



| huve ellezî | : odur |
| yuseyyiru-kum | : sizi gezdirir |
| fî el berri | : karada |
| ve el bahri | : ve denizde |
| hattâ | : a kadar, hatta |
| izâ kuntum | : siz olduğunuz zaman, siz idiniz |
| fî el fulki | : gemide, gemilerde |
| ve cereyne | : ve aktılar, gittiler (yüzdüler) |
| bi-him | : onlarla |
| bi rîhin | : bir rüzgâr ile |
| tayyibetin | : temiz, hoş, güzel |
| ve ferihû | : ve ferahladılar (sevinçliydiler) |
| bi-hâ | : onunla |
| câet-hâ | : ona geldi |
| rîhun | : bir rüzgâr |
| âsifun | : fırtına |
| ve câe-hum el mevcu | : ve onlara dalga geldi |
| min kulli mekânin | : her taraftan, her mekândan |
| ve zannû | : ve zannettiler |
| enne-hum | : muhakkak onlar |
| uhîta | : kuşatıldı |
| bi-him | : onlarla |
| deavû allâhe | : Allah'a dua ettiler |
| muhlisîne | : muhlisler olarak, halis kılarak |
| lehu ed dîne | : dîni ona |
| le in | : eğer olursa mutlaka |
| enceyte-nâ | : bizi kurtar |
| min hâzihi | : bundan |
| le nekûnenne | : biz muhakkak olacağız |
| min eş şâkirîne | : şükredenlerden |

