Eski Masaüstü Görünüm

Ayet altı "Oku" ikonu bazı kullanıcılarda çalışmamaktadır. Sorun ile ilgili çalışmalarımız devam etmektedir.
Fâtiha Suresi1Bakara Suresi2Âl-i İmrân Suresi3Nisâ Suresi4Mâide Suresi5En'âm Suresi6A'râf Suresi7Enfâl Suresi8Tevbe Suresi9Yunus Suresi10Hûd Suresi11Yusuf Suresi12Ra'd Suresi13İbrahim Suresi14Hicr Suresi15Nahl Suresi16İsrâ Suresi17Kehf Suresi18Meryem Suresi19Tâ-Hâ Suresi20Enbiyâ Suresi21Hac Suresi22Mü'minûn Suresi23Nûr Suresi24Furkan Suresi25Şuarâ Suresi26Neml Suresi27Kasas Suresi28Ankebût Suresi29Rûm Suresi30Lokman Suresi31Secde Suresi32Ahzâb Suresi33Sebe Suresi34Fâtır Suresi35Yâsin Suresi36Sâffât Suresi37Sâd Suresi38Zümer Suresi39Mü'min Suresi40Fussilet Suresi41Şûrâ Suresi42Zuhruf Suresi43Duhân Suresi44Câsiye Suresi45Ahkaf Suresi46Muhammed Suresi47Fetih Suresi48Hucurât Suresi49Kaf Suresi50Zâriyât Suresi51Tûr Suresi52Necm Suresi53Kamer Suresi54Rahmân Suresi55Vâkıa Suresi56Hadid Suresi57Mücâdele Suresi58Haşr Suresi59Mümtehine Suresi60Saf Suresi61Cum'a Suresi62Münâfikûn Suresi63Teğabün Suresi64Talâk Suresi65Tahrim Suresi66Mülk Suresi67Kalem Suresi68Hâkka Suresi69Meâric Suresi70Nuh Suresi71Cin Suresi72Müzzemmil Suresi73Müddessir Suresi74Kıyamet Suresi75İnsan Suresi76Mürselât Suresi77Nebe Suresi78Nâziât Suresi79Abese Suresi80Tekvir Suresi81İnfitâr Suresi82Mutaffifin Suresi83İnşikak Suresi84Bürûc Suresi85Târık Suresi86A'lâ Suresi87Ğâşiye Suresi88Fecr Suresi89Beled Suresi90Şems Suresi91Leyl Suresi92Duhâ Suresi93İnşirâh Suresi94Tin Suresi95Alak Suresi96Kadir Suresi97Beyyine Suresi98Zilzâl Suresi99Âdiyât Suresi100Kâria Suresi101Tekâsür Suresi102Asr Suresi103Hümeze Suresi104Fil Suresi105Kureyş Suresi106Mâ'ûn Suresi107Kevser Suresi108Kâfirûn Suresi109Nasr Suresi110Tebbet Suresi111İhlâs Suresi112Felâk Suresi113Nâs Suresi114
A'lâ Suresi87A'râf Suresi7Abese Suresi80Âdiyât Suresi100Ahkaf Suresi46Ahzâb Suresi33Âl-i İmrân Suresi3Alak Suresi96Ankebût Suresi29Asr Suresi103Bakara Suresi2Beled Suresi90Beyyine Suresi98Bürûc Suresi85Câsiye Suresi45Cin Suresi72Cum'a Suresi62Duhâ Suresi93Duhân Suresi44En'âm Suresi6Enbiyâ Suresi21Enfâl Suresi8Fâtiha Suresi1Fâtır Suresi35Fecr Suresi89Felâk Suresi113Fetih Suresi48Fil Suresi105Furkan Suresi25Fussilet Suresi41Ğâşiye Suresi88Hac Suresi22Hadid Suresi57Hâkka Suresi69Haşr Suresi59Hicr Suresi15Hucurât Suresi49Hûd Suresi11Hümeze Suresi104İbrahim Suresi14İhlâs Suresi112İnfitâr Suresi82İnsan Suresi76İnşikak Suresi84İnşirâh Suresi94İsrâ Suresi17Kadir Suresi97Kaf Suresi50Kâfirûn Suresi109Kalem Suresi68Kamer Suresi54Kâria Suresi101Kasas Suresi28Kehf Suresi18Kevser Suresi108Kıyamet Suresi75Kureyş Suresi106Leyl Suresi92Lokman Suresi31Mâ'ûn Suresi107Mâide Suresi5Meâric Suresi70Meryem Suresi19Mü'min Suresi40Mü'minûn Suresi23Mücâdele Suresi58Müddessir Suresi74Muhammed Suresi47Mülk Suresi67Mümtehine Suresi60Münâfikûn Suresi63Mürselât Suresi77Mutaffifin Suresi83Müzzemmil Suresi73Nahl Suresi16Nâs Suresi114Nasr Suresi110Nâziât Suresi79Nebe Suresi78Necm Suresi53Neml Suresi27Nisâ Suresi4Nuh Suresi71Nûr Suresi24Ra'd Suresi13Rahmân Suresi55Rûm Suresi30Sâd Suresi38Saf Suresi61Sâffât Suresi37Sebe Suresi34Secde Suresi32Şems Suresi91Şuarâ Suresi26Şûrâ Suresi42Tâ-Hâ Suresi20Tahrim Suresi66Talâk Suresi65Târık Suresi86Tebbet Suresi111Teğabün Suresi64Tekâsür Suresi102Tekvir Suresi81Tevbe Suresi9Tin Suresi95Tûr Suresi52Vâkıa Suresi56Yâsin Suresi36Yunus Suresi10Yusuf Suresi12Zâriyât Suresi51Zilzâl Suresi99Zuhruf Suresi43Zümer Suresi39
Alak Suresi96Kalem Suresi68Müzzemmil Suresi73Müddessir Suresi74Fâtiha Suresi1Tebbet Suresi111Tekvir Suresi81A'lâ Suresi87Leyl Suresi92Fecr Suresi89Duhâ Suresi93İnşirâh Suresi94Asr Suresi103Âdiyât Suresi100Kevser Suresi108Tekâsür Suresi102Mâ'ûn Suresi107Kâfirûn Suresi109Fil Suresi105Felâk Suresi113Nâs Suresi114İhlâs Suresi112Necm Suresi53Abese Suresi80Kadir Suresi97Şems Suresi91Bürûc Suresi85Tin Suresi95Kureyş Suresi106Kâria Suresi101Kıyamet Suresi75Hümeze Suresi104Mürselât Suresi77Kaf Suresi50Beled Suresi90Târık Suresi86Kamer Suresi54Sâd Suresi38A'râf Suresi7Cin Suresi72Yâsin Suresi36Furkan Suresi25Fâtır Suresi35Meryem Suresi19Tâ-Hâ Suresi20Vâkıa Suresi56Şuarâ Suresi26Neml Suresi27Kasas Suresi28İsrâ Suresi17Yunus Suresi10Hûd Suresi11Yusuf Suresi12Hicr Suresi15En'âm Suresi6Sâffât Suresi37Lokman Suresi31Sebe Suresi34Zümer Suresi39Mü'min Suresi40Fussilet Suresi41Şûrâ Suresi42Zuhruf Suresi43Duhân Suresi44Câsiye Suresi45Ahkaf Suresi46Zâriyât Suresi51Ğâşiye Suresi88Kehf Suresi18Nahl Suresi16Nuh Suresi71İbrahim Suresi14Enbiyâ Suresi21Mü'minûn Suresi23Secde Suresi32Tûr Suresi52Mülk Suresi67Hâkka Suresi69Meâric Suresi70Nebe Suresi78Nâziât Suresi79İnfitâr Suresi82İnşikak Suresi84Rûm Suresi30Ankebût Suresi29Mutaffifin Suresi83Bakara Suresi2Enfâl Suresi8Âl-i İmrân Suresi3Ahzâb Suresi33Mümtehine Suresi60Nisâ Suresi4Zilzâl Suresi99Hadid Suresi57Muhammed Suresi47Ra'd Suresi13Rahmân Suresi55İnsan Suresi76Talâk Suresi65Beyyine Suresi98Haşr Suresi59Nûr Suresi24Hac Suresi22Münâfikûn Suresi63Mücâdele Suresi58Hucurât Suresi49Tahrim Suresi66Teğabün Suresi64Saf Suresi61Cum'a Suresi62Fetih Suresi48Mâide Suresi5Tevbe Suresi9Nasr Suresi110

Enbiyâ Suresi


Enbiyâ Suresi 112 ayettir. Nüzulü Mekke'de olup 73. sure olarak inmiştir.
Kur'an-ı Kerim'de 321 sayfa numarasında yer almaktadır.

Hata! Lütfen tarayıcınızın ayarlarını kontrol edip daha sonra tekrar deneyin.

. ayet ile . ayet arasını

بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

اِقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ ف۪ي غَفْلَةٍ مُعْرِضُونَۚ



İnsanların hesab zamanı yaklaştı, onlar ise gaflet içinde yüz çevirmektedirler.
-1

قَالَ رَبّ۪ي يَعْلَمُ الْقَوْلَ فِي السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۘ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ



(Peygamber onlara) dedi ki "Benim Rabbim, gökte ve yerde söylenen-sözü bilir. O Semi'dir (herşeyi işitendir), Alim'dir (hakkıyle bilendir)."
-4

بَلْ قَالُٓوا اَضْغَاثُ اَحْلَامٍ بَلِ افْتَرٰيهُ بَلْ هُوَ شَاعِرٌۚ فَلْيَأْتِنَا بِاٰيَةٍ كَمَٓا اُرْسِلَ الْاَوَّلُونَ



(Onlar) "Hayır (bunlar) karmakarışık düşlerdir, hayır onu kendisi uydurmuştur, hayır o bir şairdir. (Eğer böyle değilse) öncekilere gönderildiği gibi (o da) bize bir ayet (mucize) getirsin" dediler.
-5

مَٓا اٰمَنَتْ قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَاۚ اَفَهُمْ يُؤْمِنُونَ



Kendilerinden evvel helak ettiğimiz hiçbir ülke (gönderdiğimiz ayetlere) iman etmemişti. Şimdi bunlar mı iman edecekler?
-6

ثُمَّ صَدَقْنَاهُمُ الْوَعْدَ فَاَنْجَيْنَاهُمْ وَمَنْ نَشَٓاءُ وَاَهْلَكْنَا الْمُسْرِف۪ينَ



Sonra onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik (doğruluğunu gösterdik). Kendilerini ve dilediklerimizi kurtardık, haddi aşanları da helak ettik.
-9

لَقَدْ اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكُمْ كِتَاباً ف۪يهِ ذِكْرُكُمْۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ۟



Andolsun ki size (geçmiş ve geleceğinizle ilgili) zikrinizin içinde bulunduğu bir Kitab indirdik. Yine de akletmiyor musunuz?
-10

فَلَمَّٓا اَحَسُّوا بَأْسَنَٓا اِذَا هُمْ مِنْهَا يَرْكُضُونَۜ



Bizim zorlu-azabımızı hissettikleri zaman oradan kaçmaya koyuluyorlardı.
-12

لَا تَرْكُضُوا وَارْجِعُٓوا اِلٰى مَٓا اُتْرِفْتُمْ ف۪يهِ وَمَسَاكِنِكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْـَٔلُونَ



(Onlara denilir ki) "Koşup-kaçmayın, içinde bulunduğunuz refaha ve yurtlarınıza dönün, sorguya çekileceksiniz."
-13

قَالُوا يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ



Vay başımıza gelenlere. Gerçekten biz zalimmişiz dediler.
-14

فَمَا زَالَتْ تِلْكَ دَعْوٰيهُمْ حَتّٰى جَعَلْنَاهُمْ حَص۪يداً خَامِد۪ينَ



Onların bu sözlerle feryat edip-yakınmaları, Biz onları biçilmiş ekin, sönmüş ocak durumuna getirinceye kadar devam etti.
-15

وَمَا خَلَقْنَا السَّمَٓاءَ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِب۪ينَ



Biz göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları bir 'oyun ve eğlence konusu' olsun diye yaratmadık.
-16

لَوْ اَرَدْنَٓا اَنْ نَتَّخِذَ لَهْواً لَاتَّخَذْنَاهُ مِنْ لَدُنَّاۗ اِنْ كُنَّا فَاعِل۪ينَ



Eğer Biz bir eğlence edinmek isteseydik, bunu Kendi katımızdan edinirdik. Biz (bunu) yapanlardan değiliz.
-17

بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَاِذَا هُوَ زَاهِقٌۜ وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ



Hayır, Biz hakkı batılın tepesine çarparız da (batılın) beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o yok olup gitmiştir. (Allah'a) yakıştırdığınız sıfatlardan dolayı yazıklar olsun size.
-18

اَمِ اتَّخَذُٓوا اٰلِهَةً مِنَ الْاَرْضِ هُمْ يُنْشِرُونَ



Yoksa onlar yerden birtakım ilahlar edindiler de, onlar mı (ölüleri) diriltecekler?
-21

لَوْ كَانَ ف۪يهِمَٓا اٰلِهَةٌ اِلَّا اللّٰهُ لَفَسَدَتَاۚ فَسُبْحَانَ اللّٰهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ



Eğer her ikisinde (gökte ve yerde) Allah'ın dışında ilahlar olsaydı, ikisi de muhakkak fesada uğramış (birliğe dayalı nizamı bozulmuş) olurdu. (Yer ve göklerin ötesinde büyük) arşın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir (beri ve yücedir).
-22

لَا يُسْـَٔلُ عَمَّا يَفْعَلُ وَهُمْ يُسْـَٔلُونَ



O, yaptıklarından sorumlu olmaz onlar ise sorumlu tutulacaklardır.
-23

اَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةًۜ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْۚ هٰذَا ذِكْرُ مَنْ مَعِيَ وَذِكْرُ مَنْ قَبْل۪يۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَۙ الْحَقَّ فَهُمْ مُعْرِضُونَ



Yoksa O'ndan başka ilahlar mı edindiler? De ki "Burhanınızı (kesin delilinizi) getirin. İşte benimle birlikte olanların zikri (Kitabı) ve benden öncekilerin de zikri." Hayır (getiremezler), onların çoğu hakkı bilmezler de onun için yüz çevirirler.
-24

وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا نُوح۪ٓي اِلَيْهِ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ فَاعْبُدُونِ



Senden önce hiçbir resul göndermedik ki, ona "Ben'den başka ilah yoktur, öyleyse (yalnız) Bana ibadet edin" diye vahyetmiş olmayalım.
-25

وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمٰنُ وَلَداً سُبْحَانَهُۜ بَلْ عِبَادٌ مُكْرَمُونَۙ



Rahman (olan Allah melekleri ve bazı resulleri) evlat edindi dediler. Haşa. O sübhandır (münezzehtir-yücedir). Onlar (ihsana mazhar olmuş) ikrama layık görülmüş kullardır.
-26

لَا يَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ وَهُمْ بِاَمْرِه۪ يَعْمَلُونَ



Onlar sözle (bile olsa) O'nun önüne geçmezler ve onlar O'nun emriyle hareket ederler.
-27

يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَۙ اِلَّا لِمَنِ ارْتَضٰى وَهُمْ مِنْ خَشْيَتِه۪ مُشْفِقُونَ



O (onların) önlerindekini de, arkalarındakini de bilmektedir. Onlar (İlahi) rızaya ulaşandan başkasına şefaat etmezler ve O'nun korkusundan titrerler.
-28

وَمَنْ يَقُلْ مِنْهُمْ اِنّ۪ٓي اِلٰهٌ مِنْ دُونِه۪ فَذٰلِكَ نَجْز۪يهِ جَهَنَّمَۜ كَذٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِم۪ينَ۟



Onlardan her kim ki "Ben O'nun dışında bir ilahım" diyecek olsa, Biz onu cehennemle cezalandırırız. İşte Biz zalimleri böyle cezalandırırız.
-29

اَوَلَمْ يَرَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ كَانَتَا رَتْقاً فَفَتَقْنَاهُمَاۜ وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَٓاءِ كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّۜ اَفَلَا يُؤْمِنُونَ



O küfre sapanlar görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) gökler ile yer birbiriyle bitişik iken (mekanları yokken), Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de (düşünüp) inanmayacaklar mı?
-30

وَجَعَلْنَا فِي الْاَرْضِ رَوَاسِيَ اَنْ تَم۪يدَ بِهِمْ وَجَعَلْنَا ف۪يهَا فِجَاجاً سُبُلاً لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ



Onları sarsmasın-sarsıntıya uğratmasın diye yeryüzünde (köklü) sabit dağlar yarattık ve (istedikleri yerlere) gidebilsinler diye (aralarında) geniş yollar açtık. (21-Enbiya 31)
-31

وَجَعَلْنَا السَّمَٓاءَ سَقْفاً مَحْفُوظاًۚ وَهُمْ عَنْ اٰيَاتِهَا مُعْرِضُونَ



Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık. Onlar ise bunun (gökyüzünün) ayetlerinden yüz çevirmektedirler.
-32

وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ كُلٌّ ف۪ي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ



Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O'dur. Herbiri bir felekte (döndüğü yörünge bölgesinde) yüzüp gitmektedir.
-33

وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِنْ قَبْلِكَ الْخُلْدَۜ اَفَا۬ئِنْ مِتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ



Senden önce hiçbir beşere (dünyada) ebedilik-ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen onlar (dünyada) ebedi mi kalacaklar?
-34

كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِۜ وَنَبْلُوكُمْ بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةًۜ وَاِلَيْنَا تُرْجَعُونَ



Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi şerle de, hayırla da deneyerek-imtihan etmekteyiz ve siz Bize döndürüleceksiniz.
-35

وَاِذَا رَاٰكَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ يَتَّخِذُونَكَ اِلَّا هُزُواًۜ اَهٰذَا الَّذ۪ي يَذْكُرُ اٰلِهَتَكُمْۚ وَهُمْ بِذِكْرِ الرَّحْمٰنِ هُمْ كَافِرُونَ



Küfre sapanlar seni gördüklerinde "Sizin ilahlarınızı (putlarınızı inkar edip) diline dolayan bu mu?" diyerek seni hep alaya alırlar. Oysa kendileri (putların değil) Rahman'ın sözünü (Kitabını) inkar ediyorlar.
-36

خُلِقَ الْاِنْسَانُ مِنْ عَجَلٍۜ سَاُر۪يكُمْ اٰيَات۪ي فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ



İnsan aceleden (aceleci olarak) yaratıldı. Size ayetlerimi (yakında) göstereceğim (yine) acele etmeyin.
-37

وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ



(Azabda acele edenler) "Eğer doğru (sözlü) iseniz bu vaad (edilen azab) ne zaman?" derler.
-38

لَوْ يَعْلَمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ح۪ينَ لَا يَكُفُّونَ عَنْ وُجُوهِهِمُ النَّارَ وَلَا عَنْ ظُهُورِهِمْ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ



O küfredenler yüzlerinden ve sırtlarından ateşi savıp-engelleyemeyecekleri ve hiç yardım alamayacakları zamanı bir bilselerdi (hiç acele etmezlerdi).
-39

بَلْ تَأْت۪يهِمْ بَغْتَةً فَتَبْهَتُهُمْ فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ رَدَّهَا وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ



Doğrusu o aniden (hiç ummadıkları anda) gelecek ve onları şaşırtacaktır. Artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek ve ne de onlara mühlet verilecektir.
-40

اَمْ لَهُمْ اٰلِهَةٌ تَمْنَعُهُمْ مِنْ دُونِنَاۜ لَا يَسْتَط۪يعُونَ نَصْرَ اَنْفُسِهِمْ وَلَا هُمْ مِنَّا يُصْحَبُونَ



Yoksa kendilerini Bize karşı savunup-koruyabilecek ilahları mı var? Onların (onlara bu vaadde bulunanların) kendi nefislerine bile yardıma güçleri yetmez ve onlar Bizden yakınlık (ilgi ve destek) bulamazlar.
-43

بَلْ مَتَّعْنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَاٰبَٓاءَهُمْ حَتّٰى طَالَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُۜ اَفَلَا يَرَوْنَ اَنَّا نَأْتِي الْاَرْضَ نَنْقُصُهَا مِنْ اَطْرَافِهَاۜ اَفَهُمُ الْغَالِبُونَ



Biz onları da, atalarını da yaşatıp-yararlandırdık. Öyle ki ömür onlara (hiç bitmeyecekmiş gibi) uzun geldi. Onlar Bizim gerçekten arza (yere) gelip onu etrafından eksiltmekte olduğumuzu görmüyorlar mı? Galip-üstün gelenler onlar mı?
-44

قُلْ اِنَّـمَٓا اُنْذِرُكُمْ بِالْوَحْيِۘ وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَٓاءَ اِذَا مَا يُنْذَرُونَ



De ki "Ben sizi (İlahi) vahiyle uyarıp-korkutmaktayım. Ancak sağır olanlar, uyarıldıkları zaman çağrıyı işitmezler."
-45

وَلَئِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ



Andolsun ki onlara Rabbinin azabından 'ufak bir esinti' dokunacak olsa hiç şüphesiz "Eyvahlar bize, biz gerçekten zalimlermişiz" diyeceklerdir.
-46

وَنَضَعُ الْمَوَاز۪ينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيٰمَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْـٔاًۜ وَاِنْ كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ اَتَيْنَا بِهَاۜ وَكَفٰى بِنَا حَاسِب۪ينَ



Biz kıyamet günü için doğru-duyarlı teraziler kurarız. Hiçbir nefis hiçbir şeyle haksızlığa uğramaz. (İşlenen amel) bir hardal tanesi bile olsa onu (teraziye) getiririz. Hesap görenler olarak Biz yeteriz.
-47

وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسٰى وَهٰرُونَ الْفُرْقَانَ وَضِيَٓاءً وَذِكْراً لِلْمُتَّق۪ينَۙ



Andolsun ki Biz Musa'ya ve Harun'a muttakiler (korkup-sakınanlar) için bir ziya (ışık-aydınlık) ve bir zikir (öğüt) olarak (hak ile batılı birbirinden ayıran) Furkan'ı verdik.
-48

اَلَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَهُمْ مِنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ



Onlar (o takva sahipleri) Rablerine karşı (O'nu görmedikleri halde) gayb ile bir haşyet (saygı dolu korku) içindedirler ve onlar (kıyamet) saatinden içleri (korkuyla) titreyen kimselerdir.
-49

وَهٰذَا ذِكْرٌ مُبَارَكٌ اَنْزَلْنَاهُۜ اَفَاَنْتُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ۟



Bu (Kur'an) da Bizim ona indirdiğimiz mübarek bir zikirdir. Şimdi siz onu inkar mı ediyorsunuz?
-50

وَلَقَدْ اٰتَيْنَٓا اِبْرٰه۪يمَ رُشْدَهُ مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا بِه۪ عَالِم۪ينَۚ



Andolsun ki Biz daha önce İbrahim'e de rüşdünü (anlayış olgunluğunu) vermiştik ve Biz onu (ne olup-ne olmadığını önceden) bilenlerdik.
-51

اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَا هٰذِهِ التَّمَاث۪يلُ الَّت۪ٓي اَنْتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ



Hani babasına ve kavmine "Sizin karşılarında (saygıyla) durup-tapındığınız bu temsili heykeller nedir?" demişti.
-52

قَالُوا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا لَهَا عَابِد۪ينَ



(Onlar) "Biz atalarımızı bunlara tapıyor olarak bulduk" dediler.
-53

قَالَ لَقَدْ كُنْتُمْ اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ



Dedi ki "Andolsun ki siz de, atalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz."
-54

قَالُٓوا اَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ اَمْ اَنْتَ مِنَ اللَّاعِب۪ينَ



Onlar "Sen bize gerçeği mi getirdin yoksa (bizimle) oynayıp-eğleniyor musun?" dediler.
-55

قَالَ بَلْ رَبُّكُمْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ الَّذ۪ي فَطَرَهُنَّۘ وَاَنَا۬ عَلٰى ذٰلِكُمْ مِنَ الشَّاهِد۪ينَ



(İbrahim) "Hayır (sizinle eğlenmiyorum)" dedi. "Sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir, onları Kendisi yaratmıştır ve ben de buna inanıp-şahidlik edenlerdenim."
-56

وَتَاللّٰهِ لَاَك۪يدَنَّ اَصْنَامَكُمْ بَعْدَ اَنْ تُوَلُّوا مُدْبِر۪ينَ



Allah'a andolsun ki sizler arkanızı dönüp gittikten sonra ben sizin putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım.
-57

فَجَعَلَهُمْ جُذَاذاً اِلَّا كَب۪يراً لَهُمْ لَعَلَّهُمْ اِلَيْهِ يَرْجِعُونَ



Derken yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça etti, belki ona başvururlar diye (büyük olanı bıraktı).
-58

قَالُوا مَنْ فَعَلَ هٰذَا بِاٰلِهَتِنَٓا اِنَّهُ لَمِنَ الظَّالِم۪ينَ



(Parçalanmış putları görünce) "Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı? O gerçekten zalimlerden biridir" dediler.
-59

قَالُوا سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَـهُٓ اِبْرٰه۪يمُۜ



Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını (ilahlarımıza dil uzattığını) duyduk dediler.
-60

قَالُوا فَأْتُوا بِه۪ عَلٰٓى اَعْيُنِ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ



Dediler ki "O halde onu insanların gözü önüne getirin ki (belki kendisini tanıyıp, ilahlarımız hakkında söylediklerine) şahidlik ederler."
-61

قَالَ بَلْ فَعَلَهُۗ كَب۪يرُهُمْ هٰذَا فَسْـَٔلُوهُمْ اِنْ كَانُوا يَنْطِقُونَ



(İbrahim) "Hayır (bana sormayın), belki onu şu büyükleri yapmıştır. Konuşabiliyorlarsa onlara (kırana ve kırılanlara) sorun" dedi.
-63

ثُمَّ نُكِسُوا عَلٰى رُؤُ۫سِهِمْۚ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ يَنْطِقُونَ



Sonra (vicdanlarından) kafalarına döndüler ve "Andolsun ki bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin" dediler.
-65

قَالَ اَفَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُكُمْ شَيْـٔاً وَلَا يَضُرُّكُمْۜ



(İbrahim) dedi ki "(O halde) Allah'ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz?"
-66

قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانْصُرُٓوا اٰلِهَتَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَ



(Küfre sapanlar, şaşkınlara) dediler ki "Eğer (iyi bir şey) yapacaksanız, onu yakın ve ilahlarınıza yardımda bulunun."
-68

وَاَرَادُوا بِه۪ كَيْداً فَجَعَلْنَاهُمُ الْاَخْسَر۪ينَۚ



Ona (zarar vermek için) bir düzen-tuzak kurmak istediler fakat Biz (onu değil) kendilerini daha fazla hüsrana (zarara) uğrattık.
-70

وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطاً اِلَى الْاَرْضِ الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَا لِلْعَالَم۪ينَ



Onu ve Lut'u kurtarıp, içinde alemler için mübarek (kutsal ve bereketli) kıldığımız yere çıkardık.
-71

وَجَعَلْنَاهُمْ اَئِمَّةً يَهْدُونَ بِاَمْرِنَا وَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَاِقَامَ الصَّلٰوةِ وَا۪يتَٓاءَ الزَّكٰوةِۚ وَكَانُوا لَنَا عَابِد۪ينَۙ



Onları Kendi emrimizle hidayete (doğru yola) yönelten imamlar-önderler kıldık ve onlara hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar Bize kulluk (itaat ve ibadet) eden kimselerdi.
-73

وَنُوحاً اِذْ نَادٰى مِنْ قَبْلُ فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۚ



Nuh'u da (zikret). O (bunlardan) daha önce dua etmişti. Biz de onun duasını kabul edip, onu ve ehlini (iman yakınlarını) büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştık.
-76

وَدَاوُ۫دَ وَسُلَيْمٰنَ اِذْ يَحْكُمَانِ فِي الْحَرْثِ اِذْ نَفَشَتْ ف۪يهِ غَنَمُ الْقَوْمِۚ وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَاهِد۪ينَۙ



Davud ve Süleyman'ı da (zikret). Hani onlar kavmin hayvanlarının içine girip-yayıldığı ekin konusunda (karşılıklı) hüküm yürütüyorlardı. Biz onların hükmüne şahidler idik.
-78

فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمٰنَۚ وَكُلاًّ اٰتَيْنَا حُكْماً وَعِلْماًۘ وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُ۫دَ الْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَالطَّيْرَۜ وَكُنَّا فَاعِل۪ينَ



Biz bunu (olayın içyüzünü ve hükmünü) Süleyman'a kavrattık. Herbirine hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bunları) yapanlar Biz idik.
-79

وَلِسُلَيْمٰنَ الرّ۪يحَ عَاصِفَةً تَجْر۪ي بِاَمْرِه۪ٓ اِلَى الْاَرْضِ الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَاۜ وَكُنَّا بِكُلِّ شَيْءٍ عَالِم۪ينَ



Süleyman'a da şiddetle esen rüzgarı müsahhar (emre hazır-hizmetine uygun) kıldık. Onun (Süleyman'ın) emriyle (kendisini) içinde bereketler kıldığımız yere (yumuşacık) akıp-giderdi. Biz her şeyi bilenleriz.
-81

وَمِنَ الشَّيَاط۪ينِ مَنْ يَغُوصُونَ لَهُ وَيَعْمَلُونَ عَمَلاً دُونَ ذٰلِكَۚ وَكُنَّا لَهُمْ حَافِظ۪ينَۙ



Şeytanlar arasından onun için dalgıçlık eden (derin sulara dalan) ve bundan başka (özel-gizli) işler görenler de vardı. Biz onları (sıkı) gözetim altında tutuyorduk.
-82

وَاَيُّوبَ اِذْ نَادٰى رَبَّهُٓ اَنّ۪ي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَۚ



Eyyub'u da (zikret). Hani o Rabbine (çağrıda bulunmuş) "Şüphe yok, bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın" diye niyaz etmişti.
-83

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِه۪ مِنْ ضُرٍّ وَاٰتَيْنَاهُ اَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَذِكْرٰى لِلْعَابِد۪ينَ



Biz de onun duasını kabul etmiş ve kendisindeki derdi-sıkıntıyı kaldırmıştık. Ona katımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir zikir olmak üzere hem ailesini, hem de bir katını daha vermiştik.
-84

وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِدْر۪يسَ وَذَا الْكِفْلِۜ كُلٌّ مِنَ الصَّابِر۪ينَۚ



İsmail, İdris ve (iki nasib-iki pay sahibi olan) Zülkifl'i de (zikret). Hepsi sabredenlerdendi.
-85

وَذَا النُّونِ اِذْ ذَهَبَ مُغَاضِباً فَظَنَّ اَنْ لَنْ نَقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادٰى فِي الظُّلُمَاتِ اَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنْتَ سُبْحَانَكَۗ اِنّ۪ي كُنْتُ مِنَ الظَّالِم۪ينَۚ



Zünnun'u da (balık sahibi Yunus'u da zikret). Hani o (kavmine) kızıp-öfkelenerek (çekip) gitmişti de, Bizim kendisini (haklı görüp sıkıştırmaya) güç yetirmeyeceğimizi sanmıştı. (Sonra balığın karnındaki) karanlıklar içinde "Senden başka ilah yoktur, Sen sübhansın (münezzehsin-yücesin) ben gerçekten zalimlerden oldum" diye niyaz etmişti.
-87

فَاسْتَجَبْنَا لَهُۙ وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْغَمِّۜ وَكَذٰلِكَ نُنْجِي الْمُؤْمِن۪ينَ



Biz de onun duasını kabul edip, onu (derin) üzüntüden kurtardık. Biz iman edenleri böyle kurtarırız.
-88

وَزَكَرِيَّٓا اِذْ نَادٰى رَبَّهُ رَبِّ لَا تَذَرْن۪ي فَرْداً وَاَنْتَ خَيْرُ الْوَارِث۪ينَۚ



Zekeriyya'yı da (zikret). Hani Rabbine (çağrıda bulunmuş) "Rabbim. Beni yalnız başıma bırakma, Sen varislerin en hayırlısısın" diye niyaz etmişti.
-89

فَاسْتَجَبْنَا لَهُۘ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيٰى وَاَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَباً وَرَهَباًۜ وَكَانُوا لَنَا خَاشِع۪ينَ



Biz de duasını kabul ederek kendisine Yahya'yı ihsan (armağan) ettik, eşini de salih (bedenen ıslah edip-doğurmaya elverişli) kıldık. Onlar hayırlarda yarışırlar, umarak ve korkarak Bize dua ederler, Bize karşı huşu (kalplerinde saygı dolu korku) duyarlardı.
-90

اِنَّ هٰذِه۪ٓ اُمَّتُكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةًۘ وَاَنَا۬ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ



İşte sizin bu (geçmişten bugüne gelen tevhid) ümmetiniz, tek bir ümmettir. Ben de sizin (tek) Rabbinizim. Yalnız Bana ibadet edin.
-92

وَتَقَطَّعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْۜ كُلٌّ اِلَيْنَا رَاجِعُونَ۟



Onlar ise kendi aralarında, işlerinde (bütünlüğü bozup) bölük bölük oldular. Hepsi Bize döneceklerdir.
-93

وَحَرَامٌ عَلٰى قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَٓا اَنَّهُمْ لَا يَرْجِعُونَ



Helak ettiğimiz (ve yer üstünden uzaklık verdiğimiz) bir belde (halkı) için artık (yer üstüne geri dönüş) haramdır. Onlar (kendi imkanlarıyla da) geri dönemeyeceklerdir.
-95

حَتّٰٓى اِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُمْ مِنْ كُلِّ حَدَبٍ يَنْسِلُونَ



Ancak Ye'cuc ve Me'cuc (sedleri) açıldığında, onlar herbir tepeden (yer üstüne) akın edip-çıkarlar.
-96

وَاقْتَرَبَ الْوَعْدُ الْحَقُّ فَاِذَا هِيَ شَاخِصَةٌ اَبْصَارُ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ يَا وَيْلَنَا قَدْ كُنَّا ف۪ي غَفْلَةٍ مِنْ هٰذَا بَلْ كُنَّا ظَالِم۪ينَ



Ve gerçek olan vaad (kıyamet) yaklaştığında küfre sapanların gözleri (dehşetle) belerip-donakalacak, "Eyvahlar bize. Biz bundan tam bir gaflet içindeydik, biz gerçekten zalimlerden olduk" (diyeceklerdir).
-97

لَوْ كَانَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اٰلِهَةً مَا وَرَدُوهَاۜ وَكُلٌّ ف۪يهَا خَالِدُونَ



Eğer onlar (sizin tapınmanızı kabul edenler, gerçek) ilahlar olsalardı oraya girmezlerdi. Onların hepsi (tapanlar da tapılanlar da) orada ebedi kalacaklardır.
-99

لَهُمْ ف۪يهَا زَف۪يرٌ وَهُمْ ف۪يهَا لَا يَسْمَعُونَ



Orada kendileri için inim inim inlemeler vardır. Onlar orada (cehennemin uğultusundan başka bir şey) duymazlar.
-100

اِنَّ الَّذ۪ينَ سَبَقَتْ لَهُمْ مِنَّا الْحُسْنٰٓىۙ اُو۬لٰٓئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَۙ



Bizden kendilerine güzellik (vaadi-sözü) geçmiş olanlar ise ondan (cehennemden) uzaklaştırılmış olanlardır.
-101

لَا يَسْمَعُونَ حَس۪يسَهَاۚ وَهُمْ ف۪ي مَا اشْتَهَتْ اَنْفُسُهُمْ خَالِدُونَۚ



Onun (cehennemin) uğultusunu duymazlar. Onlar nefislerinin dileyip-arzuladığı (yer ve nimetler) içinde ebedi kalırlar.
-102

لَا يَحْزُنُهُمُ الْفَزَعُ الْاَكْبَرُ وَتَتَلَقّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُۜ هٰذَا يَوْمُكُمُ الَّذ۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ



(Cehennemin etrafında toplanan herkesteki) o en büyük korku (bile) onları (rahmetten umud kestirip) tasalandırmaz. Melekler onları "Size vaadedilen gün işte bugündür" diyerek karşılarlar.
-103

يَوْمَ نَطْوِي السَّمَٓاءَ كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِۜ كَمَا بَدَأْنَٓا اَوَّلَ خَلْقٍ نُع۪يدُهُۜ وَعْداً عَلَيْنَاۜ اِنَّا كُنَّا فَاعِل۪ينَ



Göğü, kitabın sahifelerini dürer gibi dürüp-kapatacağımız gün, ilk yaratmaya başladığımız (günkü) gibi yine onu (önceki yokluk durumuna) iade edeceğiz. (Bu) üzerimize aldığımız bir vaiddir. (Bunu) yapanlar Biziz.
-104

اِنَّ ف۪ي هٰذَا لَبَلَاغاً لِقَوْمٍ عَابِد۪ينَۜ



Kulluk-ibadet eden bir topluluk için bunda (yazdığımız bu takdirimizde) bir belağ (açık bir tebliğ-mesaj) vardır.
-106

وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَم۪ينَ



(Ey Muhammed) Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.
-107

قُلْ اِنَّمَا يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّـمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَهَلْ اَنْتُمْ مُسْلِمُونَ



De ki "Bana sizin ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolunuyor. (Bu gerçeği kabul edip) müslüman olacak mısınız?"
-108

فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ اٰذَنْتُكُمْ عَلٰى سَوَٓاءٍۜ وَاِنْ اَدْر۪ٓي اَقَر۪يبٌ اَمْ بَع۪يدٌ مَا تُوعَدُونَ



Eğer yüz çevirecek olurlarsa, de ki "Ben size (aranızda ayırım yapmadan) eşit olarak (aynı tebliği) duyurup-bildirdim. Size vadedilen (tehdid) yakın mı, uzak mı bilemem."
-109

اِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ مِنَ الْقَوْلِ وَيَعْلَمُ مَا تَكْتُمُونَ



Şüphesiz O, sözün açığa vurulanını da bilir, gizlediklerinizi de bilir.
-110

وَاِنْ اَدْر۪ي لَعَلَّهُ فِتْنَةٌ لَكُمْ وَمَتَاعٌ اِلٰى ح۪ينٍ



Ben bilemem. Belki bu (sürenin açıklanmaması) sizin için bir fitne (deneme) ve belli bir vakte kadar metalanmadır (geçinip-yararlanmadır).
-111

قَالَ رَبِّ احْكُمْ بِالْحَقِّۜ وَرَبُّنَا الرَّحْمٰنُ الْمُسْتَعَانُ عَلٰى مَا تَصِفُونَ



Dedi ki "Rabbim, hak ile hükmet. Bizim Rabbimiz Rahman'dır (yarattıklarına rahmet eden Allah'dır). Sizin her türlü (batıl) nitelendirmelerinize karşı yardımına sığınılacak ancak O'dur."
-112