Eski Masaüstü Görünüm

Cinler Ve Cinlerden Uzak Durmak


Selamûn Aleykûm,

Size göre basit ve sıradan olabilecek ama benim için önemli olan bir konuyu danışmak istedim;

İnsanlar ve cinler arasındaki biyolojik farklar nelerdir?

Onların farklı üstünlükleri var mı?

İstedikleri yere girip çıkma özgürlükleri var mı?

Sınırlı ise ne, nasıl sınırlar?

Cinler, insanlarla iletişim kurabilir mi?

Onlarla iletişimin İslam daki hükmü/yeri/önemi nedir?

Aydınlatırsanız memnun olurum.

Rüstem ENGİN

Ve aleykümselam
Rüstem kardeşim üzerinde derin araştırma yapmadığım ve yapmak istemediğim bir konu hakkında soru soruyor ve bu konunun senin için önemli olduğunu söylüyorsun. Oysa bu konuda Kur'an'ın bize verdiği ile yetinmemiz ve araştırma merakıyla bizleri tehlikeye sokacak vadilere girmememiz gerekir. Ancak Allah'a ve O'nun indirdiği Kur'an-ı Kerim'e iman ettiklerini söylemelerine rağmen "Cin diye birşey yoktur. Cin denilen şeyler, gözle görülmeyen mikroplardır..." gibi görüşler ileri sürenlerin de olduğunu dikkate alarak, cin meselesine Kur'ani ve kısa bir açıklık getirmek istiyoruz. Çünkü "Cin" kelimesine aslından farklı manalar vererek Kur'an-ı Kerim'de açıkça bildirilen, mahiyetlerine kısmi ancak bizler açısından yeterli bir açıklık getirilen cinleri inkar etmek, müslümanların sakınması gereken bir durumdur.

Birçok kitab çalışmasında belirttiğimiz gibi bizler gibi bir kavim, bir topluluk olan cinler;

Ben, cinleri de, insanları da, yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım. (51-Zariyat 56)

buyruğuna göre Allah'a kulluk etmeleri için yaratılan varlıklardır. Kur'an-ı Kerim'deki;

Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık. Ve cinleri de daha önce zehirli ateşten yaratmıştık. (15-Hicr 26.27)

beyanından da anlaşılacağı üzere bütün cinler ateşten yaratılmışlardır. Ayet-i kerimedeki "daha önce" ifadesiyle insandan önce yaratıldığı bildirilen cinler, kendileriyle ilgili olan;

Göklerin ve yerin yaratılışında da, kendi nefislerinin yaratılışında da Ben onları şahid tutmadım. Ben, saptırıcıları yardımcı-güç de edinmedim. (18-Kehf 51)

buyruğuna göre de yer ve göklerin yaratılışından sonra varlık alemine çıktıkları, daha sonra yaratıldıkları beyan edilmektedir.

Kendilerini görmediğimiz ve dünya yaşantısında görmek istemediğimiz için, bizlere göre varlıkları malum, mahiyetleri meçhul olan bu varlıklar hakkında Rabbimiz bizlere yeterli bilgiyi vermekte ve bu bilgi ile yetinmemizi dilemektedir. Cinlerin mahiyetleri hakkında zikredilen ayet-i kerimeleri dikkatlice değerlendirdiğimizde, bizler için yeterli olan bu bilgileri anlayabilmemiz ve cinler hakkında genel bir kanaate ulaşabilmemiz mümkün olacaktır. Şimdi bu ayet-i kerimeleri zikredip, kısaca değerlendirebiliriz;

Andolsun, cinlerden ve insanlardan bir çoğunu cehennem için yarattık. Kalpleri vardır bununla kavrayıp anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir. (7-A'raf 179)

Cinleri ve insanları muhatap alan bu ayet-i kerimedeki "Kalpleri vardır bununla kavrayıp anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler." hitabı, insanlarla birlikte cinleri de muhatap almakta ve onların da yaratılışına açıklık getirerek, cinlerin de (bizlerdekinden farklı olsa da) kalp, göz ve kulaklara sahip oldukları beyan edilmektedir. Aşağıdaki ayet-i kerimelerde ise cinlerin de insanlar gibi rızka muhtaç varlıklar olduğu ve onların da insanlar gibi rızıklandırıldıkları bildirilmektedir;

Ben, cinleri de, insanları da, yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım. Ben, onlardan bir rızık istemiyorum ve ben, onların beni doyurup-beslemelerini de istemiyorum. Hiç şüphesiz, rızık veren, O, metin kuvvet sahibi olan Allah'tır. (51-Zariyat 56-58)

Eğer onlar (insanlar ve cinler), yol üzerinde 'dosdoğru bir istikamet tuttursalardı' mutlaka Biz onlara bol miktarda su içirirdik. (72-Cin 16)

Ateşten yaratılan, kalp, göz ve kulak gibi özelliklere sahip olan cinler, nasıl olduğunu bilmemekle beraber bizler gibi rızıklanmakta ve su içmektedirler. Cinlerin su içtiğini ve yeryüzünde de dolaştığını dikkate aldıktan sonra masadaki veya bardaktaki sularımızın gizemli bir şekilde neden eksilmediğini düşündüğümüzde; cinlerin insanlara ve insanlara ait eşyalara normal şartlarda dokunamadığını, bu konuda ciddi bir sınırla karşı karşıya olduklarını ve isteseler de bu sınırı geçmediklerini, geçemediklerini anlayabiliriz. Zaten böyle bir sınır olmasaydı, insanlardan çok daha hızlı, güçlü ve yetenekli olan cinler karşısında insanlık alemi çaresiz kalır, bu görünmez varlığa karşı hiçbir şey yapamazlardı. Cinlerin güçleri ve sıradışı özellikleri konusunda, İfrit'ten bir örnek verebiliriz. Süleyman Aleyhisselam'ın emrindeki cinlerden olan İfrit, uzak bir beldedeki çok değerli bir tahtın getirilmesi konusunda şöyle demektedir;

Cinlerden İfrit: "Sen daha makamından kalkmadan önce, ben onu sana getirebilirim, ben gerçekten bana karşı kesin olarak güvenilir bir güce sahibim." dedi. (27-Neml 39)

Hem çok değerli olan ve hem de bir ülke sembolü olduğu için herkes tarafından korunan bu uzak beldedeki tahtı, Süleyman Aleyhisselam daha makamından kalkmadan getirebileceğini söyleyen ve gerçekten getirebilecek olan İfrit; aynı ayet-i kerimede beyan edildiği gibi "Bana güvenebilirsin" ifadesi ile Süleyman Aleyhisselam'ın kendisine güvenmesini ve izin vermesini istemekte, getirilmesi istenen bu tahtı ancak ve ancak mülkün tasarrufu elinde bulunan Süleyman Aleyhisselam'ın izni ile getirebileceğini belirtmektedir. Çünkü böyle bir eyleme gücü yetmesine rağmen insan ve insana ait mülkler konusunda geçmemesi gereken bir sınır olduğunu, bu sınırı herhangi bir kimsenin veya bir cinci hocanın değil, mülkün tasarrufu kendisine verilen Süleyman Aleyhisselam'ın izniyle geçebileceğini bilmektedir.

Cinlerin bizlerden, biz insanlardan hızlı varlıklar olduğunu söylememiz, elbetteki zanni bir söz veya zanni bir görüş değildir. Milyarlarca ışık yılı uzaklıktaki göğü yoklamaları, ışık hızının çok fevkinde bir hıza sahip olduklarının açık delilidir. Yaratılışları gereği bizler gibi hantal ve yerçekimine bağımlı bir bedene sahip olmayan cinler, yeryüzüne gelmelerine rağmen yeryüzüne bağımlı varlıklar değildir. Daha açık bir ifadeyle bizlerle aynı mutlak zamanı yaşayan cinler, bu mutlak zamanı bizlerden farklı bir yaşam hızıyla ve yine bizlerden farklı bir zaman-mekan boyutunda yaşamaktadırlar.

Kur'an-ı Kerim'de İblis'le ilgili olarak;

O cinlerdendi ... (18-Kehf 50)

buyurulması yani İblis denilen şeytanın cin kavminden olması, elbetteki cin kavmi hakkında olumsuz bir genelleme yapmamızı gerektirmez. Çünkü cin kavminde de salih ve takva sahibi mü'minler olduğu gibi, biz insanlar arasında da şeytan vasfını kazanmış ve şeytanlaşmış kimseler bulunmaktadır. İnsanlık tarihi boyunca biz insanlara gönderilen peygamberler ve peygamberi davetler, cinler için de bağlayıcı olmuş ve aşağıdaki ayet-i kerimelerde görüleceği üzere, böylesi peygamberi davetleri dikkate alan mü'min ve müslim cinler, kavimlerine birer uyarıcı-korkutucu olarak dönmüşlerdir;

Hani cinlerden bir kaçını, Kur'an dinlemek üzere sana yöneltmiştik. Böylece onun huzuruna geldikleri zaman dediler ki: "Kulak verin;" sonra (dinleme işi) bitirilince de kendi kavimlerine (birer) uyarıcı-korkutucular olarak döndüler. Dediler ki: "Ey kavmimiz, gerçekten biz Musa'dan sonra indirilen, kendinden öncekileri de doğrulayan bir Kitab dinledik; hakka ve dosdoğru olan yola yöneltip-iletmektedir." "Ey kavmimiz, Allah'a davet edene icabet edin ve ona iman edin; günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi acıklı bir azabtan korusun." "Kim Allah'a davet edene icabet etmezse, artık o, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir ve (onun O'ndan başka) velileri de yoktur. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler." (46-Ahkaf 29-32)

Hak din ve hak davet karşısındaki insani sapıklıklar ve şaşkınlıklar, ne yazık ki cinler için de söz konusu olmuş ve onların da büyük çoğunluğu iman karşısında inkarı, teslimiyet karşısında isyanı tercih etmişlerdir. Nitekim mü'min cinlerin kendi kavimleriyle ilgili olarak aşağıdaki ayet-i kerimelerde anlattıkları gerçekler, bir insan olarak bizlere hiç yabancı gelmeyen ve birer insan olarak kendi kavmimizde de gördüğümüz gerçeklerdir;

De ki: "Bana gerçekten şu vahyolundu: Cinlerden bir grup dinleyip de şöyle demişler; Doğrusu biz, (büyük) hayranlık uyandıran bir Kur'an dinledik. O (Kur'an), 'gerçeğe ve doğruya' yöneltip-iletiyor. Bu yüzden biz ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimize hiçbir şeyi ortak koşmayacağız. Elbette, bizim Rabbimizin şanı yücedir. O, ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk. Doğrusu şu; Bizim düşük akıllı-beyinsizlerimiz 'Allah'a karşı, gerçek dışı bir sürü saçma şeyler' söylemişler. Oysa biz, insanların ve cinlerin Allah'a karşı asla yalan söylemiyeceklerini sanmıştık. (72-Cin 1-5)

Gerçek şu ki, bizden salih olanlar da vardır ve bizden bunun dışında olanlar da. Biz türlü türlü yolların fırkaları olmuşuz. Biz şüphesiz, Allah'ı yeryüzünde asla aciz bırakamayacağımızı, kaçmak suretiyle de O'nu hiçbir şekilde aciz bırakamayacağımızı anladık. Elbette biz, o yol gösterici (Kur'an'ı) işitince, ona iman ettik. Artık kim Rabbine iman ederse, o, ne (ecrinin) eksileceğinden korkar ve ne de haksızlığa uğrayacağından. Ve elbette bizden müslüman olanlar da var, zulmedenler de. İşte (Allah'a) teslim olanlar, artık onlar 'gerçeği ve doğruyu' araştırıp-bulanlardır. Zulmedenler ise, onlar da cehennem için odun olmuşlardır. (72-Cin 11-15)

İmtihan hayatındaki bir varlığın kendi kavmiyle ilgili olarak bütün bu anlattıklarını bir cin değil de, kendi kavmiyle ilgili olarak bir insan anlatsaydı, hiçbir şaşkınlığa düşmez ve "Ne yazık ki hepsi doğru" cevabını verirdik. Peki bu benzerlik nereden kaynaklanıyor? İnsanlar mı cinlerin yoksa cinler mi insanların yolunu izliyor? Bu soruya "Cinler insanların veya insanlar cinlerin yolunu izliyor" şeklinde bir cevap veremeyiz. Çünkü iman veya küfür düzlemindeki bu benzerlik, farklı boyutlarda yaşayan bu ümmetlerin birbirlerinden etkilenmelerinden ziyade aynı iman veya küfür davetleriyle muhatap olmalarından kaynaklanmaktadır.

Kendilerini görmesek ve dünya hayatında görmek istemesek de kendileri için dua ettiğimiz cinler biz insanlarla aynı peygamberi davetle muhatap oldukları gibi, şeytan aleyhillaneden kaynaklanan aynı küfür davetiyle de muhataptırlar. Bizlere görünmeyen ve gizli vesveseler veren şeytanın, cin kavmine gözükebilir olmasının ise; bizlerle aynı kulluk imtihanının içinde olan cinler açısından imtihanı hem kolaylaştırıcı, hem de zorlaştırıcı bir anlamı vardır.

İnsanlar ve cinler birbirlerinden farklı varlıklar olmalarına ve farklı boyutlarda yaşamalarına rağmen, tarih boyunca birçok insan cinlerle irtibata geçmiş ve İslami açıdan tasvip etmeyeceğimiz ilişkiler geliştirmişlerdir. İnsanlarla cinler arasına bir sınır koyan ve emre itaat edildiği sürece bu sınırı koruyan Rabbimiz, haddi aşarak cinlerle ilişkiye giren cinci hoca veya medyum gibi şaşkınları korumasız bırakmakta ve cinlerin bir kuklası olan bu kimseler, müstehak oldukları bir azgınlığa sürüklenmektedir;

Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı adamlara sığındılar. Öyle oluyor ki, onların azgınlıklarını arttırmışlardır. Ve muhakkak onlar, sizin de sandığınız gibi Allah'ın hiç kimseyi kesin olarak diriltmeyeceğini sanmışlardı. (72-Cin 6-7)

İnsanların cinlerle irtibata geçmeleri ve ilişkiye girmeleri caiz olsaydı, böyle bir irtibatın en önemli ve en geçerli nedeni "Hakkı tebliğ etmek" olurdu. Oysa bizlere Kur'an-ı Kerim'de bildirildiğine göre hak tebliğin son elçisi olan Resulullah (s.a.v.) Efendimiz, cinlere de gönderilen bir peygamber olmasına rağmen, ne bir cin görmüş ve ne de bir cin ile görüşmüştür. Cinler Resulullah (s.a.v.)'i görmesine, onu dinlemelerine ve

Şu bir gerçek ki, Allah'ın kulu (olan Muhammed,) O'na dua (ibadet ve kulluk) için kalktığında, onlar neredeyse çevresinde keçeleşeceklerdi. (72-Cin 19)

buyruğunda ifade edildiği gibi onun etrafında izdihami bir çoğunluk oluşturmalarına rağmen, Efendimiz (s.a.v.) onları görmüyor ve onlarla bizatihi görüşmüyordu. Çünkü "De ki: "Bana gerçekten şu vahyolundu: Cinlerden bir grup dinleyip de şöyle demişler ..." buyruğunda da önemle belirtildiği gibi; cinlerin Resulullah (s.a.v.)'i dinlemeleri, Efendimiz (s.a.v.)'in gördüğü değil, ona vahiyle bildirilen bir durumdur.

Bu konuda yegane istisna olan Süleyman Aleyhisselam'ın durumu ise, dünya hayatında sadece kendisine böyle bir mülk ve imkan verilen bu peygambere özel bir durumdur. Kaldı ki Süleyman Aleyhisselam'ın emrine;

Onun eli altında Rabbinin izniyle iş görmekte olan bir kısım cinler de vardı. Onlardan kim Bizim emrimizden çıkıp-sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından taddırırdık. (34-Sebe 12)

buyruğunda bildirildiği gibi itaatsizlik gösterebilecek olan cinlerin, İlahi müdahale ile azaplandırılacağı beyan edilmektedir. Zaten Süleyman Aleyhisselam'ın bir kısım cinleri emri altında tutması, tutabilmesi, bu İlahi yardım ve İlahi müdahale ile mümkündü.

Peki.
cinlerle irtibata geçmek için İlahi izinleri olmadığı gibi, İlahi yardım ve İlahi müdahaleden de uzak olan kimseler, cahillere özgü nasıl bir cesaretle bu işe kalkışmakta ve nelerine güvenmektedirler!. Hüsnüzanna dayalı bir saflık ile "Ben müslüman cinlerle bağlantı kuruyorum" diyenler, ne dediğini bilmeyen şaşkınlardır. Karşılaştıkları etli-kanlı insanların bile gizli küfrünü ve nifağını görmekten aciz olan bir insan, irtibata geçtiği bir cinnin gizli küfrünü veya nifağını nasıl görebilecektir ki!. Dolayısıyle her kardeşimize cinlerden uzak olmalarını, medyumluk ve ruh çağırma gibi olaylara kesinlikle bulaşmamalarını tavsiye ediyoruz. Çünkü bizler, bizim tarafımızdaki sınırı geçmezsek, cinler de kendi taraflarındaki sınırı geçmezler, geçemezler.

Gereksiz ve tehlikeli bir merakla cinlerle irtibata geçerek veya İlahi sınırlara dikkat etmeyerek cinlerin musallat olduğu insanların durumu ise elbetteki acıdır. Karı kocanın arasını açmak veya büyü yaptırmak için değil böylesi zavallılara yardım etmek niyetiyle kendilerince salih görünen hocalara giden çaresiz kimseleri anlayışla karşılasak da, Allah'a inanan insanların bu konuda yalnız olmadıklarını ve

Ey Peygamber, sana ve seni izleyen mü'minlere Allah yeter. (8-Enfal 64)

buyruğunda ifade edildiği gibi, Allah'ın bütün mü'minlere yeteceğini hatırlatmak istiyoruz. Çünkü ins ve cin şeytanlarına karşı bizlere sığınmamız gereken tek adres gösterilmekte ve bu tek adres bizler için yeterli olmaktadır;

De ki; insanların Rabbine sığınırım, insanların malikine, insanların (gerçek) ilahına; 'Sinsice kalplere vesvese ve kuşku düşürüp duran' vesvesecinin şerrinden. Ki o, insanların göğüslerine vesvese verir (içlerine kuşku, kuruntu fısıldar); Gerek cinlerden, gerekse insanlardan (olan her hannas'tan Allah'a sığınırım). (114-Nas 1-6)

Dua ile..

9 Mayıs 2017
Mehmed ALAGAŞ



Yorum Yap


Yorumlar yeniden eskiye doğru sıralanmıştır.
Sıralamayı çevirmek için tıklayınız.

Uveys
29-10-2017 05:07
#2577
Allah razı olsun yazıyı kopya aldım
Talha
14-05-2017 02:39
#2386
SELAMUN ALEYKUM

Allah razı olsun amca...
Sıkça rastladığım bir muhabbettir cinler meselesi. Bazen haddimi aşarak hafife almamdan, bazen farklı düşüncelerimden kaynaklanan hareketlerimin pişmanlığını dahada yaşadım bu yazıda. Aslında mesele Kur'an OKUYAN! müminler için o kadar basit ve net ki...
İnsanlar da cinlerde kulluk için yaratılmış ve imtihana tabi tutulmuş ve sınırları çizilmiş. Kim bu sınırı aşarsa sınırın öte yanındakinin müdahalesine kapısını aralıyor.
Bu konuda , diğer konulardada olduğu gibi, bizim için yeterli olan tüm nasihatler Kitabımızda var Elhamdülillah.
Rabbimiz tüm vesvese vericilerden ve vesvese vericilerden olmaktan muhafaza eylesin...
Eyvallah...
Rüstem Engin
12-05-2017 23:48
#2382
Selamûn Aleykûm,

Allah razı olsun Mehmet Abi. Beklediğimden daha detaylı açıklamışsınız..
Allah'a emanet olun.!
Mehmed Can
11-05-2017 12:10
#2381
Selam ve dua ile,

Güncelliği halk arasında her daim yaşanan ve konuşulan ve biz kardeşlerinin kafa karışıklığını Kur'an ayetleri ışığında güzel örneklerle aydınlatıcı/açıklamalarınız için, Allah razı olsun Mehmed abi.

De ki; insanların Rabbine sığınırım, insanların malikine, insanların (gerçek) ilahına; 'Sinsice kalplere vesvese ve kuşku düşürüp duran' vesvesecinin şerrinden. Ki o, insanların göğüslerine vesvese verir (içlerine kuşku, kuruntu fısıldar); Gerek cinlerden, gerekse insanlardan (olan her hannas'tan Allah'a sığınırım). (114-Nas 1...6)"

Selam ve dua ile...


Güvenlik Kodu (*)
İşlemin sonucunu aşağıya yazınız : 26 çarpı 2 = ?


(*) Zorunlu

LÜTFEN DİKKAT:
IP numaranız kaydedilmektedir. Yorumlarınız sebebiyle ilgili kişi ve kurumların yasal işlemler başlatabileceğini unutmayınız. Aşağıdaki sebeplerle yorumlarınız onaylanmayacaktır.
  • Küfür, hakaret, tehdit, rencide edici ifadeler
  • İnançlara saldırı
  • Büyük harflerle yazılmış cümleler