Eski Masaüstü Görünüm

İşaret Yazıları


Kur'an-ı Kerim'in fiillere ve faillere yaklaşım konusundaki usulünü ve ehl i kitab'a yaklaşım merhalelerini dikkate almak bir yana, bunların varlığını dahi bilmeyen bazı müslümanlar; fiilleri faillere, failleri fiillere nisbet ederek, en kısa yoldan sonuca gitmişlerdi!. Şu, şu fiiller şirk olduğuna göre, bu fiilleri işleyen her fail müşriktir. Dolayısıyle insanların kınamasından hiç çekinmeden, bu faillerin müşrik olduğu açıklanmalıdır.

Ve açıkladılar da!.

Anneler, babalar, abiler ablalar, dayılar amcalar.. hemen tekfir ediliverdi. Bu tekfir kasırgasına kapılanlardan biraz insaflı olanlar, tabi ki tebliğe de yer veriyorlardı.

Bunlar karşı tarafı hemen tekfir etmiyorlardı.

Resulullah (s.a.v.)'in onüç yılda anlattığı gerçekleri, onüç dakika gibi uzun bir zamanda uzun uzadıya anlatıyorlar, sonra tekfir ediyorlardı!.

Tevhidi bilgi ile muvahhid olduklarını zanneden bu insanlar,

bu gerçekleri yaşamadan,

bu gerçekleri yansıtmadan,

bu gerçeklere yani İslam'a davet etmeden, zaten İslam'da olmayan insanları İslam'dan tekfir ediyorlardı!.

Peki sonuç ne oldu? demeyiniz.

Çünkü sonuç malumunuz!. Onları İslam'dan, kendilerini de insanlardan tecrit etmiş oldular..

Mehmed ALAGAŞ



Yorum Yap


Yorumlar yeniden eskiye doğru sıralanmıştır.
Sıralamayı çevirmek için tıklayınız.

Mehmed Alagaş
22-02-2018 14:04
#2911
Ve aleykümselam

Bülent kardeşim çok uzun yıllardır ölçümüz Kur’an olduğu için kişileri mezhebi yaklaşımlara göre tanımlamaktan veya tekfir etmekten sakınıyoruz. Bir devrim kendisini İslam devrimi olarak tanımlamışsa, bizlerin müslüman olarak hüsnüzanna dayalı ilk yaklaşımı bu tanımlamayı inkar etmeden kabul etmek ve karşı tarafı bu tanımlamaya uygun davranmaya davet etmektir. Nitekim önce İnsan Dergisinde yayınladığımız sonra da İşaret yazıları kitabına aldığımız o önemli yazının başında “Hüsnüzanna dayalı bazı yorumları tekzip etmemek umuduyla” şerhini düşerek şunları söylemiştik.,

“…Şu bir gerçektir ki İslam Devrimi Şii mezhebine ne kadar nisbet edilirse edilsin, Şii Sünni ihtilafları ne kadar körüklenirse körüklensin, bu şeytani propagandalardan etkilenmeyen ve dini asabiyetlerini mezhebi asabiyetlerinin önüne çıkaran dünya müslümanları bulunmaktadır. Değişik coğrafyalarda ve özellikle Sünni toplumlarda yaşayan bu müslümanların varlığı, dünya müstekbirlerini ve tağutları şiddetle rahatsız eden tehlikeli bir varlıktır. Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi dünya müstekbirleri için Sünnilerin Şii veya Şiilerin Sünni olma tehlikesi söz konusu değildir. Onlara göre tehlikeli durum, İslam Devriminin mezhebi boyuttan algılanması ve mezhebi mesajın yaygınlaşması değil, İslami boyuttan algılanması ve İslami mesajın yaygınlaşmasıdır. İşte İslam Devrimine itidalli olarak yaklaşan, devrimi İslami boyuttan algılayan ve devrimden yansıyan İslami mesajı yaygınlaştırmaya çalışan bu mü'minler, müstekbirler ve tağutlar için en tehlikeli mü'minlerdir. Bu mü'minlerin çaresiz bir suskunluğa mahkum edilerek etkisiz bir hale getirilmeleri veya mezhebi asabiyete itilmeleri için hazırlanan şeytani senaryo ise İslam Devriminin bazı mezhebi kriterlerle savunulması ve bunun da ötesinde bu kriterlerle birlikte ithal edilmeye çalışılmasıdır. Bu yaklaşıma göre söz konusu mezhebi farklılıklar, bir mezhebin baskın duruma getirilmesiyle çözümlenebilecek farklılıklardır. Oysa biliyor ve idrak ediyoruz ki geleneksel kültür farklılıkları böylesi yaklaşımlarla kesinlikle çözümlenemeyecektir. Mezhebi asabiyeti ön plana çıkaran sünni ve şii mütekebbirler, kendi kültürlerini empoze ederek sahiplendikleri geleneksel kültürün hakim olacağını ve bu kültür çerçevesinde evrensel bir vahdet sağlanacağını zannediyorlarsa, bu zanni yaklaşım vahdete değil dünya müslümanları arasında çok daha büyük fitne ve fesatlara neden olacaktır…”

1987 yılında kaleme aldığımız bu yazı ne yazık ki hala güncelliğini korumaktadır. Bizler meseleye evrensel bakan samimi müslümanlar olarak o yıllarda konuşmamız gerekeni konuşmuş, yazmamız gerekeni yazmış ve sahipleneceğimiz İslam devletinin tanımıyla ilgili olarak “İslam'ın ve müslümanların bütün bir yeryüzündeki genel maslahatını, kendi mezhebi maslahatlarının önüne geçiren ve evrensel düzlemde mezhebi olmayan bir devlet olmalıdır” demiştik,

Bu sözlerimizin ne kadar anlaşıldığı değil ne kadar anlaşılmadığı ise ortadadır..
Bülent Kaygısız
22-02-2018 13:43
#2910
Selamün aleyküm hocam

Ben sizin kitaplarınızı severek okuyorum şu an, yalnız işaret yazıları adlı kitabınızda eski iran cumhurbaşkanı hakkında "rahmetli imam humeyni" diye bahsetmişiniz, halbuki bu adam bizim bildiğimiz akidesi batıldı, eserlerinde sahabe düşmanlığı güdüyor, ehli sünnet müslümanlarına hakaretleri mevcut, birçok sapık fetvası mevcut ?
İlyas Metin
28-12-2017 01:23
#2760
Selâmun Aleykûm

Kitabın "Kalkış noktamız" başlığı altındaki yazınızı hâlâ kabul ediyor musunuz yoksa yeni baskılarda tashih ihtiyacı duyuyor musunuz. Yahudilerin 72 fırkaya müslümanların 73 fırka rivayeti meselesi bölümü. Çünkü bu gayb'a taalluk eden bir konu olduğu için sordum.
insandergisi.com :

Sayın İlyas METİN
Değerli kardeşimiz, söz konusu bölümde altı çizilen hakikatin ve o rivayetin nasıl suistimal edildiğiyle ilgili kurulmuş onca cümlenin üzerinde durulmasını tercih ediyor olsak da, gayb'a taalluk düşüncesiyle hocamızın bu rivayeti hala kabul edip etmediğini sormanızı saygı ile karşılıyor, yine sitemizde yer alan ve ALAGAŞ hocamızın "gayb" meselesine bakışını ihtiva eden "Kıyamet Saatini Bilen Resul" başlıklı yazıdan bir bölümü paylaşmanın yeterli olacağını umuyoruz.
Saygı ve selamlarımızla...

"..."gayb" kelimesi vahye dayalı bilgi olmaksızın bilinmeyen, görülmeyen ve gizli kalan her şey demektir. Görselliğe dayanan ve görmediğine inanmayan günümüz bilimselliğinin aksine, müslümanlar (veya Allah'a inanan insanlar) gördüklerinden hareketle görmedikleri gaybe de iman ederler. En geniş anlamında gayb kavramı, muhatablar dikkate alındığında genel itibariyle görece bir kavramdır. Biz insanlar için gayb olan bir gerçeklik cinler için gayb olamayacağı gibi, cinler için gayb olan bir gerçeklik de melekler için gayb olmayabilir.

'..Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez... (27-Neml 65)' buyruğunda ve benzer ayetlerde beyan edildiği gibi hiçbir yaratılmışın vakıf olmadığı mutlak gayb ve bu gayb ilmi, sadece ve sadece Rabbimize ait bir ilimdir. "Göklerde ve yerde" ifadesinden meleklerin, cinlerin ve insanların kastedildiğini dikkate alırsak, bizler için henüz gayb olan bazı gerçeklerin cinler tarafından fıtraten gözlenip-bilinmesi veya cinler için gayb olan bazı gerçeklerin melekler tarafından bilinmesi, bu varlıkların gayb ilmine muttali oldukları anlamına gelmeyeceği gibi herhangi bir peygamberin kısmi gayb haberlerine vakıf olması da mutlak gayba ve gayb ilmine vakıf olduğu anlamına gelmez...."

Mehmed Alagaş
24-01-2014 20:11
#280
Doğru söylüyorsun Murtaza kardeşim. Ancak kasıtsız bir hata olsa gerek "...anlatmadan yargılamadan" demişsin. Muradını dikkate alarak bu ifadeni "anlatmadan yargılamak, " şeklinde anlıyoruz.
Murtaza Sayın
24-01-2014 17:13
#277
en büyük hatalarımızdan biriside kardeşlerimize anlatmadan yargılamadan kuran ve sünnetle tanıştırmadan cehennemlik ilan etmek sanki biz kurtulmuşuz gibi



Güvenlik Kodu (*)
İşlemin sonucunu aşağıya yazınız : 2 çarpı 2 = ?


(*) Zorunlu

LÜTFEN DİKKAT:
IP numaranız kaydedilmektedir. Yorumlarınız sebebiyle ilgili kişi ve kurumların yasal işlemler başlatabileceğini unutmayınız. Aşağıdaki sebeplerle yorumlarınız onaylanmayacaktır.
  • Küfür, hakaret, tehdit, rencide edici ifadeler
  • İnançlara saldırı
  • Büyük harflerle yazılmış cümleler