Selamunaleyküm Hocam, İstanbul sözleşmesi konusunda ortalığın karıştığını görüyorsunuzdur. Siz bu konuda ne diyorsunuz, kaldırılmalı mı?
Abdullah
Ve aleykümselam
Yıllar geçtikçe bu dünya hayatına daha çok alışacağımızı zannederken, yaşadığımız her gün daha bir yabancılaştığımızı hissediyoruz. Bu durum karşılaştığımız ve cevap verme zorunda kaldığımız sorulardan da bellidir. Bizler önceki yazı ve yorumlarımızda bu konuya değinmiş ve İstanbul sözleşmesinin yaşadığımız toplumda eşcinselliğin ve eşcinsel evliliklerin yolunu meşrulaştırdığını ifade etmiştik. Nitekim Rabbimizin eşcinselliğe nasıl yaklaştığını bilen bazı çevreler ve kimseler de meseleyi aynı duyarlılıkla değerlendirmişlerdir.
Bütün müslümanlar veya müslümanım diyenler yerine bazı çevreler ve kimseler dememizin nedeni ise bu konuda bile ortak bir ses çıkmaması sebebiyledir. Müslümanım diyen bazı çevreler kadın haklarını öne sürerek bu anlaşmayı savunurlarken, her güncel konuda konuşmayı seven Mustafa İslamoğlu gibi bazı çevreler ise susarak bu tartışmaların dışında kalmayı tercih etmektedirler. Bizlere dilsiz şeytan hadisini hatırlatan bu çevreler veya bu alimler (!) İstanbul sözleşmesinin eşcinselliği meşrulaştırdığını bilmiyorlarsa aklen, bilip de konuşmuyorlarsa ahlaken ciddi bir sapkınlık ve çelişki içindedirler. Çelişkilerinden bir tanesi de yıllardır "Tevhid, tevhid" deyip demokratik yolları benimsemediklerini söylemelerine rağmen demokratik yolla iktidara gelen bir partiden sanki İslam hakim olmuş gibi İslami taleplerde bulunulması ve bu talepler yerine getirilmeyince yine İslam adına sitem edilmesidir!.
Bizlere bu sözleşme kaldırılmalı mı diye soruyorsunuz. Bizler bu sözleşmenin İslami ve insani açıdan rezilce bir sapıklığın kanunlarla meşrulaşmasına yol açtığını söyleyebilir, kaldırılıp-kaldırılmama hususunu mevcut hükümetin tercihine bırakırız. Kendilerine yakışanı yapsınlar ve gerçek yüzleri ne ise onu ortaya koysunlar. Çünkü bu ülke müslümanları kendilerini müslüman kisvesiyle gizleyen münafıklardan gördükleri zararları, kimliklerini açık eden kafirlerden görmemişlerdir. Dolayısıyle laikliği ve demokrasiyi reddeden bizlerin AKP'den hiçbir şahsi talebimiz ve beklentimiz yoktur. Allah hepimizi ıslah etsin..
İstanbul sözleşmesine ait tartışmalar iki farklı boyutta sürdürülmektedir. Birincisi kadın hakları ve kadına şiddet iken ikincisi de eşcinselliğin kanunen meşrulaştırılması noktasındadır. Önce kadın hakları meselesini değerlendirecek olursak eşcinsellik nedeniyle bu sözleşmeye karşı çıkanlar dahi genel olarak kadın haklarının verilmesi ve kadına şiddetin önlenmesi yaklaşımlarına destek vermektedir. Çünkü bunlara karşı çıkmak, tüm dünyaya karşı çıkmak gibidir. Nitekim R. Tayyib Erdoğan da İstanbul sözleşmesine karşı çıkanların asıl itirazı olan eşcinselliğin meşrulaştırılması meselesine hiç girmeden, oy endişesi ile (devlet adına değil) "Şahsım adına bu sapıklığı lanetliyor ve karşı çıkıyorum" demeden, diyemeden meseleyi kadın haklarına getirmekte ve "Kadınlarımıza haklarını veremezsek bunun hesabını dünyada da, ahirette de veremeyiz" diyebilmektedir.
Acaba hangi hakları?
Kadınlara dünya emperyalizminin dayattığı hakları vermediği zaman parayı ellerinde tutan bu emperyalistlere dünya hesabını vermekte zorlanacağı aşikardır. İyi ama kadını kadın, erkeği erkek olarak tanımlayan ve aile huzuru için her ikisine de sınırlı haklar veren Rabbimizin kadınlara vermediği hakları kadınlara veriyorsa, kadınların yaratılışları itibariyle savunamayacakları bu haklar ile erkekleri tahrik edip, aile içi şiddete maruz kalıyorlarsa bunun ahiretteki hesabını nasıl verecektir? Erkeği evin erkeği ve reisi olarak görmeyen, müslüman olduklarını söylemelerine rağmen Allah'ın kendilerine vermediği hakları beşeri yasalardan talep eden AKP'li kızları ve kadınları, bugün olduğu gibi hesap gününde de sahiplenecek ve savunabilecek midir? İmam Hatib'e gittiğine göre bu basit sorunun cevabını bildiğini umuyoruz.
İstanbul sözleşmesindeki eşcinsellik konusunu bir müslüman olarak tartışmamız bile gereksizdir. Eşcinselliği bir hastalık veya cinsi tercih olarak görebilme rezilliğinde bulunan hoca veya alimlerin (!) aksine eşcinselliğin bir hastalık değil bir sapıklık olduğunu ve toplumsal hoşgörüyle hızla yayılacağını hem kitablarımızda, hem de "Eşcinsellik Hastalık Mı?" başlığında açıkça dile getirmiştik. Bu konuda susanlar veya yanlış beyanlarda bulunanlar "Ben nasıl olsa eşcinsel değilim" diyerek kurtulacaklarını kesinlikle zannetmesinler. Şunu çok iyi bilsinler ki Lut Aleyhisselam azgınlaşan kavmine inen İlahi azaptan ve helaktan "Ben eşcinsel değilim" diyerek değil;
Gerçekten ben sizin bu yapmakta olduğunuza buğzedenlerdenim (öfke ile karşı olanlardanım). (26-Şuara 168)
diyerek ve bu sapıklığa şiddetle karşı çıkarak kurtulabilmiştir.
Anlamak isteyenlere ayetler açık, öyle değil mi?
16 Ağustos 2020
Mehmed ALAGAŞ
Abdurrahman Toraman 05-10-2020 13:13 #4867 | Kadının konumunu en güzel bir şekilde İslam göstermiştir Selamunaleyküm Kadını değerli kılan şey ve onun saygınlığını, konumunun ne olduğunu en güzel bir şekilde İslam göstermiştir. Aileleri bir arada tutmayı sağlayan değer, vasıf ve kurallar, çocuğun durumu, kadının yerini, kocanın konumu görev ve sorumlulukları gibi konuları hiç şüphesiz madde madde İslami kaynaklarda belirtilmiştir. Aile toplumun en küçük çekirdek modeli ve vazgeçilmez unsurudur. Bu çekirdek aile, sağlam ve sağlıklı bir temele oturmadığı sürece asla İlahi bir yönetim şeklinden bahsedilemez, güçlü ve inançlı bir toplum oluşmaz. Günümüzde evlilik dışı davranışlar meşru, günü birlik dost yaşam biçimi özendirilmiş, aile kavramı ve değerleri yıpratılarak adına da özgürlük denilmiştir. Sözde kadını koruma kollama adına çıkartılan bir dizi kanunların temelinde yatan şey kadını korumak değil, inançları ve yuvaları dağıtmak için vardır. Bugün kadın hak ve özgürlükleri adı altında en büyük ihanet kadına ve dolayısıyla aileye yapılarak kadına olan şiddet ve cinayetler artmıştır ve kadın islam öncesi cahiliye kadınları seviyesine geri döndürülmüştür. Kadın baba, koca ve devletin himayesindeki konumu, batının kapitalizmi geliştikçe, patronun himayesine geçtiği için baba ve koca, kadınını aynı efendi ile paylaşır oldu. Bilinçli yapılan ekonomik çıkmazlar sefalete dönüşmüş, "Kadının yeri evidir" anlayışı çökertilmiş, sefalet, alkolizim, ahlaksızlık, aile çöküşünü hızlandırarak, ruhi ve maddi bozukluklara sebep olmuş fuhuşu arttırmıştır. Vardiyalı ve uzun saatlere varan ağır çalışma koşulları yüzünden kadın ve koca birbirini evde göremez duruma gelmiş, evlilik dışı cinsel ilişki yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Böylece ar namusun ortadan kalkması ile dini hassasiyetler de terk edilmiştir. Kadının ev hapishanesinden (!) sokak cehennemine düşmesi, başta, onu tutsak kılan ikinci bir alan olarak tanımlanabilir.. Peki.. Batı modern olan, Doğu gelenek olan ise, kadının özgürlük mücadelesi, modernleşme ile cevap bulmuş mudur?.. Kesinlikle hayır. Çünkü modernleşmiş kapitalist toplum, kadını yarı çıplak bir ücretli köle haline getirmiştir. Yaşanan ve yaşanmakta olan örneklerde görüldüğü gibi. |
Köksal Şahin 24-08-2020 01:53 #4812 | İstanbul Sözleşmesi Allah’a Meydan Okuyor! Selamün Aleyküm Mehmed Abi, |
Mehmed Alagaş 18-08-2020 17:02 #4811 | Ve aleykümselam Senin de Mehmed abin gibi psikolojin bozulmuş Hakan. Gerçi böyle bir toplumda psikolojisi bozulmayanlara hayretle bakmalı ve onlara bunun sırrı sorulmalı! Sana acil cevap verme nedenimiz “Lutilik” kelimesini birçok müslüman gibi farkında olmadan kullanmandır. Asırlardır birçok kitapta yer alarak İslam külliyatına giren bu kelime, ne dediğini bilen müslümanların sakınması ve Lut (a.s.)’ı tenzih etmeleri gereken bir kelimedir. Museviliğin, İseviliğin ve Muhammediliğin ne anlama geldiğini dikkate aldığımız zaman bu çirkin fiile Lutilik demekten Allah'a sığınmalı ve İslami literatüre göre livata demeliyiz. Bu çirkin fiile şiddetle karşı çıkan Lut aleyhisselama tekrar tekrar selam olsun.. |
Hakan 18-08-2020 15:29 #4810 | Sözleştiğimiz gibi... Camide seccademi serdim. Yaşlı bir amca, bir karış daha sola doğru sermemi ifade eden telaşlı hareketler sergiledi. Malum korona! Oysa bir karış sola kaydığımda, öndeki ile simetrimi bozmuş olacaktım. Amca bana bakıyor ve istediği hamleyi yapıp yapmayacağımı seyrediyordu. Bir iki saniye durdum. Etrafındaki yaşlı ve orta yaşlılar da bana bakmaya başladılar. Hal bu ki ben de orta yaşlı sayılacak yaştaydım. Ancak cemaatin genelinin benimsediği bir davranış kalıbının dışında kaldığımdan olsa gerek onlardan ayrılıyordum. Ve el yordamıyla beni kendi saflarına dönüştürme eğilimindeydiler. Ne kadar saçmalarsa saçmalasın yaşlıya saygı, ne kadar abuk sabuk olsa da sisteme saygı. Bu basit denklem AKP'yi dini bir kurum, CHP'yi şeytani bir yapılaşma olarak nitelendiriyordu. Bu iki kanat dışında edilen bir laf ise sanki kara deliklerden bahsediliyormuşçasına bir yabancılaşmaya denk geliyordu. İstanbul sözleşmesinin ne olduğuna merak edip bakmadım bile. Ama CHP bu kadar bayraktarlığını yapıyorsa rengarenk LGBT de arkasındadır diye hissetmiştim. Doğru hissetmişim demek ki. Türkiye'de bu tip şeylerin araştırmasını yapmayı, istemeden bir refleks olarak bıraktım. Çünkü seccademi doğru yere serme ihtimalim maalesef yok. Üzülerek ifade edeyim ki; görünmeyen tutulamayan ama hissedilen bir emir komuta zinciri, 8 mm koronadan kaçmak için Kabe'ye sırtımızı bile çevirtebilir. Lutilik bir hastalık değil, peki bu molozlaşma nedir? Bir hastalık mı? Gözlerin feri kaçmış. Her zeka kırıntısına öcü gibi bakmalar. Allah aşkına nedir bunlar? Selam ve dua ile... |
İbrahim Alagaş 17-08-2020 20:05 #4809 | Selamünaleyküm, bu net ve açık yaklaşımdan dolayı babamdan Allah razı olsun. Bekir kardeşimiz babamın bu yaklaşımını ideal olarak nitelendirmiş. Biliyoruz ki Mehmet Alagaş, ideale değil hakka öncelik veren bir müslümandır. Kaldı ki babamın yazdıkları hakkın takva boyutunu değil ruhsat boyutunu içermektedir. Bekir kardeşimizin söz konusu cümlesindeki ideal kelimesi yerine hak kelimesini koyduğumuz zaman ülke müslümanlarının genel durumu daha iyi anlaşılacaktır. "Sözleriniz hak olanı yansıtıyor ama hak olandan o kadar uzağız ki..." |
Talha 16-08-2020 23:50 #4808 | SELAMÜN ALEYKÜM Eyvallah hocam Allah razı olsun... Daha önceki Eşcinsellik ile ilgili yazıda da dediğimiz gibi bizler bu sapıklığa öfke ile karşı olanlardanız İnşaallah ve Elhamdülillah... Demokrasi ve laikliği kendine ilke edinerek mücadele etmeyi tercih eden zavallılara da bir yandan buğz edip diğer yanımızla hala bir umutla hidayet duasında bulunuyoruz... Ama oy kaygısıyla bir yandan Ayasofya gibi adımlarla Müslümanım diyen kitlenin, diğer yandan İstanbul sözleşmesine sahip çıkarak azgınlaşan kitlenin gazını almaya devam ederlerse (ki bu yol bunu gerektiriyor) dünya ve ahirette işleri çok zor demektir. Rabbim bizi ve inananları muhafaza etsin demekten başka bir sözümüz kalmıyor.. |
Bekir Ziya 16-08-2020 19:57 #4806 | Selamün Aleyküm Her ne kadar Dilipak'ın tarafında olsam da, görüyorum ki siz daha geniş bir persfektiften O'nu da boşa düşüren bir tespitte bulunmuşsunuz. Sözleriniz ideal olanı yansıtıyor ama ideal olandan o kadar uzağız ki, daha azına, en azından bu sözleşmenin kaldırılmasına kolaylıkla razı olabilirim Hocam. Belki sizi ilgilendirmiyor ama bu iş, kimin ne olduğu noktasında net veriler sunacak gibi görünüyor. |
Mustafa Kayhan 16-08-2020 19:14 #4805 | Reddediyoruz bu sözleşmeyi Selamun Aleyküm Mehmed Abi!. Bu yazınızı okudum, daha evvel eş cinsellikle olanı da okumuştum. Yüreğinize ve kaleminize sağlık. Rabbim, hayırlarda buluştursun. Takip ediyoruz, çok aktif olarak katılmasak bile. İstanbul Sözleşmesine verdiğiniz bu tepkiyi çok doğru buluyorum. Bugün feysbukta da paylaştım 2008'den beri evlilik ve boşanma oranlarıyla ilgili istatistikleri verdi Anadolu Ajansı. Gerçekten ilginç 1 milyon 200 bin boşanma var ve bu, toplumsal planda oldukça büyük bir rakam ve buna bağlı olarak büyük bir sorun. Mahkemeler, boşananlar, erkekler, kadınlar ve çocuklar ve karşılıklı olarak aileler. Toplumumuzun her geçen gün daha da kötüye gittiğini görmekten endişe duyuyoruz. İstanbul sözleşmesinin altında yatan argüman ve zihniyet, Sema Maraşlı hanımın da dediği gibi, kadın her halde haklıdır, erkek hep zalimdir anlayışıdır. Bunu savunan müslümanlara ve müminlere aşk olsun, diyorum. Selam ve dua ile kalın, |