



| ve iz | : ve olmuştu, olduğu zaman |
| isteskâ | : suya kavuşmayı istedi |
| mûsâ | : Musa |
| li kavmi-hî | : kendi kavmi için |
| fe | : o zaman, böylece |
| kulnâ | : biz dedik, söyledik |
| idrib | : vur |
| bi asâ-ke | : senin asan ile |
| el hacere | : taş, kaya |
| fe | : o zaman, böylece |
| infeceret | : fışkırdı |
| min-hu | : ondan |
| isnetâ aşrete | : 12 |
| aynen | : göz, pınar, kaynak |
| kad | : oldu, olmuştu |
| alîme | : bildi |
| kullu | : bütün hepsi |
| unâsin | : insanlar |
| meşrebe-hum | : onların içeceği yer, kendi içecekleri yer |
| kulû | : yeyin, yeyiniz |
| ve işrebû | : ve için, içiniz |
| min rızkıllâhi (rızkı allâhi) | : Allah'ın rızkından |
| ve lâ ta'sev | : ve haddi aşmayın, azmayın, asi |
| fî el ardı | : yeryüzünde |
| mufsidîne | : fesat çıkaranlar (fesat çıkarıcı kimseler) |

