Eski Masaüstü Görünüm

Hadislere Ameli Yönden Yaklaşım


Selamunaleykum hocam.

Kur'an-ı Kerim'deki abdest ile ilgili ayetlere bakıldığında yellenmek ile ilgili bir hususla karşılaşılmamasına rağmen yellenmenin abdesti bozacağı hükmüne nasıl varıldığını anlamaya çalışıyorum? Bazı hocalar bu hususta herhangi bir delil olmadığını ileri sürerek uykunun ve yellenmenin abdesti bozmayacağını söyleseler de içime sindiremediğim bu görüşe karşı bir delil ortaya koyamamaktan da rahatsız oluyorum.

Bu husustaki görüşlerinizi siz de paylaşırsanız ufkumun biraz daha genişleyeceğini umarak saygı ve selamlarımı sunuyorum.

Abdullah

Ve aleykümselam Abdullah kardeşim
Benzer tartışmaları son zamanlarda ben de duyuyorum. Kur'an-ı Kerim'deki;

Ey iman edenler, sarhoş iken ne dediğinizi bilinceye ve cünüb iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişseniz yahud kadınlara yaklaşıp da su bulamamışsanız, bu durumda temiz bir toprakla teyemmüm edin, yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allah Afüvv'dür (çok affedendir), Gafur'dur (çok bağışlayandır). (4-Nisa 43)

buyruğunu ve aynı hususları zikreden Maide 6 ayetini esas alan bazı kardeşlerimiz, bu ayetlerde abdesti bozan diğer hususlar belirtilmediği için meseleyi sadece ayette zikredilenler çerçevesinde ele alıp, uyumanın veya yellenmenin abdesti bozmayacağı gibi sonuçlara ulaşmaktadırlar.

Oysa abdesti nelerin bozup-bozmadığı geniş çerçevede hadislerle açıklık kazanan bir meseledir. Ne var ki bu kardeşlerimiz konuyla ilgili hadislerle karşılaştırıldığında "Bunlar Kur'an'da yok, Kur'an-ı Kerim bu hadisleri tasdik etmiyor" diyerek söz konusu iddialarını sürdürmeye devam etmektedirler. Bu önemli meselenin söz konusu örnek üzerinden değil, hadislere yaklaşım usulü üzerinden değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Çünkü bu usul tartışılıp-değerlendirilmezse, aynı usulden kaynaklanan ve namaz, oruç, hac gibi önemli amellerimize de uzanan birçok yanlış istifhamı sorgulamak zorunda kalırız.

Ne yazık ki son zamanlarda Kur'an-ı Kerim'i öncelediğini söyleyen bazı çevrelerin hadislere karşı çok olumsuz yaklaştıklarına şahit oluyoruz. Oysa kısacık akıllarıyla -ki benimki de kısadır- bir çırpıda eleştirip-reddettikleri rivayetler, alemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz (s.a.v.)'e nisbet edilen rivayetlerdir. Bizler için açık bir örnek ve örneklik olan Resulullah (s.a.v.)'e verdiğimiz önemi ve gösterdiğimiz özeni, Efendimiz (s.a.v.)'e nisbet edilen rivayetlere karşı da göstermemiz ve bu rivayetler konusunda çok ciddi araştırmalardan sonra çok dikkatli konuşmamız gerekir.

Efendimiz (s.a.v.)'den bize ulaşan rivayetlere Kur'an ışığında yaklaşmamız ve Kur'an-ı Kerim'in tasdik veya tekzibine sunmamız elbetteki İslami bir mükellefiyetimizdir. Ancak bu çalışmayı yaparken haddimizi bilmemiz, sahip olduğumuz Kur'an anlayışının Efendimiz (s.a.v.)'in Kur'an anlayışının çok çok gerisinde olduğunu kabul etmemiz gerekir. Dolayısıyle "Kur'an-ı Kerim'in tasdik etmediği hadisleri kabul edemeyiz" diyen kardeşlerimizin bu cümleyi "Kur'an-ı Kerim'in tasdik ettiğini göremediğimiz hadisleri kabul edemeyiz" şeklinde kurmaları ve bu cümleleri üzerinde tekrar düşünerek çok dikkatli konuşmaları gerekir. Çünkü şahsım adına ifade etmem gerekirse, bazı hadislerin Kur'an-ı Kerim'le olan bağlantısını ancak onlarca yıl sonra farkedebildim.

Bu önemli hususa dikkat çektikten sonra meselemize dönecek olursak Kur'an-ı Kerim elbetteki bize ulaşan hadis rivayetlerinin birçoğunu tasdik ederken mevzu olanlarını da tekzip etmektedir. Ciddi araştırma yapan müslümanlar arasında bu konuda önemli bir ihtilaf yoktur. Meselenin konumuzla ilgili olarak konuşulması ve değerlendirilmesi gereken yönü, Kur'an-ı Kerim'de tasdik ve tekzibini görmediğimiz hadislere yaklaşım meselesidir. Nitekim yukarıda bahsettiğimiz kardeşlerimiz bu hususta hataya düşmekte ve "Kur'an-ı Kerim'in tasdik etmediği hadisleri kabul edemeyiz" demektedirler.

Kur'an-ı Kerim'de tasdik ve tekzibini görmediğimiz hadislere yaklaşım konusunu itikadi ve ameli olmak üzere iki ayrı boyuttan ele alabiliriz. Daha önce birçok çalışmamızda belirttiğimiz gibi Resulullah (s.a.v.)'e karşı imani bir mükellefiyetimiz olmasına rağmen bize o rahmet peygamberinden rivayette bulunan ravilere karşı imani bir mükellefiyetimiz yoktur. Dolayısıyle itikatta zan ve kuşkuya yer yoktur prensibinden hareketle Kur'an-ı Kerim'de tasdik veya tekzibini görmediğimiz rivayetlere "Allah-u alem" yani "Allah bilir" diyerek yaklaşmamızda ve itikadi düzlemde bu rivayetleri tasdik veya tekzip etmememizde bir sakınca yoktur. Tasdik veya tekzip dememizin nedeni "İtikatte zanna yer yoktur" diyen bazı kardeşlerimizin zanna dayalı olduğu için tasdik etmedikleri rivayetleri tekzip etme yanlışlığına düştükleri içindir. Oysa itikadımızı sadece tasdikler değil, tekzipler de oluşturur. Zanna dayalı tastiği yanlış gören bu kardeşlerimizin, zanna dayalı tekziplerden de sakınmaları gerekir.

Kur'an-ı Kerim'de tasdik veya tekzibini görmediğimiz rivayetlere ameli düzlemdeki yaklaşımımızda ise bu rivayetlere karşı Kur'an-ı Kerim'in açık tasdiğinin değil açık tekzibinin olup-olmamasına bakar ve Kur'an söz konusu sahih rivayetleri tekzip etmiyorsa, Resulullah (s.a.v.)'e itaatle ilgili ayetlerin evrensel boyutunu dikkate alarak bu sahih rivayetlerle amel ederiz. Çünkü evrensel bir Kitab'ta zikredilen ve Resulullah (s.a.v.)'in örnekliğiyle, ona itaatle ilgili bu buyruklar, sadece asr-ı saadet dönemiyle sınırlı olmayan evrensel buyruklardır.

Bazı kardeşlerimiz son sözlerimizden hareketle "Kur'an'ın tasdik etmediği bir rivayetle neden mükellef olalım, bu rivayeti zanni bir yaklaşımla niye yaşayalım?" sorusunu sorabileceklerdir. Bu soruya vereceğimiz en kısa cevap "Resulullah (s.a.v.)'e nisbet edilen ve Kur'an-ı Kerim'in tekzip etmediği bir buyruğu, zanni bir yaklaşımla tekzip etmemek için" olacaktır. Çünkü Efendimiz (s.a.v.)'e nisbet edilen ve Kur'an-ı Kerim'in tekzip etmediği bir buyruğu yaşamamak, bu buyruğu ameli düzlemde tekzip etmek anlamına gelmektedir ki, böyle bir yaklaşımdan Allah'a sığınmamız gerekir.

Sonuç olarak "Kur'an-ı Kerim'in tasdik etmediği hadisleri kabul edemeyiz" diyen kardeşlerimizin meseleye yönelik bu genel yaklaşımlarını gözden geçirmeleri, amelle ilgili rivayetlerde Kur'an-ı Kerim'in açık tasdiğinin değil tekzibinin olup-olmadığını araştırmaları ve herhangi bir tekzip yoksa söz konusu rivayeti ameli düzlemde özenle yaşamaları elzemdir. Meseleye bu ihtiyatlı ve güvenilir pencereden yaklaşmadıkları zaman Kur'an'ı öncelemek adına ameli düzlemde çok ciddi yanlışlara düşecekler ve Resulullah (s.a.v.)'e itaatle ilgili ayetlerin evrensel anlamından uzaklaşacaklardır;

Andolsun ki Allah'ın Resulünde sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü (onlara kavuşmayı) isteyip-umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için güzel bir örnek vardır. (33-Ahzab 21)

9 Kasım 2016
Mehmed ALAGAŞ



Yorum Yap


Yorumlar yeniden eskiye doğru sıralanmıştır.
Sıralamayı çevirmek için tıklayınız.

Mehmed Alagaş
11-07-2020 12:47
#4794
Ve aleykümselam Köksal

Müslümana yakışan hüsnü zannın için teşekkür ederim. Şanı yüce Rabbimizin Resulullah (s.a.v.)’in yaşantısındaki en küçük hataları bile vahiyle uyarması, senin de güzel tesbitinde belirttiğin gibi Rabbimizin Nebevi yaşantıya verdiği önemi belirtmekte ve İlahi uyarıyla tekzip edilmeyen uygulamaların müslümanlarca örnek alınıp-yaşanmasını dilediğini göstermektedir. Bizlere örneklik edeceği için İlahi vahyin gözetiminde olan bu Nebevi yaşantıda Rabbimizin tekzip etmediği her uygulamayı, hiç kuşku duymadan Rabbimizin tasdik ettiğini anlayabiliriz. Bizlerin kuşku duyduğu yegane husus, bu konudaki rivayetlerin arasına yalan-yanlış birçok haberin karıştırılmış olduğunu bildiğimiz için rivayetin ravilere göre değil Kur’an’a göre sahih olup-olmadığıdır. Zaten hadislere yaklaşım konusunda önemle üzerinde durduğumuz husus da budur.

Bu şaşkın ve sapıtmışların arasında akıl ve düşünce özürlü kimseler olabileceği gibi münafıklar da olabilir. Nitekim “Bu yapmaya çalıştığınız yalancı peygamberliktir” sözlerimiz karşısında imani bir korku ve tepki ile “Mehmed abi sen ne diyorsun?” çıkışında bulunmayıp “Hocam biraz sert yapmışsınız” cevabını veren karakteri başka nasıl tanımlayabiliriz ki?
Allah ıslah etsin..
Köksal Şahin
11-07-2020 05:55
#4793
Örnek Hayat

Selamünaleyküm Mehmed Abi,
Rabbim sizlere sabır versin. Bizler senin hakkı arayan, hak kimden gelirse gelsin bunu araştıran ve hakkı gördüğün an buna teslim olan bir müslüman olduğuna şahitlik eden kardeşleriniz. Nitekim alim denilen nice kimselerin suskun kaldığı düz dünya iddiasını araştırıp, gerçeği gördüğün an bunu açık sözlülükle dile getirmen, bizler için samimiyetinin açık bir göstergesidir. Farz namazların iki rekat olduğunu iddia edenlerin de ayetlere dayalı hak savunuları varsa, bu hakkı elbetteki hem siz, hem de bizler kabul edebiliriz. Ancak gördüğümüz ve çevremizden duyduğumuz kadarıyla bu arkadaşlarda böyle bir keyfiyet yok.

Günümüz Müslümanlarının belki de en önemli meselelerinden biri hadis-sünnet konusu. Ümmet için netâmeli bir hale gelen bu konuyu hem bu yorumunuzla hem de önceki yazdıklarınızla öyle güzel anlattınız ki "ya hep ya hiç" tayfasının söyleyebileceği bir söz kalmadı. Allah razı olsun sizden.

Biz sıradan müminler için belki küçücük hata sayılabilecek kimi konularda bile diğer peygamberlerini olduğu gibi Resûlullah S.A.V.'i de ikaz eden ve bu ikazlarını Kuran ayetleri ile bize bildiren Rabbimiz, Resûlullah'ın nebi olduktan sonraki -ikaz edilmediği- tüm amellerini, sözlerini, sükûtlarını onaylamıştır diyebilir miyiz? Eğer böyleyse elimizde Rabbimiz tarafından onaylanmış koskoca bir Peygamber hayatı yok mudur? Bir yandan "Kuran bize yeter" derken diğer yandan böyle bir külliyatı küllen yok saymaya ve itibarsızlaştırmaya çalışmak münafıklık değil midir?

Selametle..
Mehmed Alagaş
10-07-2020 12:47
#4792
Kendinize gelin..

Ve aleykümselam
Sert çıkışımız senden ziyade bu gibi mesnetsiz yaklaşımları müslümanların gündemine sokmak isteyen şaşkın veya sapıklara yöneliktir. Kur’an’ın tekzip etmediği mütevatir sünneti kendi akıllarınca tekzip etmeye çalışan bu şaşkınları uzun yıllardır “Müslümandırlar” diyerek muhatap almamız ve özel veya genel cevaplarla yumuşak bir şekilde ayetlerle uyarmamız ne yazık ki faydalı olmamıştır. Düz dünyadan örnek vererek Mehmed abinin bu konuda da henüz uyanmadığını ima etmen, senin de bu konuda uyanıklar (!) safında olduğunu gösteriyor. Müslüman mert ve açık sözlü olur Abdurrahman. Abi ve hocalarınla birlikte ayetlerle savunacağın bir gerçek varsa bunu açıkça ortaya koymalısınız. Bu önemli konuda kapı arkasından dedikodu yapan kadınlar gibi ortaya laf atmanız ve müslümanların namazına kuşku katmaya çalışmanız hem ayıp, hem de hesabını veremeyeceğiniz bir günahtır. Hesap günü gelmeden önce kendinize gelin..
Abdurrahman Gümüş
10-07-2020 02:08
#4790
Rakat konusu

Selamin aleyküm mehmet hocam. Hocam biraz sert yapmışsinız benim rekat soruma.. Namazlarını kilan bir insanım ben. Oğtenmek için sormak araştırmak gerekir değilmi? yazılarınıza güvenen değer veren birisi olarak sizede danıştım bu konuyu. Size iki sene önce dünya düzmüdür diye sorsa idim belki yine bu şekilde karşılardiniz sorumu!!!
Mehmed Alagaş
09-07-2020 14:01
#4788
Ve aleykümselam

Mehmed abin iyi ama biz senin durumunu iyi göremedik Abdurrahman. Hadislere yaklaşım konusunda haddi aşan bir bölgeye girmişsin. Seksenli yılların başlarında müslümanların genelinde bütün hadis rivayetlerine vahiymiş gibi yaklaşılırken “Bizlerin ne kadar güvenilir olurlarsa olsunlar ravilere iman etme mükellefiyetimiz olmadığı için her rivayeti Kur’an’a arzetmek durumundayız” dediğimiz zaman küfürle yaftalanmıştık. İşin garip tarafı o dönem bu yaftalamaya katılan veya sessiz kalan çevreler, son dönemlerde sahih ve mütevatir rivayetleri bile inkar etme duruma geldiler!.

Ümmetin en ciddi hastalığı olan ifrat ve tefrit, bu önemli konuda da kendisini göstermişti. Bir tarafta bütün hadislere vahiymiş gibi külliyen iman edenler, diğer tarafta ise “Kur’an bize yeter” diyerek külliyen reddenler. Bu iki gurup sadece birbirlerini taşlarken, itidalde kalmak adına orta yolu izlemeye çalışan bizler ise her iki gurubun da insafsız taşlarına muhatap oluyoruz. Tabi ki itidalde kalmanın bedelidir bu. Nitekim bir zamanlar İran devrimini destekleyen müslümanlar haklı eleştirilerimiz nedeniyle bizleri zıddı inkilabi olarak tanımlarken, mezhebi nedenlerle İran’a karşı olanlar da bizleri İrancı olmakla suçluyor ve her iki tarafın taşlarına muhatap oluyorduk.

Korunmuş yegane Kitabımız elbetteki Kur’an’dır ve gerçekten Kur’an bize yeter. İşte bu Kur’an bizlere vahyin pratiğe geçirilmesi konusunda peygamberi örnek almamızı buyuruyorsa -ki buyuruyor- hadis rivayetlerindeki doğruyu yanlıştan ayırmamız için de Kur’an bize yeter. Dolayısıyle korunmamış Nebevi rivayetlere korunmuş Kur’an’ın ışığında yaklaşacak ve bizlere mütavatir olarak gelen ve Kur’an’ın tekzip etmediği Nebevi uygulamaları illa ki yaşamaya çalışacağız.

Hadis külliyatları elbetteki değişik tahrifatlara uğratılmıştır. Bilmeliyiz ki bu tahrifatları yapan zihniyet, büyük bir camiayı bu tahrifatlara da iman etmeye çağırırken, Kur’an’ı önceleyen bilinçli kesimleri de kendi yaptıkları tahrifatlardan örnek vererek hadis külliyatına karşı genel bir inkara davet etmektedir. Yani tavşana kaç, tazıya tut diyen aynı şeytani zihniyettir. Bizler bu gibi ya hep ya hiç zihniyetinden uzak durmadığımız zaman ifrat veya tefride düşmeye mahkumuz.

Dikkat edersen hadis külliyatına yaklaşırken “Kur’an’ın tasdik ettiği” cümlesini kullanmadan “Kur’an’ın tekzip etmediği” cümlesini kullandım. Çünkü tasdik ve tekzip olayının bizle, bizim değerlendirmemizle ilgili bir boyutu vardır. Ayetin zahir manasına ters gördüğümüz bir rivayeti, anladığımız ayetten hareketle kendi adımıza tekzip edebiliriz. Ayeti zahir manasıyla yanlış anlamış olsak bile bu konuda bizlere bir vebal yoktur. Çünkü ayet ile rivayet arasında bir çelişki gördüğümüz zaman elbetteki ayeti esas almakla mükellefiz. Ayetin gerçek manasıyla karşılaştığımız an bu tekzipten vazgeçeriz.

Rivayeti Kur’an’ın tasdik edip-etmediği meselesinde ise bizler için karar vereceğimiz iki ayrı bölge vardır. Birinci bölge rivayetin dayandığı ayetleri görüp-bilmek ve bundan hareketle rivayeti Kur’an adına tasdik etmektir. İkinci bölge ise rivayeti tasdik edip-etmeme konusunda rivayetin hangi ayet veya ayetlere dayandığını bilmediğimiz ve dolayısıyle bizler için henüz aydınlanmamış gölge bölgedir. İşte bu eksikliğimizi dikkate aldığımız zaman “Kur’an’ın tasdik etmediği bir rivayet, Kur’an’ın tekzip ettiği bir rivayettir” diyemeyiz. Ve bu rivayetlere karşı en güvenilir yaklaşım, rivayet gerçekten Nebevi ise peygamberi tekzip eder durumuna düşmemek için ibreyi tekzipten değil tasdikten yana kaydırarak Nebevi nasihatin gereğini yaşamaktır.

Şimdi bu kısa açıklamalardan sonra namaz rekatlarıyla ilgili meseleye gelince Rahman olan Rabbimiz hangi namazın kaç rekat kılınacağını bizlere Nebevi pratikle göstermeyi dilemiş ve Kur’an’da da Resulullah (s.a.v.)’i örnek almamızı buyurmuştur. Buna haklı gerekçelere dayanan bir itirazımız olabilir mi? Bazı zihniyet sahipleri hesap gününde “Ya Rabbi sen Kur’an’da her şeyi açıkladığını bildirmiştin. Akşam namazını üç, öğle, ikindi ve yatsı namazını dört bildirmediğin için biz nebevi rivayetleri kabul edemedik” diyebilirler. Ancak böyle bir savunuyla beraat etmezler. Çünkü Rabbimiz “Ben sizlere peygamberinizi örnek alın buyurmama rağmen hangi gerekçeyle nebevi sünneti inkar ettiniz?” dediğinde verecekleri cevap yoktur.

Bilinmelidir ki bu yüce din sadece Kur’an’la kemale ermemiş, sadece Kur’an’la tamamlanmamıştır. Kur’an bu dinin sarsılmaz gövdesi olmasına rağmen bu din hem Kur’an’la, hem de vahyi gayri metlüve mazhar olan Resulullah (s.a.v.)’in pak sünnetiyle kemale ermiş, tamamlanmıştır. Kur’an-ı Kerim’de açıkça zikredilmeyip peygamberin örnekliğine bırakılan meselelerde sahih rivayetleri kabul etmeyenler, “Kur’an bize yeter” diyerek bu boşlukları küçücük akıllarıyla doldurmaya kalktıklarında haddi aşmaktalar ve çevresindeki müslümanlara bizleri örnek alın dediklerinde istemeselerde yalancı peygamber durumuna düşmektedirler. Nitekim namazda tek örnek olan nebevi pratiği reddederek ayetlere kendi akıllarınca farklı anlamlar yükleyenler, önce namazın rekatlarını sorgulayıp sonra namaz kılmak diye bir şey yoktur diyebilmektedirler.

Lütfen kendimize gelelim. Müslümanlara “Namazınızı koruyun” buyuran Rabbimizin, 15 asırdır aynı şekilde kılınan namazımızı korumadığı zannına kapılmayalım. Hele ki Kur’an’ın tekzip etmediği mütevatir rivayetleri, küçücük aklımızla tekzip etme sapıklığına hiç düşmeyelim.

Islah duasıyla..

Rahman Gümüş
09-07-2020 13:11
#4787
Farz namazlar iki rekat mı?

Selamın aleyküm Mehmet abi. Nasılsın Allah sağlık sıhhat versin. Abi son zamanlarda kafama takılan bir konu var. Abi Rabbimiz kitabında biz bu kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık diyor amenna ve saddakna. Bir cok farkli konular dahi var. Namaz konusu daha doğrusu rekat konusu neden yok ya da varda biz mi bilmiyoruz dikkat etmiyoruz? Sabah 2 öglen 4 ikindi 4 aksam 3 yatsi 4. Kim belirlemiş? İbadetleri belirleyen Allah'tır. Namaz ibadetini de O belirlediğine göre neden kitapta yazmiyor yada yaziyor! Namaz olayini insanlara rivayetlete bırakır mı acaba Rabbimiz? Öğlen 4 ise cuma günü kılınan 2 rekat namaz neyin nesi? 4 ten 2 ye indi ise delilimiz nerede? Ben hz aişeden bir hadiste peygamber sav. Namazlari hep iki rekat kilardi diyor. Acaba namazlarin rekat sayıları hep iki midir? Cuma namazi bu olaya delil olabilir mi?

Mehmed Alagaş
08-01-2017 12:52
#2048
Ve aleykümselam Ahmed kardeşim

Daha önceleri muhtelif hadis kitablarından faydalanmamıza rağmen seksenli yılların sonlarına doğru bilgisayara (İbrahim Canan kardeşimizin mükerrer hadislerin bire indirdiği) Kütüb-ü Sitte’deki hadisleri tek tek yazarak yüklemiş ve ilerki yıllardaki araştırmalarımızda bu çalışmadan faydalanmıştık.

Sizlere de bu Kütüb-ü Sitte çalışmasını tavsiye edebiliriz.
Ahmed Mahmut
07-01-2017 03:37
#2045
Hadis hakkında

Allahın Resulun ve Tüm sevdiklerinin selam ve Bereketi Üzerinize olsun..Mehmed abi hazır yeri gelmiş iken size bir soru sorabilir miyim?

Bu konu hakkındaki görüşlerinizi bizimle paylaşır mısınız.?

Anladığım kadarı ile Kuran eksenli bir hayat yaşamaya gayret
ederken Nebi sallallahu aleyhi vesellemin'de tavsiyelerini de göz önünde bulunduruyorsunuz.

Benim sorum şu:Biz kardeşlerinizin ellerinin altında olması
gereken hadis kitapları hangileridir.?

Ya da şöylede sorabilirim sizin elinizin altında hangi kaynaklar
mevcut.

Rabbim işlerinizi ve işlerimizi kolay eylesin.Katından bizlere yardımcılar ihsan etsin.

Allaha emanet olun.
Mehmed Alagaş
01-01-2017 13:01
#2041
Ve aleykümselam

Zinanın cezası, bu zinayı işleyenlerin sosyal konumlarına göre Kur’an-ı Kerim’de açıkça bildirilmiştir Abdurrahman kardeşim.

Böyle bir durumda bizler İslam hukukunun yürürlükte olduğu bir toplumda yaşıyorsak elbetteki rivayeti değil Kur’an-ı Kerim’i esas alır ve korunmuş yegane kaynak olan Kur’an-ı Kerim’e göre amel ederiz.
Abdurrahman Gümüş
31-12-2016 22:44
#2040
hadis

Selamın aleyküm mehmet ağabey. Geçmiş zamanda bir takvim yapraginda okumuştum ibn mesut olması gerekiyor tam emin değilim ama hadisten ve yazilandan eminim. Bir kadın efendimize gelir zina ettiğini ve hamile kalgini söyler ve cezasının verilmesini ister. Efendimiz çocuk doguncaya kadar kadına zarar verilmesin diyor ve doğumdan sonra recm cezası uygulanıyor. Bu bir hadistir. Düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz???
Mehmed Alagaş
09-12-2016 12:46
#2011
Ve aleykümselam

Endişelenmene gerek yok Hasan kardeşim.

Bu yüce dinin korunmuş yegane kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir.

Muhkem olan Kur’an-ı Kerim’in ışığında Efendimiz (s.a.v.)’e nisbet edilen rivayetleri tahkik ve tetkik ederek faydalanmamızda da bir sakınca yoktur.

Muhkem olan Kur’an-ı Kerim’in müteşabih ayetlerinden bahsediyorsun. Bu konuyla ilgili olarak “Müteşabih Müslümanlar” kitabını dikkatle okumanı tavsiye ederiz.
Dua ile..
Hasan Şahin
08-12-2016 10:34
#2010
Kuran(Allah kelamı) ile iman etmek

Tekrar selamlar,
Doğrudur, hassas terazi sahibi olmak icap eder. Fakat bu terazi neden çift yönlü işlemesin? Peygamberimize isnad edilen rivayetlere hassas yaklaşalım. Ama onun hadislerin yazılmasını yasakladığı haberlerine de hassas yaklaşalım.
Bu sadece bir rivayet değildir, tirmizi'de de geçer. İbn Sad ve Hanbel'den gelen yazılarda da hadis yazılmasının yasaklandığından bahseder.
Hocam birde ben İslam dininin rivayet tabanlı bir dine dönüşmesinden çok rahatsız oluyorum. Elimizde Kuran var, mümkün mertebe okuyup araştırma yapmalı ve doğruyu aramamız gerekir. Şüphesiz ki, müteşabih ayetler var, aksini inkar etmiyorum. Ama şöyle düşünüyorum; sekar kelimesinin anlamını anlamasam ne olur? Benim imanımı ne kadar etkiler? Umarım meramımı anlatabilmişimdir.
sevgiler, selamlar...
Mehmed Alagaş
06-12-2016 13:21
#2007
Ve aleykümselam

Hasan kardeşim “Peygamberimiz (s.a.v.)’in kendi sözlerinin yazılmasını yasakladığını biliyoruz” diyorsun, bunu nereden biliyorsun Kur’an’dan mı yoksa hadislerden mi?

Kaldı ki söz konusu rivayet o dönemde yazılmakta olan Kur’an ayetleri ile Nebevi nasihatlerin birbirine karışmaması hassasiyetinden kaynaklanmaktadır.

Kur’an’la ilgili söylediklerine katılmakla beraber Resulullah ’s.a.v.)’e nisbet edilen rivayetlere çok dikkatli bir özenle ve ihtiyatla yaklaşmanı tavsiye ediyorum.
Dua ile..
Hasan Şahin
05-12-2016 13:26
#2005
Ayet ve hadis konusu

Selamlar,
Peygamberimizin kendi sözlerinin yazılmasını yasakladığını biliyoruz. Veyahut bu bir rivayet diyelim. O zaman ben bu rivayete inanıp Kuranı Kerim'e uyan veya aykırı düşen tüm hadisleri red edebilirmiyim?

Veya "sözün en güzeli varken, başka sözmü arıyorlar" şeklinde ayet varken, neden kesinliği bilinmeyen ayetleri dinin içine sokalım?

Ayrıca insan önce rabbini bilecek ve nefsine karşı rabbinin izni ile galip gelecek. Aksi halde rivayetlerin veya aslı ispatlanmamış hadislerin ne hükmü olur ki?

Kuran ile amel edilmiyormu ki, hadis itikadı diye birşeyler var? Bir Alman müslüman olsa, ona Kuran yetmeyecek mi?
Mehmed Alagaş
27-11-2016 13:17
#2001
Ve aleykümselam
Bu uzun meseledeki kısa yazının çok dikkatli okunmasını tavsiye ediyoruz Mehmed kardeşim. Kur’an’da tasdik veya tekzibini görmediğimiz rivayetlere itikadi düzlemde iman etmememiz (ki iman edenler ciddi bir yanlış içindedir de demiyoruz), bu rivayeti zanna dayalı olarak tekzip etmediğimiz ve “Allah bilir” dediğimiz sürece bizler açısından sakıncalı bir durum değildir. Çünkü bu durumda söz konusu rivayete karşı menfi veya inkarcı bir yaklaşımımız yoktur. Ancak amelle ilgili rivayetlerde pratikte geri dönüş imkanı olmayacağı için, Kurani bağlantısını henüz farkedemediğimiz sahih rivayetleri ameli düzlemde zanna dayalı bir yaklaşımla inkar etmeden Resulullah (s.a.v.)’e itaatle ilgili ayetler ışığında ciddi bir ihtiyat gereği amel etmemiz kaçınılmazdır. Velev ki söz konusu rivayet yanlış bir rivayet de olsa, yukarıdaki gerekçelerle amel eden müslümanlar aksi bir gerçeklikle karşılaşıncaya kadar yine peygambere itaat ecrini alacaklardır.
Mehmed Güneş
25-11-2016 22:03
#1998
Akide ve Sünnet/Hadis

Mehmed ağabeye mezkur konu üzerinden şöyle bir soru tevcih etmek isterim:
Kur’ânı Kerim'in direkt olarak tekzip ya da tasdik etmediği durumlarda, hadis disiplini açısından makbul olan bir rivayetle fıkhi düzlemde amel etmemiz mümkin ise; hadis disiplini açısından makbul olan bir rivayeti inanç düzleminde tasdik etmemiz niçin mümkin olmasın?
Eğer 'Rivayetler zan ifade eder ve zannında inanç da yeri olmaz' denirse bu durumda şöyle bir itiraz söz konusu olur:
Diyelim ki güvenilir raviler aracılığıyla gelen bir rivayet zan ifade eder(!) ve kesin olarak biliyoruz ki Kur’ân zanna tâbî olmayı yasaklamıştır. Bu durumda zan ile fıkhi düzlemde de amel edilmez. Çünkü Allahın kitabı olan Kur'an-ı Kerim zannın ardından gitmeyin çünkü zan hakikat bakımından hiç bir şey ifade etmez, derken umum ifadeler kullanmıştır. Dikkat buyurun eğer zan fıkhi düzlemde olursa ona ittiba edebilirsiniz dememiştir. Zaten ne ashâb ne de güzellikle onların ardından tâbiîn böyle bir taksimata gitmemiştir. Tarihi verilerden öğrendiğimiz kadarıyla böyle bir taksimatı ilk defa mutezile mezhebi yapmıştır.

Ayrıca Mehmed abinin dediği gibi Kuranı Kerim peygamberi örnek göstermiş ona itaat etmemizi istemiştir. Peygamber'in talimatları kuranı kerim de varsa itaat edin yoksa itaat etmeyin demediği gibi; Peygamberi fıkhi konularda örnek alın inanç konularda örnek almayın da, dememiştir.

Selam ve dua ile
Mehmed GÜNEŞ
Abdullah..
11-11-2016 10:56
#1983
Teşekkür Ederim

Kısa cevabınızdaki uzun, hatta, bitmez tükenmez mesajı aldım ve almaya devam edebilirim.

Önem ve dikkat vurgunuz, meseleye yaklaşımım hususunda beni sarstı da diyebilirim.

Bu gibi konulara yaklaşım, usul ve üslup (yani had bilme), o yaklaşımdan çıkan sonucu esas belirleyen etkenmiş; bunu da görebilirim.

Mesela
".. sahip olduğumuz Kur'an anlayışının Efendimiz (s.a.v.)'in Kur'an anlayışının çok çok gerisinde olduğunu kabul etmemiz gerekir.

uyarısı yazının kalbi niteliğinde. Kalp ihmal edilirse nefes alan değil katleden bir okumadan da bahsedebilirim.

Yazıyı tekrar okuduğumda sorduklarımla beraber sormadıklarımın da cevabını buldum.Teşekkür ederim.
Mehmed Alagaş
10-11-2016 12:34
#1982
Ve aleykümselam

Abdullah kardeşim, sorularının cevabı yazının içinde vardır. Önemli bir dikkatle yazdığım yazıyı siz de lütfen aynı önem ve dikkatle okuyunuz.
Abdullah..
09-11-2016 23:24
#1981
Selam

Peki, bir hadis ile Kur'an arasındaki bağlantıyı sizin dahi onlarca yıl sonra görebildiğiniz gerçeğinden hareketle;

iki müminden ikisi de Allah(c.c.) katında bir yanlışı yapmama korkusu ve takvasıyla, aynı hadis hakkında -bildiği kadarıyla ki herkesin bilgisi/algısı engin olmayadabilir- birbirine zıt amel ederse, samimiyetleri ve niyetleri amellerini kurtarmaz mı?

İkinci sorum;

Evet, aynen de öyle düşündüm;
"Kur'an'ın tasdik etmediği bir rivayetle neden mükellef olalım, bu rivayeti zanni bir yaklaşımla niye yaşayalım?" Allah(c.c.) içinden çıkamayacağımı bildiği bir hususta beni sorumlu tutar mı?" diye de ekledim. Ancak verdiğiniz cevap bana keskin geldi. Yani bunu düşününce, niye hemen "tekzip etmiş" oluyorum?

Kur'an'ın tekzip etmediğini (göremediğim ve tasdik etmediğini gördüğümden dolayı uzak durduğum buyruğu) yaşamamak, bu buyruğu amel düzleminde tekzip etmek anlamına (mı) gelir?

Allah(c.c.) razı olsun.




Güvenlik Kodu (*)
İşlemin sonucunu aşağıya yazınız : 41 çarpı 2 = ?


(*) Zorunlu

LÜTFEN DİKKAT:
IP numaranız kaydedilmektedir. Yorumlarınız sebebiyle ilgili kişi ve kurumların yasal işlemler başlatabileceğini unutmayınız. Aşağıdaki sebeplerle yorumlarınız onaylanmayacaktır.
  • Küfür, hakaret, tehdit, rencide edici ifadeler
  • İnançlara saldırı
  • Büyük harflerle yazılmış cümleler