kâle | : dedi |
e raeyte | : gördün mü |
iz eveynâ | : sığındığımız zaman, orada bulunduğumuz zaman |
ilas sahrati (ilâ es sahrati) | : kayaya |
fe in-nî | : o zaman gerçekten ben |
nesîtu | : unuttum |
el hûte | : balığı |
ve mâ ensâ-nî-hu | : ve onu bana unutturmadı |
illeş şeytânu (illâ eş şeytânu) | : şeytandan başkası |
en ezkure-hu | : onu hatırlamayı |
vettehaze (ve ittehaze) | : ve edindi (tuttu) |
sebîle-hu | : kendi yolunu |
fî el bahri | : denizde (denizin içinde) |
aceben | : acayip, şaşılacak şekilde |