

								
						
								
						
| ve izâ | : ve ... olduğu zaman | 
| hadara | : hazır oldu, orada bulundu | 
| el kısmete | : paylaştırma, taksim | 
| ulû | : sahibi | 
| el kurbâ | : yakınlık, akrabalar | 
| ve el yetâmâ | : ve yetimler | 
| ve el mesâkînu | : ve miskinler, çalışamayacak durumdaki yaşlılar, yoksullar | 
| fe urzukû-hum | : o taktirde onları rızıklandırın | 
| min-hu | : ondan | 
| ve kûlû | : ve deyin, söyleyin | 
| lehum | : onlara | 
| kavlen | : söz | 
| ma'rûfen | : iyi, güzel | 
								
						
