



| ve izâ | : ve olduğu zaman |
| gaşiye-hum | : onları sardı |
| mevcun | : dalgalar |
| ke | : gibi, sanki |
| ez zuleli | : (karanlık) gölgeler |
| deavûllâhe (deavû allâhe) | : Allah'a dua ederler, Allah'a yalvarırlar |
| muhlisine | : muhlisler, halis kılanlar |
| lehu | : ona |
| ed dîne | : dîn |
| fe | : böylece, bundan sonra |
| lemmâ | : olduğu zaman |
| neccâ-hum | : onları kurtardık |
| ilel berri (ilâ el berri) | : karaya |
| fe | : böylece, bundan sonra |
| min-hum | : onlardan |
| muktesidun | : mutedil davrananlar (aşırı gitmeyenler) |
| ve mâ yechadu | : ve bilerek inkâr etmez |
| bi âyâti-nâ | : âyetlerimizi |
| illâ | : ancak, hariç, den başka |
| kullu | : her, hepsi |
| hattârin | : çok gaddar |
| kefûrin | : çok nankör |

