Eski Masaüstü Görünüm

İslam’da Kadını Dövmek


"Kavvamunne" kelimesinin yanlış çevirildiğini düşünüyorum. "Üstünlük" değil, gözetici yahut ayağa kalkan (kadınlar karşısında ayağa kalkan saygı gösteren) anlamları olduğunu bir kaynaktan dinlemiştim.

Ayrıca "vedrıbu hunne" kelimesi kesinlikle "dövün" anlamında olmamalıdır. Kuran'ın ruhu buna terstir. Bu kelimenin anlamı Mehmet Okuyan, Edip Yüksel, İhsan Eliaçık gibi Arapça çeviri yapan ilahiyatçıların da dediği gibi "onlardan bir süre ayrılın yahut boşanın" olmalıdır. Ki bu kelimenin "ayrılmak" anlamı Kuran'da çokça geçen bir kullanımdır. Musa'nın denizi ayırması, kadınları örtülerini göğüs üstlerine salması (salıvermek anlamında)... çokça anamı olan bir kelimedir.

Peygamberimizin de ayette geçen uygulaması eşiyle anlaşamadığı zaman "Senin hakkını vereyim de seni güzellikle salıvereyim" şeklindedir.

Özge KOÇ

Önce selam Özge kardeşim.
Sonrasında ise ayetlere cinsiyetle ilgili bir duygusallıkla yaklaşmamak ve bu ayetin "Anlamı şöyle olmalı, böyle olmalı.." demeden konuyu Kur'an bütünlüğünde araştırmak gerekir. Uzun yıllar önce kaleme aldığımız "Kadının Onuru" çalışmamızda bu meseleye değinmiş ve Rabbimizin yardımıyla kınayıcıların kınamasından çekinmek gibi tuhaf bir tereddüte düşmeden şunları yazmıştık;

"....Aileyi münkerden menetme ve bu menetmede kararlı davranma meselesinde bir yaptırım olarak "Dayak var mıdır, yok mudur?" sorusu, müslümanlar arasında da tartışılan bir sorudur. Nitekim müslümanlar tarafından tanınan ve oldukça sevilen bir yazar, kadınlarla ilgili bir konferansa giderken "İslam'da kadını dövmek var mıdır?" sorusuyla karşılaşabileceğinden oldukça korktuğunu ifade etmektedir. Bu korkunun psikolojik nedeni, yazarın vermek istediği cevabı veremeyeceğinden duyduğu endişedir. Bu konudaki feminist baskıları dikkate alan yazar, "İslam'da kadını dövmek yoktur?" cevabını vermek istemesine rağmen, aşağıdaki ayet i kerime kendisini bundan engellemektedir;

Allah'ın bazısını bazısına üstün kılması ve kendi mallarından harcaması nedeniyle, erkekler kadınlar üzerine sorumlu-yöneticidirler. Saliha (iyi) kadınlar, itaatkar olanlar ve -Allah (onları) nasıl koruduysa- görünmeyeni koruyanlardır. Başkaldırıp diretmelerinden endişe ettiğiniz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse) döğün. Size itaat ederlerse, onların aleyhine bir yol aramayın. Doğrusu Allah Aliyy'dir (çok yücedir), Kebir'dir (büyüklüğü sınırsızdır). (4-Nisa 34)

Daha sonra aynı yazar Tefsiru'l Mizan'ı okuduğunu ve bu müşkülünü Merhum Tabatebai'nin tefsirinde çözdüğünü (ki nasıl çözdüğüne de pek açıklık getirmiyor) belirterek "İslam'da kadını dövme yetkisi diye bir şey asla yoktur, işte bu kadar" diyebilmektedir!.

İslam adına konuşmalarına rağmen feminizmin veya İslam'a düşman olan mercilerin bu konudaki yoğun propagandalarından etkilenerek, benzer ifadelerle bu görüşü destekleyen başka yazar ve düşünürler de bulunmaktadır.

Feminist baskıları veya kadını dövmekle ilgili yanlış uygulamaları dikkate alarak "İslam'da kadını dövmek yoktur" demek, açık bir cüretkarlıkla haddi aşmaktır. Kadını dövme hadisesinin cahili toplumlarda yaygınlaşan yanlış uygulamaları ayrı bir husus, İslam'da olup olmaması ise apayrı bir husustur. Nisa suresinin 34. ayet i kerimesi, müslümanların tevil ve tahrif etmeden kabullenmeleri gereken bir ayet i kerimedir.

Meseleyi Kur'an-ı Kerim'in bütünlüğünde değerlendirmemiz de, bu ayet i kerimedeki apaçık manayı değiştirmeyecektir. Mesela Hz. Eyyub (a.s.) hastalığı döneminde hanımına bir nedenden ötürü kızmış ve rivayetlere göre "İyileştiğim zaman sana kırk sopa vuracağım" diyerek yemin etmişti. Rivayetler Hz. Eyyub (a.s.)'ın iyileştikten sonra hanımına kırk sopa atacağına dair yemin ettiği için pişmanlık duyduğunu nakleder. "Yeminin gereğini yapayım mı, yoksa kefaretini ödeyip yapmayayım mı?" endişesini taşıyan Hz. Eyyub (a.s.)'a, Rahman olan Rabbimiz şöyle yol göstermektedir;

Ve elinle bir deste (sap) al, böylece onunla vur ve andını bozma." Gerçekten, Biz onu sabredici bulduk. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah'a) yönelip dönen biriydi. (38-Sad 44)

İslam'a göre kadını dövmek veya kadına vurmak caiz olmasaydı, şanı yüce Rabbimiz caiz olmayan bir amel için Hz. Eyyub (a.s.)'a yol gösterir miydi? Bu örneği Resulullah (s.a.v.)'e ve bütün müslümanlara verir miydi?

Daha önce de belirttiğimiz gibi müslümanın ettiği ve edeceği yeminler ile herhangi bir helal, haram olmayacağı gibi, herhangi bir haram da helal olmaz. Böylesi yeminler, kefaretle hemen bozulması gereken yeminlerdir. Dolayısıyle Hz. Eyyub (a.s.)'ın yemini, bozulması gereken böyle bir yemin değil, gereğinin yapılması gereken bir yemindir.

Meseleyi salt eylem olarak düşündüğümüz zaman, kadının dövülmesi hiç şüphesiz ki hoş bir şey değildir. Burada hoş olmayan şey, kadının dövülmesinden ziyade bir insanın dövülmesidir. Dövme ve dövülme hadisesinde kadın erkek ayırımı yapıp, "Erkeğin dövülmesi hoş fakat kadının dövülmesi hoş değildir" diyemeyiz. Bir insan olarak hem erkeğin ve hem de kadının dövülmesi hoş bir hadise değildir.

Ancak biliyor ve iman ediyoruz ki, dinimiz İslam'da gerekli görülen bazı durumlarda bir ceza, bir yaptırım olarak dövme hadisesi bulunmaktadır. Toplumsal disiplin için bazı durumlarda caiz ve gerekli görülen bu eylem, ailenin disiplini için de bazı özel durumlarda gerekli görülmekte ve erkeğe bu yetki verilmektedir. Dolayısıyle bu konudaki tartışmalarımızı "Dövmek var mıdır, yok mudur?" sorusu çerçevesinde değil, bu meselenin yanlış tatbikatleri üzerine yapmamız gerekir. Çünkü bu konuda karşılaşılan sorunlar, genel olarak gereksiz ve yanlış tatbikatlerden kaynaklanan sorunlardır.

Öncelikle şu hususun kavranması gerekir ki, İslam'a göre kadının eğitim ve terbiyesinde dayak esas alınmaz. Kadının eğitim ve terbiyesinde aile reisine, yani evin erkeğine emredilen öncelikli tavır, ailesine karşı güzellikle davranması, ailesini hayra ve rahmete en güzel bir biçimde davet etmesidir. Münkerden nehyetme meselesine de öncelikli yaklaşım bu şekildedir. Ancak bütün bu yaklaşımlara ve öğüt vermelere rağmen inadi bir azgınlıkta bulundukları veya müslüman bir erkeğin nikahındaki kadına kesinlikle yakışmayacak bazı münkerleri işledikleri zaman, bir yaptırım olarak yataklarında yalnız bırakılmalarına veya aşırıya kaçmadan ve yüzlerine vurulmadan dövülmelerine izin verilmektedir.

Mesele bu noktaya geldiği zaman, bütün erkeklere altını çizerek şu hususu hatırlatmak isteriz ki, herhangi bir müslüman erkek zorunlu kaldığı durumlarda dahi karısını kendisinin menfaati veya maslahatı için değil, karısının menfaati veya maslahatı için döver. Karısını seven ve karısıyla cennette beraber olmak isteyen bir erkek, karısını cehenneme götürecek fiiller karşısında geçit vermeyen bir dağ gibi durmasını bilen erkektir. Dolayısıyle kadınına vurması, dünyevi sebeblerin fevkinde uhrevi sebebler için olmalıdır. Yemeğin tuzu az olduğu veya karısında hoşlanmadığı bir şey gördüğü için karısını dövenler, hiç şüphesiz ki kadınlarına zulmeden zalimlerdir. Tabi ki kadınlarını başıboş bırakanlar, onların cehennemlik fiillerini görmemezlikten gelenler de aynı zalimlerdendir. Nitekim erkeğin acizliğinden dolayı yıkılan yuvaları veya kadının azgınlığı ile cehenneme doğru yol alan aileleri gördüğümüz zaman, aile reisi olan bu erkeklere bakıyor ve dilimizin ucuyla "Keşke gerektiği zaman karısını dövebilseydi, keşke bu çareyi de deneseydi!." diyoruz.

Netice olarak kadını dövmek,
aklen ve ruhen sağlıklı hiçbir erkeğin veya kadının hoşlanacağı bir şey değildir. Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi İslam'da bu hüküm ve bu hükmün hikmetli bir yeri vardır. Bizlere düşen görev, hoşlanmadığımız bu eylemden sakınmaya ve karşı tarafı da sakındırmaya çalışmamızdır. Böyle bir duruma düşmekten sakınan Resulullah (s.a.v.) bu hadiseyi hiç yaşamamış, hiçbir hanımına bir fiske dahi vurmamıştır. Nitekim bazı hanım münevverlerimiz Resulullah (s.a.v.)'in hiçbir hanımına bir fiske dahi vurmadığını belirterek, erkek müslümanları böyle bir tavıra davet etmektedirler. Bize göre bu davet, tek taraflı olduğu için hayra ve rahmete vesile olabilecek bir davet değildir. Çünkü Resulullah (s.a.v.) ile ilgili olarak karşılaştığımız örnekte, hanımlarına bir fiske dahi vurmayan Resulullah (s.a.v.) ile birlikte, kendilerine bir fiske dahi vurdurmayan, vurdurmaya gerek göstermeyen peygamber hanımları, annelerimiz vardı.

Her iki tarafın da örnek alınması gerekmez mi? ..."

3 Ağustos 2016
Mehmed ALAGAŞ



Yorum Yap


Yorumlar yeniden eskiye doğru sıralanmıştır.
Sıralamayı çevirmek için tıklayınız.

Ahmet A.
05-09-2020 14:00
#4836
Allah razı olsun

selamün aleyküm
Mehmed Hocam
Ben de acizane bir ilahiyat fakültesinde tefsir hocalığı yapmaya çalışıyorum.
Bu türden hassas konularda karşıdakiler kız öğrencilerimiz olsa dahi hakkı eğip bükmeden ortaya koymaya çalışıyorum.
Ancak sizin buradaki ifade şekliniz ve üslubunuz takdire şayan
Ne diyeyim Allah razı olsun sizden ve sizin gibilerden
Bu tür ayetleri eğip bükerek tribünlere oynayan ilim ehlini ise Rabbim ıslah eylesin....
Bekir Ziya
16-09-2017 21:29
#2508
Selamun Aleykum

Mehmed Okuyan, isminin beraber anıldığı diğer iki şahsa baksa, herhalde bazı şeyleri tekrar değerlendirme gereği duyardı.

Mesela kadını dövme, miras taksimi, Meryem annemizin cift cinsiyetli(!) olma ihtimali gibi tamamen, ayetlere insanların hoşuna gidecek anlamlar vermekten vazgeçse. Bu kardeslerimizi de yanlışlarına alet etmeseler keşke.
Mehmed Alagaş
16-09-2017 17:16
#2506
Ve aleykümselam Fatih kardeşim

Meseleyi gündeme getiriş uslubun hakkında bir şey söylemiyorum. Yazdıklarının içeriğine bakarak öğrenci uslubu mu, öğretmen uslubu mu anlayamadım. Allah ömür verirse ilerki yıllarda bu uslubun üzerinde tekrar düşünür ve cevabı kendin verirsin. Uzun yıllardır tanıdığını sandığın Mehmed abine “Allah’ın ayetleri rivayetlersiz bir hiç mi Allah aşkına? Rivayetlerin yüzde yüz doğru olduğuna yemin edebilir misiniz?” gibi sorular yöneltiyorsun. Şimdiye kadar ki Kur’an çalışmalarında rivayetleri esas alan bir Mehmed abin varsa, o abinin bu yerinde sorular karşısında ezilip-büküldüğünü düşünebilirsin.

Kendi adıma cevap vermem gerekirse sahih bile olsa rivayetlerin yüzde yüz doğru olduğuna yemin edemeyeceğim gibi; sahih olmayıp bana da makul gelmeyen rivayetlerin de yüzde yüz yanlış olduğuna yemin edemem. Rivayetlere yaklaşımım elbetteki senin gibi değil. Sen oturduğun makamdan “Rivayetlerin hepsi zan, koskoca bir zan. Rivayetten delil olmaz” diyorsun. Oysa o makamdan ayrılıp birçok dini vecibeni yerine getirirken, delil olmaz dediğin o mütevatir veya sahih rivayetleri yaşıyor ve elbetteki doğru yapıyorsun. Burada hadislere ve rivayetlere yaklaşımımızı yineleyecek değilim. Ancak rivayetlerde zanla ilgili olarak şu ifademizi tekrarlamamız umarım senin için faydalı olur. “İtikadımızı tasdik ve tekzipler oluşturduğu için bir rivayeti zanni bir yaklaşımla tasdik etmek ne kadar yanlış ise bir rivayeti zanni bir yaklaşımla tekzip etmek de o kadar yanlıştır..”

Meselemize gelecek olursak “Ve elinle bir deste (sap) al, böylece onunla vur ve andını bozma..” buyurulan Sad 44 ayetinde kime vurulacağı elbetteki belirtilmemiştir. Burada muhatabın belirtilmemesi, merhamet dolu bu yaklaşımın sadece belirli bir muhataba uygulanmayacağı anlamına gelir. Resulullah (s.a.v.)’e nisbet edilen rivayetlerde ise bu kişinin (hukuki sorumluluğu altında bulunan) hanımı olduğu belirtilmekte ve bizler de Kur’an’a uygun gördüğümüz bu rivayeti ayetlere dayalı bir reddetme gerekçemiz olmadığı için kabul etmekteyiz. Senin böyle bir gerekçen varsa da hemen öğrenmek isteriz.

Bilmelisin ki kadının gerekirse dövülebileceğine dair asıl gerekçe bu ayet veya bu rivayet değil, Nisa 34 ayet-i kerimesidir. Zaten konuyla ilgili rivayetleri Kur’an’a uygun görmemizin nedeni de bu ayet-i kerimedir. Bu ayetteki daraba sözcüğü ise hem kelime anlamı hem de asr-ı saadet döneminde bu ayetle karşılaşan müslümanların tatbikatlerinden de anlaşılacağı üzere vurmak-dövmek anlamında kullanılmıştır. “Vurmak konusunda ölçü ne olacak?” soruna “Haddi aşmayın” ayetlerinin ne anlama geldiğini düşünerek cevap verebileceğin gibi daha açık cevabı konuyla ilgili sahih rivayetlerde bulabilirsin.

Ancak Nisa 34 ayetinin bütün kaynaklarda yanlış meallendirildiğini düşünüyor ve yorumda zikrettiğin “Onlara önce öğüt verin sonra yataklarında yalnız bırakın, nihayet (geçici bir süre) ayırın” meallendirmesini kabul ediyorsan, (Rabbim yaşatmasın) buna göre amel edebilir ve daha önce yatakta yalnız bırakıldığı için benim için anlamı muğlak olan “Ayırın” ifadesinden anladığın şeyi yaşayabilirsin. Yeter ki ümmetin ittifakla anladığı bir konuyu, delillere dayanmadan bir ihtilaf haline getirme.

Hem şunu da belirteyim ki bu ayet-i kerime, kadını dövmeyi caiz görerek erkekleri dövmeye teşvik eden değil, değişik nedenlerden kaynaklanan ani bir öfke ile hanımlarını dövmek isteyen müslümanları sarp bir yokuşa süren bir ayet-i kerimedir. Çünkü burada öğüt vermekle başlayan ve yataklarında yalnız bırakmakla devam eden farz bir silsile vardır. Bizler “Öfkelendiğiniz zaman iki rekat namaz kılın” buyuran Resulullah (s.a.v.)’den de biliyoruz ki, öğüt vermekle başlayan ve yataklarında yalnız bırakmakla devam eden bu farz silsileyi yaşayarak sakinleşen ve kendine gelen bir müslüman, bu farz silsileyi yaşadıktan sonra nefs veya öfke nedenleriyle hanımına vurmaz, vuramaz. Bu silsileyi yaşadıktan sonra vuruyor veya vurmak zorunda kalıyorsa, bunun Rabbimiz katında savunabileceği nedenleri var demektir.

Anket çağında yaşıyoruz ya,
sorun etrafınızdakilere, sorun müslümanım diyenlere. Hanımını döven kaç kişi Rabbimizin emrettiği bu silsileyi yaşadıktan sonra dövüyor? Ve bu anketi yaptıktan sonra Nisa 34 ayetinin hikmetini tekrar tekrar anlamaya çalışın.
Fatih Sağlam
15-09-2017 11:40
#2504
Hz Eyyub ile ilgili ayette karına vur denmiyor ki?

selamunaleykum abi. yazıyı daha öncede okumuştum ama cevap vermeye fırsatım olmadan başka konular gündeme girdiği için unutuldu.
öncelikle, özge kardeşimiz nisa 34 ayetinin mealinin yanlış yapıldığını söylemesine rağmen siz meal hatasına hiç girmemişsiniz. oysaki bu ayetteki "daraba" sözcüğünün vur manasında değil, ayrıl manasında olması kurana daha çok uyar. çünkü vur ama ne kadar vur? bir tokat mı yoksa öldüresiye dövmek mi? ucu açık böyle bir durumu allah uygun görmez. mustafa islamoğlu, mehmet okuyan ve bazı mealler "vur" yerine "ayrıl" anlamını veriyorken siz bir çırpıda bu anlamı çöpe atıyorsunuz. neye dayanarak ?

HZ EYYUB İLE ALAKALI RİVAYETLERE DAYANARAK. Hz eyyubla ilgili ayetlerde karısına vurması ve "iyileşince sana sopa vuracam" gibi şeyler yok. "karısı" lafı hiç yok. ayet tamamiyle rivayetlerden yola çıkılarlarak yorumlanıyor. allahın ayetleri rivayetlersiz bir hiç mi allah aşkına? rivayetlerin yüzde yüz doğru olduğuna yemin edebilir misiniz? hepsi birer ZAN. koskoca birer ZAN. rivayetten delil olmaz. islamda kadını dövme var mı sorusuna verdiğiniz EVET'in tek delili işte bu rivayetler. bakın ayetin mealini yazıyorum. bu mealin yanlış olduğunu rivayetlere dayanmayarak söyleyebilirmisiniz?

“Erkekler kadınların koruyup gözeticisidirler; çünkü Allah erkeklerle kadınları farklı alanlarda üstün yeteneklerle donatmıştır; bir de erkekler servetlerinden harcama yapmaktadırlar. Dürüst ve erdemli kadınlar hem (Allah'a) itaat eden, hem de Allah'ın koruduğu (iffetli eşlerin) yokluğunda da koruyan kadınlardır. Sadakatsizlik etmelerinden çekindiğiniz kadınlara gelince: onlara önce öğüt verin, sonra yataklarında yalnız bırakın, nihayet (geçici bir süre) ayırın! Daha sonra size itaat ederlerse, aşırı giderek onlar aleyhine bir yol benimsemeyin! Allah, gerçekten yücedir, büyüktür.” (Nisa 34)

mehmet abimin bu meal üzerinden konuyu değerlendirmesini istiyorum. yok bu meale itirazi varsa bunu da, rivayetlere başvurmadan kurandaki diğer ayetler ve kelime anlamları üzerinden itiraz ederse daha doğru olur kanaatindeyim.

selam ile...
Mehmed Alagaş
11-05-2017 11:41
#2380
Ve aleykümselam

Allah senden de razı olsun Erman kardeşim. “Din hem akla hitap eder ve hem de akıl üstüdür” sözün, aklın imanını yeterince anlayamayan günümüz müslümanlarının düşünmesi gereken önemli bir sözdür. Allah’a emanet ol güzel kardeşim..
Erman Demircan
10-05-2017 12:16
#2379
Allah razı olsun

Selamun aleykum,
Mehmed Bey, konuyu birtakım reformist ilahiyatçılar gibi eğip bükmeden izah ettiğiniz için Allah razı olsun. İlahi Emirlerin; mevcut güncel düşünce akımlarına ve bunlardan zuhur eden beşeri fikirlere göre farklılığı olabilir; temel kural olarak İlahi Emirlerin her zaman bir hikmeti olduğunu bilmek, ahir zamandaki kafa karışıklıklarına bir ilaç olacaktır inşaAllah. Sonuçta, din hem akla hitap eder, hem de akıl üstüdür, bilmediğimiz nice hikmetler söz konusudur. ''İşittik, itaat ettik'' insanın dünya ve ahiret rahatlığı için en güzel söz olarak görünüyor. İnşaAllah bunu hakkıyla ve gönül rahatlığıyla söyleyip yaşamayı Rabbim bizlere her daim nasip eder.
Fatma Ceren
25-08-2016 01:16
#1862
Selamun Aleyküm

Feminist yaklaşım arka planda kibri barındırır. Her ama her konuda "İlle de eşitlik" (hatta bazı konularda üstünlük") şeklinde tezahür ederken, aslında bu tezahürün dayandığı en eski kaynağın şeytanın mukayesesi olduğu hatırda tutulmalıdır. Emre değil de bu mukayeseye takılan iblis, emri dikkate almayacak kadar körleşti ise, feminist bakışın da bizi kör edeceğine ve körelteceğine dikkat etmeliyiz. Ateşin mi çamurun mu, erkeğin mi kadının mı tartışmaları-bazen gizli bazen aşikâr- bir kibirle bizi emirlerden uzaklaştırabilir.

Şalterleri kontrol ettikten sonra yazıdaki o paragrafı tekrar tekrar okuyup, yazılanların Kurani örneklerini dearaştırdıktan sonra vardığım nokta, Evet, Eyyüp(a.s.) gereğinin yapılması gereken bir yemin etmiş ve bu yemini yerine getirmiştir. İbrahim(a.s.)'ın babasına verdiği ise bir sözdür, yemin değil. Şayet buna and içse idi, kefaret ile o yemini bozardı, diye düşünmem inşallah yanlış değildir.

Gelelim dövme meselesine. Tabi hazmı zor bir mevzu. Fakat çok da ileriye gitmeden günümüze bakıldığında, bir kimlik kargaşası var ve erkeklerin kadınlaştığı kadınların erkekleştiği, buna bağlı ciddi bir rol kargaşasının olduğu, islami ailelerde bile benzer sorunların çığ gibi büyüdüğü tespitini yapmak için sosyolog, psikolog olmaya gerek yok.

Kur'an'da her örnek verildiği ve kıyamete kadar her durum/rol/modele hitap ettiği için; Eyyüp(a.s.)'ın hayatındaki bu detay da verilerek -ölçüsü kaçmayan bir fiskeyi- hemen değil ama aşamalı bir tedbirin son müdahalesi olarak düşünmeliyiz.

Fiske bir kenarda dursun, mesela gündelik hayatta daha muhatabı olacağımız Ahzab 28'i neden irdelemiyoruz? Dünyaya dair istekleri bitmeyen ve bu istekler altında ezilen müslüman erkeklere, kadınlarını boşama ve güzellikle salıverme hakkı veriliyor. Bu, son aşamada geliveren bir fiskeden daha ağır bence. Ve aslında daha güncel ve karşılaşma ihtimali daha mümkün. "Ama efendim o ayet peygambere inmiş ve hanımlarına da özel bir muamele" denilirse, hiç kusura bakmayalım hanımlar/beyler Eyyüp(a.s.)'ın değil de Hz.Muhammed(s.a.s.)'ın dövme ile ilgili uygulamasına rastlasaydık yine aynı şeyi söylerdik. Ben söylerdim.


"Ey peygamber. Eşlerine de ki "Eğer siz dünya hayatını ve onun zinetini (süslü çekiciliğini) istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de hepinizi güzellikle salıvereyim." (33-Ahzâb 28)

Selcuk Ege
23-08-2016 09:49
#1853
ya kelimelerin anlamları?

selamunaleykum abi.
Özge kardeşimiz sorusunda, dövün diye tercüme edilen kelimenin kuranın genelinde ayrılmak anlamında kullanıldığından bahsediyor. size ise sorunun bu noktasına tek bir kelime dahi söylemiyorsunuz. soru kelimenin anlamı üzerine aslında. yoksa dövmek iyimidir kötümüdür diye bir soru yok.

ayette geçen bu kelimenin "ayrılın" manasında olmadığını nereden söyleyebiliriz? ki çoğu ayette bu ayrılmak manasında kullanılmış diyor özge kardeşimiz.

hz. eyybun hikayesine gelince, onun şeriatı farklı olabilir. yani bazılarına cumartesi günü avlanmak da yasaktı mesela.

allaha emanet olun
Mehmed Alagaş
04-08-2016 14:31
#1830
Ve aleykümselam

Fatma kardeşim, gündem anlayışımız sizin ve sizler gibi düşünenlerin beklentisine uygun değilse, beklentinizi fazlasıyla karşılayan diğer siteleri, diğer yayınları takip edebilirsiniz.

Mümin ve müslümanların hayrı için devamlı dua eden bizler yolcuların samimiyetine bakarak yanlış bir yolu doğru görmeyeceğimiz gibi, yola bakarak yolcuları acımasız bir genellemeyle mahkum etme durumunda da değiliz. Bizim kitablarımızı gerektiği gibi değerlendiren kardeşlerimiz, bizlerin böylesi olaylar karşısındaki duruşumuzu bildikleri gibi neyi-ne zaman söylememiz gerektiğini de bilmektedirler. Bu darbe gerçekleşseydi ve gerçekleşen darbe karşısında bizler suskun kalsaydık (ki Rabbimize sığınırız), işte o zaman bizi eleştirebilir ve “Neden susuyorsunuz” diyebilirdiniz.

Bir bayan olarak şalterleri attırmaya müsait dediğiniz meseleye gelecek olursak “Eyyüb (a.s.)’ın sözünü tutmasını ise vukuatın caiz olmasından değil sadece verdiği sözü tutması zorunluluğundandır diyorum” demişsin. Şalterleri kontrol ettikten sonra yazıdaki şu paragrafı tekrar tekrar okuyup, yazdıklarımın Kurani örneklerini araştırmanı istiyorum.,

“Daha önce de belirttiğimiz gibi müslümanın ettiği ve edeceği yeminler ile herhangi bir helal, haram olmayacağı gibi, herhangi bir haram da helal olmaz. Böylesi yeminler, kefaretle hemen bozulması gereken yeminlerdir. Dolayısıyle Hz. Eyyub (a.s.)'ın yemini, bozulması gereken böyle bir yemin değil, gereğinin yapılması gereken bir yemindir.”

Meseleye insancıl yaklaşan Cecen isimli kardeşimizin ise alemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz (s.a.v.)’in aynı zamanda İlahi emir gereği savaşan bir savaş peygamberi olduğunu da dikkate alması gerekir. Nisa 34 ayetinde ‘dövün’ değil de ‘dövebilirsiniz’ denilerek bir muhayyerlik verilseydi, böyle bir durumla karşılaşan Resulullah (s.a.v.)’in vurmaktan içtinap edeceğini düşünebilirdik. Ancak aile yapısının maslahatı için böyle bir muhayyerlik verilmediği için Efendimiz (s.a.v.) böyle bir durumla karşılaştığında kalbine zor gelse de bu emri yerine getireceğini düşünmemiz Kur’an’a ve Resulullah (s.a.v.)’in kişiliğine aykırı bir yorum olarak görülmez.

Dua ile..
Cecen Jambotey
04-08-2016 14:12
#1829
Vurdurmaya gerek göstermeyen derken, acaba peygamberimiz vurdurmaya gerek gösteren birine kadın olsun erkek olsun vurdu mu? Bu yazıdaki bıraktığınız açık kapıyı Allah ve rasulu de görüyor, ona göre bu yorumunuzu düzeltin.
Fatma Ceren
03-08-2016 23:04
#1827
Selamun Aleyküm

Öncelikle bir bayan olarak, şalterleri attırmaya müsait olan bu meseleye itidalli yaklaşmam ve konuyu anlayabilmem için Rabbimden yardım duamla başlıyorum.

Sonra da, tabiri caiz ise dışarıda feveran koparken, bu sitede gündeme dair bir kelime zikredilmemesini anlamadığımı da ifade etmek istiyorum.

Eyyüp(a.s.)'ın sözünü tutmasını ise, vukuatın caiz olmasından değil sadece verdiği sözü tutması zorunluluğundandır diyorum.

Zira caiz olmamasına rağmen, İbrahim(a.s.) da babasına verdiği dua sözünü tutmamış mıdır, Mehmed abiye sormak istiyorum.


insandergisi.com :

Sayın Fatma CEREN!

Gündeme dair eleştiriniz için sitemizin genel prensibini hatırlatıp, konudan uzak değerlendirmeler içeren yorumları bu yazı altında paylaşamayacağımızı sizin vesilenizle bildiriyor, konuyla ilgili sorunuzu ise diğer kardeşlerimizin de tefekkürlerine sunuyoruz;

"Burası öncelikle halka değil hakka açık özel ve küçük bir sitedir. Ayet-i kerimelere muhalif yollarda karşılaşılan sorunları tartışma ve çözme gayesi olmadığı gibi vahiyden kaynaklanmayan popüler gündemlere de dahil olma niyeti yoktur."

Selam ve dua ile...



Güvenlik Kodu (*)
İşlemin sonucunu aşağıya yazınız : 35 çarpı 2 = ?


(*) Zorunlu

LÜTFEN DİKKAT:
IP numaranız kaydedilmektedir. Yorumlarınız sebebiyle ilgili kişi ve kurumların yasal işlemler başlatabileceğini unutmayınız. Aşağıdaki sebeplerle yorumlarınız onaylanmayacaktır.
  • Küfür, hakaret, tehdit, rencide edici ifadeler
  • İnançlara saldırı
  • Büyük harflerle yazılmış cümleler