Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla başlar
Allah'a hamd, Resulullah'a salat ve selam ederim..
Muhterem kardeşim Abdullah Yakub'a...
Samimiyetle kaleme aldığın mektubunu birkaç gün önce aldım. Cevabı bugüne ertelediğim için hakkını helal et. Allah için seyahat eden ve gittikleri her yerde müslümanlarla görüşen bazı misafirlerim vardı. Dün o kardeşlerimle birlikteydim. Ne bileyim, böylesi geziler ve böylesi niyetlerle geziye çıkan müslümanlar beni hayli etkiliyor. Bilirsin, bizim köye dışarıdan gelenler genellikle fasulye ve nohut için gelirler. Tozlu, topraklı ve uzun yolları, fasulyeyi biraz daha ucuza almak için katederler.
Bu gelen müslümanlara bakınca, köye gelen yabancılar olmaları hasebiyle aklıma ilkin fasulye ve nohut geldi. Gözümle ve gönlümle gülümsedim bu düşünceye..
Rabbimizin Bakara suresindeki "..Hayırlarda birbirinizle yarışınız. Her nerede olursanız, Allah sizleri bir araya getirecektir.." buyruğunu hatırladım. Elbetteki bu İlahi vaad; dinine 'ucuz fasulye' kadar değer vermeyenleri değil, Allah rızası için evini, ailesini terkederek veya işine ara vererek kardeşlerini ziyaret eden mü'minleri kuşatacaktır.
Bekir abiyi bilirsin, müslümanlığına toz kondurmaz. Her sohbette falan kafire ne dediğini, filan kafire karşı nasıl davrandığını anlatır. Birkaç gün önce bazı çalışmalara yardımcı olması için evine gittim. Benden fazla o konuşarak, ne kadar sıkıntılı olduğunu anlattı. Millette iş ahlakı kalmamış, borçlarını gününde ödemiyorlarmış.. gibi sıkıntılar.
Evinden ayrılırken, avluda duran iki traktöre baktım. Eski traktörü artık kullanmıyordu. Kullanmadığı bu eski traktörü göstererek; "Bekir ağa, bu traktörü 50 NC kamyon karşılığında verir misin?" diye sordum. Bilirsin hesabı kuvvetlidir, hemen "Tabi veririm yeğenim. Kamyon nerede?" dedi. Ben bunun üzerine "Kamyon karşılığında verdiğin traktörü, Allah'ın rızası ve hoşnutluğu karşılığında müslümanların bu çalışmalarına neden vermiyorsun?" dedim. Bu sorudan hiç hoşlanmadığı, yüzünün aldığı şekilsizlikten belli oluyordu. Onun yanından ayrılırken ona acıyor ve böylesi zararlı maldan Allah'a sığınıyordum.
Bu ve bunun gibi kimseler, dört duvar arasındaki sohbetlerde yeri gelsin gelmesin "Allah yolunda ölmekten" bahseden kimselerdir. Mektubunda ne güzel belirtiyorsun.,
"Hangi yolda ölmek istiyorsak, o yolda yaşamamız gerekli.. Yaşanmayan bir yolda ölünmez ki!."
Doğru söylüyorsun Yakup, doğru söylüyorsun aziz kardeşim.
Rabbani yolda ölmek için, Rabbani yolda yaşamak gerekli. Hareketsiz kalıbıyla o yolda gözükmesine rağmen, o yolu yaşamayan, o yolu teneffüs etmeyen kimse zaten o yolda bir mevta gibidir. Herhangi bir mevtanın şehidlik arzusu ne kadar imkansız ise Allah yolunda yaşamayan kimsenin, Allah yolunda ölebilmesi de o kadar imkansızdır. Allah yolunda ölmek isteyen mevtalara "Siz zaten ölüsünüz behey şaşkınlar!." denmez mi?
Önce o yolda yaşamak gerekli, o kutlu iklimi teneffüs ede ede, o yolda ilerlemeye çalışmak gerekli. Böyle yapılmalı ki, o yolda Hizbullahi bir kimlikle varolunsun ve Hizbullahi bir kimlikle varolunan, yaşanılan yolda şehadet umud edilebilsin..
Evet, önce o yolda varolunması gerekli,
duygularımızla, düşüncelerimizle, tavırlarımızla, yaşantımızla o yolda varolmamız, daha kısa bir ifadeyle o yolun yolcusu olmamız gerekli..
<<< ŞAFAK MEKTUPLARI/Mehmed ALAGAŞ >>>