



| ve lemmâ | : ve olduğu zaman |
| sukıta fî eydî-him | : ellerinin arasına düşürüldü (aklı başına geldi, yanıldığını anladı, pişman oldu) |
| ve raev | : ve gördüler |
| enne-hum | : (kendilerinin), ... olduğunu |
| kad | : olmuş |
| dallû | : dalâlete düştüler |
| kâlû | : dediler |
| le in | : elbette, gerçekten eğer |
| lem yerham-nâ | : bize merhamet etmezse |
| rabbu-nâ | : Rabbimiz |
| ve yağfir-lenâ | : ve bize mağfiret eder |
| le nekûnenne (le nekûne enne) | : muhakkak biz oluruz |
| min el hâsirîne | : hüsrana düşenlerden |

