



| ve in | : ve eğer, şayet, ... ise, olsa |
| imraetun | : bir kadın |
| hâfet | : korktu |
| min ba'li-hâ | : kendi kocasından |
| nuşûzen | : geçimsizlik, ilgisizlik |
| ev | : veya |
| ı'râdan | : yüz çevirme |
| fe | : o zaman, artık |
| lâ cunâha | : günah yoktur |
| aleyhimâ | : ikisinin üzerine, ikisine |
| en | : olmak |
| yuslıhâ | : ıslah edilmesi, düzeltilmesi, uzlaşma |
| beyne-humâ | : onların ikisinin arası |
| sulhan | : sulh yapılarak, anlaşma yapılarak |
| ve es sulhu | : ve sulh, barış, anlaşma |
| hayrun | : hayırlı, daha hayırlı |
| ve uhdırati | : ve hazır kılındı |
| el enfusu | : nefsler |
| eş şuhha | : hırs, cimrilik, kıskançlık |
| ve in | : ve eğer, şayet, ... ise, olsa |
| tuhsinû | : ihsan edersiniz, ihsanla davranırsınız |
| ve tettekû | : ve takva sahibi olursunuz |
| fe | : o taktirde |
| inne | : muhakkak, mutlaka |
| allâhe | : Allah |
| kâne | : oldu, ...dır |
| bi mâ | : şeyleri |
| ta'melûne | : siz yaparsınız |
| habîran | : en iyi haberdar olan, haberdar olan |

