



| yâ eyyuhâ | : ey |
| ellezîne | : onlar, olanlar |
| âmenû | : âmenû oldular, îmân ettiler, yaşarken Allaha ulaşmayı dilediler |
| izâ | : ... olduğu zaman |
| darabtum | : yürüyüşe, sefere çıktınız |
| fî | : ...'da |
| sebîli | : yol |
| allâhi | : Allah |
| fe | : artık |
| tebeyyenû | : iyice araştırıp beyan edin, açığa çıkarın |
| ve | : ve |
| lâ tekûlû | : söylemeyin, demeyin |
| li men | : kimseye |
| elkâ | : ilka etti, ulaştırdı |
| ileykum | : size |
| es selâme | : selâm |
| leste | : sen değilsin |
| mu'minen | : mü'min |
| tebtegûne | : arayarak, gaye edinerek |
| arada | : gelip geçici meta (dünya malı) |
| el hayâti | : hayat |
| ed dunyâ | : dünya |
| fe | : oysa, halbuki |
| inde | : yanında, katında |
| allâhi | : Allah |
| megânimu | : ganimetler |
| kesîratun | : çoktur |
| kezâlike | : öyle, böyle |
| kuntum | : siz oldunuz, siz idiniz |
| min kablu | : önceden, daha önce |
| fe | : o zaman |
| menne | : nimet verdi |
| allâhu | : Allah |
| aleykum | : sizin üzerinize |
| fe | : o halde |
| tebeyyenû | : iyice araştırıp beyan edin, açığa çıkarın |
| inne | : muhakkak |
| allâhe | : Allah |
| kâne | : oldu, ...idi, ...dır |
| bi-mâ | : şeyleri |
| ta'melûne | : yapıyorsunuz |
| habîran | : haberdar olan, haberdar |

