



| ve iz kulnâ | : ve biz dediğimiz zaman |
| leke | : sana |
| inne | : muhakkak |
| rabbe-ke | : senin Rabbin |
| ehâta | : kuşattı, kapsadı |
| bi en nâsi | : insanları |
| ve mâ cealnâ | : ve biz kılmadık, yapmadık |
| er ru'yâlletî (er ru'yâ elletî) | : rüya ki o |
| ereynâ-ke | : sana gösterdik |
| illâ | : ancak, den başka, sadece |
| fitneten | : bir imtihan, fitne |
| li en nâsi | : insanlar için |
| ve eş şecerete | : ve ağaç |
| el mel'ûnete | : lânetlenmiş |
| fî el kur'âni | : Kur'ân-ı Kerim'de |
| ve nuhavvifu-hum | : ve onları korkutuyoruz |
| fe mâ yezîdu-hum | : artık onların arttırmıyor |
| illâ | : yalnız, ancak, den başka |
| tugyânen | : azgınlık, şaşkınlık |
| kebîren | : büyük |

