Selamunaleykum Mehmet hocam. Sitedeki mealinizde dikkatimi çekti. Şimdiye kadar farklı anladığımız İsra 28 ayetine hiçbir mealde olmayan farklı bir anlam vermişsiniz. Bu farklılık ayet metninin aslında değilse de, parantez arası ilavelerinizle getirdiğiniz anlamda. Ayet mealini şöyle veriyorsunuz. "Eğer Rabbinden umup-beklediğin bir rahmet için (israftan kaçınıyor), onlara (aşırı istekleriyle seni israfa sürükleyenlere) yüzçevirmek zorunda kalıyorsan, bu durumda onlara yumuşak söz söyle." Bize bu farklı anlayışınızı biraz açıklar mısınız?...
<<< Salih KUL >>>
Değerli kardeşim!
Öncelikle senin şahsında bütün kardeşlerime bildirmek isterim ki siz değerli müslümanların hüsnüzanna dayalı sevgisinden kaynaklanan "Mehmed hocam" ifadesi, hocalığın sorumlulukla dolu gerçek anlamını dikkate aldığım için tercih ettiğim ve hoşlandığım bir ifade değildir. Uzun yıllardır kendisine "Mehmed abi" denilen bir kardeşiniz olarak, abicilik yapmadan sizin küçük bir abiniz olmak benim için yeterli olacaktır.
Ciddi bir dikkatten kaynaklanan önemli soruna gelecek olursam İsra 26 dan 30'a kadar olan ayetlerin ana konusu israftır. İsraf ise tek boyutlu, tek muhataplı bir mesele değildir. Bir insan kendi nefsiyle ilgili harcamalarda israfa düşebileceği gibi -ki yaygın kanaat budur-, kendi istek ve ihtiyaçlarıyla ilgili olmayan diğer harcamalarında da israfa düşebilir. Sakınılması gereken israfı sadece kendi ihtiyaçlarıyla ilgili harcamalarda zanneden bazı kimseler, kendilerine karşı Musa yaklaşımını gösterirlerken; eşlerine, çocuklarına veya sevdiklerine karşı ne yazık ki Firavun harcamalarında bulunabilmektedir.
Şanı yüce Rabbimiz israf meselesinin bu çok önemli boyutuna sadece bu ayette açıklık getirmekte, kendi ihtiyaçlarımızla ilgili olmayan harcamalarda da israftan kaçınmamızı, vermeye gücümüz yetse dahi (hükmü yaşamanın ve muhatabın rahmetini umarak) bizi ve kendilerini israfa sürükleyebilecek aşırı istek sahiblerinden yüzçevirmemizi fakat onları yine de kırmadan yumuşak söz söylememizi emretmektedir. Aşağıda tekrar zikredeceğimiz ayetlere bir bütün olarak yaklaşırsanız, aynı gerçeği sizlerin de farkedeceğini umuyoruz.
Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver. (Fakat) israf ederek saçıp-savurma. (17-İsra 26)
Çünkü (Rabbinin nimetini hükme göre kullanmayıp) saçıp-savuranlar, (bu konuda) şeytanın kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür. (17-İsra 27)
Eğer Rabbinden umup-beklediğin bir rahmet için (israftan kaçınıyor), onlara (aşırı istekleriyle seni israfa sürükleyenlere) yüzçevirmek zorunda kalıyorsan, bu durumda onlara yumuşak söz söyle. (17-İsra 28)
Elini boynunda bağlanmış olarak kılma, büsbütün de açık tutma. Yoksa kınanır ve (israf ettiklerinin) hasreti-pişmanlığı içinde kalırsın. (17-İsra 29)
Rabbin dilediğine rızkı bol verip-genişletir, (dilediğine de) kısar. Gerçekten O Habir'dir (her şeyden haberdar olandır), Basir'dir (hakkıyle görendir). (17-İsra 30)
Yirmiyedi ve yirmidokuzuncu ayetler açıkça israfla ilgiliyken ve aynı konu yirmisekizinci ayette de devam ediyorken, bu ayete "İstek sahibine verecek birşeyin olmadığı için ondan utanıyor ve yüzçevirmek zorunda kalıyorsan" mealini vermek, ayetler arasındaki konu ve anlam bütünlüğünden uzaklaşmak demektir. Ayeti bu şekilde algılayanlar, gayet tabi olarak "Eğer Rabbinden umup-beklediğin bir rahmet için.." ifadesini de anlamakta zorlanarak, beklenen bu rahmetin (ayette böyle zikredilmemesine rağmen) rızk olduğunu ifade etmişlerdir. Oysa yirmisekizinci ayetteki yüzçevirme nedeni ihtiyaç sahibine kişisel infak veya tasadduk olsaydı, bu konunun devamı olacak ayet-i kerimede, infak veya tasaddukta elin sıkılığı ve fazla açıklıkla ilgili olarak "Yoksa kınanır ve hasreti-pişmanlığı içinde kalırsın" ifadesi olmazdı. Çünkü Rabbimiz nezdinde kişisel infak ve tasadduk fazla olsa da bir kınanma vesilesi olmayacağı gibi, sadık bir müslüman da Allah için yaptığı fazla harcamaların hasretini ve pişmanlığını çekmez. Kaldı ki bu ayet-i kerime bizlerden önce Efendimiz (s.a.v.)'i muhatap almakta, bu ifadeleri alemlere rahmet olarak gönderilen ve Allah için yaptığı hiçbir kişisel infaktan veya tasaddukdan pişmanlık duymayacak olan Resulullah (s.a.v.)'e söylemektedir.
Dolayısıyle bu mesele Resulullah (s.a.v.)'in şahsında kişisel infak veya tasaddukun ötesinde, bir birikimin Allah adına kullanılmasıyla ilgili bir meseledir. Bu kullanımda Resulullah (s.a.v.)'e, Süleyman (a.s.)'a "İşte bu Bizim ihsanımızdır. (Ey Süleyman) artık sen de hesab olmaksızın (hesap sorumluluğu ve korkusu taşımadan) ver ya da tut. (38-Sad 39)" buyruğunda beyan edildiği gibi bir serbestlik verilmediğinden ikaz edilmekte ve böylesi kullanımlarda israftan kaçınması emredilmektedir. Nefsi duygularla insanın aklına gelebilecek olan "Efendimiz (s.a.v.)'in şahsında aile reislerini veya ortak harcama yetkililerini uyaran, onları el sıkılığından ve israftan sakındıran Rabbimiz, niye bazı kullarının rızkını oldukça daraltıp, bazı kullarına çok çok fazla veriyor?" sorusu ise konuyla ilgili son ayet-i kerimede cevaplanmaktadır;
Rabbin dilediğine rızkı bol verip-genişletir, (dilediğine de) kısar. Gerçekten O Habir'dir (her şeyden haberdar olandır), Basir'dir (hakkıyle görendir). (17-İsra 30)
Rızkın genişletilip-daraltılması meselesi, rızkın takdiri boyutundan birçok ayet-i kerimede Rabbimizin Alim yani herşeyi hakkıyle bilme ismine nisbet edildiği gibi, israfla ilgili bu konunun sonunda da Habir ve Basir ismine nisbet edilerek bu genişletilip-daraltmanın bizlerin ulaşamayacağı mutlak bir ilim üzere yapıldığı, herşeyi hakkıyle bilen, gören ve haberdar olan Rabbimizin hikmetli bir işi olduğu beyan edilmektedir.
Sorunuzun sonunda "Bize bu farklı anlayışınızı biraz açıklar mısınız?" demiştiniz, umarım biraz açıklanmıştır. Zaten bu internet ortamındaki yazışmalarımızda, oldukça kısa cevaplar verme durumundayız. Sizler de bu kısa cevaplarımızdaki uzun manayı yeterince düşünüp-araştırıp anlamaya çalışarak lütfen bizlere yardımcı olunuz. Cennet duasıyla..
<<< Mehmed ALAGAŞ >>>