Eski Masaüstü Görünüm

’Yok’luk Düşüncesi!


Açık yüreklilikle belirtmemiz gerekirse, varoluş meselesini ciddi bir şekilde düşünmeye başladığımız yıllarda Allah'a iman ön kabulünü bir kenara bırakarak düşünce hızıyla ezele doğru gitmiş ve en akli gerçek olan yokluğa vararak, "Hiç ama hiçbir şey olmamalıydı" sonucuna ulaşmıştık. İkinci bir güneş nasıl ki yoksa, birinci güneş de olmamalıydı, dünya da olmamalıydı, kainat da olmamalıydı!. "Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıktı?" sorusunu hiç düşünmemeliydik. Çünkü ne tavuk olmalıydı, ne de yumurta. Hiç, ama hiçbir şey olmamalıydı!.

Ulaştığımız bu yokluk düşüncesi, gerçeğe varmaya çalışan aklımızın varabildiği, aklımızın uzanabildiği en kamil zirve olmuştu. Ne yaratıcının, ne de yaratılmış hiçbir şeyin bulunmadığı bu zirveye ulaştığımız zamanlar, aklımızın durulduğunu, aklımızın sakinleştiğini hissediyorduk. Çünkü varlık nedenine muhtaç olmayan bir Yaratıcının varlığını kabul etmek, akli ufuklarımızın dışında kaldığı gibi; varlık nedenine muhtaç olan diğer her şeyi, varlık nedeni olmaksızın var kabul etmek de hiç düşünmeyeceğimiz bir akılsızlıktı.

Tabi ki sizlerin de,
gerçekçi olarak düşünen ve "Allah'a iman" ön kabulünü reddeden siz ateistlerin de, bizimle aynı yokluk noktasına ulaştığını umuyoruz. Düşünce hızıyla ezele doğru gittiğiniz ve hiçbir varlık nedeninin olmadığı o karanlık noktaya ulaştığınız zaman, yokluğun o karanlık noktasında varlık nedenine muhtaç olmayan bir Yaratıcının varlığını kabul etmediğiniz gibi; varlık nedenine muhtaç olan başka hiçbir şeyi de, varlık nedeni olmaksızın tabi ki var kabul etmeyeceksiniz. İşte bu yokluk noktası, inancı ne olursa olsun düşünen her insan için akli bir zirve ve akli bir kalkış noktasıdır.

Meselenin bu önemli noktasında "Ama sizin yok dediğiniz şeyler günümüzde var. Dolayısıyle bu konuya Yaratıcıyı yok, yaratılmışı var kabul ederek başlayalım!" diyenler, ne yazık ki gülünç bir şaşkınlık ve akli bir sapkınlık içindedirler. Çünkü sağlıklı düşünen akıl sahibi bir insan, yokluğun o karanlık noktasında varlık nedenine muhtaç olmayan bir Yaratıcı'nın varlığını kabul etmiyorsa; varlık nedeni olmaksızın, varlık nedenine muhtaç olan başka hiçbir şeyin varlığını hiç kabul etmemesi gerekir. Meseleye böyle bir akıldışı kabulle başlayan kimseler, ne yazık ki varoluşun sırrını kesinlikle anlayamayacak olan kimselerdir. Çünkü önce varlığı görerek, varlığı hiç düşünmeden var kabul eden bu kısa akıllı kimseler, varoluşun sırrını, varlık ile örten kimselerdir.

Oysa büyük patlama teorisini savunan ateist bilim adamları bile maddenin ezeli olmadığını kabul etmekte fakat büyük patlama öncesindeki yani sıfır zaman dedikleri noktadaki yokluğa bir tanım getirmekte zorlanmaktadırlar. Halbuki düşünen bir insan için bu sorunun cevabı zor değildir. Çünkü yokluk, hiçlik demektir. Mesela bu gördüğümüz varlık aleminin, yerlerin ve göklerin yokluğunu, bir toplu iğnenin başına sığdırabilir ve sonra o toplu iğnenin başını, bir toplu iğne başı kadar küçültebiliriz. İşte yokluk budur. Zamanın, mekanın ve maddenin bulunmadığı bir toplu iğnenin başından, bir toplu iğne başı kadar küçüktür.

Akıllarını varlıktan sıyıramayan kimseler, yokluğa getirdiğimiz bu kısa ve açık tanımı anlayacaklar fakat biraz düşündükten sonra "Bir toplu iğnenin başından, bir toplu iğne başı kadar küçük olan bu yokluğun dışında ne vardır?" diyeceklerdir!. Akıllarını varlık aleminden sıyıramadıkları için yokluğu varlık içinde arayan bu kimselere hafifçe tebessüm ediyor ve "Bu yokluğun dışında da madde ve mekan olarak hiçbir şey yoktu" diyoruz. Zaten yokluk dediğimiz şey budur. Yokluğu, zamanın ve maddenin bulunmadığı boş bir yer veya uzay boşluğu olarak algılayanlar ise, yer veya mekan denilen şeyin muhteşem varlığını farkedemeyen kimselerdir. Oysa en muazzam varlık, maddeden önce mekandır. Çünkü her madde, içinde varolabileceği bir yere, bir mekana muhtaç iken, mekan maddeye muhtaç değildir. Dolayısıyle yokluk derken ve yokluğu tanımlarken, içinde veya dışında madde ve mekan olmayan bir sıfır noktasıdır diyoruz.

Yokluk budur!.

İşte bu yokluk, varlığı ve varoluş sırrını düşünürken çok akli bir gerekçe ile "Varlık nedeni olmaksızın hiçbir şey varolamaz" diyen ve bu gerçeklikten hareket ettikleri için varlık nedenine muhtaç olmayan bir Yaratıcı'yı bile kabul edemeyen insan aklının, ulaşabildiği en akli zirvedir. Nitekim Allah'a iman ön kabulünü bir kenara bırakarak varoluş meselesini düşünürken ezele doğru gittiğimizde biz de en akli gerçek olan bu yokluğa varmış ve "Ne Yaratıcı, ne de yaratılmış, hiç ama hiçbir şey olmamalıydı" sonucuna ulaşmıştık. Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi varlık nedenine muhtaç olmayan bir Yaratıcının varlığını kabul etmek, akli ufuklarımızın dışında kaldığı gibi; varlık nedenine muhtaç olan herhangi bir şeyi, varlık nedeni olmaksızın var kabul etmek de kendi aklımıza karşı bir saygısızlık olacaktı. Dolayısıyle ulaştığımız bu yokluk noktası, aklımızın durulduğu ve düşüncelerimizin sakinleştiği bir zirve oluyordu.

BEKLENEN MÜSLÜMANLARA - YARATILIŞ ve İNSANLIK TARİHİ
Mehmed ALAGAŞ



Bu İçerikte Bahsi Geçen Kitaplar :



Yorum Yap

Henüz yorum yapılmamıştır..


Güvenlik Kodu (*)
İşlemin sonucunu aşağıya yazınız : 14 çarpı 2 = ?


(*) Zorunlu

LÜTFEN DİKKAT:
IP numaranız kaydedilmektedir. Yorumlarınız sebebiyle ilgili kişi ve kurumların yasal işlemler başlatabileceğini unutmayınız. Aşağıdaki sebeplerle yorumlarınız onaylanmayacaktır.
  • Küfür, hakaret, tehdit, rencide edici ifadeler
  • İnançlara saldırı
  • Büyük harflerle yazılmış cümleler