Eski Masaüstü Görünüm

Kur’an-ı Kerim Kesinlikle Allah’ın Sözüdür ve Değiştirilmemiştir!


Euzübillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim,

Elimizde bulunan Kur’an-ı Kerim’in Yaratıcı’dan gelen bir mesaj olmadığı, böyle bir mesaj gönderilmişse bile bu mesajın sonradan değiştirilerek bozulduğu ve elimizdeki kitabın insan ürünü olduğu yönündeki iddialar, son dönemde birçok mecrada gündeme getirilmekte ve arayış içerisindeki kimi insanlar, bu akımların etkisi ile deizm ya da ateizm gibi felaketlere sürüklenmektedirler. Bu çalışmada, ilgili iddiaların iki farklı yönünü ele alarak ne kadar temelsiz ve tutarsız olduklarını göstermeye çalışacağız.

1- Eğer Kur’an-ı Kerim, Yaratıcımız tarafından indirilmiş ancak sonradan değiştirilmiş/tahrif edilmiş bir kitap olsaydı?...

İçerisinde mutlaka çelişkiler bulunmalı değil miydi?

İlâhi kitapların insan eliyle değiştirilmesi, hiç de yabancısı olmadığımız bir konudur. Bu gibi tahrifatları yapanların, ‘maddi-manevi çeşitli maslahatlar (menfaatler/faydalar) elde etmek’ şeklinde özetlenebilecek temel bir amaçları vardır. Değiştirilmiş Tevrat ve değiştirilmiş İncil nüshalarından bildiğimiz üzere, bu tür tahrifatlar arkalarında mutlaka iz bırakır ve üretilmiş yeni metin, içerisinde birçok çelişkiyi barındırır. Diğer yandan ‘Kuran’ın doğru bir şekilde anlaşılmaması, içerisindeki birçok hakikatin (!) üzerinin örtülmesi ve çelişkili bir kitap haline getirilmek istenmesi’ amacıyla değiştirildiğini iddia eden; gramer ve el yazması Kuran uzmanı (!), kök-anlam avcısı yeni nesil bir kitle, iddialarının dozunu günden güne artırmaktadır. Bütün bu kreatif söylemlere rağmen, Kuran’da bulunduğu iddia edilen tek bir çelişkinin bile açık ve net bir şekilde ortaya konulamaması tuhaf değil midir? Kuran’ı değiştirenler -yanlışlıkla- hiçbir çelişki barındırmayan, yeni ve insanüstü bir kitap mı ortaya çıkarmışlar acaba?

Çelişki, iki cümle arasında ya da anlatılanla gözlemlenen arasında bulunan mutlak uyumsuzluk/zıtlık demektir (hiçbir istisna ya da koşul/şart tanımlanmamış olmayı, ‘bağımsız ve koşulsuz’ anlamında ‘mutlak’ kelimesi ile ifade ediyoruz). Kitabın bir yerinde “A koşulu altında B ile C eşittir” denildiği halde başka bir yerinde “A koşulu altında B ile C eşit değildir” deniyorsa ya da kitapta anlatılan bir vakanın/olgunun hayattaki karşılığı anlatılanla uyumsuz ise (anlatılanı mutlak bir şekilde yalanlıyorsa) bunun adı çelişkidir. Çoğu aklı evvelin iddialarında olduğu gibi; anlamadığımız, anlamlandıramadığımız, aklımıza uygun olmadığını düşündüğümüz ya da beğenmediğimiz/hoşumuza gitmeyen ayetler için “bunlar çelişkilidir” diyemeyiz. Çelişki ortaya koyabilmek için kitabın bütünlüğü içerisinde veya kitapta bahsedilen konularla hayattaki karşılıkları arasında mutlak karşıtlık tespit edilmelidir. Böyle bir tespit yoruma açık değildir, eğer varsa açık ve net bir şekilde ortaya konulabiliyor olması gerekir. Bunun dışındaki çelişki iddialarının tamamı, iddiada bulunanların kafa karışıklığını ortaya koymaktan başka bir anlam ifade etmez.

Bugün dünya üzerinde yaygın olarak bulunan, okunan ve sitemizde mealini yayınladığımız Kur’an-ı Kerim’de tek bir çelişki bile yoktur! Aksini iddia edenlere Rabbimiz açık bir şekilde meydan okumaktadır :

Onlar halâ Kur'an'ı gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o Allah'tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok çelişkiler (uyumsuz-tutarsız şeyler) bulurlardı. (4-Nisâ 82)

  • Yaratıcı’nın Zatı hakkında bilgiler, isimleri, sıfatları, O’nunla olan münasebetimiz.
  • Zaman ve zamanın göreceliği.
  • Mekân ve varlık meselesi.
  • İnsan, hayat, âlemler, geçmiş, gelecek, yaşanan zaman ve bütün bunların birbirleriyle olan ilişkileri.
  • İnsanlığın öncesi, başlangıcı, imtihan, ölüm ve sonrası, kıyamet, hesap günü, ödül, ceza.
  • Geçmiş elçiler, toplumlar, kavimler, şahıslar.
  • Emirler, yasaklar, tavsiyeler, insanın kendisiyle, doğayla ve diğer insanlarla olan ilişkileri ve bunları düzenleyen kurallar.
  • İnsanlar, hayvanlar, kuşlar, bitkiler, dağlar, denizler, nehirler, güneş, ay, yıldızlar, gezegenler, gece, gündüz, yer, gök, gökler.
  • Madde, maddenin ve doğadaki imkânların kullanımı, görünen-görünmeyen farklı türde varlıklar.
  • Geçmişten ve gelecekten haberler, zamanı geldiğinde ortaya çıkan ve çıkacak olan ayetler…

Kur’an-ı Kerim, buraya yazamadığımız daha onlarca konu başlığı ile son derece geniş içeriğe sahip bir kitaptır. Eğer bu kitap değiştirilmişse, içerisinde bulunması gereken yüzlerce çelişkiden en az birinin, bugüne kadar kolaylıkla tespit edilmiş olması gerekirdi. Ancak henüz böyle bir çelişki gösterilebilmiş değildir. Birbiriyle bağlantılı bütün bu konuları ayrıntılı olarak açıklayıp sıfır çelişki barındıran ve İlâhi kaynaklı olduğu iddiasında bulunan başka bir kitap yoktur yeryüzünde. Böyle muhteşem bir kitabı/rehberi, rahmeti ve lütfuyla bizlere gönderen Kerim Rabbimize emrettiği ve layık olduğu şekilde hamdolsun; Elhamdülillâhi Rabbil Âlemin..

De ki "Andolsun bu Kur'an'ın bir benzerini ortaya getirmek üzere insanlar ve cinler bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar onun bir benzerini ortaya getiremezler." (17-İsrâ 88)

Yoksa "Onu kendisi uydurdu" mu diyorlar? De ki "Eğer doğru söylüyorsanız, haydi siz de uydurulmuş olarak onun benzeri on sure getirin. Allah'tan başka güç yetirip-çağırabileceğiniz (şeytan da dahil) herkesi de (yardıma) çağırın." (11-Hûd 13)

Yoksa "Bunu kendisi uydurdu" mu diyorlar? De ki "Eğer sadıklardan (doğru sözlülerden) iseniz onun benzeri olan bir sure getirin. Allah'tan başka güç yetirip-çağırabileceğiniz herkesi de (yardıma) çağırın." (10-Yunus 38)

Eğer kulumuza indirdiğimizden şüphedeyseniz, haydi siz de bunun benzeri olan bir sure getirin. Eğer doğru sözlüler iseniz Allah'tan başka şahidlerinizi de (yardımcılarınızı da) çağırın. (2-Bakara 23)

“Kuran’ı sonradan hareke ve noktalama eklenmiş (tahrif edilmiş!) mushaflardan değil, orijinal el yazmalarından okuyup sıfırdan ele almalı ve kök anlamlara göre tekrar anlamlandırmalıyız.” şeklinde, masum gibi görünen ancak bilerek ya da bilmeyerek şeytani amaçlara hizmet eden kimselere açık ve net olarak şunu söylüyoruz :

Hayır!
Biz şu an mealini okumakta olduğumuz ve günümüze kadar ulaşmış ‘korunan’ Kur’an-ı Kerim’e iman ediyoruz. Eğer iddianızda samimi iseniz, bize bu harekeli-noktalamalı Kuran’dan küçücük dahi olsa bir çelişki göstermenizi istiyoruz. Rabbimizin meydan okumasına biz de aynen katılıyor ve “buyrun, küçücük bir çelişki gösterin” diyoruz!

Bu konuda son olarak merhum Mehmed Alagaş ağabeyimizin (mekânı Cennet olsun); Kuran’ın yazılı hale getirilmesi, tarihi süreç, kıraat, harekeler, noktalamalar, orijinal nüshalar, … vb konularında, aklımdan hiç çıkmayan bir nasihatini de samimi ancak kafası karışık kardeşlerimizin dikkatine sunmak isterim :

“İhtilaflarda ortak kaynağınız Kur'an olursa ciddi problemler yaşamazsınız. Probleminizin cevabı Kur'an'da yoksa, zaten Kur'an'ın önemsemeyip cevaplamadığı problemi ciddiye almanıza da gerek yoktur.”

Evet..
Bizler de bu cümlelerin sahibi Mehmed Alagaş hocamız gibi, elimizde bulunan, okuyup anlamaya ve itikadımızı-amellerimizi kendisine göre şekillendirmeye çalıştığımız bu çelişkisiz kitaba, Kur’an-ı Kerim’e iman ediyoruz. Dolayısıyla “bu mushaf hangi aşamalardan geçerek günümüze ulaşmış, acaba bir değişikliğe uğramış mı, harekeler kelimelerin anlamlarını bozmuş mu … ?” gibi vesveseleri hiç umursamıyor ve Rabbimizin nimeti olan bu güvenle yolumuza devam ediyoruz..

Hiç şüphesiz ki zikri (Kur'an'ı) Biz indirdik ve onun koruyucuları da gerçekten Biziz. (15-Hicr 9)

2- Kur’an-ı Kerim, Yaratıcımız tarafından indirilmemiş ve insan eliyle yazılmış bir kitap olsaydı?...

İçerisinde hangi bilgilerin bulunması gerekmezdi?

Mesela canlı birer varlık olarak algılamadığımız yerin ve göğün; üzülmeleri, ağlamaları, Yaratıcı’dan emir alıp aldıkları emri uygulamaları, kendilerine imtihan teklif edilmesi ve bundan geri durmaları gibi, insan algısının sınırlarını zorlayıcı ifadeler neden böyle bir kitabın içerisinde bulunuyor olabilir ki? Kitabı yazanların amacı insanları aldatmak ve bu yolla  birtakım menfaatler elde etmekse, insanların daha kolay kabul edebilecekleri yalanlar uydurmaları gerekmez miydi? Hâlbuki Kuran’a baktığımızda bunlara benzer birçok örnek bulabiliyoruz. Eğer Kuran insan eliyle yazılmış ise, bu kitabı yazanın/yazanların ne kadar gereksiz riskler aldıklarını görebiliyor musunuz? Aklı ve şuuru olmayan(!) cansız varlıklarla diyaloglar, gelecekten verilen haberler, anlaşılması ve anlamlandırılması zor anlatımlar, betimlemeler, gerçekliği 1.400 yıl sonra ortaya çıkan ifadeler…* (Bu konuyla ilgili güncel bir örneği yazının sonunda ayrıca dikkatinize sunacağız)

Bu sitede iki sene önce ‘Birlikte Değerlendirelim’ başlığı altında Samiri’nin Buzağısı konusunu ele almıştık (şimdiye kadar okumadıysanız mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum). İlgili ayetlerde öyle enteresan ifadeler var ki defalarca okusanız da okuduklarınızı anlamlı bir bütünlük içerisinde yerli yerine oturtamıyor ve bir süre sonra konuyu bırakıp başka bir konuya geçme gereği duyuyordunuz. Nihayet Rabbimizin lütfuyla Alagaş hocamız bu ayetleri Kuran bütünlüğü içerisinde açıkladı da bizler de meseleyi -bilmemiz gereken- yönleriyle anlamış olduk Elhamdülillah. Şimdi Samiri meselesini anladığını düşünen bir kardeşiniz olarak dönüp tekrar bakıyorum da.. Son derece gizemli ayetlerin yine gizemli diğer ayetlerle açıklandığı bir olaylar dizisi var karşımızda. Üstelik 1.400 sene boyunca doğru bir şekilde tefsir edilememiş. Bir ya da bir grup insan bu kurguyu yapacak ve bu kurgu da cansız(!) bir maddenin (toprak) Allah’ın emrine itaat etmesi bağlamında açıklanabiliyor olacak! İşte tam bu noktada düşünüyorum; Kuran’ı yazdığı iddia edilen insan/insanlar, yaptıkları kurgunun yüzyıllarca -belki de hiçbir zaman- anlaşılamayacak olmasından tuhaf bir keyif mi alıyorlardı ya da hiçbir zaman faydasını göremeyecekleri bir kurguyu kitaba ekleyecek kadar şaşkın kimseler miydi acaba? Samiri meselesini Kuran bütünlüğü çerçevesinde doğru bir şekilde idrak etmiş olan kardeşlerimiz, yukarıdaki soruların ne manaya geldiğini çok iyi anlıyor ve bu satırları tebessüm ederek okuyorlardır sanırım..

“Bu insan sözü olamaz!”

Eğer Tâ-Hâ Suresi’nin 77. ayetinde geçen “kuru bir yol” ifadesinin bize hangi kapıları açtığını ve bizi hangi noktalara taşıdığını anlasaydınız, buna satır satır şahitlik etseydiniz, muhtemelen siz de benzer sözü söyleyecek ve Kur’an-ı Kerim’in şanı yüce Rabbimiz Allah tarafından gönderilen İlâhi bir kitap olduğuna tekrar ve tekrar iman edecektiniz..

Kur’an-ı Kerim hakkında ciddi araştırmalar yaparak onun İlâhi bir kaynak olup olmadığını anlamaya çalışan ve bu konuyu bir ölüm-kalım meselesi olarak gören samimi -müstakbel- kardeşlerimizin, ilgili ayetler çerçevesinde hazırlanmış aşağıdaki özeti dikkatli bir şekilde okumalarını ve daha sonra Samiri’nin Buzağısı isimli çalışmayı da mutlaka incelemelerini tavsiye ediyorum :

Andolsun ki biz Musa'ya "Kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, onlara denizde kuru bir yol aç, (size) yetişilmekten korkmadan ve endişeye kapılmadan" diye vahyetmiştik. (20-Tâ-Hâ 77)

  • Kuran’da hiçbir kelime rastgele kullanılmamış, ne eksik-ne fazla, sadece olması gerektiği kadar kullanılmıştır.

  • Ayette “Denizde bir yol aç” değil de “Denizde kuru bir yol aç” buyurulmasının anlamı nedir?

  • Denizde ‘kuru’ bir yolun açılması için, deniz ikiye ayrıldıktan sonra ortaya çıkan balçık halindeki yolun (toprağın), suyunu bir şekilde dışarıya atması ve kuru hale gelmesi gerekiyor.

  • Nuh Tufanı bittiğinde verilen “Ey yer suyunu yut!” emrini ve yerin/toprağın emre itaatini hatırlayalım.

  • İkiye ayrılmış denizin ortasındaki toprağa da -kuru bir yol olabilmesi için- “Suyunu bırak!” emrinin verildiğini ve toprağın da bu emre itaat ettiğini -ayet olarak geçmediği halde- anlayabiliyoruz.

  • Karşı kıyıya geçerken Samiri, Musa A.S.’ın bıraktığı ayak izinde tuhaf bir durum fark eder. Musa A.S.’ın ıslak elbiselerinden süzülen su, ayaklarından toprağa düşmekte ancak toprak bu suyu bir şekilde kendisinden uzaklaştırmaktadır.

  • Samiri yere eğilerek (adeta yere saplanarak) bu sıra dışı topraktan bir avuç alır (başka bir ayette “Ona ayetlerimizi gösterdik ancak o yere saplandı..” mealinde, isim vermeden bahsi geçer)..

  • İlerleyen günlerde, Musa A.S.’ın orada olmadığı bir vakitte Samiri, o günden beri sakladığı bu bir avuç toprağı çıkarıp, eritilmiş altının içerisine atar ve bu harçtan bir buzağı heykeli yapar.

  • Buzağı heykelinden böğürmeye benzer bir ses duyan İsrailoğulları, bu heykeli kendilerine ilah (tanrı) edinir.

  • Musa A.S. geri dönüp olanları gördüğünde bu duruma çok öfkelenir ve Samiri’ye şöyle der; “Artık sen hayatın boyunca ‘Bana dokunmayın!’ diyerek yaşayacaksın. Biz bu heykeli yakacağız, sonra parça parça ufalayıp denize savuracağız.”

  • Samiri neden geri kalan hayatını “Bana dokunmayın!” diyerek geçirecekti?

  • Altından ve bir avuç topraktan oluşan buzağı heykelinin külleri neden denize savrulacaktı?

  • Şimdi, ikiye ayrılmış deniz tekrar eski haline dönerken toprağın aldığı “Suyunu yut!” emrini hatırlayalım (ayet olarak geçmediği halde anlaşılan durum).

  • Samiri’nin çıkınında bulunan ve Rabbinden aldığı emri yerine getiremeyen bir avuç toprağın yaşadığı sıkıntı…!

  • Samiri’nin -ulaşabildiği her sıvıyı çekmeye hazır- bu bir avuç toprağı eline alıp onunla temas etmesi ve toprağın Samiri’nin ter bezlerini kurutması..

  • Başka bir ayette Samiri için -isim vermeden- “üstüne varsan da, bıraksan da dilini sarkıtıp soluyan köpek” benzetmesinin ne için yapıldığı (köpekler terleyemezler, hararetten dolayı serinlemek için dillerini dışarı sarkıtırlar)..

  • Hem Rabbinden aldığı emri yerine getiremeyen, hem de buzağı heykelinin harcına atılan ve insanların kendisine secde ettiklerine şahit olan bir avuç toprağın feryadı (buzağının böğürmesi)…!

  • Toprak ağlar mı? Ağlar. “Onlar için ne gök, ne yer (üzülüp) ağlamadı” ayetini hatırlayalım.

  • Allah, bir avuç toprağın feryadını imtihan gereği o insanlara işittirdi (daha önce de imtihan gereği dağı üzerlerine kaldırmıştı).

  • Musa A.S.’ın heykeli yaktıktan sonra küllerini götürüp tekrar denize atması (bir avuç toprağın, Allah’tan aldığı emri uygulayabileceği asli yerine iade edilmesi)…!

Bütün bu örgüyü, farklı surelerde geçen farklı ayetlerin birbiriyle uyumlu ve incelikli bağlantılarını idrak eden kardeşlerimiz..

Bu muhteşem derinlik karşısında ne söylemek, ne yapmak lazım? ...

* Gerçekliği 1.400 Yıl Sonra Ortaya Çıkan İfadeler (Ayetler)

Bu konuda, merhum Mehmed abimizin oğlu Hüseyin Alagaş kardeşimin bilgilendirmesi ile 2025 Mart ayında haberdar olduğum güncel bir örneği dikkatinize sunmak istiyorum.

Haber : “Pisa Üniversitesi’nden Corrado Malanga, Strathclyde Üniversitesi’nden Mısırbilimci Armando Mei ve radar uzmanı Filippo Biondi tarafından yürütülen çalışma kapsamında, piramitlerin 640 metre altında 8 adet dikey silindirik yapı tespit edildi.

 Henüz bağımsız uzmanlar tarafından hakem değerlendirmesinden geçmemiş olan çalışmanın, okyanus tabanını haritalamak için kullanılan sonar radar benzeri bir teknolojiyle elde edilen yüksek çözünürlüklü görüntülere dayandığı kaydedildi.”

Haber hakkında bugüne kadar çokça tartışıldı, konuşuldu, birçok internet sitesinde ve sosyal medyada “kazıklar sahibi Firavun” ayeti tekrar gündeme geldi.

Onlardan önce Nuh kavmi, Ad ve kazıklar sahibi Firavun da yalanlamıştı. (38-Sâd 12)

Rabbinin Ad'a (Ad kavmine) ne yaptığını görmedin mi? (89-Fecr 6)
'Yüksek sütunlar' sahibi İrem'e? (89-Fecr 7)
Ki şehirler arasında onun bir benzeri yaratılmış değildi. (89-Fecr 8)
Ve vadilerde kayaları oyup-biçen Semud'a? (89-Fecr 9)
Ve kazıklar sahibi Firavun'a? (89-Fecr 10)
Ki onlar şehirlerde azgınlaşmışlardı. (89-Fecr 11)
Oralarda fesadı-kötülüğü arttırmışlardı. (89-Fecr 12)
Bundan dolayı Rabbin, onların üzerlerine azab kamçısı indirip-çarpıverdi. (89-Fecr 13)

Özellikle Fecr Suresi’ndeki ayetlerde, geçmiş kavimlerin, inşa ettikleri yapılar ile birlikte anılmaları dikkat çekiyor. Ancak Firavun ile ilgili “kazıklar sahibi” ifadesi klasik tefsirlerin birçoğunda “insanları kazıklara çakıp işkence ettiği için” veya “yere sağlam bir kazık gibi çakılmış güçlü iktidar” şeklinde açıklanıyor. Bazı tefsir ve meallerde ise bu ifade doğrudan piramitlere atıf olarak açıklanıyor. Yapılan bu son çalışmanın verileri eğer doğru ise, Kur’an-ı Kerim’in 1.400 yıl önceden haber verdiği bir hakikat de gün yüzüne çıkmış bulunuyor. Ayetlerde ‘kazık’ olarak tercüme edilen ‘evtâd’ kelimesi ‘kazık, direk’ gibi anlamlara sahip. Kuran’daki başka bir ayette ‘evtâd’ kelimesi dağlar için de kullanılıyor :

Biz yeri bir döşek kılmadık mı? (78-Nebe 6)
Dağları da birer kazık? (78-Nebe 7)

(ve el cibâle: ve dağlar , evtâden: sağlam kazıklar)

Dağların yeryüzünde görünen kısmından çok daha büyük olan kökleri bulunmakta ve bu kökler dağın görünen kısmının 10-15 katı derinliğe kadar inebilmektedir. Örneğin dünyanın en yüksek dağı olan Everest, 9 km yüksekliğindedir ancak yerin altındaki kökü 70-125 km civarındadır. Dağlarla ilgili bu durum 1900’lü yılların başında tespit edilmeye başlanmıştır. Oysa Rabbimiz bu hakikati Kur’an-ı Kerim’de 1.400 yıl öncesinden haber vermiştir.

(Sarsılıp) sizi sarsmasın diye yere sabit (köklü) dağlar koydu. … (16-Nahl 15)

Onları sarsmasın-sarsıntıya uğratmasın diye yeryüzünde (köklü) sabit dağlar yarattık … (21-Enbiya 31)


Firavun’un piramitleri de ilk bakışta dağ gibi görünse de yerin altında köklerinin bulunması bizler için şaşırtıcı olmayacaktır.

Şanı yüce Rabbimiz, art arda gelen ayetlerde geçmiş kavimleri sıra dışı yapıları ile birlikte anıyorsa, Firavun’u da sıra dışı yapılarıyla (piramitler) “kazıklar sahibi” şeklinde anması, ilgili ayetin öncesi ile uyumludur ve klasik tefsirlere göre daha tutarlıdır.

Yapılan yeni çalışmalarla elde edilen görüntüler de bu açıklamayı destekler niteliktedir.

 

Kur'an-ı Kerim'in insan ürünü olamayacağı ve onu değiştirmeye kimsenin gücünün yetmeyeceği hakkında söylenecek çok söz, anlatılacak daha birçok hakikat var. Konuyla ilgili görüşlerinizi ve varsa sorularınızı yorum bölümüne yazabilirsiniz.

Hamd yalnızca Âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.

Selametle..

19 Kasım 2025
Köksal ŞAHİN



Yorum Yap


Yorumlar yeniden eskiye doğru sıralanmıştır.
Sıralamayı çevirmek için tıklayınız.

Bekir Ziya
20-11-2025 15:54
#5974
Selamün Aleyküm

Mehmed Abi'den yadigar bu siteyi yaşatmaya, ayakta tutmaya çalışan Köksal kardeşimizden Allah(cc) razı olsun. Yüzyıllardır Kur'an'a saldıran ve O'nun hakkında insanların kafasında şüpheler uyandırmaya çalışan Şeytani zihniyetin bugün de boş durmadığını biliyor, görüyoruz; fakat ne yaparlarsa yapsınlar bir neticeye erdiklerini de görmüyoruz! İnsanlığın inişli çıkışlı devirlerinden sonra geldiğimiz ve son yıllarını yaşadığını düşündüğümüz bu Ahir Zaman döneminde ise Dünya genelinde bir uyanışa ve Kur'an'a yönelişe şahid oluyoruz. Bu uyanışta ve Kur'an'a yönelişte en büyük etken ise Gazze halkının İsrail terör devletine karşı topyekün kıyama kalkması oldu diyebiliriz rahatlıkla.

75 yıldır açıkça ve vahşice yapılan katliamlar, işkenceler ve sürgünlerin zirveye çıktığı şu son 2 yılda Gazze topyekün yandı ama Dünyanın temiz akıl sahibi milyonlarca insanını da Kur'an'la, İslamla tanıştırdı. Gazze, Buruc Suresindeki ashabı uhdud'un zulmüne uğrayan mü'minleri bu çağda canlı-kanlı bir temsil olarak 21. yüzyıla taşıdı dersek yanılmış olmayız herhalde. Rabb'imiz, ateşe atılan o mü'minleri Kitabında anarak nasıl Kıyamete kadar hatıralarını ölümsüzleştirdiyse, Gazze'yi de, Kur'an ve Sünnetle -dünyanın bütün zalimlerine karşı- tek başına meydan okuyan ve yıkılmayan bir sembol kıldı! Milyonlarca gayri müslimin İslama yönelişine ve okudukları Kur'an ile iman ettiklerine şahid olduk. Gazze'nin direnişini asla diğer İslami(!) hareketlerle bir tutmamak gerekir. Son 40-50 yılda coğrafyamızda İslam adına yapılan bütün savaşlarda müslümanlar mevzi kaybedip, İslam hakkında olumsuz yargılara sebep olurken, Gazze direnişinin dünyayı uyandırması arasında bir tezat yoktur.

Yıllardır kafamızda oluşan soruların cevaplarını alır gibiyim bu aralar. Mehmed Abi'nin tespitiyle İki Deniz arası Ayetinin, Ye'cüc ve me'cücün ve nihayetinde Duman'ın gelmesinden sonra nihayete erecek Dünya hayatında (hidayete layık) insanlar için bir uyarı niteliğinde olan ve Kur'an'ı bütün bir insanlığın dikkatine sunan bu son gelişmelerin, ortaya çıkacak olan Ayetler(mücizeler) için bir giriş bölümü olduğunu ve insanlığın rahmetli bir yaklaşımla bu gelişmelere hazırlandığını düşünüyorum.

Kur'an'da çelişki arayanlar belalarını arayadursun, vicdan ve merhamet sahibi insan toplulukları Kur'an'la tanışıp Rabb'lerini buluyor ve iman ediyor. En büyük endişemiz ise, içimizdeki 'müteşabih müslümanların' bu kardeşlerimize yaklaşıp onları da kendilerine benzetmeleri ve çelişkili din anlayışlarına onları da alet etmeleridir!


Veysel Şahin
19-11-2025 23:38
#5972
Elhamdülillah

Allah razı olsun. Çok aydınlatıcı bir makale olmuş.




Güvenlik Kodu (*)
İşlemin sonucunu aşağıya yazınız : 35 çarpı 2 = ?


(*) Zorunlu

LÜTFEN DİKKAT:
IP numaranız kaydedilmektedir. Yorumlarınız sebebiyle ilgili kişi ve kurumların yasal işlemler başlatabileceğini unutmayınız. Aşağıdaki sebeplerle yorumlarınız onaylanmayacaktır.
  • Küfür, hakaret, tehdit, rencide edici ifadeler
  • İnançlara saldırı
  • Büyük harflerle yazılmış cümleler