



| ve iz | : ve olduğu zaman, olmuştu |
| zeyyene | : süsledi, güzel gösterdi |
| lehum eş şeytânu | : onlara şeytan |
| a'mâle-hum | : amellerini, yaptıklarını |
| ve kâle | : ve dedi |
| lâ gâlibe | : galip olacak, yenecek, üstün gelecek yoktur |
| lekum el yevme | : size bugün |
| min en nâsi | : insanlardan |
| ve innî | : ve muhakkak ki ben |
| cârun | : yardımcı, müttefik (yardım vaadeden) |
| lekum | : sizin için, size |
| fe lemmâ | : fakat, ..... olunca |
| terâet el fietâni | : iki topluluk (birbirini) gördü |
| nekesa | : arkasına dönüp kaçtı |
| alâ akibey-hi | : iki topuğu üstünde |
| ve kâle | : ve dedi |
| innî | : muhakkak ki ben |
| berîun | : uzağım |
| min-kum | : sizden |
| innî | : muhakkak ki ben |
| erâ | : görüyorum |
| mâ lâ terevne | : sizin görmediğiniz şey(ler)i |
| innî | : muhakkak ki ben |
| ehâfu allâhe | : ben Allah'tan korkarım |
| vallâhu (ve allâhu) | : ve Allah |
| şedîdu | : şiddetli |
| el ıkâbi | : azap, ceza |

