Eski Masaüstü Görünüm

Ayet altı "Oku" ikonu bazı kullanıcılarda çalışmamaktadır. Sorun ile ilgili çalışmalarımız devam etmektedir.
Fâtiha Suresi1Bakara Suresi2Âl-i İmrân Suresi3Nisâ Suresi4Mâide Suresi5En'âm Suresi6A'râf Suresi7Enfâl Suresi8Tevbe Suresi9Yunus Suresi10Hûd Suresi11Yusuf Suresi12Ra'd Suresi13İbrahim Suresi14Hicr Suresi15Nahl Suresi16İsrâ Suresi17Kehf Suresi18Meryem Suresi19Tâ-Hâ Suresi20Enbiyâ Suresi21Hac Suresi22Mü'minûn Suresi23Nûr Suresi24Furkan Suresi25Şuarâ Suresi26Neml Suresi27Kasas Suresi28Ankebût Suresi29Rûm Suresi30Lokman Suresi31Secde Suresi32Ahzâb Suresi33Sebe Suresi34Fâtır Suresi35Yâsin Suresi36Sâffât Suresi37Sâd Suresi38Zümer Suresi39Mü'min Suresi40Fussilet Suresi41Şûrâ Suresi42Zuhruf Suresi43Duhân Suresi44Câsiye Suresi45Ahkaf Suresi46Muhammed Suresi47Fetih Suresi48Hucurât Suresi49Kaf Suresi50Zâriyât Suresi51Tûr Suresi52Necm Suresi53Kamer Suresi54Rahmân Suresi55Vâkıa Suresi56Hadid Suresi57Mücâdele Suresi58Haşr Suresi59Mümtehine Suresi60Saf Suresi61Cum'a Suresi62Münâfikûn Suresi63Teğabün Suresi64Talâk Suresi65Tahrim Suresi66Mülk Suresi67Kalem Suresi68Hâkka Suresi69Meâric Suresi70Nuh Suresi71Cin Suresi72Müzzemmil Suresi73Müddessir Suresi74Kıyamet Suresi75İnsan Suresi76Mürselât Suresi77Nebe Suresi78Nâziât Suresi79Abese Suresi80Tekvir Suresi81İnfitâr Suresi82Mutaffifin Suresi83İnşikak Suresi84Bürûc Suresi85Târık Suresi86A'lâ Suresi87Ğâşiye Suresi88Fecr Suresi89Beled Suresi90Şems Suresi91Leyl Suresi92Duhâ Suresi93İnşirâh Suresi94Tin Suresi95Alak Suresi96Kadir Suresi97Beyyine Suresi98Zilzâl Suresi99Âdiyât Suresi100Kâria Suresi101Tekâsür Suresi102Asr Suresi103Hümeze Suresi104Fil Suresi105Kureyş Suresi106Mâ'ûn Suresi107Kevser Suresi108Kâfirûn Suresi109Nasr Suresi110Tebbet Suresi111İhlâs Suresi112Felâk Suresi113Nâs Suresi114
A'lâ Suresi87A'râf Suresi7Abese Suresi80Âdiyât Suresi100Ahkaf Suresi46Ahzâb Suresi33Âl-i İmrân Suresi3Alak Suresi96Ankebût Suresi29Asr Suresi103Bakara Suresi2Beled Suresi90Beyyine Suresi98Bürûc Suresi85Câsiye Suresi45Cin Suresi72Cum'a Suresi62Duhâ Suresi93Duhân Suresi44En'âm Suresi6Enbiyâ Suresi21Enfâl Suresi8Fâtiha Suresi1Fâtır Suresi35Fecr Suresi89Felâk Suresi113Fetih Suresi48Fil Suresi105Furkan Suresi25Fussilet Suresi41Ğâşiye Suresi88Hac Suresi22Hadid Suresi57Hâkka Suresi69Haşr Suresi59Hicr Suresi15Hucurât Suresi49Hûd Suresi11Hümeze Suresi104İbrahim Suresi14İhlâs Suresi112İnfitâr Suresi82İnsan Suresi76İnşikak Suresi84İnşirâh Suresi94İsrâ Suresi17Kadir Suresi97Kaf Suresi50Kâfirûn Suresi109Kalem Suresi68Kamer Suresi54Kâria Suresi101Kasas Suresi28Kehf Suresi18Kevser Suresi108Kıyamet Suresi75Kureyş Suresi106Leyl Suresi92Lokman Suresi31Mâ'ûn Suresi107Mâide Suresi5Meâric Suresi70Meryem Suresi19Mü'min Suresi40Mü'minûn Suresi23Mücâdele Suresi58Müddessir Suresi74Muhammed Suresi47Mülk Suresi67Mümtehine Suresi60Münâfikûn Suresi63Mürselât Suresi77Mutaffifin Suresi83Müzzemmil Suresi73Nahl Suresi16Nâs Suresi114Nasr Suresi110Nâziât Suresi79Nebe Suresi78Necm Suresi53Neml Suresi27Nisâ Suresi4Nuh Suresi71Nûr Suresi24Ra'd Suresi13Rahmân Suresi55Rûm Suresi30Sâd Suresi38Saf Suresi61Sâffât Suresi37Sebe Suresi34Secde Suresi32Şems Suresi91Şuarâ Suresi26Şûrâ Suresi42Tâ-Hâ Suresi20Tahrim Suresi66Talâk Suresi65Târık Suresi86Tebbet Suresi111Teğabün Suresi64Tekâsür Suresi102Tekvir Suresi81Tevbe Suresi9Tin Suresi95Tûr Suresi52Vâkıa Suresi56Yâsin Suresi36Yunus Suresi10Yusuf Suresi12Zâriyât Suresi51Zilzâl Suresi99Zuhruf Suresi43Zümer Suresi39
Alak Suresi96Kalem Suresi68Müzzemmil Suresi73Müddessir Suresi74Fâtiha Suresi1Tebbet Suresi111Tekvir Suresi81A'lâ Suresi87Leyl Suresi92Fecr Suresi89Duhâ Suresi93İnşirâh Suresi94Asr Suresi103Âdiyât Suresi100Kevser Suresi108Tekâsür Suresi102Mâ'ûn Suresi107Kâfirûn Suresi109Fil Suresi105Felâk Suresi113Nâs Suresi114İhlâs Suresi112Necm Suresi53Abese Suresi80Kadir Suresi97Şems Suresi91Bürûc Suresi85Tin Suresi95Kureyş Suresi106Kâria Suresi101Kıyamet Suresi75Hümeze Suresi104Mürselât Suresi77Kaf Suresi50Beled Suresi90Târık Suresi86Kamer Suresi54Sâd Suresi38A'râf Suresi7Cin Suresi72Yâsin Suresi36Furkan Suresi25Fâtır Suresi35Meryem Suresi19Tâ-Hâ Suresi20Vâkıa Suresi56Şuarâ Suresi26Neml Suresi27Kasas Suresi28İsrâ Suresi17Yunus Suresi10Hûd Suresi11Yusuf Suresi12Hicr Suresi15En'âm Suresi6Sâffât Suresi37Lokman Suresi31Sebe Suresi34Zümer Suresi39Mü'min Suresi40Fussilet Suresi41Şûrâ Suresi42Zuhruf Suresi43Duhân Suresi44Câsiye Suresi45Ahkaf Suresi46Zâriyât Suresi51Ğâşiye Suresi88Kehf Suresi18Nahl Suresi16Nuh Suresi71İbrahim Suresi14Enbiyâ Suresi21Mü'minûn Suresi23Secde Suresi32Tûr Suresi52Mülk Suresi67Hâkka Suresi69Meâric Suresi70Nebe Suresi78Nâziât Suresi79İnfitâr Suresi82İnşikak Suresi84Rûm Suresi30Ankebût Suresi29Mutaffifin Suresi83Bakara Suresi2Enfâl Suresi8Âl-i İmrân Suresi3Ahzâb Suresi33Mümtehine Suresi60Nisâ Suresi4Zilzâl Suresi99Hadid Suresi57Muhammed Suresi47Ra'd Suresi13Rahmân Suresi55İnsan Suresi76Talâk Suresi65Beyyine Suresi98Haşr Suresi59Nûr Suresi24Hac Suresi22Münâfikûn Suresi63Mücâdele Suresi58Hucurât Suresi49Tahrim Suresi66Teğabün Suresi64Saf Suresi61Cum'a Suresi62Fetih Suresi48Mâide Suresi5Tevbe Suresi9Nasr Suresi110

Furkan Suresi


Furkan Suresi 77 ayettir. Nüzulü Mekke'de olup 42. sure olarak inmiştir.
Kur'an-ı Kerim'de 358 sayfa numarasında yer almaktadır.

Hata! Lütfen tarayıcınızın ayarlarını kontrol edip daha sonra tekrar deneyin.

. ayet ile . ayet arasını

بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

تَبَارَكَ الَّذ۪ي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلٰى عَبْدِه۪ لِيَكُونَ لِلْعَالَم۪ينَ نَذ۪يراًۙ



Alemlere uyarıcı olması için kuluna (hakkı batıldan ayıran) Furkan'ı indiren (Allah) çok yücedir-mukaddestir.
-1

اَلَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَداً وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَر۪يكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْد۪يراً



Göklerin ve yerin mülkü O'nundur, çocuk edinmemiştir ve mülkünde ortağı yoktur. Her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş ve mukadderatını (gidişatını, belli bir ölçüye göre) takdir etmiştir.
-2

وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةً لَا يَخْلُقُونَ شَيْـٔاً وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِاَنْفُسِهِمْ ضَراًّ وَلَا نَفْعاً وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتاً وَلَا حَيٰوةً وَلَا نُشُوراً



O'nu bırakıp da bir şey yaratmayan, üstelik kendileri yaratılıp durmakta olan, kendilerine bile ne zarar, ne de yarar sağlayamayan, öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip-çıkarmaya güçleri yetmeyen birtakım ilahlar edindiler.
-3

وَقَالُٓوا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلٰى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً



Ve dediler ki "(Bu) öncekilerin masallarıdır. Başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır."
-5

قُلْ اَنْزَلَهُ الَّذ۪ي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اِنَّهُ كَانَ غَفُوراً رَح۪يماً



De ki "Onu göklerde ve yerdeki gizlilikleri bilen (Allah) indirmiştir. O Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir)."
-6

اَوْ يُلْقٰٓى اِلَيْهِ كَنْزٌ اَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَاۜ وَقَالَ الظَّالِمُونَ اِنْ تَتَّبِعُونَ اِلَّا رَجُلاً مَسْحُوراً



Ya da kendisine bir hazinenin bırakılması veya içinden yeyip-besleneceği bir bahçesi olması (gerekmez miydi)? (Ayrıca) o zalimler (müminlere) "Siz ancak büyülenmiş bir adama uymaktasınız" dediler.
-8

اُنْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْاَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ سَب۪يلاً۟



Bir bak, senin için nasıl emsaller verdiler. (Artık) onlar sapmışlardır ve (doğruya) bir yol da bulamazlar.
-9

تَبَارَكَ الَّـذ۪ٓي اِنْ شَٓاءَ جَعَلَ لَكَ خَيْراً مِنْ ذٰلِكَ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ وَيَجْعَلْ لَكَ قُصُوراً



Dilediği takdirde sana bundan daha hayırlısı olarak altından ırmaklar akan cennetler veren ve senin için köşkler kılan (Allah'ın şanı) çok yücedir-mukaddestir.
-10

بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ وَاَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَع۪يراًۚ



Hayır, onlar (kıyamet) saatini de yalanladılar. Biz de (kıyamet) saatini yalanlayanlara çılgınca yanan bir ateş hazırladık.
-11

اِذَا رَاَتْهُمْ مِنْ مَكَانٍ بَع۪يدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظاً وَزَف۪يراً



(Ateş) onları uzak bir yerden gördüğünde, onun (kendilerine) gazablı öfkelenişini ve uğultusunu işitirler.
-12

وَاِذَٓا اُلْقُوا مِنْهَا مَكَاناً ضَيِّقاً مُقَرَّن۪ينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُوراًۜ



Elleri boyunlarına bağlı olarak onun dar bir yerine atıldıkları zaman orada (hemen yok oluvermeyi) helakı isteyip-çağırırlar.
-13

لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُوراً وَاحِداً وَادْعُوا ثُبُوراً كَث۪يراً



Bugün tek bir helakı (yok oluşu) çağırmayın, (yanıp-kavruldukça yeni bir beden giyeceğiniz için) bir çok helakı isteyip-çağırın.
-14

قُلْ اَذٰلِكَ خَيْرٌ اَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّت۪ي وُعِدَ الْمُتَّقُونَۜ كَانَتْ لَهُمْ جَزَٓاءً وَمَص۪يراً



De ki "(Akibet olarak) bu mu daha hayırlı yoksa muttakilere (takva sahiblerine) vadedilen cennet mi? Ki bu (cennet) onlar için bir mükafat ve son duraktır."
-15

لَهُمْ ف۪يهَا مَا يَشَٓاؤُ۫نَ خَالِد۪ينَۜ كَانَ عَلٰى رَبِّكَ وَعْداً مَسْؤُ۫لاً



İçinde ebedi kalıcılar olarak orada her istedikleri vardır. Bu Rabbinin üzerinde (yerine getirilmesi) istenen bir vaaddir.
-16

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَيَقُولُ ءَاَنْتُمْ اَضْلَلْتُمْ عِبَاد۪ي هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّب۪يلَۜ



Onları ve Allah'tan başka taptıklarını biraraya getirip toplayacağı gün (Rabbin, ilahlaştırılan salih kullarına) "Şu kullarımı siz mi saptırdınız yoksa kendileri mi yolu sapıttılar" der.
-17

قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنْبَغ۪ي لَـنَٓا اَنْ نَتَّخِذَ مِنْ دُونِكَ مِنْ اَوْلِيَٓاءَ وَلٰكِنْ مَتَّعْتَهُمْ وَاٰبَٓاءَهُمْ حَتّٰى نَسُوا الذِّكْرَۚ وَكَانُوا قَوْماً بُوراً



Onlar da derler ki "Sen sübhansın (münezzehsin-yücesin). Senin dışında başka veliler edinmemiz bize yakışmaz. Sen (imtihan gereği) onları ve (şirk koşan) atalarını o kadar metalandırıp-yararlandırdın ki zikri (İlahi gerçekleri) unuttular ve helak olmayı hak eden bir kavim oldular."
-18

فَقَدْ كَذَّبُوكُمْ بِمَا تَقُولُونَۙ فَمَا تَسْتَط۪يعُونَ صَرْفاً وَلَا نَصْراًۚ وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَاباً كَب۪يراً



İşte (ilahlaştırdığınız peygamberler ve salihler) sizi söylediklerinizde yalancı çıkardılar. Artık (onlar da) üzerinizden azabı geri çeviremez ve yardım göremezsiniz. İçinizden kim zulmederse ona büyük bir azab tattıracağız.
-19

وَمَٓا اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ اِلَّٓا اِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي الْاَسْوَاقِۜ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةًۜ اَتَصْبِرُونَۚ وَكَانَ رَبُّكَ بَص۪يراً۟



Senden önce gönderdiklerimiz de (senin gibi) yemek yerler, çarşılarda dolaşırlardı. Biz sizin bir kısmınızı, bir kısmınız için fitne (deneme ve imtihan konusu) yaptık ki (bakalım) sabredecek misiniz? Senin Rabbin Basir'dir (herşeyi hakkıyle görendir).
-20

وَقَالَ الَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ لِقَٓاءَنَا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْنَا الْمَلٰٓئِكَةُ اَوْ نَرٰى رَبَّـنَاۜ لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ وَعَتَوْ عُتُواًّ كَب۪يراً



Bize kavuşmayı ummayanlar "Bize meleklerin indirilmesi ya da Rabbimizi görmemiz gerekmez miydi?" dediler. Andolsun ki onlar kendi nefislerinde büyüklüğe kapıldılar ve büyük bir azgınlıkla haddi aştılar.
-21

يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلٰٓئِكَةَ لَا بُشْرٰى يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِم۪ينَ وَيَقُولُونَ حِجْراً مَحْجُوراً



(indirilmesini istedikleri) melekleri görecekleri gün mücrimlere (suçlu-günahkarlara) hiçbir sevinç haberi yoktur. O gün (melekler onlara, size artık sevinmek) "Yasaktır, yasak" derler.
-22

وَقَدِمْنَٓا اِلٰى مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَٓاءً مَنْثُوراً



(İyi de olsa) onların yaptıkları her işin-amelin önüne geçerek (hakka ve niyetlerine göre boşa çıkararak) onu savrulmuş toz zerreleri kılarız.
-23

اَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُسْتَقَراًّ وَاَحْسَنُ مَق۪يلاً



O gün cennet ashabının-ehlinin kalacakları yer çok hayırlı, dinlenecekleri yer pek güzeldir.
-24

يَا وَيْلَتٰى لَيْتَن۪ي لَمْ اَتَّخِذْ فُلَاناً خَل۪يلاً



Eyvah (vay başıma gelene). Keşke falancayı dost edinmeseydim.
-28

لَقَدْ اَضَلَّن۪ي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ اِذْ جَٓاءَن۪يۜ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْاِنْسَانِ خَذُولاً



Çünkü o bana geldikten sonra beni zikirden (Kur'an'dan) saptırmış oldu. Şeytan insanı 'yapayalnız ve yardımsız' bırakandır.
-29

وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُواًّ مِنَ الْمُجْرِم۪ينَۜ وَكَفٰى بِرَبِّكَ هَادِياً وَنَص۪يراً



Biz böylece her peygambere mücrimlerden (suçlu-günahkarlardan) bir düşman kıldık. Hâdi (hidayet edici) ve yardımcı olarak Rabbin yeter.
-31

وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْاٰنُ جُمْلَةً وَاحِدَةًۚ كَذٰلِكَ لِنُثَبِّتَ بِه۪ فُؤٰادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْت۪يلاً



Küfredenler dediler ki "Kur'an ona tek bir defada, topluca indirilmeli değil miydi?" Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek (kalbini pekiştirmek) için onu böyle (ayet ayet indirdik) ve onu (belli bir sırayla) tertil üzere (ayırarak tane tane) okuduk.
-32

وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ اِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاَحْسَنَ تَفْس۪يراًۜ



Onların sana getirdikleri hiçbir misal yoktur ki, Biz (ona karşı) sana hakkı ve en güzel açıklamayı getirmiş olmayalım.
-33

فَقُلْنَا اذْهَبَٓا اِلَى الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۜ فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْم۪يراًۜ



(Onlara) "(Yaratılış) ayetlerimizi yalanlayan kavme gidin" dedik. Sonunda onları (Firavun ve çevresini) tamamen helak ettik.
-36

وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ اَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ اٰيَةًۜ وَاَعْتَدْنَا لِلظَّالِم۪ينَ عَـذَاباً اَل۪يماًۚ



Nuh'un kavmi de (Nuh'u ve diğer) resulleri yalanladıklarında onları suda boğduk ve insanlar için bir ayet kıldık. Zalimler için elim-acıklı bir azab hazırlamışızdır.
-37

وَكُلاًّ ضَرَبْنَا لَهُ الْاَمْثَالَۘ وَكُلاًّ تَبَّرْنَا تَتْب۪يراً



Biz (onlardan) her birine (geçmişte helak edilenlerden) emsaller verdik, (ama öğüt alıp-sakınmadıkları için) hepsini tamamen helak ettik
-39

وَلَقَدْ اَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّت۪ٓي اُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِۜ اَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَاۚ بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُوراً



Andolsun ki onlar bela-azab yağmuruna tutulan o ülkeye uğramışlardır. Onu (onların akibetini) görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar yeniden dirileceklerini umup-beklemezler.
-40

اِنْ كَادَ لَيُضِلُّنَا عَنْ اٰلِهَتِنَا لَوْلَٓا اَنْ صَبَرْنَا عَلَيْهَاۜ وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ح۪ينَ يَرَوْنَ الْعَذَابَ مَنْ اَضَلُّ سَب۪يلاً



(Ve derler ki) "Eğer onlara (atalarımızın yoluna ve ilahlarımıza) karşı sebat-kararlılık göstermeseydik, (bu yoldan sapan Muhammed) neredeyse bizi de onlardan saptırmış olacaktı." Azabı gördükleri zaman kimin yolunun sapık olduğunu bilip-öğreneceklerdir.
-42

اَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُۜ اَفَاَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَك۪يلاًۙ



Kendi heva ve hevesini (nefsi istek ve tutkularını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona sen mi vekil olacaksın?
-43

اَمْ تَحْسَبُ اَنَّ اَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ اَوْ يَعْقِلُونَۜ اِنْ هُمْ اِلَّا كَالْاَنْـعَامِ بَلْ هُمْ اَضَلُّ سَب۪يلاً۟



Yoksa sen onların çoğunun (hakkı) işittiğini ya da düşünüp-aklettiklerini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir hatta yolca daha sapıktırlar.
-44

اَلَمْ تَرَ اِلٰى رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّۚ وَلَوْ شَٓاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِناًۚ ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَل۪يلاًۙ



Rabbini görmedin mi, gölgeyi nasıl uzatmaktadır? Eğer dilemiş olsaydı onu durgun-hareketsiz kılardı. Sonra Biz güneşi ona (gölgeye) delil kılmışızdır.
-45

ثُمَّ قَبَضْنَاهُ اِلَيْنَا قَبْضاً يَس۪يراً



Sonra da onu yavaş yavaş Kendimize çekmişizdir.
-46

وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِبَاساً وَالنَّوْمَ سُبَاتاً وَجَعَلَ النَّهَارَ نُشُوراً



Geceyi sizin için bir örtü, uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yayılıp-çalışma (zamanı-imkanı) kılan O'dur.
-47

وَلَقَدْ صَرَّفْنَاهُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُواۘ فَاَبٰٓى اَكْثَرُ النَّاسِ اِلَّا كُفُوراً



Andolsun ki hatırlayıp-öğüt almaları için bunu onların arasında çeşitli biçimlerde açıkladık. Ama insanların çoğu nankörlük edip direttiler.
-50

وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا ف۪ي كُلِّ قَرْيَةٍ نَذ۪يراًۘ



Eğer dileseydik, her kasabaya (ayrı ayrı) bir uyarıcı-korkutucu gönderirdik.
-51

فَلَا تُطِعِ الْكَافِر۪ينَ وَجَاهِدْهُمْ بِه۪ جِهَاداً كَب۪يراً



(O halde) sen kafirlere itaat etme ve onlara bununla (Kur'an'la) büyük bir cihad ver.
-52

وَهُوَ الَّذ۪ي مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهٰذَا مِلْحٌ اُجَاجٌۚ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخاً وَحِجْراً مَحْجُوراً



İki denizi (birbirine) salıp katan O'dur. Biri (diğerine göre daha) tatlı ve susuzluğu giderici, diğeri ise (daha) tuzlu ve acıdır. İkisinin arasında (birbirlerine karışmalarını önleyen) bir berzah (engel) ve aşılmaz bir sınır koymuştur.
-53

وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ مِنَ الْمَٓاءِ بَشَراً فَجَعَلَهُ نَسَباً وَصِهْراًۜ وَكَانَ رَبُّكَ قَد۪يراً



Beşeri-insanı bir sudan yaratıp onu neseb ve sihriyet (bağı ile akraba) kılan O'dur. Senin Rabbin Kadir'dir (her şeye güç yetirendir).
-54

وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْۜ وَكَانَ الْكَافِرُ عَلٰى رَبِّه۪ ظَه۪يراً



Allah'ı bırakıp kendilerine yarar da, zarar da sağlayamayacak şeylere kulluk-ibadet etmektedirler. Kafir, kendi Rabbine karşı (şeytana yardım eden) arka çıkandır.
-55

وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا مُبَشِّراً وَنَذ۪يراً



Biz seni ancak müjdeci ve uyarıp-korkutucu olarak gönderdik.
-56

قُلْ مَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍ اِلَّا مَنْ شَٓاءَ اَنْ يَتَّخِذَ اِلٰى رَبِّه۪ سَب۪يلاً



De ki "Ben buna karşılık sizden bir ücret değil sadece Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen kimseler (olmanızı) istiyorum."
-57

وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذ۪ي لَا يَمُوتُ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِه۪ۜ وَكَفٰى بِه۪ بِذُنُوبِ عِبَادِه۪ خَب۪يراًۚۛ



Sen asla ölmeyen ve daima diri olana tevekkül et ve O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından O'nun haberdar olması yeter.
-58

اَلَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِۚۛ اَلرَّحْمٰنُ فَسْـَٔلْ بِه۪ خَب۪يراً



O, gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakilerini altı günde yaratan ve sonra da arşa istiva eden (mekandan münezzeh kudretiyle kuşatan) Rahman'dır. Bunu (ufkunuz ötesi bu gerçeği ancak) bilene-haberi olana sor.
-59

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اسْجُدُوا لِلرَّحْمٰنِ قَالُوا وَمَا الرَّحْمٰنُۗ اَنَسْجُدُ لِمَا تَأْمُرُنَا وَزَادَهُمْ نُفُوراً۟



Onlara "Rahman'a (çok merhametli olan Allah'a) secde edin" denildiği zaman "Rahman da neymiş? Biz senin bize emrettiğine mi secde edeceğiz?" derler ve (bu davet) onların nefretini arttırır.
-60

تَبَارَكَ الَّذ۪ي جَعَلَ فِي السَّمَٓاءِ بُرُوجاً وَجَعَلَ ف۪يهَا سِرَاجاً وَقَمَراً مُن۪يراً



Gökte burçları yaratan, onların içinde bir çerağ (güneş) ve nurlu bir ay vareden (Allah) çok yücedir-mukaddestir.
-61

وَعِبَادُ الرَّحْمٰنِ الَّذ۪ينَ يَمْشُونَ عَلَى الْاَرْضِ هَوْناً وَاِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَاماً



O Rahman'ın kulları yeryüzünde mütevazı (alçak gönüllü) olarak yürürler ve cahiller kendilerine laf attığında "Selam" derler (geçerler).
-63

وَالَّذ۪ينَ يَب۪يتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّداً وَقِيَاماً



Onlar gecelerini Rablerine secde ederek ve kıyama durarak geçirirler.
-64

وَالَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّـنَا اصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَۗ اِنَّ عَذَابَهَا كَانَ غَرَاماًۗ



Onlar derler ki "Rabbimiz, cehennem azabını bizden çevir-uzaklaştır. Doğrusu onun azabı (gelip geçici değil) devamlıdır."
-65

اِنَّهَا سَٓاءَتْ مُسْتَقَراًّ وَمُقَاماً



Orası ne kötü bir karargah ve ne kötü bir konaklama yeridir.
-66

وَالَّذ۪ينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ يَلْقَ اَثَاماًۙ



Ve onlar Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarmazlar. Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler. Kim (hidayetten sonra) bunları yaparsa (ağır) günahı (ve cezasını) bulmuş olur.
-68

يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَيَخْلُدْ ف۪يه۪۫ مُهَاناًۗ



Kıyamet günü azabı kat kat arttırılır ve onda (azabda) aşağılanmış olarak ebedi kalır.
-69

اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ عَمَلاً صَالِحاً فَاُو۬لٰٓئِكَ يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّـَٔاتِهِمْ حَسَنَاتٍۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً



Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunanlar müstesna. Allah onların günahlarını iyiliklere çevirir. Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
-70

وَمَنْ تَابَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَاِنَّهُ يَتُوبُ اِلَى اللّٰهِ مَتَاباً



Kim tevbe eder ve salih amellerde bulunursa, o kimse tevbesi makbul (kabul görmüş ve rızaya ermiş) olarak Allah'a döner.
-71

وَالَّذ۪ينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَۙ وَاِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَاماً



Onlar, yalan şahidlikte bulunmayanlar ve boş sözle karşılaştıklarında izzetle-vakarla geçip gidenlerdir.
-72

وَالَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِّرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا عَلَـيْـهَا صُـماًّ وَعُمْيَـاناً



Onlar, kendilerine Rablerinin ayetleri zikredildiği (okunup-hatırlatıldığı) zaman onlara karşı kör ve sağır kesilmezler.
-73

وَالَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّـنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ اَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّق۪ينَ اِمَاماً



Ve onlar "Rabbimiz bize eşlerimizden ve soyumuzdan, göz aydınlığı olacak (salih insanlar) armağan et ve bizi muttakilere (takva sahiblerine) imam-önder kıl" diyenlerdir.
-74

اُو۬لٰٓئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ ف۪يهَا تَحِيَّةً وَسَلَاماًۙ



İşte onlar sabretmelerine karşılık gurfelerle (yüksek cennet odalarıyla) mükafatlandırılırlar ve orada esenlik dileği ve selamla karşılanırlar.
-75

خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ حَسُنَتْ مُسْتَقَراًّ وَمُقَاماً



Orada ebedidirler. (Orası) ne güzel bir karargah ve ne güzel bir konaklama yeridir.
-76

قُلْ مَا يَعْبَؤُ۬ا بِكُمْ رَبّ۪ي لَوْلَا دُعَٓاؤُ۬كُمْۚ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَاماً



De ki "Sizin duanız olmasaydı, Rabbim size değer verir miydi? (Ey inkarcılar) siz kesinlikle yalanladınız artık azab (yakanızı bırakmayacak) kaçınılmaz olacaktır.
-77