Âli İmrân 7. ayette Allah bizlere hediye ettiği bu mübarek kitabı küçük bir çocuğun bile okuyunca anlayabileceği bir dil ile anlatmakta. Bu kitabın yazarı benim diyerek kitabını anlatıyor yüce Rabbim. Bu kitabımızın adeta önsözü niteliğindeki ayete müteşabih muamelesi yapılmasa, bu ayetin (ki hüküm koyucu bir ayettir) gösterdiği pencereden bakılsa gözümüzün nuru Kitabımıza, ne kavga kalır ne gürültü. Oysa müteşabih muamelesi dahi yapılmıyor günümüzde, adeta saklanıyor gizleniyor. Üzerine yüzlerce program yapılması, binlerce makale yazılması gereken bu ayeti arama motorlarının tümünde arattım. Meal ve kısa tefsirler haricinde bir sonuç yok. 1400 yıldır ekmek yedikleri benim kitabımı benden saklamaları için mecburlar çünkü böyle davranmaya. Allah Kur'an'ı cümlemize okuyup kendimizi düzeltelim diye göndermiştir. Birilerine kazanç kapısı olması için gönderilmiş kriptolu bir bulmaca kitabı değildir benim kitabım.
<<< Berk Erkay >>>
Sayın Berk ERKAY!
"Kısa Sorular" bölümü aracılığıyla bizlere iletmiş olduğunuz mesajınızda yer alan "Âl-i İmrân Suresi"nin yedinci ayetiyle ilgili görüşümüzü "MÜTEŞABİH MÜSLÜMANLAR" kitabında bildirdiğimizi hatırlatarak, sitemizde yer verdiğimiz "Rabbimizin Muradı Tek Midir?" başlıklı yazıyı da okumanızı ve hatta şayet okumadıysanız kitabın tamamını okumanızı tavsiye ediyoruz. Bununla birlikte sizin vesilenizle kitabın "Müteşabih Ayet Ne Demektir?" başlığından bir bölümü de tüm kardeşlerimizin istifadesine sunuyor ve bu alıntıyı "Âl-i İmrân-7'yi nasıl anlamalıyız?" sorusuna cevap niteliği taşıyacağı için "Kısa Sorular" bölümünde değil "Ayetleri Anlamak" bölümünde paylaşıyoruz;
----------------------------------------------------------------------------------------------------------
".... Bu kısmi açıklamalardan sonra muhkem ve müteşabih ayetlerle ilgili lokomotif kabul edilen Al-i İmran 7 ayetine tekrar dönmemiz ve bu ayeti Kur'an'ı Kerim bütünlüğünde net olarak anlamamız gerekmektedir. Çünkü bu çok önemli meselede lokomotif kabul edilen bu ayet-i kerime yeterince anlaşılmayıp, tarihi süreçteki yanlışlar dikkate alınıp kabul gördüğü zaman bu lokomotife bağlı olan diğer bütün anlayış ve anlatım vagonları aynı yanlış istikamette gitmeye devam edeceklerdir. Bu yanlışlardan sakınarak meseleyi Kur'an'ı Kerim bütünlüğünde değerlendirdiğimiz yukardaki açıklamaları dikkate aldığımızda, söz konusu ayet-i kerimeyi parantez arası açılımlarla şu şekilde meallendirebiliriz.,
"Sana Kitab'ı indiren O'dur. O'nun bazı ayetleri (tek başına bile) muhkemdir ki bunlar kitabın anasıdır (aslı ve esasıdır). Diğerleri de (tek başına muhkem olmayan-benzer ve birbiriyle ilgili) müteşabihlerdir. İşte kalblerinde eğrilik bulunanlar fitne çıkarmak ve (hevalarına göre) te'vil etmek için (tek başına muhkem olmayan) müteşabih olanlara uyarlar. Oysa onun (tek başına hak ve muhkem) te'vilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise (müteşabihleri tek başına te'vil etmeyip) "Biz ona (Kur'an'a ve içindeki ayetlere bütünüyle) inandık, hepsi Rabbimizin katındandır" derler. Ancak ulul elbab (zikir, hikmet ve hayır sahibleri) hatırlayıp-öğüt alır." (3-Al-i İmran 7)
Yaptığımız parantez arası açılımlarla, bu ayetin çok daha açık ve anlaşılır olduğunu görebiliriz. Elbetteki bir ayeti anlaşılır kılmak için kişisel yorumlarımızdan kaynaklanan açıklamalarda ve parantez arası ilavelerde bulunmaktan Rabbimize sığınırız. Kur'an'ı Kerim bütünlüğünde değerlendirmemize rağmen herhangi bir ayeti anlayamıyorsak (illa ki anlama mükellefiyetimiz ve iddiamız zaten yoktur), bu durumda birçok ayetle ilgili olarak söylediğimiz gibi "Bu ayeti şu an için anlayamıyoruz" der ve hiçbir vebale girmeden suskunluğun güvenli gölgesine çekiliriz. Ancak bu ayete dair yaptığımız açıklamalar ve parantez arası açılımlar, Kur'an'ı Kerim'de bu konuyla ilgili diğer ayet-i kerimeleri dikkate alarak yaptığımız açıklama ve açılımlardır.
Mesela Al-i İmran suresinde Kur'an ayetlerini muhkem ve müteşabih olarak tanımlayan Rabbimiz, Lokman suresinde "Bunlar Hakim (hüküm ve hikmet dolu muhkem) Kitab'ın ayetleridir." (31-Lokman 2) buyruğu ile Kitab'ı bir bütün olarak hakim-muhkem vasfıyla tanımlamakta ve bu vasıf bütün ayetleri kapsamaktadır. Al-i İmran suresindeki muhkem ve müteşabih tasnifini dikkate alanlara tuhaf veya biraz çelişkili gelebilecek olan bu durum Hud suresindeki "Elif, Lam, Ra, (Bu, bütün) ayetleri muhkem kılınmış (muhkemleştirilmiş) sonra da Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) ve Habir (her şeyden haberdar) olan tarafından (ayrıntılı olarak) açıklanmış bir Kitab'tır." (11-Hud 1) ayetiyle açıklık kazanmaktadır.
İlginç değil mi? Müteşabih ayet tanımına açıklık getirebilecek ayetlerden olan bu üç ayet, aynı konuda birbiriyle ilgili ve benzer olan müteşabih ayetlerdir. Belki de asırlardır devam eden ihtilafların önemli bir nedeni de, meseleyi açıklığa kavuşturacak bu ayetlerin de muhkem değil müteşabih olmasıdır. Müteşabihin anlam ve tanımlama kapısını açacak anahtarın kendisi de ayrı bir kilit olarak gözükünce, anahtar nasıl bulunacak ve ihtilafa düşmeden hangi kilit açılacaktır ki? Dolayısıyle muhkem ve müteşabih meselesini doğru anlayabilmemiz, öncelikle meselenin anahtarı mahiyetindeki bu üç müteşabih ayete doğru bir şekilde yaklaşıp, doğru anlamamızla mümkündür.
Kaldı ki bu zor bir iş değildir.
Çünkü konu itibariyle birbirine benzer olan bu üç ayet birbiriyle çelişen değil birbirini tasdik edip destekleyerek birbirini açıklayan ayetlerdir. Konuyu anlamakta zorluk çeken bazı kardeşlerimiz "İyi ama bir ayette ayetlerin bir kısmı müteşabih olarak tanımlanırken, diğer ayette hepsi muhkem vasfına dahil edilmektedir" diyeceklerdir. Bu söyledikleri söz elbetteki doğrudur ancak bunda bir çelişki yoktur. Dikkat edilirse Al-i İmran suresinde "Muhkem ayet" denilirken, Hud suresinde "Muhkemleştirilmiş ayetler" denilmektedir. Bunun açık anlamı ise muhkem ayetler bizatihi yani tek başlarına bile muhkem iken; Kur'an'ı Kerim bütünlüğünde aynı konudaki diğer ayetlerle muhkemleştirilmiş müteşabih ayetler, tek başına muhkem olmayan ayetlerdir.
Zaten ayetlerin beyan ettiği bu gerçekliği dikkate aldığımız içindir ki Al-i İmran 7'yi meallendirirken ".. O'nun bazı ayetleri (tek başına bile) muhkemdir ki bunlar kitabın anasıdır (aslı ve esasıdır). Diğerleri de (tek başına muhkem olmayan-benzer ve birbiriyle ilgili) müteşabihlerdir.." diyerek, parantez arası açılımlarda bu Kurani gerçekliğe yer verdik. Nitekim konuyla ilgili diğer ayetlere dayalı parantez arası bu açılımlardan sonra söz konusu ayetin devamı daha bir açıklık kazanmakta ve Kur'an'a uygun olarak çok daha rahat anlaşılmaktadır.
Mesela ayetin devamında ".. kalblerinde eğrilik bulunanlar fitne çıkarmak ve (hevalarına göre) te'vil etmek için (tek başına muhkem olmayan) müteşabih olanlara uyarlar.." buyurulmaktadır. Kalblerinde eğrilik bulunanların müteşabih ayetlerde yapmaları mümkün olup da, muhkem ayetlerde yapmaları mümkün olmayan şeyler nelerdir sorusu, ayet içinde cevabını bulan bir sorudur. Dikkat edilirse bu anlatımda birçok ayette yer alan "Eğip-bükerler" ifadesi yerine "Uyarlar" ifadesine yer verilmiştir. Allah'ın indirdiği bir ayete uymak genel düzlemde makul ve makbul bir yaklaşım olmasına rağmen ayet-i kerime elbetteki bu makbul maksada işaret etmemektedir.
Asıl maksatları hakkı eğriltmek ve fitne çıkarmak olan bu insanlar, tek başına muhkem olan ayetlerin nefse göre te'vil edilemeyeceğini gördükleri için müteşabih ayetlere yönelmekte ve tek başına ele aldıkları müteşabih ayetleri, esas anlamından başka anlamlara te'vil ederek bu ayetlere uymaktadırlar? Dolayısıyle fitne ve fesadı gözeten bu uymada müteşabih ayetlerin peşinden giderek bu ayetleri nefs ve hevaya göre te'vil etmeye çalışmak söz konusu olduğu gibi; hareket fıkhıyla ilgili müteşabih ayetlerin gelişim sürecini ve hikmetini anlamadan, konum ve şartları dikkate almadan birbiriyle ilgili ayetlerden bir tanesini nefse göre seçerek zamansız yaşamak da söz konusudur.
"..Oysa onun te'vilini Allah'tan başkası bilmez.." ifadesi de tarihi süreçte yanlış anlaşılan ve tartışılan bir ifadedir. Bu ifadeden hareket eden birçok düşünür, kalblerinde eğrilik bulunanların durumuna düşmemek için müteşabih görülen bütün ayetlerin te'vil ve tefsirini Allah'a bırakmışlardır. Müteşabih ayet yanlış tanımlandığı zaman doğru olan bu yaklaşım, müteşabih ayet doğru tanımlandığı zaman yanlış olan bir yaklaşımdır. Çünkü "Muhakkak ki bu (Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacak-sorumlu tutulacaksınız." (43-Zuhruf 44) ayetini imanla ve önemle dikkate alan müslümanlar olarak "Bunlar müteşabihtir ve bunları sadece Allah bilir" diyerek rafa kaldırdığımız zaman, Kur'an-ı Kerim'in önemli bir kısmını düşünüp-anlamadan rafa kaldırmış oluruz.
Oysa "Andolsun ki Biz sana apaçık ayetler indirdik..." (2-Bakara 99) buyruğunda işaret edildiği ve "Elif, Lam, Ra, (Bu, bütün) ayetleri muhkem kılınmış (muhkemleştirilmiş) sonra da Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) ve Habir (her şeyden haberdar) olan tarafından (ayrıntılı olarak) açıklanmış bir Kitab'tır." (11-Hud 1) ayetinde açıkça bildirildiği gibi müteşabih denilen bu ayetler, Kur'an'ı Kerim bütünlüğünde aynı konudaki diğer benzer ayetlerle muhkemleştirilmiş, muhkem bir anlama kavuşturulmuş ayetlerdir. Bizler kalblerinde eğrilik olanlar gibi bu ayetleri tek başına ele alıp, tek başına te'vil edemeyiz. Çünkü bu ayetlerin bizler için tek başına muhkem bir anlamı yoktur.
Bizler için tek başına muhkem olmayan bu ayetlerin "Tek başına muhkem bir anlamı gerçekten yok mudur?" sorusuna ise ayetteki beyanı dikkate alarak "Elbetteki vardır. Ancak bu ayetlerin tek başına muhkem anlamını sadece ve sadece Allah bilir" diyoruz. İşte bu gerçeklikten hareketle parantez arası açılımında bulunup, ayetin bu bölümünü ".. Oysa onun (tek başına hak ve muhkem) te'vilini Allah'tan başkası bilmez.." şeklinde meallendiriyoruz. Zaten ayetin devamında yer alan ilimde derinleşen kimselerin yaklaşımı da, Kur'an ayetlerini birbirinden ayırmayan, benzer ayetlerin hepsine iman eden ve birbiriyle ilgili ayetlerin hepsini dikkate alan bir yaklaşımdır.
Al-i İmran 7. ayete getirdiğimiz bu kısmi açıklamadan sonra Hud suresindeki "Elif, Lam, Ra, (Bu, bütün) ayetleri muhkem kılınmış (muhkemleştirilmiş) sonra da Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) ve Habir (her şeyden haberdar) olan tarafından (ayrıntılı olarak) açıklanmış bir Kitab'tır." (11-Hud 1) ayeti üzerinde durmamız ve müteşabih ayetlerin muhkemleştirilmesi, muhkem anlama kavuşturulması meselesini yine Kur'an'ı Kerim bütünlüğünde değerlendirmemiz gerekecektir. Çünkü müteşabih ayet tanımını doğru yapmak ne kadar önemliyse, müteşabih ayetlerin muhkemleştirilmesi de o kadar önemli bir meseledir...."
<<< insandergisi.com >>>