Nahl Suresi16Nuh Suresi71İbrahim Suresi14Enbiyâ Suresi21Mü'minûn Suresi23Secde Suresi32Tûr Suresi52Mülk Suresi67Hâkka Suresi69Meâric Suresi70Nebe Suresi78Nâziât Suresi79İnfitâr Suresi82İnşikak Suresi84Rûm Suresi30Ankebût Suresi29Mutaffifin Suresi83Bakara Suresi2Enfâl Suresi8Âl-i İmrân Suresi3Ahzâb Suresi33Mümtehine Suresi60Nisâ Suresi4Zilzâl Suresi99Hadid Suresi57Muhammed Suresi47Ra'd Suresi13Rahmân Suresi55İnsan Suresi76Talâk Suresi65Beyyine Suresi98Haşr Suresi59Nûr Suresi24Hac Suresi22Münâfikûn Suresi63Mücâdele Suresi58Hucurât Suresi49Tahrim Suresi66Teğabün Suresi64Saf Suresi61Cum'a Suresi62Fetih Suresi48Mâide Suresi5Tevbe Suresi9Nasr Suresi110

Bakara Suresi


Bakara Suresi 286 ayettir. Nüzulü Medine'de olup 87. sure olarak inmiştir.
Kur'an-ı Kerim'de 1 sayfa numarasında yer almaktadır.

Hata! Lütfen tarayıcınızın ayarlarını kontrol edip daha sonra tekrar deneyin.

. ayet ile . ayet arasını

بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

الٓمٓۚ



Elif, lam, mim
-1

ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَۚۛ ف۪يهِۚۛ هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَۙ



Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler (korkup-sakınanlar) için de hidayete rehber-kılavuz olan bir Kitab'dır.
-2

اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۙ



Ki onlar, gayba (görülüp-bilinmeyen hakka) inanırlar, namazı kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
-3

اُو۬لٰٓئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ



İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve felaha (kurtuluşa) erenler de bunlardır.
-5

ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌۙ فَزَادَهُمُ اللّٰهُ مَرَضاًۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌۙ بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ



Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı onlara elim-acıklı bir azab vardır.
-10

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ لَا تُفْسِدُوا فِي الْاَرْضِۙ قَالُٓوا اِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ



Kendilerine "Yeryüzünde fesad çıkarmayın" denildiğinde, "Biz yalnızca ıslah edicileriz" derler.
-11

اَلَٓا اِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلٰكِنْ لَا يَشْعُرُونَ



İyi bilin ki gerçekten asıl fesadçılar kendileridir lakin farkında değillerdir.
-12

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ اٰمِنُوا كَمَٓا اٰمَنَ النَّاسُ قَالُٓوا اَنُؤْمِنُ كَمَٓا اٰمَنَ السُّفَـهَٓاءُۜ اَلَٓا اِنَّهُمْ هُمُ السُّفَـهَٓاءُ وَلٰكِنْ لَا يَعْلَمُونَ



Onlara "İnsanların inandığı gibi siz de inanın" denildiğinde, "Sefihlerin (aklını kullanmayan ahmakların) inandığı gibi mi inanalım?" derler. İyi bilin ki asıl sefihler kendileridir fakat bilmezler.
-13

وَاِذَا لَقُوا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا قَالُٓوا اٰمَنَّاۚ وَاِذَا خَلَوْا اِلٰى شَيَاط۪ينِهِمْۙ قَالُٓوا اِنَّا مَعَكُمْۙ اِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِؤُ۫نَ



İman edenlerle karşılaştıkları zaman "İman ettik" derler, şeytanlarıyla (şeytanlaşan azgınlarla) başbaşa kaldıklarında ise "Hiç kuşkusuz sizinle beraberiz, biz (onlarla) sadece alay edicileriz" derler.
-14

اَللّٰهُ يَسْتَهْزِئُ بِهِمْ وَيَمُدُّهُمْ ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ



Allah da onlarla alay eder ve tuğyanları (azgınca taşkınlıkları) içinde şaşkınca dolaşmalarına mühlet verir.
-15

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اشْتَرَوُا الضَّلَالَةَ بِالْهُدٰىۖ فَمَا رَبِحَتْ تِجَارَتُهُمْ وَمَا كَانُوا مُهْتَد۪ينَ



İşte bunlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır. Alışverişleri onlara kazanç sağlamamış ve onlar hidayete (doğru yola) ermişlerden değildirler.
-16

مَثَلُهُمْ كَمَثَلِ الَّذِي اسْتَوْقَدَ نَاراًۚ فَلَمَّٓا اَضَٓاءَتْ مَا حَوْلَهُ ذَهَبَ اللّٰهُ بِنُورِهِمْ وَتَرَكَهُمْ ف۪ي ظُلُمَاتٍ لَا يُبْصِرُونَ



Onların hali, ateş yakan adamın hali gibidir ki (ateş) çevresindekileri aydınlatınca Allah nurlarını gidermiş ve onları karanlıklar içinde görmez bir halde bırakmıştır.
-17

صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَرْجِعُونَۙ



Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler artık dönmezler.
-18

اَوْ كَصَيِّبٍ مِنَ السَّمَٓاءِ ف۪يهِ ظُلُمَاتٌ وَرَعْدٌ وَبَرْقٌۚ يَجْعَلُونَ اَصَابِعَهُمْ ف۪ٓي اٰذَانِهِمْ مِنَ الصَّوَاعِقِ حَذَرَ الْمَوْتِۜ وَاللّٰهُ مُح۪يطٌ بِالْكَافِر۪ينَ



Ya da onların hali, karanlıkta, gök gürültüsü ve şimşek arasında gökten boşalan yağmura tutulmuşların hali gibidir ki, yıldırımlardan gelecek ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Halbuki Allah kafirleri çepeçevre kuşatıcıdır.
-19

يَكَادُ الْبَرْقُ يَخْطَفُ اَبْصَارَهُمْۜ كُلَّمَٓا اَضَٓاءَ لَهُمْ مَشَوْا ف۪يهِۙ وَاِذَٓا اَظْلَمَ عَلَيْهِمْ قَامُواۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَذَهَبَ بِسَمْعِهِمْ وَاَبْصَارِهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ۟



Şimşeğin çakması neredeyse gözlerini kapıp-alıverecek, onları (bir an)aydınlatınca ışığında yürürler, üzerlerine karanlık basıverince de durakalırlar. Allah dileseydi işitmelerini ve görmelerini giderirdi. Hiç şüphesiz ki Allah herşeye kadirdir (güç yetirendir).
-20

وَاِنْ كُنْتُمْ ف۪ي رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا عَلٰى عَبْدِنَا فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِه۪ۖ وَادْعُوا شُهَدَٓاءَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ



Eğer kulumuza indirdiğimizden şüphedeyseniz, haydi siz de bunun benzeri olan bir sure getirin. Eğer doğru sözlüler iseniz Allah'tan başka şahidlerinizi de (yardımcılarınızı da) çağırın.
-23

كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللّٰهِ وَكُنْتُمْ اَمْوَاتاً فَاَحْيَاكُمْۚ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يُحْي۪يكُمْ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ



Nasıl oluyor da Allah'ı inkar ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti sonra sizi öldürecek yine diriltecektir ve sonunda yalnızca O'na döndürüleceksiniz.
-28

قَالُوا سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَاۜ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ



Dediler ki "Sen sübhansın (münezzehsin-yücesin). Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz Sen Alim (herşeyi hakkıyle bilen) ve Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) olansın."
-32

قَالَ يَٓا اٰدَمُ اَنْبِئْهُمْ بِاَسْمَٓائِهِمْۚ فَلَمَّٓا اَنْبَاَهُمْ بِاَسْمَٓائِهِمْۙ قَالَ اَلَمْ اَقُلْ لَكُمْ اِنّ۪ٓي اَعْلَمُ غَيْبَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنْتُمْ تَكْتُمُونَ



(Allah) "Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver" dedi. O da isimleriyle haber verince (Allah) "Size göklerin ve yerin gaybını (görülmeyen, bilinmeyen gerçeğini) ancak Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı da, açığa vurduklarınızı da Ben bilirim diye söylememiş miydim?" buyurdu.
-33

فَاَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَاَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا ف۪يهِۖ وَقُلْنَا اهْبِطُوا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ وَلَكُمْ فِي الْاَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ اِلٰى ح۪ينٍ



Fakat şeytan oradan ikisini de kaydırdı ve onları bulundukları yerden çıkardı. Biz de "Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar yerleşim ve meta (faydalanacağınız şeyler) vardır" dedik.
-36

فَتَلَقّٰٓى اٰدَمُ مِنْ رَبِّه۪ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِۜ اِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ



Derken Adem (nefsini şiddetle kınadığı için) Rabbinden (bazı) kelimeler aldı (dikkate alınan o yüce kelimelerle tevbe etti). O da tevbesini kabul etti. Şüphesiz O Tevvab'dır (tevbeleri kabul edendir), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
-37

قُلْنَا اهْبِطُوا مِنْهَا جَم۪يعاًۚ فَاِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنّ۪ي هُدًى فَمَنْ تَبِعَ هُدَايَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ



Dedik ki "Oradan hepiniz inin. Artık size Ben'den bir yol gösteren geldiğinde bu doğru yola uyanlar için hiçbir korku yoktur, onlar (üzülüp) mahzun da olacak değillerdir".
-38

يَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَاَوْفُوا بِعَهْد۪ٓي اُو۫فِ بِعَهْدِكُمْ وَاِيَّايَ فَارْهَبُونِ



Ey İsrailoğulları size verdiğim nimetimi hatırlayın. Bana verdiğiniz ahdi (sözü) yerine getirin ki, Ben de size olan ahdimi (sözümü) yerine getireyim. Ve yalnız Ben'den korkun.
-40

وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَارْكَعُوا مَعَ الرَّاكِع۪ينَ



Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve rüku edenlerle (huzurda eğilenlerle) birlikte rüku edin.
-43

اَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ وَتَنْسَوْنَ اَنْفُسَكُمْ وَاَنْتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ



Kitab'ı okuduğunuz halde başkalarına iyiliği emredip, kendinizi unutuyor musunuz? (Bunun yanlışlığını) hiç akletmiyor musunuz?
-44

وَاسْتَع۪ينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلٰوةِۜ وَاِنَّهَا لَكَب۪يرَةٌ اِلَّا عَلَى الْخَاشِع۪ينَۙ



Sabır ve namazla yardım dileyin. Gerçi bu huşu duyanların (içi saygıyla ürperenlerin) dışında kalanlar için ağır-zor bir iştir.
-45

اَلَّذ۪ينَ يَظُنُّونَ اَنَّهُمْ مُلَاقُوا رَبِّهِمْ وَاَنَّهُمْ اِلَيْهِ رَاجِعُونَ۟



Onlar (huşu duyan o mü'minler) hiç şüphesiz Rablerine kavuşucu ve ancak O'na döneceklerini bilirler.
-46

وَاتَّقُوا يَوْماً لَا تَجْز۪ي نَفْسٌ عَنْ نَفْسٍ شَيْـٔاً وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ وَلَا يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ



Hiç kimsenin hiç kimse adına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden bir şefaatin kabul edilmeyeceği ve hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım edilmeyeceği günden korkun.
-48

وَاِذْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَالْفُرْقَانَ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ



Ve hidayete gelesiniz diye Musa'ya Kitab'ı ve furkanı (hak ile bâtılı ayıran hükümleri) verdik.
-53

وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِه۪ يَا قَوْمِ اِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ اَنْفُسَكُمْ بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ فَتُوبُٓوا اِلٰى بَارِئِكُمْ فَاقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ عِنْدَ بَارِئِكُمْۜ فَتَابَ عَلَيْكُمْۜ اِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ



Musa kavmine "Ey kavmim! Siz buzağıyı (ilah) edinmekle kendinize zulmettiniz. Hemen Yaratan'ınıza tevbe edip nefislerinizi öldürün (durumunuzu ıslah edin), bu Yaratıcı'nız katında sizin için hayırlıdır" dedi. Bunun üzerine tevbelerinizi kabul etti. Şüphesiz O Tevvab'dır (tevbeleri kabul edendir), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
-54

وَاِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسٰى لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتّٰى نَرَى اللّٰهَ جَهْرَةً فَاَخَذَتْكُمُ الصَّاعِقَةُ وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ



Hani "Ey Musa! Biz Allah'ı apaçık görmedikçe sana inanmayacağız" demiştiniz de bunun üzerine siz bakınıp-dururken sizi yıldırım çarpmıştı.
-55

وَاِذْ قُلْنَا ادْخُلُوا هٰذِهِ الْقَرْيَةَ فَكُلُوا مِنْهَا حَيْثُ شِئْتُمْ رَغَداً وَادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّداً وَقُولُوا حِطَّةٌ نَغْفِرْ لَكُمْ خَطَايَاكُمْۜ وَسَنَز۪يدُ الْمُحْسِن۪ينَ



Hani demiştik ki "Şu şehre girin, orada dilediğiniz yerde bol bol yeyin, secde ederek kapısından girin ve "Hıtta (Yâ Rabbi bizi affet)" deyin ki hatalarınızı bağışlayıp, muhsinlere (iyilik yapıp-güzel davrananlara, ecirlerini) arttıracağız."
-58

وَاِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسٰى لَنْ نَصْبِرَ عَلٰى طَعَامٍ وَاحِدٍ فَادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُخْرِجْ لَنَا مِمَّا تُنْبِتُ الْاَرْضُ مِنْ بَقْلِهَا وَقِثَّٓائِهَا وَفُومِهَا وَعَدَسِهَا وَبَصَلِهَاۜ قَالَ اَتَسْتَبْدِلُونَ الَّذ۪ي هُوَ اَدْنٰى بِالَّذ۪ي هُوَ خَيْرٌۜ اِهْبِطُوا مِصْراً فَاِنَّ لَكُمْ مَا سَاَلْتُمْۜ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ وَبَٓاؤُ۫ بِغَضَبٍ مِنَ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيّ۪نَ بِغَيْرِ الْحَقِّۜ ذٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ۟



Hani siz "Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe katlanamayacağız, Rabbine yalvar da, bize yerin bitirdiklerinden bakla, acur, sarmısak, mercimek ve soğan çıkarsın." demiştiniz. (O zaman Musa da) "Hayırlı olanı, şu değersiz şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? (Öyleyse) mısıra (şehre) inin, çünkü (orada) kendiniz için istediğiniz vardır." demişti. Onların üzerine horluk ve yoksulluk (damgası) vuruldu ve Allah'tan bir gazaba uğradılar. Bu kuşkusuz ki Allah'ın ayetlerini inkar etmelerinden ve peygamberleri haksız yere öldürmelerindendi, (yine) bu, isyan etmelerinden ve haddi aşmalarındandı.
-61

وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَۜ خُذُوا مَٓا اٰتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا ف۪يهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ



Sizden kesin bir söz almış ve Turu (dağı) üstünüze yükseltmiştik (ve demiştik ki) "Size verdiğimize sımsıkı yapışın ve onda olanı hatırlayın ki böylece korunup-sakınırsınız."
-63

ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَۚ فَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَكُنْتُمْ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ



Siz bundan sonra da yüz çevirdiniz. Eğer Allah'ın üzerinizdeki fazlı (lutuf ve ihsanı) ve rahmeti olmasaydı, siz gerçekten hüsrana (ebedi ziyana) uğrayanlardan olurdunuz.
-64

وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ الَّذ۪ينَ اعْتَدَوْا مِنْكُمْ فِي السَّبْتِ فَقُلْنَا لَهُمْ كُونُوا قِرَدَةً خَاسِـ۪ٔينَۚ



Andolsun ki sizden cumartesi (günü yasağında) haddi aşanları elbette biliyorsunuz. İşte Biz onlara "Aşağılık maymunlar olun" dedik.
-65

فَجَعَلْنَاهَا نَكَالاً لِمَا بَيْنَ يَدَيْهَا وَمَا خَلْفَهَا وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّق۪ينَ



Bunu hem çağdaşlarına, hem sonradan gelecek olanlara 'ders verici bir ceza' ve muttakiler (korkup-sakınanlar) için de bir öğüt kıldık.
-66

قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا هِيَۜ قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ لَا فَارِضٌ وَلَا بِكْرٌۜ عَوَانٌ بَيْنَ ذٰلِكَۜ فَافْعَلُوا مَا تُؤْمَرُونَ



Rabbine adımıza yalvar da, bize niteliklerini açıklasın demişlerdi. Demişti ki "Şüphesiz Allah diyor ki o ne pek geçkin, ne de pek genç, ikisi arası dinçliktedir. Artık emrolunduğunuz şeyi yerine getirin."
-68

قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا هِيَۙ اِنَّ الْبَقَرَ تَشَابَهَ عَلَيْنَاۜ وَاِنَّٓا اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَمُهْتَدُونَ



(Onlar yine) "Rabbine (bir kere daha) adımıza yalvar da, bize onun niteliklerini açıklasın. Çünkü bize göre (birçok) sığır birbirinin benzeridir. İnşaallah (Allah dilerse) biz doğruya varırız" demişlerdi.
-70

قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ لَا ذَلُولٌ تُث۪يرُ الْاَرْضَ وَلَا تَسْقِي الْحَرْثَۚ مُسَلَّمَةٌ لَا شِيَةَ ف۪يهَاۜ قَالُوا الْـٰٔنَ جِئْتَ بِالْحَقِّۜ فَذَبَحُوهَا وَمَا كَادُوا يَفْعَلُونَ۟



(Bunun üzerine Musa) dedi ki "(Rabbim) diyor ki o, yeri sürmek ve ekini sulamak için boyunduruğa alınmayan, salma ve onda alaca olmayan bir inektir." (O zaman) "Şimdi gerçeği getirdin "dediler. Böylece ineği kestiler ama neredeyse (bunu) yapamayacaklardı.
-71

وَاِذْ قَتَلْتُمْ نَفْساً فَادّٰرَءْتُمْ ف۪يهَاۜ وَاللّٰهُ مُخْرِجٌ مَا كُنْتُمْ تَكْتُمُونَۚ



Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz de bu konuda birbirinize düşmüştünüz. Oysa Allah, sizin gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı.
-72

فَقُلْنَا اضْرِبُوهُ بِبَعْضِهَاۜ كَذٰلِكَ يُحْـيِ اللّٰهُ الْمَوْتٰى وَيُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ



Bunun için de "Ona (ölü cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun" demiştik. Böylece Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir ki böylece akledersiniz.
-73

اَفَتَطْمَعُونَ اَنْ يُؤْمِنُوا لَكُمْ وَقَدْ كَانَ فَر۪يقٌ مِنْهُمْ يَسْمَعُونَ كَلَامَ اللّٰهِ ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُ مِنْ بَعْدِ مَا عَقَلُوهُ وَهُمْ يَعْلَمُونَ



Siz onların (yahudilerin) size inanacaklarını umuyor musunuz? Oysa onlardan bir bölümü Allah'ın sözünü işitiyor, (iyice algılayıp) akıl erdirdikten sonra bile bile (tahrif edip) değiştiriyorlardı.
-75

وَاِذَا لَقُوا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا قَالُٓوا اٰمَنَّاۚ وَاِذَا خَلَا بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍ قَالُٓوا اَتُحَدِّثُونَهُمْ بِمَا فَتَحَ اللّٰهُ عَلَيْكُمْ لِيُحَٓاجُّوكُمْ بِه۪ عِنْدَ رَبِّكُمْۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ



İman edenlerle karşılaştıklarında "İman ettik" derler. Birbirleriyle kendi başlarına kaldıkları zaman ise "Allah'ın size açıkladıklarını, Rabbiniz katında size karşı bir belge olsun diye mi onlara söylüyorsunuz? Hala akletmiyor musunuz?" derler.
-76

اَوَلَا يَعْلَمُونَ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ



Onlar Allah'ın gizli tuttuklarını da, açığa vurduklarını da bildiğini bilmiyorlar mı?
-77

وَمِنْهُمْ اُمِّيُّونَ لَا يَعْلَمُونَ الْكِتَابَ اِلَّٓا اَمَانِيَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَظُنُّونَ



Onlardan bir bölümü de ümmidir. Kitabı bilmezler (bildikleri ise) bir sürü asılsız şeylerden başka bir şey değildir, bunlar yalnızca zannederler.
-78

بَلٰى مَنْ كَسَبَ سَيِّئَةً وَاَحَاطَتْ بِه۪ خَط۪ٓيـَٔتُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ



Hayır. Kim bir kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa (artık) onlar ateş ashabıdır-halkıdır. Orada ebedi (sayısız günler) kalıcıdırlar.
-81

ثُمَّ اَنْتُمْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ تَقْتُلُونَ اَنْفُسَكُمْ وَتُخْرِجُونَ فَر۪يقاً مِنْكُمْ مِنْ دِيَارِهِمْۘ تَظَاهَرُونَ عَلَيْهِمْ بِالْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِۜ وَاِنْ يَأْتُوكُمْ اُسَارٰى تُفَادُوهُمْ وَهُوَ مُحَرَّمٌ عَلَيْكُمْ اِخْرَاجُهُمْۜ اَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍۚ فَمَا جَزَٓاءُ مَنْ يَفْعَلُ ذٰلِكَ مِنْكُمْ اِلَّا خِزْيٌ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ يُرَدُّونَ اِلٰٓى اَشَدِّ الْعَذَابِۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ



Sonra sizler birbirinizi öldürüyor, bir bölümünüzü yurtlarından sürüp-çıkarıyor, günah ve düşmanlıkla aleyhlerinde ittifaklar kuruyor ve size esir olarak geldiklerinde de onlarla fidyeleşiyorsunuz. Oysa onları çıkarmanız size haram kılınmıştı. Yoksa siz Kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkar mı ediyorsunuz? Artık sizden böyle yapanların cezası, dünya hayatında aşağılık olmaktan başka değildir. Kıyamet gününde de azabın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir.
-85

وَقَالُوا قُلُوبُنَا غُلْفٌۜ بَلْ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ بِكُفْرِهِمْ فَقَل۪يلاً مَا يُؤْمِنُونَ



Dediler ki "Bizim kalplerimiz örtülüdür". Hayır, Allah küfürlerinden dolayı onları lanetlemiştir. Bundan dolayı çok az imana gelirler.
-88

بِئْسَمَا اشْتَرَوْا بِه۪ٓ اَنْفُسَهُمْ اَنْ يَكْفُرُوا بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بَغْياً اَنْ يُنَزِّلَ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۚ فَبَٓاؤُ۫ بِغَضَبٍ عَلٰى غَضَبٍۜ وَلِلْكَافِر۪ينَ عَذَابٌ مُه۪ينٌ



Allah'ın kullarından dilediğine kendi fazlından (lutuf ve ihsanından) indirmesini 'kıskanarak ve hakka başkaldırarak' Allah'ın indirdiklerini inkar etmekle, nefislerini ne kötü şeye karşılık sattılar. Böylelikle gazab üstüne gazaba uğradılar. Kafirler için alçaltıcı bir azab vardır.
-90

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ اٰمِنُوا بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا نُؤْمِنُ بِمَٓا اُنْزِلَ عَلَيْنَا وَيَكْفُرُونَ بِمَا وَرَٓاءَهُ وَهُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقاً لِمَا مَعَهُمْۜ قُلْ فَلِمَ تَقْتُلُونَ اَنْبِيَٓاءَ اللّٰهِ مِنْ قَبْلُ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ



Onlara "Allah'ın indirdiklerine iman edin" denildiğinde, "Biz, bize indirilene iman ederiz" derler ve ondan başkasını inkar ederler. Oysa o (Kur'an), yanlarındaki (Kitabı tasdik eden) doğrulayan hak bir gerçektir. (Onlara) de ki "Eğer inanıyor idiyseniz daha önce ne diye Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz?"
-91

وَلَقَدْ جَٓاءَكُمْ مُوسٰى بِالْبَيِّنَاتِ ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِه۪ وَاَنْتُمْ ظَالِمُونَ



Andolsun ki Musa size apaçık belgelerle geldi. Sonra siz onun arkasından buzağıyı (ilah) edindiniz. İşte siz (böyle) zalimlersiniz.
-92

وَلَنْ يَتَمَنَّوْهُ اَبَداً بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالظَّالِم۪ينَ



Oysa onlar önceden kendi elleriyle yaptıklarından dolayı onu (ölümü) hiçbir zaman temenni etmeyeceklerdir. Allah, zalimleri bilendir.
-95

قُلْ مَنْ كَانَ عَدُواًّ لِجِبْر۪يلَ فَاِنَّهُ نَزَّلَهُ عَلٰى قَلْبِكَ بِاِذْنِ اللّٰهِ مُصَدِّقاً لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَهُدًى وَبُشْرٰى لِلْمُؤْمِن۪ينَ



De ki "Cibril'e kim düşman ise (bilsin ki Kur'an'ı) Allah'ın izniyle ellerinde (kitabdan) olanı doğrulayıcı ve mü'minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren odur."
-97

اَوَكُلَّمَا عَاهَدُوا عَهْداً نَبَذَهُ فَر۪يقٌ مِنْهُمْۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ



Onlar ne zaman bir ahidde bulunmuşlarsa, içlerinden bir bölümü onu arkasına atıp-bozmadı mı? Hayır, onların çoğu iman etmezler.
-100

وَاتَّـبَعُوا مَا تَتْلُوا الشَّيَاط۪ينُ عَلٰى مُلْكِ سُلَيْمٰنَۚ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمٰنُ وَلٰكِنَّ الشَّيَاط۪ينَ كَفَرُوا يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَۗ وَمَٓا اُنْزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَۜ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ اَحَدٍ حَتّٰى يَقُولَٓا اِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلَا تَكْفُرْۜ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِه۪ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِه۪ۜ وَمَا هُمْ بِضَٓارّ۪ينَ بِه۪ مِنْ اَحَدٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْۜ وَلَقَدْ عَلِمُوا لَمَنِ اشْتَرٰيهُ مَا لَهُ فِي الْاٰخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ۠ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْا بِه۪ٓ اَنْفُسَهُمْۜ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ



Onlar, Süleyman'ın mülkü hakkında şeytanların uydurduklarına uydular. Süleyman ise küfretmedi ancak şeytanlar küfretti. İnsanlara sihiri ve Babil'deki iki meleğe Harut'a ve Marut'a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi "Biz, yalnızca bir fitneyiz (imtihan için gönderilen kimseyiz) sakın küfretme" demedikçe, hiç kimseye (birşey) öğretmezlerdi. Onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa Allah'ın izni olmadıkça, onunla (o öğrendikleri şey ile) hiç kimseye zarar veremezlerdi. Onlar (asıl itibariyle), kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar biliyorlardı ki, bunu satın alanın ahiretten hiçbir payı (nasibi) yoktur. Karşılığında kendi nefislerini sattıkları şey ne kadar kötüdür, bir bilselerdi.
-102

مَا نَنْسَخْ مِنْ اٰيَةٍ اَوْ نُنْسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَٓا اَوْ مِثْلِهَاۜ اَلَمْ تَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ



Biz bir ayetten her neyi nesheder (hükmünü o dönem için yürürlükten kaldırır) veya unutturursak ondan daha hayırlısını yahut mislini (benzerini) getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye kadirdir (güç yetirendir).
-106

وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَۜ وَمَا تُقَدِّمُوا لِاَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ



Dosdoğru namazı kılın, zekatı verin. Kendiniz için önceden hayır olarak neyi takdim ederseniz, onu Allah katında bulacaksınız. Hiç şüphesiz Allah yaptıklarınızı hakkıyle görendir.
-110

وَقَالُوا لَنْ يَدْخُلَ الْجَنَّةَ اِلَّا مَنْ كَانَ هُوداً اَوْ نَصَارٰىۜ تِلْكَ اَمَانِيُّهُمْۜ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ



Dediler ki "Yahudi veya hıristiyan olanlardan başkası kesin olarak cennete giremez." Bu onların kuruntusudur. De ki "Eğer doğru sözlüler iseniz burhanınızı (kesin kanıtınızı) getiriniz."
-111

بَلٰى مَنْ اَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّٰهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَلَهُٓ اَجْرُهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۖ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ۟



Hayır, kim iyilik yapıcı olarak yüzünü Allah'a (döndürür) teslim ederse artık onun Rabbi katında ecri-mükafatı vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.
-112

وَقَالَتِ الْيَهُودُ لَيْسَتِ النَّصَارٰى عَلٰى شَيْءٍۖ وَقَالَتِ النَّصَارٰى لَيْسَتِ الْيَهُودُ عَلٰى شَيْءٍۙ وَهُمْ يَتْلُونَ الْكِتَابَۜ كَذٰلِكَ قَالَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ مِثْلَ قَوْلِهِمْۚ فَاللّٰهُ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ



Yahudiler dedi ki "Hıristiyanlar bir şey (herhangi bir temel) üzere değillerdir", hıristiyanlar da "Yahudiler bir şey (herhangi bir temel) üzere değillerdir" dedi. Oysa onlar kitabı okuyorlar. (Kitab'ı) bilmeyenler de, onların söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. Artık Allah, kıyamet günü anlaşmazlığa düştükleri şeyde aralarında hüküm verecektir.
-113

وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ مَنَعَ مَسَاجِدَ اللّٰهِ اَنْ يُذْكَرَ ف۪يهَا اسْمُهُ وَسَعٰى ف۪ي خَرَابِهَاۜ اُو۬لٰٓئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ اَنْ يَدْخُلُوهَٓا اِلَّا خَٓائِف۪ينَۜ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ



Allah'ın mescidlerinde O'nun isminin anılmasını engelleyen ve bunların yıkılmasına çaba harcayanlardan daha zalim kimdir? Bunların oralara korka korka girmekten başka bir durumları (bir hakları) yoktur. Onlar için dünyada bir aşağılanma, ahirette de büyük bir azab vardır.
-114

وَلِلّٰهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَاَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ



Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Vech-i İlahi (Allah'ın yüzü) oradadır. Şüphe yok ki Allah Vasi'dir (lutfu ve rahmeti geniş vekildir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).
-115

وَقَالُوا اتَّخَذَ اللّٰهُ وَلَداًۙ سُبْحَانَهُۜ بَلْ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ كُلٌّ لَهُ قَانِتُونَ



Allah çocuk edindi dediler. Haşa. O sübhandır (münezzehtir-yücedir). Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur, hepsi O'na boyun eğmiştir.
-116

وَقَالَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ لَوْلَا يُكَلِّمُنَا اللّٰهُ اَوْ تَأْت۪ينَٓا اٰيَةٌۜ كَذٰلِكَ قَالَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِثْلَ قَوْلِهِمْۜ تَشَابَهَتْ قُلُوبُهُمْۜ قَدْ بَيَّنَّا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ



Bilmeyenler dediler ki "Allah bizimle konuşmalı veya bize de bir ayet (mucize) gelmeli değil miydi?" Onlardan öncekiler de onların bu söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. Kalpleri birbirine benzeşti. Biz yakinen (kesin olarak) bilmek isteyen bir kavme ayetlerimizi apaçık bildirdik.
-118

اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَش۪يراً وَنَذ۪يراًۙ وَلَا تُسْـَٔلُ عَنْ اَصْحَابِ الْجَح۪يمِ



Şüphesiz Biz seni hak (Kur'an) ile bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Sen cehennemliklerden sorumlu değilsin.
-119

وَلَنْ تَرْضٰى عَنْكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارٰى حَتّٰى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْۜ قُلْ اِنَّ هُدَى اللّٰهِ هُوَ الْهُدٰىۜ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ اَهْوَٓاءَهُمْ بَعْدَ الَّذ۪ي جَٓاءَكَ مِنَ الْعِلْمِۙ مَا لَكَ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ



Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olmazlar. De ki "Kuşkusuz doğru yol, Allah'ın (gösterdiği) dosdoğru yoludur". Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların hevalarına (nefsi arzularına) uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.
-120

اَلَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَتْلُونَهُ حَقَّ تِلَاوَتِه۪ۜ اُو۬لٰٓئِكَ يُؤْمِنُونَ بِه۪ۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ۟



Kendilerine verdiğimiz Kitab'ı gereği gibi okuyanlar, işte ona iman edenler bunlardır. Kim de onu inkar ederse artık onlar hüsrana (ebedi ziyana) uğrayanların ta kendileridir.
-121

وَاتَّقُوا يَوْماً لَا تَجْز۪ي نَفْسٌ عَنْ نَفْسٍ شَيْـٔاً وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا تَنْفَعُهَا شَفَاعَةٌ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ



Ve hiç kimsenin hiç kimse adına bir şey ödeyemiyeceği, hiç kimseden bir kurtuluş karşılığı (fidye) alınmayacağı ve hiç kimseden bir şefaatin kabul edilmeyeceği ve yardım görülmeyeceği bir günden korkun.
-123

وَاِذِ ابْتَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ رَبُّهُ بِكَلِمَاتٍ فَاَتَمَّهُنَّۜ قَالَ اِنّ۪ي جَاعِلُكَ لِلنَّاسِ اِمَاماًۜ قَالَ وَمِنْ ذُرِّيَّت۪يۜ قَالَ لَا يَنَالُ عَهْدِي الظَّالِم۪ينَ



Hani Rabbi, İbrahim'i bir takım kelimelerle denemeden geçirmişti. O da bunları tam olarak yerine getirmişti. (Allah İbrahim'e) "Seni insanlara imam kılacağım" demişti. (İbrahim) "Ya soyumdan olanlar?" deyince (Allah) "Zalimler Benim ahdime erişemez" demişti.
-124

وَاِذْ يَرْفَعُ اِبْرٰه۪يمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَاِسْمٰع۪يلُۜ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّاۜ اِنَّكَ اَنْتَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ



İbrahim, İsmail'le birlikte Evin (Ka'be'nin) sütunlarını yükseltiyor (ve şöyle dua ediyorlardı) "Rabbimiz bizden (bunu) kabul et, şüphesiz ki Semi (herşeyi işiten), Alim (hakkıyle bilen) Sensin."
-127

رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِنْ ذُرِّيَّتِنَٓا اُمَّةً مُسْلِمَةً لَكَۖ وَاَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَاۚ اِنَّكَ اَنْتَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ



Rabbimiz, ikimizi sana teslim olmuş (müslümanlar) kıl ve soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet (kıl). Bize ibadet yollarını (usul ve ilkelerini) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphe yok ki Tevvab (tevbeleri kabul eden), Rahim (rahmetiyle çok esirgeyen) Sen'sin.
-128

رَبَّنَا وَابْعَثْ ف۪يهِمْ رَسُولاً مِنْهُمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكّ۪يهِمْۜ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ۟



Rabbimiz, içlerinden onlara bir resul gönder, onlara ayetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları arındırsın. Hiç şüphesiz ki Aziz (üstün ve güçlü) ve Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) Sensin.
-129

اِذْ قَالَ لَهُ رَبُّهُٓ اَسْلِمْۙ قَالَ اَسْلَمْتُ لِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ



Rabbi ona "Teslim ol" dediği zaman (İbrahim) "Alemlerin Rabbine teslim oldum" demişti.
-131

اَمْ كُنْتُمْ شُهَدَٓاءَ اِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ الْمَوْتُۙ اِذْ قَالَ لِبَن۪يهِ مَا تَعْبُدُونَ مِنْ بَعْد۪يۜ قَالُوا نَعْبُدُ اِلٰهَكَ وَاِلٰهَ اٰبَٓائِكَ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ اِلٰهاً وَاحِداًۚ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ



Yoksa siz Yakub'un ölüm anında, orada (bulunan) şahidler miydiniz? O, oğullarına "Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?" demişti de, onlar "Senin ilahına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilahı olan tek bir ilaha ibadet edeceğiz, bizler O'na teslim olmuşuz." demişlerdi.
-133

تِلْكَ اُمَّةٌ قَدْ خَلَتْۚ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُمْ مَا كَسَبْتُمْۚ وَلَا تُسْـَٔلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ



Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız da sizindir. Siz, onların yaptıklarından (sorguya çekilmeyecek) sorumlu tutulmayacaksınız.
-134

وَقَالُوا كُونُوا هُوداً اَوْ نَصَارٰى تَهْتَدُواۜ قُلْ بَلْ مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفاًۜ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ



Dediler ki "Yahudi veya Hıristiyan olun ki hidayete (doğru yola) eresiniz." De ki "Hayır, (biz) hanif (muvahhid) olan İbrahim'in dini (üzereyiz). O müşriklerden değildi."
-135

فَاِنْ اٰمَنُوا بِمِثْلِ مَٓا اٰمَنْتُمْ بِه۪ فَقَدِ اهْتَدَوْاۚ وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا هُمْ ف۪ي شِقَاقٍۚ فَسَيَكْف۪يكَهُمُ اللّٰهُۚ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُۜ



Şayet onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa, kuşkusuz doğru yolu bulmuşlardır. Yok eğer yüz çevirirlerse, onlar elbette bir (çelişki ve) ayrılık içindedirler. Onlara karşı Allah sana yetecektir. O, Semi'dir (herşeyi işitendir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).
-137

صِبْغَةَ اللّٰهِۚ وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ صِبْغَةًۘ وَنَحْنُ لَهُ عَابِدُونَ



(Deyin ki) "(İşte) Allah'ın boyası (kullarına verdiği renk). Boyası Allah'tan daha güzel olan kimdir? Biz (yalnızca) O'na kulluk edenleriz."
-138

قُلْ اَتُحَٓاجُّونَنَا فِي اللّٰهِ وَهُوَ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْۚ وَلَـنَٓا اَعْمَالُنَا وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۚ وَنَحْنُ لَهُ مُخْلِصُونَۙ



De ki "O bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz iken bizimle Allah hakkında tartışmalara mı giriyorsunuz? Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz de sizindir. Biz O'na muhlis (gönülden, ihlasla bağlanmış) olanlarız."
-139

اَمْ تَقُولُونَ اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطَ كَانُوا هُوداً اَوْ نَصَارٰىۜ قُلْ ءَاَنْتُمْ اَعْلَمُ اَمِ اللّٰهُۜ وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَتَمَ شَهَادَةً عِنْدَهُ مِنَ اللّٰهِۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ



Yoksa siz gerçekten İbrahim'in, İsmail'in, İshak'ın, Yakub'un ve torunlarının Yahudi veya Hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki "Sizler mi daha iyi biliyorsunuz yoksa Allah mı? Allah tarafından bildirilmiş bir şahitliği gizleyenden daha zalim olan kimdir? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir."
-140

تِلْكَ اُمَّةٌ قَدْ خَلَتْۚ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُمْ مَا كَسَبْتُمْۚ وَلَا تُسْـَٔلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ۟



Onlar bir ümmetti gelip geçti. (Onların) kazandıkları kendilerinin, (sizin) kazandıklarınız da sizindir. Siz onların yaptıklarından (sorguya çekilmeyecek) sorumlu tutulmayacaksınız.
-141

سَيَقُولُ السُّفَـهَٓاءُ مِنَ النَّاسِ مَا وَلّٰيهُمْ عَنْ قِبْلَتِهِمُ الَّت۪ي كَانُوا عَلَيْهَاۜ قُلْ لِلّٰهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُۜ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ



İnsanlardan birtakım sefihler (aklını kullanmayan ahmaklar) "Onları daha önce üzerinde bulundukları kıblelerinden çeviren nedir?" diyecekler. De ki "Doğu da Allah'ındır, batı da. Dilediğini dosdoğru yola yöneltip-iletir."
-142

وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَاكُمْ اُمَّةً وَسَطاً لِتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَه۪يداًۜ وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّت۪ي كُنْتَ عَلَيْهَٓا اِلَّا لِنَعْلَمَ مَنْ يَتَّبِـعُ الرَّسُولَ مِمَّنْ يَنْقَلِبُ عَلٰى عَقِبَيْهِۜ وَاِنْ كَانَتْ لَكَب۪يرَةً اِلَّا عَلَى الَّذ۪ينَ هَدَى اللّٰهُۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُض۪يعَ ا۪يمَانَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ



Böylece Biz sizi insanlara şahid (ve örnek) olmanız için vasat bir ümmet kıldık, Resul de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, resule uyanları iki topuğu üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırdetmek içindir. Doğrusu (bu) Allah'ın hidayete (doğru yola) ulaştırdıklarının dışında kalanlar için büyüktür (ağır bir iştir). Allah elbette imanınızı zayi edecek (kaybedecek) değildir. Hiç şüphe yok ki Allah Rauf'tur (şefkat edendir), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
-143

قَدْ نَرٰى تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَٓاءِۚ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضٰيهَاۖ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ وَحَيْثُ مَا كُنْتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُۜ وَاِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ



Biz yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu görüyoruz. Şimdi elbette seni hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Her nerede bulunursanız, yüzünüzü onun yönüne çevirin. Şüphesiz kendilerine Kitab verilenler, bunun Rablerinden gelen bir gerçek (hak) olduğunu elbette bilirler. Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir.
-144

وَلَئِنْ اَتَيْتَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ بِكُلِّ اٰيَةٍ مَا تَبِعُوا قِبْلَتَكَۚ وَمَٓا اَنْتَ بِتَابِـعٍ قِبْلَتَهُمْۚ وَمَا بَعْضُهُمْ بِتَابِـعٍ قِبْلَةَ بَعْضٍۜ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ اَهْوَٓاءَهُمْ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَكَ مِنَ الْعِلْمِۙ اِنَّكَ اِذاً لَمِنَ الظَّالِم۪ينَۢ



Andolsun ki sen kendilerine Kitab verilenlere her ayeti (delili) getirsen yine de onlar senin kıblene uymaz, sen de onların kıblelerine uyacak değilsin. (Hatta) onlardan bir kısmı, bir kısmının kıblesine de uymaz. Andolsun ki eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların hevalarına (nefsi arzularına) uyacak olursan, hiç kuşkusuz zalimlerden olursun.
-145

اَلْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَر۪ينَ۟



Hak (gerçek) Rabbindendir. Şu halde sakın kuşkuya kapılanlardan olma.
-147

وَلِكُلٍّ وِجْهَةٌ هُوَ مُوَلّ۪يهَا فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِۜ اَيْنَ مَا تَكُونُوا يَأْتِ بِكُمُ اللّٰهُ جَم۪يعاًۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ



Herkesin yöneldiği bir yön vardır. O halde hayırlarda birbirinizle yarışınız. Her nerede olursanız, Allah sizleri bir araya getirecektir. Hiç şüphesiz Allah her şeye kadirdir (güç yetirendir).
-148

فَاذْكُرُون۪ٓي اَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا ل۪ي وَلَا تَكْفُرُونِ۟



Öyleyse Beni zikredin (anıp-hatırlayın), Ben de sizi zikredeyim. Bana şükredin ve (sakın) nankörlük etmeyin.
-152

وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ يُقْتَلُ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَمْوَاتٌۜ بَلْ اَحْيَٓاءٌ وَلٰكِنْ لَا تَشْعُرُونَ



Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin, hayır onlar diridirler. Fakat siz bunu farkedip-anlayamazsınız.
-154

اُو۬لٰٓئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ



İşte Rablerinden bağışlama ve rahmet bunların üzerinedir. Ve hidayete (doğru yola) erenler de bunlardır.
-157

اِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ مِنْ شَعَٓائِرِ اللّٰهِۚ فَمَنْ حَجَّ الْبَيْتَ اَوِ اعْتَمَرَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِ اَنْ يَطَّوَّفَ بِهِمَاۜ وَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْراًۙ فَاِنَّ اللّٰهَ شَاكِرٌ عَل۪يمٌ



Şüphesiz Safa ile Merve Allah'ın nişanelerinden-işaretlerindendir. Böylece kim Evi (Ka'be'yi) hacceder veya umre yaparsa artık bu ikisini tavaf etmesinde kendisi için bir sakınca yoktur. Kim de gönülden bir hayır yaparsa şüphesiz Allah Şakir'dir (şükrün karşılığını verendir), Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir).
-158

اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا وَاَصْلَحُوا وَبَيَّنُوا فَاُو۬لٰٓئِكَ اَتُوبُ عَلَيْهِمْۚ وَاَنَا التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ



Ancak tevbe edenler, (kendilerini) düzeltenler ve (hakkı) açıklayanlar (müstesnadır), onların tevbelerini kabul ederim. Tevvab (tevbeleri kabul eden), Rahim (çok esirgeyen sadece) Benim.
-160

خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۚ لَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ



Onda (bu lanet ve azabda) ebedi kalıcıdırlar, onlardan azab hafifletilmez ve onlar gözetilmezler de.
-162

وَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّح۪يمُ۟



Sizin ilahınız tek bir ilahtır, O'ndan başka hiç bir ilah yoktur. O Rahman'dır (yarattıklarına rahmet edendir), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
-163

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَتَّخِذُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَنْدَاداً يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّٰهِۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَشَدُّ حُباًّ لِلّٰهِۜ وَلَوْ يَرَى الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَۙ اَنَّ الْقُوَّةَ لِلّٰهِ جَم۪يعاًۙ وَاَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعَذَابِ



İnsanlar içinde Allah'tan başkasını 'eş ve ortak' tutanlar vardır ki, onları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah'a olan sevgisi ise daha güçlüdür. O zulmedenler azaba uğrayacakları zaman hiç tartışmasız bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu (önceden) bilselerdi.
-165

اِذْ تَبَرَّاَ الَّذ۪ينَ اتُّبِعُوا مِنَ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوا وَرَاَوُا الْعَذَابَ وَتَقَطَّعَتْ بِهِمُ الْاَسْبَابُ



Öyle ki (o gün) kendilerine uyulanlar, onlara uyanlardan uzaklaşıp-kaçmışlardır. (Artık) onlar azabı görmüşlerdir ve aralarındaki bütün bağlar parçalanıp-kopmuştur.
-166

وَقَالَ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوا لَوْ اَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَتَبَرَّاَ مِنْهُمْ كَمَا تَبَرَّؤُ۫ا مِنَّاۜ كَذٰلِكَ يُر۪يهِمُ اللّٰهُ اَعْمَالَهُمْ حَسَرَاتٍ عَلَيْهِمْۜ وَمَا هُمْ بِخَارِج۪ينَ مِنَ النَّارِ۟



Uyanlar derler ki "Bizim için (bir kez daha dünyaya) dönüş olsaydı da bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık." Böylece Allah onlara bütün yaptıklarını kahırlı-özlemler (pişmanlık ve üzüntü kaynağı) olarak gösterecektir. Ve onlar (gecikmiş bu pişmanlıklarla) ateşten çıkacak değillerdir.
-167

وَمَثَلُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا كَمَثَلِ الَّذ۪ي يَنْعِقُ بِمَا لَا يَسْمَعُ اِلَّا دُعَٓاءً وَنِدَٓاءًۜ صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَعْقِلُونَ



Küfre sapanların misali, bağırıp-çağırmadan başka bir şeyi duymadan haykıranın misali gibidir. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, akıl erdirmezler.
-171

اِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنْز۪يرِ وَمَٓا اُهِلَّ بِه۪ لِغَيْرِ اللّٰهِۚ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ



O size ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilmiş olanı haram kıldı. Ancak kim mecbur kalırsa saldırmamak ve sınırı aşmamak şartıyla (bir miktar yemesinde) günah yoktur. Gerçekten Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
-173

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اشْتَرَوُا الضَّلَالَةَ بِالْهُدٰى وَالْعَذَابَ بِالْمَغْفِرَةِۚ فَمَٓا اَصْبَرَهُمْ عَلَى النَّارِ



Onlar hidayete (doğru yola) karşılık sapıklığı, bağışlanmaya karşılık azabı satın almışlardır. Ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar.
-175

لَيْسَ الْبِرَّ اَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلٰكِنَّ الْبِرَّ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيّ۪نَۚ وَاٰتَى الْمَالَ عَلٰى حُبِّه۪ ذَوِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَالسَّٓائِل۪ينَ وَفِي الرِّقَابِۚ وَاَقَامَ الصَّلٰوةَ وَاٰتَى الزَّكٰوةَۚ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ اِذَا عَاهَدُواۚ وَالصَّابِر۪ينَ فِي الْبَأْسَٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَح۪ينَ الْبَأْسِۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ صَدَقُواۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ



Gerçek iyilik, yüzlerinizi doğudan ve batıdan yana çevirmeniz değildir. Asıl iyilik (o kimsenin iyiliğidir ki) Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eder. (Mal) sevgisine rağmen, malı yakınlara, yetimlere, yoksullara, yol oğluna (yolda kalmışa), isteyip dilenene ve (özgürlükleri için) kölelere verir. Namazı kılar, zekatı verir ve ahidleştiği zaman ahidini (verdiği sözü) yerine getirir. Sıkıntıda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabreder. İşte sadık (doğru) olanlar bunlardır ve muttaki olanlar da (korkup-sakınanlar da) bunlardır.
-177

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِصَاصُ فِي الْقَتْلٰىۜ اَلْحُرُّ بِالْحُرِّ وَالْعَبْدُ بِالْعَبْدِ وَالْاُنْثٰى بِالْاُنْثٰىۜ فَمَنْ عُفِيَ لَهُ مِنْ اَخ۪يهِ شَيْءٌ فَاتِّبَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ وَاَدَٓاءٌ اِلَيْهِ بِاِحْسَانٍۜ ذٰلِكَ تَخْف۪يفٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَرَحْمَةٌۜ فَمَنِ اعْتَدٰى بَعْدَ ذٰلِكَ فَلَهُ عَذَابٌ اَل۪يمٌ



Ey iman edenler, öldürülenler hakkında size kısas yazıldı (farz kılındı). Özgüre karşı özgür, köleye karşı köle ve dişiye karşı dişi. Fakat kim (hangi katil) onun (maktülün) kardeşi (varisi veya velisi) tarafından bağışlanırsa artık (yapılması gereken) örfe uymak (ve) ona (maktülün varis veya velisine) güzellikle (diyet) ödemektir. Bu, Rabbinizden (size) bir hafifletme ve bir rahmettir. Artık kimde bundan sonra tecavüzde bulunursa, onun için elim-acıklı bir azab vardır.
-178

وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيٰوةٌ يَٓا اُو۬لِي الْاَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ



Ey ulul elbab (zikir, hikmet ve hayır sahibleri), kısasta sizin için hayat vardır. Böylece sakınırsınız.
-179

كُتِبَ عَلَيْكُمْ اِذَا حَضَرَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ اِنْ تَرَكَ خَيْراًۚ اَلْوَصِيَّةُ لِلْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَب۪ينَ بِالْمَعْرُوفِۚ حَقاًّ عَلَى الْمُتَّق۪ينَۜ



Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman eğer geride bir hayır bırakacaksa, anaya babaya yakın akrabaya ma'ruf (uygun, meşru) bir tarzda vasiyette bulunması yazıldı (farz kılındı). Bu (Allah'tan korkup-sakınan) takva sahibleri üzerinde bir haktır.
-180

فَمَنْ بَدَّلَهُ بَعْدَ مَا سَمِعَهُ فَاِنَّمَٓا اِثْمُهُ عَلَى الَّذ۪ينَ يُبَدِّلُونَهُۜ اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌۜ



Kim onu (vasiyeti) işittikten sonra değiştirirse, günahı elbette onu değiştirenlerin üzerinedir. Şüphesiz Allah Semi (herşeyi işiten) ve Alim'dir (hakkıyle bilendir).
-181

فَمَنْ خَافَ مِنْ مُوصٍ جَنَفاً اَوْ اِثْماً فَاَصْلَحَ بَيْنَهُمْ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ۟



Bununla birlikte kim, vasiyet edenin haksızlığa eğilim göstereceğinden ya da günaha gireceğinden korkup da ikisinin (tarafların) arasını bulup-düzeltirse ona günah yoktur. Gerçekten Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (çok esirgeyendir).
-182