



| summe | : sonra |
| kaffeynâ | : ardarda gönderdik |
| alâ âsâri-him | : onların izleri üzerine |
| bi rusuli-nâ | : resûllerimizi |
| ve kaffeynâ | : ve ardarda gönderdik |
| bi îsebni meryeme | : Meryemoğlu İsa |
| ve âteynâ-hu | : ve ona verdik |
| el incîle | : İncil |
| ve cealnâ | : ve biz onu kıldık |
| fî kulûbi | : kalplerde |
| ellezîne | : onlar |
| ittebeû-hu | : ona tâbî oldular |
| re'feten | : refet, şefkat |
| ve rahmeten | : ve rahmet |
| ve rahbânîyyeten | : ve ruhbanlık |
| ibtedeû-hâ | : onu ihdas ettiler |
| mâ ketebnâ-hâ | : onu yazmadık, farz kılmadık |
| aleyhim | : onlara, onların üzerine |
| illâ | : ancak, den başka |
| ibtigâe | : talep etmek, aramak |
| rıdvane | : rıza |
| allâhi | : Allah'ın |
| fe | : artık, böylece, oysa |
| mâ raav-hâ | : ona riayet etmediler |
| hakka | : hak, gerçek, doğru |
| riayeti-hâ | : riayet |
| fe | : artık, böylece, oysa |
| âteynâ | : verdik |
| ellezîne | : onlar |
| âmenû | : âmenû oldular (yaşarken Allah'a ulaşmayı dilediler) |
| min-hum | : onlardan |
| ecre-hum | : onların ecirleri, mükâfatları |
| ve kesîrun | : ve çoğu |
| min-hum | : onlardan |
| fâsikûne | : fasıklar, fasık olanlar, fasık kimseler |

