Eski Masaüstü Görünüm

Ayet altı "Oku" ikonu bazı kullanıcılarda çalışmamaktadır. Sorun ile ilgili çalışmalarımız devam etmektedir.
Fâtiha Suresi1Bakara Suresi2Âl-i İmrân Suresi3Nisâ Suresi4Mâide Suresi5En'âm Suresi6A'râf Suresi7Enfâl Suresi8Tevbe Suresi9Yunus Suresi10Hûd Suresi11Yusuf Suresi12Ra'd Suresi13İbrahim Suresi14Hicr Suresi15Nahl Suresi16İsrâ Suresi17Kehf Suresi18Meryem Suresi19Tâ-Hâ Suresi20Enbiyâ Suresi21Hac Suresi22Mü'minûn Suresi23Nûr Suresi24Furkan Suresi25Şuarâ Suresi26Neml Suresi27Kasas Suresi28Ankebût Suresi29Rûm Suresi30Lokman Suresi31Secde Suresi32Ahzâb Suresi33Sebe Suresi34Fâtır Suresi35Yâsin Suresi36Sâffât Suresi37Sâd Suresi38Zümer Suresi39Mü'min Suresi40Fussilet Suresi41Şûrâ Suresi42Zuhruf Suresi43Duhân Suresi44Câsiye Suresi45Ahkaf Suresi46Muhammed Suresi47Fetih Suresi48Hucurât Suresi49Kaf Suresi50Zâriyât Suresi51Tûr Suresi52Necm Suresi53Kamer Suresi54Rahmân Suresi55Vâkıa Suresi56Hadid Suresi57Mücâdele Suresi58Haşr Suresi59Mümtehine Suresi60Saf Suresi61Cum'a Suresi62Münâfikûn Suresi63Teğabün Suresi64Talâk Suresi65Tahrim Suresi66Mülk Suresi67Kalem Suresi68Hâkka Suresi69Meâric Suresi70Nuh Suresi71Cin Suresi72Müzzemmil Suresi73Müddessir Suresi74Kıyamet Suresi75İnsan Suresi76Mürselât Suresi77Nebe Suresi78Nâziât Suresi79Abese Suresi80Tekvir Suresi81İnfitâr Suresi82Mutaffifin Suresi83İnşikak Suresi84Bürûc Suresi85Târık Suresi86A'lâ Suresi87Ğâşiye Suresi88Fecr Suresi89Beled Suresi90Şems Suresi91Leyl Suresi92Duhâ Suresi93İnşirâh Suresi94Tin Suresi95Alak Suresi96Kadir Suresi97Beyyine Suresi98Zilzâl Suresi99Âdiyât Suresi100Kâria Suresi101Tekâsür Suresi102Asr Suresi103Hümeze Suresi104Fil Suresi105Kureyş Suresi106Mâ'ûn Suresi107Kevser Suresi108Kâfirûn Suresi109Nasr Suresi110Tebbet Suresi111İhlâs Suresi112Felâk Suresi113Nâs Suresi114
A'lâ Suresi87A'râf Suresi7Abese Suresi80Âdiyât Suresi100Ahkaf Suresi46Ahzâb Suresi33Âl-i İmrân Suresi3Alak Suresi96Ankebût Suresi29Asr Suresi103Bakara Suresi2Beled Suresi90Beyyine Suresi98Bürûc Suresi85Câsiye Suresi45Cin Suresi72Cum'a Suresi62Duhâ Suresi93Duhân Suresi44En'âm Suresi6Enbiyâ Suresi21Enfâl Suresi8Fâtiha Suresi1Fâtır Suresi35Fecr Suresi89Felâk Suresi113Fetih Suresi48Fil Suresi105Furkan Suresi25Fussilet Suresi41Ğâşiye Suresi88Hac Suresi22Hadid Suresi57Hâkka Suresi69Haşr Suresi59Hicr Suresi15Hucurât Suresi49Hûd Suresi11Hümeze Suresi104İbrahim Suresi14İhlâs Suresi112İnfitâr Suresi82İnsan Suresi76İnşikak Suresi84İnşirâh Suresi94İsrâ Suresi17Kadir Suresi97Kaf Suresi50Kâfirûn Suresi109Kalem Suresi68Kamer Suresi54Kâria Suresi101Kasas Suresi28Kehf Suresi18Kevser Suresi108Kıyamet Suresi75Kureyş Suresi106Leyl Suresi92Lokman Suresi31Mâ'ûn Suresi107Mâide Suresi5Meâric Suresi70Meryem Suresi19Mü'min Suresi40Mü'minûn Suresi23Mücâdele Suresi58Müddessir Suresi74Muhammed Suresi47Mülk Suresi67Mümtehine Suresi60Münâfikûn Suresi63Mürselât Suresi77Mutaffifin Suresi83Müzzemmil Suresi73Nahl Suresi16Nâs Suresi114Nasr Suresi110Nâziât Suresi79Nebe Suresi78Necm Suresi53Neml Suresi27Nisâ Suresi4Nuh Suresi71Nûr Suresi24Ra'd Suresi13Rahmân Suresi55Rûm Suresi30Sâd Suresi38Saf Suresi61Sâffât Suresi37Sebe Suresi34Secde Suresi32Şems Suresi91Şuarâ Suresi26Şûrâ Suresi42Tâ-Hâ Suresi20Tahrim Suresi66Talâk Suresi65Târık Suresi86Tebbet Suresi111Teğabün Suresi64Tekâsür Suresi102Tekvir Suresi81Tevbe Suresi9Tin Suresi95Tûr Suresi52Vâkıa Suresi56Yâsin Suresi36Yunus Suresi10Yusuf Suresi12Zâriyât Suresi51Zilzâl Suresi99Zuhruf Suresi43Zümer Suresi39
Alak Suresi96Kalem Suresi68Müzzemmil Suresi73Müddessir Suresi74Fâtiha Suresi1Tebbet Suresi111Tekvir Suresi81A'lâ Suresi87Leyl Suresi92Fecr Suresi89Duhâ Suresi93İnşirâh Suresi94Asr Suresi103Âdiyât Suresi100Kevser Suresi108Tekâsür Suresi102Mâ'ûn Suresi107Kâfirûn Suresi109Fil Suresi105Felâk Suresi113Nâs Suresi114İhlâs Suresi112Necm Suresi53Abese Suresi80Kadir Suresi97Şems Suresi91Bürûc Suresi85Tin Suresi95Kureyş Suresi106Kâria Suresi101Kıyamet Suresi75Hümeze Suresi104Mürselât Suresi77Kaf Suresi50Beled Suresi90Târık Suresi86Kamer Suresi54Sâd Suresi38A'râf Suresi7Cin Suresi72Yâsin Suresi36Furkan Suresi25Fâtır Suresi35Meryem Suresi19Tâ-Hâ Suresi20Vâkıa Suresi56Şuarâ Suresi26Neml Suresi27Kasas Suresi28İsrâ Suresi17Yunus Suresi10Hûd Suresi11Yusuf Suresi12Hicr Suresi15En'âm Suresi6Sâffât Suresi37Lokman Suresi31Sebe Suresi34Zümer Suresi39Mü'min Suresi40Fussilet Suresi41Şûrâ Suresi42Zuhruf Suresi43Duhân Suresi44Câsiye Suresi45Ahkaf Suresi46Zâriyât Suresi51Ğâşiye Suresi88Kehf Suresi18Nahl Suresi16Nuh Suresi71İbrahim Suresi14Enbiyâ Suresi21Mü'minûn Suresi23Secde Suresi32Tûr Suresi52Mülk Suresi67Hâkka Suresi69Meâric Suresi70Nebe Suresi78Nâziât Suresi79İnfitâr Suresi82İnşikak Suresi84Rûm Suresi30Ankebût Suresi29Mutaffifin Suresi83Bakara Suresi2Enfâl Suresi8Âl-i İmrân Suresi3Ahzâb Suresi33Mümtehine Suresi60Nisâ Suresi4Zilzâl Suresi99Hadid Suresi57Muhammed Suresi47Ra'd Suresi13Rahmân Suresi55İnsan Suresi76Talâk Suresi65Beyyine Suresi98Haşr Suresi59Nûr Suresi24Hac Suresi22Münâfikûn Suresi63Mücâdele Suresi58Hucurât Suresi49Tahrim Suresi66Teğabün Suresi64Saf Suresi61Cum'a Suresi62Fetih Suresi48Mâide Suresi5Tevbe Suresi9Nasr Suresi110

Sâffât Suresi


Sâffât Suresi 182 ayettir. Nüzulü Medine'de olup 56. sure olarak inmiştir.
Kur'an-ı Kerim'de 445 sayfa numarasında yer almaktadır.

Hata! Lütfen tarayıcınızın ayarlarını kontrol edip daha sonra tekrar deneyin.

. ayet ile . ayet arasını

بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

وَالصَّٓافَّاتِ صَفاًّۙ



Andolsun saflar halinde dizilenlere (meleklere).
-1

فَالزَّاجِرَاتِ زَجْراًۙ



(Kuvvetle toplayıp) koruyup-sevkedenlere.
-2

رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِۜ



Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi'dir. Doğuların da Rabbi'dir.
-5

اِنَّا زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِز۪ينَةٍۨ الْـكَوَاكِبِۙ



Biz yakın göğü (dünya göğünü) zinetle, gezegenlerle süsleyip-donattık.
-6

وَحِفْظاً مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ مَارِدٍۚ



Ve itaatten çıkmış her şeytandan koruduk.
-7

لَا يَسَّمَّعُونَ اِلَى الْمَلَأِ الْاَعْلٰى وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍۗ



Onlar Mele-i A'la'ya (yüce topluluğa) kulak verip-dinleyemezler ve her taraftan (sürülüp) atılırlar.
-8

دُحُوراً وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌۙ



Kovulup-uzaklaştırılırlar. Onlar için sürekli bir azab vardır.
-9

اِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ



Ancak (bir sözü) kapıp-kaçan olursa, onu da delip geçen bir şihab (yakıcı bir alev) takip eder.
-10

فَاسْتَفْتِهِمْ اَهُمْ اَشَدُّ خَلْقاً اَمْ مَنْ خَلَقْنَاۜ اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِنْ ط۪ينٍ لَازِبٍ



Şimdi onlara sor "Yaratılış bakımından onlar mı daha zor yoksa Bizim yarattığımız (kainat) mı?" Biz onları cıvık-yapışkan bir çamurdan yarattık.
-11

بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَۖ



Sen (kainatın yaratılışına ve onların bunu görmeyişine) şaşırdın kaldın, onlar ise (körlük içinde) alay edip duruyorlar.
-12

وَاِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَۖ



Kendilerine hatırlatılıp-öğüt verildiğinde, öğüt almazlar.
-13

وَاِذَا رَاَوْا اٰيَةً يَسْتَسْخِرُونَۖ



Bir ayet (mucize) gördüklerinde, alay konusu edinip eğlenirler.
-14

وَقَالُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌۚ



Derler ki "Bu apaçık bir sihirden başkası değildir."
-15

ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ



Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi mutlaka diriltileceğiz?
-16

قُلْ نَعَمْ وَاَنْتُمْ دَاخِرُونَۚ



De ki "Evet, hem de hor ve hakir olarak."
-18

فَاِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ فَاِذَا هُمْ يَنْظُرُونَ



O sadece bir tek çığlıktan-haykırıştan ibarettir ki, kendileri aniden (diriltilmiş olarak) bakıp durmaktadırlar.
-19

وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هٰذَا يَوْمُ الدّ۪ينِ



Derler ki "(İnanmadığımız için) eyvahlar bize, bu din (hesap-ceza) günüdür."
-20

هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَ۟



(Allah onlara) "Bu sizin yalanlamakta olduğunuz (mü'mini kafirden, haklıyı haksızdan) ayırma günüdür" (buyurur).
-21

اُحْشُرُوا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا وَاَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَۙ



(Meleklere de buyurur ki) "Zulmetmiş olanları, (zulüme ortak olan) eşlerini ve taptıkları şeyleri bir araya getirip toplayın."
-22

مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَاهْدُوهُمْ اِلٰى صِرَاطِ الْجَح۪يمِۙ



Allah'tan başka (taptıkları bütün ilahlık taslayanları), onları cehennemin yoluna yöneltip-götürün.
-23

وَقِفُوهُمْ اِنَّهُمْ مَسْؤُ۫لُونَۙ



Ve onları (o yolda) durdurun çünkü onlar (yaptıklarından) sorumludurlar (hesap vereceklerdir).
-24

مَا لَـكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ



(Onlara seslenilir) "Size ne oldu ki (dünyada olduğu gibi birbirinizle) yardımlaşmıyorsunuz?"
-25

بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ



Hayır, onlar bugün (hiç itirazsız) teslim olmuşlardır.
-26

وَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ



Onlar birbirlerine dönüp karşılıklı sormaya (birbirlerini sorumlu tutmaya) başlarlar.
-27

قَالُٓوا اِنَّكُمْ كُنْتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَم۪ينِ



Gerçekten sizler bize sağdan gelerek (haktan yana görünerek) yanaşıyordunuz derler.
-28

قَالُوا بَلْ لَمْ تَكُونُوا مُؤْمِن۪ينَۚ



(Diğerleri de) derler ki "Hayır (asıl sebeb biz değiliz). Sizler (zaten) mü'min kimseler değildiniz."
-29

وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍۚ بَلْ كُنْتُمْ قَوْماً طَاغ۪ينَ



Bizim size karşı hiçbir sultanımız (hakimiyetimiz, yaptırım gücümüz) yoktu. Siz (aslında kendiniz) azgın bir kavimdiniz.
-30

فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَاۗ اِنَّا لَذَٓائِقُونَ



Böylece Rabbimizin sözü (azab vaadi) üzerimize hak oldu. Mutlaka biz (bu azabı sizinle birlikte) tadacak olanlarız.
-31

فَاَغْوَيْنَا‌كُمْ اِنَّا كُنَّا غَاو۪ينَ



Evet (sağdan yanaşıp) biz sizi (daha da) azdırdık. Çünkü biz de azgın kimselerdik.
-32

اِنَّا كَذٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِم۪ينَ



İşte Biz mücrimlere (suçlu-günahkarlara) böyle yaparız.
-34

وَيَقُولُونَ اَئِنَّا لَتَارِكُٓوا اٰلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَجْنُونٍۜ



Ve derlerdi ki "Biz mi mecnun-deli bir şair için ilahlarımızı terk edeceğiz?"
-36

بَلْ جَٓاءَ بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَل۪ينَ



Hayır (o mecnun değildir). O, hakkı getirmiş ve (kendisi de) gönderilenleri doğrulamıştır.
-37

اِنَّكُمْ لَذَٓائِقُوا الْعَذَابِ الْاَل۪يمِۚ



Siz mutlaka elim-acıklı azabı tadacak olanlarsınız.
-38

وَمَا تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۙ



Yaptıklarınızdan başkasıyla cezalandırılmayacaksınız.
-39

اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ



Ancak muhlis (ihlas sahibi) kullar müstesna.
-40

اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَعْلُومٌۙ



Onlar için bilinen bir rızık vardır.
-41

فَوَا‌كِهُۚ وَهُمْ مُكْرَمُونَۙ



(Çeşitli) meyveler. Onlar ikram görenlerdir.
-42

ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِۙ



(Nimetlerle donatılmış) Naim cennetlerinde.
-43

عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ



Tahtlar-sedirler üzerinde karşılıklı (otururlar).
-44

يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ



Kaynaktan (doldurulmuş) kadehlerle onların çevrelerinde dolaşılır.
-45

بَيْضَٓاءَ لَذَّةٍ لِلشَّارِب۪ينَۚ



Berrak-bembeyaz, içenlere lezzet veren (bir içki).
-46

لَا ف۪يهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنْزَفُونَ



Onda ne bir sersemletme (sıkıntı-zarar) vardır, ne de onunla (akılları çelinip) sarhoş olurlar.
-47

وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ ع۪ينٌۙ



Yanlarında 'bakışlarını saklayıp-yalnızca eşlerine çevirmiş' iri-güzel gözlüler vardır.
-48

كَاَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَكْنُونٌ



Sanki onlar örtülüp-saklanmış bir yumurta gibi.
-49

فَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ



Derken kimi kimine yönelmiş olarak birbirlerine (dünyadaki hallerini) sorarlar.
-50

قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ اِنّ۪ي كَانَ ل۪ي قَر۪ينٌۙ



Onlardan konuşan-söz alan biri der ki "Benim bir yakınım vardı."
-51

يَقُولُ اَئِنَّكَ لَمِنَ الْمُصَدِّق۪ينَ



(Bana) derdi ki, sen de gerçekten doğrulayanlardan mısın?
-52

ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَد۪ينُونَ



Bizler öldüğümüz, toprak ve kemikler olduğumuzda mı, gerçekten biz mi (yeniden diriltilip sonra da) cezalandırılacağız?
-53

قَالَ هَلْ اَنْتُمْ مُطَّلِعُونَ



(Konuşan yanındakilere devamla) der ki "Sizler (şimdi onun durumunu görüp) biliyor musunuz?"
-54

فَاطَّـلَعَ فَرَاٰهُ ف۪ي سَوَٓاءِ الْجَح۪يمِ



Derken bakıverdi ve onu cehennemin ortasında gördü.
-55

قَالَ تَاللّٰهِ اِنْ كِدْتَ لَتُرْد۪ينِۙ



(Ona) dedi ki "Allah'a andolsun ki neredeyse beni de (şu bulunduğun yere düşürüp) mahvedecektin."
-56

وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبّ۪ي لَكُنْتُ مِنَ الْمُحْضَر۪ينَ



Eğer Rabbimin nimeti olmasaydı mutlaka ben de (azab yerine getirilip) hazır bulundurulanlardan olacaktım.
-57

اَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّت۪ينَۙ



Nasıl, biz (bir daha) ölecek olanlar değil miymişiz?
-58

اِلَّا مَوْتَتَنَا الْاُو۫لٰى وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَ



Yalnızca birinci ölümümüzden başka (ölüm yoktu öyle mi)? Ve biz (diriltilip) azaba uğratılacak olanlar da değil miymişiz?
-59

اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ



İşte bu (iman ve akibet) muhakkak ki en büyük 'kurtuluş ve mutluluktur'.
-60

لِمِثْلِ هٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ



Artık çalışanlar da bunun misli-benzeri için çalışsınlar.
-61

اَذٰلِكَ خَيْرٌ نُزُلاً اَمْ شَجَرَةُ الزَّقُّومِ



Böyle bir ağırlanma-ikram mı daha hayırlı yoksa zakkum ağacı mı?
-62

اِنَّا جَعَلْنَاهَا فِتْنَةً لِلظَّالِم۪ينَ



Biz onu zalimler için bir fitne (imtihan konusu) kıldık.
-63

طَلْعُهَا كَاَنَّهُ رُؤُ۫سُ الشَّيَاط۪ينِ



Onun tomurcukları, şeytanların başları gibidir.
-65

فَاِنَّهُمْ لَاٰكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۜ



Onlar mutlaka ondan yiyecekler ve böylece karınlarını ondan dolduracaklardır.
-66

ثُمَّ اِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْباً مِنْ حَم۪يمٍۚ



Sonra onun üzerine kendileri için kaynar su karıştırılmış (içecek) vardır.
-67

ثُمَّ اِنَّ مَرْجِعَهُمْ لَاِلَى الْجَح۪يمِ



Sonra onların dönüşleri elbette (yine) cehennemedir.
-68

اِنَّهُمْ اَلْفَوْا اٰبَٓاءَهُمْ ضَٓالّ۪ينَۙ



Doğrusu onlar atalarını sapık kimseler olarak buldular.
-69

فَهُمْ عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ يُهْرَعُونَ



Kendileri de (hiç düşünmeden) onların izleri üzerinde koşturdular.
-70

وَلَقَدْ ضَلَّ قَبْلَهُمْ اَكْثَرُ الْاَوَّل۪ينَۙ



Andolsun ki onlardan önce evvelkilerin çoğu da sapmıştı.
-71

وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا ف۪يهِمْ مُنْذِر۪ينَ



Andolsun ki Biz onlara (içlerinden) uyarıp-korkutucular göndermiştik.
-72

فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَر۪ينَۙ



Artık uyarılıp-korkutulanların nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.
-73

اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ۟



Ancak Allah'ın muhlis (ihlas sahibi) kulları müstesna.
-74

وَلَقَدْ نَادٰينَا نُوحٌ فَلَنِعْمَ الْمُج۪يبُونَۚ



Andolsun ki Nuh Bize (dua edip) seslenmişti de, Biz ne güzel icabet (kabul) etmiştik.
-75

وَجَعَلْنَا ذُرِّيَّتَهُ هُمُ الْبَاق۪ينَۘ



Ve onun soyunu (yeryüzünde kalıcı) baki olanlar kıldık.
-77

وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَۘ



Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir zikir) bıraktık.
-78

اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ



Biz muhsinleri (iyilik yapıp-güzel davrananları) işte böyle mükafatlandırırız.
-80

اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ



O hiç şüphesiz Bizim mü'min kullarımızdandı.
-81

ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَر۪ينَ



Sonra diğerlerini suda-boğduk.
-82

وَاِنَّ مِنْ ش۪يعَتِه۪ لَاِبْرٰه۪يمَۢ



Doğrusu İbrahim de ondan (onun soyundan) olanlardandı.
-83

اِذْ جَٓاءَ رَبَّهُ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍ



O, Rabbine selim (tertemiz) bir kalb ile gelmişti.
-84

اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَاذَا تَعْبُدُونَۚ



Hani babasına ve kavmine demişti ki "Sizler neye tapıyorsunuz?"
-85

اَئِفْكاً اٰلِهَةً دُونَ اللّٰهِ تُر۪يدُونَۜ



(O'na) iftirada bulunmak için mi Allah'tan başka ilahlar istiyorsunuz?
-86

فَمَا ظَنُّكُمْ بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ



(Bunu yaparken) alemlerin Rabbi hakkındaki zannınız nedir?
-87

فَقَالَ اِنّ۪ي سَق۪يمٌ



Doğrusu ben hastayım dedi.
-89

فَتَوَلَّوْا عَنْهُ مُدْبِر۪ينَ



Bunun üzerine arkalarını dönüp ondan uzaklaştılar.
-90

فَرَاغَ اِلٰٓى اٰلِهَتِهِمْ فَقَالَ اَلَا تَأْكُلُونَۚ



(İbrahim) onların ilahlarına yaklaşıp "Yemek yemiyor musunuz?" dedi.
-91

مَا لَكُمْ لَا تَنْطِقُونَ



Size ne oldu ki-neden konuşmuyorsunuz?
-92

فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْباً بِالْيَم۪ينِ



Derken onların üstüne yürüyüp sağ eliyle darbe indirdi (kırıp geçirdi).
-93

فَاَقْبَلُٓوا اِلَيْهِ يَزِفُّونَ



Bunun üzerine (insanlar) birbirine girmiş durumda koşarak kendisine geldiler.
-94

قَالَ اَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَۙ



(İbrahim) dedi ki "(Kendi elinizle) yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?"
-95

وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ



Oysa sizi de, yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır.
-96

قَالُوا ابْنُوا لَهُ بُنْيَاناً فَاَلْقُوهُ فِي الْجَح۪يمِ



Dediler ki "Onun için (yüksekçe) bir bina inşa edin de onu alevli ateşin içine atın."
-97

فَاَرَادُوا بِه۪ كَيْداً فَجَعَلْنَاهُمُ الْاَسْفَل۪ينَ



Ona böyle bir tuzak kurmak istediler. Sonra Biz de onları alçaltılmışlar kıldık.
-98

وَقَالَ اِنّ۪ي ذَاهِبٌ اِلٰى رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ



(İbrahim) dedi ki "Şüphesiz ben Rabbime gidiyorum. O, beni doğru yola eriştirecektir."
-99

رَبِّ هَبْ ل۪ي مِنَ الصَّالِح۪ينَ



Rabbim, bana salihlerden (evlat) armağan et.
-100

فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَل۪يمٍ



Biz de onu halim (yumuşak huylu) bir oğlan çocukla müjdeledik.
-101

فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ اِنّ۪ٓي اَرٰى فِي الْمَنَامِ اَنّ۪ٓي اَذْبَحُكَ فَانْظُرْ مَاذَا تَرٰىۜ قَالَ يَٓا اَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُۘ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّابِر۪ينَ



Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona) "Ey oğulcuğum. Ben seni rüyamda boğazlıyorken görüyorum. Bir bak, sen ne düşünüyorsun" dedi. (Oğlu İsmail) dedi ki "Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın."
-102

فَلَمَّٓا اَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَب۪ينِۚ



Sonunda ikisi de (Allah'ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası İsmail'i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı.
-103

قَدْ صَدَّقْتَ الرُّءْيَاۚ اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ



Sen gerçekten rüyayı (uykuda gördüğünü) doğruladın. Hiç şüphesiz Biz muhsinleri (iyilik yapıp-güzel davrananları) böyle mükafatlandırırız.
-105

وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظ۪يمٍ



Ve ona büyük bir kurbanı (İsmail'e) fidye olarak verdik.
-107

وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ



Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir zikir) bıraktık.
-108

كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ



Biz muhsinleri (iyilik yapıp-güzel davrananları) işte böyle mükafatlandırırız.
-110

اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ



Hiç şüphesiz o Bizim mü'min kullarımızdandı.
-111

وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلٰٓى اِسْحٰقَۜ وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ مُب۪ينٌ۟



Ona da, İshak'a da bereketler verdik. İkisinin soyundan muhsin (ihsan sahibi) olan da var, kendi nefsine açıkça zulmeden de.
-113

وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَۚ



Andolsun ki Biz Musa'ya ve Harun'a da nimetler verdik.
-114

وَنَصَرْنَاهُمْ فَكَانُوا هُمُ الْغَالِب۪ينَۚ



Onlara yardım ettik böylece galib gelenler onlar oldular.
-116

وَاٰتَيْنَاهُمَا الْكِتَابَ الْمُسْتَب۪ينَۚ



Ve ikisine apaçık anlaşılan Kitab'ı verdik.
-117

وَهَدَيْنَاهُمَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۚ



Her ikisini de dosdoğru yola ilettik-hidayet ettik.
-118

وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي الْاٰخِر۪ينَ



Sonra gelenler arasında ikisine (hayırlı ve şerefli bir zikir) bıraktık.
-119

سَلَامٌ عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَ



Musa'ya ve Harun'a selam olsun.
-120

اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ



İşte Biz muhsinleri (iyilik yapıp-güzel davrananları) böyle mükafatlandırırız.
-121

اِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ



Hiç şüphesiz ikisi de Bizim mü'min kullarımızdandı.
-122

وَاِنَّ اِلْيَاسَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ



Gerçekten İlyas da (peygamber olarak) gönderilmişlerdendi.
-123

اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اَلَا تَتَّقُونَ



Hani kavmine demişti ki "Siz korkup-sakınmaz mısınız?"
-124

اَتَدْعُونَ بَعْلاً وَتَذَرُونَ اَحْسَنَ الْخَالِق۪ينَۙ



Siz yaratıcıların en güzelini bırakıp da Ba'l'e mi tapıyorsunuz?
-125

اَللّٰهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ



(O bıraktığınız) Allah ki sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbi.
-126

فَكَذَّبُوهُ فَاِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَۙ



Fakat onu yalanladılar. Bunun için onlar gerçekten (azab için) hazır bulundurulacak olanlardır.
-127

اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ



Ancak Allah'ın muhlis (ihlas sahibi) kulları müstesna.
-128

وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ



Sonra gelenler arasında ona (İlyas'a, hayırlı ve şerefli bir zikir) bıraktık.
-129

اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ



İşte Biz muhsinleri (iyilik yapıp-güzel davrananları) böyle mükafatlandırırız.
-131

اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ



Hiç şüphesiz o Bizim mü'min kullarımızdandı.
-132

وَاِنَّ لُوطاً لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ



Gerçekten Lut da (resul olarak) gönderilenlerdendi.
-133

اِذْ نَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَـهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ



Hani Biz onu ve ailesini topluca kurtarmıştık.
-134

اِلَّا عَجُوزاً فِي الْغَابِر۪ينَ



Geride kalanlar arasındaki bir yaşlı-kadın dışında.
-135

ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَ



Sonra diğerlerini yerle bir ettik.
-136

وَبِالَّيْلِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ۟



Ve geceleyin. Yine de akletmiyecek misiniz?
-138

وَاِنَّ يُونُسَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ



Hiç şüphesiz Yunus da (resul olarak) gönderilenlerdendi.
-139

فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنَ الْمُدْحَض۪ينَۚ



(Sonra gemide) kur'aya katılmıştı da, kaybedenlerden olmuştu.
-141

فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُل۪يمٌ



Kendini kınayıp dururken onu bir balık yuttu.
-142

فَلَوْلَٓا اَنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُسَبِّح۪ينَۙ



Eğer (Allah'ı çokça tenzih ve) tesbih edenlerden olmasaydı.
-143

لَلَبِثَ ف۪ي بَطْنِه۪ٓ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ



Onun karnında (insanların) dirilip-kaldırılacakları güne kadar kalacakdı.
-144

فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَٓاءِ وَهُوَ سَق۪يمٌۚ



Sonunda o hasta-bitkin bir durumdayken onu çıplak bir yere (sahile) attık.
-145

وَاَنْبَتْنَا عَلَيْهِ شَجَرَةً مِنْ يَقْط۪ينٍۚ



Ve üzerine geniş yapraklı (yerde yayılan) türden bir bitki bitirdik.
-146

وَاَرْسَلْنَاهُ اِلٰى مِائَةِ اَلْفٍ اَوْ يَز۪يدُونَۚ



Onu (sayısı) yüzbin veya daha da artana (kendi kavmine tekrar) gönderdik.
-147

فَاٰمَنُوا فَمَتَّعْنَاهُمْ اِلٰى ح۪ينٍۜ



Sonunda ona iman ettiler, Biz de onları bir süreye kadar yararlandırdık.
-148

اَمْ خَلَقْنَا الْمَلٰٓئِكَةَ اِنَاثاً وَهُمْ شَاهِدُونَ



Yoksa Biz melekleri dişi olarak yarattık da onlar buna şahid miydiler?
-150

اَلَٓا اِنَّهُمْ مِنْ اِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَۙ



Bilin ki onlar iftiralarından dolayı muhakkak (şöyle) derler.
-151

وَلَدَ اللّٰهُۙ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ



Allah doğurdu. Hiç şüphesiz onlar yalancılardır.
-152

اَصْطَفَى الْبَنَاتِ عَلَى الْبَن۪ينَۜ



(Allah) kızları erkek çocuklara tercih mi etmiş?
-153

مَا لَـكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَ



Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?
-154

اَفَلَا تَذَكَّرُونَۚ



Hiç mi düşünmüyorsunuz?
-155

اَمْ لَـكُمْ سُلْطَانٌ مُب۪ينٌۙ



Yoksa sizin için apaçık bir güçlü-delil mi var?
-156

فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ



Eğer sadıklardan (doğru sözlülerden) iseniz kitabınızı getirin.
-157

وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَباًۜ وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ اِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَۙ



O'nunla cinler arasında bir soy-bağı (uydurup) kıldılar. Andolsun ki cinler de onların (bu iftirayı yapanların, azab için) mutlaka hazır bulundurulacaklarını bilirler.
-158

سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ



Allah (sübhandır) onların nitelendirmelerinden münezzeh ve yücedir.
-159

اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ



Ancak Allah'ın muhlis (ihlas sahibi) kulları (onlardan) müstesnadır.
-160

فَاِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَۙ



Artık ne siz, ne de tapmakta olduklarınız.
-161

مَٓا اَنْتُمْ عَلَيْهِ بِفَاتِن۪ينَۙ



O'na karşı (her istediğinizi) fitneye düşürebilecek olanlar değilsiniz.
-162

اِلَّا مَنْ هُوَ صَالِ الْجَح۪يمِ



Ancak (kendi küfrüyle) cehenneme girecek olan başka (onu kandırıp-sürüklersiniz).
-163

وَمَا مِنَّٓا اِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَعْلُومٌ



(Melekler der ki) "Bizden her birimiz için belli bir makam vardır."
-164

وَاِنَّا لَنَحْنُ الصَّٓافُّونَۚ



Biziz o saflar halinde dizilmiş olanlar, (Rabbimizin and ettiği)gerçekten biziz.
-165

وَاِنَّا لَنَحْنُ الْمُسَبِّحُونَ



Biziz o tesbih edenler, (üzerimize and edilen) gerçekten biziz.
-166

وَاِنْ كَانُوا لَيَقُولُونَۙ



Onlar (önceden) şöyle diyorlardı.
-167

لَوْ اَنَّ عِنْدَنَا ذِكْراً مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ



Eğer yanımızda öncekilerden bir zikir (kitab) bulunmuş olsaydı
-168

لَـكُنَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ



Elbette bizler de Allah'ın muhlis (ihlas sahibi) kullarından olurduk.
-169

فَـكَفَرُوا بِه۪ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ



Fakat (Kitab gelince) onu inkar ettiler. Ama yakında bileceklerdir.
-170

وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَل۪ينَۚ



Andolsun ki (resul olarak) gönderilen kullarımız hakkında (şu) sözümüz geçmiştir.
-171

اِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنْصُورُونَۖ



Onlar mutlaka nusret (yardım ve zafer) bulacaklardır.
-172

وَاِنَّ جُنْدَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ



Ve galip-üstün gelecek olanlar hiç şüphesiz Bizim ordularımızdır.
-173

فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى ح۪ينٍۙ



Öyleyse sen bir süreye kadar onlardan yüz çevir.
-174

وَاَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ



Ve onları gözle, onlar da (azabı) yakında göreceklerdir.
-175

اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ



Şimdi onlar Bizim azabımızı acele mi istiyorlar?
-176

فَاِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَٓاءَ صَبَاحُ الْمُنْذَر۪ينَ



(Bilmezler ki azab) onların sahasına indiği zaman uyarılıp-korkutulanların sabahı ne kötü olur.
-177

وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى ح۪ينٍۙ



Sen bir süreye kadar onlardan yüz çevir.
-178

وَاَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ



Ve onları gözle, onlar da (azabı) yakında göreceklerdir.
-179

سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَۚ



İzzet sahibi olan senin Rabbin (sübhandır) onların nitelendirmekte olduklarından münezzehtir-yücedir.
-180

وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَۚ



(Resul olarak) gönderilenlere selam olsun.
-181

وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ



Ve alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun.
-182