Hiç şüphesiz kıyamet-saati yaklaşarak-gelmektedir. Herkes yaptığının karşılığını görsün diye onu neredeyse (bir resul hariç herkesten) gizliyorum. (20-Tâ-Hâ 15)
Ona inanmayıp nefsinin hevasına uyan kimse sakın seni ondan (saatin her an gelebileceğinden) alıkoyup-uzaklaştırmasın yoksa helak olursun. (20-Tâ-Hâ 16) Şeklinde verdiğiniz mealde, (bir resul hariç) diyorsunuz. Kıyamet saatini bilen böyle bir resul gerçekten var mıdır? <<< Fatma CEREN >>>
Fatma kardeşim!
Uzun sorulara ve geniş meselelere kısa cevaplar verebilen bir abiniz olsam da, esas itibariyle gayb-kıyamet ve resullerle ilgili yüzlerce ayetle bağlantılı olan bu meseleyi site ortamında kısaca özetlemek benim için de kolay değil. Gönderdiğin önemli soruyla ilgili olarak öncelikle gayb üzerinde duracak olursak, masdar ve sıfat olarak kullanılan "gayb" kelimesi vahye dayalı bilgi olmaksızın bilinmeyen, görülmeyen ve gizli kalan her şey demektir. Görselliğe dayanan ve görmediğine inanmayan günümüz bilimselliğinin aksine, müslümanlar (veya Allah'a inanan insanlar) gördüklerinden hareketle görmedikleri gaybe de iman ederler. En geniş anlamında gayb kavramı, muhatablar dikkate alındığında genel itibariyle görece bir kavramdır. Biz insanlar için gayb olan bir gerçeklik cinler için gayb olamayacağı gibi, cinler için gayb olan bir gerçeklik de melekler için gayb olmayabilir.
"..Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez... (27-Neml 65)" buyruğunda ve benzer ayetlerde beyan edildiği gibi hiçbir yaratılmışın vakıf olmadığı mutlak gayb ve bu gayb ilmi, sadece ve sadece Rabbimize ait bir ilimdir. "Göklerde ve yerde" ifadesinden meleklerin, cinlerin ve insanların kastedildiğini dikkate alırsak, bizler için henüz gayb olan bazı gerçeklerin cinler tarafından fıtraten gözlenip-bilinmesi veya cinler için gayb olan bazı gerçeklerin melekler tarafından bilinmesi, bu varlıkların gayb ilmine muttali oldukları anlamına gelmeyeceği gibi herhangi bir peygamberin kısmi gayb haberlerine vakıf olması da mutlak gayba ve gayb ilmine vakıf olduğu anlamına gelmez.
İlimde bütünlük-meseleyi kuşatıcılık ve yeterlilik söz konusu olduğu için bütün bunlar ilim değil kısmi bilgidir ve bu bilgiden hareketle diğer gaybi bilgilere ulaşmak mümkün değildir. Dolayısıyle gaybı kendi bütünlüğünde ele alırsak "Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez" gerçeği, kalben olduğu gibi aklen de tasdik ettiğimiz bir gerçektir. Tabi ki bu ve benzer ayetlerde kullanılan, melek ve cin örneğinde belirttiğimiz gibi görece olan 'Gayb' ifadesi, Yaratıcı değil yaratılmışlar dikkate alınarak söylenen bir ifadedir. Zahir ve Batın, Alim ve Habir olan Rabbimiz için yani Rabbimizin Zatına göre gayb diye hiçbir şey yoktur. Çünkü herşeyi hakkıyle görüp-bilen bir Rab için (varlık alemine hiç çıkmamış olsa da en küçük bir) gayb olabilir mi?
Kendi Zatı için değil biz yaratılmışlar için gayb olan herşeyi hakkıyle bilen Rabbimiz"Allah mü'minleri içinde bulunduğu durumda bırakacak değildir, murdarı (pis olanı) temizden ayıracaktır. Allah size gaybı da bildirecek değildir. Fakat Allah resullerinden dilediğini seçer. O halde Allah'a ve Resulüne iman edin. Eğer iman eder ve korkup-sakınırsanız, sizin için büyük bir ecir-mükafat vardır. (3-Al-i İmran 179)" buyruğunda, Resuller dışında hiç kimseye gaybı kesinlikle bildirmeyeceğini ancak resullerinden dilediğine-dilediği kadar gaybi haberler verebileceğini ve bu nedenle bizlere sadece resullerin vereceği bu gibi gaybi haberlere iman etmemizi emretmektedir. (Günümüz dünyasında inanç enflasyonu yaşayan, kendilerine gaybi haberler veren hocalarına, üstadlarına, imamlarına ve şeyhlerine imani yaklaşımda bulunan Muhammed ümmetinin ne kadarda muhtaç olduğu bir gerçek, öyle değil mi?)
Gayb konusunda bu çok kısa ve özet bilgiyi verdikten sonra kıyamet meselesine gelecek olursak, kıyamet saatinin bilgisi elbetteki melekler, cinler ve biz insanlar için gaybi bir bilgidir. Burada sorulması gereken soru "Mutlak gayba ve gayb ilmine hiçbir varlığı, hiçbir yaratılmışı vakıf kılmayan Rabbimiz, gayb ilmine değil kıyamet saatiyle ilgili bu gaybi bilgiye bir yaratılmışı vakıf kılmış mıdır?" sorusudur. İslam ümmetindeki şimdiye kadar ki genel kanaat, bu bilginin Resulullah (s.a.v.) Efendimize dahi verilmediğinden hareketle "Vakıf kılmamıştır" şeklindedir. Ancak bu önemli sorunun cevabı Kur'an-ı Kerim bütünlüğünde böyle değildir.
Sorunuzda zikredilen ayet-i kerimede "Hiç şüphesiz kıyamet-saati yaklaşarak-gelmektedir. Herkes yaptığının karşılığını görsün diye onu neredeyse gizliyorum." (20-Taha 15)" buyurulmaktadır. Ayetteki "Neredeyse" ifadesi, müfessirler için müşkil bir ifade olmuş ve bu müşkili çözmekte zorlanan bazı müfessirler ayetin bu bölümünü "onu neredeyse (kendimden) gizliyorum" şeklinde tefsir etmişlerdir. Bu cevabı tartışmaya gerek duymadan ayete dönecek olursak, ayetteki 'neredeyse' ifadesi elbetteki bizlerin de üzerinde durması gereken bir ifadedir. Bizlere apaçık Kitab ve ayetler gönderen Rabbimiz 'neredeyse' ifadesini kullanmayıp "Herkes yaptığının karşılığını görsün diye onu gizliyorum" buyursaydı, bu ayet hem bizler hem de geleneksel anlayıştakiler için elbetteki çok açık ve anlaşılır bir ayet olurdu. Ancak eksiklikten ve fazlalıktan münezzeh olan bu ayette 'neredeyse' ifadesine yer verilmesi, istisna içeren bu ifadenin gerekli olduğuna işaret etmekte ve bizlere bu önemli meselede ciddi bir istisna olduğunu beyan etmektedir. Meseleyle ilgili olarak sorabileceğimiz "Bu istisna nedir?" sorusu ise Cin suresinde cevaplanmakta ve şöyle buyurulmaktadır;
De ki "Ben bilmiyorum, size vaadedilen (kıyamet) yakın mı yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi koymuştur?" (72-Cin 25)
O, gaybı bilendir. (Kıyamet saatiyle ilgili) gaybını kimseye zahir etmez-açmaz. (72-Cin 26)
Ancak beğenip-seçtiği (açmayı dilediği) bir Resul bunun dışındadır. (Ona açıp-zahir ettiği için) onun önüne ve arkasına gözetleyiciler koyar. (72-Cin 27)
Ki Rablerinden gelen risaletin gereğince tebliğ edildiğini bilsin. (Allah) onların nezdinde olanları (hubren, evvel ve ahir ilmiyle) sarıp-kuşatmış ve her şeyi sayı olarak da sayıp-tesbit etmiştir. (72-Cin 28)
Bir bütün olarak tefekkür etmemiz gereken bu ayet-i kerimelerde, konumuzla ilgili meselenin anahtarı "O, gaybı bilendir. Gaybını kimseye zahir etmez-açmaz" ayetindedir. Sormamız gereken önemli soru ise ayetteki "Gaybını kimseye zahir etmez-açmaz" ifadesindeki gaybın ne olduğudur. Buradaki gayb ifadesi mutlak gaybı ve gayb ilmini kastetmiş olsaydı, hiçbir istisnaya açık olmayan "Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez (27-Neml 65)" veya "Gaybın (görülüp-bilinmeyenin) anahtarları O'nun katındadır, O'ndan başka hiç kimse onu bilmez... (6-En'am 59)" hükümleri gereğince bunun istisnası olmayacağı için bir sonraki ayette "Ancak beğenip-seçtiği (açmayı dilediği) bir Resul bunun dışındadır" ifadesine yer verilmezdi. Dolayısıyle bu ayetteki gayb ifadesi, mutlak gaybı ve gayb ilmini değil (önceki ayetlerde belirtilen ve bu ayette de devam eden kıyamet saatiyle ilgili) gaybi bir bilgiyi içermektedir. Zaten bu nedenledir ki gayb ilmiyle ilgili olarak "Gaybın (görülüp-bilinmeyenin) anahtarları O'nun katındadır, O'ndan başka hiç kimse onu bilmez... (6-En'am 59)" buyurulurken, kıyamet saatinin bilgisiyle ilgili olarak A'raf suresinde "O'ndan başka hiç kimse onu bilmez" ifadesi değil "Onun vaktini O'ndan başkası açıklayamaz" ifadesi kullanılmıştır;
"Saatin ne zaman demir atacağını (kıyametin ne zaman gelip-çatacağını) sorarlar. De ki "Onun ilmi yalnızca Rabbimin katındadır. Onun vaktini O'ndan başkası açıklayamaz. O göklere de yere de ağırlaşmış-ağır gelmiştir. O size ansızın gelecektir." Sanki sen onu (gaybden gizlice) biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki "Onun ilmi ancak Allah katındadır ama insanların çoğu bilmezler. (7-A'raf 187)"
Araştırma bu noktaya geldiği zaman kıyamet saatiyle ilgili bilgiye vakıf olan bir resulün olduğunu kuşku duymadan kabul eder ve bu resulün kim olduğunu düşünürsünüz. Kur'an-ı Kerim bütünlüğünde aylarca süren araştırmalarınızda "Resulullah (s.a.v.)'e dahi verilmeyen bu çok önemli bilgi herhangi bir peygambere değil, Kur'an'da kendisine de Resul denilen ve Rabbimiz katında şerefli bir makamı olan Cebrail (a.s.) olabilir" düşüncesine ulaşırsınız. Meseleyle ilgili pek çok taşı yerli yerine oturtan ve birçok ayetle paralel bir anlayışta olan bu düşünceyi Cin 27 ayetine getirip tekrar tekrar tefekkür ettiğiniz zaman, bu ayetle gizli bir çelişki arzeden düşüncenizin eriyip-gittiğini farkedersiniz. Çünkü ayetin devamında "(Ona açıp-zahir ettiği için) onun önüne ve arkasına gözetleyiciler koyar" buyurulmaktadır.
Neden?
Resulden kastedilen Cebrail (a.s.) ise Rabbimiz Cebrail (a.s.)'ın önüne ve arkasına neden gözetleyici koysun ki? Ana konu dikkate alınarak verilebilecek "Bu resulden başka hiçbir varlığın bu gizli bilgiye vakıf olmaması içindir" cevabı, elbetteki konu bütünlüğünde doğru bir cevaptır. İyi ama A'raf 187 ayetini Resulullah (s.a.v.)'e bizzat indiren Cebrail (a.s.), Allah'tan başkasının bu bilgiyi açıklayamayacağını zaten biliyor. O halde evvel ve ahir ilmiyle Cebrail (a.s.)'ın bu bilgiyi açmayacağını bilen ve onunla ilgili olarak "(Bu elçi) güç sahibidir. Arş'ın Sahibi katında şereflidir. Orada ona itaat edilir, emindir-güvenilirdir. (81-Tekvir 21.22)" buyurarak eminliğini ve güvenilirliğini bizlere de bildiren Rabbimiz onun önüne ve arkasına niye gözetleyiciler koysun ki?
Ayrıca bu resulün önüne ve arkasına gözetleyiciler konulması güvenle ilgili bir tedbir ise şanı yüce Rabbimiz güvensizlik nedeniyle tedbir alacağı bir varlığa, böyle bir bilgiyi neden versin ki? Meselenin bu boyutunu araştırdığınızda, resulün önüne ve arkasına gözetleyici koyma gereğinin, kesinlikle ve kesinlikle bu resule güvensizlikten kaynaklanamayacağı sonucuna ulaşırsınız. Çünkü bu resul, şanı yüce Rabbimizin alemler içinde seçip-beğendiği çok özel bir resuldür.
O halde güvenilir olan, güvenilir olması gereken bu resulün sahip olduğu bilgi nedeniyle önüne ve arkasına niye gözetleyiciler konsun ki? Söz konusu resul bu gizli ve özel bilgiyi kendisi açmayacağına-açıklamayacağına göre, bu tedbir neden alınmıştır? İşte bu soru üzerinde yoğunlaştığınız ve araştırmalarınızı genişlettiğiniz zaman sözkonusu tedbirin resule yönelik bir güvensizlikten kaynaklanmadığını, tam aksine bu resulün güvende ve güvenlikte olması için alındığını anlamaya başlarsınız. Ayetler ışığında anlarsınız ki Rabbimizin alemler içinde seçip-beğendiği bu resul söz konusu çok özel bilgiyi hiç kimseye açmasa-açmayacak olsa da, bu bilgiyi ondan alabilecek varlıklar vardır.
Çünkü bu resul bir insandır.
Çünkü şeytan aleyhillane ve fırkası, insanı tanımak ve hangi insana hangi vesveseyi vereceğini bilmek için insanların iç dünyasına girebilmekte ve insan düşüncesine nüfuz edebilmektedirler. Resuller bizlerden çok daha fazla şeytandan Allah'a sığınıp, şeytana geçit vermek istemeseler de, insan olmaları hasebiyle bu sığınma her daim devam edememekte ve şeytan aleyhillane bir resul Allah'a dua ederken bile bir gedik bulup vesvese verebilmektedir;
"Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir temennide bulunduğu zaman şeytan onun dileğine (bir vesvese, bir acelecilik) katıp-bırakmış olmasın. Allah (ise rahmetiyle) şeytanın katıp-bırakmalarını giderir sonra ayetlerini (onların mü'min kalblerinde) sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir). (22-Hacc 52)"
Araştırmanız bu noktaya geldiği zaman ayetler ışığında hiçbir çelişki kalmadığını ve Kur'an-ı Kerim bütünlüğünde meseleyle ilgili her taşın yerli yerine oturduğunu görürsünüz. Kıyamet saatiyle ilgili gaybi bilgi sadece bir resule verilmiştir ve şanı yüce Rabbimiz bu resulün önüne ve arkasına onu gözleyen-gözeten melekler (ki melek oldukları benim kanaatimdir) koyarak, bu bilginin deşifre olmaması için şeytan ve dostlarına en ufak bir gedik vermemiştir.
Sorunuzla ilgili bu çok kısa açıklama az düşünüp çok konuşan kimseler için yeterli olmasa da, ayetlere gereken ciddiyeti göstererek sabırlı araştırmalarda bulunan kardeşlerim için umarım yeterli ve faydalı olacaktır. Bazı aceleci kardeşlerim "Konunun bu bölümünü anladık. Peki bu resul, bu peygamber kimdir?" sorusuyla, meselenin çok daha geniş olan bir sonraki aşamasına geçmek isteyeceklerdir. Öncelikle belirtmek isterim ki ilmi çalışmalarda aceleciliğe kesinlikle yer yoktur. Bazı önemli gerçeklere, kısmi bilgilerden oluşan derme çatma merdivenlerle ulaşılamaz. Araştırmanın her aşamasında Kurani bir mutmainliğe kavuşmamız, ayağımızı yere sağlam basmamız ve daha sonra bir üst aşamaya geçmemiz gerekir.
Biliyorum ki "Konunun bu bölümünü anladık" diyen kardeşlerimin, konunun bu bölümüyle ilgili olarak bizlerin gündeme getirmediği ve kendilerinin de henüz anlayamadıkları daha birçok gerçek vardır. Mesela bu kardeşlerime sormak isterim ki şeytan aleyhillane insanlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağını (7-A'raf 17) söylemesine rağmen bu resulün sağına ve soluna değil de, niye sadece önüne ve arkasına gözetleyiciler konmuştur?
Anlayan kardeşlerimizin cevaplarını, anlamaya çalışan kardeşlerimizin yazılanlarla ilgili soru ve yorumlarını bekliyoruz.
<<<Mehmed ALAGAŞ >>>