



| ellezîne | : o kimseler ki, onlar ki |
| yettebiûne | : uyarlar, tâbî olurlar |
| er resûle | : resûle, elçiye |
| en nebiyye el ummiyye ellezî | : okuma yazma bilmeyen peygamber ki o |
| yecidûne-hu | : onu bulurlar |
| mektûben | : yazılı olarak |
| inde-hum | : yanlarında |
| fî et tevrâti | : Tevrat'ta |
| ve el incîli | : ve İncil |
| ye'muru-hum | : onlara emreder |
| bi el ma'rûfi | : irfanla |
| ve yenhâ-hum | : ve onlara yasaklar, onları nehyeder |
| an el munkeri | : münkerden, kötülükten |
| ve yuhıllu | : ve helâl kılar |
| lehum et tayyibâti | : onlara temiz ve güzel olanları |
| ve yuharrimu | : ve haram kılar |
| aleyhim el habâise | : onlara, habis olan şeyleri (kötü ve pis olan şeyler) |
| ve yedau | : ve kaldırır |
| an-hum | : onlardan |
| ısra-hum | : onların ağırlığını, zorluklarını, yüklerini |
| ve el aglâle elletî | : ve zincirin halkaları ki o |
| kânet | : oldu, olmuş olan (olan) |
| aleyhim | : onların üzerinde |
| fe ellezîne | : böylece o kimseler, onlar |
| âmenû bi-hi | : ona inandılar, iman ettiler |
| ve azzerû-hu | : ona saygı gösterdiler |
| ve nasarû-hu | : ve ona yardım ettiler |
| ve ittebeû en nûre ellezî | : ve o nura tâbî oldular ki o |
| unzile | : indirildi |
| mea-hu | : onunla birlikte, beraber |
| ulâike | : işte onlar |
| hum el muflihûne | : onlar felâha (kurtuluşa) erenlerdir |

