Bir insanı öldüren bütün bir insanlığı öldürmüş gibi, bir insanı dirilten bütün bir insanlığı diriltmiş gibi olacağına göre, bu İlahi prensip istikametinde anneler hakkında da gayet açık bir ifadeyle "Bir insanı doğuran, bütün bir insanlığı doğurmuş gibidir!."diyebiliriz.
Bütün bir insanlığı doğurmak!.
Bu ifade, analar ve analık için mübalağalı bir ifade değildir. Analar gerçekten bütün bir insanlığı rahimlerinde taşıyan,
bütün bir insanlığın doğum sancısını çeken,
bütün bir insanlığı doğuran,
bütün bir insanlığı sütleriyle besleyen,
bütün bir insanlığın altını temizleyen,
bütün bir insanlığı yetiştiren insanlardır..
Mü'min ve müslim anneler ise, bu genellemenin daha özel ve daha yüce bir tanımına muhataptırlar. Çünkü doğurduğu evladını İslam terbiyesi ile büyüten ve onu güzel bir müslüman olarak yetiştiren mü'mine bir anne,
bütün müslümanları doğuran,
bütün müslümanları yetiştiren bir anne gibidir. Dolayısıyle herhangi bir müslümanın, diğer müslüman kardeşinin annesine "Anne" demesi, hem saygıyı ve hem de bu gerçeği ifade etmektedir.
İslam'ın açıkça ortaya koyduğu bu gerçek ise,
akıl ve insaf sahibi bütün erkeklerin gıpta edecekleri bir makamı sadece kadınlara veren ve bu makam ile sadece kadınları onurlandıran bir gerçektir.
Erkeklere özgü bazı düzlemlerde kadınların erkeklerle yarışması mümkün olmadığı gibi, kadınlara özgü böylesi düzlemlerde de erkeklerin kadınlarla yarışması, yarışabilmesi mümkün değildir. İnsani düzlemde kadın erkek ayırımı yapmayan ve bütün insanları hayırlarda yarışmaya teşvik eden İslam, cinsi özelliklerin önem kazandığı düzlemlerde ise bu ayırımı dikkate almakta ve kadınları, kendi gerçeklik düzlemlerinde yarışmaya, kendilerine özgü bu düzlemde değer kazanmaya davet etmektedir. Nitekim kadınların gerçek değerlerini kazandıkları, kazanabildikleri düzlemler, İslam'ın kadınları davet ettiği ve kadınları onurlandırdığı kendilerine özgü düzlemlerdir.
Kadınlar İslam'ın öngördüğü bu düzlemlerde gerçek kimliklerini bulabilecekler ve bu düzlemlerde değer kazanabileceklerdir.
Mehmed ALAGAŞ
Mehmed Alagaş 25-01-2019 00:42 #3697 | Ve aleykümselam Değerli kardeşim, özel günlerinde bile Rabbini tesbih edebilir ve Rabbine niyazda bulunabilirsin. Ancak namaz gibi ayetlere dayalı bir hükmün pratiğe geçirilmesi konusunda ilk söz ne Mehmed abinin, ne de sözünü ettiğin İslami yazarlarındır. Bu dinin peygamberi olan Resulullah (s.a.v.) evlenen, hanımları olan ve bu hanımlarına Allah’a kulluk noktasında yol gösteren bir peygamberdir. Resulullah (s.a.v.) bütün müslümanlar için örnek bir şahsiyet olduğu gibi bu peygamberin vaziyet ettiği hanımları da ümmetin kadınlara özel meselelerde birer örnek durumundadırlar. Dolayısıyle Kur’an’da kadınlar için bir eza olarak zikredilen ay başı durumlarında, bu kadınların mazeretleri sebebiyle hangi vecibelerden muaf oldukları konusunda bizlere mütevatir olarak gelen hem Nebevi nasihatler, hem de peygamber hanımlarından örneklikler vardır. Bu nedenle ayetlere ters düşmeyen ancak ayetlerin özel durumlardaki pratik karşılığını bizlere gösteren bu nasihatleri ve örneklikleri, mü’mine kadınlara konulan bir yasak değil onlara mazeretleri sebebiyle verilen bir kolaylık olarak algılamanı ve bu kolaylığı kalbi bir mutmainlikle yaşayabileceğini söylüyoruz. Yaşadığımız coğrafyada her rivayeti vahiy zannedip kabul edenler olduğu gibi “Kur’an bize yeter” diyerek hadislerden topluca uzaklaşanlar da vardır. Ayetlerin hayata geçirilmesi konusunda çok önemli olan peygamberi örnekliği ikinci plana atan bu kimseler, kendi akıllarınca ayetleri hayata geçirmeye çalışırlarken hadlerini aşmakta ve farkında olmadan peygamberlik misyonunu üstlenmektedirler. Allah hepimizi ıslah etsin.. |
Zeyneb 25-01-2019 00:36 #3695 | Selamun aleyküm. Sizi önemsediğim için sormak istiyorum. Ben kendimdeki eğrilikleri namazla düzeltiyorum ancak fıkıh kitaplarında kadınlar için bazı yasaklar var. Hanımların özel günlerinde Rabbine secde etmesi namaz kılarak niyazda bulunmasına engel bişi var mı? Kuranda bu duruma ait net bir ifade yok. Bazı İslami yazarlar ise kesinlikle kılınacağını söylüyorlar. Mehmet abinin bu konudaki görüşü nedir? |
Mehmed Alagaş 01-10-2017 11:49 #2523 | Selamunaleyküm Önce selam vereceksin Gülcan kardeşim sonra da söz konusu meselenin Kur’an’da nasıl yazıldığını kısaca araştıracaksın. Kur’an’da boşanan kadının başkasıyla evlenme şartı, bir veya ikinci boşanmadan sonra değil üçüncü boşanmadan sonra öne sürülen bir şarttır. Bu şartın hikmeti ise evlilik müessesine ve boşanma meselesine çok ciddi yaklaşılması, tekrar evlenme ve boşanmanın gayri ciddi bir oyun haline getirilmemesi içindir. Birbirlerine sevgisi ve saygısı olan eşler boşanmanın ciddi ve üçle sınırlandırılmış bir iş olduğunu bilecekler ki, eşlerinde hoşlarına gitmeyen bir durumla karşılaştıkları zaman ilk seçenek olarak boşanmayı düşünmeden birbirlerine sabırla ve anlayışla yaklaşacaklardır. Bu konuyla ilgili olarak erkeğin eşine üç kere “Boş ol” demesinin üç talak anlamına gelmediğini, aralarında tek nikah olduğu için tek talak hükmünde olacağını hatırlatmak isterim. Halk arasında çok konuşulmasına rağmen örneklerine pek rastlanmayan Hülle yani üç talaktan sonra anlaşmalı nikah yaklaşımı ise dinimizin kabul etmediği bir yaklaşımdır. |
Gülcan Demirci 30-09-2017 13:36 #2522 | Kur' an' da eşinden ayrılan kadının başkasıyla evlenmeden eşiyle tekrar evlenemeyeceğini yazıyor. Neden acaba? Kitapta takıldığım anlam veremediğim tek süre budur. Hiç kimseden mantıklı bir cevap alamadım Bazen aksini düşünüyorum istemeden günaha giriyorum belki. Lütfen bir cevap verin. |