



| iz | : olduğu zaman |
| yurîke-hum allâhu | : Allah sana onları gösteriyor |
| fî menâmi-ke | : senin uykunda |
| kalîlen | : az |
| ve lev | : ve eğer, şayet |
| erâke-hum | : onları sana gösterdi |
| kesîran | : çok |
| le feşiltum | : mutlaka tedirgin olurdunuz, yılgın düşerdiniz |
| ve le tenâza'tum | : ve elbette anlaşmazlığa (nizaya) düşerdiniz |
| fîl emri | : emir hakkında |
| ve lâkinne allâhe | : ve fakat Allah |
| selleme | : salim kıldı, selâmete çıkardı |
| inne-hu | : muhakkak ki o, çünkü o |
| alîmun | : en iyi bilen |
| bi zâti es sudûri | : göğüslerde olanı, sinelerde olanı |

