Hata! Lütfen tarayıcınızın ayarlarını kontrol edip daha sonra tekrar deneyin.


3. Cüz ​(2-Bakara 253 İle 3-Âl-i İmrân 91 Arası)


2-Bakara Suresi


2/253تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍۢ مِنْهُمْ مَنْ كَلَّمَ اللّٰهُ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَاتٍۜ وَاٰتَيْنَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَاَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا اقْتَتَلَ الَّذ۪ينَ مِنْ بَعْدِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَلٰكِنِ اخْتَلَفُوا فَمِنْهُمْ مَنْ اٰمَنَ وَمِنْهُمْ مَنْ كَفَرَۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا اقْتَتَلُوا وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يُر۪يدُ۟


Bu resullerden bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan Allah'ın kendileriyle konuştuğu ve derecelerle yükselttiği vardır. Meryemoğlu İsa'ya apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le destekledik. Şayet Allah dileseydi, kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra onların arkasından gelenler birbirlerini öldürmezdi. Ancak ihtilafa düştüler. Onlardan kimi inandı, kimi de küfretti. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Ama Allah dilediğini yapandır.

2-Bakara 253


2/254يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ ف۪يهِ وَلَا خُلَّةٌ وَلَا شَفَاعَةٌۜ وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ


Ey iman edenler. Alış verişin, dostluğun ve şefaatin olmadığı gün gelmezden evvel size verdiğim rızıklardan infak edin. Kafirler, zalimlerin ta kendileridir.

2-Bakara 254


2/255اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْحَيُّ الْقَيُّومُۚ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌۜ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَشْفَعُ عِنْدَهُٓ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۚ وَلَا يُح۪يطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِه۪ٓ اِلَّا بِمَا شَٓاءَۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ وَلَا يَؤُ۫دُهُ حِفْظُهُمَاۚ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظ۪يمُ


Allah, O'ndan başka ilah yoktur. Hayy (daima diri) ve Kayyum'dur (kudretin kaynağı, varlık ve düzenin kaim nedenidir). O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde de, yerde de ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden (izinsiz) hiçbir şey kavrayamazlar. O'nun kürsüsü bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onları gözetip-korumak, O'na güç gelmez. O Aliyy'dir (çok yücedir), Azim'dir (büyüktür ve çok azametlidir).

2-Bakara 255


2/256لَٓا اِكْرَاهَ فِي الدّ۪ينِ قَدْ تَبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّۚ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللّٰهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقٰىۗ لَا انْفِصَامَ لَهَاۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ


Dinde zorlama yoktur. Gerçek şu ki doğruluk sapıklıktan ayrılmıştır. Artık kim tağutu reddedip Allah'a inanırsa, hiçbir zaman kopmayan sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah Semi'dir (herşeyi işitendir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).

2-Bakara 256


2/257اَللّٰهُ وَلِيُّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۙ يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَوْلِيَٓاؤُ۬هُمُ الطَّاغُوتُۙ يُخْرِجُونَهُمْ مِنَ النُّورِ اِلَى الظُّلُمَاتِۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ۟


Allah iman edenlerin velisidir (dostu ve destekçisidir). Onları karanlıklardan nura çıkarır. Küfredenlerin velileri ise tağuttur. Onları da aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar ateşin ashabıdır-halkıdır, onda ebedi olarak kalacaklardır.

2-Bakara 257


2/258اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ي حَٓاجَّ اِبْرٰه۪يمَ ف۪ي رَبِّه۪ٓ اَنْ اٰتٰيهُ اللّٰهُ الْمُلْكَۢ اِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ رَبِّيَ الَّذ۪ي يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۙ قَالَ اَنَا۬ اُحْـي۪ وَاُم۪يتُۜ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ فَاِنَّ اللّٰهَ يَأْت۪ي بِالشَّمْسِ مِنَ الْمَشْرِقِ فَأْتِ بِهَا مِنَ الْمَغْرِبِ فَبُهِتَ الَّذ۪ي كَفَرَۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَۚ


Allah kendisine mülk verdi diye Rabbi konusunda İbrahim'le tartışmaya gireni görmedin mi? Hani İbrahim "Benim Rabbim diriltir ve öldürür" deyince, o "Ben de diriltir ve öldürürüm " demişti. İbrahim "Allah güneşi doğudan getirir, (haydi) sen de onu batıdan getir" deyince, o küfre sapan afallayıp kalmıştı. Allah, zalim kimseleri hidayete (doğru yola) erdirmez.

2-Bakara 258


2/259اَوْ كَالَّذ۪ي مَرَّ عَلٰى قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَاۚ قَالَ اَنّٰى يُحْـي۪ هٰذِهِ اللّٰهُ بَعْدَ مَوْتِهَاۚ فَاَمَاتَهُ اللّٰهُ مِائَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُۜ قَالَ كَمْ لَبِثْتَۜ قَالَ لَبِثْتُ يَوْماً اَوْ بَعْضَ يَوْمٍۜ قَالَ بَلْ لَبِثْتَ مِائَةَ عَامٍ فَانْظُرْ اِلٰى طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْۚ وَانْظُرْ اِلٰى حِمَارِكَ وَلِنَجْعَلَكَ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَانْظُرْ اِلَى الْعِظَامِ كَيْفَ نُنْشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْماًۜ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُۙ قَالَ اَعْلَمُ اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ


Ya da altı üstüne gelmiş ıssız bir kasabaya uğrayan kimse gibisini görmedin mi? "Allah burasını ölümünden sonra nasıl diriltecek?" dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz yıl ölü bıraktı sonra diriltti. "Ne kadar kaldın?" dedi. O "Bir gün veya bir günden az kaldım" dedi. "Hayır, yüz yıl kaldın. Böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış, bir de eşeğine bak. (Bunlar) seni insanlara ibret kılmamız içindir. Kemiklere bak nasıl bir araya getiriyoruz sonra da onlara et giydiriyoruz?" dedi. Kendisine (bütün bunlar) apaçık belli olduktan sonra "Şimdi iyice biliyorum ki Allah her şeye kadirdir " dedi.

2-Bakara 259


2/260وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ رَبِّ اَرِن۪ي كَيْفَ تُحْـيِ الْمَوْتٰىۜ قَالَ اَوَلَمْ تُؤْمِنْۜ قَالَ بَلٰى وَلٰكِنْ لِيَطْمَئِنَّ قَلْب۪يۜ قَالَ فَخُذْ اَرْبَعَةً مِنَ الطَّيْرِ فَصُرْهُنَّ اِلَيْكَ ثُمَّ اجْعَلْ عَلٰى كُلِّ جَبَلٍ مِنْهُنَّ جُزْءاً ثُمَّ ادْعُهُنَّ يَأْت۪ينَكَ سَعْياًۜ وَاعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ۟


Hani İbrahim "Rabbim bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster" demişti. (Allah ona) "İnanmıyor musun" deyince "Hayır (inanıyorum), ancak kalbimin tatmin (mutmain) olması için" demişti. (Allah buyurdu ki) "Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) herbir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki şüphesiz Allah Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir)."

2-Bakara 260


2/261مَثَلُ الَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ اَنْبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ ف۪ي كُلِّ سُنْبُلَةٍ مِائَةُ حَبَّةٍۜ وَاللّٰهُ يُضَاعِفُ لِمَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ


Mallarını Allah yolunda infak edenlerin misali, her başağında yüz tane olmak üzere yedi başak veren bir tane gibidir. Allah dilediğine (bundan daha fazla) kat kat arttırır. Allah Vasi'dir (lutfu ve rahmeti geniş vekildir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).

2-Bakara 261


2/262اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ لَا يُتْبِعُونَ مَٓا اَنْفَقُوا مَناًّ وَلَٓا اَذًۙى لَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۚ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ


Mallarını Allah yolunda infak edip de sonra infak ettikleri şeyi başa kakmayan ve (alanları) incitmeyenlerin ecirleri-mükafatları Rableri katındadır. Onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.

2-Bakara 262


2/263قَوْلٌ مَعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِنْ صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَٓا اَذًىۜ وَاللّٰهُ غَنِيٌّ حَل۪يمٌ


Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah Gani'dir (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan zengindir), Halim'dir (rahmetiyle yumuşak davranandır).

2-Bakara 263


2/264يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُبْطِلُوا صَدَقَاتِكُمْ بِالْمَنِّ وَالْاَذٰىۙ كَالَّذ۪ي يُنْفِقُ مَالَهُ رِئَٓاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَاَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْداًۜ لَا يَقْدِرُونَ عَلٰى شَيْءٍ مِمَّا كَسَبُواۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ


Ey iman edenler. Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden kimse gibi başa kakarak ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde (biraz) toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer. Ona sağanak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kafirler topluluğuna hidayet vermez.

2-Bakara 264


2/265وَمَثَلُ الَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمُ ابْتِغَٓاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِ وَتَثْب۪يتاً مِنْ اَنْفُسِهِمْ كَمَثَلِ جَنَّةٍ بِرَبْوَةٍ اَصَابَهَا وَابِلٌ فَاٰتَتْ اُكُلَهَا ضِعْفَيْنِۚ فَاِنْ لَمْ يُصِبْهَا وَابِلٌ فَطَلٌّۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ


Yalnızca Allah'ın rızasını istemek ve kalplerindekini kökleştirip-güçlendirmek için mallarını infak edenlerin misali, yüksekçe bir tepede bulunan, sağanak yağmur aldığında ürünlerini iki kat veren bir bahçenin misaline benzer. Bol yağmur yağmasa bile bir çisinti düşer (de yine ürün verir). Allah yaptıklarınızı görendir.

2-Bakara 265


2/266اَيَوَدُّ اَحَدُكُمْ اَنْ تَكُونَ لَهُ جَنَّةٌ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ لَهُ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِۙ وَاَصَابَهُ الْكِبَرُ وَلَهُ ذُرِّيَّةٌ ضُعَفَٓاءُۖ فَاَصَابَهَٓا اِعْصَارٌ ف۪يهِ نَارٌ فَاحْتَرَقَتْۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ۟


Hangi biriniz ister ki altından ırmaklar akan hurmalardan, üzümlerden bir bahçesi olsun, içinde kendisinin olan bütün ürünler de bulunsun fakat kendisine ihtiyarlık gelip çatsın, (üstelik) zayıf ve küçük çocukları olsun (ve böyle bir durumda iken) ona (bahçesine) ateşli bir kasırga isabet etsin de yanıversin. İşte Allah size ayetleri böyle açıklar ki (anlayıp) düşünürsünüz.

2-Bakara 266


2/267يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْفِقُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّٓا اَخْرَجْنَا لَكُمْ مِنَ الْاَرْضِۖ وَلَا تَيَمَّمُوا الْخَب۪يثَ مِنْهُ تُنْفِقُونَ وَلَسْتُمْ بِاٰخِذ۪يهِ اِلَّٓا اَنْ تُغْمِضُوا ف۪يهِۜ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ حَم۪يدٌ


Ey iman edenler, kazandıklarınızın iyi olanından ve sizin için yerden bitirdiklerimizden infak edin. Kendinizin göz yummadan alamayacağınız adi şeyleri vermeye kalkışmayın. Biliniz ki Allah Gani'dir (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan zengindir), Hamid'dir (en çok övülen ve övülmeye en layık olandır).

2-Bakara 267


2/268اَلشَّيْطَانُ يَعِدُكُمُ الْفَقْرَ وَيَأْمُرُكُمْ بِالْفَحْشَٓاءِۚ وَاللّٰهُ يَعِدُكُمْ مَغْفِرَةً مِنْهُ وَفَضْلاًۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌۚ


Şeytan sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin-hayasızlığı emrediyor. Allah ise size kendisinden bağışlama ve bol ihsan (fazl) vaadediyor. Allah Vasi'dir (lutfu ve rahmeti geniş vekildir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).

2-Bakara 268


2/269يُؤْتِي الْحِكْمَةَ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَنْ يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ اُو۫تِيَ خَيْراً كَث۪يراًۜ وَمَا يَذَّكَّرُ اِلَّٓا اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ


(Allah) hikmeti dilediğine verir. Kime de hikmet verilmişse şüphesiz ki ona pek çok hayır verilmiştir. Bunu ancak ulul elbab (zikir, hikmet ve hayır sahibleri) anlar.

2-Bakara 269


2/270وَمَٓا اَنْفَقْتُمْ مِنْ نَفَقَةٍ اَوْ نَذَرْتُمْ مِنْ نَذْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُهُۜ وَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ اَنْصَارٍ


Nafakadan her ne harcarsanız veya adaktan her ne adarsanız muhakkak Allah onu bilir. Zulmedenlerin hiçbir yardımcıları yoktur.

2-Bakara 270


2/271اِنْ تُبْدُوا الصَّدَقَاتِ فَنِعِمَّا هِيَۚ وَاِنْ تُخْفُوهَا وَتُؤْتُوهَا الْفُقَـرَٓاءَ فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۜ وَيُكَفِّرُ عَنْكُمْ مِنْ سَيِّـَٔاتِكُمْۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ


Sadakaları açıktan verirseniz ne güzel. Eğer onları (sadakalarınızın bir kısmını) gizler de fakirlere öyle verirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. O (da) günahlarınızdan bir kısmını (örter) bağışlar. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.

2-Bakara 271


2/272لَيْسَ عَلَيْكَ هُدٰيهُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَلِاَنْفُسِكُمْۜ وَمَا تُنْفِقُونَ اِلَّا ابْتِغَٓاءَ وَجْهِ اللّٰهِۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ يُوَفَّ اِلَيْكُمْ وَاَنْتُمْ لَا تُظْلَمُونَ


Onların hidayete ermesi sana ait (bir yükümlülük) değildir. Ancak Allah dilediğini hidayete eriştirir. Hayır olarak her ne infak ederseniz kendiniz içindir. Zaten siz ancak Allah'ın hoşnutluğunu istemekten başka (bir amaçla) infak etmezsiniz. Hayırdan her ne infak ederseniz size eksiksizce ödenir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız.

2-Bakara 272


2/273لِلْفُقَـرَٓاءِ الَّذ۪ينَ اُحْصِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ لَا يَسْتَط۪يعُونَ ضَـرْباً فِي الْاَرْضِۘ يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ اَغْنِيَٓاءَ مِنَ التَّعَفُّفِۚ تَعْرِفُهُمْ بِس۪يمٰيهُمْۚ لَا يَسْـَٔلُونَ النَّاسَ اِلْحَافاًۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ۟


(Sadakalar) kendilerini Allah yoluna adayan fakirler içindir ki, onlar yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. İffetlerinden dolayı (durumlarını söylemedikleri için) bilmeyen kişi onları zengin sanır. (Ama) sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infak ederseniz şüphesiz Allah onu bilir.

2-Bakara 273


2/274اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ سِراًّ وَعَلَانِيَةً فَلَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۚ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ


Onlar ki mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık infak ederler. Artık bunların ecirleri-mükafatları Rableri katındadır. Onlar için korku yoktur, (üzülüp) mahzun da olmayacaklardır.

2-Bakara 274


2/275اَلَّذ۪ينَ يَأْكُلُونَ الرِّبٰوا لَا يَقُومُونَ اِلَّا كَمَا يَقُومُ الَّذ۪ي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُٓوا اِنَّمَا الْبَيْعُ مِثْلُ الرِّبٰواۢ وَاَحَلَّ اللّٰهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبٰواۜ فَمَنْ جَٓاءَهُ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّه۪ فَانْتَهٰى فَلَهُ مَا سَلَفَۜ وَاَمْرُهُٓ اِلَى اللّٰهِۜ وَمَنْ عَادَ فَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ


Faiz yiyenler ancak şeytan çarpan kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların "Alım-satım da ancak faiz gibidir" demelerinden dolayıdır. Oysa Allah alış-verişi helal, faizi ise haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de (faize) bir son verirse, geçmişte olanlar kendisine ve işi de (hakkındaki hüküm de) Allah'a aittir. Kim de (tekrar faize) geri dönerse artık onlar ateş ashabıdır-halkıdır, orada ebedi kalacaklardır.

2-Bakara 275


2/276يَمْحَقُ اللّٰهُ الرِّبٰوا وَيُرْبِي الصَّدَقَاتِۜ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ اَث۪يمٍ


Allah faizi mahveder (tüketip-yokeder), sadakaları ise (bereketlendirip) arttırır. Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez.

2-Bakara 276


2/277اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ لَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۚ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ


Şüphesiz iman edip de salih amellerde bulunanlar, namazı kılanlar ve zekatı verenler, onların ecirleri-mükafatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.

2-Bakara 277


2/278يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَذَرُوا مَا بَـقِيَ مِنَ الرِّبٰٓوا اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ


Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakının ve eğer inanmışsanız faizden (geri) kalanı bırakın.

2-Bakara 278


2/279فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا فَأْذَنُوا بِحَرْبٍ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ۚ وَاِنْ تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُؤُ۫سُ اَمْوَالِكُمْۚ لَا تَظْلِمُونَ وَلَا تُظْلَمُونَ


Şayet böyle yapmazsanız, (bunun) Allah'a ve Resulüne karşı bir savaş olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz artık mallarınızın başları(sermayeleriniz) sizindir. (Böylece) hem zulmetmemiş (haksızlık yapmamış) hem de zulme (haksızlığa) uğramamış olursunuz.

2-Bakara 279


2/280وَاِنْ كَانَ ذُوعُسْرَةٍ فَنَظِرَةٌ اِلٰى مَيْسَرَةٍۜ وَاَنْ تَصَدَّقُوا خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ


Eğer (borçlu) zorluk içindeyse, ona elverişli bir zamana kadar süre (verin). (Borcu) sadaka olarak bağışlamanız ise eğer bilirseniz sizin için daha hayırlıdır.

2-Bakara 280


2/281وَاتَّقُوا يَوْماً تُرْجَعُونَ ف۪يهِ اِلَى اللّٰهِ ثُمَّ تُوَفّٰى كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ۟


Öyle bir günden korkup-sakının ki, o gün Allah'a döndürüleceksiniz. Sonra herkese kazandığı eksiksizce ödenecek, onlara haksızlık yapılmayacaktır.

2-Bakara 281


2/282يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا تَدَايَنْتُمْ بِدَيْنٍ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى فَاكْتُبُوهُۜ وَلْيَكْتُبْ بَيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِۖ وَلَا يَأْبَ كَاتِبٌ اَنْ يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللّٰهُ فَلْيَكْتُبْۚ وَلْيُمْلِلِ الَّذ۪ي عَلَيْهِ الْحَقُّ وَلْيَتَّقِ اللّٰهَ رَبَّهُ وَلَا يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْـٔاًۜ فَاِنْ كَانَ الَّذ۪ي عَلَيْهِ الْحَقُّ سَف۪يهاً اَوْ ضَع۪يفاً اَوْ لَا يَسْتَط۪يعُ اَنْ يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِۜ وَاسْتَشْهِدُوا شَه۪يدَيْنِ مِنْ رِجَالِكُمْۚ فَاِنْ لَمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَاَتَانِ مِمَّنْ تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَٓاءِ اَنْ تَضِلَّ اِحْدٰيهُمَا فَتُذَكِّرَ اِحْدٰيهُمَا الْاُخْرٰىۜ وَلَا يَأْبَ الشُّهَدَٓاءُ اِذَا مَا دُعُواۜ وَلَا تَسْـَٔمُٓوا اَنْ تَكْتُبُوهُ صَغ۪يراً اَوْ كَب۪يراً اِلٰٓى اَجَلِه۪ۜ ذٰلِكُمْ اَقْسَطُ عِنْدَ اللّٰهِ وَاَقْوَمُ لِلشَّهَادَةِ وَاَدْنٰٓى اَلَّا تَرْتَابُٓوا اِلَّٓا اَنْ تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُد۪يرُونَهَا بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَلَّا تَكْتُبُوهَاۜ وَاَشْهِدُٓوا اِذَا تَبَايَعْتُمْۖ وَلَا يُضَٓارَّ كَاتِبٌ وَلَا شَه۪يدٌۜ وَاِنْ تَفْعَلُوا فَاِنَّهُ فُسُوقٌ بِكُمْۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ وَيُعَلِّمُكُمُ اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ


Ey iman edenler, belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızdan bir katip doğru olarak yazsın. Katip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, (her şeyi açıkça) yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan korkup-sakınsın, ondan (borcundan) hiç bir şeyi eksiltmesin. Eğer üzerinde hak olan (borçlu), 'sefih-ahmak' ya da za'f sahibi veya kendisi yazmaya güç yetiremeyecekse, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerinizden de iki şahid tutun. Eğer iki erkek yoksa şahidlerden rıza göstereceğiniz bir erkek ve biri unuttuğunda öbürü ona hatırlatacak iki kadın (olsun). Şahidler çağırıldıkları zaman kaçınmasınlar. Onu (borcu) az olsun, çok olsun süresiyle birlikte yazmaya üşenmeyin. Bu, Allah katında en adil, şahidlik için en sağlam, şüphelenmemeniz için de en yakın olandır. Ancak aranızda devredip-bitireceğiniz peşin alış-veriş olursa onu yazmamanızda size bir günah yoktur. Alış-veriş ettiğinizde de şahid tutun. Yazana da, şahide de zarar verilmesin. Eğer bunu yaparsanız (zarar verirseniz) şüphe yok ki bu sizin için fısktır (yoldan çıkaracak günahtır). Allah'tan korkup-sakının. Allah size öğretiyor. Allah (Alim'dir) herşeyi hakkıyle bilendir.

2-Bakara 282


2/283وَاِنْ كُنْتُمْ عَلٰى سَفَرٍ وَلَمْ تَجِدُوا كَاتِباً فَرِهَانٌ مَقْبُوضَةٌۜ فَاِنْ اَمِنَ بَعْضُكُمْ بَعْضاً فَلْيُؤَدِّ الَّذِي اؤْتُمِنَ اَمَانَتَهُ وَلْيَتَّقِ اللّٰهَ رَبَّهُۜ وَلَا تَكْتُمُوا الشَّهَادَةَۜ وَمَنْ يَكْتُمْهَا فَاِنَّهُٓ اٰثِمٌ قَلْبُهُۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌ۟


Eğer yolculukta iseniz ve katip de bulamazsanız, bu durumda (borca karşılık) alınmış bir rehin de yeterlidir. Yok eğer birbirinize güveniyorsanız, kendisine güven duyulan, Rabbi olan Allah'tan korkup-sakınsın da emanetini (borcunu) ödesin. Şahidliği (bildiklerinizi) gizlemeyin. Kim onu gizlerse artık onun kalbi günahkardır. Allah yaptıklarınızı bilendir.

2-Bakara 283


2/284لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَاِنْ تُبْدُوا مَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ اَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُمْ بِهِ اللّٰهُۜ فَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ


Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azablandırır. Allah her şeye kadirdir (güç yetirendir).

2-Bakara 284


2/285اٰمَنَ الرَّسُولُ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مِنْ رَبِّه۪ وَالْمُؤْمِنُونَۜ كُلٌّ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ۜ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ اَحَدٍ مِنْ رُسُلِه۪۠ وَقَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَاِلَيْكَ الْمَص۪يرُ


Resul kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü'minler de (iman ettiler). Hepsi Allah'a, meleklerine, Kitab'larına ve resullerine inandı. "O'nun resulleri arasında hiçbirini (diğerinden) ayırdetmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı dileriz, dönüş ancak Sana'dır " dediler.

2-Bakara 285


2/286لَا يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَاۜ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْۜ رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَٓا اِنْ نَس۪ينَٓا اَوْ اَخْطَأْنَاۚ رَبَّنَا وَلَا تَحْمِلْ عَلَيْنَٓا اِصْراً كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِنَاۚ رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّلْنَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِه۪ۚ وَاعْفُ عَنَّا۠ وَاغْفِرْ لَنَا۠ وَارْحَمْنَا۠ اَنْتَ مَوْلٰينَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ


Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başkasını-fazlasını yüklemez. Herkesin kazandığı (hayır) lehine, yaptığı (kötülük de) aleyhinedir. "Rabbimiz, unuttuklarımızdan ya da yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz, güç yetiremiyeceğimiz şeyi (biz yüklenmek istesek de) bize yükleme. Bizi affet, bizi bağışla, bizi esirge. Sen bizim Mevlamızsın (velimiz ve sahibimizsin). Kafirler topluluğuna karşı da bize yardım et.

2-Bakara 286


3-Âl-i İmrân Suresi


3/1الٓمٓۚ


Elif, Lam, Mim.

3-Âl-i İmrân 1


3/2اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۙ الْحَيُّ الْقَيُّومُۜ


Allah, O'ndan başka ilah yoktur. Hayy (daima diri) ve Kayyum'dur (kudretin kaynağı, varlık ve düzenin kaim nedenidir).

3-Âl-i İmrân 2


3/3نَزَّلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقاً لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَاَنْزَلَ التَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَۙ


O, sana Kitabı Hak ve ellerinde (kitabdan) olanı doğrulayıcı olarak indirdi. O, Tevrat'ı ve İncil'i de indirdi.

3-Âl-i İmrân 3


3/4مِنْ قَبْلُ هُدًى لِلنَّاسِ وَاَنْزَلَ الْفُرْقَانَۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ ذُوانْتِقَامٍ


(Ki Tevrat ve İncil) insanlar için bir hidayettir. (Doğruyu yanlıştan, hakkı batıldan ayıran) Furkan'ı da indirdi. Gerçek şu ki Allah'ın ayetlerini inkar edenler için şiddetli bir azab vardır. Allah Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), intikam sahibidir.

3-Âl-i İmrân 4


3/5اِنَّ اللّٰهَ لَا يَخْفٰى عَلَيْهِ شَيْءٌ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِۜ


Şüphesiz ki yerde de, gökte de Allah'a hiçbir şey gizli kalmaz.

3-Âl-i İmrân 5


3/6هُوَ الَّذ۪ي يُصَوِّرُكُمْ فِي الْاَرْحَامِ كَيْفَ يَشَٓاءُۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ


Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren O'dur. O'ndan başka ilah yoktur. Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).

3-Âl-i İmrân 6


3/7هُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ اٰيَاتٌ مُحْكَمَاتٌ هُنَّ اُمُّ الْكِتَابِ وَاُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌۜ فَاَمَّا الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَٓاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغَٓاءَ تَأْو۪يلِه۪ۚ وَمَا يَعْلَمُ تَأْو۪يلَهُٓ اِلَّا اللّٰهُۢ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ اٰمَنَّا بِه۪ۙ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَاۚ وَمَا يَذَّكَّرُ اِلَّٓا اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ


Sana Kitab'ı indiren O'dur. O'nun bazı ayetleri (tek başına bile) muhkemdir ki bunlar kitabın anasıdır (aslı ve esasıdır). Diğerleri de (tek başına muhkem olmayan-benzer ve birbiriyle ilgili) müteşabihlerdir. İşte kalblerinde eğrilik bulunanlar fitne çıkarmak ve (hevalarına göre) te'vil etmek için (tek başına muhkem olmayan) müteşabih olanlara uyarlar. Oysa onun (tek başına hak ve muhkem) te'vilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise (müteşabihleri tek başına te'vil etmeyip) "Biz ona (Kur'an'a ve içindeki ayetlere bütünüyle) inandık, hepsi Rabbimizin katındandır" derler. Ancak ulul elbab (zikir, hikmet ve hayır sahibleri) hatırlayıp-öğüt alır.

3-Âl-i İmrân 7


3/8رَبَّنَا لَا تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ اِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةًۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهَّابُ


Rabbimiz, bizi hidayete (doğru yola) eriştirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz lutfu ve bağışı bol olan yalnız Sen'sin.

3-Âl-i İmrân 8


3/9رَبَّنَٓا اِنَّكَ جَامِعُ النَّاسِ لِيَوْمٍ لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُخْلِفُ الْم۪يعَادَ۟


Rabbimiz, muhakkak ki geleceğinden şüphe olmayan bir günde insanları toplayacak olan Sen'sin. Şüphesiz ki Allah vaadinden dönmez.

3-Âl-i İmrân 9


3/10اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَنْ تُغْنِيَ عَنْهُمْ اَمْوَالُهُمْ وَلَٓا اَوْلَادُهُمْ مِنَ اللّٰهِ شَيْـٔاًۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمْ وَقُودُ النَّارِۙ


Doğrusu küfredenlerin malları da, çocukları da kendilerine Allah'tan (gelecek azaba karşı) hiçbir şey kazandırmaz. Ve ateşin yakıtı olan bunlardır.

3-Âl-i İmrân 10


3/11كَدَأْبِ اٰلِ فِرْعَوْنَۙ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۚ فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُ بِذُنُوبِهِمْۜ وَاللّٰهُ شَد۪يدُ الْعِقَابِ


Tıpkı Firavun ailesi ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Onlar ayetlerimizi yalanladılar da Allah günahları nedeniyle onları yakalayıverdi. Allah'ın cezası çok şiddetlidir.

3-Âl-i İmrân 11


3/12قُلْ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا سَتُغْلَبُونَ وَتُحْشَرُونَ اِلٰى جَهَنَّمَۜ وَبِئْسَ الْمِهَادُ


Küfredenlere de ki "Yakında yenilgiye uğratılacaksınız ve toplanıp cehenneme sürüleceksiniz. Orası ne kötü bir döşektir".

3-Âl-i İmrân 12


3/13قَدْ كَانَ لَكُمْ اٰيَةٌ ف۪ي فِئَتَيْنِ الْتَقَتَاۜ فِئَةٌ تُقَاتِلُ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَاُخْرٰى كَافِرَةٌ يَرَوْنَهُمْ مِثْلَيْهِمْ رَأْيَ الْعَيْنِۜ وَاللّٰهُ يُؤَيِّدُ بِنَصْرِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِاُو۬لِي الْاَبْصَارِ


Karşı karşıya gelen iki toplulukta, sizin için elbette bir ayet (ibret) vardır. Bir topluluk Allah yolunda vuruşuyordu diğeri ise kafirdi ki göz görmesiyle karşılarındakini kendilerinin iki katı görüyorlardı. İşte Allah, dilediğini yardımıyla destekler. Şüphesiz bunda basiret sahibleri (görebilen kimseler) için gerçekten bir ibret vardır.

3-Âl-i İmrân 13


3/14زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَٓاءِ وَالْبَن۪ينَ وَالْقَنَاط۪يرِ الْمُقَنْطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالْاَنْعَامِ وَالْحَرْثِۜ ذٰلِكَ مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الْمَاٰبِ


Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan arzulu tutku, insanlar için süslü ve çekici kılındı. Bunlar dünya hayatının metaıdır (geçici menfaatleridir). Varılacak yerin güzel olanı, Allah katında olandır.

3-Âl-i İmrân 14


3/15قُلْ اَؤُ۬نَبِّئُكُمْ بِخَيْرٍ مِنْ ذٰلِكُمْۜ لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْا عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا وَاَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِالْعِبَادِۚ


De ki "Size bundan daha hayırlısını bildireyim mi? Korkup-sakınanlar için Rablerinin katında içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz eşler ve Allah'tan da bir rıza-hoşnutluk vardır. Allah, kullarını hakkıyle görendir."

3-Âl-i İmrân 15


3/16اَلَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اِنَّـنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِۚ


Ki Onlar "Rabbimiz şüphesiz biz iman ettik artık bizim günahlarımızı bağışla ve bizi ateşin azabından koru" diyenler

3-Âl-i İmrân 16


3/17اَلصَّابِر۪ينَ وَالصَّادِق۪ينَ وَالْقَانِت۪ينَ وَالْمُنْفِق۪ينَ وَالْمُسْتَغْفِر۪ينَ بِالْاَسْحَارِ


Sabredenler, sadık-doğru olanlar, gönülden boyun eğenler, infak edenler ve 'seher vakitlerinde' mağfiret (bağışlanma) dileyenlerdir.

3-Âl-i İmrân 17


3/18شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۙ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَاُو۬لُوا الْعِلْمِ قَٓائِماً بِالْقِسْطِۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۜ


Allah gerçekten Kendisinden başka ilah olmadığına şahitlik etti, melekler ve ilim sahipleri de O'ndan başka ilah olmadığına adaletle şahitlik ettiler. O'ndan başka ilah yoktur. O Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).

3-Âl-i İmrân 18


3/19اِنَّ الدّ۪ينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْاِسْلَامُ۠ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْياً بَيْنَهُمْۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَاِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ


Allah katında din, hiç şüphesiz ki İslam'dır. Kendilerine Kitab verilenler ancak kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki 'kıskançlık ve hakka baş kaldırma' yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerine küfrederse, gerçekten Allah hesabı pek çabuk görendir.

3-Âl-i İmrân 19


3/20فَاِنْ حَٓاجُّوكَ فَقُلْ اَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلّٰهِ وَمَنِ اتَّـبَعَنِۜ وَقُلْ لِلَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ وَالْاُمِّيّ۪نَ ءَاَسْلَمْتُمْۜ فَاِنْ اَسْلَمُوا فَقَدِ اهْتَدَوْاۚ وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِالْعِبَادِ۟


Eğer seninle çekişip-tartışırlarsa, de ki "Ben, bana uyanlarla birlikte kendimi Allah'a teslim ettim". Ve kendilerine Kitab verilenlerle ümmilere "Siz de teslim oldunuz mu?" de. Eğer teslim oldularsa gerçekten hidayete (doğru yola) ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse artık sana düşen yalnızca tebliğdir (duyurup-bildirmedir). Allah, kullarını hakkıyla görendir.

3-Âl-i İmrân 20


3/21اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيّ۪نَ بِغَيْرِ حَقٍّۙ وَيَقْتُلُونَ الَّذ۪ينَ يَأْمُرُونَ بِالْقِسْطِ مِنَ النَّاسِۙ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ


Allah'ın ayetlerine küfredenler, peygamberleri haksız yere öldürenler ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenler (var ya), işte onlara acıklı bir azabı müjdele.

3-Âl-i İmrân 21


3/22اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۘ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ


İşte bunlar dünyada da ahirette de çabaları boşa giden kimselerdir. Onların hiçbir yardımcısı yoktur.

3-Âl-i İmrân 22


3/23اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا نَص۪يباً مِنَ الْكِتَابِ يُدْعَوْنَ اِلٰى كِتَابِ اللّٰهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ يَتَوَلّٰى فَر۪يقٌ مِنْهُمْ وَهُمْ مُعْرِضُونَ


Kendilerine Kitab'tan bir pay verilenleri görmedin mi? Aralarında Allah'ın Kitab'ı hükmetsin diye çağrılıyorlar da, onlardan bir bölümü yüz çeviriyor. Onlar işte böyle arka dönüp-gidenlerdir.

3-Âl-i İmrân 23


3/24ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُوا لَنْ تَمَسَّنَا النَّارُ اِلَّٓا اَيَّاماً مَعْدُودَاتٍۖ وَغَرَّهُمْ ف۪ي د۪ينِهِمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ


Bu (cahil cesareti), onların "Ateş bize sayılı günler dışında kesinlikle dokunmayacak" demelerindendir. Onların uydurageldikleri şeyler, dinleri konusunda kendilerini yanılgıya düşürmüştür.

3-Âl-i İmrân 24


3/25فَكَيْفَ اِذَا جَمَعْنَاهُمْ لِيَوْمٍ لَا رَيْبَ ف۪يهِ وَوُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ


Geleceğinden şüphe olmayan bir günde onları topladığımız ve kendilerine zulmedilmeden herkesin kazandığının tastamam ödendiği zaman halleri ne olacak?

3-Âl-i İmrân 25


3/26قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَٓاءُۘ وَتُعِزُّ مَنْ تَشَٓاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَٓاءُۜ بِيَدِكَ الْخَيْرُۜ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ


De ki "Ey mülkün sahibi Allah'ım, dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü çekip-alırsın. Dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın. Hayır yalnız Senin elindedir. Gerçekten Sen, her şeye kadirsin (güç yetirensin)."

3-Âl-i İmrân 26


3/27تُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَتُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِۘ وَتُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَتُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّۘ وَتَرْزُقُ مَنْ تَشَٓاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ


Geceyi gündüze katarsın, gündüzü de geceye katarsın. Diriyi ölüden çıkarırsın, ölüyü de diriden çıkarırsın. Sen, dilediğine hesapsız rızık verirsin.

3-Âl-i İmrân 27


3/28لَا يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِر۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللّٰهِ ف۪ي شَيْءٍ اِلَّٓا اَنْ تَتَّقُوا مِنْهُمْ تُقٰيةًۜ وَيُحَذِّرُكُمُ اللّٰهُ نَفْسَهُۜ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ


Mü'minler, mü'minleri bırakıp da kafirleri veli-dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa, Allah'tan hiçbir şey (yardım ve dostluk) yoktur. Ancak onlardan korunma gayesiyle sakınmanız (düşmanlığınızı göstermemeniz) müstesna. Allah sizi asıl kendisiyle sakındırıyor. Dönüş ancak Allah'adır.

3-Âl-i İmrân 28


3/29قُلْ اِنْ تُخْفُوا مَا ف۪ي صُدُورِكُمْ اَوْ تُبْدُوهُ يَعْلَمْهُ اللّٰهُۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ


De ki "Sinelerinizde olanı gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Ve göklerde olanı da, yerde olanı da bilir. Allah herşeye kadirdir (güç yetirendir)."

3-Âl-i İmrân 29


3/30يَوْمَ تَجِدُ كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ مِنْ خَيْرٍ مُحْضَراًۚۛ وَمَا عَمِلَتْ مِنْ سُٓوءٍۚۛ تَوَدُّ لَوْ اَنَّ بَيْنَهَا وَبَيْنَهُٓ اَمَداً بَع۪يداًۜ وَيُحَذِّرُكُمُ اللّٰهُ نَفْسَهُۜ وَاللّٰهُ رَؤُ۫فٌ بِالْعِبَادِ۟


Her nefis ne hayır işlemiş ve ne kötülük yapmış ise hepsini karşısında hazır bulduğu günde, yaptığı kötülükler ile arasında uzak bir mesafe olsun ister. Allah sizi Kendisine karşı (gelmekten) sakındırır. Allah kullarına karşı Rauf'tur (şefkatli olandır).

3-Âl-i İmrân 30


3/31قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُون۪ي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ


De ki "Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir)."

3-Âl-i İmrân 31


3/32قُلْ اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَۚ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِر۪ينَ


De ki "Allah'a ve Resulüne itaat edin". Eğer yüz çevirirlerse şüphesiz ki Allah kafirleri sevmez.

3-Âl-i İmrân 32


3/33اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰٓى اٰدَمَ وَنُوحاً وَاٰلَ اِبْرٰه۪يمَ وَاٰلَ عِمْرٰنَ عَلَى الْعَالَم۪ينَۙ


Gerçek şu ki Allah Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini alemler üzerine seçti.

3-Âl-i İmrân 33


3/34ذُرِّيَّةً بَعْضُهَا مِنْ بَعْضٍۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌۚ


Onlar birbirlerinden (türeme tek) bir zürriyettir. Allah Semi'dir (herşeyi işitendir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).

3-Âl-i İmrân 34


3/35اِذْ قَالَتِ امْرَاَتُ عِمْرٰنَ رَبِّ اِنّ۪ي نَذَرْتُ لَكَ مَا ف۪ي بَطْن۪ي مُحَرَّراً فَتَقَبَّلْ مِنّ۪يۚ اِنَّكَ اَنْتَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ


Hani İmran'ın karısı "Rabbim, karnımda olanı (Sen'den başkasına) azade ve hür olarak Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz Semi (herşeyi işiten) ve Alim (hakkıyle bilen) Sen'sin" demişti.

3-Âl-i İmrân 35


3/36فَلَمَّا وَضَعَتْهَا قَالَتْ رَبِّ اِنّ۪ي وَضَعْتُهَٓا اُنْثٰىۜ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْۜ وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالْاُنْثٰىۚ وَاِنّ۪ي سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ وَاِنّ۪ٓي اُع۪يذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ


Fakat onu doğurduğunda, Allah onun ne (nasıl bir mü'mine) doğurduğunu çok iyi bilirken dedi ki "Rabbim onu bir kız doğurdum. Oysa erkek kız gibi değildir. Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu, kovulmuş-taşa tutulmuş şeytandan Sana sığındırırım."

3-Âl-i İmrân 36


3/37فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَاَنْبَتَهَا نَبَاتاً حَسَناًۙ وَكَفَّلَهَا زَكَرِيَّاۜ كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَۙ وَجَدَ عِنْدَهَا رِزْقاًۚ قَالَ يَا مَرْيَمُ اَنّٰى لَكِ هٰذَاۜ قَالَتْ هُوَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يَرْزُقُ مَنْ يَشَٓاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ


Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya'yı da ona sorumlu kıldı. Zekeriyya ne zaman mihraba girdiyse, (onun) yanında bir yiyecek buldu. "Ey Meryem, bu sana nerden?" deyince, (Meryem) "Bu Allah katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi.

3-Âl-i İmrân 37


3/38هُنَالِكَ دَعَا زَكَرِيَّا رَبَّهُۚ قَالَ رَبِّ هَبْ ل۪ي مِنْ لَدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةًۚ اِنَّكَ سَم۪يعُ الدُّعَٓاءِ


Orada Zekeriyya Rabbine dua etti, "Rabbim bana katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen duaları işitensin" dedi.

3-Âl-i İmrân 38


3/39فَنَادَتْهُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَهُوَ قَٓائِمٌ يُصَلّ۪ي فِي الْمِحْرَابِۙ اَنَّ اللّٰهَ يُبَشِّرُكَ بِيَحْيٰى مُصَدِّقاً بِكَلِمَةٍ مِنَ اللّٰهِ وَسَيِّداً وَحَصُوراً وَنَبِياًّ مِنَ الصَّالِح۪ينَ


O mihrapta namaz kılmakta iken melekler ona (şöyle) seslendiler "Allah sana Yahya'yı müjdeler. O, Allah'tan olan bir kelimeyi tasdik eden (doğrulayan), efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir."

3-Âl-i İmrân 39


3/40قَالَ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَاَت۪ي عَاقِرٌۜ قَالَ كَذٰلِكَ اللّٰهُ يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ


Dedi ki "Rabbim, bana gerçekten ihtiyarlık ulaşmışken ve karım da kısır iken nasıl benim bir oğlum olabilir?" (Allah) "Öyledir ancak Allah dilediğini yapar" buyurdu.

3-Âl-i İmrân 40


3/41قَالَ رَبِّ اجْعَلْ ل۪ٓي اٰيَةًۜ قَالَ اٰيَتُكَ اَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلٰثَةَ اَيَّامٍ اِلَّا رَمْزاًۜ وَاذْكُرْ رَبَّكَ كَث۪يراً وَسَبِّـحْ بِالْعَشِيِّ وَالْاِبْكَارِ۟


(Zekeriyya) dedi ki "Rabbim, bana (insanlara karşı) bir ayet-belge ver." (Allah) "Senin ayetin-belgen, işaretleşme dışında insanlarla üç gün konuşmamandır. Rabbini çokça zikret ve akşam sabah O'nu tesbih et" dedi.

3-Âl-i İmrân 41


3/42وَاِذْ قَالَتِ الْمَلٰٓئِكَةُ يَا مَرْيَمُ اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰيكِ وَطَهَّرَكِ وَاصْطَفٰيكِ عَلٰى نِسَٓاءِ الْعَالَم۪ينَ


Hani melekler de "Ey Meryem şüphesiz Allah seni seçkin kıldı, seni arındırdı ve alemlerin kadınları üzerine seçti" demişti.

3-Âl-i İmrân 42


3/43يَا مَرْيَمُ اقْنُت۪ي لِرَبِّكِ وَاسْجُد۪ي وَارْكَع۪ي مَعَ الرَّاكِع۪ينَ


Ey Meryem, Rabbine huşu ile (kalbin titreyerek) itaatta bulun, secdeye kapan ve rüku edenlerle birlikte rüku et.

3-Âl-i İmrân 43


3/44ذٰلِكَ مِنْ اَنْـبَٓاءِ الْغَيْبِ نُوح۪يهِ اِلَيْكَۜ وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ اِذْ يُلْقُونَ اَقْلَامَهُمْ اَيُّهُمْ يَكْفُلُ مَرْيَمَۖ وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ اِذْ يَخْتَصِمُونَ


Bunlar sana vahyetmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. Onlardan hangisi Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemlerini (kur'a için) atarlarken sen yanlarında değildin, tartışıp-çekişirlerken de yanlarında değildin.

3-Âl-i İmrân 44


3/45اِذْ قَالَتِ الْمَلٰٓئِكَةُ يَا مَرْيَمُ اِنَّ اللّٰهَ يُبَشِّرُكِ بِكَلِمَةٍ مِنْهُۗ اِسْمُهُ الْمَس۪يحُ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَ وَج۪يهاً فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ وَمِنَ الْمُقَرَّب۪ينَۙ


Melekler demişlerdi ki "Ey Meryem, Allah Kendinden bir kelimeyi sana müjdeliyor. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O dünyada da, ahirette de çok itibarlı ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır".

3-Âl-i İmrân 45


3/46وَيُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلاً وَمِنَ الصَّالِح۪ينَ


Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve o salihlerdendir.

3-Âl-i İmrân 46


3/47قَالَتْ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي وَلَدٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌۜ قَالَ كَذٰلِكِ اللّٰهُ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۜ اِذَا قَضٰٓى اَمْراً فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ


(Meryem) "Rabbim bana bir beşer dokunmamışken, benim nasıl çocuğum olabilir?" dedi. (Denildi ki) "Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse ona yalnızca 'Ol' der, o da hemen oluverir."

3-Âl-i İmrân 47


3/48وَيُعَلِّمُهُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَۚ


(Allah) ona kitabı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretecek.

3-Âl-i İmrân 48


3/49وَرَسُولاً اِلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اَنّ۪ي قَدْ جِئْتُكُمْ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكُمْۙ اَنّ۪ٓي اَخْلُقُ لَكُمْ مِنَ الطّ۪ينِ كَهَيْـَٔةِ الطَّيْرِ فَاَنْفُخُ ف۪يهِ فَيَكُونُ طَيْراً بِاِذْنِ اللّٰهِۚ وَاُبْرِئُ الْاَكْمَهَ وَالْاَبْرَصَ وَاُحْـيِ الْمَوْتٰى بِاِذْنِ اللّٰهِۚ وَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا تَأْكُلُونَ وَمَا تَدَّخِرُونَۙ ف۪ي بُيُوتِكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ


(Onu) İsrailoğullarına Resul kılacak. (O da onlara şöyle diyecek:) "Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey yapar içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir. Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alacalıyı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Evlerinizde yediklerinizi ve (saklayıp) biriktirdiklerinizi size haber veririm. Eğer inanan kimseler iseniz bunda sizin için açık bir ayet vardır."

3-Âl-i İmrân 49


3/50وَمُصَدِّقاً لِمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرٰيةِ وَلِاُحِلَّ لَكُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي حُرِّمَ عَلَيْكُمْ وَجِئْتُكُمْ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِ


Benden önce gelen Tevrat'ı tasdik etmek ve size haram kılınanların bir kısmını helal kılmak üzere Rabbınızdan size ayet getirdim. Artık Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin.

3-Âl-i İmrân 50


3/51اِنَّ اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ


Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na kulluk edin. Dosdoğru yol işte budur.

3-Âl-i İmrân 51


3/52فَلَمَّٓا اَحَسَّ ع۪يسٰى مِنْهُمُ الْكُفْرَ قَالَ مَنْ اَنْصَار۪ٓي اِلَى اللّٰهِۜ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ اَنْصَارُ اللّٰهِۚ اٰمَنَّا بِاللّٰهِۚ وَاشْهَدْ بِاَنَّا مُسْلِمُونَ


İsa onlardaki inkarcılığı sezince "Allah (için) bana yardım edecekler kimdir?" dedi. Havariler dediler ki "Allah'ın yardımcıları biziz, biz Allah'a inandık. Şahit ol ki biz gerçekten müslümanlarız."

3-Âl-i İmrân 52


3/53رَبَّنَٓا اٰمَنَّا بِمَٓا اَنْزَلْتَ وَاتَّبَعْنَا الرَّسُولَ فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِد۪ينَ


Ey Rabbimiz. Biz indirdiğine inandık ve Resule uyduk. Böylece bizi şahidlerle beraber yaz.

3-Âl-i İmrân 53


3/54وَمَكَرُوا وَمَكَرَ اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ خَيْرُ الْمَاكِر۪ينَ۟


Onlar ise bir düzen-tuzak kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah düzen kurucuların en hayırlısıdır.

3-Âl-i İmrân 54


3/55اِذْ قَالَ اللّٰهُ يَا ع۪يسٰٓى اِنّ۪ي مُتَوَفّ۪يكَ وَرَافِعُكَ اِلَيَّ وَمُطَهِّرُكَ مِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَجَاعِلُ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوكَ فَوْقَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۚ ثُمَّ اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَاَحْكُمُ بَيْنَكُمْ ف۪يمَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَ


Hani Allah demişti ki "Ey İsa, doğrusu senin hayatına Ben son vereceğim, seni Kendime yükselteceğim, seni küfredenlerden (onların hile ve iftiralarından) temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar küfredenlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz yalnızca Bana'dır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeylerde aranızda Ben hükmedeceğim."

3-Âl-i İmrân 55


3/56فَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَاُعَذِّبُهُمْ عَذَاباً شَد۪يداً فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۘ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ


Küfredenleri ise dünyada ve ahirette şiddetli bir azabla azablandıracağım. Onların hiçbir yardımcıları da olmayacaktır.

3-Âl-i İmrân 56


3/57وَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُوَفّ۪يهِمْ اُجُورَهُمْۜ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِم۪ينَ


İman edip salih amellerde bulunanlara gelince, onların ecirleri-mükafatları eksiksiz ödenecektir. Allah zalimleri sevmez.

3-Âl-i İmrân 57


3/58ذٰلِكَ نَتْلُوهُ عَلَيْكَ مِنَ الْاٰيَاتِ وَالذِّكْرِ الْحَك۪يمِ


Bunları Biz sana ayetlerden ve hikmetli zikirden (Kur'an'dan) okuyoruz.

3-Âl-i İmrân 58


3/59اِنَّ مَثَلَ ع۪يسٰى عِنْدَ اللّٰهِ كَمَثَلِ اٰدَمَۜ خَلَقَهُ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ قَالَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ


Şüphesiz ki Allah katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı sonra ona "Ol" demesiyle o da hemen oluverdi.

3-Âl-i İmrân 59


3/60 اَلْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْمُمْتَر۪ينَ


Hak (asıl gerçek) Rabbindendir. Öyleyse şüphecilerden olma.

3-Âl-i İmrân 60


3/61فَمَنْ حَٓاجَّكَ ف۪يهِ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ فَقُلْ تَعَالَوْا نَدْعُ اَبْنَٓاءَنَا وَاَبْنَٓاءَكُمْ وَنِسَٓاءَنَا وَنِسَٓاءَكُمْ وَاَنْفُسَنَا وَاَنْفُسَكُمْ ثُمَّ نَبْتَهِلْ فَنَجْعَلْ لَعْنَتَ اللّٰهِ عَلَى الْكَاذِب۪ينَ


Artık sana gelen bunca ilimden sonra seninle bu konuda çekişip-tartışmalara girişirlerse de ki "Geliniz oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım sonra karşılıklı lanetleşelim de, Allah'ın lanetini yalan söylemekte olanların üstüne kılalım."

3-Âl-i İmrân 61


3/62اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْقَصَصُ الْحَقُّۚ وَمَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّا اللّٰهُۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ


İşte (İsa hakkında) gerçek kıssa budur. Allah'tan başka ilah yoktur. Ve şüphesiz Allah Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).

3-Âl-i İmrân 62


3/63فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِالْمُفْسِد۪ينَ۟


Eğer yüz çevirirlerse, Allah elbetteki fesat çıkaranları (bozguncuları)bilir.

3-Âl-i İmrân 63


3/64قُلْ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا اِلٰى كَلِمَةٍ سَوَٓاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ اَلَّا نَعْبُدَ اِلَّا اللّٰهَ وَلَا نُشْرِكَ بِه۪ شَيْـٔاً وَلَا يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضاً اَرْبَاباً مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُولُوا اشْهَدُوا بِاَنَّا مُسْلِمُونَ


De ki "Ey Kitab ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olacak) bir kelimeye gelin. (O da şudur ki) Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım. Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi Rabler edinmesin." Eğer yine de yüz çevirirlerse "Şahid olun, biz müslümanlarız" deyin.

3-Âl-i İmrân 64


3/65يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تُحَٓاجُّونَ ف۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ وَمَٓا اُنْزِلَتِ التَّوْرٰيةُ وَالْاِنْج۪يلُ اِلَّا مِنْ بَعْدِه۪ۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ


Ey Kitab ehli, İbrahim (yahudi mi yoksa hıristiyan mı) konusunda ne diye çekişip-tartışıyorsunuz? Tevrat da, İncil de ancak ondan sonra indirilmiştir. (Buna da) akıl erdirmeyecek misiniz?

3-Âl-i İmrân 65


3/66هَٓا اَنْتُمْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ حَاجَجْتُمْ ف۪يمَا لَكُمْ بِه۪ عِلْمٌ فَلِمَ تُحَٓاجُّونَ ف۪يمَا لَيْسَ لَكُمْ بِه۪ عِلْمٌۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ


İşte sizler böylesiniz, hakkında bilginiz olan şeyde tartıştınız ama hakkında bilginiz olmayan şey konusunda ne diye tartışıp-duruyorsunuz? Oysa Allah bilir, sizler bilmezsiniz.

3-Âl-i İmrân 66


3/67مَا كَانَ اِبْرٰه۪يمُ يَهُودِياًّ وَلَا نَصْرَانِياًّ وَلٰكِنْ كَانَ حَن۪يفاً مُسْلِماًۜ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ


İbrahim ne yahudi, ne de hıristiyandı. O hanif (muvahhid) bir müslümandı, müşriklerden değildi.

3-Âl-i İmrân 67


3/68اِنَّ اَوْلَى النَّاسِ بِاِبْرٰه۪يمَ لَلَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُ وَهٰذَا النَّبِيُّ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ وَاللّٰهُ وَلِيُّ الْمُؤْمِن۪ينَ


Doğrusu insanların İbrahim'e en yakın olanı ona uyanlar, bu peygamber ve iman edenlerdir. Allah mü'minlerin velisidir.

3-Âl-i İmrân 68


3/69وَدَّتْ طَٓائِفَةٌ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يُضِلُّونَكُمْۜ وَمَا يُضِلُّونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ


Kitab ehlinden bir grub sizi şaşırtıp-saptırmak istediler. Fakat onlar ancak kendi nefislerini şaşırtıp-saptırırlar da şuuruna-farkına varmazlar.

3-Âl-i İmrân 69


3/70يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَاَنْتُمْ تَشْهَدُونَ


Ey Kitab ehli, (gerçeği) gördüğünüz halde niçin Allah'ın ayetlerini inkar ediyorsunuz?

3-Âl-i İmrân 70


3/71يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَلْبِسُونَ الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ۟


Ey Kitab ehli, neden hakkı batıl ile örtüyor ve siz de bildiğiniz halde hakkı gizliyorsunuz?

3-Âl-i İmrân 71


3/72وَقَالَتْ طَٓائِفَةٌ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ اٰمِنُوا بِالَّـذ۪ٓي اُنْزِلَ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَجْهَ النَّهَارِ وَاكْفُرُٓوا اٰخِرَهُ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَۚ


Kitab ehlinden bir grup şöyle dedi "Mü'minlere indirilene gündüzün başlangıcında inanın, bitiminde ise inkar edin. Belki onlar da dönerler",

3-Âl-i İmrân 72


3/73وَلَا تُؤْمِنُٓوا اِلَّا لِمَنْ تَبِـعَ د۪ينَكُمْۜ قُلْ اِنَّ الْهُدٰى هُدَى اللّٰهِۙ اَنْ يُؤْتٰٓى اَحَدٌ مِثْلَ مَٓا اُو۫ت۪يتُمْ اَوْ يُحَٓاجُّوكُمْ عِنْدَ رَبِّكُمْۜ قُلْ اِنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللّٰهِۚ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌۚ


"Ve sizin dininize uyanlardan başkasına da inanıp-güvenmeyin." De ki "Hiç tartışmasız doğru yol, Allah'ın yoludur". (Onlar kendi aralarında yine derler ki) "Size verilenin benzerinin başka herhangi bir kimseye verildiğine (inanmayın) ya da Rabbinizin huzurunda onların size karşı deliller getirecekleri (şeyleri açıklamayın)." De ki "Şüphesiz fazl (lutuf ve ihsan) Allah'ın elindedir, onu dilediğine verir. Allah Vasi'dir (lutfu ve rahmeti geniş vekildir), Alim'dir (hakkıyle bilendir)."

3-Âl-i İmrân 73


3/74يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُوالْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ


Rahmetini dilediğine (ayırır) tahsis eder. Allah büyük fazl (lutuf ve ihsan) sahibidir.

3-Âl-i İmrân 74


3/75وَمِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ مَنْ اِنْ تَأْمَنْهُ بِقِنْطَارٍ يُؤَدِّه۪ٓ اِلَيْكَۚ وَمِنْهُمْ مَنْ اِنْ تَأْمَنْهُ بِد۪ينَارٍ لَا يُؤَدِّه۪ٓ اِلَيْكَ اِلَّا مَا دُمْتَ عَلَيْهِ قَٓائِماًۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُوا لَيْسَ عَلَيْنَا فِي الْاُمِّيّ۪نَ سَب۪يلٌۚ وَيَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ


Kitab ehlinden öylesi vardır ki, ona bir kantar emanet bıraksan onu sana öder. Onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan tepesine dikilmedikçe onu sana ödemez. Bu onların "Ümmilere karşı yaptıklarımızdan bize bir vebal (bir sorumluluk) yoktur" demelerindendir. Oysa onlar kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı yalan söylemektedirler.

3-Âl-i İmrân 75


3/76بَلٰى مَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِه۪ وَاتَّقٰى فَاِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّق۪ينَ


Hayır, kim ahdini yerine getirir ve sakınırsa şüphesiz Allah da muttaki olanları (korkup-sakınanları) sever.

3-Âl-i İmrân 76


3/77اِنَّ الَّذ۪ينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللّٰهِ وَاَيْمَانِهِمْ ثَمَناً قَل۪يلاً اُو۬لٰٓئِكَ لَا خَلَاقَ لَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللّٰهُ وَلَا يَنْظُرُ اِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَلَا يُزَكّ۪يهِمْۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ


Allah'ın ahdini ve kendi yeminlerini az bir bedele değişenlerin ahirette hiçbir payı yoktur. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz, onlara bakmaz ve onları temize çıkarmaz. Ve onlar için acıklı bir azab vardır.

3-Âl-i İmrân 77


3/78وَاِنَّ مِنْهُمْ لَفَر۪يقاً يَلْوُ۫نَ اَلْسِنَتَهُمْ بِالْكِتَابِ لِتَحْسَبُوهُ مِنَ الْكِتَابِ وَمَا هُوَ مِنَ الْكِتَابِۚ وَيَقُولُونَ هُوَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ وَمَا هُوَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۚ وَيَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ


Onlardan öyleleri vardır ki, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Oysa o Kitab'tan değildir. Allah katından olmadığı halde "Bu Allah katındandır" derler. Ve onlar kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı (böyle) yalan söylerler.

3-Âl-i İmrân 78


3/79مَا كَانَ لِبَشَرٍ اَنْ يُؤْتِيَهُ اللّٰهُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ثُمَّ يَقُولَ لِلنَّاسِ كُونُوا عِبَاداً ل۪ي مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلٰكِنْ كُونُوا رَبَّانِيّ۪نَ بِمَا كُنْتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَابَ وَبِمَا كُنْتُمْ تَدْرُسُونَۙ


Hiçbir insanın Allah'ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra insanlara "Allah'ı bırakıp bana kul olun" demesi mümkün değildir. O ancak "Okuyup-okutmakta ve öğretmekte olduğunuz Kitab'a göre Rabbaniler (Rabbe halis kullar) olunuz (deme görevindedir)."

3-Âl-i İmrân 79


3/80وَلَا يَأْمُرَكُمْ اَنْ تَتَّخِذُوا الْمَلٰٓئِكَةَ وَالنَّبِيّ۪نَ اَرْبَاباًۜ اَيَأْمُرُكُمْ بِالْكُفْرِ بَعْدَ اِذْ اَنْتُمْ مُسْلِمُونَ۟


Size melekleri ve peygamberleri Rabler edinmenizi de emretmez. Siz müslümanlar olduktan sonra size küfrü mü emredecek?

3-Âl-i İmrân 80


3/81وَاِذْ اَخَذَ اللّٰهُ م۪يثَاقَ النَّبِيّ۪نَ لَـمَٓا اٰتَيْتُكُمْ مِنْ كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ ثُمَّ جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَكُمْ لَتُؤْمِنُنَّ بِه۪ وَلَتَنْصُرُنَّهُۜ قَالَ ءَاَقْرَرْتُمْ وَاَخَذْتُمْ عَلٰى ذٰلِكُمْ اِصْر۪يۜ قَالُٓوا اَقْرَرْنَاۜ قَالَ فَاشْهَدُوا وَاَنَا۬ مَعَكُمْ مِنَ الشَّاهِد۪ينَ


Hani Allah peygamberlerden "Andolsun size Kitab ve hikmetten verip sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir resul-elçi geldiğinde, ona kesin olarak iman edecek ve ona yardımda bulunacaksınız" diye misak (kesin bir söz) almış, "Bunu ikrar ederek ahdi kabul ettiniz mi?" demiş, onlar da "İkrar ettik" demişlerdi. (Allah) "Öyleyse şahid olun, Ben de sizinle birlikte şahid olanlardanım" demişti.

3-Âl-i İmrân 81


3/82فَمَنْ تَوَلّٰى بَعْدَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ


Artık kim bundan sonra dönerse işte onlar fasık olanlardır.

3-Âl-i İmrân 82


3/83اَفَغَيْرَ د۪ينِ اللّٰهِ يَبْغُونَ وَلَهُٓ اَسْلَمَ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ طَوْعاً وَكَرْهاً وَاِلَيْهِ يُرْجَعُونَ


Onlar Allah'ın dininden başka bir din mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde her ne varsa -istese de, istemese de- O'na teslim olmuştur ve O'na döndürüleceklerdir.

3-Âl-i İmrân 83


3/84قُلْ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَمَٓا اُنْزِلَ عَلَيْنَا وَمَٓا اُنْزِلَ عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطِ وَمَٓا اُو۫تِيَ مُوسٰى وَع۪يسٰى وَالنَّبِيُّونَ مِنْ رَبِّهِمْۖ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ اَحَدٍ مِنْهُمْۘ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ


De ki "Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere iman ettik. Onlardan hiçbiri arasında ayırım yapmayız. Ve biz O'na teslim olmuşlarız."

3-Âl-i İmrân 84


3/85وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْاِسْلَامِ د۪يناً فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُۚ وَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ


Kim İslam'dan başka bir din ararsa, kendisinden asla kabul edilmez ve o kimse ahirette hüsrana (ebedi ziyana) uğrayanlardan olur.

3-Âl-i İmrân 85


3/86كَيْفَ يَهْدِي اللّٰهُ قَوْماً كَفَرُوا بَعْدَ ا۪يمَانِهِمْ وَشَهِدُٓوا اَنَّ الرَّسُولَ حَقٌّ وَجَٓاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ


Kendilerine apaçık belgeler geldiği ve resulün hak olduğuna şahidlik ettikleri halde, imanlarından sonra küfre sapan bir kavmi Allah nasıl hidayete (doğru yola) eriştirir? Allah, zulmeden bir kavmi hidayete eriştirmez.

3-Âl-i İmrân 86


3/87اُو۬لٰٓئِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ اَنَّ عَلَيْهِمْ لَعْنَةَ اللّٰهِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ وَالنَّاسِ اَجْمَع۪ينَۙ


İşte bunların cezası (şudur ki) Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onların üzerinedir.

3-Âl-i İmrân 87


3/88خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۚ لَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَۙ


Onlar (bu lanetin) içinde ebedi kalacaklardır. Onların azabı hafifletilmez ve yüzlerine de bakılmaz.

3-Âl-i İmrân 88


3/89اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ وَاَصْلَحُوا فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ


Ancak bundan sonra tevbe edenler, (kendilerini düzeltip) ıslah edenler müstesna. Çünkü Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).

3-Âl-i İmrân 89


3/90اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بَعْدَ ا۪يمَانِهِمْ ثُمَّ ازْدَادُوا كُفْراً لَنْ تُقْبَلَ تَوْبَتُهُمْۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الضَّٓالُّونَ


İman ettikten sonra küfredip de, küfürlerini arttıranların tevbeleri kabul edilmez. İşte onlar sapıkların ta kendileridir.

3-Âl-i İmrân 90


3/91اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَمَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْ اَحَدِهِمْ مِلْءُ الْاَرْضِ ذَهَباً وَلَوِ افْتَدٰى بِه۪ۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ۟


Doğrusu küfredip de kafir olarak ölenler, yeryüzü dolusu altını fidye verecek olsalar yine de hiç birinden kabul edilmez. Onlar için elim (acıklı) bir azab vardır. Ve onların hiç yardımcıları da yoktur.

3-Âl-i İmrân 91





3. Cüz ​(2-Bakara 253 İle 3-Âl-i İmrân 91 Arası)




insandergisi.com