



| inne ellezîne | : muhakkak ki onlar |
| teveffâ-hum | : onları vefat ettirir, öldürür |
| el melâiketu | : melekler |
| zâlimî | : zulmedenler |
| enfusi-him | : onların nefsleri, kendileri, kendi nefsleri |
| kâlû | : dediler |
| fîme | : nerede, ne işte |
| kuntum | : siz oldunuz, idiniz |
| kâlû | : dediler |
| kunnâ | : biz olduk, biz idik, |
| mustad'afîne | : aciz, çaresiz, zayıf olanlar |
| fî el ardı | : arzda, yeryüzünde |
| kâlû | : dediler |
| e | : ... mı? |
| lem tekun | : olmadı, değil |
| ardu | : arz , yeryüzü |
| allâhi | : Allah |
| vâsiaten | : geniş |
| fe | : o halde, öyleyse |
| tuhâcirû | : hicret edersiniz |
| fî-hâ | : orada (oraya) |
| fe | : işte |
| ulâike | : işte onlar |
| me'vâ-hum | : onların varacakları, gidecekleri yer |
| cehennemu | : cehennem |
| ve sâet | : ve ne kötü, fena |
| masîran | : gidilen yer, varış yeri |

