Kur'an İçerisinde Arama
Sayfayı Yenile
Arapça Metin Arama (Harekeli)
Aranan Kelime : se
Aranan Yer : Arapça Kelime Meali (Latin Harfleriyle)
Bulunan Sonuç : 3421
-
10-Yunus 2
en nâse : insanları
-
10-Yunus 3
es semâvâti : gökler
-
10-Yunus 3
min şefîın : bir şefaatçi
-
10-Yunus 4
şerâbun : bir içki, içecek bir şey
-
10-Yunus 5
eş şemse : güneş
-
10-Yunus 6
fî es semâvâti : göklerde, semalarda
-
10-Yunus 10
selâmun : selâmdır
-
10-Yunus 11
eş şerre : şerri
-
10-Yunus 12
ve izâ messe : ve dokunduğu, isabet ettiği zaman
-
10-Yunus 12
keşef-nâ : biz giderdik, kaldırdık, açtık
-
10-Yunus 12
messe-hu : ona isabet etti, dokundu
-
10-Yunus 18
fî es semâvâti : göklerde bulunan
-
10-Yunus 19
sebekat : geçti, geçmiş
-
10-Yunus 21
ve izâ ezak-nâ en nâse : ve insanlara tattırdığımız zaman
-
10-Yunus 21
messet-hum : onlara isabet etti
-
10-Yunus 22
yuseyyiru-kum : sizi gezdirir
-
10-Yunus 24
meselu el hayâti ed dunyâ : dünya hayatının meselesi (örneği, durumu)
-
10-Yunus 24
min es semâi : gökten, semadan
-
10-Yunus 25
ilâ dâri es selâmi : teslim yurduna, selâm yurduna
-
10-Yunus 26
ahsenû : ahsen olanlar, daha güzel olanlar
-
10-Yunus 27
ve ellezîne kesebû : ve kazanan kimselerin
-
10-Yunus 27
es seyyiâti : seyyiat, derecat kaybettiren ameller, günahlar
-
10-Yunus 27
seyyietin : bir kötülüğün, derecat kaybettiren amellerin
-
10-Yunus 29
şehîden : şahit olarak
-
10-Yunus 31
min es semâi : göklerden, semadan
-
10-Yunus 31
es sem'a : işitme (duyusu)
-
10-Yunus 31
fe se yekûlûne : o zaman diyecekler, derler
-
10-Yunus 33
fesekû : fasık oldular
-
10-Yunus 36
ekseru-hum : onların çoğu
-
10-Yunus 36
şey'en : şey
-
10-Yunus 44
en nâse : insanlar
-
10-Yunus 44
şey'en : bir şey (bir şekilde)
-
10-Yunus 44
en nâse : insanlar
-
10-Yunus 44
enfuse-hum : kendi nefslerine
-
10-Yunus 46
şehîdun : şahittir
-
10-Yunus 54
ve eserru : ve gizlediler, gizlice içlerinde hissettiler
-
10-Yunus 55
mâ fî es semâvâti : göklerde olan şeyler, olanlar
-
10-Yunus 55
eksere-hum : onların çoğu
-
10-Yunus 60
eksere-hum : onların çoğu
-
10-Yunus 61
fî şe'nin : bir halde, iş üzerinde, bir durumda
-
10-Yunus 61
fî es semâi : gökte, semada
-
10-Yunus 65
huve es semîu : o işitendir
-
10-Yunus 66
fî es semâvâti : göklerde, semalarda
-
10-Yunus 68
fî es semâvâti : göklerde var olan
-
10-Yunus 70
el azâbe eş şedîde : şiddetli azabı
-
10-Yunus 72
fe mâ se'eltu-kum : o zaman sizden istemem
-
10-Yunus 80
câe es seharetu : sihirbazlar geldi
-
10-Yunus 81
se yubtilu-hu : onu bâtıl (geçersiz) kılacaktır
-
10-Yunus 88
an sebîli-ke : senin yolundan
-
10-Yunus 89
sebîle : yol
-
10-Yunus 94
fî şekkin : şüphe içinde
-
10-Yunus 98
kavme yûnuse : yunus kavmi
-
10-Yunus 98
keşef-nâ : giderdik, kaldırdık
-
10-Yunus 99
tukrihu en nâse : insanları zorlayacaksın (mecbur tutacaksın) insanlar kerih görse de (istemese de)
-
10-Yunus 100
er ricse : ceza, azap, pislik
-
10-Yunus 101
fî es semâvâti : göklerde
-
10-Yunus 104
fî şekkin : şüphe içinde
-
10-Yunus 107
ve in yemseske allâhu : ve Allah eğer dokundurursa (isabet ettirirse)
-
100-Âdiyât 4
eserne : tozu dumana kattılar
-
100-Âdiyât 7
şehîdun : şahittir
-
100-Âdiyât 8
şedîdun : şiddetli, kuvvetli
-
101-Kâria 6
sekulet : ağır geldi
-
101-Kâria 7
îşetin : yaşayış
-
102-Tekâsür 3
sevfe : yakında
-
102-Tekâsür 4
sevfe : yakında
-
104-Hümeze 3
yahsebu : sanıyor
-
105-Fil 3
ve ersele : ve gönderdi
-
108-Kevser 1
el kevsere : kevser
-
11-Hûd 3
hasenen : güzel
-
11-Hûd 3
musemmen : belirlenmiş
-
11-Hûd 4
alâ kulli şey'in : herşeye
-
11-Hûd 7
halaka es semâvâti : semaları yarattı
-
11-Hûd 7
ahsenu : en güzel, ahsen
-
11-Hûd 8
leyse : değil
-
11-Hûd 10
messet-hu : onu dokundurduğumuz
-
11-Hûd 10
zehebe es seyyiâtu : kötülükler gitti
-
11-Hûd 12
alâ kulli şey'in : herşeye
-
11-Hûd 16
leyse : yoktur, değildir
-
11-Hûd 17
eksere en nâsi : insanların çoğu
-
11-Hûd 19
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
11-Hûd 20
yestetîûnes sem'a : işitmeye güç yetirirler (sem'î hassaları çalışır)
-
11-Hûd 21
hasirû enfuse-hum : nefslerini hüsrana düşürdüler
-
11-Hûd 22
hum el ahserûne : onlar en çok hüsrana uğrayanlar
-
11-Hûd 24
mesele : durum, hal, örnek
-
11-Hûd 24
ve es semîı : ve işiten (sem'î hassası çalışan)
-
11-Hûd 24
meselen : durum, hal, örnek
-
11-Hûd 25
erselnâ : biz gönderdik
-
11-Hûd 27
illâ beşeren : beşerden başka
-
11-Hûd 32
ekserte : sen çok oldun, çok ileri gittin
-
11-Hûd 38
sehırû : alay ettiler
-
11-Hûd 39
fe sevfe : artık yakında
-
11-Hûd 40
sebeka : geçti
-
11-Hûd 43
se-âvî : ben sığınacağım
-
11-Hûd 44
yâ semâu : ey sema
-
11-Hûd 46
leyse : değildir
-
11-Hûd 46
leyse : değil, olmayan
-
11-Hûd 47
mâ leyse : olmayan şey
-
11-Hûd 48
bi selâmin : selâmetle
-
11-Hûd 48
se numettiu-hum : onları metalandıracağız, faydalandıracağız
-
11-Hûd 52
yursil es semâe : sema(dan) göndersin
-
11-Hûd 57
şey'en : bir şey
-
11-Hûd 57
alâ kulli şey'in : herşeyi, herşeye
-
11-Hûd 61
ve ilâ semûde : ve Semud kavmine
-
11-Hûd 61
enşee-kum : sizi yarattı
-
11-Hûd 62
le fî şekkin : kesinlikle (şüphe) tereddüt içinde
-
11-Hûd 65
selâsete : üç
-
11-Hûd 68
semûde : Semud kavmi
-
11-Hûd 68
li semûde : Semud kavmi
-
11-Hûd 69
selâmen : selâm
-
11-Hûd 69
selâmun : selâm
-
11-Hûd 69
fe mâ lebise : bunun üzerine, çok geçmedi (gecikmeden)
-
11-Hûd 70
ve evcese : ve hissetti
-
11-Hûd 71
fe beşşernâ-hâ : o zaman onu müjdeledik
-
11-Hûd 72
şeyhan : ihtiyar, şeyh
-
11-Hûd 72
le şey'un : elbette bir şeydir
-
11-Hûd 78
ya'melûne es seyyiâti : kötülük yapıyorlar
-
11-Hûd 78
e leyse : değil mi, yok mu
-
11-Hûd 80
şedîdin : şiddetli, kuvvetli, güçlü
-
11-Hûd 81
e leyse : değil mi
-
11-Hûd 83
musevvemeten : damgalanmış, işaretlenmiş
-
11-Hûd 85
ve lâ tebhasû en nâse : ve insanlara eksiltmeyin
-
11-Hûd 85
ve lâ ta'sev : ve karışıklık, bozgunculuk yapmayın, fesat çıkarmayın
-
11-Hûd 88
hasenen : güzel
-
11-Hûd 93
sevfe ta'lemûne : yakında bileceksiniz
-
11-Hûd 95
semûdu : Semud kavmi
-
11-Hûd 96
erselnâ : biz gönderdik
-
11-Hûd 98
ve bi'se : ve (ne) kötü
-
11-Hûd 99
bi'se : (ne) kötü
-
11-Hûd 101
enfuse-hum : onların nefsleri, kendileri
-
11-Hûd 101
min şey'in : bir şey
-
11-Hûd 102
şedîdun : şiddetli
-
11-Hûd 106
ellezîne şekû : şâkî olanlar, mutsuz olanlar, bed- baht olanlar
-
11-Hûd 106
ve şehîkun : ve nefesin içeri çekilip, şiddetli ve kötü bir sesle çıkması
-
11-Hûd 107
es semâvâtu : gökler, semalar
-
11-Hûd 108
es semâvâtu : gökler, semalar
-
11-Hûd 110
sebekat : geçti (söylendi)
-
11-Hûd 110
le fî şekkin : kesin, ciddî, bir tereddüt (şüphe) içinde
-
11-Hûd 113
fe temesse-kum : o zaman size dokunur
-
11-Hûd 114
inne el hasenâti : muhakkak hasenat (iyilikler, kazanılan dereceler)
-
11-Hûd 114
es seyyiâti : seyyiat, kötülükler (kaybedilen dereceler)
-
11-Hûd 118
en nâse : insanlar
-
11-Hûd 120
nusebbitu : sabitleştiririz, sağlamlaştırırız
-
11-Hûd 123
gaybu es semâvâti : semaların (göklerin) gaybı
-
110-Nasr 2
en nâse : insanlar
-
110-Nasr 3
sebbih : tespih et
-
111-Tebbet 2
kesebe : kazandıkları
-
111-Tebbet 3
se-yaslâ : yaslanacak, atılacak
-
111-Tebbet 5
min mesedin : bükülmüş liften
-
113-Felâk 2
min şerri : kötülüklerinden, şerrinden
-
113-Felâk 3
ve min şerri : ve şerrinden
-
113-Felâk 4
ve min şerri : ve şerrinden
-
113-Felâk 5
ve min şerri : ve şerrinden
-
113-Felâk 5
izâ hasede : haset ettiği zaman
-
114-Nâs 4
min şerri : şerrinden
-
12-Yusuf 3
ahsene el kasası : en güzel kıssaları
-
12-Yusuf 4
ehade aşere : on bir
-
12-Yusuf 4
ve eş şemse : ve güneş
-
12-Yusuf 5
inne eş şeytâne : muhakkak ki şeytan
-
12-Yusuf 10
ba'du es seyyâreti : bir kısım yolcular, bir grup yolcu, yolcu kafilesi
-
12-Yusuf 18
sevvelet : sürükledi, teşvik etti
-
12-Yusuf 19
seyyâretun : yolcular, bir yolcu kafilesi, bir kervan
-
12-Yusuf 19
erselû : gönderdiler
-
12-Yusuf 19
ve eserrû-hu : ve onu gizlediler
-
12-Yusuf 20
ve şerev-hu : ve onu sattılar
-
12-Yusuf 20
bi semenin : bir fiyat ile
-
12-Yusuf 21
eksere en nâsi : insanların çoğu
-
12-Yusuf 23
ahsene : en güzel şekilde
-
12-Yusuf 25
seyyide-hâ : onun efendisi (kadının)
-
12-Yusuf 26
ve şehide : ve şahitlik etti
-
12-Yusuf 30
şegafe-hâ : onun kalbine işlemiş
-
12-Yusuf 31
semiat : işitti (kadın)
-
12-Yusuf 31
erselet : gönderdi
-
12-Yusuf 31
hâşe : hayır
-
12-Yusuf 31
beşeren : bir beşer
-
12-Yusuf 34
huve es semîu : o en iyi işitendir
-
12-Yusuf 38
min şey'in : bir şeyden, bir şey ile
-
12-Yusuf 38
eksere en nâsi : insanların çoğu
-
12-Yusuf 40
semmeytumû-hâ : onu isimlendirdiniz
-
12-Yusuf 40
eksere en nâsi : insanların çoğu
-
12-Yusuf 42
eş şeytânu : şeytan
-
12-Yusuf 42
fe lebise : böylece kaldı
-
12-Yusuf 43
seb'a : yedi (adet)
-
12-Yusuf 43
seb'un : yedi (adet)
-
12-Yusuf 43
ve seb'a : ve yedi (adet)
-
12-Yusuf 46
seb'ı : yedi (adet)
-
12-Yusuf 46
seb'un : yedi (adet)
-
12-Yusuf 46
ve seb'ı : ve yedi (adet)
-
12-Yusuf 47
seb'a : yedi (7)
-
12-Yusuf 48
seb'un : yedi (7)
-
12-Yusuf 51
hâşe : hayır
-
12-Yusuf 53
inne en nefse : muhakkak nefs
-
12-Yusuf 61
se nurâvidu : isteyeceğiz, istemeye çalışacağız
-
12-Yusuf 67
min şeyin : bir şeyi (bir şeyden)
-
12-Yusuf 68
min şey'in : bir şeyi, bir şeyden
-
12-Yusuf 68
eksere en nâsi : insanların çoğu
-
12-Yusuf 77
sereka : çaldı
-
12-Yusuf 77
fe eserre-hâ : onu saklı tuttu, gizledi
-
12-Yusuf 77
şerrun : şerr, kötü
-
12-Yusuf 78
şeyhan : ihtiyar
-
12-Yusuf 81
seraka : hırsızlık yaptı
-
12-Yusuf 81
ve mâ şehid-nâ : ve biz şahit olmadık (görmedik)
-
12-Yusuf 83
sevvelet : teşvik etti, güzel gösterdi
-
12-Yusuf 84
yâ esefâ alâ yûsufe : ey Yusuf'a olan esefim (üzüntü)
-
12-Yusuf 87
tehassesû : iyice araştırın
-
12-Yusuf 88
messenâ : bize dokundu
-
12-Yusuf 91
âserekellâhu : Allah seni tercih etmiştir
-
12-Yusuf 98
sevfe estagfiru \n(sevfe) : yakında mağfiret isteyeceğim \n: (yakın gelecek, yakında olacak)
-
12-Yusuf 100
ahsene : ahsen, en güzeli, en iyisi
-
12-Yusuf 100
eş şeytânu : şeytan
-
12-Yusuf 101
fâtıra es semâvâti : semaları yaratan
-
12-Yusuf 103
ekseru en nâsi : insanların çoğu
-
12-Yusuf 105
fî es semâvâti : göklerde
-
12-Yusuf 106
ekseru-hum : onların çoğu
-
12-Yusuf 108
sebîlî : sebîl, yol
-
12-Yusuf 109
ve mâ erselnâ : ve biz göndermedik
-
12-Yusuf 110
izestey'eser rusulu : resûller umutlarını kestikleri zaman
-
12-Yusuf 111
hadîsen : bir söz
-
12-Yusuf 111
kulli şey'in : herşey
-
13-Ra'd 1
eksere en nâsi : insanların çoğu
-
13-Ra'd 2
refea es semavâti : gökleri yükseltti
-
13-Ra'd 2
ve sehhare : ve emri altına aldı
-
13-Ra'd 2
eş şemse : güneş
-
13-Ra'd 2
musemmen : belirlenmiş (isimlendirilmiş)
-
13-Ra'd 3
es semerâti : ürünler, meyveler
-
13-Ra'd 6
bi es seyyieti : kötülüğü
-
13-Ra'd 6
kable el haseneti : iyilikten önce
-
13-Ra'd 6
le şedîdu el ıkâbi : mutlaka ikabı (azabı, cezası) çok şiddetli
-
13-Ra'd 8
ve kullu şey'in : ve herşey
-
13-Ra'd 9
ve eş şehâdetil : ve şehadet edileni, görüleni
-
13-Ra'd 10
sevâun : birdir, eşittir, musavidir
-
13-Ra'd 10
men eserre : gizleyen kimse
-
13-Ra'd 12
es sehâbe : bulutlar
-
13-Ra'd 13
ve yusebbihu : ve tesbih ederler
-
13-Ra'd 13
şedîdu : şiddetli, çok kuvvetli
-
13-Ra'd 14
bi şey'in : bir şey ile
-
13-Ra'd 15
men fî es semâvâti : semalarda olanlar
-
13-Ra'd 16
rabbu es semâvâti : semaların (göklerin) Rabbi
-
13-Ra'd 16
kulli şey'in : herşey
-
13-Ra'd 17
min es semâi : gökten
-
13-Ra'd 17
es seylu : sel
-
13-Ra'd 17
yenfau en nâse : insanlara yarar sağlar, faydası olur
-
13-Ra'd 18
ve bi'se el mihâdu : ve ne kötü yatak, döşek
-
13-Ra'd 21
ve yahşevne : ve korkarlar, huşû duyarlar
-
13-Ra'd 22
bi el haseneti es seyyiete : kötülüğü iyilik ile
-
13-Ra'd 24
selâmun : selâm olsun
-
13-Ra'd 30
erselnâ-ke : seni gönderdik
-
13-Ra'd 31
le hede en nâse : elbette insanları hidayete erdirir
-
13-Ra'd 33
bi mâ kesebet : kazandığı şeylere
-
13-Ra'd 33
semmû-hum : onları isimlendirin (onları isimleri ile davet edin)
-
13-Ra'd 33
an es sebîli : yoldan
-
13-Ra'd 35
meselu el cenneti elletî : o cennetin örneği, durumu, gibi
-
13-Ra'd 38
erselnâ : biz gönderdik
-
13-Ra'd 41
serîu el hısâbi : hesabı çabuk gören
-
13-Ra'd 42
ve se ya'lemu : ve yakında bilecek
-
13-Ra'd 43
murselen : resûl olarak gönderilmiş
-
13-Ra'd 43
şehîden : şahit olarak
-
14-İbrahim 1
li tuhrice en nâse : insanları çıkarman için
-
14-İbrahim 2
fî es semâvâti : göklerde, semalarda
-
14-İbrahim 2
şedîdin : şiddetli
-
14-İbrahim 3
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
14-İbrahim 4
ve mâ erselnâ : ve biz göndermedik
-
14-İbrahim 5
erselnâ : biz gönderdik
-
14-İbrahim 5
şekûrin : şükredenler
-
14-İbrahim 7
şekertum : şükrettiniz
-
14-İbrahim 7
le şedîdun : mutlaka çok şiddetli
-
14-İbrahim 9
ve semûde : ve
-
14-İbrahim 9
le fî şekkin : mutlaka şüphe içinde
-
14-İbrahim 10
şekkun : bir şüphe
-
14-İbrahim 10
fâtırı es semâvâti : semaları yaratan
-
14-İbrahim 10
musemmen : belirli
-
14-İbrahim 10
beşerun : bir beşer
-
14-İbrahim 11
beşerun : beşer, insan
-
14-İbrahim 18
meselu : mesele, durum
-
14-İbrahim 18
kesebû : kazandılar
-
14-İbrahim 18
şey'in : şey(ler)
-
14-İbrahim 19
es semâvâti : gökleri, semaları
-
14-İbrahim 21
min şey'in : bir şeyden, bir şeyi
-
14-İbrahim 21
sevâun : eşittir, birdir
-
14-İbrahim 22
ve kâle eş şeytânu : ve şeytan dedi
-
14-İbrahim 22
enfuse-kum : sizin nesflerinizi (kendinizi)
-
14-İbrahim 23
selâmun : selâmdır
-
14-İbrahim 24
darabe allâhu meselen : Allah örnek (misal) verdi
-
14-İbrahim 24
ke şeceretin : bir ağaç gibi
-
14-İbrahim 24
fî es semâi : semada
-
14-İbrahim 26
ve meselu : ve örnek, misal, durum
-
14-İbrahim 26
habîsetin : kötü, habis, fena, çirkin
-
14-İbrahim 26
ke şeceretin : bir ağaç gibi
-
14-İbrahim 26
habîsetin : kötü, habis, fena, çirkin
-
14-İbrahim 26
ictusset : kökünden koparıldı
-
14-İbrahim 27
yusebbitu allâhu : Allah sebat ettirir
-
14-İbrahim 29
ve bi'se : ve ne kötü
-
14-İbrahim 30
an sebîli-hi : onun yolundan
-
14-İbrahim 32
halaka es semâvâti : semaları yarattı
-
14-İbrahim 32
min es semâi : semadan, gökyüzünden
-
14-İbrahim 32
min es semerâti : ürünlerden
-
14-İbrahim 32
ve sehhare lekum : ve sizin emrinize verdi, emrinize amade kıldı, musahhar kıldı
-
14-İbrahim 32
ve sehhare lekum : ve sizin emrinize verdi, emrinize amade kıldı, musahhar kıldı
-
14-İbrahim 33
ve sehhare : ve boyun eğdirdi, emre amade kıldı, musahhar kıldı
-
14-İbrahim 33
eş şemse : güneş
-
14-İbrahim 33
ve sehhare : ve emre amade kıldı, musahhar kıldı
-
14-İbrahim 34
mâ se'eltumû-hu : sizin ondan istediğiniz şey
-
14-İbrahim 37
min es semerâti : ürünlerden
-
14-İbrahim 38
min şey'in : bir şey
-
14-İbrahim 38
fî es semâi : semada
-
14-İbrahim 39
le semîu ed duâi : duayı mutlaka işitendir
-
14-İbrahim 42
ve lâ tahsebenne allâhe : ve Allah'ı sanma, zannetme
-
14-İbrahim 44
en nâse : insanlar
-
14-İbrahim 44
aksemtum : yemin ettiniz (kasem ettiniz)
-
14-İbrahim 45
ve sekentum : ve siz yerleştiniz
-
14-İbrahim 45
ellezîne zalemû enfuse-hum : nefslerine zulmeden kimseler
-
14-İbrahim 47
lâ tahsebenne allâhe : Allah'ı sakın sanma, zannetme
-
14-İbrahim 48
ve es semâvâtu : ve semalar
-
14-İbrahim 50
serâbîlu-hum : onların gömlekleri
-
14-İbrahim 51
mâ kesebet, : kazandığı şeyler
-
14-İbrahim 51
serîu el hısâbi : hesabı çabuk gören
-
15-Hicr 3
sevfe : yakında olacak
-
15-Hicr 10
erselnâ : biz gönderdik
-
15-Hicr 14
min es semâi : semadan
-
15-Hicr 16
fî es semâi : semada
-
15-Hicr 17
şeytânin : şeytan
-
15-Hicr 18
es sem'a : duyma, işitme
-
15-Hicr 19
min kulli şey'in : herşeyden
-
15-Hicr 20
meâyişe : geçim kaynakları
-
15-Hicr 21
min şey'in : bir şeyden, bir şey
-
15-Hicr 22
ve erselna : ve biz gönderdik
-
15-Hicr 22
min es semâi : semadan
-
15-Hicr 27
min nâri es semûmi \n(semûm) : semûmun ateşinden \n: (çölde esen, hücrelerin içine nüfuz eden yakıcı kavuran (sıcak) rüzgâr)
-
15-Hicr 28
beşeren : bir beşer (insan)
-
15-Hicr 29
sevveytu-hu : onu sevva ettim, dizayn ettim
-
15-Hicr 30
fe secede : böylece secde ettiler
-
15-Hicr 31
iblîse : iblis (şeytan)
-
15-Hicr 33
li beşerin : bir beşere
-
15-Hicr 42
leyse : değildir, yoktur
-
15-Hicr 44
seb'atu : yedi (7) adet
-
15-Hicr 46
bi selâmin : selâm ile, selâmetle
-
15-Hicr 52
selâmen : selâm (olsun)
-
15-Hicr 54
e beşşertumû-nî : beni mi müjdeliyorsunuz
-
15-Hicr 54
en messeniye : bana dokunması (gelmesi)
-
15-Hicr 55
beşşernâ-ke : biz seni müjdeledik
-
15-Hicr 57
el murselûne : gönderilmiş olan resûller, mürseller, elçiler
-
15-Hicr 61
el murselûne : elçiler, gönderilmiş olan resûller
-
15-Hicr 72
le fî sekreti-him : elbette sarhoşlukları içinde
-
15-Hicr 76
bi sebîlin : yol üzerinde
-
15-Hicr 80
el murselîne : gönderilen resûller, mürseller
-
15-Hicr 85
es semâvâti : semalar (gökler)
-
15-Hicr 87
seb'an : yedi, yedili
-
15-Hicr 96
fe sevfe : ileride, yakında, olacak
-
15-Hicr 98
sebbih : tesbih et
-
16-Nahl 1
subhâne-hu \n(sebbehu subhane-hu) : onu tenzih edin \n: (onu şanına yakışır şekilde tesbih edin)
-
16-Nahl 3
halaka es semâvâti : semaları yarattı
-
16-Nahl 9
kasdu es sebîli : sebîlin (yolun) tayini
-
16-Nahl 10
min es semâi : semadan
-
16-Nahl 10
şecerun : ağaç, yeşillik, otlar
-
16-Nahl 11
ve min kulli es semerâti : ve meyvelerin (ürünlerin) her türlüsünden
-
16-Nahl 12
ve sehhara lekum : ve sizin emrinize verdi
-
16-Nahl 12
ve eş şemse : ve güneş
-
16-Nahl 20
şey'en : bir şey
-
16-Nahl 28
es seleme : teslim olmak
-
16-Nahl 29
fe le bi'se : artık ne kötü
-
16-Nahl 30
ahsenû : ahsen olanlar, nefslerini Allah'a teslim edenler, daimî zikrin sahipleri
-
16-Nahl 30
haseneten : iyilikler, güzellikler, Allah'ın ikramları, pozitif dereceler
-
16-Nahl 32
selâmun : selâm olsun
-
16-Nahl 33
enfuse-hum : onların (kendi) nefsleri
-
16-Nahl 34
seyyiâtu : kötülükler
-
16-Nahl 35
min şey'in : bir şey(den)
-
16-Nahl 35
min şey'in : bir şey(den)
-
16-Nahl 38
ve aksemû : ve yemin ettiler, kasem ettiler
-
16-Nahl 38
eksere en nâsi : insanların çoğu
-
16-Nahl 40
li şey'in : bir şey için
-
16-Nahl 41
haseneten : hasene, güzellik, iyilik, pozitif dereceler
-
16-Nahl 43
ve mâ erselnâ : ve biz göndermedik
-
16-Nahl 45
seyyiâti : kötülükler
-
16-Nahl 48
min şey'in : şeylerden
-
16-Nahl 48
mâ ... min şey'in : herhangibir şey
-
16-Nahl 48
ve eş şemâili : ve sol
-
16-Nahl 49
mâ fî es semâvâti : semalarda olanlar
-
16-Nahl 52
mâ fî es semâvâti : semalarda olan şeyler
-
16-Nahl 53
messe-kum : size dokundu
-
16-Nahl 54
keşefe ed durra : zararı (sıkıntıları) giderdi
-
16-Nahl 55
fe sevfe : artık yakında olacak
-
16-Nahl 59
e yumsiku-hu (emseke) : onu tutsun mu (tuttu)
-
16-Nahl 59
em yedussu-hu (desse) : yoksa onu gömsün mü (gömdü)
-
16-Nahl 60
meselu es sev'i : 'kötü' meselesi, durumu, telâkki edilmesi
-
16-Nahl 60
el meselu el â'lâ : âlâ, yüce olma durumu
-
16-Nahl 61
en nâse : insanlar
-
16-Nahl 61
musemmen : belirlenmiş (isimlendirilmiş)
-
16-Nahl 63
erselnâ : biz gönderdik
-
16-Nahl 63
eş şeytânu : şeytan
-
16-Nahl 65
min es semâi : semadan
-
16-Nahl 66
lebenen hâlisen : halis süt, saf süt
-
16-Nahl 67
ve min semerâtin : ve meyvelerden
-
16-Nahl 67
sekeren : seker, hurma şerbeti, üzüm suyu, şıra
-
16-Nahl 67
hasenen : güzel
-
16-Nahl 68
ve min eş şeceri : ve ağaçlardan
-
16-Nahl 69
min kulli es semerâti : meyvelerin, ürünlerin, çiçeklerin hepsinden
-
16-Nahl 69
subule \n(sebil) : yollar \n: (yol)
-
16-Nahl 70
şey'en : bir şey
-
16-Nahl 71
sevâun : eşittir, birdir
-
16-Nahl 73
min es semâvâti : semalardan
-
16-Nahl 73
şey'en : bir şey
-
16-Nahl 74
el emsâle \n(darabe meselen) : benzer, misal, emsal \n: (örnek vermek, eş, benzer kılmak)
-
16-Nahl 75
meselen : bir misal, bir örnek
-
16-Nahl 75
alâ şey'in : bir şeye
-
16-Nahl 75
hasenen : güzel, temiz, helâl
-
16-Nahl 75
ekseru-hum : onların çoğu
-
16-Nahl 76
meselen : bir misal, bir örnek
-
16-Nahl 76
alâ şey'in : bir şeye
-
16-Nahl 77
gaybu es semâvâti : semaların gaybı (görünmeyen, bilinmeyen ilim)
-
16-Nahl 77
alâ kulli şey'in : herşeye
-
16-Nahl 78
şey'en : bir şey
-
16-Nahl 78
es sem'a : işitme hassası
-
16-Nahl 79
fî cevvi es semâi : semanın hava boşluğunda, havada
-
16-Nahl 80
sekenen : (mesken) huzur, sekînet, dinlenme yeri
-
16-Nahl 80
ve eş'âri-hâ (şearu) : ve onun kılları (kıl)
-
16-Nahl 80
esâsen : çeşitli mal, ev eşyası (giyecek, kullanılacak şeyler)
-
16-Nahl 81
serâbîle \n(sirbâl) : gömlekler, zırhlar (savaşta korunmak için yapılan demir giysiler) \n: (gömlek)
-
16-Nahl 81
ve serâbîle : ve gömlekler, zırhlar (savaşta korunmak için yapılan demir) giysiler)
-
16-Nahl 81
be'se-kum : sizi şiddetten, kuvvetli darbeden
-
16-Nahl 83
ve ekseru-hum : ve onların çoğu
-
16-Nahl 84
şehîden : bir şahit
-
16-Nahl 87
es seleme : teslimiyet
-
16-Nahl 88
an sebîlillâhi (sebîli allâhi) : Allah'ın yolundan
-
16-Nahl 89
şehîden : bir şahit
-
16-Nahl 89
bi-ke şehîden : seni şahit olarak
-
16-Nahl 89
li kulli şey'in : herşeyi
-
16-Nahl 92
enkâsen : bükülmüş ipin tekrar çözülüp açılması
-
16-Nahl 94
an sebîlillâhi : Allah'ın yolundan
-
16-Nahl 95
semenen : bir bedel, değer
-
16-Nahl 96
bi ahseni : en ahseni (güzeli) ile, daha ahseni (güzeli) ile
-
16-Nahl 97
bi ahseni : en ahseni ile, daha ahseni (güzeli) ile
-
16-Nahl 98
min eş şeytâni er racîmi : taşlanmış, kovulmuş şeytandan
-
16-Nahl 99
leyse : değil, yoktur
-
16-Nahl 101
ekseru-hum : onların çoğu
-
16-Nahl 102
li yusebbite : sağlamlaştırmak, sebat ettirmek için
-
16-Nahl 103
beşerun : bir beşer, bir insan
-
16-Nahl 106
men şereha : kim açarsa, şerhederse
-
16-Nahl 108
ve sem'ı-him : ve onların işitme hassaları
-
16-Nahl 112
meselen : bir misal, örnek
-
16-Nahl 112
libâse el cûi : açlık elbisesi, açlığı
-
16-Nahl 116
tesıfu \n(vasefe) : vasıflandırır \n: (vasıflandırdı, nitelendirdi)
-
16-Nahl 118
enfuse-hum : onların nefsleri (kendi nefsleri)
-
16-Nahl 122
haseneten : haseneler, güzellikler, iyilikler, (pozitif) dereceler
-
16-Nahl 124
es sebtu : cumartesi
-
16-Nahl 125
ilâ sebîli : yola
-
16-Nahl 125
el haseneti : güzel (pozitif dereceler kazandıran)
-
16-Nahl 125
ahsenu : en güzel
-
16-Nahl 125
an sebîli-hî : onun yolundan
-
17-İsrâ 1
huve es semîu el basîru : o en iyi işitendir, en iyi görendir
-
17-İsrâ 3
şekûren : çok şükreden
-
17-İsrâ 5
şedîdin : şiddetli, çok çetin
-
17-İsrâ 6
eksere : ekser, daha çok
-
17-İsrâ 7
in ahsentum : eğer ahsen olursanız, ahsen davranırsanız
-
17-İsrâ 7
ahsen-tum : ahsen oldunuz
-
17-İsrâ 7
ve in ese'tum : ve eğer kötülük ederseniz, kötü davranırsanız
-
17-İsrâ 11
bi eş şerri : şerre
-
17-İsrâ 12
ve kulle şey'in : ve herşeyi, hepsini
-
17-İsrâ 15
neb'ase : göndeririz, beas ederiz, vazifelendiririz
-
17-İsrâ 16
fesekû : fesat çıkardılar
-
17-İsrâ 26
vebnes sebîli (ve ibne es sebîli) : ve yolda olan
-
17-İsrâ 27
ihvâne eş şeyâtîni : şeytanların kardeşleri
-
17-İsrâ 27
ve kâne eş şeytânu : ve şeytan oldu
-
17-İsrâ 32
fâhışeten : fuhuş, hayasızlık
-
17-İsrâ 32
sebîlen : bir yol
-
17-İsrâ 33
en nefselletî (en nefse elletî) : bir kişi, ki o(nu)
-
17-İsrâ 34
ahsenu : en güzel
-
17-İsrâ 35
ve ahsenu : ve ahsen, en güzel, daha güzel
-
17-İsrâ 36
leyse : değil, yok, olmaz
-
17-İsrâ 36
es sem'a : işitme
-
17-İsrâ 38
seyyiu-hu : onun seyyiatleri (derecat kaybettiren şeyler), onun kötülüğü
-
17-İsrâ 40
inâsen : kadınlar (kızlar)
-
17-İsrâ 42
sebîlen : sebîl, yol
-
17-İsrâ 44
tusebbihu lehu : onu tesbih eder
-
17-İsrâ 44
es semâvâtu : semalar
-
17-İsrâ 44
es seb'u : 7
-
17-İsrâ 44
min şey'in : bir şeyden, bir şey
-
17-İsrâ 44
yusebbihu : tesbih eder
-
17-İsrâ 48
sebîlen : bir yol
-
17-İsrâ 51
fe se yekûlûne : o zaman derler
-
17-İsrâ 51
fe se yungıdûne \n(angada) : o zaman sallayacaklar \n: (salladı)
-
17-İsrâ 51
ruûse-hum : onların başları, başlarını
-
17-İsrâ 53
ahsenu : en güzel, en ahsen
-
17-İsrâ 53
inne eş şeytâne : muhakkak şeytan
-
17-İsrâ 53
inne eş şeytâne : muhakkak şeytan
-
17-İsrâ 54
ve mâ erselnâ-ke : ve biz seni göndermedik
-
17-İsrâ 55
fî es semâvâti : semalarda (7 kat göklerde)
-
17-İsrâ 58
azâben şedîden : şiddetli azap
-
17-İsrâ 59
semûden : Semud kavmine
-
17-İsrâ 60
ve eş şecerete : ve ağaç
-
17-İsrâ 61
secedû : secde ettiler
-
17-İsrâ 61
iblîse : iblis
-
17-İsrâ 64
eş şeytânu : şeytan
-
17-İsrâ 65
leyse : değil, yoktur
-
17-İsrâ 67
ve izâ messe-kum : ve size dokunduğu zaman
-
17-İsrâ 72
sebîlen : yol
-
17-İsrâ 74
en sebbetnâ-ke : biz seni sağlamlaştırmamız
-
17-İsrâ 74
şey'en : bir şey
-
17-İsrâ 77
erselnâ : biz gönderdik
-
17-İsrâ 78
eş şemsi : güneş
-
17-İsrâ 79
en yeb'ase-ke : seni gönderir
-
17-İsrâ 83
messehu eş şerru : ona bir şerr dokundu
-
17-İsrâ 83
yeûsen : umutsuz, ümitsiz, yeis, üzüntü
-
17-İsrâ 84
sebîlen : sebîl, yol
-
17-İsrâ 89
meselin : misâl, mesele, durum
-
17-İsrâ 89
ekseru : daha çok, çoğu
-
17-İsrâ 92
tuskıta es semâe \n(sakata) : semayı düşürürsün \n: (düştü)
-
17-İsrâ 92
kisefen : parça parça
-
17-İsrâ 93
fî es semâi : gökyüzünde, semada
-
17-İsrâ 93
beşeren : beşer, insan
-
17-İsrâ 94
en nâse : insan
-
17-İsrâ 94
bease : gönderdi, hayata getirdi, vazifeli kıldı
-
17-İsrâ 94
beşeren : beşer, insan
-
17-İsrâ 95
min es semâi : semadan
-
17-İsrâ 96
şehîden : şahit olarak
-
17-İsrâ 99
halaka es semâvâti : semaları yarattı
-
17-İsrâ 100
le emsektum : mutlaka siz tuttunuz (tutardınız)
-
17-İsrâ 102
es semâvâti : semalar
-
17-İsrâ 105
ve mâ erselnâ-ke : ve seni göndermedik
-
17-İsrâ 110
sebîlen : bir sebîl, bir yol
-
17-İsrâ 111
şerîkun : bir ortak
-
18-Kehf 2
be'sen : bir azapla
-
18-Kehf 2
şedîden : şiddetli
-
18-Kehf 2
hasenen : (en) güzel
-
18-Kehf 6
nefse-ke : sen kendini
-
18-Kehf 6
esefen : üzüntü (ile), esefle, esef ederek
-
18-Kehf 7
ahsenu : daha güzel, en güzel
-
18-Kehf 10
reşeden : irşad edecek
-
18-Kehf 14
rabbu es semâvâti : semaların Rabbi
-
18-Kehf 14
şetaten : haddi aşma, taşkınlık, yanlış
-
18-Kehf 17
eş şemse : güneş
-
18-Kehf 18
ve tahsebu-hum : ve onları sanırsın
-
18-Kehf 21
a'sernâ : bildirdik
-
18-Kehf 22
se yekûlûne : diyecekler
-
18-Kehf 22
selâsetun : üç
-
18-Kehf 22
hamsetun : beş
-
18-Kehf 22
seb'atun : yedi
-
18-Kehf 23
li şey'in : bir şey için
-
18-Kehf 24
reşeden : irşad
-
18-Kehf 25
selâse : üç
-
18-Kehf 26
gaybu es semâvâti : semaların gaybı
-
18-Kehf 28
nefse-ke : senin nefsin, kendi nefsin
-
18-Kehf 29
bi'se eş şarâbu : ne kötü içecek
-
18-Kehf 30
ahsene : en güzel
-
18-Kehf 31
ni'me es sevâbu : ne güzel sevap (kazanılan pozitif dereceler)
-
18-Kehf 32
meselen : misal, örnek
-
18-Kehf 33
şey'en : bir şeyi
-
18-Kehf 34
semerun : ürün, servet
-
18-Kehf 34
ekseru : daha çok
-
18-Kehf 37
sevvâ-ke : seni sevva etti (dizayn etti) düzenledi
-
18-Kehf 40
min es semâi : semadan
-
18-Kehf 42
bi semeri-hi : onun ürünleri
-
18-Kehf 44
sevâben : sevap olarak, sevap açısından
-
18-Kehf 45
meselel hayâtid dunyâ : dünya hayatı misalini, durumunu
-
18-Kehf 45
min es semâi : semadan
-
18-Kehf 45
alâ kulli şey'in : herşeye
-
18-Kehf 46
sevâben : sevap bakımından
-
18-Kehf 47
nuseyyiru : yürüteceğiz
-
18-Kehf 47
ve haşernâ-hum : ve onları haşrettik (topladık)
-
18-Kehf 50
fe secedû : hemen secde ettiler
-
18-Kehf 50
illâ iblîse : iblis dışında, iblis hariç
-
18-Kehf 50
fe feseka : böylece fıska düştü, itaat etmedi, isyan etti
-
18-Kehf 50
bi'se : ne kötü
-
18-Kehf 51
halka es semâvâti : semaların yaratılışı
-
18-Kehf 53
masrifen \n(serefa) : uzaklaşacak yer, kaçış yolu \n: (çevirdi, uzaklaştı)
-
18-Kehf 54
meselin : misal, mesele
-
18-Kehf 54
eksere : daha çok
-
18-Kehf 54
şey'in : şey
-
18-Kehf 55
en nâse : insanlar
-
18-Kehf 56
el murselîne : resûl olanlar, elçi olanlar
-
18-Kehf 58
mâ kesebû : kazandıkları şeyler
-
18-Kehf 61
sebîle-hu : kendi yolunu
-
18-Kehf 61
sereben : içine girilip, gidilen yer
-
18-Kehf 62
min seferi-nâ : seferimizden, yolculuğumuzdan (dolayı, sebebiyle)
-
18-Kehf 63
illeş şeytânu (illâ eş şeytânu) : şeytandan başkası
-
18-Kehf 63
sebîle-hu : kendi yolunu
-
18-Kehf 69
se tecidu-ni : beni bulacaksın
-
18-Kehf 70
an şey'in : bir şeyden
-
18-Kehf 70
uhdise \n(hadese) : ben bahsederim \n: (bahsetti, anlattı)
-
18-Kehf 71
fî es sefîneti : bir gemiye
-
18-Kehf 71
şey'en : bir şey
-
18-Kehf 74
nefsen : bir nefs
-
18-Kehf 74
şey'en : bir şey
-
18-Kehf 76
in seeltu-ke : eğer sana sorarsam
-
18-Kehf 76
an şey'in : bir şey
-
18-Kehf 78
se unebbiu ke : sana haber vereceğim
-
18-Kehf 79
es sefînetu : gemi
-
18-Kehf 79
kulle sefînetin : bütün gemi(ler)
-
18-Kehf 83
se etlû : tilâvet edeceğim, okuyacağım
-
18-Kehf 84
min kulli şey'in : herşeyden
-
18-Kehf 84
sebeben : sebep, vesile
-
18-Kehf 85
sebeben : sebep, vesile
-
18-Kehf 86
magribe eş şemsi : güneşin battığı yer
-
18-Kehf 87
fe sevfe nuazzibu-hu : o taktirde ona azap edeceğiz
-
18-Kehf 88
ve se nekûlu : ve söyleyeceğiz
-
18-Kehf 89
sebeben : vesile, sebep
-
18-Kehf 90
matlıa eş şemsi \n(talaa) : güneşin (tulû ettiği) doğduğu yer \n: (doğdu)
-
18-Kehf 92
sebeben : bir sebep
-
18-Kehf 93
beyne es seddeyni : iki seddin arası
-
18-Kehf 94
sedden : bir set
-
18-Kehf 101
sem'an : işitmeye
-
18-Kehf 103
bi el ahserîne : en çok hüsrana uğrayanları
-
18-Kehf 104
yahsebûne : zannediyorlar
-
18-Kehf 110
beşerun : bir beşer
-
19-Meryem 4
şeyben : ağararak (saçın ağarması)
-
19-Meryem 7
semiyyen : isimlendirerek (isimlendirme)
-
19-Meryem 9
şey'en : bir şey
-
19-Meryem 10
en nâse : insanlar
-
19-Meryem 10
selâse : üç
-
19-Meryem 10
seviyyen : seviyeli, düzgün, normal, sağlıklı
-
19-Meryem 11
en sebbihû : tesbih etmeleri
-
19-Meryem 15
ve selâmun : ve selâm olsun
-
19-Meryem 17
erselnâ : gönderdik
-
19-Meryem 17
temessele : temessül etti, suretinde göründü
-
19-Meryem 17
beşeren : beşer, insan
-
19-Meryem 17
seviyyen : düzgün, normal
-
19-Meryem 20
ve lem yemses-nî : ve bana dokunmadı
-
19-Meryem 20
beşerun : bir beşer, bir insan
-
19-Meryem 24
seriyyen : bir ark, su yolu
-
19-Meryem 26
veşrebî \n(şeribe) : ve iç \n: (içti)
-
19-Meryem 26
min el beşeri : beşerden
-
19-Meryem 27
şey'en : bir şey
-
19-Meryem 28
sev'in : kötü
-
19-Meryem 33
ve es selâmu : ve selâm, selâmet
-
19-Meryem 34
isebnu meryeme : Meryemoğlu İsa
-
19-Meryem 42
şey'en : şey, bir şey
-
19-Meryem 43
seviyyen : seviyeli, düzgün, doğru (Allah'a ulaştıran)
-
19-Meryem 44
lâ ta'budi eş şeytâne : şeytana kul olma
-
19-Meryem 44
inne eş şeytâne : muhakkak şeytan
-
19-Meryem 45
en yemesse-ke : sana dokunması
-
19-Meryem 45
li eş şeytâni : şeytan için
-
19-Meryem 47
selâmun : selâm olsun
-
19-Meryem 47
se estagfiru : mağfiret dileyeceğim
-
19-Meryem 56
idrîse : İdris
-
19-Meryem 59
eş şehevâti : şehvetler, nefsin arzuları
-
19-Meryem 59
fe sevfe : artık yakında
-
19-Meryem 60
şey'en : bir şey
-
19-Meryem 62
selâmen : selâm
-
19-Meryem 65
es semâvâti : semalar
-
19-Meryem 65
semiyyen : bir isimle isimlendirme
-
19-Meryem 66
le sevfe : mutlaka olacak
-
19-Meryem 67
şey'en : bir şey
-
19-Meryem 68
ve eş şeyâtîne : ve şeytanları
-
19-Meryem 69
eşeddu : daha şiddetli, daha çok
-
19-Meryem 73
ve ahsenu : ve daha güzel
-
19-Meryem 74
ahsenu : en güzel, daha güzel
-
19-Meryem 74
esâsen : çok mal
-
19-Meryem 75
se ya'lemûne : yakında bilecekler
-
19-Meryem 75
şerrun : (daha) şerrli
-
19-Meryem 76
sevâben : sevap olarak
-
19-Meryem 79
se nektubu : biz yazacağız (yazıyoruz)
-
19-Meryem 82
se yekfurûne : inkâr edecekler
-
19-Meryem 83
erselna : biz gönderdik
-
19-Meryem 83
eş şeyâtîne : şeytanlar
-
19-Meryem 87
eş şefâate : şefaat
-
19-Meryem 89
şey'en : bir şey
-
19-Meryem 90
es semâvâtu : semalar
-
19-Meryem 93
fî es semâvâti : semalarda
-
19-Meryem 96
se yec'alu : kılacak, yapacak
-
19-Meryem 97
yessernâ-hu : onu kolaylaştırdık
-
2-Bakara 6
sevâun : eşittir, birdir
-
2-Bakara 7
sem'ı-him : onların işitme hassası
-
2-Bakara 9
enfuse-hum : kendileri
-
2-Bakara 14
ilâ şeyâtîni-him : kendi şeytanlarıyla
-
2-Bakara 17
meselu-hum : onların misali, onların durumu
-
2-Bakara 17
meseli : misal, durum
-
2-Bakara 19
min es semâi : semadan, gökyüzünden
-
2-Bakara 20
meşev : yürüdüler
-
2-Bakara 20
bi sem'i-him : onların işitmesi
-
2-Bakara 20
kulli şey'in : herşey
-
2-Bakara 22
firâşen : döşek, yatak
-
2-Bakara 22
ves semâe (ve es semâe) : ve sema, gökyüzü
-
2-Bakara 22
es semâi : sema, gökyüzü
-
2-Bakara 22
es semarâti : ürünler, meyveler, mahsuller
-
2-Bakara 25
min semeretin : ürünlerden, mahsullerden, meyvelerden
-
2-Bakara 26
en yadribe meselen : darbı mesel, misal, örnek vermek
-
2-Bakara 26
meselen : misal, örnek
-
2-Bakara 29
es semâi : sema, gökyüzü
-
2-Bakara 29
sevvâhunne : onları dizayn etti, düzenledi
-
2-Bakara 29
seb'a : yedi
-
2-Bakara 29
semâvâtin : semalar, gökler (gök katları)
-
2-Bakara 29
bi kulli şey'in : herşeyi
-
2-Bakara 30
nusebbihu : tesbih ediyoruz, yüceltiyoruz,
-
2-Bakara 33
es semâvâti : semalar, gökler
-
2-Bakara 34
secedû : secde ettiler
-
2-Bakara 34
iblîse : iblis (ümitsizliğe düşen, Allah'ın rah-
-
2-Bakara 35
eş şecerete : ağaç
-
2-Bakara 36
eş şeytânu : şeytan
-
2-Bakara 41
semenen : bedel, ücret
-
2-Bakara 44
en nâse : insanlar
-
2-Bakara 44
ve tensevne : ve unutuyorsunuz
-
2-Bakara 44
enfuse-kum : kendi nefsleriniz, kendiniz
-
2-Bakara 48
şey'en : bir şey
-
2-Bakara 48
şefâatun : şefaat, yardım
-
2-Bakara 54
enfuse-kum : nefsleriniz, kendiniz
-
2-Bakara 54
enfuse-kum : kendi nefsleriniz, kendi kendiniz, birbiriniz
-
2-Bakara 57
es selvâ : bıldırcın
-
2-Bakara 57
enfuse-hum : kendi nefsleri, kendileri
-
2-Bakara 58
se-nezîdu : artıracağız
-
2-Bakara 59
es semâi : sema, gök
-
2-Bakara 60
ve lâ ta'sev : ve haddi aşmayın, azmayın, asi
-
2-Bakara 61
seeltum : siz istediniz
-
2-Bakara 65
fî es sebti : cumartesi gününde
-
2-Bakara 71
el harse : ekin (tarla)
-
2-Bakara 71
musellemetun : salınmış, serbest bırakılmış
-
2-Bakara 72
nefsen : bir nefs, bir kişi
-
2-Bakara 74
kaset : kasiyet bağladı, katılaştı
-
2-Bakara 74
eşeddu : daha şiddetli
-
2-Bakara 79
semenen : bedel, ücret
-
2-Bakara 80
len temesse-nâ : bize dokunmaz
-
2-Bakara 81
kesebe : kazandı
-
2-Bakara 81
seyyieten : günah
-
2-Bakara 84
enfuse-kum : birbirinizi
-
2-Bakara 85
enfuse-kum : kendileriniz, sizin nefsleriniz, birbiriniz
-
2-Bakara 85
ilâ eşeddi : en şiddetlisine
-
2-Bakara 90
bi'se mâ : ne kötü şey
-
2-Bakara 90
enfuse-hum : onların nefsleri, kendileri
-
2-Bakara 93
semi'nâ : işittik
-
2-Bakara 93
ve aseynâ : ve biz asi olduk, isyan ettik
-
2-Bakara 93
bi'se mâ : ne kötü şey
-
2-Bakara 96
elfe senetin : bin sene
-
2-Bakara 100
ekseru-hum : onların çoğu
-
2-Bakara 102
eş şeyâtînu : şeytanlar
-
2-Bakara 102
eş şeyâtîne : şeytanlar
-
2-Bakara 102
en nâse : insanlar
-
2-Bakara 102
ve le bi'se : ve elbette kötü
-
2-Bakara 102
mâ şerev : satın aldıkları şey
-
2-Bakara 102
enfuse-hum : onlar nefslerini, kendi kendilerini
-
2-Bakara 106
alâ kulli şey'in : herşeye
-
2-Bakara 107
es semâvâti : semalar, gökler
-
2-Bakara 108
sevâe : müsavi, eşit, düzgün, doğru
-
2-Bakara 108
es sebîli : yol
-
2-Bakara 109
haseden : haset, çekememezlik
-
2-Bakara 109
alâ kulli şey'in : herşeye
-
2-Bakara 113
leyseti : değil
-
2-Bakara 113
şey'in : bir şey
-
2-Bakara 113
leyseti : değil
-
2-Bakara 113
şey'in : bir şey
-
2-Bakara 114
ve seâ : ve gayret etti, çalıştı
-
2-Bakara 115
semme : orada
-
2-Bakara 116
mâ fî es semâvâti : semalardaki, göklerdeki şeyler
-
2-Bakara 117
es semâvâti : semalar, gökler
-
2-Bakara 119
erselnâ-ke : seni gönderdik
-
2-Bakara 123
şey'en : bir şey
-
2-Bakara 123
şefâatun : şefaat, himaye, yardım
-
2-Bakara 126
min es semerâti : meyvelerden
-
2-Bakara 126
ve bi'se : ve ne kötü
-
2-Bakara 127
es semîu : hakkıyla işiten
-
2-Bakara 130
sefihe : sefih oldu, akılsız oldu, cahillik etti
-
2-Bakara 130
nefse-hu : nefsini, kendini
-
2-Bakara 134
lehâ mâ kesebet : onun kazandığı şeyler
-
2-Bakara 134
mâ kesebtum : kazandığınız şeyler
-
2-Bakara 137
se yekfî-ke-hum : onlara karşı sana kâfidir
-
2-Bakara 137
ve huve es semîu : ve o hakkıyla işiten
-
2-Bakara 138
ahsenu : ahsen, en güzel
-
2-Bakara 140
şehâdeten : şahitlik
-
2-Bakara 141
lehâ mâ kesebet : onun kazandığı şey(ler)
-
2-Bakara 141
mâ kesebtum : kazandığınız şey(ler)
-
2-Bakara 142
se : yakında, olacak
-
2-Bakara 143
şehîden : şahit
-
2-Bakara 144
fî es semâi : semaya
-
2-Bakara 148
alâ kulli şey'in : herşeye
-
2-Bakara 150
lâ tahşev-hum : onlardan korkmayın
-
2-Bakara 150
vahşev-nî : benden korkun
-
2-Bakara 151
ersel-nâ : biz gönderdik
-
2-Bakara 154
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
2-Bakara 155
bi şey'in : bir şey
-
2-Bakara 155
ve es semerâti : ve semereler, ürünler
-
2-Bakara 158
şeâirillâhi (şeâiri allâhi) : Allah'ın nişaneleri, alâmetleri, işaret ettiği yerler
-
2-Bakara 164
es semâvâti : semalar, gökler
-
2-Bakara 164
en nâse : insanlar
-
2-Bakara 164
min es semâi : semadan, gökten
-
2-Bakara 164
ve besse : ve yaydı
-
2-Bakara 164
ve es sehâbi : ve bulutlar
-
2-Bakara 164
es semâi : sema, gökyüzü
-
2-Bakara 165
eşeddu : daha şiddetli, daha çok kuvvetli
-
2-Bakara 165
şedîdu : şiddetli
-
2-Bakara 167
haserâtin : hasara uğrayan
-
2-Bakara 168
eş şeytâni : şeytan
-
2-Bakara 170
şey'en : bir şey
-
2-Bakara 171
ve meselu : ve örneği, misali, durumu, hali
-
2-Bakara 171
meseli : örneği, misali, durumu, hali
-
2-Bakara 174
semenen : bedel, ücret, değer
-
2-Bakara 177
leyse : değil
-
2-Bakara 177
ve ibne es sebîli : ve yolcu
-
2-Bakara 178
şey'un : bir şey
-
2-Bakara 181
semia-hu : onu işitti
-
2-Bakara 181
semîun : hakkıyla işiten, en iyi işiten
-
2-Bakara 184
ev alâ seferin : veya seferde, yolculukta
-
2-Bakara 185
şehru : ay
-
2-Bakara 185
şehide : şahit oldu
-
2-Bakara 185
eş şehra : bu ay
-
2-Bakara 185
ev alâ seferin : veya seferde, yolculukta
-
2-Bakara 186
seele-ke : sana sordu
-
2-Bakara 187
enfuse-kum : sizin nefsleriniz, kendiniz
-
2-Bakara 189
ve leyse : ve değildir
-
2-Bakara 190
fi sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
2-Bakara 191
sekıftumû-hum : onları buldunuz, yakaladınız,
-
2-Bakara 191
eşeddu : daha şiddetli, daha kuvvetli, daha fena
-
2-Bakara 194
eş şehru : ay
-
2-Bakara 194
bi eş şehri : ay ile
-
2-Bakara 195
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
2-Bakara 196
mâ isteysera : kolay gelen şey 9 - min el hedyi
-
2-Bakara 196
ruûse-kum : başlarınızı
-
2-Bakara 196
isteysera : kolayına gelen
-
2-Bakara 196
selâseti : üç
-
2-Bakara 196
ve seb'atin : ve yedi
-
2-Bakara 196
şedîdu : şiddetli
-
2-Bakara 197
lâ refese : yanaşmak yoktur
-
2-Bakara 198
leyse : değil
-
2-Bakara 200
eşedde : daha şiddetli, daha kuvvetli
-
2-Bakara 201
haseneten : hasene, hayır, iyilik, güzellik
-
2-Bakara 201
haseneten : hasene, hayır, iyilik, güzellik
-
2-Bakara 202
kesebû : kazandılar, (dereceler) kazandılar
-
2-Bakara 202
serîu : seri, çabuk
-
2-Bakara 203
tuhşerûne : haşrolunacaksınız
-
2-Bakara 205
seâ : çalıştı
-
2-Bakara 205
el harse : ekinler
-
2-Bakara 206
ve le bi'se : ve elbette, gerçekten kötü
-
2-Bakara 207
nefse-hu : kendi nefsini
-
2-Bakara 208
eş şeytâni : şeytan
-
2-Bakara 211
sel : sor
-
2-Bakara 211
şedîdu : şiddetli
-
2-Bakara 213
bease : beas etti, hayata getirdi, gönderdi
-
2-Bakara 214
mesele : durum, haller
-
2-Bakara 214
messet-hum : onlara dokundu, isabet etti, başına geldi
-
2-Bakara 215
ve ibni es sebîli : ve (yolda kalmış) yolcular
-
2-Bakara 216
şey'en : bir şey
-
2-Bakara 216
şeyen : bir şey
-
2-Bakara 216
şerrun : şerrdir
-
2-Bakara 217
an(i) eş şehri el harâmi : haram aydan
-
2-Bakara 217
an sebîlillâhi (sebîli allâhi) : Allah'ın yolundan
-
2-Bakara 218
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
2-Bakara 223
harse-kum : sizin tarlanız
-
2-Bakara 224
semîun : en iyi işiten
-
2-Bakara 225
bi mâ kesebet : kazandığı şeyler ile
-
2-Bakara 227
semîun : en iyi işiten
-
2-Bakara 228
selâsete : üç
-
2-Bakara 229
şey'en : bir şey
-
2-Bakara 231
serrihû-hunne : onları serbest bırakın
-
2-Bakara 231
nefse-hu : kendi nefsine
-
2-Bakara 231
bi kulli şey'in : herşeyi
-
2-Bakara 233
izâ sellemtum : teslim ettiğiniz zaman
-
2-Bakara 235
se tezkurûne-hunne : onları zikredeceğinizi, hatırlayacağınızı
-
2-Bakara 237
ve lâ tensevu : ve unutmayın
-
2-Bakara 243
eksere : daha çok, çoğu
-
2-Bakara 244
fî sebîlillâhi (sebîli allâhi) : Allah'ın yolunda
-
2-Bakara 244
semîun : en iyiişiten
-
2-Bakara 245
hasenen : güzel
-
2-Bakara 246
fî sebîlillâhi (sebîli allâhi) : Allah'ın yolunda
-
2-Bakara 246
hel aseytum : sizden umulur mu, sizin
-
2-Bakara 246
fî sebîlillâhi (sebîli allâhi) : Allah'ın yolunda
-
2-Bakara 247
bease : görevli kıldı
-
2-Bakara 247
seaten : genişlik, bolluk
-
2-Bakara 248
sekînetun : sekînet, huzur, ferahlık
-
2-Bakara 249
şeribe : içti
-
2-Bakara 249
leyse : değil
-
2-Bakara 249
şeribû : içtiler
-
2-Bakara 250
ve sebbit : ve sabit kıl
-
2-Bakara 251
en nâse : insanlar
-
2-Bakara 251
fesedeti : fesat çıktı
-
2-Bakara 252
min el murselîne : gönderilen resûllerden
-
2-Bakara 254
ve lâ şefâatun : ve şefaat yoktur
-
2-Bakara 255
mâ fî es semâvâti : göklerde olan şeyler
-
2-Bakara 255
bi şey : bir şey
-
2-Bakara 255
es semâvâti : semalar, gökler
-
2-Bakara 256
kad istemseke : tutunmuştur
-
2-Bakara 256
semîun : en iyi işiten
-
2-Bakara 258
bi eş şemsi : güneşi
-
2-Bakara 259
bease-hu : onu diriltti
-
2-Bakara 259
ve şerâbi-ke : ve içeceğin
-
2-Bakara 259
lem yetesenneh : bozulmadı, kokuşmadı
-
2-Bakara 259
alâ kulli şey'in : herşeye
-
2-Bakara 261
meselu : durum, hal
-
2-Bakara 261
fî sebîlillâhi (sebîlii allâhi) : Allah'ın yolunda
-
2-Bakara 261
meseli : durum, hal
-
2-Bakara 261
seb'a : yedi
-
2-Bakara 261
senâbile : sünbüller, başaklar
-
2-Bakara 262
fî sebîlillâhi (sebîli allâhi) : Allah'ın yolunda
-
2-Bakara 264
fe meselu-hu : o zaman, işte onun durumu 17 - ke meseli
-
2-Bakara 264
alâ şey'in : bir şeye
-
2-Bakara 264
kesebû : kazandılar
-
2-Bakara 265
ve meselu : ve durum, mesele, hal
-
2-Bakara 265
meseli : mesele, durum, hal
-
2-Bakara 266
es-semarâti : ürünler, meyveler
-
2-Bakara 267
mâ kesebtum : kazandığınız şeyler
-
2-Bakara 267
el habîse : kötü, fena, kalitesiz
-
2-Bakara 268
eş şeytânu : şeytan
-
2-Bakara 271
min seyyiâti-kum : günahlarınızdan
-
2-Bakara 272
leyse : değil
-
2-Bakara 273
fî sebîlillâhi (sebîli allâhi) : Allah'ın yolunda
-
2-Bakara 273
yahsebu-hum(u) : onları sanır, onları zanneder 9 - el câhilu
-
2-Bakara 273
en nâse : insanlar
-
2-Bakara 275
eş şeytânu : şeytan
-
2-Bakara 275
mâ selefe : geçen şey, geçmişte olan
-
2-Bakara 280
meyseretin : kolaylık, bolluk
-
2-Bakara 281
kesebet : kazandı
-
2-Bakara 282
musemmen : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
2-Bakara 282
min-hu şey'en : ondan birşey
-
2-Bakara 282
sefîhan : sefil, akılsız, akıl edemeyen
-
2-Bakara 282
şehîdeyni : iki şahit
-
2-Bakara 282
li eş şehâdeti : şahitlik için, şahitliğe
-
2-Bakara 282
leyse : değil, yoktur
-
2-Bakara 282
ve lâ şehîdun : ve şahitler olmasın
-
2-Bakara 282
bi kulli şey'in : herşeyi
-
2-Bakara 283
alâ seferin : seferde, yolculukta
-
2-Bakara 283
eş şehâdete : şahitlik
-
2-Bakara 284
mâ fî es semâvâti : göklerde bulunan şeyler
-
2-Bakara 284
alâ kulli şey'in : herşeye
-
2-Bakara 285
semi'nâ : biz işittik
-
2-Bakara 286
nefsen : nefs, kişi, kimse
-
2-Bakara 286
mâ kesebet : kazandığı şeyler
-
2-Bakara 286
mektesebet (mâ iktesebet) : kazandığı neğatif şeyler
-
20-Tâ-Hâ 4
ve es semâvâti : ve semalar
-
20-Tâ-Hâ 6
mâ fî es semâvâti : semalar da olan şeyler
-
20-Tâ-Hâ 6
ve mâ tahte es serâ : ve nemli toprağın altında olan şeyler
-
20-Tâ-Hâ 21
se nuîdu-hâ : onu döndüreceğiz
-
20-Tâ-Hâ 33
nusebbiha-ke : seni tesbih edelim
-
20-Tâ-Hâ 40
nefsen : bir nefsi, bir kimseyi
-
20-Tâ-Hâ 47
ve es selâmu : ve selâm
-
20-Tâ-Hâ 50
şey'in : şey
-
20-Tâ-Hâ 53
ve seleke : ve açtı
-
20-Tâ-Hâ 53
min es semâi : semadan
-
20-Tâ-Hâ 53
şettâ : ayrı ayrı, farklı farklı
-
20-Tâ-Hâ 59
ve en yuhşere : ve toplanması
-
20-Tâ-Hâ 62
ve eserrû : ve gizlediler, sır olarak sakladılar
-
20-Tâ-Hâ 67
evcese : hissetti
-
20-Tâ-Hâ 70
es seharatu : sihirbazlar
-
20-Tâ-Hâ 71
eşeddu : daha şiddetli, daha kuvvetli
-
20-Tâ-Hâ 77
yebesen : kuru
-
20-Tâ-Hâ 80
ve es selvâ : ve bıldırcın
-
20-Tâ-Hâ 84
alâ eserî : benim izim üzerinde
-
20-Tâ-Hâ 86
hasenen : güzel
-
20-Tâ-Hâ 88
ceseden : ceset, heykel
-
20-Tâ-Hâ 96
min eseri : izinden
-
20-Tâ-Hâ 96
sevvelet : güzel gösterdi
-
20-Tâ-Hâ 97
lâ misâse : dokunmayın
-
20-Tâ-Hâ 98
kulle şey'in : herşey
-
20-Tâ-Hâ 99
sebaka : geçti
-
20-Tâ-Hâ 104
emselu-hum : onlara emsal olan (en iyi örnek olan, üstün olan)
-
20-Tâ-Hâ 108
ve haşeati : ve kısılır
-
20-Tâ-Hâ 108
hemsen : bir fısıltı (çok hafif ses)
-
20-Tâ-Hâ 109
eş şefâatu : şefaat
-
20-Tâ-Hâ 116
secedû : secde ettiler
-
20-Tâ-Hâ 116
iblîse : iblis
-
20-Tâ-Hâ 120
vesvese : vesvese verdi
-
20-Tâ-Hâ 120
eş şeytânu : şeytan
-
20-Tâ-Hâ 120
şecereti : ağaç
-
20-Tâ-Hâ 121
sev'âtu-humâ : ikisinin avret yerleri, ayıp yerleri
-
20-Tâ-Hâ 124
maîşeten : maişet temini, geçim
-
20-Tâ-Hâ 125
haşerte-nî : beni haşrettin
-
20-Tâ-Hâ 127
eşeddu : en şiddetli, daha şiddetli
-
20-Tâ-Hâ 129
sebekat : geçti (daha önce oldu)
-
20-Tâ-Hâ 129
musemmen : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
20-Tâ-Hâ 130
ve sebbih : ve tesbih et
-
20-Tâ-Hâ 130
tulûı eş şemsi : güneşin tulû edişi, doğuşu
-
20-Tâ-Hâ 130
sebbih : tesbih et
-
20-Tâ-Hâ 134
erselte : sen gönderdin
-
20-Tâ-Hâ 135
se ta'lemûne : yakında bileceksiniz, öğreneceksiniz
-
20-Tâ-Hâ 135
es sırâtı es seviyyi : Sıratı Mustakîm
-
21-Enbiyâ 3
ve eserrû : ve gizleyerek
-
21-Enbiyâ 3
beşerun : bir beşer
-
21-Enbiyâ 4
fî es semâi : semada
-
21-Enbiyâ 4
es semîu : (en iyi) işitendir
-
21-Enbiyâ 7
ve mâ ersel-nâ : ve biz göndermedik
-
21-Enbiyâ 8
ceseden : bir ceset, beden
-
21-Enbiyâ 11
ve enşe'nâ : ve biz inşa ettik, yarattık
-
21-Enbiyâ 12
be'se-nâ : bizim azabımız
-
21-Enbiyâ 16
es semâe : sema
-
21-Enbiyâ 19
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
21-Enbiyâ 20
yusebbihûne : tesbih ederler
-
21-Enbiyâ 22
le fesedetâ : ikisi fesada uğradı
-
21-Enbiyâ 24
ekseru-hum : onların çoğu
-
21-Enbiyâ 25
ve mâ ersel-nâ : ve biz göndermedik
-
21-Enbiyâ 30
enne es semâvâti : semaların olduğu
-
21-Enbiyâ 30
kulle şey'in : herşey
-
21-Enbiyâ 32
es semâe : sema
-
21-Enbiyâ 33
ve eş şemse : ve güneş
-
21-Enbiyâ 34
li beşerin : bir beşer için, bir beşere
-
21-Enbiyâ 35
bi eş şerri : şerr ile
-
21-Enbiyâ 37
se-urî-kum : size göstereceğim
-
21-Enbiyâ 41
sehırû : alay ettiler
-
21-Enbiyâ 46
messet-hum : onlara dokundu
-
21-Enbiyâ 47
şey'en : bir şey
-
21-Enbiyâ 47
miskâle (sekule) : (en küçük) ağırlık (birimi) (ağır geldi)
-
21-Enbiyâ 49
yahşevne : huşû duyarlar
-
21-Enbiyâ 56
rabbu es semâvâti : semaların Rabbidir
-
21-Enbiyâ 60
semi'nâ : biz işittik
-
21-Enbiyâ 66
şey'en : bir şey
-
21-Enbiyâ 69
ve selâmen : ve selâmet (zararsız)
-
21-Enbiyâ 70
el ahserîne : daha çok hüsranda olanlar
-
21-Enbiyâ 74
el habâise : çirkin işler, çirkinlikler
-
21-Enbiyâ 74
sev'in : kötü
-
21-Enbiyâ 77
sev'in : kötü
-
21-Enbiyâ 78
iz nefeşet : hayvanlar geceleyin (çobansız olarak) yayılmıştı
-
21-Enbiyâ 79
ve sehharnâ : ve boyun eğdirdik, emrine verdik
-
21-Enbiyâ 79
yusebbihne : tesbih ediyorlar
-
21-Enbiyâ 81
bi kulli şey'in : herşeyi
-
21-Enbiyâ 82
ve min eş şeyâtîni : ve şeytanlardan
-
21-Enbiyâ 83
messeniye : bana dokundu, isabet etti
-
21-Enbiyâ 84
keşef-nâ : giderdik, kaldırdık
-
21-Enbiyâ 85
ve idrîse : ve İdris
-
21-Enbiyâ 101
sebekat : geçti (ulaştı)
-
21-Enbiyâ 102
hasîse-hâ : onun uğultusu
-
21-Enbiyâ 104
natvi es semâe : semayı düreceğiz
-
21-Enbiyâ 107
ve mâ erselnâ-ke : ve seni biz göndermedik
-
21-Enbiyâ 109
alâ sevâin : eşitlik üzere, eşit olarak
-
22-Hac 1
şey'un : bir şey
-
22-Hac 2
en nâse : insanlar
-
22-Hac 2
şedîdun : (çok) şiddetli
-
22-Hac 3
şeytânin : şeytan
-
22-Hac 5
musemmen : belirlenmiş (isimlendirilmiş)
-
22-Hac 5
şey'an : bir şey
-
22-Hac 6
kulli şey'in : herşey
-
22-Hac 9
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
22-Hac 10
leyse : değil
-
22-Hac 13
le bi'se : ne kötü
-
22-Hac 13
ve le bi'se : ve ne kötü
-
22-Hac 15
bi sebebin : sebebi, vesileyi, aracı (bir irtibat vesilesini)
-
22-Hac 15
ilâ es semâi : semaya
-
22-Hac 17
ve el mecûse : ve ateşe tapanlar
-
22-Hac 17
kulli şey'in : herşey
-
22-Hac 17
şehîdun : şahittir
-
22-Hac 18
fî es semâvâti : semalarda
-
22-Hac 18
ve eş şemsu : ve güneş
-
22-Hac 18
ve eş şeceru : ve ağaçlar
-
22-Hac 25
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
22-Hac 25
sevâen : müsavi, eşit, eşit olarak
-
22-Hac 26
şey'en : bir şey
-
22-Hac 28
el bâise el fakîre : muhtaç fakir
-
22-Hac 29
tefese-hum : kirlerini
-
22-Hac 30
er ricse : pis (olan)
-
22-Hac 31
min es semâi : semadan
-
22-Hac 32
şeâire allâhi : Allah'ın şiarları, emirleri, farzları
-
22-Hac 33
musemmen : belirlenmiş, belirli
-
22-Hac 34
menseken : mensek, usul
-
22-Hac 36
min şeâiri allâhi : Allah'ın şiarından (emirlerinden, farzlarından)
-
22-Hac 40
def'ullâhi en nâse : Allah'ın insanları defetmesi
-
22-Hac 42
ve semûdun : ve Semud (kavmi)
-
22-Hac 47
senetin : sene
-
22-Hac 51
seav : çalıştı, çaba harcadı
-
22-Hac 52
ve mâ erselnâ : ve göndermedik
-
22-Hac 52
elka eş şeytânu : şeytan ilka eder, ulaştırır
-
22-Hac 52
fe yensehu allâhu : o zaman Allah kaldırır, iptal eder, nesheder
-
22-Hac 52
eş şeytânu : şeytan
-
22-Hac 53
eş şeytânu : şeytan
-
22-Hac 58
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
22-Hac 58
rızkan hasenen : güzel bir rızık
-
22-Hac 61
semîun : en iyi işitendir
-
22-Hac 63
min es semâi : semadan
-
22-Hac 64
fî es semâvâti : semalarda
-
22-Hac 65
ve yumsiku \n(emseke) : ve tutar \n: (tuttu)
-
22-Hac 65
es semâe : sema
-
22-Hac 67
menseken : mensek, şeriat
-
22-Hac 70
fî es semâi : semalarda
-
22-Hac 71
leyse : değil, yoktur
-
22-Hac 72
bi şerrin : daha kötüsünü, şerr olanı
-
22-Hac 72
ve bi'se : ve ne kötü
-
22-Hac 73
duribe meselun : bir misal, bir örnek verildi
-
22-Hac 73
yeslub-hum \n(selebe) : onlardan (bir şey) kapıp kaçar \n: (kapıp kaçtı)
-
22-Hac 73
şey'en : bir şey
-
22-Hac 75
semîun : (en iyi) işitendir
-
22-Hac 78
semma-kum : sizi isimlendirdi
-
22-Hac 78
şehîden : şahit (olarak)
-
23-Mü'minûn 11
el firdevse : firdevs (cenneti)
-
23-Mü'minûn 14
fe kesevnâ : sonra giydirdik (üzerini kapladık)
-
23-Mü'minûn 14
enşe'nâ-hu : biz onu inşa ettik, şekillendirdik
-
23-Mü'minûn 14
ahsenu : en güzel
-
23-Mü'minûn 17
seb'a : yedi (7)
-
23-Mü'minûn 18
min es semâi : semadan
-
23-Mü'minûn 19
enşe'nâ : biz inşa ettik, yarattık
-
23-Mü'minûn 20
ve şecereten : ve ağaç
-
23-Mü'minûn 20
min tûri seynâe : Turi Sina'dan
-
23-Mü'minûn 23
ersel-nâ : biz gönderdik
-
23-Mü'minûn 24
beşerun : beşer, insan
-
23-Mü'minûn 24
mâ semi'nâ : işitmedik
-
23-Mü'minûn 27
sebeka : geçti
-
23-Mü'minûn 31
enşe'nâ : biz yarattık
-
23-Mü'minûn 32
fe ersel-nâ : o zaman, böylece biz gönderdik
-
23-Mü'minûn 33
beşerun : bir beşer, bir insan
-
23-Mü'minûn 34
beşeren : bir beşer, bir insan
-
23-Mü'minûn 42
enşe'nâ : biz inşa ettik, yarattık
-
23-Mü'minûn 44
ersel-nâ : biz gönderdik
-
23-Mü'minûn 44
ehâdîse : efsane, nakledilen olaylar
-
23-Mü'minûn 45
erselnâ : biz gönderdik
-
23-Mü'minûn 47
li beşereyni : iki beşere
-
23-Mü'minûn 55
e yahsebûne : onlar mı sanıyorlar
-
23-Mü'minûn 62
nefsen : nefs, kişi, kimse
-
23-Mü'minûn 70
ve ekseru-hum : ve onların çoğu
-
23-Mü'minûn 71
le fesedeti : mutlaka fesada uğrardı
-
23-Mü'minûn 71
es semâvâtu : semalar
-
23-Mü'minûn 75
ve keşefnâ : ve biz giderdik
-
23-Mü'minûn 77
şedîdin : şiddetli
-
23-Mü'minûn 78
enşee : inşa etti, yarattı
-
23-Mü'minûn 78
es sem'a : işitme hassası
-
23-Mü'minûn 79
tuhşerûne : haşrolunacaksınız
-
23-Mü'minûn 85
se-yekûlûne : diyecekler
-
23-Mü'minûn 86
es semâvâti : semalar
-
23-Mü'minûn 86
es seb'ı : yedi (7)
-
23-Mü'minûn 87
se-yekûlûne : diyecekler
-
23-Mü'minûn 88
kulli şey'in : herşey
-
23-Mü'minûn 89
se-yekûlûne : diyecekler
-
23-Mü'minûn 92
ve eş şehâdeti : ve görülen
-
23-Mü'minûn 96
ahsen : en güzel
-
23-Mü'minûn 96
es seyyiete : seyyiat, kötülük
-
23-Mü'minûn 97
eş şeyâtîni : şeytanlar
-
23-Mü'minûn 102
sekulet : ağır geldi
-
23-Mü'minûn 103
enfuse-hum : onların nefsleri
-
23-Mü'minûn 108
kâlahseû (kâle ıhseû) : (orada) kalın dedi
-
23-Mü'minûn 110
ensev-kum : size unutturdu
-
23-Mü'minûn 115
abesen : abes olarak, boş yere
-
24-Nûr 4
semânîne : seksen (80)
-
24-Nûr 4
şehâdeten : şahitlik
-
24-Nûr 6
şehâdetu : şahitlik
-
24-Nûr 6
şehâdâtin : şahitlikler
-
24-Nûr 7
ve el hâmisetu : ve beşinci
-
24-Nûr 8
şehâdâtin : şahitlikler
-
24-Nûr 9
ve el hâmisete : ve beşinci
-
24-Nûr 11
lâ tahsebû-hu : onu zannetmeyin
-
24-Nûr 11
şerren : bir şerr
-
24-Nûr 11
mektesebe (ma iktesebe) : kazandığı şey
-
24-Nûr 12
semi'tumû-hu : onu işittiniz
-
24-Nûr 14
messe-kum : size dokundu
-
24-Nûr 15
leyse : değil, yok
-
24-Nûr 15
ve tahsebûne-hu : ve onu sanıyorsunuz
-
24-Nûr 16
semi'tumû-hu : onu işittiğiniz
-
24-Nûr 19
el fâhışetu : fuhşiyat, kötülükler, fahişelik
-
24-Nûr 21
hutuvâti eş şeytâni : şeytanın adımları
-
24-Nûr 21
hutuvâti eş şeytâni : şeytanın adımları
-
24-Nûr 21
semî'un : en iyi işiten
-
24-Nûr 22
ve es seati : ve varlıklı
-
24-Nûr 22
fî sebîlillâhi (sebîli allâhi) : Allah'ın yolunda
-
24-Nûr 27
ve tusellimû : ve selâm verin
-
24-Nûr 29
leyse : değildir, yoktur
-
24-Nûr 34
ve meselen : ve örnek, misal
-
24-Nûr 35
es semâvâti : semalar
-
24-Nûr 35
meselu : misal, örnek
-
24-Nûr 35
min şeceratin : ağaçtan
-
24-Nûr 35
lem temses-hu : ona değmez
-
24-Nûr 35
bi kulli şey'in : herşeyi
-
24-Nûr 36
yusebbihu : tesbih eder
-
24-Nûr 38
ahsene : en güzel
-
24-Nûr 39
ke serâbin : serap gibidir
-
24-Nûr 39
yahsebu-hu : onu zanneder
-
24-Nûr 39
şey'en : bir şey
-
24-Nûr 39
serîu : seri, çabuk
-
24-Nûr 40
sehâbun : bulutlar
-
24-Nûr 41
yusebbihu : tesbih ederler
-
24-Nûr 41
fî es semâvâti : semalarda
-
24-Nûr 42
es semâvâti : semalar
-
24-Nûr 43
sehâben : bulutlar
-
24-Nûr 43
min es semâi : semadan
-
24-Nûr 43
senâ : ışık, parıltı
-
24-Nûr 45
alâ kulli şey'in : herşeye
-
24-Nûr 51
semi'nâ : işittik
-
24-Nûr 52
ve yahşe allâhe : ve Allah'a huşû duyar
-
24-Nûr 53
ve aksemû : ve yemin ettiler
-
24-Nûr 55
bî şey'en : bir şeyi
-
24-Nûr 57
lâ tahsebenne : sakın zannetme
-
24-Nûr 57
ve le bi'se : ve elbette, mutlaka kötü
-
24-Nûr 58
selâse : üç
-
24-Nûr 58
selâsu : üç
-
24-Nûr 58
leyse : değildir, yoktur
-
24-Nûr 60
leyse : değil, yoktur
-
24-Nûr 60
semîun : en iyi işiten
-
24-Nûr 61
leyse : değil
-
24-Nûr 61
leyse : değil
-
24-Nûr 61
sellimû : selâm verin
-
24-Nûr 62
şe'ni-him : onların işleri, halleri, durumları
-
24-Nûr 63
yetesellelûne : gizlice çıkarlar
-
24-Nûr 64
fî es semâvâti : göklerdeki
-
24-Nûr 64
bi kulli şey'in : herşeyi
-
25-Furkan 2
es semâvâti : semalar, gökler
-
25-Furkan 2
şerîkun : şerik, ortak
-
25-Furkan 2
kulle şey'in : herşey
-
25-Furkan 3
şey'en : bir şey
-
25-Furkan 6
fî es semâvâti : göklerde
-
25-Furkan 9
sebîlen : sebîl, yol
-
25-Furkan 12
semiû : işittiler
-
25-Furkan 17
es sebîle : sebîl, yol
-
25-Furkan 20
ve mâ erselnâ : ve göndermedik
-
25-Furkan 20
min el murselîne : resûllerden
-
25-Furkan 24
ve ahsenu : ve ahsen, en güzel
-
25-Furkan 25
es semâu : sema, gök
-
25-Furkan 27
sebîlen : sebîl, yol
-
25-Furkan 29
eş şeytânu : şeytan
-
25-Furkan 32
li nusebbite : tesbit etmemiz, sabitlememiz için
-
25-Furkan 33
meselin : mesele
-
25-Furkan 33
ve ahsene : ve en güzel
-
25-Furkan 34
yuhşerûne : haşrolunurlar, toplanırlar
-
25-Furkan 34
şerrun : şerrli, kötü
-
25-Furkan 34
sebîlen : sebîl, yol
-
25-Furkan 38
ve semûdâ : ve Semud (kavmi)
-
25-Furkan 40
es sev'ı : kötü, fena (felâket)
-
25-Furkan 41
bease : gönderdi
-
25-Furkan 42
ve sevfe ya'lemûne : ve bilecekler
-
25-Furkan 42
sebîlen : sebîl, yol
-
25-Furkan 44
tahsebu : sen sanıyorsun
-
25-Furkan 44
eksere-hum : onların çoğu
-
25-Furkan 44
sebîlen : sebîl, yol
-
25-Furkan 45
eş şemse : güneş
-
25-Furkan 47
libâsen : elbise, örtü
-
25-Furkan 48
ersele : gönderdi
-
25-Furkan 48
mines semâi : semadan, gökten
-
25-Furkan 50
ekseru : çok
-
25-Furkan 54
beşeren : beşer, insan
-
25-Furkan 54
neseben : neseb, akrabalık, soy bağı
-
25-Furkan 56
ve mâ erselnâ-ke : ve biz seni göndermedik
-
25-Furkan 57
sebîlen : bir yol
-
25-Furkan 58
ve sebbih : ve tesbih et
-
25-Furkan 59
es semâvâti : semalar, gökler
-
25-Furkan 61
fî es semâi : semada, gökte
-
25-Furkan 63
selâmen : selâm
-
25-Furkan 68
en nefse : nefs, kimse, kişi
-
25-Furkan 70
seyyiâti-him : onların günahları
-
25-Furkan 70
hasenâtin : hasenatlar, sevaplar
-
25-Furkan 75
ve selâmen : ve selâm
-
25-Furkan 77
sevfe yekûnu : olacak
-
26-Şuarâ 3
nefse-ke : senin nefsin, sen kendin
-
26-Şuarâ 4
neşe' : dileriz
-
26-Şuarâ 4
min es semâi : semadan, gökten
-
26-Şuarâ 6
seye'tî-him : onlara gelecek
-
26-Şuarâ 8
ekseru-hum : onların çoğu
-
26-Şuarâ 21
min el murselîne : gönderilenlerden, resûllerden
-
26-Şuarâ 24
es semâvâti : semalar, gökler
-
26-Şuarâ 30
bi şey'in : bir şey
-
26-Şuarâ 37
sehhârin : sihir yapanlar, sihirbazlar
-
26-Şuarâ 38
es seharatu : sihirbazlar
-
26-Şuarâ 40
es seharate : sihirbazlar
-
26-Şuarâ 41
es seharatu : sihirbazlar
-
26-Şuarâ 46
es seharatu : sihirbazlar
-
26-Şuarâ 49
sevfe : yakında
-
26-Şuarâ 53
ersele : gönderdi
-
26-Şuarâ 62
se-yehdî-ni : beni hidayete erdirecek, kurtuluşa ulaştıracak
-
26-Şuarâ 64
semme : oraya
-
26-Şuarâ 67
ekseru-hum : onların çoğu
-
26-Şuarâ 85
min veraseti : varislerden
-
26-Şuarâ 89
selîmin : selîm, selâmete ermiş
-
26-Şuarâ 95
iblîse : iblis
-
26-Şuarâ 98
nusevvî-kum : sizi eşit tutuyoruz
-
26-Şuarâ 103
ekseru-hum : onların çoğu
-
26-Şuarâ 105
el murselîne : gönderilenler, resûller
-
26-Şuarâ 121
ekseru-hum : onların çoğu
-
26-Şuarâ 123
el murselîne : gönderilen resûller
-
26-Şuarâ 136
sevâun : birdir, eşittir
-
26-Şuarâ 139
ekseru-hum : onların çoğu
-
26-Şuarâ 141
semûdu : Semud kavmi
-
26-Şuarâ 141
el murselîne : gönderilen resûller
-
26-Şuarâ 154
beşerun : beşer, insan
-
26-Şuarâ 155
şirbun \n(şeribe) : su içme hakkı \n: (içti)
-
26-Şuarâ 158
ekseru-hum : onların çoğu
-
26-Şuarâ 160
el murselîne : gönderilenler, resûller
-
26-Şuarâ 174
ekseru-hum : onların çoğu
-
26-Şuarâ 176
el murselîne : gönderilenler, resûller
-
26-Şuarâ 183
en nâse : insanlar
-
26-Şuarâ 183
lâ ta'sev : azgınlık, bozgunculuk yapmayın
-
26-Şuarâ 186
illâ beşerun : bir beşerden başka, bir insandan başka
-
26-Şuarâ 187
kisefen : bir parça
-
26-Şuarâ 187
min es semâi : gökyüzünden
-
26-Şuarâ 190
ekseru-hum : onların çoğu
-
26-Şuarâ 200
seleknâ-hu : biz onu soktuk
-
26-Şuarâ 210
eş şeyâtînu : şeytanlar
-
26-Şuarâ 212
anis sem'i (an es sem'i) : işitmekten
-
26-Şuarâ 220
es semîu : sem'îdir, en iyi işitendir
-
26-Şuarâ 221
eş şeyâtînu : şeytanlar
-
26-Şuarâ 223
yulkûnes sem'a : kulak verirler, dinlerler
-
26-Şuarâ 223
ve ekseru-hum : ve onların çoğu
-
26-Şuarâ 227
ve se ya'lemu : ve bilecekler
-
27-Neml 10
l-murselûn(e) : peygamberler
-
27-Neml 5
el ahserûne : en çok hüsrana uğrayanlar
-
27-Neml 7
se âtî-kum : size getireceğim
-
27-Neml 16
ve varise : ve varis oldu, mirasçı oldu
-
27-Neml 16
min kulli şey'in : herşeyden
-
27-Neml 19
tebesseme : tebessüm etti
-
27-Neml 21
azâben şedîden : şiddetli azap
-
27-Neml 22
mekese : bekledi
-
27-Neml 22
min sebein : Seba'dan (Yemen'de bir bölge)
-
27-Neml 23
min kulli şey'in : herşeyden
-
27-Neml 24
li eş şemsi : güneşe
-
27-Neml 24
eş şeytânu : şeytan
-
27-Neml 24
an es sebîli : yoldan
-
27-Neml 25
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
27-Neml 27
se nenzuru : bakacağız
-
27-Neml 33
şedîdin : şiddetli (büyük)
-
27-Neml 34
efsedû-hâ : onu ifsad ettiler, bozguna uğrattılar
-
27-Neml 35
el murselûne : resûller
-
27-Neml 40
şekere : şükretti
-
27-Neml 41
arşe-hâ : onun tahtı
-
27-Neml 44
ve keşefet an : ve açtı
-
27-Neml 45
erselnâ : biz gönderdik
-
27-Neml 45
semûde : Semud kavmi
-
27-Neml 46
bî es seyyieti : seyyiati, kötülüğü
-
27-Neml 46
el haseneti : hasenat, iyilik
-
27-Neml 49
tekâsemû : (karşılıklı) kasem ediyorlar, yemin ediyorlar
-
27-Neml 49
mâ şehidnâ : biz şahit olmadık
-
27-Neml 54
el fâhışete : fahişelik, kötülük
-
27-Neml 55
şehveten : şehvetle
-
27-Neml 59
ve selâmun : ve selâm
-
27-Neml 60
es semâvâti : semalar, gökler
-
27-Neml 60
min es semâi : semadan, gökten
-
27-Neml 60
şecere-hâ : onun ağacı
-
27-Neml 61
ekseru-hum : onların çoğu
-
27-Neml 64
min es semâi : semadan, göklerden
-
27-Neml 65
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
27-Neml 66
fî şekkin : şüphe içinde
-
27-Neml 73
eksere-hum : onların çoğu
-
27-Neml 75
fî es semâi : semada, gökte
-
27-Neml 76
ekseri : çoğu
-
27-Neml 82
en nâse : insanlar
-
27-Neml 87
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
27-Neml 88
tahsebu-hâ : onu sanırsın
-
27-Neml 88
es sehâbi : bulut
-
27-Neml 88
kulle şey'in : herşey
-
27-Neml 89
bi el haseneti : hasenat, kazanılan dereceler
-
27-Neml 90
bi es seyyieti : seyyiat, kaybedilen dereceler
-
27-Neml 91
kullu şey'in : herşey
-
27-Neml 93
seyurî-kum : size gösterecek
-
28-Kasas 7
min el murselîne : mürselinden, resûllerden
-
28-Kasas 13
eksere-hum : onların çoğu
-
28-Kasas 15
istegâse-hu : ondan yardım istedi
-
28-Kasas 15
min ameli eş şeytâni : şeytanın amelinden, şeytanın işinden
-
28-Kasas 19
en yabtışe : yakalamak
-
28-Kasas 19
nefsen : kişi
-
28-Kasas 22
sevâe : sevva edilmiş, dizayn edilmiş
-
28-Kasas 22
es sebîli : yol
-
28-Kasas 23
şeyhun : ihtiyardır
-
28-Kasas 24
sekâ : suladı, içirdi
-
28-Kasas 25
sekayte : sen suladın
-
28-Kasas 27
semâniye : sekiz (8)
-
28-Kasas 27
setecidu-nî : beni bulacaksın
-
28-Kasas 29
mûse : Musa
-
28-Kasas 29
ânese : gözüne çarptı, farketti, farkına vardı
-
28-Kasas 30
min eş şecerati : ağaçtan
-
28-Kasas 33
nefsen : kimse
-
28-Kasas 35
se neşuddu : kuvvetlendireceğiz, arttıracağız
-
28-Kasas 36
ve mâ semi'nâ : ve biz işitmedik
-
28-Kasas 45
enşe'nâ : inşa ettik, oluşturduk
-
28-Kasas 47
erselte : sen gönderdin
-
28-Kasas 54
bi el haseneti : hasenat ile, iyilikle
-
28-Kasas 54
es seyyiete : seyyiat, kötülük
-
28-Kasas 55
ve izâ semiû : ve işittikleri zaman
-
28-Kasas 55
selâmun : selâm olsun
-
28-Kasas 57
semerâtu : ürünler
-
28-Kasas 57
kulli şey'in : herşey
-
28-Kasas 57
eksere-hum : onların çoğu
-
28-Kasas 58
maîşete-hâ : onun geçimi
-
28-Kasas 59
hattâ yeb'ase : gönderinceye kadar, göndermedikçe
-
28-Kasas 60
şey'in : şey
-
28-Kasas 61
hasenen : güzel
-
28-Kasas 65
el murselîne : mürseller, resûller
-
28-Kasas 71
sermeden : sürekli, uzun süre, sonsuz
-
28-Kasas 72
sermeden : sürekli, uzun süre, sonsuz
-
28-Kasas 75
şehîden : bir şahit
-
28-Kasas 77
ve lâ tense : ve unutma
-
28-Kasas 77
ahsenallâhu (ahsene allâhu) : Allah ihsan etti
-
28-Kasas 78
eşeddu : daha kuvvetli
-
28-Kasas 78
ve ekseru : ve daha çok
-
28-Kasas 80
sevâbullâhi : Allah'ın sevabı
-
28-Kasas 81
hasefnâ : yere geçirdik
-
28-Kasas 82
hasefe : yere geçirdi
-
28-Kasas 84
el haseneti : hasene, iyilik, sevap
-
28-Kasas 84
bi es seyyieti : seyyiat, kötülük ile
-
28-Kasas 84
es seyyiâti : kötülük
-
28-Kasas 88
sey'in : şey
-
29-Ankebût 4
es seyyiâti : kötülükler
-
29-Ankebût 5
es semîu : en iyi işiten
-
29-Ankebût 7
seyyiâti-him : onların seyyiatleri, günahları
-
29-Ankebût 7
ahsene : daha ahsen, daha güzel
-
29-Ankebût 8
leyse : değil
-
29-Ankebût 10
leyse : değil
-
29-Ankebût 12
sebîle-nâ : bizim yolumuz
-
29-Ankebût 12
min şey'in : bir şeyden
-
29-Ankebût 14
erselnâ : biz gönderdik
-
29-Ankebût 14
lebise : kaldı
-
29-Ankebût 14
senetin : sene, yıl
-
29-Ankebût 15
es sefîneti : gemi
-
29-Ankebût 20
alâ kulli şey'in : herşeye
-
29-Ankebût 22
fî es semâi : semada, gökte
-
29-Ankebût 28
el fâhışete : kötülüğe, fahişeliğe
-
29-Ankebût 28
sebeka-kum : sizden önce geçmiş olanlar
-
29-Ankebût 29
es sebîle : yol
-
29-Ankebût 34
min es semâi : semadan
-
29-Ankebût 36
ve lâ ta'sev : ve azgınlık etmeyin
-
29-Ankebût 38
ve semûde : ve Semud (kavmi)
-
29-Ankebût 38
eş şeytânu : şeytan
-
29-Ankebût 38
anis sebîli (an es sebîli) : yoldan
-
29-Ankebût 40
erselnâ : biz gönderdik
-
29-Ankebût 40
hasefnâ : yere geçirdik, yerin dibine batırdık
-
29-Ankebût 40
enfuse-hum : onların nefsleri, kendi nefsleri
-
29-Ankebût 41
meselu : misal, hal, durum
-
29-Ankebût 41
meseli : misal, hal, durum
-
29-Ankebût 42
min şey'in : şeyden, bir şey
-
29-Ankebût 44
es semâvâti : semalar, gökler
-
29-Ankebût 46
ahsenu : en ahsen, en güzel olan
-
29-Ankebût 52
şehîden : şahit olarak
-
29-Ankebût 52
mâ fî es semâvâti : göklerde olanı
-
29-Ankebût 53
musemmen : belirlenmiş
-
29-Ankebût 60
es semîu : en iyi işiten
-
29-Ankebût 61
seelte-hum : onlara sordun
-
29-Ankebût 61
es semâvâti : semalar, gökler
-
29-Ankebût 61
ve sehhare : ve musahhar kıldı, emre amade kıldı
-
29-Ankebût 61
eş şemse : güneş
-
29-Ankebût 62
bi kulli şey'in : herşeyi
-
29-Ankebût 63
seelte-hum : onlara sordun
-
29-Ankebût 63
es semai (mines semai) : sema, gök (semadan, gökten)
-
29-Ankebût 63
ekseru-hum : onların çoğu
-
29-Ankebût 66
sevfe : yakında
-
29-Ankebût 68
leyse : değil mi, yok mu
-
3-Âl-i İmrân 4
azâbun şedîdun : şiddetli azap
-
3-Âl-i İmrân 5
şey'un : bir şey, hiçbir şey
-
3-Âl-i İmrân 5
ve lâ fî es semâi : ve semâda, gökte
-
3-Âl-i İmrân 10
şey'en : bir şey
-
3-Âl-i İmrân 11
şedîdu el ıkâbi : ikâbın (azabın) şiddeti, ikâbı (azabı) şiddetli
-
3-Âl-i İmrân 12
se tuglebûne : yakında yenileceksiniz
-
3-Âl-i İmrân 12
ve tuhşerûne : ve toplanacaksınız
-
3-Âl-i İmrân 12
ve bi'se el mihâdu : ve ne kötü döşek
-
3-Âl-i İmrân 13
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda (Allah yolunda)
-
3-Âl-i İmrân 14
eş şehevâti : şehvetler, nefsin aşırı düşkünlükleri
-
3-Âl-i İmrân 14
el musevvemeti : salma atlar
-
3-Âl-i İmrân 18
şehide allâhu : Allah şahitlik etti, şehâdet etti
-
3-Âl-i İmrân 19
serîu el hısâbı : hesabı seri (çabuk) gören
-
3-Âl-i İmrân 24
temesse-nâ : bize dokunmaz
-
3-Âl-i İmrân 25
mâ kesebet : kazandığı şey
-
3-Âl-i İmrân 26
alâ kulli şey'in : her şeye
-
3-Âl-i İmrân 28
fe leyse : o zaman değildir
-
3-Âl-i İmrân 28
fî şey'in : bir şeyde
-
3-Âl-i İmrân 28
nefse-hu : onun kendisi
-
3-Âl-i İmrân 29
mâ fî es semâvâti : göklerde olan şeyleri
-
3-Âl-i İmrân 29
alâ kulli şey'in : her şeye
-
3-Âl-i İmrân 30
nefse-hu : nefsinden, kendisinden
-
3-Âl-i İmrân 34
ve allâhu semîun : ve Allah en iyi işiten
-
3-Âl-i İmrân 35
ente es semîu el alîmu : sen en iyi işiten, en iyi bilensin
-
3-Âl-i İmrân 36
ve leyse ez zekeru : ve erkek .... değildir
-
3-Âl-i İmrân 36
semmeytu-hâ : onu isimlendirdim, adını koydum
-
3-Âl-i İmrân 36
min eş şeytâni er racîmi : kovulmuş şeytandan
-
3-Âl-i İmrân 37
bi kabûlin hasenin : güzel bir kabul ile
-
3-Âl-i İmrân 37
nebâten hasenen : güzel bir şekilde (yetiştirme ile)
-
3-Âl-i İmrân 38
semîu ed duâi : duayı işitensin
-
3-Âl-i İmrân 39
ve seyyiden : ve seyyid, peygamber soyundan gelen
-
3-Âl-i İmrân 41
ellâ tukellime en nâse : insanlarla konuşmaman
-
3-Âl-i İmrân 41
selâsete eyyâmin : üç gün(ler)
-
3-Âl-i İmrân 41
ve sebbih : ve tesbih et
-
3-Âl-i İmrân 45
el mesîhu îsebnu meryeme : Mesih Meryemoğlu İsa
-
3-Âl-i İmrân 46
ve yukellimu en nâse : ve insanlarla konuşacak
-
3-Âl-i İmrân 47
ve lem yemses-nî : ve bana dokunmadı
-
3-Âl-i İmrân 47
beşerun : bir beşer, insan
-
3-Âl-i İmrân 56
azâben şedîden : şiddetli azap
-
3-Âl-i İmrân 59
mesele : misal, örnek, durum
-
3-Âl-i İmrân 59
ke meseli : misali, durumu gibi
-
3-Âl-i İmrân 61
ve enfuse-nâ : ve kendimiz, bizler
-
3-Âl-i İmrân 61
ve enfuse-kum : ve sizler
-
3-Âl-i İmrân 64
sevâin : eşit, müsavi, aynı, bir
-
3-Âl-i İmrân 64
bi-hî şey'en : ona bir şeyi
-
3-Âl-i İmrân 66
fî mâ leyse lekum : onun hakkında sizin ..... yoktur
-
3-Âl-i İmrân 69
illâ enfuse-hum : kendilerinden başkasını
-
3-Âl-i İmrân 75
leyse aleynâ : değildir, bizim üzerimize, bize
-
3-Âl-i İmrân 75
sebîlun : bir yol, sorumluluk
-
3-Âl-i İmrân 77
semenen kalîlen : az bir değer
-
3-Âl-i İmrân 78
li tahsebû-hu : sizin onu zannetmeniz için
-
3-Âl-i İmrân 79
li beşerin : bir insan için
-
3-Âl-i İmrân 83
fî es semâvâti : semâlarda, göklerde
-
3-Âl-i İmrân 86
ve şehidû : ve şahit oldular
-
3-Âl-i İmrân 92
min şey'in : bir şeyden
-
3-Âl-i İmrân 97
sebîlen : yol, yol bulma
-
3-Âl-i İmrân 98
ve allâhu şehîdun : ve Allah şahittir
-
3-Âl-i İmrân 99
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
3-Âl-i İmrân 103
alâ şefâ : kenarında
-
3-Âl-i İmrân 109
mâ fî es semâvâti : göklerdeki şeyler, ne varsa
-
3-Âl-i İmrân 110
ve ekseru-hum : ve onların çoğu
-
3-Âl-i İmrân 113
sevâen : eşit, müsavi, aynı, bir
-
3-Âl-i İmrân 116
şey'en : bir şey
-
3-Âl-i İmrân 117
meselu : misal, durum
-
3-Âl-i İmrân 117
ke meseli : gibi, misal, durum
-
3-Âl-i İmrân 117
harse : ekinler
-
3-Âl-i İmrân 117
enfuse-hum : kendi kendilerine
-
3-Âl-i İmrân 117
enfuse-hum : kendi kendilerine, kendilerine
-
3-Âl-i İmrân 120
in temses-kum : eğer size değerse, dokunursa
-
3-Âl-i İmrân 120
hasenetun : hasene, iyilik, güzellik
-
3-Âl-i İmrân 120
seyyietun : seyyiat, bir kötülük
-
3-Âl-i İmrân 120
şey'en : bir şey
-
3-Âl-i İmrân 121
semîun : en iyi işiten
-
3-Âl-i İmrân 122
en tefşelâ : korkmak, korkaklık göstermek
-
3-Âl-i İmrân 124
bi selâseti âlâfin : üç bini ile
-
3-Âl-i İmrân 125
bi hamseti âlâfin : beş bini ile
-
3-Âl-i İmrân 125
musevvimîne : işaretlenmiş, nişanlı
-
3-Âl-i İmrân 128
leyse leke : senin için yoktur, değildir, olmadı
-
3-Âl-i İmrân 128
şey'un : bir şey
-
3-Âl-i İmrân 129
mâ fî es semâvâti : göklerde ne varsa
-
3-Âl-i İmrân 133
es semâvâtu : semâlar, gökler
-
3-Âl-i İmrân 134
fî es serrâi : bolluk içinde, bollukta
-
3-Âl-i İmrân 135
fâhişeten : kötülük
-
3-Âl-i İmrân 135
enfuse-hum : nefslerine, kendilerine
-
3-Âl-i İmrân 140
in yemses-kum : eğer size dokunursa
-
3-Âl-i İmrân 140
fe kad messe : o taktirde dokunmuştu
-
3-Âl-i İmrân 144
şey'en : bir şey
-
3-Âl-i İmrân 144
ve se yeczî allâhu : ve Allah yakında karşılığını verecek, mükâfatlandıracak
-
3-Âl-i İmrân 145
sevâbe ed dunyâ : dünya sevabını
-
3-Âl-i İmrân 145
sevâbe el âhirati : ahiret sevabı
-
3-Âl-i İmrân 145
ve se neczî : ve yakında karşılığını vereceğiz, mükâfatlandıracağız
-
3-Âl-i İmrân 146
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
3-Âl-i İmrân 147
ve sebbit : ve sabit kıl
-
3-Âl-i İmrân 148
sevâbe ed dunyâ : dünya sevabı
-
3-Âl-i İmrân 148
sevâbi el âhireti : ahiret sevabı
-
3-Âl-i İmrân 151
se nulkî : biz salacağız (vereceğiz)
-
3-Âl-i İmrân 151
ve bi'se : ve ne kötü
-
3-Âl-i İmrân 154
nuâsen : sukunet veren uyku
-
3-Âl-i İmrân 154
min şey'in : şeyden, bir şey
-
3-Âl-i İmrân 154
şey'un : bir şey
-
3-Âl-i İmrân 155
eş şeytânu : şeytan
-
3-Âl-i İmrân 155
kesebû : kazandılar
-
3-Âl-i İmrân 157
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
3-Âl-i İmrân 158
tuhşerûne : haşrolunacaksınız, toplanacaksınız
-
3-Âl-i İmrân 161
mâ kesebet : kazandığı şey
-
3-Âl-i İmrân 162
bi sehatin : gazaba
-
3-Âl-i İmrân 162
ve bi'se el masîru : ve kötü varış yeri, dönüş yeri
-
3-Âl-i İmrân 164
iz bease : beas etmişti (beas ederek)
-
3-Âl-i İmrân 165
alâ kulli şey'in : her şeye
-
3-Âl-i İmrân 167
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
3-Âl-i İmrân 167
mâ leyse : olmayan şey
-
3-Âl-i İmrân 169
ve lâ tahsebenne : ve sakın zannetmeyin
-
3-Âl-i İmrân 169
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
3-Âl-i İmrân 172
ahsenû : ahsen, en güzel
-
3-Âl-i İmrân 173
inne en nâse : muhakkak ki insanlar
-
3-Âl-i İmrân 173
fe ahşev-hum : artık onlardan korkun
-
3-Âl-i İmrân 174
lem yemses-hum : onlara dokunmadı
-
3-Âl-i İmrân 175
eş şeytânu : şeytan
-
3-Âl-i İmrân 176
şey'an : bir şey
-
3-Âl-i İmrân 177
şey'en : bir şey
-
3-Âl-i İmrân 178
ve lâ yahsebe-enne : ve sakın zannetmesinler
-
3-Âl-i İmrân 179
el habîse : kötü
-
3-Âl-i İmrân 180
ve lâ yahsebe-enne : ve sakın zannetmesinler
-
3-Âl-i İmrân 180
şerrun : şerdir
-
3-Âl-i İmrân 180
se yutavvekûne : boyunlarına dolanacak
-
3-Âl-i İmrân 180
mîrâsu es semâvâti : semâların, göklerin mirası
-
3-Âl-i İmrân 181
semia allâhu : Allah işitti
-
3-Âl-i İmrân 181
se nektubu : yakında yazacağız
-
3-Âl-i İmrân 182
leyse : değil
-
3-Âl-i İmrân 187
semenen kalîlen : az bir değere
-
3-Âl-i İmrân 187
fe bi'se : oysa ne kötü
-
3-Âl-i İmrân 188
lâ tahsebe-enne : sakın zannetme
-
3-Âl-i İmrân 188
fe lâ tahsebe- enne-hum : bu yüzden, artık sakın sanma ki onlar
-
3-Âl-i İmrân 189
mulku es semâvâti : semâların, göklerin mülkü
-
3-Âl-i İmrân 189
alâ kulli şey'in : her şeye
-
3-Âl-i İmrân 190
es semâvâti : semâlar, gökler
-
3-Âl-i İmrân 191
fî halkı es semâvâti : göklerin yaratılışı hakkında
-
3-Âl-i İmrân 193
semi'nâ : işittik
-
3-Âl-i İmrân 193
seyyiâti-nâ : günahlarımızı
-
3-Âl-i İmrân 195
fî sebîlî : benim yolumda
-
3-Âl-i İmrân 195
seyyiâti-him : onların günahlarını
-
3-Âl-i İmrân 195
sevâben : sevap, mükâfat olarak
-
3-Âl-i İmrân 195
husnu es sevâbi : sevabın, mükâfatların en güzeli
-
3-Âl-i İmrân 197
ve bi'se : ve ne kötü
-
3-Âl-i İmrân 199
semenen kalîlen : az bir pahaya, değere, bedele
-
3-Âl-i İmrân 199
serîu el hısâbi : hesabı çabuk gören
-
30-Rûm 3
se yaglibûne : gâlip gelecekler
-
30-Rûm 6
eksere : en çok
-
30-Rûm 8
es semâvâti : semalar, gökler
-
30-Rûm 8
musemmen : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
30-Rûm 9
eşedde : daha kuvvetli, daha güçlü
-
30-Rûm 9
eksera : daha çok
-
30-Rûm 9
enfuse-hum : kendi nefsleri
-
30-Rûm 18
es semâvâti : semalar, gökler
-
30-Rûm 20
beşerun : bir beşer, bir insan
-
30-Rûm 22
es semâvâti : semalar, gökler
-
30-Rûm 24
min es semâi : semadan, gökten
-
30-Rûm 25
es semâu : sema, gökyüzü
-
30-Rûm 26
es semâvâti : semalar, gökler
-
30-Rûm 27
el meselu : misal, durum, özellik
-
30-Rûm 27
es semâvâti : semalar, gökler
-
30-Rûm 28
meselen : misal
-
30-Rûm 28
sevâun : eşit
-
30-Rûm 28
enfuse-kum : sizin kendiniz, birbiriniz
-
30-Rûm 30
en nâse : insanlar
-
30-Rûm 30
eksere : daha çok, çoğu
-
30-Rûm 33
ve izâ messe : ve dokunduğu zaman
-
30-Rûm 33
en nâse : insan
-
30-Rûm 34
sevfe : yakında
-
30-Rûm 36
en nâse : insan
-
30-Rûm 36
seyyietun : kötülük
-
30-Rûm 38
vebnes sebîli (ve ibne es sebîli) : ve yolcular
-
30-Rûm 40
min şey'in : bir şeyden
-
30-Rûm 41
kesebet : kazandı
-
30-Rûm 42
ekseru-hum : onların çoğu
-
30-Rûm 47
erselnâ : biz gönderdik
-
30-Rûm 48
sehâben : bulutlar
-
30-Rûm 48
fî es semâi : semada, gökte
-
30-Rûm 48
kisefen : kısım kısım, kısımlar
-
30-Rûm 50
kulli şey'in : herşey
-
30-Rûm 51
erselnâ : biz gönderdik
-
30-Rûm 54
ve şeybeten : ve yaşlılık
-
30-Rûm 58
min kulli meselin : bütün meselelerden
-
31-Lokman 6
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
31-Lokman 10
es semâvâti : semalar, gökler
-
31-Lokman 10
ve besse : ve yaydı
-
31-Lokman 10
min es semâi : semadan, göklerden
-
31-Lokman 15
leyse : değil, yok, olmadı
-
31-Lokman 15
sebîle : yol
-
31-Lokman 16
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
31-Lokman 20
sehhare : musahhar kıldı, emrine amade kıldı
-
31-Lokman 20
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
31-Lokman 21
eş şeytânu : şeytan
-
31-Lokman 22
istemseke : tutundu
-
31-Lokman 25
seelte-hum : onlara sordun
-
31-Lokman 25
es semâvâti : semalar, gökler
-
31-Lokman 25
ekseru-hum : onların çoğu
-
31-Lokman 26
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
31-Lokman 27
min şeceretin : ağaçlardan
-
31-Lokman 27
seb'atu : 7 (yedi)
-
31-Lokman 28
semîun : en iyi işiten
-
31-Lokman 29
ve sehhare : ve musahhar kıldı, emrine amade kıldı
-
31-Lokman 29
eş şemse : güneş
-
31-Lokman 29
musemmen : belirli
-
31-Lokman 31
şekûrin : çok şükreden
-
31-Lokman 33
vahşev : ve korkun
-
31-Lokman 33
şey'en : bir şey
-
31-Lokman 34
el gayse : yağmur
-
32-Secde 4
es semâvâti : semalar, gökler
-
32-Secde 4
ve lâ şefîin : ve şefaatçi yoktur
-
32-Secde 5
min es semâi : göklerden
-
32-Secde 5
senetin : sene
-
32-Secde 6
ve şşehādeti : ve görüneni
-
32-Secde 7
ahsene : en güzel
-
32-Secde 7
kule şey'in : herşey
-
32-Secde 9
sevvâ-hu : sevva etti, düzenledi
-
32-Secde 9
es sem'a : işitme hassası
-
32-Secde 12
ve semi'nâ : ve biz işittik
-
32-Secde 15
ve sebbe-hû : ve onu tesbih ettiler
-
32-Secde 20
fesekû : fasıklık yaptılar
-
33-Ahzâb 4
es sebîle : yol
-
33-Ahzâb 5
ve leyse : ve değil, yok
-
33-Ahzâb 7
ve îsebni meryeme : ve Meryemoğlu İsa
-
33-Ahzâb 9
erselnâ : gönderdik
-
33-Ahzâb 11
şedîden : şiddetli, kuvvetli
-
33-Ahzâb 18
el be'se : savaş, şiddet
-
33-Ahzâb 19
eşıhhaten \n(şehha) : daha cimri, çok cimri \n: (cimri)
-
33-Ahzâb 19
selekû-kum : sizi incittiler
-
33-Ahzâb 20
yahsebûne : zannediyorlar, sanıyorlar
-
33-Ahzâb 21
hasenetun : güzel
-
33-Ahzâb 27
ve evrese-kum : ve sizi varis (mirasçı) kıldı
-
33-Ahzâb 27
alâ kulli şey'in : herşeye
-
33-Ahzâb 28
ve userrihkunne : ve sizi bırakayım (boşayayım)
-
33-Ahzâb 28
serâhan : bırakma
-
33-Ahzâb 30
bi fâhışetin : fuhuş ile, kötülük ile
-
33-Ahzâb 33
er ricse : günah
-
33-Ahzâb 37
ve tahşe : ve kork, çekin
-
33-Ahzâb 37
en nâse : insanlar
-
33-Ahzâb 39
ve yahşevne-hu : ve ona huşû duyarlar
-
33-Ahzâb 39
ve lâ yahşevne : ve korkmazlar
-
33-Ahzâb 40
kulli şey'in : hepsi, herşey
-
33-Ahzâb 42
ve sebbihû-hu : ve onu tesbih edin
-
33-Ahzâb 44
selâmun : selâm
-
33-Ahzâb 45
erselnâ-ke : seni gönderdik
-
33-Ahzâb 49
ve serrihû-hunne : ve onları serbest bırakın (boşayın)
-
33-Ahzâb 49
serâhan : bırakarak, bırakış
-
33-Ahzâb 50
nefse-hâ : nefsini, kendini
-
33-Ahzâb 52
kulli şey'in : herşey
-
33-Ahzâb 53
ve izâ seeltumû-hunne : ve onlardan istediğiniz zaman, sorduğunuz zaman
-
33-Ahzâb 54
şey'en : bir şey
-
33-Ahzâb 54
bi kulli şey'in : herşeyi
-
33-Ahzâb 55
alâ kulli şey'in : herşeye
-
33-Ahzâb 55
şehîden : şahit
-
33-Ahzâb 56
ve sellimû : ve selâm verin, salât edin
-
33-Ahzâb 58
mektesebû (mâ iktesebû) : kazandıkları şey
-
33-Ahzâb 67
es sebîlen : yol
-
33-Ahzâb 70
sedîden : yalan olmayan, doğru
-
33-Ahzâb 72
alâ es semâvâti : göklere
-
34-Sebe 1
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
34-Sebe 2
min es semâi : semadan, gökten
-
34-Sebe 3
fî es semâvâti : semalarda
-
34-Sebe 5
seav : çalıştılar
-
34-Sebe 9
min es semâi : göklerden
-
34-Sebe 9
in neşe' : eğer dilersek
-
34-Sebe 9
kisefen : parçalar
-
34-Sebe 9
min es semâi : semadan, göklerden
-
34-Sebe 11
fî es serdi : örgü şeklinde, iç içe halkalar halinde
-
34-Sebe 12
şehrun : bir ay
-
34-Sebe 12
şehrun : bir ay
-
34-Sebe 12
ve eselnâ : ve akıttık
-
34-Sebe 13
eş şekûru : çok şükredenler
-
34-Sebe 14
minseete-hu : onun bastonu, asası
-
34-Sebe 15
li sebein : Sebe (halkı) için
-
34-Sebe 16
erselnâ : biz gönderdik
-
34-Sebe 16
seyle : sel
-
34-Sebe 16
ve şey'in : ve bir şey
-
34-Sebe 18
es seyre : seyir, gezme, yürüme, dolaşma
-
34-Sebe 19
enfuse-hum : kendi nefslerine
-
34-Sebe 19
ehâdîse : hadîs, nesilden nesile anlatılan sözler (efsane)
-
34-Sebe 19
şekûrin : çok şükreden
-
34-Sebe 21
fî şekkin : şüphe içinde, şüphede
-
34-Sebe 21
alâ kulli şey'in : herşeye, herşeyi
-
34-Sebe 22
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
34-Sebe 23
eş şefâatu : şefaat
-
34-Sebe 24
min es semâvâti : semalardan, göklerden
-
34-Sebe 28
ve mâ erselnâ-ke : ve seni göndermedik
-
34-Sebe 28
eksere : daha çok, çoğu
-
34-Sebe 33
ve eserrû : ve gizlediler, sakladılar
-
34-Sebe 34
ve mâ erselnâ : ve biz göndermedik
-
34-Sebe 35
ekseru : daha çok
-
34-Sebe 36
eksere : daha çok, çoğu
-
34-Sebe 39
min şey'in : bir şeyden
-
34-Sebe 41
ekseru-hum : onların çoğu
-
34-Sebe 44
mâ erselnâ : ve biz göndermedik
-
34-Sebe 46
şedîdin : şiddetli, kuvvetli
-
34-Sebe 47
mâ seeltu-kum : sizden istemedim
-
34-Sebe 47
alâ kulli şey'in : herşeye
-
34-Sebe 47
şehîdun : şahittir
-
34-Sebe 50
semîun : en iyi işitendir
-
34-Sebe 54
şekkin : şüphe
-
35-Fâtır 1
es semâvâti : semalar, gökler
-
35-Fâtır 1
ve sulâse : ve üçer
-
35-Fâtır 1
şey'in : şey
-
35-Fâtır 3
min es semâi : semadan, gökten
-
35-Fâtır 6
eş şeytâne : şeytan
-
35-Fâtır 6
es seîri : alevli ateş, cehennem
-
35-Fâtır 7
şedîdun : şiddetli
-
35-Fâtır 8
hasenen : güzel
-
35-Fâtır 8
haserâtin : hasretler, hüzünler
-
35-Fâtır 9
ersele : gönderdi
-
35-Fâtır 9
sehâben : bulutlar
-
35-Fâtır 10
es seyyiâti : kötülükler, günahlar
-
35-Fâtır 10
şedîdun : şiddetli
-
35-Fâtır 12
şerâbu-hu : onun içimi
-
35-Fâtır 13
ve sehhare : ve emre amade kıldı, emri altına aldı
-
35-Fâtır 13
eş şemse : güneş
-
35-Fâtır 13
musemmen : belirli, belirlenmiş
-
35-Fâtır 14
semiû : işittiler
-
35-Fâtır 16
yeşe' : diler
-
35-Fâtır 18
şey'un : bir şey
-
35-Fâtır 18
yahşevne : huşû duyarlar
-
35-Fâtır 24
erselnâ-ke : seni gönderdik
-
35-Fâtır 27
min es semâi : semadan, gökten
-
35-Fâtır 27
semerâtin : ürünler, meyveler
-
35-Fâtır 30
şekûrun : şükredilen
-
35-Fâtır 34
şekûrun : şekûr, şükrü kabul edendir, şükredilen
-
35-Fâtır 38
es semâvâti : semalar, gökler
-
35-Fâtır 40
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
35-Fâtır 41
es semâvâti : samalar, gökler
-
35-Fâtır 41
emseke-humâ : o ikisini tutar
-
35-Fâtır 42
ve aksemû : ve kasem ettiler
-
35-Fâtır 43
ve mekre es seyyii : ve kötülük düzeni, kötü hile
-
35-Fâtır 43
ve mekru es seyyii : ve kötülük düzeni, kötü hile
-
35-Fâtır 44
eşedde : daha çok, şiddetli
-
35-Fâtır 44
min şey'in : bir şey(den)
-
35-Fâtır 44
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
35-Fâtır 45
en nâse : insanlar
-
35-Fâtır 45
kesebû : kazandılar
-
35-Fâtır 45
musemmen : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
36-Yâsin 3
min el murselîne : gönderilen resûllerden
-
36-Yâsin 7
ekseri-him : onların çoğu
-
36-Yâsin 9
sedden : bir sed
-
36-Yâsin 9
sedden : bir sed
-
36-Yâsin 9
fe agşeynâ-hum : böylece, artık onları perdeledik, örttük, kuşattık
-
36-Yâsin 10
ve sevâun : ve musavidir, eşittir, birdir
-
36-Yâsin 12
ve kulle şey'in : ve herşey, hepsi
-
36-Yâsin 13
vadrıb (ve ıdrıb) meselen : ve örnek, misal ver
-
36-Yâsin 13
meselen : misal, örnek
-
36-Yâsin 13
el murselûne : (gönderilmiş) resûller
-
36-Yâsin 14
iz erselnâ : biz göndermiştik
-
36-Yâsin 14
murselûne : (gönderilmiş) resûller
-
36-Yâsin 15
beşerun : beşer
-
36-Yâsin 15
min şey'in : bir şey(den)
-
36-Yâsin 16
murselûne : (gönderilmiş) resûller
-
36-Yâsin 18
yemesse- enne-kum \n(messe) : size mutlaka dokunacak \n: (dokundu)
-
36-Yâsin 20
el murselîne : (gönderilmiş) resûllere
-
36-Yâsin 23
lâ tugni \n(lâ tugni ... şey'en) : gidermez, yarar sağlamaz, fayda vermez \n: (bir şey gidermez)
-
36-Yâsin 23
şefâatu-hum : onların şefaati
-
36-Yâsin 23
şey'en : bir şey
-
36-Yâsin 28
min es semâi : semadan, gökten
-
36-Yâsin 35
min semeri-hi : onun ürününden, meyvesinden
-
36-Yâsin 38
ve eş şemsu : ve güneş
-
36-Yâsin 40
leş şemsu (lâ eş şemsu) : güneş olmaz (olamaz)
-
36-Yâsin 43
neşe' : dileriz
-
36-Yâsin 52
bease-nâ : bizi diriltti
-
36-Yâsin 52
el murselûne : gönderilen resûller
-
36-Yâsin 54
şey'en : şey
-
36-Yâsin 58
selâmun : selâm
-
36-Yâsin 60
eş şeytâne : şeytan
-
36-Yâsin 78
ve darebe (meselen) : ve örnek verdi, misal getirdi
-
36-Yâsin 78
meselen : örnek, misal
-
36-Yâsin 79
enşee-hâ : onu inşa etti, yaptı
-
36-Yâsin 80
min eş şeceri : ağaçtan
-
36-Yâsin 81
ve leyse : ve değil
-
36-Yâsin 81
es semâvâti : semalar, gökler
-
36-Yâsin 82
şey'en : bir şey
-
36-Yâsin 83
kulli şey'in : herşey
-
37-Sâffât 5
es semâvâti : semalar, gökler
-
37-Sâffât 6
es semâe : sema, gökyüzü
-
37-Sâffât 7
şeytânin : şeytan
-
37-Sâffât 8
lâ yessemmeûne ilâ : kulak veremezler, dinleyemezler
-
37-Sâffât 11
eşeddu : daha kuvvetli
-
37-Sâffât 37
el murselîne : gönderilen resûller, elçiler
-
37-Sâffât 55
fî sevâi : ortasında
-
37-Sâffât 62
şeceretu : ağaç
-
37-Sâffât 64
şeceretun : ağaç
-
37-Sâffât 65
eş şeyâtîni : şeytanlar
-
37-Sâffât 67
şevben : karıştırılmış
-
37-Sâffât 71
ekseru : çoğu
-
37-Sâffât 72
erselnâ : biz gönderdik
-
37-Sâffât 79
selâmun : selâm, selâm olsun
-
37-Sâffât 84
selîmin : selîm, teslim olmuş, arınmış, güzelliklere açık
-
37-Sâffât 99
se-yehdî-ni : beni hidayete erdirecek
-
37-Sâffât 101
beşşernâ-hu : onu müjdeledik
-
37-Sâffât 102
se-tecidu-nî : beni bulacaksın
-
37-Sâffât 109
selâmun : selâm, selâm olsun
-
37-Sâffât 112
ve beşşernâ-hu : ve onu müjdeledik
-
37-Sâffât 120
selâmun : selâm, selâm olsun
-
37-Sâffât 123
ilyâse : İlyas
-
37-Sâffât 123
el murselîne : gönderilmiş olanlar,
-
37-Sâffât 125
ahsene : ahsen, en güzel
-
37-Sâffât 130
selâmun : selâm olsun
-
37-Sâffât 133
min el murselîne : gönderilen, gönderilmiş olan resûllerden
-
37-Sâffât 139
yûnuse : Yunus
-
37-Sâffât 139
min el murselîne : gönderilmiş resûllerden
-
37-Sâffât 143
min el musebbihîne : tesbih edenlerden
-
37-Sâffât 144
lebise : kaldı (kalırdı)
-
37-Sâffât 146
şecereten : bir ağaç
-
37-Sâffât 147
ve erselnâ-hu : ve onu gönderdik
-
37-Sâffât 150
inâsen : dişiler, dişi olarak
-
37-Sâffât 158
neseben : neseb, soybağı
-
37-Sâffât 166
el musebbihûne : tesbih edenler
-
37-Sâffât 170
sevfe : yakında
-
37-Sâffât 171
sebekat : geçti
-
37-Sâffât 171
el murselîne : gönderilenler, resûller
-
37-Sâffât 175
sevfe : yakında
-
37-Sâffât 179
sevfe : yakında
-
37-Sâffât 181
ve selâmun : ve selâm olsun
-
37-Sâffât 181
el murselîne : gönderilen, gönderilmiş olan resûller
-
38-Sâd 5
şey'un : bir şey
-
38-Sâd 6
şey'un : bir şeydir
-
38-Sâd 7
mâ semi'nâ : biz işitmedik
-
38-Sâd 8
fî şekkin : şüphe içinde
-
38-Sâd 10
es semâvâti : semalar, gökler
-
38-Sâd 13
ve semûdu : ve Semud
-
38-Sâd 18
yusebbıhne : tesbih ediyorlar
-
38-Sâd 20
ve şedednâ : ve güçlendirdik, kuvvetlendirdik
-
38-Sâd 21
tesevverû : duvara tırmanıyorlar
-
38-Sâd 22
ilâ sevâi es sırâtı : orta yola
-
38-Sâd 26
sebîlillâhi (sebîli allâhi) : Allah'ın yolu
-
38-Sâd 26
sebîlillâhi (sebîli allâhi) : Allah'ın yolu
-
38-Sâd 26
şedîdun : şiddetli
-
38-Sâd 27
es semâe : sema, gökyüzü
-
38-Sâd 34
ceseden : ceset olarak
-
38-Sâd 37
ve eş şeyâtîne : ve şeytanlar
-
38-Sâd 41
messeniye : bana dokundu
-
38-Sâd 41
eş şeytânu : şeytan
-
38-Sâd 42
mugteselun : yıkanılacak şey
-
38-Sâd 42
ve şerâbun : ve içecek, içilecek şey
-
38-Sâd 44
dıgsen : yaş ve kuru karışık ot demeti
-
38-Sâd 48
velyesea (ve ilyesea) : ve Elyesa
-
38-Sâd 51
ve şerâbin : ve içecek
-
38-Sâd 55
şerre meâbin : kötü bir dönüş yeri
-
38-Sâd 56
bi'se : ne kötü
-
38-Sâd 58
min şekli-hi : onun şeklinden
-
38-Sâd 60
fe bi'se : artık ne kötü
-
38-Sâd 66
es semâvâti : semalar, gökler
-
38-Sâd 71
beşeren : bir beşer, bir insan
-
38-Sâd 72
sevveytu-hu : onu sevva ettim, düzenledim
-
38-Sâd 73
secede : secde etti
-
38-Sâd 74
iblîse : iblis
-
39-Zümer 5
es semâvâti : semalar, gökler
-
39-Zümer 5
ve sehhare : ve musahhar kıldı, emre amade kıldı
-
39-Zümer 5
eş şemse : güneş
-
39-Zümer 5
musemmen : belirlenmiş
-
39-Zümer 6
semâniyete : sekiz
-
39-Zümer 6
selâsin : üç
-
39-Zümer 8
messe : dokundu
-
39-Zümer 8
sebîli-hi : onun yolu
-
39-Zümer 10
ahsenû : en güzel, ahsen olan
-
39-Zümer 10
hasenetun : güzellik, iyilik
-
39-Zümer 15
enfuse-hum : onların nefsleri, kendileri
-
39-Zümer 18
ahsene-hu : onun ahsen olanı, en güzel olanı
-
39-Zümer 21
es semâi : sema, gökyüzü, gök
-
39-Zümer 21
seleke-hu : onu sokar, içine akıtır
-
39-Zümer 22
şereha : şerhetti, açtı, yardı
-
39-Zümer 23
ahsene : ahsen, en güzel
-
39-Zümer 23
yahşevne : huşû duyarlar
-
39-Zümer 27
meselin : mesele
-
39-Zümer 29
meselen : misal, örnek
-
39-Zümer 29
selemen : teslim olan, bağlı olan
-
39-Zümer 29
meselen : misal, örnek
-
39-Zümer 29
ekseru-hum : onların çoğu
-
39-Zümer 32
e leyse : değil mi
-
39-Zümer 35
bi ahseni : en güzeli ile
-
39-Zümer 36
e leyse : değil mi
-
39-Zümer 37
e leyse : değil mi
-
39-Zümer 38
seelte-hum : onlara sordun
-
39-Zümer 38
es semâvâti : semalar, gökler
-
39-Zümer 39
sevfe : yakında
-
39-Zümer 42
el enfuse : nefsler veya fizik vücutlar
-
39-Zümer 42
musemmen : belirlenmiş, tayin edilmiş
-
39-Zümer 43
şey'en : bir şey
-
39-Zümer 44
eş şefâatu : şefaat
-
39-Zümer 44
es semâvâti : semalar, gökler
-
39-Zümer 46
es semâvâti : semalar, gökler
-
39-Zümer 46
ve eş şehâdeti : ve görünen
-
39-Zümer 48
seyyiâtu : kötülükler, günahlar
-
39-Zümer 48
kesebû : kazandılar
-
39-Zümer 49
messe : dokundu
-
39-Zümer 49
eksere-hum : onların çoğu
-
39-Zümer 51
seyyiâtu : kötülükler, günahlar
-
39-Zümer 51
kesebû : kazandılar
-
39-Zümer 51
se yusîbu-hum : onlara isabet edecek
-
39-Zümer 51
seyyiâtu : kötülükler, günahlar
-
39-Zümer 51
kesebû : kazandılar
-
39-Zümer 55
ahsene : ahsen, en güzel
-
39-Zümer 60
leyse : değil
-
39-Zümer 62
kulli şey'in : herşey
-
39-Zümer 62
alâ kulli şey'in : herşeye
-
39-Zümer 63
es semâvâti : semalar, gökler
-
39-Zümer 67
ve es semâvâtu : ve semalar
-
39-Zümer 68
es semâvâti : semalar, gökler
-
39-Zümer 72
bi'se : ne kötü
-
39-Zümer 73
selâmun : selâm
-
39-Zümer 74
ve evrese-nâ : ve bizi varis kıldı
-
39-Zümer 75
yusebbihûne : tesbih ederler
-
4-Nisâ 1
ve besse : yaydı, türetti
-
4-Nisâ 2
el habîse : pisi, kötüyü, zarar vereni
-
4-Nisâ 3
ve sulâse : üçer
-
4-Nisâ 4
an şey'in : bir şeyi
-
4-Nisâ 4
nefsen : şahıs, kimse, kendisi
-
4-Nisâ 9
sedîdan : doğru, dürüst, adaletli
-
4-Nisâ 10
ve se yaslevne : ve yakında yaslanacaklar, atılacaklar
-
4-Nisâ 10
seîran : alevli ateş
-
4-Nisâ 11
el unseyeyni : iki kız
-
4-Nisâ 11
ve varise-hû : ve onun vârisi
-
4-Nisâ 12
eksera : daha çok
-
4-Nisâ 15
el fâhişete : fuhuş, zina
-
4-Nisâ 15
in şehidû : eğer şahitlik ederlerse
-
4-Nisâ 15
sebîlen : yol
-
4-Nisâ 18
ve leyset(i) : ve değil
-
4-Nisâ 18
es seyyiâti : kötülük
-
4-Nisâ 19
bi fâhışetin : fuhuş ile, kötülük ile
-
4-Nisâ 19
şey'en : bir şey
-
4-Nisâ 20
şey'en : bir şey
-
4-Nisâ 22
selefe : geçti
-
4-Nisâ 22
fâhışeten : fuhuş, kötü, çirkin
-
4-Nisâ 22
sebîlen : yol
-
4-Nisâ 23
selefe : geçti
-
4-Nisâ 25
bi fâhışetin : zina, fuhuş, kötülük
-
4-Nisâ 27
eş şehevâti : şehvetler, şiddetli arzu, nefsin istekleri
-
4-Nisâ 29
enfuse-kum : nefslerinizi, kendi kendinizi, birbirinizi
-
4-Nisâ 30
fe sevfe : o taktirde yakında
-
4-Nisâ 31
seyyiâti-kum : sizin günahlarınız
-
4-Nisâ 32
mim-mâ iktesebû : kazandıkları şeylerden
-
4-Nisâ 32
mimmâ iktesebne : (kadınların) kazandıkları şeylerden
-
4-Nisâ 32
şey'in : şeyi
-
4-Nisâ 33
alâ kulli şey'in : her şeye
-
4-Nisâ 33
şehîden : şahit
-
4-Nisâ 34
sebîlen : bir yol
-
4-Nisâ 36
şey'en : bir şeyi
-
4-Nisâ 36
es sebîli : yol
-
4-Nisâ 37
en nâse : insanlar
-
4-Nisâ 38
eş şeytânu : şeytan
-
4-Nisâ 40
haseneten : iyilik, hayır
-
4-Nisâ 41
bi şehîdin : şahit
-
4-Nisâ 41
şehîden : şahit olarak
-
4-Nisâ 42
tusevvâ : sevva olma, yerle bir olma
-
4-Nisâ 42
hadîsen : söz
-
4-Nisâ 43
sebîlin : yol
-
4-Nisâ 43
seferin : yolculuk
-
4-Nisâ 43
fe imsehû : sonra onu mesh edin, sürün
-
4-Nisâ 44
es sebîle : yol
-
4-Nisâ 46
semi'nâ : biz işittik
-
4-Nisâ 46
semi'nâ : biz işittik
-
4-Nisâ 47
en natmise : dümdüz etmemiz, silmemiz
-
4-Nisâ 47
es sebti : cumartesi günü
-
4-Nisâ 49
enfuse-hum : kendi nefslerini, kendilerini
-
4-Nisâ 51
sebîlen : yol
-
4-Nisâ 53
en nâse : insanlar
-
4-Nisâ 54
en nâse : insanlar
-
4-Nisâ 56
sevfe : yakında, ileride
-
4-Nisâ 57
se nudhılu-hum : yakında onları dahil edeceğiz, koyacağız
-
4-Nisâ 58
semîan : en iyi işiten
-
4-Nisâ 59
şey'in : bir şey
-
4-Nisâ 59
ve ahsenu : ve daha güzel, en güzel
-
4-Nisâ 60
eş şeytânu : şeytan
-
4-Nisâ 64
mâ erselnâ : göndermedik
-
4-Nisâ 64
enfuse-hum : onların nefsleri, nefsleri, kendileri
-
4-Nisâ 65
şecera : çekiştiler
-
4-Nisâ 65
ve yusellimû : ve teslim olurlar
-
4-Nisâ 66
enfuse-kum : kendi nefslerinizi, kendinizi, birbirinizi
-
4-Nisâ 66
ve eşedde : ve daha şiddetli, daha kuvvetli, daha sağlam
-
4-Nisâ 72
şehîden : şahit, şehit
-
4-Nisâ 74
fî sebîli : yolda
-
4-Nisâ 74
fî sebîli : yolda
-
4-Nisâ 74
sevfe : yak?nda
-
4-Nisâ 75
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
4-Nisâ 76
sebîli : yol
-
4-Nisâ 76
sebîli : yol
-
4-Nisâ 76
eş şeytâni : şeytan
-
4-Nisâ 76
eş şeytâni : şeytan
-
4-Nisâ 77
yahşevne : korkarlar
-
4-Nisâ 77
en nâse : insanlar
-
4-Nisâ 77
eşedde : daha şiddetli, daha çok, daha kuvvetli
-
4-Nisâ 78
muşeyyedetin : sağlam, muhkem, yüksek
-
4-Nisâ 78
hasenetun : hayır, iyilik
-
4-Nisâ 78
seyyietun : kötülük
-
4-Nisâ 78
hadîsen : söz, konuşulan kelâm
-
4-Nisâ 79
min hasenetin : bir güzellik, bir iyilik
-
4-Nisâ 79
min seyyietin : bir kötülükten
-
4-Nisâ 79
ve erselnâ-ke : ve biz seni gönderdik
-
4-Nisâ 79
şehîden : şahit olarak
-
4-Nisâ 80
mâ erselnâ-ke : biz seni göndermedik
-
4-Nisâ 83
eş şeytâne : şeytan
-
4-Nisâ 84
sebîli allâhi : Allah'ın yolu
-
4-Nisâ 84
nefse-ke : senin nefsin, kendi nefsin
-
4-Nisâ 84
be'se : kuvvet, güç
-
4-Nisâ 84
eşeddu : daha şiddetli, daha çetin, daha güçlü
-
4-Nisâ 84
be'sen : kuvvet, güç olarak
-
4-Nisâ 84
ve eşeddu : ve daha şiddetli, daha çetin, daha güçlü
-
4-Nisâ 85
şefâaten haseneten : güzel şefaat, iyiliğe yardım etme
-
4-Nisâ 85
şefâaten seyyieten : kötü şefaat, günah işlemeye yardım etme
-
4-Nisâ 85
kulli şey'in : her şey
-
4-Nisâ 86
bi ahsene : daha güzeli ile
-
4-Nisâ 86
kulli şey'in : her şey
-
4-Nisâ 87
hadîsen : söz, kelâm
-
4-Nisâ 88
erkese-hum : onları tersine çevirdi, küfre döndürdü
-
4-Nisâ 88
kesebû : kazandılar
-
4-Nisâ 88
sebîlen : yol
-
4-Nisâ 89
sevâen : eşit, müsavi, bir, aynı seviyede
-
4-Nisâ 89
sebîli allâhi : Allah'ın yolu
-
4-Nisâ 90
le selleta-hum : elbette onları musallat etti
-
4-Nisâ 90
es seleme : teslim, sulh, barış
-
4-Nisâ 90
sebîlen : yol
-
4-Nisâ 91
se tecidûne : siz bulacaksınız
-
4-Nisâ 91
es seleme : teslim, sulh, barış
-
4-Nisâ 91
sekıftumû-hum : onları buldunuz, yakaladınız
-
4-Nisâ 92
musellemetun : teslim edilmiş olan, teslim edilen
-
4-Nisâ 92
musellemetun : teslim edilmiş olan, teslim edilen
-
4-Nisâ 92
şehreyni : iki ay
-
4-Nisâ 94
sebîli : yol
-
4-Nisâ 94
es selâme : selâm
-
4-Nisâ 95
sebîli : yol
-
4-Nisâ 98
sebîlen : yol
-
4-Nisâ 100
sebîli allâhi : Allah'ın yolu
-
4-Nisâ 100
seaten : geniş
-
4-Nisâ 101
leyse : yoktur, değildir
-
4-Nisâ 102
izâ secedû : secde ettikleri zaman
-
4-Nisâ 107
enfuse-hum : nefslerine, kendilerine
-
4-Nisâ 110
nefse-hu : kendi nefsine
-
4-Nisâ 113
enfuse-hum : nefsleri, kendileri
-
4-Nisâ 113
min şey'in : bir şey
-
4-Nisâ 114
sevfe : olacak
-
4-Nisâ 115
sebîli : yol
-
4-Nisâ 117
inâsen : dişiler (dişi olarak isimlendirdikleri putlar)
-
4-Nisâ 117
şeytânen : şeytan
-
4-Nisâ 119
eş şeytâne : şeytan
-
4-Nisâ 120
eş şeytânu : şeytan
-
4-Nisâ 122
se nudhilu-hum : onları dahil edeceğiz, koyacağız
-
4-Nisâ 123
leyse : değil, olmaz
-
4-Nisâ 125
ahsenu : ahsen, en güzel, daha güzel
-
4-Nisâ 126
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
4-Nisâ 126
şey'in : şey
-
4-Nisâ 130
min seati-hî : onun (kendinin) genişliğinden (bol nimetinden)
-
4-Nisâ 131
fî es semâvâti : semâlarda, göklerde
-
4-Nisâ 131
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
4-Nisâ 132
fî es semâvâti : semâlarda, göklerde
-
4-Nisâ 134
sevâbe : sevap (nimet)
-
4-Nisâ 134
sevâbu : sevap
-
4-Nisâ 134
semîan : semî, en iyi işiten
-
4-Nisâ 137
sebîlen : yol
-
4-Nisâ 140
semi'tum : siz işittiniz
-
4-Nisâ 141
sebîlen : bir yol
-
4-Nisâ 142
en nâse : insanlar
-
4-Nisâ 143
sebîlen : bir yol
-
4-Nisâ 146
ve sevfe : ve yakında
-
4-Nisâ 147
şekertum : siz şükrettiniz
-
4-Nisâ 148
semîan : en iyi işiten
-
4-Nisâ 150
sebîlen : bir yol
-
4-Nisâ 152
sevfe : ileride, yakında ... olacak
-
4-Nisâ 153
min es semâi : semâdan , gökten
-
4-Nisâ 153
seelû : istediler
-
4-Nisâ 154
fî es sebti : cumartesi gününde
-
4-Nisâ 157
le fî şekkin : mutlaka şüphe içindeler
-
4-Nisâ 159
şehîden : şahit
-
4-Nisâ 160
an sebîli : yoldan
-
4-Nisâ 162
se nu'tî-him : ileride, yakında onlara vereceğiz
-
4-Nisâ 163
ve yûnuse : ve Hz. Yunus
-
4-Nisâ 166
şehîden : şahit olarak
-
4-Nisâ 167
sebîli : yol
-
4-Nisâ 170
fî es semâvâti : semâlarda, göklerde
-
4-Nisâ 171
selâsetun : üçtür
-
4-Nisâ 171
fî es semâvâti : semâlarda, göklerde
-
4-Nisâ 172
se yahşuru-hum : onları yakında haşr edecek, toplayacak
-
4-Nisâ 175
se yudhılu-hum : onları dahil edecek, koyacak
-
4-Nisâ 176
leyse : olmadı, yok
-
4-Nisâ 176
el unseyeyni : iki kadın
-
4-Nisâ 176
bi kulli şey'in : her şeyi
-
40-Mü'min 3
şedîdi el ikâbi : cezası şiddetli
-
40-Mü'min 7
yusebbihûne : tesbih ederler
-
40-Mü'min 7
kulle şey'in : herşey
-
40-Mü'min 7
sebîle-ke : senin yolun (Sıratı Mustakîm, sana ulaştıran yol)
-
40-Mü'min 9
es seyyiâti : kötülükler, kaybedilen dereceler
-
40-Mü'min 9
es seyyiâti : kötülükler, günahlar, kaybedilen dereceler
-
40-Mü'min 10
enfuse-kum : sizin nefsleriniz, birbiriniz
-
40-Mü'min 11
sebîlin : bir yol
-
40-Mü'min 13
min es semâi : semadan, gökten
-
40-Mü'min 16
şey'un : bir şey
-
40-Mü'min 17
kesebet : iktisap etti, kazandı
-
40-Mü'min 17
serîu : seri yapan, çabuk yapan
-
40-Mü'min 18
şefîin : şefaatçi
-
40-Mü'min 20
bi şey'in : bir şeye
-
40-Mü'min 20
es semîu : (en iyi) işiten
-
40-Mü'min 21
eşedde : daha şiddetli, daha kuvvetli, daha üstün
-
40-Mü'min 22
şedîdu : şiddetli
-
40-Mü'min 23
erselnâ : biz gönderdik
-
40-Mü'min 29
sebîle er reşâdi : irşad yolu
-
40-Mü'min 31
ve semûde : ve Semud kavmi
-
40-Mü'min 34
şekkin : şüphe
-
40-Mü'min 34
len yeb'ase allâhu : Allah asla beas etmez, göndermez
-
40-Mü'min 37
es semâvâti : semalar, gökyüzü
-
40-Mü'min 37
an es sebîli : yoldan
-
40-Mü'min 38
sebîle er reşâdi : irşad yolu
-
40-Mü'min 40
seyyieten : seyyie, günah, kötülük
-
40-Mü'min 42
leyse : değil, yok
-
40-Mü'min 43
leyse : değil, yok
-
40-Mü'min 44
se tezkurûne : yakında zikredeceksiniz, hatırlayacaksınız
-
40-Mü'min 45
seyyiâti : kötülükler
-
40-Mü'min 46
eşedde el azâbi : azabın (en) şiddetlisi
-
40-Mü'min 55
sebbih : tesbih et
-
40-Mü'min 56
es semîu : en iyi işiten
-
40-Mü'min 57
es semâvâti : semalar, gökler
-
40-Mü'min 57
eksere en nâsi : insanların çoğu
-
40-Mü'min 59
eksere : çok, ekseriyet
-
40-Mü'min 60
se yedhulûne : dahil olacaklar, girecekler
-
40-Mü'min 61
eksere : çok, ekseriyet
-
40-Mü'min 62
kulli şey'in : herşey
-
40-Mü'min 64
ve es semâe : ve sema, gökyüzü
-
40-Mü'min 64
ahsene : ahsen kıldı, en güzel şekli verdi
-
40-Mü'min 67
musemmen : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
40-Mü'min 70
erselnâ : biz gönderdik
-
40-Mü'min 70
sevfe : yakında
-
40-Mü'min 71
es selâsilu : zincirler
-
40-Mü'min 74
şey'en : bir şey
-
40-Mü'min 76
bi'se : ne kötü
-
40-Mü'min 78
erselnâ : biz gönderdik
-
40-Mü'min 82
eksere : daha çok
-
40-Mü'min 82
ve eşedde : ve daha kuvvetli
-
40-Mü'min 84
be'se-nâ : şiddetli azabımız
-
40-Mü'min 85
be'se-nâ : şiddetli azabımız
-
41-Fussilet 4
ekseru-hum : onların çoğu
-
41-Fussilet 6
beşerun : bir insan
-
41-Fussilet 10
sevâen : musavi olarak, eşit olarak
-
41-Fussilet 11
iles semâi (ilâ es semâi) : semaya
-
41-Fussilet 12
seb'a : yedi
-
41-Fussilet 12
semâvâtin : semalar, gök katları
-
41-Fussilet 12
semâin : sema, gök
-
41-Fussilet 12
es semâe : sema, gök
-
41-Fussilet 13
ve semûde : ve Semud (kavmi)
-
41-Fussilet 15
eşeddu : daha kuvvetli, daha güçlü
-
41-Fussilet 15
eşeddu : daha kuvvetli, daha güçlü
-
41-Fussilet 16
erselnâ : gönderdik
-
41-Fussilet 17
semûdu : Semud (kavmi)
-
41-Fussilet 19
yuhşeru : haşrolunur, toplanır
-
41-Fussilet 20
şehide : şahitlik etti
-
41-Fussilet 20
sem'u-hum : onların işitmeleri, kulakları
-
41-Fussilet 21
şehidtum : şahitlik ettiniz
-
41-Fussilet 21
kulle şey'in : herşey
-
41-Fussilet 22
sem'u-kum : kulaklarınız
-
41-Fussilet 27
azâben şedîden : şiddetli azap
-
41-Fussilet 33
ahsenu : daha güzel, en güzel
-
41-Fussilet 34
el hasenetu : hasenat, sevap, iyilik
-
41-Fussilet 34
es seyyietu : günah, kötülük
-
41-Fussilet 34
ahsenu : daha güzel, en güzel
-
41-Fussilet 36
eş şeytâni : şeytan
-
41-Fussilet 36
es semîu : en iyi işiten
-
41-Fussilet 37
ve eş şemsu : ve güneş
-
41-Fussilet 37
li eş şemsi : güneşe
-
41-Fussilet 38
yusebbihûne : tesbih ediyorlar
-
41-Fussilet 39
sey'in : şey
-
41-Fussilet 45
sebekat : geçti
-
41-Fussilet 45
şekkin : şek, şüphe
-
41-Fussilet 47
semerâtin : ürünler, meyveler
-
41-Fussilet 47
min şehîdin : bir şahit
-
41-Fussilet 49
messe-hu : ona dokundu
-
41-Fussilet 49
eş şerru : şerr, kötülük
-
41-Fussilet 50
messet-hu : ona dokundu
-
41-Fussilet 51
messe-hu : ona dokundu
-
41-Fussilet 51
eş şerru : şerr, kötülük
-
41-Fussilet 53
se nurî-him : onlara göstereceğiz
-
41-Fussilet 53
alâ kulli şey'in : herşeye
-
41-Fussilet 53
şehîdun : şahit
-
41-Fussilet 54
bi kulli şey'in : herşeyi
-
42-Şûrâ 4
es semâvâti : semalar, gökler
-
42-Şûrâ 5
es semâvâtu : semalar, gökler
-
42-Şûrâ 5
yusebbihûne : tesbih ediyorlar
-
42-Şûrâ 9
alâ kulli şey'in : herşeye
-
42-Şûrâ 10
min şey'in : birşey
-
42-Şûrâ 11
es semâvâti : semalar, gökler
-
42-Şûrâ 11
leyse : değil
-
42-Şûrâ 11
şey'un : bir şey
-
42-Şûrâ 11
es semîu : en iyi işiten
-
42-Şûrâ 12
es semâvâti : semalar, gökler
-
42-Şûrâ 12
bi kulli şey'in : herşeyi
-
42-Şûrâ 13
şerea : şeriat kıldı
-
42-Şûrâ 14
sebekat : geçti
-
42-Şûrâ 14
musemmen : belirlenmiş
-
42-Şûrâ 14
şekkin : şek, şüphe
-
42-Şûrâ 16
şedîdun : şiddetli
-
42-Şûrâ 20
harse : ekin, hasat, kazanç
-
42-Şûrâ 20
harse : ekin, hasat, kazanç
-
42-Şûrâ 21
şeraû : şeriat kıldılar
-
42-Şûrâ 22
kesebû : kazandılar
-
42-Şûrâ 23
haseneten : hasene, iyilik, sevap
-
42-Şûrâ 23
şekûrun : şükredene karşılığını veren, şükredilen
-
42-Şûrâ 24
yeşei allâhu : Allah dilerse
-
42-Şûrâ 25
es seyyiâti : seyyiat, kötülük, günah
-
42-Şûrâ 26
şedîdun : şiddetli
-
42-Şûrâ 27
beseta : genişletti
-
42-Şûrâ 28
el gayse : yağmur
-
42-Şûrâ 29
es semâvâti : semalar, gökler
-
42-Şûrâ 29
besse : yaydı, dağıttı
-
42-Şûrâ 30
kesebet : kazandı
-
42-Şûrâ 33
yeşe' : diler
-
42-Şûrâ 33
şekûrin : çok şükredenler
-
42-Şûrâ 34
kesebû : kazandılar
-
42-Şûrâ 36
min şey'in : bir şeyden
-
42-Şûrâ 37
ve el fevâhışe : ve fuhuşlar (kötülükler, zina, şirk, katletmek vb)
-
42-Şûrâ 40
seyyietin : bir kötülük, bir günah
-
42-Şûrâ 40
seyyietun : bir kötülük, bir günah
-
42-Şûrâ 41
min sebîlin : bir sebîl, bir yol
-
42-Şûrâ 42
es sebîlu : yol
-
42-Şûrâ 42
en nâse : insanlar
-
42-Şûrâ 44
min sebîlin : bir yol
-
42-Şûrâ 45
enfuse-hum : kendileri
-
42-Şûrâ 46
min sebîlin : bir yol
-
42-Şûrâ 48
mâ erselnâ-ke : seni göndermedik
-
42-Şûrâ 48
seyyietun : bir kötülük
-
42-Şûrâ 49
es semâvâti : semalar, gökler
-
42-Şûrâ 49
inâsen : kızlar
-
42-Şûrâ 50
ve inâsen : ve kızlar (dişiler) olarak
-
42-Şûrâ 51
li beşerin : bir beşerin, bir insanın, bir insan için
-
42-Şûrâ 53
es semâvâti : semalar, gökler
-
43-Zuhruf 6
erselnâ : biz gönderdik
-
43-Zuhruf 8
eşedde : daha şiddetli, daha güçlü
-
43-Zuhruf 8
batşen : şiddetle yakalayarak, intikam alarak
-
43-Zuhruf 8
meselu : mesele, örnek, durum
-
43-Zuhruf 9
seelte-hum : sen onlara sordun
-
43-Zuhruf 9
es semâvâti : semalar, gökler
-
43-Zuhruf 11
min es semâi : semadan, gökten
-
43-Zuhruf 11
enşer-nâ : yetiştirdik
-
43-Zuhruf 13
sehhare : musahhar, emre amade kıldı
-
43-Zuhruf 17
darabe (meselen) : örnek verdi, isnad etti
-
43-Zuhruf 17
(darabe) meselen : örnek verdi, isnad etti
-
43-Zuhruf 18
yuneşşeu : büyütülür, yetiştirilir
-
43-Zuhruf 19
inâsen : dişiler
-
43-Zuhruf 19
şehidû : şahit oldular
-
43-Zuhruf 19
se-tuktebu : yazılacak
-
43-Zuhruf 19
şehâdetu-hum : onların şehadetleri, şahitlikleri
-
43-Zuhruf 23
mâ erselnâ : biz göndermedik
-
43-Zuhruf 27
se-yehdî-ni : beni hidayete erdirecek
-
43-Zuhruf 32
kasemnâ : kısımlara ayırdık, paylaştırdık
-
43-Zuhruf 32
maîşete-hum : onların maişetleri, geçimleri
-
43-Zuhruf 36
şeytânen : şeytan
-
43-Zuhruf 37
ani es sebîli : yoldan
-
43-Zuhruf 37
ve yahsebûne : ve zannederler
-
43-Zuhruf 38
bi'se : kötü
-
43-Zuhruf 44
ve sevfe : ve olacak
-
43-Zuhruf 45
erselnâ : biz gönderdik
-
43-Zuhruf 46
erselnâ : biz gönderdik
-
43-Zuhruf 50
keşefnâ : giderdik, kaldırdık
-
43-Zuhruf 51
e leyse lî : benim değil mi
-
43-Zuhruf 55
âsefû-nâ : bizi eseflendirdiler, üzdüler
-
43-Zuhruf 56
selefen : selef, gelip geçmiş olan
-
43-Zuhruf 56
ve meselen : ve mesel, örnek
-
43-Zuhruf 57
duribe ... (meselen) : örnek verildi
-
43-Zuhruf 57
(duribe) ... meselen : örnek verildi
-
43-Zuhruf 59
meselen : mesel, örnek
-
43-Zuhruf 62
eş şeytânu : şeytan
-
43-Zuhruf 78
eksere-kum : sizin çoğunuz
-
43-Zuhruf 80
yahsebûne : zannediyorlar
-
43-Zuhruf 82
es semâvâti : semalar, gökler
-
43-Zuhruf 84
fî es semâi : semada, gökte
-
43-Zuhruf 85
es semâvâti : semalar, gökler
-
43-Zuhruf 86
eş şefâate : şefaat
-
43-Zuhruf 86
şehide : şahit oldu
-
43-Zuhruf 87
seelte-hum : onlara sordum
-
43-Zuhruf 89
selâmun : selâm
-
43-Zuhruf 89
sevfe : yakında
-
44-Duhân 6
es semîu : en iyi işiten
-
44-Duhân 7
es semâvâti : semalar, gökler
-
44-Duhân 9
fî şekkin : şüphe içinde
-
44-Duhân 10
es semâu : sema, gök
-
44-Duhân 11
en nâse : insanlar
-
44-Duhân 16
el batşete : şiddetle yakalama
-
44-Duhân 29
es semâu : sema, gök
-
44-Duhân 35
bi munşerîne : neşrolunacak olanlar, tekrar diriltilecek olanlar
-
44-Duhân 38
es semâvâti : semalar, gökler
-
44-Duhân 39
eksere-hum : onların çoğu
-
44-Duhân 41
şey'en : bir şey
-
44-Duhân 43
şecerete : agaç
-
44-Duhân 47
ilâ sevâi : ortaya, ortasına
-
44-Duhân 58
yessernâ-hu : onu kolaylaştırdık
-
45-Câsiye 3
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
45-Câsiye 5
min es semâi : semadan, gökten
-
45-Câsiye 9
şey'en : bir şey
-
45-Câsiye 10
kesebû : kazandılar
-
45-Câsiye 10
şey'en : bir şey
-
45-Câsiye 13
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
45-Câsiye 18
alâ şerîatin : şeriat üzere
-
45-Câsiye 19
şey'en : bir şey
-
45-Câsiye 21
es seyyiâti : kötülükler
-
45-Câsiye 21
sevâen : musavi, eşit
-
45-Câsiye 22
es semâvâti : semalar, gökler
-
45-Câsiye 22
kesebet : kazandı
-
45-Câsiye 23
sem'i-hi : onun işitme hassası
-
45-Câsiye 26
ekseren : çoğu
-
45-Câsiye 27
es semâvâti : semalar, gökler
-
45-Câsiye 27
yahseru : hüsranda olacaklar
-
45-Câsiye 33
seyyiâtu : kötülükler
-
45-Câsiye 36
es semâvâti : semalar, gökler
-
45-Câsiye 37
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
46-Ahkaf 3
es semâvâti : semalar, gökler
-
46-Ahkaf 3
musemmen : belirlenmiş, tespit edilmiş, bilinen
-
46-Ahkaf 4
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
46-Ahkaf 8
şey'en : bir şey
-
46-Ahkaf 8
şehîden : şahit olarak
-
46-Ahkaf 10
ve şehide : ve şahitlik etti, şahit oldu
-
46-Ahkaf 11
mâ sebekû-nâ : bizi geçemezlerdi
-
46-Ahkaf 11
se-yekûlûne : diyecekler
-
46-Ahkaf 15
selâsûne : otuz
-
46-Ahkaf 15
şehren : ay
-
46-Ahkaf 15
seneten : yıla
-
46-Ahkaf 16
ahsene : en güzel
-
46-Ahkaf 16
an seyyiâti-him : günahlarından
-
46-Ahkaf 25
şey'in : şeyi
-
46-Ahkaf 26
sem'an : işitme hassası
-
46-Ahkaf 26
sem'u-hum : onların işitme hassası
-
46-Ahkaf 26
min şey'in : bir şey
-
46-Ahkaf 30
semî'nâ : işittik
-
46-Ahkaf 32
fe leyse : artık değildir
-
46-Ahkaf 32
ve leyse : ve yoktur
-
46-Ahkaf 33
es semâvâti : gökleri
-
46-Ahkaf 33
şey'in : şeyin
-
46-Ahkaf 34
e leyse : değil miydi
-
47-Muhammed 1
an sebîlillâhi (sebîli allâhi) : Allah'ın yolundan
-
47-Muhammed 2
seyyiâti-him : onların günahları
-
47-Muhammed 4
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
47-Muhammed 5
se-yehdî-him : onları hidayete erdirecek
-
47-Muhammed 7
ve yusebbit : ve sabit kılar, sağlamlaştırır
-
47-Muhammed 8
tagsen : helâk olmak, helâka maruz kalmak
-
47-Muhammed 13
eşeddu : daha şiddetli, daha çok kuvvetli
-
47-Muhammed 15
meselu : misâli, örneği, durumu
-
47-Muhammed 15
min aselin : baldan
-
47-Muhammed 15
es semerâti : ürünler, meyveler
-
47-Muhammed 22
aseytum : sizden umulur, beklenir
-
47-Muhammed 25
eş şeytânu : şeytan
-
47-Muhammed 25
sevvele : sürükledi, ulaştırdı
-
47-Muhammed 26
se-nutîu-kum : biz size itaat edeceğiz
-
47-Muhammed 32
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
47-Muhammed 32
sey'en : bir şey
-
47-Muhammed 32
ve se-yuhbitu : ve heba edecek, boşa çıkaracak
-
47-Muhammed 34
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
47-Muhammed 35
ilâ es selmi : barışa
-
47-Muhammed 38
fî sebîlillâhi : Allah'ın yolunda
-
48-Fetih 4
sekînete : sekînet, güven, sakinlik, huzur
-
48-Fetih 4
semâvâti : semalar, gökler
-
48-Fetih 5
seyyiâti-him : onların günahları
-
48-Fetih 6
zanne es sev'i : kötü zan
-
48-Fetih 6
es sev'i : kötü
-
48-Fetih 7
es semâvâti : semalar, gökler
-
48-Fetih 8
erselnâ-ke : seni gönderdik
-
48-Fetih 9
tusebbihû-hu : onu tespih edin
-
48-Fetih 10
nekese : bozdu
-
48-Fetih 10
se yu'tî-hi : ona verilecek
-
48-Fetih 11
se yekûlule-ke : sana diyecekler
-
48-Fetih 11
şegalet-nâ : bizi meşgul etti
-
48-Fetih 11
leyse : değil, olmayan
-
48-Fetih 11
şey'en : bir şey
-
48-Fetih 12
zanne es sevi : kötü bir zanla
-
48-Fetih 14
es semâvâti : semalar, gökler
-
48-Fetih 15
se-yekûlu : diyecekler
-
48-Fetih 15
se yekûlûne : diyecekler
-
48-Fetih 16
se-tud'avne : davet edileceksiniz, çağrılacaksınız
-
48-Fetih 16
şedîdin : çok şiddetli, çok kuvvetli
-
48-Fetih 16
hasenen : güzel
-
48-Fetih 17
leyse : değil
-
48-Fetih 18
eş şecereti : ağaç
-
48-Fetih 18
es sekînete : sekînet, güven duygusu, huzur
-
48-Fetih 21
şey'in : şey
-
48-Fetih 26
sekînete-hu : sekînetini, huzur ve güvenini
-
48-Fetih 26
bi kulli şey'in : herşeyi
-
48-Fetih 27
ruûse-kum : başlarınız
-
48-Fetih 28
ersele : gönderdi
-
48-Fetih 28
şehîden : şahit olarak
-
48-Fetih 29
eseru : eserler, izler
-
48-Fetih 29
meselu-hum : onların örneği, durumu, özelliği
-
48-Fetih 29
meselu-hum : onların örneği, durumu, özelliği
-
49-Hucurât 1
semîun : en iyi işiten
-
49-Hucurât 4
ekseru-hum : onların çoğu
-
49-Hucurât 11
enfuse-kum : nefsleriniz, birbiriniz
-
49-Hucurât 11
bi'se : ne kötü
-
49-Hucurât 12
ve lâ tecessesû : ve tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini, hatalarını araştırmayın), merak etmeyin
-
49-Hucurât 14
şey'en : bir şey
-
49-Hucurât 15
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
49-Hucurât 16
mâ fî es semâvâti : göklerdeki şeyleri, göklerde olanları
-
49-Hucurât 16
bi kulli şey'in : herşeyi
-
49-Hucurât 18
es semâvâti : göklerin
-
5-Mâide 2
şeâire allâhi : Allah'ın şeriatları, şartları, hükümleri
-
5-Mâide 2
eş şehre el harâme : haram ay,hürmet edilen,yasak edilen ay
-
5-Mâide 2
şeneânu : kin
-
5-Mâide 2
şedîdu el ıkâbi : azabı şiddetli
-
5-Mâide 3
ekele es sebuu : yırtıcı hayvan tarafından yenen (yırtıcı hayvanın parçalayıp öldürdüğü)
-
5-Mâide 3
yeise : yeise kapılır
-
5-Mâide 3
fe lâ tahşev-hum : artık onlardan korkmayın
-
5-Mâide 3
vahşev-ni : ve benden korkun, sakının
-
5-Mâide 4
mimmâ (min mâ) emsekne : tutuğu şeylerden
-
5-Mâide 4
serî'u el hısâbi : hesabı çabuk gören
-
5-Mâide 6
ve imsehû : ve mesh edin!
-
5-Mâide 6
ev alâ seferin : veya yolculuk üzere, yolculukta
-
5-Mâide 6
fe imsehû : böylece, meshedin(sürün)!
-
5-Mâide 7
vâseka-kum bi-hi : onunla sizi bağladı
-
5-Mâide 7
semi'nâ : işittik
-
5-Mâide 8
şeneânu : kin
-
5-Mâide 12
isney aşera : on iki
-
5-Mâide 12
kardan hasenen : güzel borç
-
5-Mâide 12
seyyiâti-kum : sizin günahlarınız
-
5-Mâide 12
sevâe es sebîli : (Allâh'a ulaştırmak üzere) dizayn edilmiş yol
-
5-Mâide 14
ve sevfe : ve yakında
-
5-Mâide 16
es selâmi : selamet, teslim
-
5-Mâide 17
şey'en : bir şey
-
5-Mâide 17
mulku es semâvâti : göklerin mülkü, idaresi
-
5-Mâide 17
alâ kulli şey'in : her şeye
-
5-Mâide 18
beşerun : beşer, insan
-
5-Mâide 18
mulku es semâvâti : göklerin mülkü ve idaresi,
-
5-Mâide 19
alâ kulli şey'in : her şeye
-
5-Mâide 21
el mukaddesete : mukaddes, kutsal
-
5-Mâide 26
erbaîne seneten : kırk sene
-
5-Mâide 26
fe lâ te'se : artık yeise kapılma, üzülme, müteessir olma
-
5-Mâide 31
fe bease allâhu : sonra Allâh (c.c.) gönderdi
-
5-Mâide 31
sev'ete ahî-hi : kardeşinin cesedi
-
5-Mâide 31
sev'ete ahî : kardeşimin cesedi
-
5-Mâide 32
katele nefsen : bir kişiyi öldürdü
-
5-Mâide 32
katele en nâse : insanları öldürdü
-
5-Mâide 32
ahyâ en nâse : insanları yaşattı
-
5-Mâide 35
ve câhidû fî sebîli hi : ve O'nun yolunda cihad edin
-
5-Mâide 38
bimâ kesebâ : kazandıklarından, yaptıklarından dolayı
-
5-Mâide 40
es semâvâti : semâlar, gökler
-
5-Mâide 40
alâ kulli şey'in : her şeye
-
5-Mâide 41
semmâûne : kulak verenler, çok iyi dinleyenler
-
5-Mâide 41
semmâûne : kulak verenler, çok iyi dinleyenler
-
5-Mâide 41
min allâhi şey'en : Allâh (c.c.)'tan birşey
-
5-Mâide 42
semmâûne : kulak verenler, çok iyi dinleyenler
-
5-Mâide 42
şey'en : birşey
-
5-Mâide 44
fe lâ tahşevû : artık korkmayın
-
5-Mâide 44
en nâse : insanlar
-
5-Mâide 44
vahşevni (ve ıhşev-ni) : ve benden korkun
-
5-Mâide 44
semenen kalîlen : az bir pahaya, değere
-
5-Mâide 45
en nefse bi en nefsi : cana can ile
-
5-Mâide 50
ve men ahsenu : ve kim en güzel, daha güzel
-
5-Mâide 52
alâ mâ eserrû : gizledikleri şeye
-
5-Mâide 53
aksemû bi allâhi : Allâh'a (cc.) yemin ettiler (kasem edenler)
-
5-Mâide 54
fe sevfe ye'tî allâhu : o zaman Allâh (cc.) getirecek
-
5-Mâide 54
fî sebîli allâhi : Allâh'ın (cc.) yolunda
-
5-Mâide 59
eksere-kum : sizin çoğunuz
-
5-Mâide 60
bi şerrin min zâlike : bundan daha kötüsünü
-
5-Mâide 60
şerrun mekânen : en şerli, en kötü olan mekan, yer
-
5-Mâide 60
sevâi es sebîli : sevvâ edilmiş (Allâh'a ulaştırmak üzere dizayn edilmiş) yol
-
5-Mâide 62
lebi'se mâ kânû : oldukları şey ne kötü
-
5-Mâide 63
lebi'se mâ kânû : oldukları şey ne kötü
-
5-Mâide 65
an-hum seyyiâti-him : onlardan günahlarını
-
5-Mâide 68
lestum alâ şey'in : siz bir şey üzerinde değilsiniz
-
5-Mâide 68
fe lâ te'se : artık üzülme
-
5-Mâide 70
ve erselnâ ileyhim : ve onlara gönderdik
-
5-Mâide 73
sâlisu selâsetin : üçün üçüncüsü
-
5-Mâide 73
le yemessenne : mutlaka dokunacak
-
5-Mâide 76
es semî'u : en iyi işiten
-
5-Mâide 77
an sevâi es sebîli : sevvâ edilmiş, Allâh'a ulaştırmak üzere dizayn edilmiş yoldan
-
5-Mâide 79
lebi'se mâ : ne kötü şey
-
5-Mâide 80
lebi'se mâ : ne kötü şey
-
5-Mâide 80
en sehıte allâhu : Allâh'ın (cc.) öfkelenmesi, gazab etmesi, kızması
-
5-Mâide 82
eşedde en nâsi : insanların en şiddetlisi
-
5-Mâide 83
ve izâ semiû : ve işittikleri zaman
-
5-Mâide 89
aşereti mesâkîne : on yoksul
-
5-Mâide 89
selâseti eyyâmin : üç gün
-
5-Mâide 90
min ameli eş şeytâni : şeytanın işlerinden
-
5-Mâide 91
yurîdu eş şeytânu : şeytan ister
-
5-Mâide 93
leyse : yoktur, değil
-
5-Mâide 93
ve ahsenû : ve ahsen olun!
-
5-Mâide 94
bi şey'in : bir şey ile
-
5-Mâide 95
ammâ (an mâ) selefe : geçmişten olan şeyi, geçmişi
-
5-Mâide 96
ve li es seyyârati : ve gezici topluluk için, yolcular için
-
5-Mâide 96
ileyhi tuhşerûne : ona haşr olacaksınız, huzurunda toplanacaksınız
-
5-Mâide 97
ve eş şehra : ve ay
-
5-Mâide 97
mâ fî es semâvâti : göklerdeki şeyler, göklerde olan (gökyüzünde ne varsa)
-
5-Mâide 97
bi kulli şey'in : herşeyi
-
5-Mâide 98
şedîdu el ikâbi : cezası şiddetli, çetin
-
5-Mâide 102
kad seele-hâ : onu sormuştu
-
5-Mâide 103
ve ekseru-hum : ve onların çoğu
-
5-Mâide 104
şey'en : bir şey
-
5-Mâide 105
enfuse-kum : nefsleriniz
-
5-Mâide 106
şehâdetu : şâhid yapın, şahitlik etsin
-
5-Mâide 106
semenen : baha, bedel
-
5-Mâide 106
şehâdete allâhi : Allâh'ın (cc.) şahitliği (Allâh (cc.) için yapılan şahitlik)
-
5-Mâide 107
le şehâdetu-nâ : bizim şahitliğimiz mutlaka
-
5-Mâide 107
min şehâdeti himâ : o iki kişinin şahitliğinden
-
5-Mâide 108
bi eş şehâdeti : şehâdet ile
-
5-Mâide 110
tukellimu en nâse : insanlarla konuşuyorsun
-
5-Mâide 112
min es semâi : semâdan, gökten
-
5-Mâide 114
min es semâi : semâdan, gökten
-
5-Mâide 116
mâ leyse lî : benim için olmayanı
-
5-Mâide 117
aleyhim şehîden : onların üzerine şâhid
-
5-Mâide 117
alâ kulli şey'in : her şeye
-
5-Mâide 117
şehîdun : şâhid
-
5-Mâide 120
mulku es semâvâti : semaların, göklerin mülkü
-
5-Mâide 120
alâ kulli şey'in : her şeye
-
50-Kaf 2
şey'un : bir şey
-
50-Kaf 6
ilâ es semâi : semaya, göğe
-
50-Kaf 9
min es semâi : semadan, gökten
-
50-Kaf 12
ve semûdu : ve Semud (halkı)
-
50-Kaf 19
sekretu : sarhoşluk
-
50-Kaf 21
ve şehîdun : ve şahit
-
50-Kaf 22
keşef-nâ : kaldırdık (keşfini açtık)
-
50-Kaf 26
eş şedîdi : şiddetli
-
50-Kaf 34
bi selâmin : esenlik ve barış (selâm) ile
-
50-Kaf 36
eşeddu : daha kuvvetli
-
50-Kaf 36
batşen : yakalamak, yakıp yıkmak
-
50-Kaf 37
es sem'a : kulak verdi, dinledi, işitti
-
50-Kaf 37
şehîdun : şahit olarak
-
50-Kaf 38
es semâvâti : gökler
-
50-Kaf 38
ve mâ messe-nâ : ve bize dokunmadı
-
50-Kaf 39
ve sebbih : ve tesbih et
-
50-Kaf 39
eş şemsi : güneş
-
50-Kaf 40
fe sebbih-hu : artık onu tesbih et
-
51-Zâriyât 7
es semâi : sema, gökyüzü
-
51-Zâriyât 22
fî es semâi : semada, gökyüzünde vardır
-
51-Zâriyât 23
es semâi : sema, gök
-
51-Zâriyât 25
selâmen : selâm, selâm olsun
-
51-Zâriyât 25
selâmun : selâm, selâm olsun
-
51-Zâriyât 26
semînin : semiz
-
51-Zâriyât 28
evcese : hissetti
-
51-Zâriyât 28
ve beşşerû-hu : ve onu müjdelediler
-
51-Zâriyât 31
el murselûne : resûller (elçiler)
-
51-Zâriyât 34
musevvemeten : işaretlenmiş, damgalanmış olan
-
51-Zâriyât 38
iz erselnâ-hu : onu göndermiştik
-
51-Zâriyât 41
iz erselnâ : göndermiştik
-
51-Zâriyât 42
min şey'in : bir şey
-
51-Zâriyât 43
ve fî semûde : ve Semud kavminde (vardır)
-
51-Zâriyât 47
ve es semâe : ve sema, gökyüzü
-
51-Zâriyât 49
min kulli şey'in : herşeyden
-
51-Zâriyât 56
ve el inse : ve insanlar
-
52-Tûr 9
es semâu : sema, gökyüzü
-
52-Tûr 10
seyren : seyir halinde, hareket ederek
-
52-Tûr 16
sevâun : eşittir (birdir)
-
52-Tûr 21
min şey'in : bir şey
-
52-Tûr 21
kesebe : kazandı
-
52-Tûr 23
ke'sen : kadeh
-
52-Tûr 27
es semûmi : hücrelere işleyen kavurucu ateş
-
52-Tûr 35
min gayri şey'in : bir şey olmaksızın
-
52-Tûr 36
es semâvâti : semalar, gökler
-
52-Tûr 44
min es semâi : gökten
-
52-Tûr 44
sehâbun : bulut, bulutlar
-
52-Tûr 46
şey'en : bir şeyle
-
52-Tûr 47
eksere-hum : onların çoğu
-
52-Tûr 48
ve sebbih : ve tesbih et
-
52-Tûr 49
fe sebbih-hu : artık onu tesbih et
-
53-Necm 5
şedîdu : şiddetli, çok kuvvetli, üstün güç sahibi
-
53-Necm 9
kavseyni : iki yay (bir yaydaki kabza ile uç arası)
-
53-Necm 16
yagşe : örtüyor, bürüyor
-
53-Necm 20
es sâlisete : üçüncü
-
53-Necm 23
semmeytumû-hâ : onu siz isimlendirdiniz
-
53-Necm 26
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
53-Necm 26
şefâatu-hum : onların şefaatleri
-
53-Necm 26
şey'en : bir şey
-
53-Necm 27
le yusemmûne : isimlendiriyorlar
-
53-Necm 28
şey'en : hiçbir şey
-
53-Necm 30
an sebîlihî : yolundan
-
53-Necm 31
fîs semâvâti : göklerde
-
53-Necm 31
ahsenû : güzel davranışta bulunan
-
53-Necm 32
el fevâhişe : çok çirkin yüz kızartıcı olanından
-
53-Necm 32
iz enşeekum : (inşa ettiği) yarattığı zaman
-
53-Necm 32
enfusekum : nefslerinizi
-
53-Necm 39
leyse : değildir, yoktur
-
53-Necm 39
mâ seâ : çalışmasından
-
53-Necm 40
sevfe : yakında
-
53-Necm 51
ve semûde : ve Semud
-
53-Necm 58
leyse : yoktur
-
54-Kamer 6
ilâ şey'in : bir şeye
-
54-Kamer 7
huşşean : korkarak, dehşete düşerek
-
54-Kamer 11
es semâi : sema, gökyüzü
-
54-Kamer 17
yessernâ : kolaylaştırdık
-
54-Kamer 19
erselnâ : indirdik
-
54-Kamer 20
en nâse : insanlar
-
54-Kamer 22
yessernâ : biz kolaylaştırdık
-
54-Kamer 23
semûdu : Semud (kavmi)
-
54-Kamer 24
e beşeren : bir beşere mi
-
54-Kamer 26
se ya'lemûne : yakında bilecekler, öğrenecekler
-
54-Kamer 31
erselnâ : biz gönderdik
-
54-Kamer 32
yessernâ : biz kolaylaştırdık
-
54-Kamer 34
erselnâ : biz gönderdik
-
54-Kamer 34
bi seharin : seher vakti
-
54-Kamer 35
men şekere : şükreden kimseyi
-
54-Kamer 36
batşete-nâ : şiddetli azabımız ile yakalamamız
-
54-Kamer 40
ye es sernâ : biz kolaylaştırdık
-
54-Kamer 45
se yuhzemu : hezimete uğratılacak
-
54-Kamer 48
messe : dokunusunu
-
54-Kamer 48
sekare : sekar, alevli ateş
-
54-Kamer 49
kulle şey'in : herşeyi
-
54-Kamer 52
ve kullu şey'in : ve herşey
-
55-Rahmân 5
eş şemsu : güneş
-
55-Rahmân 6
ve eş şeceru : ve ağaç (lar)
-
55-Rahmân 7
ve es semâe : ve sema, gökyüzü
-
55-Rahmân 24
el munşeâtu : (yüksek) inşa edilmiş, büyük
-
55-Rahmân 29
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
55-Rahmân 29
fî şe'nin : bir şe'n, ayrı bir tecelli, yeni bir oluş üzerindedir
-
55-Rahmân 31
se nefrugu : yakında ilgileneceğiz
-
55-Rahmân 31
es sekalâni : ağırlık sahibi olan iki toplum kendi âlemlerinde fizik ağırlığı ve bilinçli varlıklar olmaları sebebiyle, ağır sorumluluğu olan insanlar ve cinler
-
55-Rahmân 33
ma'şere : topluluk
-
55-Rahmân 33
es semâvâti : semalar, gökler
-
55-Rahmân 35
yurselu : gönderilir
-
55-Rahmân 37
es semâu : sema, gökyüzü
-
56-Vâkıa 2
leyse : değil, yok
-
56-Vâkıa 5
ve busset(i) : ve ufalandı, dağıtıldı, parçalandı (dağların gravitasyon bağları koparıldı)
-
56-Vâkıa 5
bessen : ufalanarak, parçalanarak, toz haline gelerek
-
56-Vâkıa 6
munbessen : ufalandı, toz haline gelmiş, dağılmış
-
56-Vâkıa 7
selâseten : üç
-
56-Vâkıa 26
selâmen : selâm
-
56-Vâkıa 26
selâmen : selâm
-
56-Vâkıa 35
enşe'nâ hunne : biz onları inşa ettik, yarattık
-
56-Vâkıa 42
semûmin : kavurucu, deriden nüfuz edip, iliklere işleyen bir sıcaklık
-
56-Vâkıa 52
min şecerin : ağaçtan
-
56-Vâkıa 72
enşe'tum : yarattınız
-
56-Vâkıa 72
şecerete-hâ : onun ağacını
-
56-Vâkıa 74
fe sebbih : o zaman tesbih et
-
56-Vâkıa 76
kasemun : yemin
-
56-Vâkıa 91
selâmun : selâm
-
56-Vâkıa 96
fe sebbih : o zaman, artık, öyleyse
-
57-Hadid 1
sebbeha : tesbih etti
-
57-Hadid 1
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
57-Hadid 2
es semâvâti : semalar, gökler
-
57-Hadid 2
şey'in : şey
-
57-Hadid 3
bi kulli şey'in : herşeyi
-
57-Hadid 4
es semâvâti : semalar, gökler
-
57-Hadid 4
min es semâi : semadan, gökten
-
57-Hadid 5
es semâvâti : semalar, gökler
-
57-Hadid 10
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
57-Hadid 10
es semâvâti : semalar, gökler
-
57-Hadid 11
hasenen : güzel
-
57-Hadid 14
enfuse-kum : kendiniz
-
57-Hadid 15
ve bi'se : ve ne kötü
-
57-Hadid 16
en tahşea : huşûya ulaşmak, huşû duymak
-
57-Hadid 16
kaset : katılaştı
-
57-Hadid 18
hasenen : güzel
-
57-Hadid 20
meseli : onların misali, durumu
-
57-Hadid 20
şedîdun : şiddetli
-
57-Hadid 21
es semâi : sema, gökyüzü
-
57-Hadid 23
te'sev : üzülmeniz
-
57-Hadid 24
en nâse : insanlar
-
57-Hadid 25
erselnâ : biz gönderdik
-
57-Hadid 25
şedîdun : kuvvetli
-
57-Hadid 26
erselnâ : biz gönderdik
-
57-Hadid 27
bi îsebni meryeme : Meryemoğlu İsa
-
57-Hadid 29
alâ şey'in : bir şeye
-
58-Mücâdele 1
semia : işitti
-
58-Mücâdele 1
semîun : en iyi işitendir
-
58-Mücâdele 4
şehreyni : 2 ay
-
58-Mücâdele 6
alâ kulli şey'in : herşeye
-
58-Mücâdele 6
şehîdun : şahittir
-
58-Mücâdele 7
fî es semâvâti : göklerde var olan
-
58-Mücâdele 7
selâsetin : üç (kişi)
-
58-Mücâdele 7
hamsetin : beş (kişi)
-
58-Mücâdele 7
eksere : daha çok
-
58-Mücâdele 7
bi kulli şeyin : herşeyi
-
58-Mücâdele 8
bi'se : ne kötü
-
58-Mücâdele 9
tuhşerûne : haşrolunacaksınız, toplanacaksınız
-
58-Mücâdele 10
min eş şeytâni : şeytandan
-
58-Mücâdele 10
ve leyse : ve değil
-
58-Mücâdele 10
şey'en : bir şey
-
58-Mücâdele 11
tefessehû : yer açın
-
58-Mücâdele 11
fe ifsehû : o taktirde yer açın
-
58-Mücâdele 11
yefsehi : yer açar, genişlik verir
-
58-Mücâdele 15
azâben şedîden : şiddetli azap
-
58-Mücâdele 16
sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
58-Mücâdele 17
şey'en : bir şey
-
58-Mücâdele 18
ve yahsebûne : ve hesap ederler, zannederler
-
58-Mücâdele 18
alâ şey'in : bir şey üzerinde
-
58-Mücâdele 19
eş şeytânu : şeytan
-
58-Mücâdele 19
eş şeytâni : şeytan
-
58-Mücâdele 19
eş şeytâni : şeytan
-
59-Haşr 1
sebbeha : tespih etti
-
59-Haşr 1
es semâvâti : semalarda, göklerde vardır
-
59-Haşr 4
şedîdu : şiddetli
-
59-Haşr 6
şey'in : şey
-
59-Haşr 7
ve ibni es sebîli : ve yolcular
-
59-Haşr 7
şedîdu : şiddetli
-
59-Haşr 10
sebekû-nâ : bizi geçtiler, bizden önce geçtiler
-
59-Haşr 13
eşeddu : daha şiddetli
-
59-Haşr 14
şedîdun : şiddetli
-
59-Haşr 14
tahsebu-hum : sen onları sanırsın, zannedersin
-
59-Haşr 14
şettâ : parçalanmış, dağınık
-
59-Haşr 15
meseli : durumu, hal
-
59-Haşr 16
meseli : durum, hal
-
59-Haşr 16
eş şeytâni : şeytan
-
59-Haşr 19
enfuse-hum : onların nefslerini, kendi nefslerini, kendilerini
-
59-Haşr 21
nadribu-hâ \n(darbu mesel) : onu vurguluyoruz, örnek veriyoruz \n: (bir şeyi örnek vermek)
-
59-Haşr 22
ve eş şehâdeti : ve müşahede edilen, görünen
-
59-Haşr 23
es selâmu : selâmete erdiren
-
59-Haşr 24
yusebbihu : tespih ederler
-
59-Haşr 24
fî es semâvâti : semalarda, göklerde var olan, bulunan
-
6-En'âm 1
es semâvâti : semâlar, gökler
-
6-En'âm 2
musemmen : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
6-En'âm 3
fî es semâvâti : göklerde
-
6-En'âm 5
fe sevfe : artık, fakat pek yakında
-
6-En'âm 6
ve erselnâ : ve gönderdik
-
6-En'âm 6
es semâe : semâ, gökyüzü
-
6-En'âm 6
ve enşe'nâ : ve inşa ettik, yarattık
-
6-En'âm 10
sehırû : alay ettiler
-
6-En'âm 12
mâ fî es semâvâti : semâlarda, göklerde, olan şey(ler)
-
6-En'âm 12
enfuse-hum : nefslerini, kendilerini
-
6-En'âm 13
mâ sekene : bulunan şey(ler)
-
6-En'âm 13
es semîu : en iyi işiten
-
6-En'âm 14
es semâvâti : semâlar, gök katları
-
6-En'âm 17
yemses-ke : sana dokundurur
-
6-En'âm 17
yemses-ke : sana dokundurur
-
6-En'âm 17
alâ kulli şey'in : herşeye
-
6-En'âm 19
eyyu şey'in : hangi şey
-
6-En'âm 19
şehâdeten : şahit olarak
-
6-En'âm 19
allâhu şehîdun : Allah şahittir
-
6-En'âm 20
enfuse-hum : kendi nefsleri, kendileri
-
6-En'âm 26
enfuse-hum : kendi nefsleri, kendileri
-
6-En'âm 30
e leyse hâzâ : bu değil mi
-
6-En'âm 34
el murselîne : murseller, elçiler, gönderilmiş resûller
-
6-En'âm 35
fî es semâi : semâya, gökyüzüne
-
6-En'âm 37
eksere-hum : onların çoğu
-
6-En'âm 38
min şey'in : bir şeyi (bir şeyden)
-
6-En'âm 38
yuhşerûne : haşrolunacaklar, huzurunda toplanacaklar
-
6-En'âm 39
yeşe' : dilerse
-
6-En'âm 41
ve tensevne : ve unutursunuz
-
6-En'âm 42
erselnâ : Biz gönderdik
-
6-En'âm 43
kaset : katılaştı, kasiyet bağladı
-
6-En'âm 43
eş şeytânu : şeytan
-
6-En'âm 44
kulli şey'in : herşey
-
6-En'âm 46
sem'a-kum : sizin işitme hassanızı
-
6-En'âm 48
el murselîne : elçiler, resûller, gönderilen kişiler
-
6-En'âm 51
en yuhşerû : haşrolmak
-
6-En'âm 51
leyse lehum : onların yoktur
-
6-En'âm 51
ve lâ şefîun : ve şefaat eden yoktur
-
6-En'âm 52
min şey'in : bir şey
-
6-En'âm 52
min şey'in : bir şey
-
6-En'âm 53
e leyse : değil mi, öyle değil mi
-
6-En'âm 54
selâmun aleykum : selâm üzerinize olsun
-
6-En'âm 55
sebîlu : sebî, yol
-
6-En'âm 60
musemmâ : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
6-En'âm 65
en yeb'ase : göndermeye
-
6-En'âm 65
ev yelbise-kum : veya sizi (birbirinize) katar
-
6-En'âm 65
be'se : şiddet, hınç
-
6-En'âm 67
ve sevfe : ve yakında
-
6-En'âm 68
eş şeytânu : şeytan
-
6-En'âm 69
min şey'in : bir şey
-
6-En'âm 70
en tubsele : helâk olmak (olması)
-
6-En'âm 70
kesebet : kazandı
-
6-En'âm 70
leyse lehâ : onun yoktur
-
6-En'âm 70
ve lâ şefîun : ve bir şefaatçi yoktur
-
6-En'âm 70
kesebû : kazandılar
-
6-En'âm 71
eş şeyâtînu : şeytanlar
-
6-En'âm 72
tuhşerûne : haşrolunacaksınız
-
6-En'âm 73
es semâvâti : semâlar, gökler
-
6-En'âm 73
ve eş şehâdeti : ve müşahede edilen, görünen
-
6-En'âm 75
es semâvâti : semâlar, gökler
-
6-En'âm 78
rae eş şemse : güneşi gördü
-
6-En'âm 79
fatare es semâvâti : semâları (gökleri) yarattı
-
6-En'âm 80
şey'en : bir şey
-
6-En'âm 80
kulle şey'in : herşeyi
-
6-En'âm 86
ve ilyesea : ve İlyasea (A.S)
-
6-En'âm 86
ve yûnuse : ve Yunus (A.S)
-
6-En'âm 91
beşerin : beşer, insan
-
6-En'âm 91
min şey'in : bir şey
-
6-En'âm 91
karâtîse : sayfalar, kâğıtlar (kırtasiye)
-
6-En'âm 93
şey'un : bir şey
-
6-En'âm 93
se-unzilu : yakında indireceğim
-
6-En'âm 93
enfuse-kum : canlarınızı, nefslerinizi
-
6-En'âm 96
sekenen : bir sukûn (dinlenme) vakti
-
6-En'âm 96
ve eş şemse : ve güneş
-
6-En'âm 98
enşee-kum : sizi yarattı
-
6-En'âm 99
min es semâi mâen : semâdan su
-
6-En'âm 99
kulli şey'in : herşey
-
6-En'âm 99
ilâ semeri-hî : onun meyvesine
-
6-En'âm 101
es semâvâti : semâlar, gökler
-
6-En'âm 101
kulle şey'in : herşeyi
-
6-En'âm 101
ve huve bikulli şey'in : ve O herşeyi
-
6-En'âm 102
kulli şey'in : herşeyi
-
6-En'âm 102
alâ kulli şey'in : herşeye
-
6-En'âm 109
ve aksemû : ve yemin ettiler
-
6-En'âm 111
ve haşernâ : topladık
-
6-En'âm 111
kulle şey'in : herşeyi
-
6-En'âm 111
eksere-hum : onların çoğu
-
6-En'âm 112
şeyâtîne : şeytanlar
-
6-En'âm 115
ve huve es semîu el alîmu : ve O, en iyi işiten, en iyi bilendir
-
6-En'âm 116
eksere : çoğuna
-
6-En'âm 116
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
6-En'âm 117
an sebîli-hi : onun yolundan, kendi yolundan
-
6-En'âm 120
se-yuczevne : yakında karşılık görecekler (cezalandırılacaklar)
-
6-En'âm 121
ve inne eş şeyâtîne : ve muhakkak ki şeytanlar
-
6-En'âm 122
meselu-hu : onun meselesi, durumu
-
6-En'âm 122
leyse bi-hâricin : çıkacak değil, çıkamayacak olan
-
6-En'âm 124
se yusîbu ellezîne : yakında isabet edecek ki onlar
-
6-En'âm 124
şedîdun : şiddetli
-
6-En'âm 125
fî es semâi : semâda
-
6-En'âm 125
er ricse : pislik, azap, ceza
-
6-En'âm 127
es selâmi : selâm, selâmet, teslim
-
6-En'âm 128
yâ ma'şere el cinni : ey cin topluluğu
-
6-En'âm 128
kad isteksertum : sayınızı arttırdınız
-
6-En'âm 130
yâ ma'şere el cinni : ey cin topluluğu
-
6-En'âm 130
şehid-nâ : biz şahit olduk
-
6-En'âm 130
ve şehidû : ve şahit oldular
-
6-En'âm 133
in yeşe' : eğer dilerse
-
6-En'âm 133
enşee-kum : sizi var etti, yarattı
-
6-En'âm 135
fe sevfe : artık yakında (olacak)
-
6-En'âm 138
se yeczî-him : yakında onları cezalandıracak
-
6-En'âm 139
se yeczî-him : yakında onları cezalandıracak
-
6-En'âm 140
sefehan : sefih olarak, akılsızca, aptalca
-
6-En'âm 141
enşee : yarattı (inşa etti)
-
6-En'âm 141
min semeri-hî : onun ürününden
-
6-En'âm 142
hutuvâti eş şeytâni : şeytanın adımları
-
6-En'âm 143
semâniyete : sekiz adet
-
6-En'âm 143
em el unseyeyni : yoksa iki dişi mi
-
6-En'âm 143
el unseyeyni : iki dişi
-
6-En'âm 144
em el unseyeyni : veya iki dişi mi
-
6-En'âm 144
el unseyeyni : iki dişi
-
6-En'âm 144
en nâse : insanlar
-
6-En'âm 148
se yekûlu : söyleyecekler
-
6-En'âm 148
min şey'in : bir şeyi
-
6-En'âm 148
be'se-nâ : azabımız
-
6-En'âm 150
şehidû : şahitlik ettiler
-
6-En'âm 151
şey'en : bir şeyi
-
6-En'âm 151
ve lâ takrebû el fevâhışe : ve kötülüğe yaklaşmayın
-
6-En'âm 151
ve lâ taktulû en nefse : ve kimseyi öldürmeyin
-
6-En'âm 152
ahsenu : en güzel
-
6-En'âm 152
nefsen : bir nefs, kişi, kimse
-
6-En'âm 153
an sebîli-hi : onun yolundan
-
6-En'âm 154
ahsene : ahsen olan
-
6-En'âm 154
li kulli şey'in : herşeyi
-
6-En'âm 156
an dirâseti-him : onların derslerinden (okuduklarından)
-
6-En'âm 157
se neczî : karşılık vereceğiz, cezalandıracağız
-
6-En'âm 158
nefsen : bir kimse
-
6-En'âm 158
kesebet : kazandı
-
6-En'âm 159
fî şey'in : bir şeyde, bir ilgide, bağlantıda
-
6-En'âm 160
bi el haseneti : bir hasene ile
-
6-En'âm 160
bi es seyyieti : bir seyyie (günah) ile
-
6-En'âm 163
lâ şerîke : ortağı yoktur
-
6-En'âm 164
kulli şey'in : herşey
-
6-En'âm 165
serîu : seri, çabuk olan
-
60-Mümtehine 1
fî sebîlî : benim yolumda
-
60-Mümtehine 1
sevâe es sebîli : yolun seviyesi, yolun ortası, doğru yol
-
60-Mümtehine 4
hasenetun : güzel
-
60-Mümtehine 4
min şey'in : bir şeyden
-
60-Mümtehine 6
hasenetun : güzel
-
60-Mümtehine 11
şey'un : bir şey
-
60-Mümtehine 12
şey'en : bir şey
-
60-Mümtehine 13
yeise : ümidi kesti
-
61-Saf 1
sebbeha : tespih etti
-
61-Saf 1
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
61-Saf 4
fî sebîli-hî : onun yolunda, kendi yolunda
-
61-Saf 9
ersele : gönderdi
-
61-Saf 11
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
62-Cum'a 1
yusebbihu : tespih eder, ediyor
-
62-Cum'a 1
fî es semâvâti : göklerde
-
62-Cum'a 2
bease : beas etti, hayata getirdi, görevlendirdi
-
62-Cum'a 5
meselu : mesele, örnek, durum, hal
-
62-Cum'a 5
meseli : mesele, örnek, durum, hal
-
62-Cum'a 5
bi'se : ne kötü
-
62-Cum'a 5
meselu : mesele, örnek, durum, hal
-
62-Cum'a 8
ve eş şehâdeti : ve müşahede edilebilen, görülen
-
63-Münâfikûn 2
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
63-Münâfikûn 4
musennedetun : bir tarafa dayalı, yaslanmış
-
63-Münâfikûn 4
yahsebûne : zannederler
-
63-Münâfikûn 5
ruûse-hum : onların başları, başlarını
-
63-Münâfikûn 6
sevâun : musavi, bir, eşit, aynı
-
63-Münâfikûn 7
es semâvâti : semalar, gökler
-
63-Münâfikûn 11
nefsen : nefs, kimse
-
64-Teğabün 1
yusebbihu : tespih eder
-
64-Teğabün 1
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
64-Teğabün 1
alâ kulli şey'in : herşeye
-
64-Teğabün 3
es semâvâti : semalar, gökler
-
64-Teğabün 3
ahsene : ahsen, en güzel
-
64-Teğabün 4
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
64-Teğabün 6
e beşerun : bir beşer mi
-
64-Teğabün 9
seyyiâti-hî : onun günahları
-
64-Teğabün 10
ve bi'se : ve (ne) kötü
-
64-Teğabün 11
bi şey'in : şeyi
-
64-Teğabün 17
hasenen : güzel
-
64-Teğabün 17
şekûrun : şekurdur, şükredilen, şükrün karşılığını veren
-
64-Teğabün 18
ve eş şehâdeti : ve müşahede edilen, görünen
-
65-Talâk 1
bi fâhişetin : fahişelik ile, kötülük ile, hayasızlık ile
-
65-Talâk 1
nefse-hu : kendi nefsine
-
65-Talâk 2
eş şehâdete : şahitlik
-
65-Talâk 3
şey'in : şey
-
65-Talâk 4
selâsetu : üç
-
65-Talâk 5
seyyiâti-hî : onun günahları
-
65-Talâk 6
sekentum : siz iskân oldunuz, siz ikâmet ettiniz, mesken edindiniz
-
65-Talâk 6
ve in teâsertum : eğer bir güçlüğünüz olursa, zorlanırsanız
-
65-Talâk 6
se-turdıu : emzirteceksin(iz)
-
65-Talâk 7
seatin : genişlik, bolluk, geniş imkânlar
-
65-Talâk 7
min seati-hi : geniş imkânlarından
-
65-Talâk 7
nefsen : nefs, kimse
-
65-Talâk 7
se yec'alu : kılacak, verecek
-
65-Talâk 8
fe hâsebnâ-hâ : bu sebeple onları hesaba çektik
-
65-Talâk 8
şedîden : şiddetli, çetin
-
65-Talâk 10
şedîden : şiddetli
-
65-Talâk 11
kad ahsene : en güzeli olmuştur
-
65-Talâk 12
seb'a : yedi
-
65-Talâk 12
semâvâtin : semalar, gökler, gök katları
-
65-Talâk 12
alâ kulli şey'in : herşeye
-
65-Talâk 12
bi kulli şey'in : herşeyi
-
66-Tahrim 3
eserre : sır verdi, gizlice söyledi
-
66-Tahrim 3
hadîsen : söz
-
66-Tahrim 5
seyyibâtin : dul kadınlar
-
66-Tahrim 6
enfuse-kum : kendinizi, nefslerinizi
-
66-Tahrim 8
seyyiâti-kum : kötülükleriniz, günahlarınız
-
66-Tahrim 8
alâ kulli şey'in : herşeye
-
66-Tahrim 9
ve bi'se : ve ne kötü
-
66-Tahrim 10
darabe \n(darabe meselen) : vurdu, vurguladı \n: (misal getirmek, örnek vermek)
-
66-Tahrim 10
meselen : misal, örnek
-
66-Tahrim 10
şey'en : bir şey
-
66-Tahrim 11
(darabe meselen) : (misal getirmek, örnek vermek)
-
66-Tahrim 11
meselen : misal, örnek
-
67-Mülk 1
alâ kulli şey'in : herşeye
-
67-Mülk 2
ahsenu : daha güzel, en güzel
-
67-Mülk 3
seb'a : yedi
-
67-Mülk 3
semâvâtin : semalar, gök katları
-
67-Mülk 5
es semâe : sema, gökyüzü
-
67-Mülk 5
eş şeyâtîni : şeytanlar
-
67-Mülk 6
ve bi'se : ve ne kötü
-
67-Mülk 7
semiû : işittiler
-
67-Mülk 7
şehîkan : uğultusu, gürlemesi
-
67-Mülk 8
seele-hum : onlara sordu
-
67-Mülk 9
min şey'in : bir şey
-
67-Mülk 12
yahşevne : huşû duyarlar
-
67-Mülk 16
fî es semâi : semada, gökyüzünde
-
67-Mülk 17
fî es semâi : semada, gökyüzünde
-
67-Mülk 17
se-ta'lemûne : yakında öğreneceksiniz, bileceksiniz
-
67-Mülk 19
bi kulli şey'in : herşeyi
-
67-Mülk 21
emseke : tuttu, vermedi
-
67-Mülk 22
seviyyen : düzgün (dimdik, seviyeli)
-
67-Mülk 23
ensee-kum : sizi inşa etti, yoktan yarattı
-
67-Mülk 23
es sem'a : işitme hassası
-
67-Mülk 24
tuhşerûne : haşrolunacaksınız, huzurunda toplanacaksınız
-
67-Mülk 29
se-ta'lemûne : yakında bileceksiniz
-
68-Kalem 5
se- tubsıru : göreceksin
-
68-Kalem 7
an sebîli-hî : onun yolundan, kendi yolundan
-
68-Kalem 16
se-nesimu-hu : ona yakında damga basacağız (yakında onu damgalayacağız)
-
68-Kalem 17
aksemû : kasem ettiler, yeminleştiler
-
68-Kalem 28
lâ tusebbihûne : tespih etmiyorsunuz
-
68-Kalem 40
sel : sor
-
68-Kalem 42
yukşefu : açılır, açığa çıkar (sırlar) giderilir
-
68-Kalem 44
se-nestedricu-hum : tedricen (derece derece), yavaş yavaş (azaba) yaklaştıracağız
-
68-Kalem 51
semiû : duydular
-
69-Hâkka 4
semûdu : Semud
-
69-Hâkka 5
semûdu : Semud
-
69-Hâkka 7
seb'a : yedi
-
69-Hâkka 7
ve semâniyete : ve sekiz
-
69-Hâkka 16
es semâu : sema, gökyüzü, gök
-
69-Hâkka 17
arşe : arş
-
69-Hâkka 17
semâniyetun : sekiz
-
69-Hâkka 21
îşetin : yaşayış, yaşayış tarzı
-
69-Hâkka 32
seb'ûne : 70
-
69-Hâkka 35
leyse : değildir, yoktur
-
69-Hâkka 52
sebbih : tespih et
-
7-A'râf 6
el murselîne : elçiler, resûller
-
7-A'râf 8
sekulet : ağır geldi
-
7-A'râf 9
enfuse-hum : onların nefsleri, kendileri
-
7-A'râf 10
maâyişe : geçim kaynakları
-
7-A'râf 11
secedû : secde ettiler
-
7-A'râf 11
iblîse : iblis, şeytan
-
7-A'râf 17
şemâili-him : onların solları
-
7-A'râf 17
eksere-hum : onların çoğu
-
7-A'râf 19
eş şecerete : ağaç
-
7-A'râf 20
vesvese : vesvese verdi
-
7-A'râf 20
lehum eş şeytânu : şeytan onlara
-
7-A'râf 20
sev'âti-himâ : ikisinin avret yerleri
-
7-A'râf 20
hâzihi eş şecereti : bu ağaç
-
7-A'râf 21
kâseme-humâ : ikisine yemin etti
-
7-A'râf 22
eş şecerete : ağacı
-
7-A'râf 22
sev'âtu-humâ : ayıp yerleri (ikisinin)
-
7-A'râf 22
an tilkum eş şecereti : bu ağaçtan
-
7-A'râf 22
inne eş şeytâne : muhakkak ki şeytan
-
7-A'râf 23
enfuse-nâ : nefslerimiz
-
7-A'râf 26
libâsen : elbise
-
7-A'râf 26
sev'âti-kum : ayıp yerlerinizi
-
7-A'râf 27
eş şeytânu : şeytan
-
7-A'râf 27
libâse-humâ : ikisinin elbiselerini
-
7-A'râf 27
sev'âti-himâ : ikisinin, onların ayıp yerlerini
-
7-A'râf 27
cealnâ eş şeyâtîne : şeytanları kıldık
-
7-A'râf 28
fâhişeten : kötü, çirkin bir şey
-
7-A'râf 30
inne-hum ettehazû eş şeyâtîne : muhakkak ki onlar şeytanı ... edindiler
-
7-A'râf 30
ve yahsebûne : ve zannederler, zannediyorlar
-
7-A'râf 33
el fevâhişe : kötülükler, günahlar
-
7-A'râf 37
ve şehidû : ve şahit oldular
-
7-A'râf 40
ebvâbu es semâi : semanın kapıları
-
7-A'râf 40
fî semmi el hiyâtı : iğne deliğinin içine, iğne deliğine
-
7-A'râf 42
nefsen : nefs, kişi, kimse
-
7-A'râf 45
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
7-A'râf 46
en selâmun aleykum : selâmlanmak sizin üzerinize olsun, selâm sizin üzerinize olsun
-
7-A'râf 49
aksemtum : siz yemin ettiniz
-
7-A'râf 53
enfuse-hum : nefslerini, kendilerini
-
7-A'râf 54
es semâvâti : semalar, gök katları
-
7-A'râf 54
hasîsen : süratli, devamlı
-
7-A'râf 54
ve eş şemse : ve güneş
-
7-A'râf 57
sehâben : bulutlar
-
7-A'râf 57
min kulli es semerâti : bütün ürünlerden
-
7-A'râf 58
ve ellezî habuse : ve kötü olan ki
-
7-A'râf 59
ersel-nâ : biz gönderdik
-
7-A'râf 61
leyse bî : ben değilim
-
7-A'râf 66
fî sefâhetin : bir sefihliğin (aptallığın) içinde
-
7-A'râf 67
leyse bi : ben değilim
-
7-A'râf 67
sefâhetun : sefih, akılsız
-
7-A'râf 71
semmeytumû-hâ : onu isimlendirdiniz
-
7-A'râf 73
ve ilâ semûde : ve Semud'a
-
7-A'râf 74
ve lâ ta'sev : ve karışıklık çıkarmayın, bozgunculuk yapmayın
-
7-A'râf 75
murselun : gönderilen, gönderilmiş olan
-
7-A'râf 77
kunte min el murselîne : sen resullerden, gönderilenlerden oldun
-
7-A'râf 80
el fâhışete : fuhuş, kötülük
-
7-A'râf 80
sebeka-kum : sizden önce gelip geçmiş
-
7-A'râf 81
şehveten : şehvetle
-
7-A'râf 85
en nâse : insanlar
-
7-A'râf 86
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
7-A'râf 86
fe kessere-kum : sonra sizi çoğalttı
-
7-A'râf 89
kulle şey'in : herşeyi
-
7-A'râf 94
ersel-nâ : gönderdik
-
7-A'râf 95
mekâne es seyyieti : kötülüğün yerini
-
7-A'râf 95
el hasenete : iyilik
-
7-A'râf 95
messe : isabet etti, dokundu
-
7-A'râf 95
ve es serrâu : ve hayır, surur, ferahlık
-
7-A'râf 96
min es semâi : semadan
-
7-A'râf 102
li ekseri-him : onların çoğunu
-
7-A'râf 102
eksere-hum : onların çoğu
-
7-A'râf 113
es seharatu : sihirbazlar
-
7-A'râf 116
seharû : sihirlediler, büyülediler
-
7-A'râf 120
es seharatu : sihirbazlar
-
7-A'râf 123
fe sevfe : artık yakında
-
7-A'râf 127
se nukattilu : yakında keseceğiz (öldüreceğiz)
-
7-A'râf 130
min es semerâti : ürünlerden
-
7-A'râf 131
câet-hum el hasenetu : onlara hasene, iyilik geldi
-
7-A'râf 131
seyyietun : bir kötülük
-
7-A'râf 131
eksere-hum : onların çoğu
-
7-A'râf 133
erselnâ : biz gönderdik
-
7-A'râf 134
yâ mûsed'u (mûsâ ud'u) : ey Musa dua et
-
7-A'râf 134
keşefte : giderdin, kaldırdın
-
7-A'râf 135
keşef-nâ : giderdik, kaldırdık
-
7-A'râf 142
selâsîne : otuz
-
7-A'râf 142
sebîle el mufsidîne : bozguncuların, fesat çıkaranların yoluna
-
7-A'râf 143
sevfe terâ-nî : sen beni göreceksin
-
7-A'râf 145
min kulli şey'in : herşeyden
-
7-A'râf 145
li kulli şey'in : herşeyi
-
7-A'râf 145
bi ahseni-hâ : onu en güzel şekilde
-
7-A'râf 145
se-urî-kum : size göstereceğim
-
7-A'râf 146
se asrifu : çevireceğim, uzaklaştıracağım
-
7-A'râf 146
sebîle er ruşdi : irşad yolu
-
7-A'râf 146
sebîlen : yol
-
7-A'râf 146
sebile el gayyi : gayy yolu
-
7-A'râf 146
yettehızû-hu sebîlen : onu yol edinirler
-
7-A'râf 148
ceseden : ceset, cansız cisim, heykel
-
7-A'râf 148
sebîlen : yol
-
7-A'râf 150
bi'se mâ : ne kötü
-
7-A'râf 152
se yenâlu-hum : onlar nail olacaklar, uğrayacaklar
-
7-A'râf 153
amilû es seyyiâti : seyyiat yaptılar, derecat kaybettiren ameller yaptılar
-
7-A'râf 154
sekete an : sakinleşti, sukûn buldu, yatıştı
-
7-A'râf 155
seb'îne : 70
-
7-A'râf 156
haseneten : hasene, iyilik (derecat kazandıran ameller)
-
7-A'râf 156
kulle şey'in : herşeyi
-
7-A'râf 156
fe se ektubu-hâ : böylece onu yazacağım
-
7-A'râf 157
aleyhim el habâise : onlara, habis olan şeyleri (kötü ve pis olan şeyler)
-
7-A'râf 158
mulku es semâvâti : semaların mülkü
-
7-A'râf 160
fe inbeceset : hemen fışkırdı
-
7-A'râf 160
ve es selvâ : ve bıldırcın
-
7-A'râf 160
enfuse-hum : kendi nefslerine (kendilerine)
-
7-A'râf 161
se nezîdu el muhsinîne : muhsinlere arttıracağız
-
7-A'râf 162
fe ersel-nâ : bunun üzerine biz gönderdik
-
7-A'râf 162
min es semâi : semadan
-
7-A'râf 163
fî es sebti : cumartesi gününde (onların yasak uygulama gününde)
-
7-A'râf 163
sebti-him : cumartesi günü (onların yasak uygulama günü)
-
7-A'râf 164
azâben şedîdâ : şiddetli bir azap
-
7-A'râf 167
le yeb'asenne : mutlaka gönderecek
-
7-A'râf 167
le serîu el ıkâbi : elbette ikabı (cezası) seri, çabuk olan
-
7-A'râf 168
bi el hasenâti : iyilikle, pozitif derece kazandıran ameller ile
-
7-A'râf 168
ve es seyyiâti : ve kötülük, negatif derece kazandıran ameller
-
7-A'râf 169
se yugferu lenâ : yakında bize mağfiret edilecek (günahlarımız sevaba çevrilecek)
-
7-A'râf 172
şehid-nâ : biz şahit olduk
-
7-A'râf 175
fenseleha (fe inseleha) : sonra o ayrıldı
-
7-A'râf 175
fe etbea-hu eş şeytânu : şeytan onu kendine tâbi kıldı
-
7-A'râf 176
fe meselu-hu : böylece, artık onun durumu, hali
-
7-A'râf 176
ke meseli el kelbi : köpeğin misali, durumu, hali gibi
-
7-A'râf 176
meselu el kavmi ellezîne : o kavmin hali ki onlar
-
7-A'râf 177
meselen : misali, durumu, hali
-
7-A'râf 177
ve enfuse-hum : ve nefslerine, kendilerine
-
7-A'râf 180
se yuczevne : yakında cezalandırılacaklar
-
7-A'râf 182
se nestedricu-hum : onların derecelerini yavaş yavaş azaltacağız
-
7-A'râf 185
es semâvâti : gökler, semalar
-
7-A'râf 185
şey'in : bir şey
-
7-A'râf 187
sekulet : ağır şiddetli (olay)
-
7-A'râf 187
fî es semâvâti : göklerde
-
7-A'râf 187
eksere en nâsi : insanların çoğu
-
7-A'râf 188
le isteksertu : elbette, mutlaka çoğaltırım
-
7-A'râf 188
mâ messeniye es sûu : bana bir kötülük dokunmaz
-
7-A'râf 191
şey'en : bir şey
-
7-A'râf 192
enfuse-hum : onlar nefslerine (kendilerine)
-
7-A'râf 193
sevâun : birdir, eşittir
-
7-A'râf 197
enfuse-hum : nefslerine, kendilerine
-
7-A'râf 200
min eş şeytâni : şeytandan
-
7-A'râf 200
semîun : en iyi işiten
-
7-A'râf 201
izâ messe-hum : onlara dokunduğu zaman
-
7-A'râf 201
min eş şeytâni : şeytandan
-
7-A'râf 206
ve yusebbihûne-hu : ve onu tesbih ederler
-
70-Meâric 1
seele : sordu, istedi
-
70-Meâric 2
leyse : yoktur
-
70-Meâric 4
senetin : sene
-
70-Meâric 8
es semâu : sema, gökyüzü
-
70-Meâric 16
li eş şevâ : başın derisini
-
70-Meâric 20
izâ messe-hu : ona dokunduğu zaman
-
70-Meâric 20
eş şerru : şerr, kötülük
-
70-Meâric 21
ve izâ messe-hu : ve ona dokunduğu zaman
-
70-Meâric 33
şehâdâti-him : onların şahitlikleri
-
71-Nuh 1
erselnâ : biz gönderdik
-
71-Nuh 4
musemmen : muayyen, belirli
-
71-Nuh 7
ve istagşev : ve gışavet (perdeleme) yaptılar, büründüler
-
71-Nuh 11
es semâe : sema, gökyüzü, gök
-
71-Nuh 15
seb'a : yedi
-
71-Nuh 15
semâvâtin : semalar, gök katları
-
71-Nuh 16
eş şemse : güneş
-
71-Nuh 23
yagûse : Yagûs
-
72-Cin 1
semi'nâ : biz işittik
-
72-Cin 4
sefîhu-nâ : bizim sefih, ahmak olanımız
-
72-Cin 4
şetatan : asılsız, saçmasapan şeyler
-
72-Cin 7
en len yeb'ase : asla, kesinlikle beas etmez, yeniden diriltmez
-
72-Cin 8
es semâe : sema, gökyüzü
-
72-Cin 8
haresen : koruyucular, bekçiler
-
72-Cin 8
şedîden : şiddetli, kuvvetli, çok güçlü
-
72-Cin 9
es sem'i : dinlemek
-
72-Cin 10
e şerrun : bir şerr mi
-
72-Cin 10
raşeden : irşad olma
-
72-Cin 13
semi'nâ : işittik
-
72-Cin 13
bahsen : hakkının verilmemesi, eksiltilmesi
-
72-Cin 14
raşeden : irşad olma
-
72-Cin 21
raşeden : irşad olma, irşad etme
-
72-Cin 24
se-ya'lemûne : yakında bilecekler
-
72-Cin 28
şey'in : şey
-
73-Müzzemmil 5
se-nulkî : yakında ilka edeceğiz, ulaştıracağız
-
73-Müzzemmil 5
sekîlen : ağır
-
73-Müzzemmil 6
eşeddu : daha şiddetli, daha kuvvetli
-
73-Müzzemmil 7
sebhan : (geçim) meşguliyeti, önemli işler
-
73-Müzzemmil 15
erselnâ : gönderdik
-
73-Müzzemmil 15
erselnâ : gönderdik
-
73-Müzzemmil 18
es semâu : gök
-
73-Müzzemmil 19
sebîlen : bir yol
-
73-Müzzemmil 20
min suluseyi : üçte ikisinden
-
73-Müzzemmil 20
ve suluse-hu : ve onun üçte biri
-
73-Müzzemmil 20
teyessere : kolay gelmek
-
73-Müzzemmil 20
en se-yekûnu : yakında olacak
-
73-Müzzemmil 20
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
73-Müzzemmil 20
teyessere : kolay gelmek
-
73-Müzzemmil 20
hasenen : güzel
-
74-Müddessir 17
se-urhiku-hu : yakında onu süreceğim
-
74-Müddessir 22
abese : kaşlarını çattı
-
74-Müddessir 22
ve besere : ve yüzünü ekşitti
-
74-Müddessir 24
yu'seru : aktarılan, nakledilen
-
74-Müddessir 25
el beşeri : insan
-
74-Müddessir 26
se- uslî-hi : yakında onu sürükleyip yaslayacağım, atacağım
-
74-Müddessir 26
sekara : sekar, alevli ateş (cehennem)
-
74-Müddessir 27
sekaru : sekar, alevli ateş (cehennem)
-
74-Müddessir 29
li el beşeri : insan için, insanın
-
74-Müddessir 31
meselen : mesele, konu
-
74-Müddessir 31
li el beşeri : beşer için, insan için
-
74-Müddessir 36
el beşeri : beşer, insanlar
-
74-Müddessir 38
kesebet : kesbettikleri, iktisap ettikleri, kazandıkları dereceler
-
74-Müddessir 42
seleke-kum : sizi sevkeden, sürükleyen
-
74-Müddessir 42
fî sekara : sekarın içine, alevli ateşe
-
74-Müddessir 48
şefâatu : şefaat
-
74-Müddessir 52
muneşşereten : neşredilmiş, yayınlanmış, yazılmış
-
75-Kıyamet 3
yahsebu : zannediyor, sanıyor
-
75-Kıyamet 4
en nusevviye : yeniden düzenlememiz
-
75-Kıyamet 8
ve hasefe : ve karardı
-
75-Kıyamet 9
eş şemsu : güneş
-
75-Kıyamet 36
yahsebu : zannediyor
-
75-Kıyamet 38
sevvâ : sevva etti, dizayn etti, programladı, düzenledi, biçim verdi
-
75-Kıyamet 40
e leyse : değil mi
-
76-İnsan 1
şey'en : bir şey
-
76-İnsan 2
semîan : işiten
-
76-İnsan 3
es sebîle : sebîl, yol
-
76-İnsan 4
selâsile : zincirler
-
76-İnsan 7
şerru-hu : onun şerri
-
76-İnsan 10
abûsen : asık yüz
-
76-İnsan 11
şerra : şerr, kötülük
-
76-İnsan 13
şemsen : güneş
-
76-İnsan 17
ke'sen : kadeh
-
76-İnsan 18
tusemmâ : isimlendirilen
-
76-İnsan 18
selsebîlen : selsebîl, cennette bir pınarın adı
-
76-İnsan 20
semme : orada
-
76-İnsan 21
ve sekâ-hum : ve onlara içecek sundu
-
76-İnsan 26
ve sebbih-hu : ve onu tespih et
-
76-İnsan 27
sekîlen : ağır, zor, çetin
-
76-İnsan 28
ve şedednâ : ve kuvvetlendirdik
-
76-İnsan 29
sebîlen : bir yol
-
77-Mürselât 1
el murselâti : gönderilenler
-
77-Mürselât 8
tumiset : ışıkları giderildi, silindi
-
77-Mürselât 9
es semâu : gök
-
77-Mürselât 30
selâsi : üç (3)
-
77-Mürselât 32
bi şerarin : kıvılcımlar
-
78-Nebe 4
se- ya'lemûne : yakında bilecekler
-
78-Nebe 5
se- ya'lemûne : yakında bilecekler
-
78-Nebe 10
libâsen : örtü
-
78-Nebe 11
meâşen : maişet, geçimi sağlama zamanı
-
78-Nebe 12
seb'an : yedi (7)
-
78-Nebe 14
seccâcen : dökülen, şarıl şarıl akan
-
78-Nebe 19
es semâu : sema, gökyüzü
-
78-Nebe 20
serâben : serap, hayal
-
78-Nebe 24
şerâben : içecek
-
78-Nebe 29
şey'in : şey
-
78-Nebe 34
ve ke'sen : ve kadehler
-
78-Nebe 37
es semâvâti : semalar, gökler
-
78-Nebe 38
sevâben : sevap-doğru
-
79-Nâziât 3
sebhan : yüzerek, akarak giden
-
79-Nâziât 4
sebkan : yarışarak
-
79-Nâziât 23
haşere : topladı
-
79-Nâziât 27
eşeddu : daha şiddetli, daha kuvvetli, daha zor
-
79-Nâziât 27
es semâu : sema, gökyüzü
-
79-Nâziât 28
semke-hâ : onun boyu, tavanı, yüksekliği
-
79-Nâziât 28
fe sevvâ-hâ : sonra da onu sevva etti, dizayn edip düzenledi
-
79-Nâziât 29
ve agtaşe : ve kararttı, karanlıklaştırdı
-
79-Nâziât 35
seâ : çalıştı
-
79-Nâziât 38
ve âsere : ve seçti
-
79-Nâziât 40
en nefse : nefsi
-
8-Enfâl 7
zâti eş şevketi : silâh sahibi
-
8-Enfâl 11
en nuâse : uyuklama hali
-
8-Enfâl 11
min es semâi : semadan
-
8-Enfâl 11
ricze eş şeytâni : şeytanın murdarlığı, vesvesesi
-
8-Enfâl 11
ve yusebbite : ve sabit kılar, sağlamlaştırır, sebat ettirir
-
8-Enfâl 12
fe sebbitû ellezîne : artık sebat verin, destek olun o kimselere
-
8-Enfâl 12
se ulkî : ilka edeceğim, atacağım, vereceğim
-
8-Enfâl 13
şedîdu el ıkâbi : azabı şiddetli
-
8-Enfâl 16
ve bi'se el masîru : ve o ne kötü varış (dönüş) yeri
-
8-Enfâl 17
hasenen : ahsen, güzel
-
8-Enfâl 17
semî'un : en iyi işiten
-
8-Enfâl 19
şey'en : bir şey (hiç bir şekilde)
-
8-Enfâl 21
semi'nâ : biz işittik
-
8-Enfâl 22
şerre ed devâbbi : hayvanların en şerlisi
-
8-Enfâl 24
tuhşerûne : haşrolunacaksınız, toplanacaksınız
-
8-Enfâl 25
şedîdu el ikâbi : azabı çok şiddetli
-
8-Enfâl 29
seyyiâti-kum : sizin günahlarınızı
-
8-Enfâl 31
semi'nâ : biz işittik
-
8-Enfâl 32
min es semâi : gökten, semadan
-
8-Enfâl 34
eksere-hum : onların çoğu
-
8-Enfâl 36
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan (Sıratı Mustakîm'den)
-
8-Enfâl 36
fe se-yunfikûne-hâ : böylece, bu şekilde onu infak ederler, verirler
-
8-Enfâl 36
yuhşerûne : haşrolunacaklar, toplanacaklar
-
8-Enfâl 37
li yemîze allâhu el habîse : Allah'ın murdarı, pisi ayırt etmesi için
-
8-Enfâl 37
el habîse : murdar, pis
-
8-Enfâl 38
kad selefe : geçmiştir
-
8-Enfâl 41
min şey'in : bir şey
-
8-Enfâl 41
humuse-hu : onun beşte biri
-
8-Enfâl 41
vebnis sebîli (ve ibne es sebîli) : ve yolculukta olanlar, yolda kalanlar
-
8-Enfâl 41
kulli şey'in : herşey
-
8-Enfâl 42
le semîun : mutlaka en iyi işiten
-
8-Enfâl 43
selleme : salim kıldı, selâmete çıkardı
-
8-Enfâl 46
fe tefşelû : o zaman, yoksa zayıf düşersiniz
-
8-Enfâl 47
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
8-Enfâl 48
lehum eş şeytânu : onlara şeytan
-
8-Enfâl 48
şedîdu : şiddetli
-
8-Enfâl 51
leyse : değil
-
8-Enfâl 52
şedîdu : şiddetli
-
8-Enfâl 53
semîun : en iyi işiten
-
8-Enfâl 55
şerre ed devâbbi : (yürüyen) hayvanların en şerlisi
-
8-Enfâl 57
fe şerrid : o zaman, öyle yıldır ki, korkut
-
8-Enfâl 58
alâ sevâ'in : eşitlik (doğruluk) üzere
-
8-Enfâl 59
ve lâ yahsebenne : ve sakın sanmasınlar, zannetmesinler
-
8-Enfâl 59
sebekû : geçip gittiler, kaçıp kurtuldular
-
8-Enfâl 60
min şey'in : bir şey, bir şeyden
-
8-Enfâl 60
fî sebîlillâhi (fî sebîli allâhi) : Allah'ın yolunda
-
8-Enfâl 61
li es selmi : teslime (barışa)
-
8-Enfâl 61
huve es semîu : O en iyi işiten
-
8-Enfâl 68
sebeka : önceden geçti, oldu
-
8-Enfâl 68
le messe-kum : mutlaka size dokunur
-
8-Enfâl 72
fî sebîlillâhi (sebîli allâhi) : Allah'ın yolunda
-
8-Enfâl 72
min şey'in : bir şey (bir sorumluluk)
-
8-Enfâl 74
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
8-Enfâl 75
bi kulli şey'in : herşeyi
-
80-Abese 1
abese : huzursuzluğu yüzüne aksetti, yüzünü buruşturdu
-
80-Abese 15
seferatin : sefir, elçi (kâtip)
-
80-Abese 18
şey'in : şey
-
80-Abese 20
es sebîle : yol
-
80-Abese 20
yessera-hu : ona kolaylaştırdı
-
80-Abese 22
enşera-hu : onu diriltti
-
80-Abese 37
şe'nun : şe'n, iş, hal
-
81-Tekvir 1
eş şemsu : güneş
-
81-Tekvir 11
es semâu : sema, gök
-
81-Tekvir 17
as ase : giriş veya çıkış anı, geceye geçiş anı kararmaya başladığı an
-
81-Tekvir 18
teneffese : nefes almaya başladı, güneşin ilk ışınları gelmeye başladı, gün ağarmaya başladı
-
81-Tekvir 21
semme : orada
-
81-Tekvir 25
şeytânin : şeytan
-
82-İnfitâr 1
es semâu : sema, gökyüzü
-
82-İnfitâr 2
inteseret : düzeninden koparak dağıldı
-
82-İnfitâr 7
sevvâ-ke : seni sevva etti, tertip etti, dizayn etti, maddî
-
82-İnfitâr 19
şey'en : bir şey
-
84-İnşikak 1
es semâu : sema, gökyüzü
-
84-İnşikak 8
sevfe : yakında olacak
-
84-İnşikak 8
yuhâsebu : hesaba çekilecek
-
84-İnşikak 11
sevfe yed'û : derhal dua edecek, hemen davet edecek, çağıracak
-
84-İnşikak 16
bi eş şefakı : şafak vaktine
-
85-Bürûc 1
es semâi : sema, gökyüzü
-
85-Bürûc 9
es semâvâti : semalar, gökler
-
85-Bürûc 9
şey'in : şey
-
85-Bürûc 9
şehîdun : şahittir
-
85-Bürûc 12
batşe : kıskıvrak yakalama
-
85-Bürûc 12
şedîdun : çok şiddetli
-
85-Bürûc 18
semûde : Semud kavmi
-
86-Târık 1
es semâi : sema, gökyüzü
-
86-Târık 9
es serâiru : sırlar, gizli şeyler
-
86-Târık 11
es semâi : sema, gökyüzü
-
87-A'lâ 1
sebbih(ı) : tespih et
-
87-A'lâ 2
sevvâ : sevva etti, dizayn etti, düzenledi
-
87-A'lâ 6
se-nukriu-ke : sana okutacağız
-
87-A'lâ 10
se-yezzekkeru : zikir yapacaktır, tezekkür edecektir
-
88-Ğâşiye 6
leyse : yoktur, değildir
-
88-Ğâşiye 16
mebsûsetun : yayılmış, serilmiş
-
88-Ğâşiye 18
es semâi : sema, gökyüzü
-
89-Fecr 3
ve eş şef'ı : ve çift olan
-
89-Fecr 5
kasemun : kasem, yemin
-
89-Fecr 9
semûde : Semud kavmi
-
89-Fecr 12
ekserû : arttırdılar, çoğalttılar
-
89-Fecr 13
sevta : kamçı
-
89-Fecr 19
et turâse : varis olduğunuz miras
-
9-Tevbe 4
şey'en : bir şey
-
9-Tevbe 5
fe izânseleha (fe izâ inseleha) : artık, sona erdiği, geçtiği zaman
-
9-Tevbe 5
sebîle-hum : onların yolu
-
9-Tevbe 8
ve ekseru-hum : ve onların çoğu
-
9-Tevbe 9
semenen : bedel
-
9-Tevbe 9
an sebîli-hi : onun yolundan
-
9-Tevbe 13
e tahşevne-hum : onlardan korkuyor musunuz
-
9-Tevbe 13
en tahşev-hu : ondan korkulması
-
9-Tevbe 18
ve lem yahşe : ve korkmaz
-
9-Tevbe 19
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
9-Tevbe 20
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
9-Tevbe 24
tahşevne : korkuyorsunuz, korkarsınız
-
9-Tevbe 24
fî sebîli-hi : onun yolunda
-
9-Tevbe 25
şey'en : bir şey (bir fayda)
-
9-Tevbe 26
sekînete-hu : (onun) sekîneti
-
9-Tevbe 28
fe sevfe : yoksa, ileride olacak
-
9-Tevbe 33
ersele : gönderdi
-
9-Tevbe 34
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
9-Tevbe 34
fî sebîli allâhi : Allah yolunda
-
9-Tevbe 36
inde allâhi isnâ aşera : Allah'ın katında on iki
-
9-Tevbe 36
şehren : ay
-
9-Tevbe 36
halaka es semâvâti : semaları yarattı
-
9-Tevbe 36
enfuse-kum : nefslerinize
-
9-Tevbe 38
fî sebîli allâhi essâkaltum : Allah'ın yolunda sakil oldunuz, yavaş davrandınız, meylettiniz
-
9-Tevbe 39
şey'en : bir şeyle
-
9-Tevbe 39
alâ kulli şey'in : herşeye
-
9-Tevbe 40
sekînete-hu : sekînetini
-
9-Tevbe 41
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
9-Tevbe 42
ve seferen : ve bir sefer
-
9-Tevbe 42
ve se-yahlifûne : ve yemin edecekler
-
9-Tevbe 42
enfuse-hum : nefslerini, kendilerini
-
9-Tevbe 46
inbiâse-hum : onların tutumu, davranışları
-
9-Tevbe 46
fe sebbeta-hum : böylece onları alıkoydu
-
9-Tevbe 47
semmâûne : dinleyenler
-
9-Tevbe 49
sekatû : düştüler
-
9-Tevbe 50
hasenetun : bir iyilik, bir hasene, bir hayır
-
9-Tevbe 59
se yu'ti-nâ allâhu : Allah bize verecek
-
9-Tevbe 60
ve fî sebîli allâhi : ve Allah'ın yolunda
-
9-Tevbe 60
vebni es sebîli : ve yolcu(lar)
-
9-Tevbe 65
seelte-hum : onlara sordun
-
9-Tevbe 69
kânû eşedde : daha şiddetli, kuvvetli idiler
-
9-Tevbe 69
ve eksere : ve daha fazla, daha çok
-
9-Tevbe 70
ve semûde : ve Semud (kavmi)
-
9-Tevbe 70
enfuse-hum : onlar nefslerine, kendilerine
-
9-Tevbe 71
se yerhamu-hum allâhu : Allah onlara rahmet edecek
-
9-Tevbe 73
ve bi'se : ne kötü
-
9-Tevbe 79
sehire allâhu : Allah alay etti
-
9-Tevbe 80
seb'îne : yetmiş
-
9-Tevbe 81
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
9-Tevbe 81
eşeddu : daha şiddetli
-
9-Tevbe 90
se yusîbu : isabet edecek
-
9-Tevbe 91
leyse : değildir, yoktur
-
9-Tevbe 91
sebîlin : (aleyhlerinde) bir yol
-
9-Tevbe 93
es sebîlu : yol, vesile
-
9-Tevbe 94
ve se yerâ allâhu : ve Allah görecek
-
9-Tevbe 94
ve eş şehâdetî : ve görünen
-
9-Tevbe 95
se yahlifûne : yemin edecekler
-
9-Tevbe 97
eşeddu : daha şiddetlidir
-
9-Tevbe 98
dâiratu es sev'i : kötü dönemler, felâketli olaylar dönemi (mü'minlere felâketli dönemlerin gelmesi)
-
9-Tevbe 98
semîun : en iyi işiten
-
9-Tevbe 99
se yudhılu-hum allâhu : Allah onları dahil edecek
-
9-Tevbe 101
se nuazzibu-hum : onları azaplandıracağız
-
9-Tevbe 102
seyyien : kötü
-
9-Tevbe 103
sekenun : sekine, huzur, sukûn
-
9-Tevbe 103
semîun : en iyi işiten
-
9-Tevbe 105
fe se yerâ allâhu : o zaman, halbuki Allah görecek
-
9-Tevbe 105
ve se tureddûne : ve siz döndürüleceksiniz
-
9-Tevbe 105
ve eş şehâdeti : ve müşahade edileni, görüneni
-
9-Tevbe 108
ussise : tesis edildi, kuruldu
-
9-Tevbe 109
essese : tesis etti, kurdu
-
9-Tevbe 109
essese : tesis etti, kurdu
-
9-Tevbe 109
alâ şefâ : kenar üzerine, kenarına
-
9-Tevbe 111
enfuse-hum : onların nefslerini
-
9-Tevbe 111
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda, Allah yolunda
-
9-Tevbe 115
bi kulli şey'in : herşeyi
-
9-Tevbe 116
mulku es semâvâti : semaların (göklerin) mülkü, idaresi, saltanatı
-
9-Tevbe 118
ve alâ es selâseti : ve üç (kişi) de
-
9-Tevbe 120
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda, Allah yolunda
-
9-Tevbe 121
ahsene : en güzel
-
9-Tevbe 125
ricsen : murdarlık, nifak, şüphe, küfür
-
90-Beled 5
yahsebu : zannediyor, sanıyor
-
90-Beled 7
yahsebu : zannediyor, sanıyor
-
90-Beled 9
şefeteyni : iki dudak
-
91-Şems 1
eş şemsi : güneş
-
91-Şems 5
ve es semâi : ve sema, gökyüzü
-
91-Şems 7
sevvâ-hâ : onu sevva etti, onu dizayn etti
-
91-Şems 11
semûdu : Semud (kavmi)
-
91-Şems 12
inbaase : işe girişti, ortaya atıldı
-
91-Şems 14
sevvâ-hâ : onu dümdüz yaptı, yerlebir etti
-
92-Leyl 4
şettâ : dağınık, çeşit çeşit
-
92-Leyl 7
se-nuyessiru-hu : biz ona kolaylaştıracağız (biz onu başarılı kılacağız)
-
92-Leyl 10
se-nuyessiru-hu : biz ona kolaylaştıracağız (biz onu başarılı kılacağız)
-
92-Leyl 17
ve se-yucennebu-hâ : ve ondan uzaklaştırılacak
-
92-Leyl 21
sevfe : yakında olacak
-
93-Duhâ 2
secâ : zifiri karanlık çöktü (gecenin karanlığının en derin, en sessiz zamanı)
-
93-Duhâ 5
sevfe : yakında olacak
-
95-Tin 4
ahseni : en güzele (ahsene) ulaşabilecek
-
95-Tin 8
leyse : değil
-
96-Alak 18
se-ned'u : biz çağıracağız
-
97-Kadir 3
şehrin : ay
-
97-Kadir 5
selâmun : selâm, selâmet
-
98-Beyyine 6
şerru : şerrli olanlar
-
99-Zilzâl 8
şerren : bir şerr