Kavvamunne kelimesinin yanlış çevirildiğini düşünüyorum. 'üstünlük' değil, gözetici yahut ayağa kalkan (kadınlar karşısında ayağa kalkan saygı gösteren) anlamları olduğunu bir kaynaktan dinlemiştim. Ayrıca " vedrıbu hunne " kelimesi kesinlikle dövün anlamında olmamalıdır. Kuran'ın ruhu buna terstir. Bu kelimenin anlamı Mehmet Okuyan,Edip Yüksel,İhsan Eliaçık gibi Arapça çeviri yapan ilahıyatçıların da dediği gibi "onlardan bir süre ayrılın yahut boşanın" olmalıdır. Ki bu kelimenin 'ayrılmak' anlamı Kuran'da çokça geçen bir kullanımdır. Musa'nın denizi ayırması,kadınları örtülerini göğüs üstlerine salması (salıvermek anlamında)... çokça anamı olan bir keimedir. Peygamberimizin de ayette geçen uygulaması eşiyle anlaşamadığı zaman " Senin hakkını vereyim de seni güzellikle salıvereyim" şeklindedir. <<< Özge KOÇ >>>
Önce selam Özge kardeşim.
Sonrasında ise ayetlere cinsiyetle ilgili bir duygusallıkla yaklaşmamak ve bu ayetin "Anlamı şöyle olmalı, böyle olmalı.." demeden konuyu Kur'an bütünlüğünde araştırmak gerekir. Uzun yıllar önce kaleme aldığımız "Kadının Onuru" çalışmamızda bu meseleye değinmiş ve Rabbimizin yardımıyla kınayıcıların kınamasından çekinmek gibi tuhaf bir tereddüte düşmeden şunları yazmıştık.,
"....Aileyi münkerden menetme ve bu menetmede kararlı davranma meselesinde bir yaptırım olarak "Dayak var mıdır, yok mudur?" sorusu, müslümanlar arasında da tartışılan bir sorudur. Nitekim müslümanlar tarafından tanınan ve oldukça sevilen bir yazar, kadınlarla ilgili bir konferansa giderken "İslam'da kadını dövmek var mıdır?" sorusuyla karşılaşabileceğinden oldukça korktuğunu ifade etmektedir. Bu korkunun psikolojik nedeni, yazarın vermek istediği cevabı veremeyeceğinden duyduğu endişedir. Bu konudaki feminist baskıları dikkate alan yazar, "İslam'da kadını dövmek yoktur?" cevabını vermek istemesine rağmen, aşağıdaki ayet i kerime kendisini bundan engellemektedir.,
"Allah'ın bazısını bazısına üstün kılması ve kendi mallarından harcaması nedeniyle, erkekler kadınlar üzerine sorumlu-yöneticidirler. Saliha (iyi) kadınlar, itaatkar olanlar ve -Allah (onları) nasıl koruduysa- görünmeyeni koruyanlardır. Başkaldırıp diretmelerinden endişe ettiğiniz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse) döğün. Size itaat ederlerse, onların aleyhine bir yol aramayın. Doğrusu Allah Aliyy'dir (çok yücedir), Kebir'dir (büyüklüğü sınırsızdır)."(4-Nisa 34)
Daha sonra aynı yazar Tefsiru'l Mizan'ı okuduğunu ve bu müşkülünü Merhum Tabatebai'nin tefsirinde çözdüğünü (ki nasıl çözdüğüne de pek açıklık getirmiyor) belirterek "İslam'da kadını dövme yetkisi diye bir şey asla yoktur, işte bu kadar" diyebilmektedir!.
İslam adına konuşmalarına rağmen feminizmin veya İslam'a düşman olan mercilerin bu konudaki yoğun propagandalarından etkilenerek, benzer ifadelerle bu görüşü destekleyen başka yazar ve düşünürler de bulunmaktadır.
Feminist baskıları veya kadını dövmekle ilgili yanlış uygulamaları dikkate alarak "İslam'da kadını dövmek yoktur" demek, açık bir cüretkarlıkla haddi aşmaktır. Kadını dövme hadisesinin cahili toplumlarda yaygınlaşan yanlış uygulamaları ayrı bir husus, İslam'da olup olmaması ise apayrı bir husustur. Nisa suresinin 34. ayet i kerimesi, müslümanların tevil ve tahrif etmeden kabullenmeleri gereken bir ayet i kerimedir.
Meseleyi Kur'an-ı Kerim'in bütünlüğünde değerlendirmemiz de, bu ayet i kerimedeki apaçık manayı değiştirmeyecektir. Mesela Hz. Eyyub (a.s.) hastalığı döneminde hanımına bir nedenden ötürü kızmış ve rivayetlere göre "İyileştiğim zaman sana kırk sopa vuracağım" diyerek yemin etmişti. Rivayetler Hz. Eyyub (a.s.)'ın iyileştikten sonra hanımına kırk sopa atacağına dair yemin ettiği için pişmanlık duyduğunu nakleder. "Yeminin gereğini yapayım mı, yoksa kefaretini ödeyip yapmayayım mı?" endişesini taşıyan Hz. Eyyub (a.s.)'a, Rahman olan Rabbimiz şöyle yol göstermektedir.,
"Ve elinle bir deste (sap) al, böylece onunla vur ve andını bozma." Gerçekten, Biz onu sabredici bulduk. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah'a) yönelip dönen biriydi." (38-Sad 44)
İslam'a göre kadını dövmek veya kadına vurmak caiz olmasaydı, şanı yüce Rabbimiz caiz olmayan bir amel için Hz. Eyyub (a.s.)'a yol gösterir miydi? Bu örneği Resulullah (s.a.v.)'e ve bütün müslümanlara verir miydi?
Daha önce de belirttiğimiz gibi müslümanın ettiği ve edeceği yeminler ile herhangi bir helal, haram olmayacağı gibi, herhangi bir haram da helal olmaz. Böylesi yeminler, kefaretle hemen bozulması gereken yeminlerdir. Dolayısıyle Hz. Eyyub (a.s.)'ın yemini, bozulması gereken böyle bir yemin değil, gereğinin yapılması gereken bir yemindir.
Meseleyi salt eylem olarak düşündüğümüz zaman, kadının dövülmesi hiç şüphesiz ki hoş bir şey değildir. Burada hoş olmayan şey, kadının dövülmesinden ziyade bir insanın dövülmesidir. Dövme ve dövülme hadisesinde kadın erkek ayırımı yapıp, "Erkeğin dövülmesi hoş fakat kadının dövülmesi hoş değildir" diyemeyiz. Bir insan olarak hem erkeğin ve hem de kadının dövülmesi hoş bir hadise değildir.
Ancak biliyor ve iman ediyoruz ki, dinimiz İslam'da gerekli görülen bazı durumlarda bir ceza, bir yaptırım olarak dövme hadisesi bulunmaktadır. Toplumsal disiplin için bazı durumlarda caiz ve gerekli görülen bu eylem, ailenin disiplini için de bazı özel durumlarda gerekli görülmekte ve erkeğe bu yetki verilmektedir. Dolayısıyle bu konudaki tartışmalarımızı "Dövmek var mıdır, yok mudur?" sorusu çerçevesinde değil, bu meselenin yanlış tatbikatleri üzerine yapmamız gerekir. Çünkü bu konuda karşılaşılan sorunlar, genel olarak gereksiz ve yanlış tatbikatlerden kaynaklanan sorunlardır.
Öncelikle şu hususun kavranması gerekir ki, İslam'a göre kadının eğitim ve terbiyesinde dayak esas alınmaz. Kadının eğitim ve terbiyesinde aile reisine, yani evin erkeğine emredilen öncelikli tavır, ailesine karşı güzellikle davranması, ailesini hayra ve rahmete en güzel bir biçimde davet etmesidir. Münkerden nehyetme meselesine de öncelikli yaklaşım bu şekildedir. Ancak bütün bu yaklaşımlara ve öğüt vermelere rağmen inadi bir azgınlıkta bulundukları veya müslüman bir erkeğin nikahındaki kadına kesinlikle yakışmayacak bazı münkerleri işledikleri zaman, bir yaptırım olarak yataklarında yalnız bırakılmalarına veya aşırıya kaçmadan ve yüzlerine vurulmadan dövülmelerine izin verilmektedir.
Mesele bu noktaya geldiği zaman, bütün erkeklere altını çizerek şu hususu hatırlatmak isteriz ki, herhangi bir müslüman erkek zorunlu kaldığı durumlarda dahi karısını kendisinin menfaati veya maslahatı için değil, karısının menfaati veya maslahatı için döver. Karısını seven ve karısıyla cennette beraber olmak isteyen bir erkek, karısını cehenneme götürecek fiiller karşısında geçit vermeyen bir dağ gibi durmasını bilen erkektir. Dolayısıyle kadınına vurması, dünyevi sebeblerin fevkinde uhrevi sebebler için olmalıdır. Yemeğin tuzu az olduğu veya karısında hoşlanmadığı bir şey gördüğü için karısını dövenler, hiç şüphesiz ki kadınlarına zulmeden zalimlerdir. Tabi ki kadınlarını başıboş bırakanlar, onların cehennemlik fiillerini görmemezlikten gelenler de aynı zalimlerdendir. Nitekim erkeğin acizliğinden dolayı yıkılan yuvaları veya kadının azgınlığı ile cehenneme doğru yol alan aileleri gördüğümüz zaman, aile reisi olan bu erkeklere bakıyor ve dilimizin ucuyla "Keşke gerektiği zaman karısını dövebilseydi, keşke bu çareyi de deneseydi!." diyoruz.
Netice olarak kadını dövmek,
aklen ve ruhen sağlıklı hiçbir erkeğin veya kadının hoşlanacağı bir şey değildir. Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi İslam'da bu hüküm ve bu hükmün hikmetli bir yeri vardır. Bizlere düşen görev, hoşlanmadığımız bu eylemden sakınmaya ve karşı tarafı da sakındırmaya çalışmamızdır. Böyle bir duruma düşmekten sakınan Resulullah (s.a.v.) bu hadiseyi hiç yaşamamış, hiçbir hanımına bir fiske dahi vurmamıştır. Nitekim bazı hanım münevverlerimiz Resulullah (s.a.v.)'in hiçbir hanımına bir fiske dahi vurmadığını belirterek, erkek müslümanları böyle bir tavıra davet etmektedirler. Bize göre bu davet, tek taraflı olduğu için hayra ve rahmete vesile olabilecek bir davet değildir. Çünkü Resulullah (s.a.v.) ile ilgili olarak karşılaştığımız örnekte, hanımlarına bir fiske dahi vurmayan Resulullah (s.a.v.) ile birlikte, kendilerine bir fiske dahi vurdurmayan, vurdurmaya gerek göstermeyen peygamber hanımları, annelerimiz vardı.
Her iki tarafın da örnek alınması gerekmez mi?....."
<<< Mehmed ALAGAŞ >>>