



| fe | : o zaman, böylece |
| evhay-nâ | : biz vahyettik |
| ileyhi | : ona |
| en ısnai | : yapmasını |
| el fulke | : gemi |
| bi a'yuni-nâ | : gözümüzün önünde |
| ve vahyi-nâ | : ve vahyimizle |
| fe | : böylece |
| izâ câe | : geldiği zaman |
| emru-nâ | : bizim emrimiz |
| ve fâre | : ve fevaran etti, kaynadı |
| et tennûru | : tennur, kazan |
| fesluk (fe usluk) | : hemen koy |
| fî-hâ | : onun içine |
| min kullin | : hepsinden, herbirinden |
| zevceynisneyni | : her çiften ikişer |
| ve ehleke | : ve senin maiyetin, senin ailen |
| illâ | : sadece, hariç |
| men | : kimse, kim |
| sebeka | : geçti |
| aleyhi | : onun üzerine (onun hakkında) |
| el kavlu | : söz |
| min-hum | : onlardan |
| ve lâ tuhâtıb-nî | : ve bana hitap etme |
| fî | : hakkında |
| ellezîne zalemû | : zulmeden kimseler |
| inne-hum | : muhakkak onlar |
| mugrakûne | : boğulacak olanlar |

