



| fe | : bundan sonra |
| in | : şâyet, eğer |
| a'redû | : yüz çevirdiler |
| fe | : oysa, halbuki |
| mâ erselnâ-ke | : seni göndermedik |
| aleyhim | : onların üzerine |
| hafîzan | : muhafız olarak |
| in ... illâ | : sadece |
| aleyke | : senin üzerinde |
| el belâgu | : tebliğ |
| ve innâ | : ve muhakkak ki biz |
| izâ ezaknâ | : tattırdığımız zaman |
| el insâne | : insan |
| min-nâ | : bizden |
| rahmeten | : bir rahmet |
| feriha | : ferahladı, sevindi |
| bi-hâ | : onunla |
| ve in | : ve şâyet, eğer |
| tusib-hum | : onlara isabet eder |
| seyyietun | : bir kötülük |
| bi-mâ | : sebebiyle |
| kaddemet | : takdim etti, yaptı |
| eydî-him | : onların elleri |
| fe | : işte o zaman |
| inne | : muhakkak |
| el insâne | : insan |
| kefûrun | : kefur, inkâr eden, nankör |

