Selamunaleyküm Mehmed Abim,
"Bana demir kütleleri getirin.Onun iki yanı denkleşince Üfleyin (körükleyin)" dedi. Onu kor-ateş haline getirince "Bana getirin, üzerine eritilmiş bakır dökeyim" dedi."(Kehf 96) şeklinde meal edilen ayette geçen "kıtrin" kelimesine çoğu mealci bakır manası vermektedir. Sizin yayınladığınız mealde de bu kelimeye "bakır" denilmektedir. Oysa Süleyman Ateş ve Yaşar Nuri bu kelimenin "katran" anlamı taşıdığını da belirtiyorlar. Mantıken ve bilimsel olarak düşündüğümüzde bunun katran olması gerekiyor. Çünkü doğada oksijen ile bileşik şeklinde bulunan demirin içinden oksijeni almak için eritilmiş demire kok kömürü katılır. Kok kömürü dediğimiz bir nevi "KARBON" dur. Katran dediğimiz ürün de karbondan oluşmaktadır. Yani demire katran karıştırılması bilimsel ve doğrudur. Bu ayet aslında demirin nasıl çelik haline getirilebileceğini de bize gösteren bir ayettir. Oysa demire bakır karıştırılması olayının metalurjide hiçbir yeri yoktur. Aallaha emanet olun. <<< Fatih SAĞLAM >>>
Ve aleykümselam güzel kardeşim,
Bir düşünce ve araştırma mahsulü olan yorumun için teşekkür ederim. İbrahim 50 ayetinden hareketle "Kıtrin" kelimesinin katran anlamına da gelebileceğini biliyorum. Ancak Kehf 96 ayetini "Süleyman için de (yaya veya binekli) sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay (mesafe) olan rüzgarı müsahhar (emrine hazır-seyahatine uygun) kıldık. Erimiş bakırı ona sel gibi akıttık. Onun eli altında Rabbinin izniyle (özel) iş görmekte olan bir kısım cinler de vardı. Onlardan kim Bizim emrimizden çıkıp-sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından taddırırdık."(34-Sebe 12) ve "(Şayet sınırı-seddi geçerseniz) ikinizin de üzerine kor ateşten bir alev ve erimiş bakır dökülür de yardımlaşıp-başaramazsınız."(55-Rahman 35) ayetleriyle birlikte ele aldığımızda ve Fahreddin Razi'nin bu kelimeyle ilgili açıklamalarını okuduktan sonra ağırlık kazanan "bakır eriyiği" anlamını tercih ettik.
Metalurjide bakırın demire karıştırılmasının (ki bu olayda karışma değil üzerine akıtma sözkonusu) bir anlamı olmadığı veya katranı meydana getiren karbonun demiri çelikleştirdiği doğru olabilir. Fakat biz meselenin bunun çok ötesinde olduğunu, konuyla ilgili anlaşılması gereken çok gerçek bulunduğunu düşünüyoruz.
Bazı kitab çalışmalarında kısmen değindiğimiz Ye'cuc ve Me'cuc seddini biraz açmak gerekirse ins ve cinlerle ilgili bu seddin tufandan sonra Nuh (a.s.)'ın "Nuh "Rabbim, yer üstünde kafirlerden yurt edinen hiçbir kimseyi bırakma" dedi."(71-Nuh 26) duasından sonra Rabbimiz tarafından iki sed olarak yaratıldığını, bu iki sed vesilesiyle Nuh kavminin kafirleriyle birlikte Sünnetullah gereği helak edilen Ad ve Semud gibi kavimlerin kafirlerine de (mahiyetini bilmediğimiz bir şekilde) gelecek nesilleriyle birlikte yer üstünden uzaklık verildiğini anlıyoruz.
Rabbimizin Ye'cuc ve Me'cuc'a yer üstünden uzaklık vermek için yarattığı bu iki seddi, Ye'cuc ve Me'cuc'un kendi imkanlarıyla aşabilmesi elbetteki mümkün değildir. Nitekim bir çok gizemin anahtarını beyan eden Rahman suresinde "Sakaleyn" yani iki ağırlık hitabıyla muhatap alınan ve "Ma'şer" kelimesiyle ifade edilen en büyük ins ve cin topluluğuna (ki en büyük ins ve cin topluluğu yer üstünde değildir) "...yakında size de yöneleceğiz" buyrulması ve devamında "Ey (en büyük-en kalabalık) cin ve ins topluluğu. Eğer göklerin ve yerin sınırlarından (sedlerinden) aşıp-geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşıp-geçin. Ancak bir sultan (güçlü bir delil-sebeb) olmaksızın aşıp-geçemezsiniz."(55-Rahman 33) beyanı, bu en büyük ins ve cin topluluğu olan Ye'cuc ve Me'cuc'un kendi imkanlarıyla bu sedleri aşıp-geçemeyeceklerini bizlere bildirmektedir.
Peki Ye'cuc ve Me'cuc bu sedleri ne zaman ve nasıl aşacaklardır?
Öncelikle şu hususu çok açık bir şekilde bildirelim ki bu sedler Ye'cuc ve Me'cuc tarafından şimdiye kadar aşılıp-geçilmiş değildir. Kıyamet öncesi ve kıyamet alameti olarak gerçekleşecek olan bu hadise, dünya tarihinde bir kez yaşanacak olan bir hadisedir. Bu hadise geçmişte yaşanmış olsa insanlık tarihinin zihninden silinebilecek bir hadise olamayacağı gibi (ki dünyayı sarsacak bu muazzam olaydan ne en ufak bir iz, ne tarihi bir haber ve ne de bu sedden en küçük bir kalıntı yoktur) Zülkarneyn (a.s.)'ın yaptığı engelin de Kehf 96'dan sonra beyan edildiği gibi Rabbimizin vaadi olan kıyamet geldiğinde dümdüz olacağı bildirilmektedir.,
"Artık (Ye'cuc ve Me'cuc) onu ne aşmaya, ne de onu delmeye muktedir olabildiler. (Zülkarneyn) dedi ki "Bu (engel, size) Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin vaadi geldiği zaman O bunu dümdüz eder. Rabbimin vaadi haktır." (Seddin dümdüz olacağı) o gün, Biz onları birbiri içinde dalgalanır halde bırakmışızdır. Sur'a da üfürülmüştür. Böylece onların hepsini bir araya getirip-toplamışızdır."(18-Kehf 97..99)
Bu ayetlerde görüyoruz ki Zülkarneyn (a.s.)'ın yaptığı bu engel kıyamet öncesi bir dönemde değil, Sur'a üfürülen kıyamet olayında Rabbimiz tarafından dümdüz edilmiş ve onların hepsi bir arada toparlanmıştır. Sur'a üfürülen kıyamet olayında bu seddin dümdüz edilmesi ise kıyametle karşılaşan ve kıyamet dehşetini yaşayan insanlar için elbetteki ne bir ayet, ne de şikayet edebilecekleri bir felaket olacaktır. Zaten bu nedenledir ki Zülkarneyn kıssasında olup-bitmiş olarak bildirilen bu olay, Rahman suresinde olacak bir olay olarak bildirilmekte ve bu konuda ciddi araştırmalarda bulunan müslümanların birçok sorusuna cevap vermektedir.
Bütün bu ayetlerden ve konuyla ilgili Efendimiz (s.a.v.)'in Buhari'de zikredilen "Bu Beyt'e Ye'cüc ve Me'cüc'den sonra da hacc yapılacak, umre icra edilecek." gibi sahih hadislerden de anlıyoruz ki Ye'cuc ve Me'cuc kıyamet öncesi ve kıyamet alameti olarak seddi aşacaklar, dünya insanları için başlı başına bir felaket olacaklar, çaresiz kalan dünya insanları kendisine "Her yola bir sebeb verilen" ve bu geniş imkanla o zaman dilimine gelen Zülkarneyn (a.s.)'dan yardım isteyecekler ve Zülkarneyn (a.s.)'ın yaptığı bu engelden sonra dünya hayatı belli bir süre daha devam edecek ve bu süre zarfında insanlar hac ve umre yapabileceklerdir.
Kur'an-ı Kerim'deki konuyla ilgili ayetler bütünlüğünde sürdürülen araştırmalar neticesinde bu noktaya geldikten sonra Ye'cuc ve Me'cuc'un kıyamet öncesi bu sedleri nasıl aşabileceğini yine ayetler ışığında araştırabiliriz. Biraz önce Rahman suresinin ilgili ayetlerinde Ye'cuc ve Me'cuc'un kendi imkanlarıyla bu sedleri aşıp-geçemeyeceklerini ve bir sultana (bir güce, bir sebebe) ihtiyaç duyduklarını görmüştük. Çünkü Nuh Aleyhisselam'ın "Rabbim, yer üstünde kafirlerden yurt edinen hiçbir kimseyi bırakma"(71-Nuh 26) duasına icabet eden Rabbimizin yarattığı, Rabbimizin koyduğu bu engeller Sünnetullah gereği Ye'cuc ve Me'cuc'un kendi başlarına aşacakları engeller değildir.
Peki Ye'cuc ve Me'cuc'un seddi aşabilmeleri için muhtaç oldukları bu üstün gücü, bu sebebi onlara kim verecektir? Daha önce bir kitab çalışmasında da kısmen açıkladığımız gibi bu önemli sorunun cevabını, olayın gelişimini dikkate alarak verebiliriz. Bildiğiniz gibi Ye'cuc ve Me'cuc'un çıkması ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarması, dünya insanları için büyük bir musibet olacaktır. Bundan hareketle "Dünya insanlarının başına böyle bir musibet niye gelir?" sorusuyla Kur'an-ı Kerim'e yöneldiğimizde ise "Size isabet eden her musibet, (ancak) ellerinizin kazanmakta olduğu dolayısıyledir..."(42-Şura 30) cevabıyla karşılaşırız. Bu açık cevaptan anladığımız gerçek, dünya insanları için büyük bir musibet olan Ye'cuc ve Me'cuc'un engelleri aşmasını sağlayacak güç veya sebeb ne yazık ki insanların sağladığı bir güç veya sebeb olacak ve insanlar kendi elleriyle yaptıklarının bir sonucu olarak bu büyük musibetle, bu büyük felakatle karşılaşacaklardır. Böylesine büyük bir güç nükleer bir patlamadan mı, ölçüsüz ve tedbirsiz bir deneyden mi kaynaklanacak bilmiyoruz. Bildiğimiz gerçek bu büyük gücü veya sebebi ortaya çıkaracak olan eylemin, insanlık için iyiliği ve hayrı gözeten bir eylem değil, ayetlere karşı zulüm veya büyük patlama gibi küfür teorilerine dayalı bir eylem olacağıdır.
Meseleyi daha fazla açmadan sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki mahiyeti ne olursa olsun insanlar eliyle bu eylem gerçekleşip meydana çıkan büyük güç veya sebeb ile yerin bucaklarını aşan Ye'cuc ve Me'cuc'un daha sonra neyle karşılaşacağı "İkinizin de üzerine kor ateşten bir alev ve erimiş bakırdan bir duman salıverilir de 'kurtulup-başaramazsınız."(55-Rahman 35) buyruğunda beyan edilmektedir. Peki bunu kim yapacak, yerin bucaklarını aşarak yeryüzüne dağılan Ye'cuc ve Me'cuc'un üzerine kim engel yapacak sorusunun ise Kur'an-ı Kerim'de tek bir cevabı vardır.,
"Dediler ki "Ey Zülkarneyn. Ye'cuc ve Me'cuc yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaktalar, bizimle onlar arasında bir sed yapman için sana vergi-ücret verelim mi?"(18-Kehf 94)
Evet Fatih kardeşim Ye'cuc ve Me'cuc'la ilgili bu çok kısa açıklamadan sonra senin yorumuna gelecek olursak, meselenin demiri çelikleştirme olayının çok üstünde olduğunu anlayabiliriz. Çünkü bu engel demirin çelikleştirilmesiyle yapılabilecek bir engel olsaydı, dünya insanları geldikleri teknolojik seviyede bunu kendileri de yapabilir ve çaresizlik içinde Zülkarneyn (a.s.)'dan yardım istemezlerdi. Burada karşılaştığımız gerçek Zülkarneyn (a.s.)'ın demir gerçeğini belki de babası Davud (a.s.)'dan öğrendiği ilimle günümüz biliminden çok daha iyi tanıdığı, bakır eriyiği veya katranla bizler için ufuk ötesi olarak ne yapılacağını gayet iyi bilmesidir. Bu ilmin ne olduğunun anlaşılması ise aşağıdaki ayetin beyan kazanmasıyla, bu ayetin gereği gibi anlaşılmasıyla mümkün olacaktır.,
"Andolsun ki Biz resullerimizi apaçık belgelerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye onlarla birlikte Kitab'ı ve mizanı (ölçüyü-tartıyı) indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. (Böylece) Allah O'na ve resullerine gayb ile (görmedikleri halde) kimlerin yardım edeceğini bilsin (ortaya çıkarsın). Şüphesiz Allah Kavi'dir (her kuvvetin gerçek Sahibidir), Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır)."(57-Hadid 25)
Dua ile..
<<< Mehmed ALAGAŞ >>>