



| bel | : hayır |
| metta'nâ | : biz onları metalandırdık, faydalandırdık |
| hâulâi | : işte onlar |
| ve âbâe-hum | : ve onların babaları, ataları |
| hattâ | : öyle ki, hatta, oluncaya kadar |
| tâle | : uzun geldi |
| aleyhim | : onlara |
| el umuru | : ömür |
| e fe lâ yerevne | : artık, hâlâ görmüyorlar mı |
| ennâ | : nasıl |
| ne'ti | : geliyoruz |
| el arda | : arz, yeryüzü |
| nenkusû-hâ | : onu eksiltiyoruz |
| min etrâfi-hâ | : onun etrafından, çevresinden |
| e fe hum | : öyleyse, hâlâ onlar mı |
| el gâlibûne | : gâlip olanlar, üstün gelenler |

